Gönderen Konu: HAK DOSTLARINDAN NASİHATLER..  (Okunma sayısı 14668 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ay-yüzlüm

  • yazar
  • ****
  • İleti: 641
HAK DOSTLARINDAN NASİHATLER..
« : 20 Şubat 2005, 02:20:04 »

SELAM VE DUA İLE

Hak Dostlarından Nasîhatler...


"Bilesiniz ki, Allâh'ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de."(Yûnus, 62)

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- Mesnevî'sinde Hak dostlarının nasî­hatlerine gönül verilmesi husûsunda şöyle îkazda bulunur: Allâh; nebîleri ve velîleri âlemlere rahmet olarak dünyaya göndermiştir. Bu yüzden halka bıkmadan, usanmadan nasihatte bulunurlar. Bu nasihatleri dinlemeyip kabul etmeyenler için de; Yâ Rabbi! Sen bunlara acı, rahmet kapısını bunlara kapatma! diye yalvarırlar. Sen aklını başına al da, velîlerin öğütlerini canla başla dinle! Dinle de, üzüntüden, korkudan kurtul, mânevî rahata kavuş, eminliğe eriş! Fırsatı kaçırmadan ve tereddüde düşmeden, bu fânî âlemin aldatmacalarından sıyrılmış, kendini tamamıyla Hakk'a teslim etmiş olan kâmil insanın eteğini tut ki, âhir zamanın, şu bozulmuş dünyanın fitnelerinden kurtulasın! Velîlerin sözleri âb-ı hayatla dolu, saf, dupduru bir ırmak gibidir. Fırsat elde iken ondan kana kana iç de gönlünde mânevî çiçekler, güller açılsın

Abdülkâdir Geylânî (d. 1077, v. 1166) -kuddise sirruh-'tan:

Ey oğul! Sana takvâ gerek. Bu sebeple takvânın îcablarını îfâya gayret et ki; kalbin iç düşmanlıklardan ve çirkin huylardan kurtulsun. Hayırla istikâmetlensin.
Ey oğul! Dünyâlık toplarken, gece odun toplayan fakat eline ne geldiğini bilmeyen kişi gibi olma. Eline geçen dünyâlığın helâl mi haram mı, meşrû mu yoksa gayr-i meşrû mu olduğuna dikkat et. Bütün fiillerinde tevhîd ve takvâ güneşi ile berâber ol.
Ey oğul! Kur'ân ile amel etmek seni Kur'ân'ın mevkiine yükseltir; oraya oturtur. Sünnet ile amel etmek ise, seni Allâh'ın Resûlü'ne yaklaştırır. Rasûlullâh'ın kalbî ve mânevî himmetiyle, Allâh dostlarının kalbleri çevresinden bir an dahî ayrılmazsın. Allâh dostlarının kalblerini güzelleştiren odur.
Ey oğul! Haram yemek kalbini öldürür. Helâl yemek ise ihyâ eder. Lokma vardır seni dünya ile; lokma vardır seni âhiretle meşgul eder. Yine lokma vardır, seni dünyâ ve âhiretin Yaratanı'na rağbet ettirir.
Ey oğul! Nefsinle cihâd husûsunda sana yardım edenle arkadaş ol. Onun sohbetlerinde bulun. Nefsinin azmasına yardım edenle arkadaş olma. Önce kendi nefsinle meşgûl ol, kendi nefsine faydalı ol ve kendi nefsini düzelt. Sonra başkalarıyla meşgul ol. Başkalarını aydınlattığı hâlde kendini eritip bitiren mum gibi olma.
Ey Allâh yolunda güzel ameller işlemek isteyen kişi! İhlâslı olmalısın. Aksi hâlde, boşuna yorulmuş olursun.
İnsanları irşâd etmek, lafla değil, gönülden hâlis bir inanış ve iştiyâkla gerçekleşir. Yine bütün bunlar; halvet, ibâdet, zikir, riyâzât ve murâkabe ile alınacak neticelerdir. Yoksa, şekilcilikten ve zâhirî gösterişten öteye geçmeyen ve rûha asla işlemeyen bir takım davranışlarla elde edilecek netîceler değildir. Bu sebeple, Allâh yolunun yolcusunun dili ile kalbi, içi ile dışı, sözü ile özü bir olmalı ve aynı şeyi terennüm etmelidir.
Yürü dünya yürü bu yol dergaha gider.
Bu yol gama,kedere,acıya,aha gider.
Çıkablirsen eyer bu yokuşu zirveye,
Hüzünlenme o zaman sonu felaha gider.

