DİNİ KATEGORİLER > CUMA SOHBET, HUTBE VE VAAZ ARŞİVİ

Günün Sohbeti

(1/13) > >>

müteallim:
GÖNÜL VE NAMAZ
Bizim bir hocamız vardı. Ona: "Hocam! Namaz kılmak istiyoruz, ama kılamıyoruz" deyince şöyle cevap verirdi:

"Doğru! Çünkü sizin gönül dünyanızda henüz ezan okunmadı." Çok enteresan bir tespittir bu. Yani insanın ezanını okuması lazım. Ezan, namaza hazırlıktır. Namaza insanın durabilmesi için evvela, o ruhun, o arzunun, o isteğin iç tabiatımızda, kalbimizde, gönlümüzde yaşaması, yeşermesi gerekiyor.
Namaz kılıyoruz. O hâl olmadan, o sorumluluk, o sevgi, o muhabbet olmayınca başlıyoruz işi mantıkla halletmeye. İşin zevk boyutu, maneviyat boyutu, aşk boyutu kaybolmuş. Zannım o ki, günümüz insanının en büyük problemi, ibadette aşkı kaybetmiş olmasıdır. Bu olmayınca, akıl yoluyla; "Bu olsa böyle olur. Şu olsa şöyle olmaz" gibi, yapılması gerekeni yapmak yerine işi lafla halletmeye çalışıyor.
Kulluk; daha çok bir takım arzuların gemlenmesi ile ilgilidir. Çünkü, bir şeyin doğru olduğuna inanmak onu yaşamaya yapmaya, yetmiyor. Daha çok hisler devreye girdiği için bunu yaşamaya engel oluyor. Tabii siz çok şeyin doğru, faydalı olduğunu bilirsiniz. Ama uygulamaya geçiremezsiniz. Çok şeyin de yanlış olduğunu görürsünüz, aklen bunu bilirsiniz, ama o yanlışı yaparsınız. Mümkün mü ki bir insan işlediği bir suçun vebalini, zararını anlamasın. Mümkün değil, biliyor. Ama bildiği halde niçin bunu yapıyor? Onu, ona sürükleyen bir duygu var. İnsan bir duygu seli içinde. O duygu selini müspete tebdil etmesinin adı dindarlıktır.
Yani insan o duygu selini ahlak–ı zemimeden kurtarıp ahlak–ı hamideye tebdil edecek, o duygular içerisinde aklını değerlendirecek, kullanacak. O zaman o insan, hakikaten akl–ı selim sahibi insan olur. Aklını kullanan insan olur. Gönlünü aklına hakim kılan, gönül ile akıl arasında ciddi bir irtibat kuran, o ahlak–ı zemimeyi ortadan çıkartıp ahlak–ı hamide ile aklına güzellikler gösteren insan olur. İşte erdemli, olgun insan olmak budur. Bugün hepimizin ihtiyacı bu modele, bu olgunluğa, bu kemaledir.

müteallim:
Emîr Sultan hazretleri Allahü teâlâya şöyle duâ ederek yalvardı... “Ey nîmetler veren ve rızıkları taksim eden Allah’ım! Bu fakîrin ağaçlarını ve ekip diktiği sebze ve meyvelerini eski canlılığına kavuştur.” deyip, mübârek ellerini yüzlerine sürdü.

Daha sonra Allahü teâlânın izni ile o fakîrin bahçesinde bulunan ağaçlar ve ekili sebzeler yeşerip canlandı. Sabah olunca, ihtiyarın kalbine, ilhâm–ı ilâhî geldi ve hemen bahçesine gitti. Bahçesine girince ağaçların çiçeklenmiş, tâze yaprakları çıkmış ve sebzelerin de canlanmış olduğunu gördü. İhtiyar adam bu durum karşısında hayrete düştü. Bahçenin bir köşesinden bostana baktı ve;
“Ey rızkı veren ve mahlûkâtı yaratan Allah’ım! Yalvarmam ve niyâzım sanadır. Bana bu garip sırrı bildir. Yoksa bostanıma hazret–i Hızır mı geldi de, bahçemin ağaçları ölü iken hayat suyunu içip yeşerdi?” dedi. O esnâda Emîr Sultan, bahçenin bir köşesinden göründü. İhtiyar durumun hakîkatini anlayıp, hemen Emîr Sultan’ın ellerine sarılmak istediğinde, o gözden kayboldu. Emîr Sultan’ın duâsı bereketiyle, bahçedeki ağaçlar ile sebzelerin yeşerip, evvelki gibi meyveli olduğuna şükretti. İhtiyâr, Allahü teâlânın kudretine hayran kalıp, başından geçenleri Buhârâ halkına anlattı. Halk gelip, bahçenin hâlini görünce, hayret etti. Bu kerâmeti görünce insanlar, Emîr Sultan hazretlerinden duâ talebinde bulundular.

müteallim:
Hz. Osman, Medine dönemi boyunca sürekli Resulullah (s.a.s) ile birlikte olmaya gayret gösterdi.

