Gönderen Konu: Göç ve İltica Avantaja Dönüştürülebilir mi?  (Okunma sayısı 3383 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Göç ve İltica Avantaja Dönüştürülebilir mi?
« : 25 Eylül 2014, 10:54:24 »

Göç ve İltica Avantaja Dönüştürülebilir mi?


Göç, insanlık tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır ve küreselleşme cağında sosyal değişimin en önemli unsurlarından biridir. Bu nedenle Castles ve Miller içinde bulunduğumuz çağı “göç çağı” olarak adlandırmaktadır. Ancak göçe devlet merkezli bir bakış açısıyla yaklaşmak günümüzde karşı karşıya olduğumuz göç hadisesini ve farklı boyutlarını anlamamıza engel olmaktadır. Oysa sınır aşan bir hadise olarak uluslararası göç hem zihnimizdeki sınırları hem de uluslararası sınırları sorgulamaya açmakta, bizleri doğru bildiklerimizi ve ön kabullerimizi yeniden düşünmeye davet etmektedir.

Uluslararası sınırların değişmez ve doğal sınırlar olduklarını varsayıyoruz. Ancak bugün yanı başımızdaki Irak ve Suriye’deki son gelişmeler ışığında Orta Doğu’da sınırların yeniden çizilmesinden söz ediyoruz. Arap devrimleri/ayaklanmaları ile mevcut rejimler büyük bir meydan okuma ile karşı karşıya kalırken ve farklı aktör ve güçler yeni bir Orta Doğu tahayyülüyle adımlar atarken Orta Doğu’daki statüko sarsılmaktadır. Irak, Suriye ve diğer Orta Doğu ülkelerini de etkileyecek yeni devlet/devletler kurma çabaları kaçınılmaz olarak birçok insanı yerinden edecek ya ülke içerisinde yerinden edilmiş ya da başka bir ülkede sığınmacı/mülteci konumuna getirecektir. Bu gelişmeler elbette ki bizi de doğrudan ilgilendirmekte ve etkilemektedir.

Türkiye göç gönderen bir ülke olarak görülmektedir. Ancak Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinden itibaren birçok sığınmacıya ev sahipliği yapmış, göç dalgalarıyla şekillenmiştir. 1980’lerden itibaren ise düzensiz göç açısından bir güzergah ülke ve son dönemlerde bir hedef ülke haline gelmiştir. ikinci Dünya Savaşı sonrasında giderek artan göçmen nüfusuyla karşı karşıya olan Avrupa’dan farklı olarak Türkiye’de henüz göçmen karşıtı bir hareketin gelişmemiş olduğunu söylemek mümkündür. Suriyeli mültecilerin giderek görünürlük kazanan varlığına bunun ortaya çıkarttığı olumsuz fikre ve tepkilere rağmen bunu söyleyebiliriz. Bu durumda, devlet yetkilileri, araştırmacı, akademisyenler ve medyaya önemli bir sorumluluk düşmektedir.

Göçü bir problem, toplumsal birlik açısından bir tehdit unsuru olarak sunan yaklaşımların yerine, göçlerle ortaya çıkan etkileşimin ve bundan doğan zenginliklerin altı daha fazla çizilmelidir. Toplu ve zorunlu göç süreçlerinde bazı olumsuzluklar yaşanabilir. Ancak Suriye, Irak ya da Afganistan örneklerini dikkate alırsak unutmamak gerekir ki ülkemize sığınan bu insanlar çatışmalardan ve ölümden kaçarak ülkemize gelmekteler. Burada bizim zaten zor şartlar altında yaşayan ve çeşitli sorunlarla karşı karşıya olan bu sığınmacı ve mültecilerin hayatlarını, yabancı düşmanlığını ve ayrımcılığı pekiştirecek davranış ve söylemlerle daha fazla zorlaştırmamamız lazım. Ayrıca Türkiye’nin de göç gönderen bir ülke olduğu gerçeğini de unutmamalıyız. Avrupa ülkelerine göçmen olarak giden Türk vatandaşlarının o ülkelerde karşılaştıkları problemler ve yaşadıkları deneyimlerden, ilticaya ilişkin deneyimlerden dersler çıkarmak suretiyle yeni bir göçmen ve sığınmacı rejimi ve uyum modeli oluşturulabilir ve oluşturulmalıdır da.