Çevrimdışı ay-yüzlüm

  • yazar
  • ****
  • İleti: 641
HAK DOSTLARINDAN NASİHATLER..
« Yanıtla #1 : 20 Şubat 2005, 02:20:53 »
Ahmed er-Rifâî (d. 1118, v. 1182) -kuddise sirruh-'tan:

Efendiler! Evliyâullâh'a yakınlık peydâ etmeye çalışın. Çünkü Allâh'ın velîsini seven, Allâh'ı sevmiş; O'na düşmanlık eden, Allâh'a düşmanlık etmiş olur. Zikre devam ediniz. Çünkü zikir, vuslat-ı ilâhî için bir mıknatıs, kurb-i ilâhî için sağlam bir iptir. Zikrullâha devam edenler, Allâh ile hoştur. Allâh ile hoş olan, O'na kavuşmuştur. Zikrin kalbe yerleşmesi sohbetin bereketiyle mümkün olur. Çünkü kişi dostunun yolundadır.
Tefekkür, Peygamber Efendimiz (sav)'in ilk amelidir. Nitekim bütün farzlardan önce O'nun ibâdeti Allâh'ın mahlûkatını ve nimetlerini düşünmekten ibâretti. Öyleyse siz de tefekküre iyi sarılın ve ibret vesîlesi yapın.
Dikkat edin! Elek gibi, unun incesini döküp, kepeğini kendinize koymayın. Sakın ağzınızdan hikmet dökülürken kalblerinizde hîle ve fesâd olmasın. Yoksa, "İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutur musunuz?" (el-Bakara, 44) âyetince hesâba çekilirsiniz.
Kalplerinizi tertemiz yapınız, çünkü kalp temizliği üst-baş temizliğinden daha önemlidir. Zaten Allâh-u Teâlâ elbiseye değil, kalplere nazâr eder. İstikâmet hudûdunu gözetip Allâh'tan başkasını taleb ve ihtiyâr etmeyin.
Efendiler! Tevâzû ve sükûnetle kapıyı çalana kapı açılır. İçeriye kabul edilir. Boynu bükük olarak içeriye giren izzetle ağırlanır.
Yürü dünya yürü bu yol dergaha gider.
Bu yol gama,kedere,acıya,aha gider.
Çıkablirsen eyer bu yokuşu zirveye,
Hüzünlenme o zaman sonu felaha gider.

Çevrimdışı ay-yüzlüm

  • yazar
  • ****
  • İleti: 641
HAK DOSTLARINDAN NASİHATLER..
« Yanıtla #2 : 20 Şubat 2005, 02:21:20 »
Muhyiddîn ibnü'l-Arabî (d. 1165, v. 1240) -kuddise sirruh-'tan:

Kalbini Allâh'ın zikrine alıştırırsan, mutlaka kalbin zikrin vereceği nûrla nûrlanır. O nûr, kalb gözünün açılmasını sağlar.
Allâh'ın kullarına, şefkat ve merhametle muâmele et. Merhametini bütün canlılara bolca saç. Şöyle deme: "Bu ottur, cansızdır, faydası yoktur." Evet onların faydası ve bir çok da hayrı vardır. Yaratılmışı kendi hâline bırak ve ona, yaratıcının merhametiyle merhamet et.
İsteyeni boş çevirme, güzel bir sözle dahî olsa onun gönlünü al, güler yüz göster. İleride Allâh'a mülâki olacağını düşün.
Dünyâlık için Allâh'tan başkası seni kul edinmesin. Çünkü sen, ancak seni kul olarak kabul eden Allâh'ın kulusun.
Allâh'ın mümin kullarına selâm vermek, yemek yedirmek, işlerini görmek sûretiyle muhabbet göstermelisin. Şunu iyi bil ki, müminlerin tümü, tek bir insan, tek bir vücûd gibidir.
Kendini cemâate alıştır. Allâh korkusundan ağlamaya çalış. Allâh'ın ipine sarıl. Allâh'ın sevip hoşnut olacağı şeylere rağbet göster.
Yürü dünya yürü bu yol dergaha gider.
Bu yol gama,kedere,acıya,aha gider.
Çıkablirsen eyer bu yokuşu zirveye,
Hüzünlenme o zaman sonu felaha gider.

