Gönderen Konu: Hamd ve şükrün fazilet ve ehemmiyeti  (Okunma sayısı 5025 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ücharfbeşnokta

  • Tarih öğrenmek farzdır...
  • aktif okur
  • **
  • İleti: 180
  • Kabı ayrı olanın Tadıda ayrı olur
    • zat-ı muhterem
Hamd ve şükrün fazilet ve ehemmiyeti
« : 18 Kasım 2011, 13:36:52 »

Ey şeref-i İman ile müşerref olan ehl-i İman,
Hutbemiz HAMD VE ŞÜKRÜN FAZİLET VE EHEMMİYETİ hakkındadır.
Âyet-i kerîme ile de sabit olduğu üzere Cenab-ı Hak insanları ve cinleri ancak kendisine ibadet etsinler diye halketmiş; suyu, toprağı, havayı, meyveleri, sebzeleri, diğer canlıları hulasa bu dünyadaki her şeyi onun emrine amade kılarak ona çeşit çeşit rızıklar ve sıhhat bahşetmiştir. Hem bu dünyada hem de ahirette saadet ve selamete ulaşması için Peygamberler ve Semâvî Kitaplar vasıtasıyla hak yolu öğretmiş, iman ve amele götürecek sebepleri çoğaltarak maddeten ve manen sayılamayacak kadar nimeti insanoğlunun istifadesine sunmuştur.
Bu hususla alakalı olarak İbrâhîm Suresi'nin 32 ilâ 34. âyet-i kerîmelerinde şöyle buyuruluyor: "O Allah ki gökleri ve yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi; nehirleri de sizin (istifadeniz) için akıttı. Nizam içinde seyreden güneşi ve ayı size faydalı kıldı; geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi. O, size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın nimetlerini sayacak olsanız sayamazsınız. Muhakkak insan çok zalim, çok nankördür."
Bunca nimetlere nail olan insanın vazifesi ise kendisini yaratan ve ona bu nimetleri ihsan eden Cenab-ı Hakk'a iman etmek, onun rızasına muvafık bir hayat yaşayıp daima hamd ve şükür halinde olmaktır.
Şükür, tefsir kitaplarımızda ifade edildiğine göre "gelmiş olan bir nimete,  lisanen veya fiilen veyahut da kalben mukabele etmek ve nimetin sahibine tazim göstermek"  demektir. Hamd ise yalnız lisan ile yapılır ve şükrün başıdır. Zira bir hadîs-i şerîflerinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Hamd şükrün başıdır. Allah'a hamd etmeyen ona şükretmemiş olur"  Hamd ve şükür arasında şu şekilde de bir fark vardır: Hamd, hem nimet hem de nimetin zıddı olan nikmet karşılığında yapılır; şükür ise sadece nimet karşılığında yapılır.
İnsana, Allah'ın kendisine verdiği nimetleri unutmaması ve bu nimetlere karşı daima hamd-ü senada bulunup, şükürle mukabele etmesi emredilmiştir.
Bakara Suresi'nin 152. âyet-i kerîmesinde şöyle buyuruluyor: "Siz beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin; nankörlük etmeyin."
Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz,  gece ayakları şişinceye kadar namaz kıldığı için Hz. Aişe (r.a.) Validemiz kendisine "Ya RasülAllah, Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığı halde niçin bunu yapıyorsun" diye süal etmiş;  bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de "Şükreden bir kul olmayayım mı?"  buyurarak, şükrün ehemmiyetini ümmetine en güzel şekilde göstermiştir.

Yine başka bir hadîs-i şerîfte "Allah'a hamd ile (yani elhamdü-lillah diyerek) başlanmayan her mühim iş bereketsiz olur"  buyurulmuştur.
Bir çok âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf ile hamd ve şükrün güzelliği ve insana neler kazandıracağı; nankörlüğün kötülüğü ve cezası bizlere bildirilmiştir. Bu hususla alakalı olarak İbrahîm Suresinin 7. âyet-i kerîmesinde mealen şöyle buyuruluyor. "Hatırlayın ki Rabbiniz size 'Eğer şükrederseniz elbette size (olan nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım şok şiddetlidir' diye bildirmişti"
Muhterem Mü'minler,
Şüphesiz ki Cenab-ı Hak kulların hamd ve şükrüne muhtaç değildir. Kulun hamd ve şükrü dünya ve ahirette yine kendi menfaati içindir. Ayrıca bunca nimete hakkıyla şükretmek herkes için mümkün değildir. Mevlamız  "Kullarımdan hakkıyla şükredenler pek azdır"  buyurarak buna işaret etmiştir. Bunun için Piranımız da evrad-ü ezkarlarında: "Seni tesbih ve tenzih ederiz, sana hakkıyla şükredemedik, Ey Meşkûr olan Allahım" şeklinde dua ve tazarrû da bulunmuşlardır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şükreden bir kul olabilmenin yolunu şu hadîs-i şerîfleriyle ifade buyurmuşlardır : "Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a da şükretmez. Allah'ın  nimetlerini dile getirmek şükürdür. Onları dile getirmeyi terk etmek ise nankörlüktür"
Şükürle alakalı olarak İmam-ı Rabbânî (k.s.) Hz. Mektûbât-ı Şerife'de şöyle buyuruyorlar : "Nimetleri ihsan eden Allah-ü Teâlâ ve Tekaddes Hz.'ne şükür, evvelâ Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Mezhebinin görüşleri müvacehesinde akaidi tashih etmekle olur. İkinci olarak Ehl-i Sünnet'e mensub olan müctehidlerin beyanlarına muvafık bir şekilde ahkâm-ı şer'ıyye-i ameliyye'yi yerine getirmekle ve üçüncü olarak da yine ehl-i sünnet mezhebinden olan tasavvuf büyüklerinin izinden gitmekle olur."
(sadakat.net - ücharfbeşnokta )

İhmal ihanete eşittir...

Tarih yazılırken okunmaz, yazıldıktan sonra okunur...