Gönderen Konu: Handan Ağa Camii  (Okunma sayısı 6849 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Handan Ağa Camii
« : 20 Ekim 2010, 00:02:32 »

İSTANBUL HASKÖY'DE AZ BİLİNEN ÇİNİ BEZEMELİ BİR YAPI


HANDAN AĞA CAMİİ

Diğer adı "Kuşkonmaz Camii" olan bu yapı Beyoğlu İlçesi, Hasköy, Camii Kebir Mahallesi'nde, sahil boyunca uzanan parkın tersane duvarı bitiminde, Hasköy Caddesi ile İskele Sokağı'nın kesistiği köşede, 1045 ada, 2 parselde yer alır. Cami, Fatih Sultan Mehmed Han'ın (1453 -81) saltanat yılları arasında hizmetinde bulunan Handan Ağa tarafından yaptırılmıştır.

Yapı III. Ahmed dönemi (1703-30) Tersane Emini Kıblelizade Mehmed Bey tarafından şehzadelerin sünnet düğününde onarılmış, III. Selim zamanında da (1789-1807) yenilenerek onarım gören yapıya bir hünkar kasrı eklenmiştir. Minarenin üst kesiminde gözlenen ayrıntılar 18. yüzyılın ortalarında, ya da ikinci yarısında onarım geçirmiş olduğunu kanıtlar niteliktedir. 1960'lı yılların sonlarında ise camii Vakıflar tarafından son bir onarım geçirmiştir.


çinilerle kaplı mihrap duvarı

Fevkani olarak inşa edilmiş olan camii, kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Mekan üzeri kiremit döşeli kırma çatı ile örtülüdür. Kayıkhane olarak kullanılan bodrum kat, sahilin askeriye tarafından doldurulması ile kayıkhane özelliğini kaybetmiş ve ibadet mekanı olarak değerlendirimiştir. Kayıkhane beş adet basık kemerle denize açılmaktadır. İbadet mekanının altındaki bodrumun kayıkhane olarak değerlendirilmesi İstanbul'a özgü yalı mimarisinin dini mimari ile kaynaşması şeklinde yorumlanabilir


Harim kuzey duvarındaki mahfil

III. Selim'in yaptırdığı iki katlı hünkar kasrı caminin kuzeydoğu köşesinde yapıya bitişik olarak yer alır. İçten merdivenli kasrın her katından camiye açılan birer kapı bulunmaktadır. Birinci kat bölüntüsüz, geniş bir mekan olarak yer alırken, ikinci kat ise iki odalı olarak düzenlenmiştir.

Hünkar kasrı ile son cemaat yeri arasında kalan minare kare bir kaide üzerine oturmakta olup prizmatik üçgenlerle silindirik gövdeye geçiş sağlanır. Gövde başlangıcında taş bir silmenin dolandığı minarenin şerefe ve külahı ampir özellikler taşımaktadır. Kurşun kaplı ahşap külah barok bir profilasyon gösterir. Yarım kubbe biçiminde başlayan külah armudi profili bölümlerle devam etmekte, bir soğan kubbecik ve hilal biçiminde ufak bir alemle son bulmaktadır. Şerefe altında taş konsollara yer verilmiş olan tuğla minare sıvalı ve boyalıdır.


minber

Dört metrelik genişliğe sahip düz ahşap çatılı kapalı son cemaat yerine geçiş dikdörtgen çerçeveli bir kapı ile sağlanır. Yüksek ve geniş tutulmuş olan harim kapısı basık kemerlidir. Kapı ile dolgu ve batısında yer alan taş söveli dikdörtgen çerçeveli iki pencere ilk inşa tarihine ait orjinal kısımlarıdır. Kuzey duvarı boyunca mahfil, III. Selim dönemi zevklerini taşıyan Rokoko üslubunda inşa edilmiş olup, volütlü ve akant yapraklı başlıklara sahip ahşap direkler üzerine oturmaktadır. Mahfile giriş doğu yönde yerleştirilmiş merdivenlerle sağlanmıştır.

Mahfilin doğu ve batı uçları ise ileriye doğru uzatılmıştır. Ahşap korkulukları torna işi olup, basit bir profile, ahşap alt direkler ise silindirik olup tezyinli başlıklara sahiptir. Tavanla irtibatı sağlayan üst ayaklar ise ahşap kaplamalıdır.

Harim duvarlarında iki sıra halinde düzenlenmiş olan pencerelerden alttakiler dikdörtgen biçiminde, üsttekiler ise basık kemerli olarak tasarlanmıştır. Yapının her cephesinde bu düzene sadık kalınmakla beraber taş söveli birinci kat pencerelere mukabil ikinci katın pencereleri ise tuğla söveli olup üzerleri civalıdır. Camiinin kuzey ve doğu duvarlarında altta ve üstte yer alan üçer pencereye karşılık, batı duvarında dörder pencere görülmektedir. Güney duvarında mihrap yanında birer pencere, üstte ise üç pencere bulunmaktadır.


mihrap duvarı çinileri

18. yüzyıl sonlarında ve 19. yüzyıl başlarında, özellikle III. Selim döneminde gözlenen, C ve S kıvrımları, iç ve dış bükey biçimlenmiş ve yoğun bezeme unsurları ile boş bırakılan alanlar arasındaki dengeli ilişkinin görüldüğü minber Rokoko bezeme anlayışının güzel bir temsilcisidir. İnşa edildiği tarihten bugüne orjinalliğini koruyan minber, giriş kapısının iki yanında yer alan sütunceler altında dilimli kubik ve üzeri kompozit kaideler üzerine oturmaktadır. Aynı özellik köşk kısmında da tekrar edilmektedir. Tepelik kısmında sülüs ile "Kelime-i Tevhid" yazılı dikdörtgen levhanın üzerinde C ve S kıvrımları ile bitkisel motiflerin oluşturduğu bir hotoz yer alır.

Hotozun ortasında ise oval bir rozet içerisinde "Ve ma tevfiki illa billah" ibaresi yazılıdır. Köşk kısmında dört sütunceye oturan dilimli kemer üzerinde istiridye biçimi köşelikler bulunmaktadır. Korkuluklar sade tutulmuş, yalnızca çevresini dolana kontura yer verilmiştir. Aynalık kısmının ortası da konturlarla çerçevelenmiş üçgen bitkisel dallarla bezelidir. Aynalıkların altında kemerler yer alır. Kemer köşeleri ise kıvrık dallarla işlenmiştir.

Mihrap duvarını bütünüyle kaplayan çiniler mihrap nişi ve pencere iç yüzeylerine kadar uzanır. Çiniler toplama özellikli olup 18. yüzyıl ortaları veya sonlarına doğru depolardan çıkartılarak buraya monte edildikleri anlaşılmaktadır. Söz konusu çini kaplama, bordürlerle çerçevelenmiş, boyutları ve kompozisyonları farklı, kare ve dikdörtgen biçimlerinde levhalardan meydana gelmektedir. Sıraltı tekniği ile imal edilmiş olan çinilerin büyük çoğunluğu 16. yüzyıl sonları ile 17. yüzyıl başlarına ait İznik çinileridir.

Sultan Ahmed Camii ile Yeni Camii ve Türbesi'nde, Üsküdar Çinili Camii'nde, Hürrem Sultan Türbesi'nde ve Topkapı Sarayı'nda benzerlerine rastlanan bu çinilerde, sarıya çalan beyaz zemin üzerinde mavi yeşil renklerin egemen olduğu, iri hançer yapraklarından ve şakayıklardan oluşan süsleme grupları bulunmaktadır. Bunların yanı sıra daha az sayıda olmak üzere 16. yüzyılın ikinci yarısına ait süt beyaz zemin üzerine, mavi, yeşil ve mercan kırmızısının kullanıldığı çiniler de tespit edilmektedir. Ayrıca az miktarda 19. yüzyıla ait İtalyan kökenli Majolika türünde çiniler de mevcuttur.





Handan Ağa Camii'nin mihrap duvarını kaplayan çinilerin yerleştirilme düzenini, Eyüp Sultan Türbesi'nin önüne I. Ahmed döneminde (1603-17) eklenen ziyaret bölümünün duvarlarında görmekteyiz. Mevcut toplama çinilerle oluşturulmuş düzenleme ve pano oluşturma nedeni olarak; çok değerli olan çininin en küçük parçasını dahi değerlendirme arzusu düşünülebilir.

Caminin günümüze ulaşmayan ve çeşmesini 1890 ile 1900 yılları arasında Hasköy'de yaşamış olan Piyer Loti'nin çekmiş olduğu Hasköy fotoğrafları arasında ve Encümen Arşivinde bulunan cam negatiflerde görmekteyiz.

1960'lı yılların sonlarına kadar mevcut olduğu anlaşılan çeşme ve şadırvanın bu tarihlerden sonra ortadan kalktiği bilinmektedir. Mermerden inşa edilmiş olan şadırvan dikdörtgen biçime sahiptir. Üzeri mermer bir kapak ile örtülü olup dört yanından musluklara yer verilmiştir.

Gayet sade tutulmuş olan şadırvanın bulunduğu mahal ise basit bir çardak ile kapatılmıştır. Emirgan camiide bir benzerinin görüldüğü mermer şadırvanın İstanbul'un konak ve tekke yapılarında kullanılan abdest teknelerinden biraz büyükçe ölçülere sahip olduğu görülmektedir.

1834-1835 tarihli Çiçekçi Selimiye Camii gibi İstanbul'da küçük ölçüde inşa edilmiş cami ve mescitlerde de Handan Ağa Camii Şadırvanı'nın benzer örneklerinin bulunduğu bilinmektedir. Caminin çeşmesi ise basit bir şekilde inşa edilmiş olup kübik bir görünüme sahip ve tek muslukludur.

S. Faruk Güncüoğlu, Sanatsal Mozaik


« Son Düzenleme: 20 Ekim 2010, 00:04:03 Gönderen: Tuğra »
〰〰〰〰🐠