Türkiye’nin sığınmacı ve mülteci rejimi

Türkiye’de mültecilerin karşılaştıkları en büyük zorluk mülteci statüsüne ilişkindir. Türkiye Mültecilerin Hukuki Statüsü’ne ilişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü’ne taraf ülkelerden biridir. Ancak 1967 Protokolü’ne coğrafi sınırlanma ile taraf olduğu için Türkiye sadece Avrupa’dan kendisine sığınanlara mülteci statüsü verirken Orta Doğu, Asya ya da Afrika’dan gelenlere bu statüyü vermemektedir. Avrupa dışından gelen sığınmacıların durumu Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Konseyi (BMMYK) ile birlikte değerlendirilerek, Türkiye’nin anlaşması olan üçüncü bir ülkeye mülteci olarak yerleştirilmesi sağlanmaktadır.

Ancak bu sürecin bazı durumlarda çok uzun sürmesi ve kabul edilememe endişesiyle Türkiye’de mülteci statüsü için başvurmayan çok sayıda düzensiz göçmen bulunmaktadır. Bu durum esasen mülteci statüsü alması gereken birçok düzensiz göçmenin eğitim, sağlık gibi temel hizmetlerden ve temel insan haklarından yararlanması önünde engeller oluşturmaktadır. Düzensiz göçmenlerin uyumu yönünde gerekli mekanizmaların olmaması nedeniyle göçmen ve mülteciler özellikle kendi dayanışma ağları ile hayatta kalabilmekte, temel ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir.

Ülkemizde buna ilişkin birçok örnek mevcut. Mesela, Dr. Didem Danış’ın Iraklı Hristiyanlar üzerine yaptığı araştırma kilisenin ve dini ağların bu eksik mekanizmaların yerini doldurduğunu ve Iraklı Hıristiyanların Türkiye’ye gelişleri, burada kalışları ve hatta başka ülkelere göç etmelerinde oynadığı önemli rolü ortaya koyuyor. Ülkemizdeki birçok Afrikalı transit göçmen de dayanışma ağları ile iş, kalacak yer buluyor, sorunlarını çözmeye çalışıyor. Türkiye’nin göç açısından bir hedef ülke haline gelmesi, içinde bulunduğu bölgede yaşanan dönüşümler nedeniyle ortaya çıkan mülteci krizlerinden doğrudan etkilenmesi Türkiye’nin göç ve mülteci rejimini ivedilikle gözden geçirmesini gerektiriyor.

Türkiye’nin bu yönde attığı en önemli adımlardan biri Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’dur. Bu yıl yürürlüğe giren 6458 Sayılı Kanun kapsamında Göç idaresi Genel Müdürlüğü kurulmuş ve bu birimin yetki ve görevleri belirlenmiştir. Kanunun 96. maddesinde “uyum” başlığı altında göçmenlerin ülkede kalışları süresince durumlarını iyileştirici düzenlemeler yapılması öngörülmektedir. Yasada göçmenlerin meslek edinmeleri, bilgi ve becerilerini geliştirmeleri ve en önemlisi dil öğrenmeleri için düzenlemeler yapılması planlanmaktadır.

Bu bağlamda Suriyeli mültecilerle ilgili olarak da uyum konusunda belirli adımların atılması gerekmektedir. Suriyeli mültecilerin önemli bir kısmı üç yılı aşkın bir süredir buradalar. Suriye’de siyasi bir çözümün gerçekleşmesi, düzen ve istikrarın tesisi çok uzun zaman alabilir. Suriyeli mültecilerle yapılan görüşmelerde ülkede kalışları uzadıkça ve Suriye’deki kriz derinleştikçe Suriye’ye geri dönme konusundaki istekliliklerinin azaldığı ortaya çıkıyor.

Çok büyük bir yıkım yaşayan Suriye ise onların geride bıraktıkları ülke olmaktan çok uzak. Mültecilerin aileleri, akrabalık ve arkadaşlık bağları, mahalleleri, köyleri ve şehirleri ilk bıraktıkları gibi, hatırladıkları gibi değil artık. Dolayısıyla geri dönüş süreci beklenildiği hızda ve biçimde gerçekleşmeyebilir ve Türkiye uyum konusunda bir an önce adım atmak durumundadır. Mültecilere çalışma izinlerinin verilmesi, dil kurslarının düzenlenmesi gibi adımlar atılabilir. Özellikle kamp dışında kalan mülteciler için Türkçe’yi bilmek hem temel hizmet ve ihtiyaçlara erişim hem toplumla ve kurumlarla iletişim ve ilişki kurma açısından hayati önem taşıyor.

