Gönderen Konu: 'Güçlü Türkiye'nin test sorusu: Ayasofya ibadete açılabilir mi?  (Okunma sayısı 14109 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

mazhar

  • Ziyaretçi
Bahadıroğlu'ndan Erdoğan'a Ayasofya Uyarısı
« Yanıtla #15 : 08 Mayıs 2013, 18:56:28 »

Bahadıroğlu'ndan Erdoğan'a Ayasofya Uyarısı
 
Tarihçi Yavuz Bahadıroğlu, Erdoğan'ın ''Sultanahmet, dolsun ondan sonra Ayasofya'ya bakarız'' sözüne itiraz etti.


Mustafa Belevi'nin sunduğu Tarihçe programında ibadete açılıp açılmayacağı tartışılan mekanın dini ve kültürel önemini anlatan Yavuz Bahadıroğlu, "Ayasofya bir cami olmanın ötesinde fethin sembolüdür. Fatih bunu vakfetmiş. Vakfın ihtiyacına uygun bir şekilde açılması gerekir. Ayrıca Fatih'in çok ciddi bir bedduası var. Bundan tüm hükümetler sorumludur. Artık fetih ruhundan intikam almanın sonuna gelinmelidir. O yüzden Ayasofya açılmalı." dedi.

Bahadıroğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Ben, 'Sultanahmet, dolsun ondan sonra Ayasofya'ya bakarız, sözüne inanmıyorum. Madem dolması gerekiyorsa o zaman Çamlıca'ya ya da Taksim'e neden cami yapıyorsun? Bence Ayasofya cami olacak. Ama dilerim ki Tayyip Bey yapsın. Çünkü çok uykusuz geceleri oldu. Çok hizmetler yaptı. Bir de İsrail'i 'one minute' çekme iradesini ortaya koyan bir Başbakan, Ayasofya konusunda da 'one minute' çektin. Altı üstüne mi gelir. Bir gelsin. Bakalım altı daha hayırlıdır."

 Ayasofya'yı Bizans inşa etti ama o Fatih'in camisidir. Her şeyden evvel simgesel anlamı da çok büyüktür." ifadelerini kullandı.

Bahadıroğlu, Adnan Menderes'i tarihe geçiren en önemli olayın ezan yasağını kaldırması olduğunu belirtirken, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da yol, baraj, tren gibi şeylerle tarihe geçemez. Bunun için Ayasofya'yı cami yapması gerekiyor." dedi.

Programda yakın tarihe değinen Bahadıroğlu, tek parti dönemini ve idari yapıyı şöyle anlattı:

"İsmet Paşa dönemi tam bir diktatörlük dönemidir. Atatürk nasıl Ebedi Şef olmuşsa İsmet Paşa da Milli Şef olmuştur. Atatürk öldükten sonrada hemen Cumhurbaşkanı olmuş ve Mustafa Kemal'in fotoğraflarını paradan çıkarmıştır. Devlet şehirlerde polis baskısı, köylerde jandarma baskısı, maliye baskını, vergi baskını denildi mi korkuyorlardı. Jandarma, polis, vergi ve maliye korkusu vardı. Kürtler zannediyorlar ki sadece dil bize yasak. Öyle bir şey yok. Bizim köyde Lazca türkü söyleyen Çolak Amca, 'Sen Türkçe dışında neden dil konuşuyorsun' diye dayak yedi. Bütün Türkiye sathında binlerce cami kapandı. Demokrat Parti kuruldu. 1946'ya girildi. Vali CHP'nin il başkanı. Hitler yöntemi. Açık oy gizli tasnif. Cesaret ister Demokrat Parti'ye oy vermek. Sandık başkanı ve sandık kurulu onlardan. Demokrat Parti levhası asamıyorsunuz ilçeye. Bunlar yaşandı 1946'da. Yine bir varlık gösterdi. Bu defa 1950 yılında gizli oy açık tasnifle yapıldı. O korku devam etmesine rağmen Demokrat Parti çok büyük oy farkı olmadan galip geldi. Millet korkudan başka cesaret gösteremiyor."
http://www.haberler.com/bahadiroglu-ndan-erdogan-a-ayasofya-uyarisi-4610389-haberi/

mazhar

  • Ziyaretçi
Ayasofya: “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya”
« Yanıtla #16 : 01 Haziran 2013, 08:58:14 »
Belçika’nın en büyük kentlerinden Gent’te 2007 yılında yürürlüğe konan ve başörtülülerin gişelerde çalışmasını yasaklayan kararın Gentli vatandaşların 10 bin imza toplamasıyla yürürlükten kaldırılması, bana yıllardır Ayasofya ile ilgili yürütülen çalışmaları ve toplanan milyonlarca imzayı hatırlattı.

Ayasofya, Cumhuriyet tarihinin en gizemli, en mahrem ve en tabu konularından biri. Yıllardır üzerinde konuşulur, tartışılır, eylemler düzenlenir ama nedense bu konuda karar verme durumunda olanlardan hiçbir ses çıkmaz. Bu durum, demokratik açılımların zirve yaptığı Menderes ve Özal devirlerinde değişmediği gibi yüzde elliyi aşan çoğunlukla 11 yıldır iktidarda bulunan Erdoğan zamanında da değişmedi. Değişmesi şöyle dursun, konuşulmadı bile.

Bu ülkede Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması meselesi açıkça tartışılabilirken, hükümet her fırsatta okulun açılması konusunda her türlü desteğin verileceğini dile getirirken, kimsenin yaşamadığı bir adada bulunan ve yıllardır harabeye dönen tarihi Ahtamar Kilisesi restore edilip 95 yıl sonra ibadete açılırken, Bursa’nın Nilüfer ilçesinde bulunan tarihi Aziz Pandeleimon Kilisesi'nde 90 yıl, Trabzon’daki Sümela Manastırında 88 yıl, Diyarbakır'da bulunan Surp Gragos Ermeni Kilisesi'nde 31 yıl aradan sonra ilk kez ayin düzenlenirken Ayasofya’nın bırakın ibadete açılması, tartışmasının bile yapılmaması, en hafif deyimiyle fethe, Fatih’e ve tarihe ihanettir. Kiliselerin restore edilmesine ya da oralarda Hristiyan vatandaşların ibadet etmesine elbette diyecek bir sözümüz olamaz. Bizim sözümüz, kiliseler ihya edilirken Ayasofya’nın 79 yıldır sessizliğe ve ibadetsizliğe mahkûm edilmesinedir.

Terör gibi her alanda ülkenin önünü tıkayan kangrene dönüşmüş bir sorunu çözme iradesi gösteren, çeteler ve cuntalarla mücadele ederek ülkenin demokratikleşmesi yönünde önemli adımlar atan, Türkiye’nin Ortadoğu’da dengeleri kontrol eden en önemli güçlerden biri ve Avrupa ile boy ölçüşme aşamasına gelindiğini iddia eden, IMF’ye olan borcu bitirmekle övünen, Balkanlar’da, Orta Asya’da ve Afrika’da açılımdan açılıma koşan ve yüzlerce kiliseyi restore ederek ibadete açan hükümet, nedense iş Ayasofya’ya geldiğinde sessiz kalmayı tercih ediyor.

Ayasofya ile ilgili yapılması gereken en önemli iş, öncelikle Ayasofya üzerindeki bu gizemin kaldırılmasıdır. Ayasofya’nın nasıl müzeye çevrildiği ve niçin açıl(a)madığı tüm yönleri ile birlikte çıkılıp açıkça halka açıklanmalıdır. Önceki yıllarda Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi sürecinde yaşanan sahte imza tartışmaları ve ilgili Bakanlar Kurulu kararının Resmi Gazete’de yayınlanmaması gibi konular açıkça halkla paylaşılmalıdır.

Fethin yıldönümü hangi yüzle kutlanıyor?

Ayasofya ile ilgili hiç konuşulmuyor derken, Başbakan’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamadan habersiz olduğum sanılmasın. Konuyla ilgili ilk kez konuşan Başbakan Erdoğan’ın sözleri, Ayasofya ile ilgili yıllardır yetkili ağızlardan gelecek bir müjde kırıntısına ayarlı Müslüman yüreklere su serpmekten ziyade ipe un sermekten öteye gidemedi. Hatta daha da ötesi Müslüman yüreklerde yeni ve derin bir yara daha açtı. “Etraftaki diğer camiler dolsun, ondan sonra düşünürüz.” anlayışındaki başbakanın öncelikle Ayasofya’nın sadece bir camiden ibaret olmadığını bilmesi gerekiyor. Kültür eski Bakanı Ertuğrul Günay’ın, “Böyle kalması daha iyi!” şeklindeki açıklaması ise başbakanın açıklamalarına rahmet okutacak cinsten olmuştur.

İlginç olan diğer bir nokta da Fatih’in, fethin sembolü olarak nitelemesine ve camilikten çıkarılmasına karşı açık bedduasına rağmen yıllardır sessizliğe mahkûm edilen Ayasofya ortada dururken her yıl İstanbul’un fethinin kutlanmasıdır. İçerisinde ibadet etmeye cesaret dahi edemediğin camileri bulunan bir kent, fethedilmiş sayılabilir mi?

Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi, en basit deyimiyle fethin sulandırılmasıdır, bir ülkenin egemenliğine karşı apaçık bir saldırıdır, 481 yıl aradan sora fethin rövanşının alınmasıdır. 

Yıllardır bu duruma seyirci kalan mirasyedi torunlar olarak hangi yüzle fethin yıldönümünü kutluyoruz?

Tarihe saygı, her yıl ihtişamlı gösterilerle fethin yıldönümünü kutlamakla ya da köprülere isim vermekle olmaz. Ayasofya’yı ibadete açın da görelim saygınızı!

 
Haber Vaktim.com.
Ziya Müezzinoğlu / Habervaktim.com.31 Mayıs 2013 Cuma 13:43

mazhar

  • Ziyaretçi

mazhar

  • Ziyaretçi
Camisiz Atina inadı...

Yunanistan’ın başkenti Atina’da, büyük çoğunluğu Afganistan, Irak ve Pakistan kökenli, yaklaşık 200 bin Müslüman yaşıyor. Fakat Atinalı Müslümanların, özgürce ibadet edebilecekleri, bir camileri bile yok. 
Yunanistan’da, ikisi Atina’da olmak üzere, kırktan fazla Osmanlı eseri cami bulunuyor. Ancak bu camilerin tamamı, şu veya bu sebeple, ibadete kapalı tutuluyor. 
Atina’daki Mustafa Ağa Camii, seramik müzesi olarak kullanıyor. Fatih Sultan Mehmet Han ya da Fethiye olarak adlandırılan diğer camii ise, antik eser deposu olarak kullanılıyor. 
Camiler ibadete kapalı olduğundan Atinalı Müslümanlar, apartman dairelerinde, bodrum katlarında, garajlarda ya da depolarda ibadet edebiliyorlar. Bayram Namazlarını, meydanlarda ya da spor salonlarında kılıyorlar. Cenaze işlerini ise Batı Trakya’da ya da büyük masraflarla gönderdikleri kendi ülkelerinde hallediliyor.
Uluslararası anlaşmalara ve Yunan Anayasası’ndaki ‘dinler arası hoşgörü’ ilkesine rağmen, Atina’ya cami yapımı tam 80 yıldır sürüncemede tutuluyor. 
Atina’ya cami yapılmasına ilişkin ilk yasa tasarısı, 1939 yılında hazırlandı. İkinci yasa tasarısı, 2004 Atina Olimpiyat Oyunları öncesinde, PASOK Hükümeti tarafından 2000 yılında onaylandı.     
Atina’ya cami inşaasına ilişkin üçüncü karar, Temmuz 2006’da, Kostas Karamanlis liderliğindeki Yeni Demokrasi Partisi Hükümeti tarafından alındı. Şehir merkezine yakın olması ve ulaşım kolaylığı sebebiyle, caminin Votanikos bölgesinde inşa edilmesine karar verildi. 
Cami inşaatı için 2006 yılında 56 dönüm arazi tahsis edildi. Tahsis edilen arazi, ikinci toplantıda 42 dönüme, üçüncü toplantıda 25 dönüme ve en sonunda 17 dönüme indirildi. Kilisenin de onay verdiği bu karara göre, 2009 yılı sonunda bitirilmesi planlanıyordu. Fakat, cami inşaatına bile başlanamadı. 
Yunanistan Parlamentosu, 7 Eylül 2011’de oy çokluğuyla dördüncü bir kararı onayladı. Caminin, bir önceki kararda olduğu gibi, Votanikos bölgesindeki Eleona semtinde inşa edilmesi kararlaştırıldı. 
Alınan son kararda, minareye onay verilmedi. Atinalı Müslümanlar beş yüzü bile yetersiz bulurken, cami kapasitesinin üç yüz elli kişilik olması öngörüldü. Müslümanların ısrarla talep ettikleri kültür merkezinden ise hiç bahsedilmiyor.
Cami inşaatı dediğimize de bakmayın, aslında yapılacak olan, Yunanistan Deniz Kuvvetlerine ait eski bir hangarın camiye dönüştürülmesinden ibaret. Yunanistan Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı, Deniz Kuvvetlerine ait eski oto tamirhanesinin camiye dönüştürülmesi için 946 bin Euro’luk ödeneği sağladı. İhale sürecini ise Altyapı Bakanlığı yürütüyor. Ancak bugüne kadar açılan üç ihale de teklif verecek firma bulunamadığından (!) iptal edildi. 
Cami projesinin mevcut halinden memnun olmayan Yunanistanlı Müslümanlar, aslında, bir camiye kavuşabileceklerinden bile emin değiller. Çünkü yıllardır sümen altı edilen cami projesine; Yunan Kilisesi ve Yunan ırkçıları şiddetle karşı çıkarken, oy kaybetmekten çekinen siyasiler de büyük bir irade eksikliği yaşanıyor.
Camii inşaatı çalışmaları, önce dönemin hükümet ortaklarından, aşırı sağcı ortağı Ortodoks Halk Partisi-LAOS’a mensup Altyapı Bakanı Makis Voridis tarafından durduruldu. Tam bu engel de aşıldı derken, Pire Metropoliti Serafim, Atina Güzelleştirme Derneği, iki bahriye binbaşısı, bir akademisyen ve beş bölge sakini, camiye onay veren yasanın iptali için Danıştay’a başvurdu. Böylelikle süreç bir kez daha kesintiye uğradı. Danıştay’dan çıkacak muhtemel bir olumsuz karar, süreci yeni bir belirsizliğe sürükleyecek.
Aslında bu, Pire Mitropoliti Serafim’in ilk İslam tahammülsüzlüğü değil. Serafim, 2010 yılında da, Kocia Meydanı’nda Bayram Namazı kılınmasına müsaade edilmesini ‘sorumsuzluk’ olarak nitelendirmişti.
Cami inşaatı ihalesiyle başlangıçta 24 firma ilgilenirken, bu yıl içerisinde açılan üç ihaleye, teklif verecek tek bir firma bulunamamasında; Pire Mitropoliti Serafim ve ırkçıların parmağı var. İhalenin gerçekleştirileceği alan, her üç ihalede de, göstericiler ve çevik kuvvet ekipleri tarafından çevrildi. Birçok firma, çıkabilecek olaylardan ve hedef gösterilmekten çekinerek, teklif vermekten vazgeçti.
Atina ile Pire kentlerini içine alan Atika bölgesindeki 700 bin Müslüman’ın özgürce ibadet etmesini sağlayacak Atina Camii projesinin, özellikle bir din adamı tarafından, sürekli engelleniyor olması gerçekten üzüntü verici.
Her fırsatta, ‘demokrasinin beşiği’ olmakla övünen Yunanistan, bugüne kadar, bu unvanı hak etmekten çok uzak kaldı. Bakalım bundan sonra hak edebilecek mi? Bunu hep birlikte göreceğiz.
Ayhan Demir. Yeni Akit Haber Vaktim.com.
10 Eylül 2013 Salı 00:08
 
ayhan_demir@hotmail.com