Çevrimdışı ay-yüzlüm

  • yazar
  • ****
  • İleti: 641
HAK DOSTLARINDAN NASİHATLER..
« Yanıtla #3 : 20 Şubat 2005, 02:21:43 »
Hazret-i Mevlânâ (d. 1207, v. 1273) -kuddise sirruh-'tan:

Efendi, bilmiş ol ki edeb, insanın bedenindeki rûh gibidir. Aslında edeb, Allâh dostlarının gözü ve gönül nûrudur. Eğer şeytanın başını ezmek dilersen, gözünü aç gör ki, şeytanın kâtili edebdir. Gözünü aç da, baştan başa Allâh kelâmı olan Kur'ân-ı Kerîm'e bak! Kur'ân'ın bütün âyetleri edeb tâlim eder, edeb öğretir.
Sen varını, yoğunu, malını, mülkünü ver de bir gönül al. Al da, o gönül, mezarda, o kapkara gecede, sana ışık versin, nûr versin...
Hak dostu olan bir insan ile bir an beraber bulunmak, bir ömre bedeldir. Ondan düşen bir kıl ise kıymetli bir madene bedeldir. Fakat Hak dostlarının zıddı olan öyle katı kalbli insanlar da vardır ki, onlarla bir arada bulunmak ve konuşmak şöyle dursun, onları görmemek ve onlardan uzak olmak cihân mülküne bedeldir.
Gönlüme dedim ki: "Önde olmaya heves etme, lütûf merhemi ol. İnciten diken olma, kimseden sana bir kötülük gelmesini istemiyorsan, kötü sözlü, kötülük öğreten, kötülük düşünen olma. Her hâlinle amel-i sâlih içinde ol.
Yürü dünya yürü bu yol dergaha gider.
Bu yol gama,kedere,acıya,aha gider.
Çıkablirsen eyer bu yokuşu zirveye,
Hüzünlenme o zaman sonu felaha gider.

Çevrimdışı ay-yüzlüm

  • yazar
  • ****
  • İleti: 641
HAK DOSTLARINDAN NASİHATLER..
« Yanıtla #4 : 20 Şubat 2005, 02:22:07 »
İbrâhim Desûkî (v. 1277) -kuddise sirruh-'tan:

Oğlum! Sana gereken odur ki, evliyâ zümresinin duâsını alasın. Teberrüken onların himmetine nâil olmayı arzulayasın.
Ey Kur'ân-ı Kerîm'i okuyup ezberleyen kimse!.. Onu okuyup ezberlediğin için fazla övünme... Hâline bir bak: Onun gereği ile amel ediyor musun? Yoksa etmiyor musun?
Ey oğlum! Cedel, nakil, yaldızlı sözler gibi faydasız şeylerle meşgûliyeti bırakarak sükût ehli ol. İhlâsı seç, bu yolda sâlih amel işle nefsine uyma.
O kimse ile otur kalk ki, şerîati ve hakîkati özünde toplamış ola. Şunu unutma ki, bu yolda sana en çok yardımı dokunan kişiler, bu gibi insanlar olacaktır.
Oğlum! İsterim ki, dâimâ sünnetle amel edesin... Bu yolda lüzûmlu olan edeb esâsına da riâyet edesin.
Cesur olmalısın. Gölgesinden bile ürken korkaklardan olmamalısın. Herhangi bir sıkıntı, ilk anda seni yere sermemeli.
Mevlâ'nın sevgisi ile dol; hattâ onunla vecd hâlinde ol.
Evladlarım! Gıybet etmek için birini ararsanız; babanızın, ananızın gıybetini ediniz. Çünkü onlar; iyiliklerinizi almaya, diğerlerinden daha lâyıktır.
Allâh Teâlâ bir gün ve gecede yetmişiki kere kullarının kalbine nazar eder. O hâlde, kalbinizi temiz tutunuz, güzel ve parlak kılınız. Çünkü orası, Rabbinizin nazargâhıdır.
Ey kardeşim! Sakın kendi başına bir şey yaptım zannetme. Bil ki; oruç tuttuğunda onu sana Allâh tutturmuş, namaz kıldığında onu sana Allâh kıldırmış, bir iş yaptığında onu sana Allâh yaptırmıştır. Takvâ derecesine ulaşmışsan Allâh seni ulaştırmış, maddî-manevî bir şeye mazhar olmuşsan Allâh seni mazhar kılmıştır.
Ey oğulcuğum! İnsanların ve cinlerin ameli kadar amelin olsa bile "ben" demekten sakın! Zîra Allâh, "ben" iddiasında bulunanları acziyet içerisinde bırakır. Benlik davasında isen maddî ve manevî derecen düşer, bunu unutma!
Yürü dünya yürü bu yol dergaha gider.
Bu yol gama,kedere,acıya,aha gider.
Çıkablirsen eyer bu yokuşu zirveye,
Hüzünlenme o zaman sonu felaha gider.

Çevrimdışı ay-yüzlüm

  • yazar
  • ****
  • İleti: 641
HAK DOSTLARINDAN NASİHATLER..
« Yanıtla #5 : 20 Şubat 2005, 02:22:32 »
Bahâüddîn Nakşibend (d. 1318, v. 1389) -kuddise sirruh-'tan:

Bizim yolumuz, Allâh Teâlâ'nın gösterdiği kurtuluş yoludur. Çünkü bu yol, sünnete uymak ve ashâb-ı kirâma tâbî olmaktır. Bu sebeple yolumuzda az zamanda çok kazanç elde edilir.
Yolumuz, sohbet ve muhabbet yoludur. Sahabe-i kirâmın yolunun sohbet olduğu gibi... Hayır ve bereket, beraberliktedir; beraberlik de sohbetle olur. Yalnızlığa (inzivâya) çekilmekte şöhret tehlikesi de olabilir. Şöhret ise âfettir.
Bizim yolumuzda olan kimselerin şu üç şeye dikkat etmesi gerekir:
Birincisi : Allâh Teâlâ'ya karşı edebdir. Yani zâhiri ve bâtını ile tamamen kulluk içinde olmalı, Allâh Teâlâ'nın bütün emirlerini yerine getirip, yasaklarından sakınmalı, Allâh Teâlâ'dan başka her şeyi gönülden çıkarmalı ve nîmetleri Allâh yolunda seferber etmelidir.
İkincisi : Rasûlullâh (sav)'e karşı edebtir. Bu da; ibâdet, muâmelât ve bütün davranışlarda muhabbetle O'na uymaktır.
Üçüncüsü : Seni irşâd eden Hak dostuna karşı edebdir.
Yenilecek bir gıdâ, bir yiyecek, her ne olursa olsun gafletle, öfke ile veya istemeyerek hazırlanmış ve tedârik edilmişse, onda hayır ve bereket yoktur. Zîrâ ona nefis ve şeytan yol bulmuştur. Böyle bir yiyeceği yiyen kimsede, mutlaka feyiz ve huzurunu bozacak bir netice meydana gelir. Gaflete dalmadan yapılan ve Allâh Teâlâ'yı düşünerek yenen helâl ve hâlis yiyeceklerden hayır meydana gelir. İnsanların hâlis ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olamamalarının sebebi; yemede ve içmede harama, şüpheli şeylere ve kul haklarına dikkat etmemeleridir. Her ne hâl olursa olsun, bilhassa namazda huşû ve huzur hâlinde bulunmak, zevkle ve gözyaşı dökerek namaz kılabilmek; helâl lokma yemeye ve yemeği Allâh Teâlâ'yı hatırlayarak pişirip O'nun huzurunda imiş gibi yemeye bağlıdır. Vücûdu haram lokma ile beslenmiş olan bir kimse, namazdan bir neşve duyamaz.
Allâh Rasûlü (sav)'in: "Namaz, müminin mîrâcıdır." (Süyûtî, Şerhu İbn-i Mâce, I, 313) ifâdesinde hakîkî namazın derecelerine işâret vardır. Namaza duran kimsenin, iftitâh tekbîrini söylerken, Allâh Teâlâ'nın azametini, yüceliğini düşünerek, huşû ve huzur hâlinde olması gerekir. Öyle ki, bu hâlini istiğrak, yâni kendinden geçme hâline eriştirmelidir. Bu hâlin zirvesi, Rasûlullâh (sav)'dedir.
"Lâ ilâhe illallâh" kelimesini söylemenin hakîkati, Allâh Teâlâ'dan başka ne varsa hiçbirini kalbde put hâline getirmemektir. İslâm dîninin hükümlerini îfâ etmek, yâni emirleri yapıp yasaklardan sakınmak; haramları, şüpheli şeyleri, hattâ mübahların fazlasını terk etmek, ruhsatlardan uzak durmak, mübahları zarûret miktarınca kullanmak, tamâmen nûr ve safâdır. Aynı zamanda evliyâlık derecelerine kavuşturan bir vâsıtadır. Velâyet derecelerine bunlarla ulaşılır. Uzak kalanların hepsi, bunlara dikkat etmediklerinden uzak kalırlar ve kendi arzularına uyarlar. Yoksa Cenâb-ı Hakk'ın feyzi her an gelmektedir.
Yürü dünya yürü bu yol dergaha gider.
Bu yol gama,kedere,acıya,aha gider.
Çıkablirsen eyer bu yokuşu zirveye,
Hüzünlenme o zaman sonu felaha gider.

Çevrimdışı ay-yüzlüm

  • yazar
  • ****
  • İleti: 641
HAK DOSTLARINDAN NASİHATLER..
« Yanıtla #6 : 20 Şubat 2005, 02:23:49 »
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (v. 1826) -kuddise sirruh-'tan:

Sana Allâh'a tâati ve takvâ üzere bulunmanı, nerede olursan ol, insanlara ezâ ve cefâ vermemeni, özellikle Harameyn-i Şerîfeyn'de daha fazla titiz davranmanı tavsiye ederim.
Gıybetini yapsalar dahî sen kimsenin gıybetini yapma. Hiç kimsenin dünya malından bir şey alma. Şerîatın alınmasını helal kıldığını al ve onu hayır yollarda harca. Mümin kardeşlerin aç ve yoksul durumda bulunurken, şehvetin için harcama yaparak lezzetlenme. Kesinlikle yalan söyleme. Hiç kimseyi hakîr görme. Hiç kimseden nefsinin üstün olduğunu düşünme. Kalbî ve bedenî ibâdetlerde, tüm kuvvetini sarf et. Bunun yanında nefsine "Hiçbir zaman makbul olacak hayır işlemedim." düşüncesini kabul ettir. Çünkü ibâdetlerin ruhu niyettir. Niyet ise ancak ihlâs ile mümkündür. Senden daha büyük olanlara ihlâs gerekirse sana nasıl gerekmesin. Allâh Teâlâ'ya yemin ederim ki; annem beni doğurduktan bugüne kadar, Allâh katında makbûl ve mûteber olup hesabı sorulmayacak bir tek hayır işlediğime inanmıyorum.
Eğer kendi nefsini bütün hayır işlerde iflâs etmiş olarak görmüyorsan bu, cehâletin en son noktasıdır. Eğer iflâs etmiş olarak biliyorsan Allâh'ın rahmetinden de ümitsiz olma.
Velîlerin nazarında günahkâr insan, yaralı bir kuş gibidir. Ona fayda verecek olan, öfke, şiddet ve kabalık değil; şefkat ve merhametle dolu nasîhattir. Zîrâ maksat ıslahtır; cezâlandırmak değildir. Bu sebeple Hak dostlarının îkâz ve öğütte bulunurken taşıdıkları hissiyât, hastahânede hastaların arasında dolaşan müşfik bir doktorun şifâ tevzî ederken sâhip olduğu hâlet-i rûhiyeye benzer. Lâkin bu gönül doktorlarının hastalara şefkatle tedâvî çâreleri sunmaları, bir kalbî eğitim ve öğretim netîcesindedir. Bu eğitimin özü, mânevî terbiyedir. Mânevî hastalıklar karşısında bizler de eğitime muhtâcız. Bu da ancak Hak dostlarının himmet, îkâz ve nasîhatlerinden hisse alıp intibâha gelmekle gerçekleşebilir.
Yürü dünya yürü bu yol dergaha gider.
Bu yol gama,kedere,acıya,aha gider.
Çıkablirsen eyer bu yokuşu zirveye,
Hüzünlenme o zaman sonu felaha gider.

Çevrimdışı ay-yüzlüm

  • yazar
  • ****
  • İleti: 641
HAK DOSTLARINDAN NASİHATLER..
« Yanıtla #7 : 20 Şubat 2005, 02:25:13 »
Nitekim eşsiz bir cihangir olan Yavuz Sultan Selîm Hân, sâhip bulunduğu ihtişama, güce ve cihâna yön veren dirâyetine rağmen, dâimâ nefs engelini aşamamanın dehşeti içindeydi. Lalası Hasan Can'a; dünyevî zaferler netîcesinde nefsine mağlûb olabileceği ve rûhânî hayatının zedelenebileceği endişesi içinde, bir Hak dostunun irşâdına olan ihtiyacını, şu mısralarıyla ne güzel ifâde eder:


Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavgâ imiş
Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş...


Ey Rabbimiz! Hak dostlarının gönüllerindeki muhabbet ateşinden bizlere de bir kıvılcım lutfeyle! Mânevî himmetleriyle perverde olduğumuz Hak dostlarının feyizli îkâz, irşad ve nasîhatleriyle istikâmetlenmemizi nasîb eyle!..
[ AMİN ]
Yürü dünya yürü bu yol dergaha gider.
Bu yol gama,kedere,acıya,aha gider.
Çıkablirsen eyer bu yokuşu zirveye,
Hüzünlenme o zaman sonu felaha gider.

Çevrimdışı ay-yüzlüm

  • yazar
  • ****
  • İleti: 641
HAK DOSTLARINDAN NASİHATLER..
« Yanıtla #8 : 20 Şubat 2005, 02:27:13 »
Ashâb-ı Kiram, îmân edip Rasûlullâh'a biat ederlerken birbirlerine nasihat etmeyi taahhüd ederlerdi. Nasîhatin ehemmiyeti bakımından Allâh Rasûlü (sav) : "Dîn nasîhattir, din nasîhattir, din nasîhattir!" (Buhârî, Îmân, 42) buyurmuştur.

O Gün... Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri buyurur:
"Gökyüzü yarıldığı, yıldızlar döküldüğü, denizler biri birine katıldığı, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman; insanoğlu yapıp gönderdiklerini ve yapamayıp geride bıraktıklarını bir bir anlar."

"Ey İnsan seni yoktan yaradan, düzgün yapılı ve endamlı kılan, sana ölçülü dengeli davranma imkânı veren (maddi, akli yapıda seni en üstün kılan) seni dilediği en güzel şekil ve biçimde terkib eden ihsanı bol Rabbına karşı seni aldatan nedir?"

"Evet, gerçek o ki: ısrarla dini yalanlıyorsunuz, şunu iyi bilin ki üzerinizde muhafızlık eden değerli katipler vardır. Onlar yapmakta olduklarınızı bilir yazar."

"İyiler muhakkak cennet içinde olurlar. Kötüler de cehennem içinde. Onlar en büyük mahkemenin kurulduğu kıyamet gününde oraya girerler. Onlar hiç bir şekilde ateşten uzak kalamazlar."

"Ceza günü nedir? Bilir misin? Nedir acaba o ceza günü, hiç kimsenin başkasına hiç bir hususta fayda ya da zarar vermeğe malik olmadığı gündür, o gün emir Allah'ındır." (el-İnfitar, 1-19)

Süfyan Sevrî kuddise sirruh hazretlerinin gençliğinde beli bükülmüş, ihtiyar gibi olmuşdu. Sebebini soranlara:
- Kendisinden ilim öğrendiğim bir hocam vardı. Ölüm halinde kendisine imân telkin ettiğim halde, kelime-i tevhidi getirmedi, imânsız gitti. Bunun üzerine nasıl olur da belim bükülmez? derdi.

Anlatıldığına göre Ömer İbni Abdilaziz hazretleri, bir gece namaz kılıyordu. Namazda, Fatihâ'dan sonra aşağıdaki âyetleri okumuştu. Bu esnada çok hislendi. Ağlamağa başladı. Daha sonra aynı ayetleri tekrar tekrar okudu, hem de ağladı ve böylece sabahı etti. Okuduğu âyetler şunlardı:

Boyunlarında, boyunduruklar ve zincirler bulunduğu halde; ki onlar bu vaziyette önce sıcak suyun içinde sürüklenecekler, sonra da ateşte yakılacaklardır. (Mü'min, 71, 72)

Hasret ve Nedamet Günü
Temim Dârî hazretlerinin aşağıdaki âyeti kerimeyi bir gece sabaha kadar tekrar tekrar okuduğu ve ağladığı rivayet edilir :
"- Yoksa kötülükleri işleyenler, kendilerini, imân ederek iyi amel ve hareketlerde bulunanlar gibi yapacağımızı dirim ve ölümlerinin bir olacağını mı sandılar? Hükmede geldikleri bu şey ne fena." (Câsiye, 21)

Sorguda...
Muaz bin Cebel radıyAllahu anh'ın bildirdiği bir hadisi şerifte Resûlü ekrem (sav) buyurmuşlardır ki:
- Kişi kıyamet günü dört şeyden sorguya çekilmedikçe bir tarafa adım atamaz :
1.) Ömrünü nerede tükettin?
2.) Bedenini nerede yıprattın?
3.) İlminle hangi hususta amel ettin?
4.) Mal ve servetini nerede kazanıp nerede harcadın?