Ülkede Suriyeli mültecilerin yanı sıra çok farklı ülke ve bölgelerden gelmiş düzensiz göçmen ve sığınmacı gruplar bulunmaktadır. Prof. Dr. Ahmet İçduygu’nun Uluslararası Göç Örgütü için yapmış olduğu bir araştırma Türkiye’nin Afrikalı, Asyalı ve Orta Doğulu birçok göçmen için bir geçiş ülkesi haline geldiğini ortaya koymaktadır. Avrupa’nın göçü güvenlikleştiren yaklaşımı ve yasal göç önünde oluşturduğu engeller AB’ye aday bir ülke olan Türkiye’yi güzergah ülke haline getirmektedir. Araştırmada transit göçmenlerin ortalama olarak 4-5 yıl süresince ülkede kaldıkları tespit edilmiştir. Bu sürenin insan hayatında gerçekten uzun bir süre olduğu düşünülürse, göç ve iltica alanında ciddi adımlar atılmasının gereği ve önemi daha iyi anlaşılabilir.

Küreselleşme ve düzensiz göç

Göç bireysel ve küresel bir olgudur. Küreselleşme çağının önemli dönüştürücü unsurlarından biridir. Bugün dünyada göç edenlerin oranı % 4 civarındadır. Rakam düşük gibi görünse de göçün toplumları, vatandaşlık rejimlerini, kimlikleri, algıları dönüştürücü gücü çok yüksektir. Belki de bu nedenle sermayenin önündeki engeller kaldırılırken, insan hareketliliği için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Emeğin hareketliliğinin tamamen engellendiğini söyleyemeyiz. Özellikle yüksek vasıflı işgücünün hareketliliği teşvik edilirken, düşük vasıflı ya da vasıfsız işgücünün hareketliliği önünde önemli engeller söz konusudur. Yasal göçün sınırlanmasının yanı sıra küresel süreçler ve neoliberal politikaların gelir dağılımında oluşturduğu eşitsizlik ve yoksullaşma düzensiz göçü tetiklemektedir. Günümüzde sayıları giderek artan ve ülke ekonomilerine yaptıkları katkılar göz ardı edilen düzensiz göçmenlerin çoğu göç ettikleri ülkelerde yoksulluk, toplumsal dışlanma ve ayrımcılık tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Uluslararası kamuoyu ve mültecilerin sorunları

Soğuk Savaş sonrası uluslararası mülteci rejimi ciddi dönüşümler geçirmiştir. Kalıcı çözümlerden ziyade geçici çözümlere yönelim, mültecilerin kendi ülke ya da bölgelerinden uzaklaşmalarını önleyici tedbirler, mültecilerin krizin ortaya çıktığı bölgelere yakın güvenli bölgelerde tutulması gibi adımlar mültecilerin güvenliğinden çok devletlerin güvenliğini önceleyen bir gidişatı işaret etmektedir. Uluslararası kamuoyu da sayıları gittikçe artan mülteci krizlerine karşı gerekli duyarlılığı göstermemektedir. Bunun en güncel örneklerini Ortadoğu’da Irak ve Suriye’de yaşananlar teşkil etmektedir. Uluslararası kamuoyu yüzbinlerce insanın ölümüne, yerinden edilmesine, açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalmasına gereken tepkiyi vermezken, bölgedeki ülkeler

Suriye’deki krizin etkilerini doğrudan hissetmektedir. Bugün Türkiye, Irak, Ürdün, Lübnan ve Mısır’daki Suriyeli mültecilerin sayısı 3 milyona ulaşmışken, uluslararası kamuoyunun desteği çok sınırlı düzeyde kalmıştır. Bu durum insanı ve insan haklarını merkeze alan küresel bir mülteci rejiminin kurulması yönünde adımlar atılmasının önemini ortaya koymaktadır.


Ferhat KAYA | 09 Eylül 2014 | http://insanvehayat.com/goc-ve-iltica-avantaja-donusturulebilir-mi/


mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Göç ve İltica Avantaja Dönüştürülebilir mi?
« Yanıtla #1 : 26 Eylül 2014, 21:58:40 »
Alıntı
Türkiye’nin göç açısından bir hedef ülke haline gelmesi, içinde bulunduğu bölgede yaşanan dönüşümler nedeniyle ortaya çıkan mülteci krizlerinden doğrudan etkilenmesi Türkiye’nin göç ve mülteci rejimini ivedilikle gözden geçirmesini gerektiriyor.
    Ferhat Kaya çok güzel bir yazı yazmış. Paylaşım için teşekkürler. Yukarıdaki söz de, bugün için yapılması gereken önemli bir adımın bir an evvel atılması gerektirdiğinin önemini vurguluyor.