Ashabın en zenginlerinden biri olması, onun İslâma ve müslümanlara herkesten çok maddi yardımda bulunmasını sağladı. Bilhassa kâfirler üzerine sefere çıkan orduların techiz edilmesinde aşırı derecede cömert davrandığı görülmektedir. Tarihçiler onun Ceyş’ul–Usra diye adlandırılan Tebük seferine çıkacak ordunun techiz edilmesine yaptığı katkıyı övgüyle zikretmektedirler. O, bu ordunun yaklaşık üçte birini tek başına techiz etmiştir. Asker sayısının otuz bin kişi olduğu göz önüne alınırsa bu meblağın büyüklüğü rahatça anlaşılır. Yaptığı yardımın dökümü şöyledir:
Gerekli takımlarıyla birlikte dokuz yüz elli deve ve yüz at, bunların süvarilerinin teçhizatı, on bin dinar nakit para (A. Köksal, IX,162). Onun bu davranışından çok memnun olan Resulullah (s.a.s); “Ey Allah’ım! Ben Osman’dan razıyım. Sen de razı ol” (İbn Hişam, Sîre, IV,161) diyerek duada bulunmuş ve; Bundan sonra Osman’a işledikleri için bir sorumluluk yoktur” (Suyûtî, a.g.e.,169) demiştir.
Hz. Osman, Veda Haccı esnasında da Resulullah (s.a.s)’in yanındaydı. Resulullah (s.a.s) müslümanları ilgilendiren bir çok meselede Osman (r.a)’ın yardımına müracaat etmiştir (H.İ.Hasan, a.g.e., I, 256).

Hz. Osman, hayattayken Cennetle müjdelenen on kişiden birisidir. Ebu Hureyre şöyle demektedir: “Osman, Resulullâh’tan Cenneti iki defa satın almıştır: Biri, Rume kuyusu ile diğeri de Ceyşul–Usre (Tebük ordusu)’yi teçhizi iledir” (Suyûtî, 170). Ebu Musa’dan rivayet edilen bir hadiste şöyle denilmektedir: “Resulullah (s.a.s), etrafı çevrili bir yere girdi ve beni kapıyı beklemekle görevlendirdi. Bir adam gelip girmek için izin istedi. Resulullah (s.a.s); “İzin ver ve onu Cennetle müjdele” dedi. Bu kimse Ebu Bekir’di. Peşinden başka birisi izin istedi. Resulullah (s.a.s) aynı şeyi tekrarladı. Sonra bir adam daha gelip izin istedi. Resulullah (s.a.s), biraz sustuktan sonra, şöyle dedi: “İzin ver ve onu da isabet edecek bir bela ile Cennetle müjdele”. Bu kimse de Osman İbn Affan’dı” (Buhârî, Fedâilul–Ashab, 7; Müslim, Fedâilu’s–Sahabe, 3; Farklı bir rivayet için bk. ibnül–Esîr, Üsdül–Ğâbe, III, 586–587).
Hz. Osman nazik, kibar, kimseyi incitmemeye aşırı derecede dikkat gösteren bir kişiliğe sahipti. Giyim kuşamına ve oturup kalkmasına çok dikkat ederdi. O, bir edep ve haya timsaliydi. Resulullah (s.a.s) bile bu konuda ona karşı diğer insanlardan farklı davranırdı. Hz. Âişe (r.an)’dan rivayet edilen bir hadisde; bir gün Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in Resulullah (s.a.s)’ın yanına girdikleri, Resulullah (s.a.s)’ın onları, gelişi güzel oturduğu halde karşıladığı; peşinden, Hz. Osman’ın içeriye girmesiyle Resulullah (s.a.s)’ın toparlanarak oturduğu anlatılmaktadır. Hz. Âişe (r.an), Osman (r.a)’a neden farklı davrandığını sorduğunda Resulullah (s.a.s) şöyle karşılık vermişti: “Kendisinden meleklerin utandığı bir kimseden ben utanmayayım mı?” (Müslim, Fedâilus–Sahabe, III).
Ashab-ı Kiram, Resulullah (s.a.s) zamanında Ebu Bekir (r.a) ve Ömer (r.a)’dan sonra sahabilerin en faziletlisi olarak onu görürlerdi (Buhârî, Fedailul–Ashab, 7). Resulullah (s.a.s), onun için; “Osman, Lut (a.s)’dan sonra ailesi ile birlikte ilk hicret eden kimsedir” (Suyûtî, 168) diyerek onu övmekteydi.
Mutedil bir fiziki yapıya sahip olup, ne kısa ne de fazla uzun boyluydu. O, güzel yüzlü ve beyaz tenliydi. Yüzünde çiçek bozuğu vardı ve gür bir sakala sahipti. Omuzlarının arası geniş ve bacakları kalındı. Kolları uzun ve çokça kıllıydı. Saçtan gürdü ve tepesinden hafifçe dökülmüştü. Saçlarını kulaklarının altına kadar uzatır ve onları sarıya boyardı. Dişleri ise altın tellerle bağlanmıştı (İbn Asakir’den naklen Suyûtî, a.g.e., 167). Hadis rivayet eden sahabilerden dup, ondan yüz kırk altı hadis rivayet edilmiştir (Suyûtî, a.g.e., 166)...


