İmâm-ı A’zam Ebû Hanife’nin Müsned isimli eserinde, Abdullah İbni Ömer’den rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte şöyle anlatılıyor:
-“Bir gün biz, bir grup sahâbe, Peygamber (s.a.s.)’in yanında idik. O sırada yakışıklı, beyaz tenli, saçları omzuna inmiş, güzel kokulu, beyaz elbiseli bir genç geldi ve Peygamber (s.a.s.)’e:
-“Selâm sizlere!” dedi. Peygamber (s.a.s.) ile birlikte selâmını aldık.
-“Ey Allah’ın Resûlü, yaklaşabilir miyim ?” diye sordu. Peygamber (s.a.s.):
-“Yaklaş!” deyince o kadar yaklaştı ki, dizlerini Resûlullah’ın dizlerine dayadı ve :
-“Bana imândan haber ver!” dedi. Peygamber (s.a.s.):
-“İmân; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, Allah’a kavuşmaya, âhiret günününe, hayır ve şerr’in Allah’ın takdiri ile olduğuna inanmaktır” diye cevap verdi. Genç:
-“Doğru söylüyorsun” dedi.
Abdullah İbn-i Ömer, “Biz o kimsenin Peygamber’e, sanki biliyormuş gibi “doğru söylüyorsun” demesine hayret ettik.
Sonra Genç tekrar sordu:
-“İslâm’ın farzları nelerdir, onları söyle?” Hz. Peygamber:
-“Namaz kılmak, zekât vermek, yol bakımından güç yetmesi hâlinde hac etmek, Ramazan ayında oruç tutmak ve bir de boy abdesti almaktan ibarettir” karşılığını verdi. Genç adam yine:
-“Doğru söylüyorsun” dedi ve sonra:
-“İhsân nedir, haber ver!” diye sordu. Hz. Peygamber:
-“İhsân; Allah’ı görür gibi, Allah için iş yapman ve ibadet etmendir. Çünkü sen onu görmesen de o seni görür” buyurdu. Genç:
-“Bu şekilde yaparsam, işlerimde ihsân ediciyim öyle mi?” diye sorunca, Peygamber (s.a.s.):
-“Evet” buyurdu. Genç:
-“Doğru söylüyorsun” dedi ve devam etti:
-“Bana Kıyâmet’in zamanından haber ver!” Hz. Peygamber şöyle cevap verdi:
-“Bu konuda kendisine sorulan kimse, sorandan daha bilgili değildir. Ancak onun belirtileri vardır.” Sonra Peygamber (s.a.s.) buna edilil olarak, şu meâldeki âyeti okudu: “Muhakkak ki Kıyamet, Allahü Teâlâ’nın nezdindedir. Yağmuru dilediği zaman, dilediği mekâna o yağdırır. Rahimlerde ne var, dişi mi erkek mi o bilir. Kişi yarın ne kazanacağını, hayır mı şerr mi işleyeceğini bilmez. Ve hiçbir kimse zamanını bilemediği gibi, nerede öleceğini de bilmez. Şüphesiz Allahü Azimüşan alimdir, habirdir (her şeyin iç ve dış yüzünü bilir ). (Lokman: 31-34)
-“Doğru söylüyorsun” dedi ve gözümüzün önünde çıkıp gitti. Peygamber (s.a.s.):
-“Onu bana çağırın!” diye emredince, kalktık ve arkasından çıktık. Fakat hangi yöne gittiğini bilemedik, hicbir sedye göremedik. Geriye dönüp, Peygamber (s.a.s.)’e durumu anlattık. Hz. Peygamber:
-“Bu genç adam Cebrâil (a.s.)’dır. Sizlere dininizin genel esaslarını öğretmek için geldi” buyurdu.