Yahyâ Râzî bin Muaz kuddise sirruh buyurdu ki :
- Ey İnsanlar! Unutmayınız, yarın mahşer yerine bölük bölük, dört bir yandan geleceksiniz. Allahü Teâlâ'nın huzurunda hesaba çekileceksiniz, yaptıklarınızın hesabını harfi harfine vereceksiniz. Hesabını veremeyen günahkârlar, yaya olarak ve sıkıntı içinde bölük bölük cehenneme sevk edilirler. Hesabını veren Allahü Teâlâ'nın sevgili kulları ise, rahat içinde cennete sevk edilirler.

Kardeşlerim! Mahşer günü hasret ve nedamet günüdür. O gün ta'rif edilemeyen büyük bir gündür. O gün amellerin tartıldığı, dünyada yapılan bütün iyiliklerin, ortaya döküldüğü, gizli saklı hiçbir şeyin kalmadığı bir gündür. O gün feryatların yükseldiği bir gündür. O gün hiç kimsenin bir başkasına yardım edemeyeceği ve hiç kimsenin, hile yapıp tuzak kuramayacağı bir gündür.
Yürü dünya yürü bu yol dergaha gider.
Bu yol gama,kedere,acıya,aha gider.
Çıkablirsen eyer bu yokuşu zirveye,
Hüzünlenme o zaman sonu felaha gider.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Hizir oldugunu söylersem
« Yanıtla #9 : 24 Şubat 2005, 01:42:07 »
HIZIR OLDUĞUNU SÖYLERSEM, YAKANI KURTARAMAZSIN

Yemen'in büyük islam alimlerinden Abdürrezzak efendi, camide ders veriyordu. O muhitin güzide alimlerinden olan Abdürrazzak efendiyi dinlemeye, onun ilminden istifade etmeye etraftan birçok alim de gelmiş, şevkle ders dinliyorlardı. Aynı mecliste Hızır aleyhisselam da bulunmakta idi. Fakat bu feyizli ders esnasında adamın biri dersi dinlemediği gibi uyukluyordu.

Hızır aleyhisselam, bu zata yaklaşarak dürttü ve :

- Ne uyukluyorsun? Bu fırsatı değerlendirsene ! , dedi. Adam başını şöyle bir kaldırdı ve hiçbir şey söylemeden yine başını eğdi. Hızır Aleyhisselam yine dürterek:

- Uyuma arkadaş! Bu fırsat her zaman ele geçmez, diye ikaz etti. Fakat adam yine başını kaldırıp baktıktan sonra aynı hale devam etti. Üçüncü defa Hızır Aleyhisseıam adamı rahatsız edince, adam artık konuşmaya başladı:

- Siz ilmi Abdürrazzak Efendi'den alıyorsunuz, biz ise Razzak'tan alıyoruz. Hem sen beni pek rahatsız edip durma. Senin Hızır olduğunu şu cemaata bir ilan edersem, yakanı bunların elinden biraz zor kurtarırsın, dedi ve başını eğip gözlerini tekrar yumdu.

Hızır Aleyhisselam, bu duruma hayret etmişti:

- Ya Rabbi! Bana verdiğin listede bu şahsın ismi yok. Bu nasıl iştir? diye münacaatta bulunduğunda, Allahü Teala Hazrerleri kendisine şöyle ilhamda bulundu:

- Ya Hızır!.. Sana verdiğin liste arasında beni sevenlerin ismi var. O ise benim sevdiğim bir kimsedir ki, onun ismi benim indimde mahfuzdur!
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Haci Bayrami veli h.z.
« Yanıtla #10 : 11 Temmuz 2005, 23:38:16 »
Türk Büyüklerinden Hacı Bayram-ı Veli



Akşemseddîn’e icâzet  verdiğinde, bâzıları; “Efendim! Sizde yıllarca okuyan talebelere hilâfet vermediğiniz hâlde, bu yeni gelen Akşemseddîn’i kısa zamanda hilâfet ile şereflendirdiniz?” dediler. Hâcı Bayramı Velî de; “Bu öyle bir kösedir ki, bizden her ne görüp duydu ise hemen inandı. Gördüklerinin ve işittiklerinin hikmetini de bizzât kendisi anladı. Fakat yanımad yıllardır çalışan talebeler, gördüklerinin ve duyduklarının hikmetini anlayamayıp bana sorarlar. Ona hilâfet vermemizin sebebi işte budur.” diye cevap verdi.
Hacı Bayramı Velî, bu şekilde hem talebelerini yetiştiriyor, hem de belli saatlerde câmide insanlara vâz ve nasîhat ediyordu. Herkes Hacı Bayramı Velî’nin vâzlarına koşuyor, bâzı kerâmetlerini görünce, ona daha çok bağlanıyorlardı. Bu şekilde Hacı Bayram’ın etrafında pekçok kimsenin toplandığını gören bâzı hasetçiler, Pâdişâh İkinci Murâd Hana; “Sultânım! Ankara’da Hacı Bayram isminde biri, bir yol tutturarak halkı başına toplamış. Aleyhinizde bâzı sözler söyleyip saltanatınıza kasdedermiş. Bir isyân çıkarmasından korkarız!” diyerek iftirâlarda bulundular. Bunun üzerine sultan, durumun tetkik edilmesi için iki kişi vazifelendirip; “O kimseyi hemen gidip huzûrumuza getirin. Emrimize baş kaldırıp isyân ederse, zincire vurarak getirin!” emrini verdi.
Ulaklar, ellerinde pâdişâhın fermânı olduğu hâlde, Edirne’den kalkıp süratle Ankara’ya gittiler. Şehre yaklaştıklarında önlerine, yaşlı, nûr yüzlü bir kimse ile bir genç çıktı. Selâmlaştıktan sonra ihtiyâr zât; “Evlâtlarım! Nereden gelip nereye gidiyorsunuz?” diye sorunca, onlar da; “Ankara’da Hacı Bayram isminde biri, etrâfına adamlar toplayıp, Pâdişâhımıza başkaldırmış. Onu yakalayıp pâdişâhın huzuruna götüreceğiz.” dediler. Ulakların bu sözünü bekleyen ihtiyâr zât; “O aradığınız Hacı Bayram bu fakîrdir.” diyerek, kendisini gösterdi. Ulaklar bir fermâna baktılar, bir de Hacı Bayramı Velî’ye. Aradıkları isyâncı bu olamazdı. Bu nûr yüzlü, hoş sözlü zât, hiç isyân edecek birine benzemiyordu. Hacı Bayramı Velî’ye tekrar tekrar dikkatle baktıktan sonra, birbirlerine; “Gidelim, Sultanımıza gidelim. Bu zâtın mâsûm olduğunu, söylenilenlerin yanlış olduğunu bildirelim.” dediler.
Hacı Bayram; “Evlatlar! Sizin geleceğinizi biliyorduk. Onun için yola çıkıp sizi bekledik. Sultanımızın fermânı başımız üzerindedir. Haydi durmayınız, elimi zincirle bğlayınız ve bir an önce buradan gidelim.” buyurdu. Bu sözlere iyice hayret eden çavuşlar; “Sizi yanlış anlatmışlar efendim. Size karşı edepsizlik etmeye hayâ ederiz. Hele zincire vurmak hiç aklımızdan geçmez. Mâdem ki emrediyorsunuz, buyurunuz gidelim.” dediler.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı ABDULLAH LFC

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 169
.
« Yanıtla #11 : 07 Ocak 2006, 14:29:54 »
.
« Son Düzenleme: 12 Temmuz 2012, 02:05:01 Gönderen: ABDULLAH LFC »

Çevrimdışı hulefai rasidin

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 145
HAK DOSTLARINDAN NASİHATLER..
« Yanıtla #12 : 08 Ocak 2006, 03:54:59 »
Allah razı olsun kıymetli kardeşlerim.
dünyanın taşı yağsa başıma illa  dostun gülü öldürür  beni:(

Çevrimdışı Mstfx67

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 354
HAK DOSTLARINDAN NASİHATLER..
« Yanıtla #13 : 08 Ocak 2006, 04:14:33 »
Allah razi ve memnun olsun
BA$KASININ AYIBINI SÖYLEMEYi DÜSÜNDÜGÜN ZAMAN NEFSININ AYIBINI hATIRLA!!!