müteallim:
Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyAllahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem’in sözlerinde ve hareketlerinde hiçbir çirkinlik bulunmadığı gibi, çirkin olan hiçbir şeye de özenmezdi. Şöyle buyururdu:
“Hayırlınız, ahlâkı güzel olanınızdır. “
 

(Buhârî, Menâkıb 23, Fezâilü ashâbi’n–nebî 27, Edeb, 38–39; Müslim, Fezâil 68. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 47, 69).
Ebu’d Derda (r.a.)’den bildirildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde mü’minin terazisinde güzel ahlaktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah çirkin hareketler yapan ve kötü sözler söyleyen her kişiden nefret edip buğzeder ve onları sevmez". (Tirmizi, Birr 61).
Ebû Hüreyre radıyAllahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem’e:
– İnsanları cennete en fazla götürecek şey nedir? diye soruldu.
Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem:
– “Allah’a saygı (takvâ) ve güzel ahlâktır” buyurdu.
– İnsanları cehenneme en fazla götürecek şey nedir? diye sorulunca da:
– “Ağız ve cinsel uzuvdur” buyurdu.
(Tirmizî, Birr 62. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 29).
Ebû Hüreyre radıyAllahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Mü’minlerin iman bakımından en mükemmeli, huyu en iyi olanıdır. Hayırlınız, kadınlarına karşı hayırlı olanlardır. “
(Tirmizî, Radâ’ 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünne, 15; İbni Mâce, Nikâh 50).
Âişe radıyAllahu anhâ Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:
“Bir mü’min, güzel ahlâkı sayesinde, gündüz oruç tutup gece namaz kılan kimselerin derecesine ulaşır. “
 (Ebû Dâvûd, Edeb 7. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 62).
Ebû Ümâme el–Bâhilî radıyAllahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Haklı bile olsa çekişip didişmeyen kimseye cennetin kenarında bir köşk verileceğine ben kefilim. Şakadan bile olsa yalan söylemeyen kimseye cennetin ortasında bir köşk verileceğine kefilim.
İyi huylu kimseye de cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine kefilim. “
(Ebû Dâvûd, Edeb 7. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 58; İbni Mâce, Mukaddime 7 ).
Nevvâs İbni Sem’ân radıyAllahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem’e iyilik ve kötülüğün ne olduğunu sordum. Buyurdu ki:
“İyilik güzel ahlâktan ibarettir. Günah ise kalbini tırmalayıp durduğu halde insanların bilmesini istemediğin şeydir“.
(Müslim, Birr 14, 15. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 52).

müteallim:
Günlük hayatın vazgeçilmez bir alışkanlığı da Kur’an–ı Kerim ve hadis–i şerif okumak, zikretmek olmalıdır. Her gün bir miktar Kur’ân okumak alışkanlık haline getirilmelidir.
Bir müslüman kur´anin hakkini ödeyebiulmek icin günde en az 200 ayet okumali ,bu bu zamanda pek mümkün olmadigindan  bes ayet olan ihlasi serifi  elli defa okumakla bu hakki ödemelidir.her namazin arkasindan  onbir ihkas okumakla yerine getirilmis olur.

Kur’ân–ı Kerimi yüzünden okumayı bilmeyenler bir an önce öğrenmelidirler. En azından namaz surelerini ezberlemeli, bunların mealini öğrenmelidirler.
Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) Müslümanları Kur’ân’ı okumaya, mânâsını ve sırlarını kavramaya teşvik etmiştir. Çünkü Kur’ân kalblerin ve ruhların gıdasıdır. Bir Mü’min Kur’ân–ı Kerîmi okuduğunda, Kâinatın Yaratıcı olan yüce Rabbimizle konuşmaya başlamakta, Allah’ın sözlerine muhatap olmaktadır. İşte Kur’ân’ı bu şuurla okumak, Kur’ân okunurken onu edepli bir şekilde dinlemelidir.
Resûlullah (a.s.m.) buyuruyor: “Her kim Kur’ân’ı okur, ezberine alır, helâlini helâl; haramını haram bilirse, Allah bundan dolayı onu Cennete koyar ve kendisini, ailesinden Cehennemlik olan on kişiye şefaatçi yapar.” (Tirmizî, Fezâil–i Kur’ân: 13)
Hz. Âişe (r.a.) Resûlullah’ın (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Kur’ân’ı Kerim’i okuma ve anlamasını bilen Mü’min, mânâ alemindeki bazı meleklerle beraberdir. Okuma, öğrenme ve ezberlemede zorlukla karşılaşan kimseye de iki kat sevap vardır.” (Buhâri, Tevhid:52)
Osman bin Affan’dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur: “En hayırlılarınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.” (Buhâri, Fezâil–i Kur’ân:21)

 

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

Tam sürüme git
Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek