Gönderen Konu: Hattat Hâfız Osman  (Okunma sayısı 8066 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Hattat Hâfız Osman
« : 04 Şubat 2011, 00:59:16 »


Hafız Osman Efendi, Osmanlı devri hat sanatının efsane isimlerinden biri belki de birincisidir. Osmanlı hat mektebinin kurucusu kabul edilen Şeyh Hamdullah’tan (1429- 1520) sonra akla gelen ilk kişi Hattat Hafız Osman’dır. Şeyh Hamdullah’tan 150 sene sonra bu alanda büyük eserlere imza atmaya başlayan üstad ister istemez Şeyh Hamdullah'ı geçmiş ve hakkıyla Şeyh-i sani olmuştur.

Bu dirayet ve kudrete sahip olduğunu muhteşem eserleriyle de ibraz etmiştir. Hafız Osman Efendi, yazdığı çok sayıda her türden yazıları, bilhassa Mushaf-ı şerifleri ve yetiştirdiği çok değerli ve çok sayıda çırakları sebebiyle hüsn-ü hat tarihinde büyük bir şöhrete sahiptir. Yetiştirdiği talebe sayısı göz önüne alınınca bilhassa bu yönüyle de Hz. Hafız gerçekten erişilmez bir rekorun sahibidir.

Çünkü onun ismen tesbit edilebilen talebe sayısı 41’dir. Efendi hazretleri bizim kültürümüzde “Babadan ileri evlattan geri” diye ifade edilen hikmetli sözün de tarihimizdeki en tipik örneklerindendir. Yalnız bir farkla ki, uzun zaman onun evlatları bu babalarını geçememiştir. Hat tarihini yapan çok bereketli eller yetişmiştir. Ama O'nun bilhassa sülüs nesihte açtığı çığıra, onu unutturacak yeni bir şey katamamıştır. Ondan daha güçlü bir kandil olamamış, o Şevkı Efendi’ye kadar (1829- 1888) hat tarihimizin gerçek bir Süheyl-i enveri [1] olma vasfını muhafaza etmiştir.
 
56 yaş, Hafız Osman gibi bir deha için çok kısa bir ömür. Arzumuz, gönlümüzden geçen şu ki onun gibi bir dehanın daha uzun müddet yaşaması. Gölümüzün sesine kulak vermek icab ederse “Böyle bir dehayı örten ölüm bir teselli bırakmıyor insanda.” Bu kadar kısa sayılan bir hayatta “Şeyh Hamdullah’ın yazılarında yaptığı isabetli yorumlar hat sanatının süzülüp arınmasına vesile olmuştur. Hafız Osman üslubu önceleri tenkide uğramış, bazen da kıskanılmış olmakla birlikte kısa zamanda kendini kabul ettirerek Şeyh’in üslubunu unutturmuştur. 1689’dan itibaren harfleri daha da küçülten Hafız Osman’ın en beğenilen devresi 1679- 1689 arasıdır.
 
40 yıllık sanat hayatında devamlı olarak eser verdi… Melekesini kaybetmemek için aylarca süren hac yolculuğunda bile kalemi elinden bırakmadığı… Muhtelif menzillerde yazdığı karalama veya cüz örneklerinden anlaşılmaktadır. Aklam-ı sitte ile kaleme aldığı birçok en’âm, cüz, kıt’a ve murakka’ları bulunmaktadır. Üsküdar Doğancılar’daki Şehid Süleyman Paşa Çeşmesi kitabesi ile Tunusbağı’ndaki Siyavuş Paşa’nın mezar taşındaki yazıları bilinen iki celi sülüsüdür. Ancak bunların sanat değeri diğer yazılarına göre daha düşüktür. Fakat celi-sülüste inkılâp yapan Mustafa Rakım bu başarısını Hafız Osman’ın sülüs hattından aldığı ilhamla gerçekleştirmiştir.” [2]

Hakkında söylenen bir-iki efsanevî olayda, Hafız Osman’a bu sahada hakiki bir harf-i a’zam makamı bahşetmiştir. Hat tarihlerinde adı geçen ve son 300 senelik bir dönemi kaplayan 40 kadar Osman isimli hattatların da tabii ki en büyüğüdür.
 
Hafız Osman Efendi, bugün bile hat dünyasında en çok yazılan ve çok da rağbet edilen Hilye-i şerif yazma an’anesininin de gerçek kurucusudur. Onun Şeyh yolunda ama kendine has bir tavır ve şive ile yazdığı Mushaf-ı şerifler gerek kendi zamanında ve gerekse daha sonraki devirlerde çok fazlaca iltifata mazhar olmuşlardır. 1873’ten itibaren Kur’an-ı Kerimler matbaa yoluyla çoğaltılınca bu iltifat ve rağbet çok daha geniş sınırlara ulaştı. Biz de Mushafların basılma hikâyesi özü itibariyle şöyledir:
 
1846’dan itibaren İran’da basılıp kaçak olarak Osmanlı topraklarına sokulan Mushafların bazı hataları olduğu anlaşılınca onlara karşı şiddetli yasaklar kondu. Ama bu kaçakçılık [3] bir türlü önlenemeyince de 1873’te İstanbul’da Mushaf basımı için ruhsat [4] verildi. İlk olarak da Şeker-zade Mehmed Efendi ile Şeyh Hamdullah hattı Mushaflar basıldı. Bunları II. Abdülhamid devrinde önce Hafız Osman daha sonra diğerleri takip etti. Mushaf-ı şerifler basılınca ister-istemez hem sayısı hem de tesiri arttı. Her eve bir Mushaf girebilecek kadar da maddi değeri müsait hale geldi.
 
Hafız Osman’ın 20- 30 Haziran 1686 (evâil-i Şaban 1097)’da yazdığı Mushaf-ı şerif 1880’de Matbaacı Osman Bey’in gayretiyle çok sayıda bastırıldı. Bu Mushaf-ı şeriflerden bir kısmı da kolayca hatim yapılabilmesi maksadıyla 30 cüz halinde ciltlenmişti. Gerek bu Mushaflar ve gerekse cüzler padişah tarafından yerli- yabancı pek çok kişi ve kuruma hediye edildi. Bu cüzlerin boş sayfalarına hünkârın “Gazi Abdülhamid Han-ı sani hazretlerinin vakfıdır” ibareli bir de mührü basılmıştır.

Bu olayla “Hattat Hafız Osman ismi ve Hafız Osman hattı Mushaf” yerli- yabancı her mü’minin kalbine ve gölüne nakşedildi. O kadar ki hâla baskıları devam eden matbu’ Burdurlu Kayış-zade Hafız Osman (1835?- 11. 03. 1894) hattı Kur’an-ı kerimler bile asırlar boyu devam eden bu şöhreti sebebiyle büyük Hafız Osman’ın zannedilir ve ona mal edilir. [5]

Hafız Osman’ın 1880’de basılan ve 11 satır olarak yazılmış bu ilk matbu’ Kur’an-ı Kerim’i 1916’da tekrar basıldı. Bu Mushaf-ı şerif 1961’de bu sefer mealli olarak ve 3 cild halinde bir defa daha basılmıştır. Aynı eserin 2007’de mükemmel bir baskısı daha yapılmış bulunmaktadır. Ve hâlen piyasada çok sayıda mevcudu vardır. Bu Mushaflar Türk İslam Eserleri Müzesi’ndeki Mushaf- ı şerif’in kopyalarıdır.
 
Büyük Hafız Osman’ın her sayfası 11 satır olan bir başka Mushaf-ı şerif’i de 1967’de basıldı. Eserin müzehhibi Hasan b. Mustafa’dır. Bu tezhib bu esere lâyık olmamakla beraber o devrin tezhibi ne yazık ki bu idi. Nitekim Hafız Osman ve seleflerinin eserleri tezhib yönünden daha da kötüye gitti. Özel bir koleksiyondan alınan bu Mushaf-ı şerif de diğerleri gibi berkenar [6] olmadığından ne Kayış-zade’nin ne de Hasan Rıza Efendi (1849- 1920)’nin Mushaf-ı şerifleri kadar rağbete mazhar olamadı.

Bu rağbetsizliğin ikincisi sebebi ise az sayıda basılmış olması ve ayrıca fiyatının da yüksekliğidir. Daha mühim bir sebebi de bazı yazım hatalarının bulunmasıdır. Bu hatalı sayfalar fark edildiği zaman bizzat hattatlarca çıkartılır (muhrec sayfa) ve yeniden yazılan hatasız sayfa eklenerek ciltlenirdi.

20- 30 Eylül 1682 (evahır-ı Ramazan 1093)’de yazımı biten bu Kur’an-ı Kerim’deki hatalar muhtemelen ya fark edilmedi veya tashihe imkân olmadı. Dolayısıyla da bazı kelimeler yanlış olarak kaldı. O zaman basında bu sebeple de bir hayli gürültü kopmuştu. O yıllarda yayınlanan bir gazete bu Mushaf-ı şerif’teki hataları tespit ederek bir cetvel halinde neşretmişti. Ben bu gazeteyi kısa bir süre araştırdım ama bu nüshasını bulamadım.
 
Hafız Osman’ın Türkiye’de bunlardan başka bir Mushaf-ı Şerif’i basılmadı. Merhum Süheyl Ünver hocamızın nakline göre her sayfası 11 satır olarak yazılmış olan bir Mushaf-ı şerifi de vaktiyle Mısır’da basılmıştır. [7] Buradaki satır sayısında bir hata yoksa bu Mushaf’ın da İstanbul nüshasının aynı olma ihtimali var.

Çünkü şu anda Mısır’ın “Dâru’l-kütüb-ü Mısrıyye” adlı kütübhanesinde kayıtlı iki Hafız Osman hattı Mushaf bulunmaktadır. Bunlardan biri 1090 (1679) tarihli 382 varak, diğeri 1097 (1685) tarihli olup 421 varaktır. Bunların her ikisi de 13 satırdır. [8] Bizzat gördüğüm birkaç sayfalık Mısır baskısı Kur’an-ı Kerim’in 13 satır olduğunu da ifade etmeliyim.
 
Mushaf-ı şerifi basılan bir başka Hafız Osman da Hafız Osman Nazifî’dir. Bu zatın yazmış olduğu Mushaf’ın ferağ kaydından 1277 (1861)’de yazıldığı anlaşılmaktadır. Yine bu kayda göre Nazifî Efendi Ömer Vehbi Efendi’nin talebesi imiş. [9] Her ikisi hakkında da ne yazık ki en küçük bir kayda rastlamadım.
 
Takriben 100 sene Müslümanların Kelam-ı Kadim ihtiyacına cevap veren Mushafların büyük bir kısmı Kayış-zade Hafız Osman ve Hasan Rıza Efendi (1849- 1920) hattıdır. Bunlara eklenecek diğer akla gelen kişiler Kadırgalı Nazif Efendi ile Mehmed Zihni Efendi’dir. 1970’lerde bu zevata daha başka hattatlar, 2000’lerde ise bilgisayar dizgisi Kur’an-ı Kerimler eklendi.

Son 30 senedir basılan yeni Mushaf-ı şerifler arasında tarihi vasfına hürmeten Hâmid Aytaç ile Mehmed Özçay hattı Mushaf-ı şerifi takdirle yâd etmek isterim. Bu ifade hakkın teslimi adına bir vazifedir. Hâmid Bey için tarihi vasfına hürmeten dedim. Çünkü bu yazı onu ifade etmemektedir. Onun vaktiyle çok muhteşem bir şekilde yazdığı nesih yazıları vardır. Ancak üstadın bu eseri çok yaşlı olduğu bir zamanda yazdığını bilmeyenlere de hatırlatmak, onu lüzumsuz su-i zanlara hedef etmemek gerekir.
 
Gerek Hasan Rıza ve gerekse Kayış-zade hattı Kur’an-ı kerimler berkenar olduğundan bir de bu iki hattatın yazıları Hafız Osman’dan geri olmadığından Hafız Osman hattı Kur’an-ı kerimler zamanla ister-istemez unutuldu.

Berkenar Kur’an-ı Kerimlerin okuyucu için, özellikle de hafızlar için ayrı bir rağbet unsuru olduğu muhakkaktır. Tarihimizde berkenar Mushaf daha eski zamanlarda da vardı ve yazılmıştı ama hattatlar için berkenar yazmak zor kabul edildiği için onlar serbest yazıyı tercih etmişlerdir. Berkenar meselesine ışık tutan bir arşiv kaydı şöyledir:
 
“Osman-zade Mehmed Çelebi’nin 02. 11. 1592 (15 M. 1000) tarihinde kurduğu vakfın vakfiyesinde dârulkurraya âyet berkenar bir Mushaf-ı şerif hediye ettiği…” [10] ifadesi yer almaktadır. Bu kayıttan hareketle berkenar Mushaf yazma geleneğini en azından bu tarihten başlatmak veya bu tarihte yazılmış bulunuyordu demek mümkün görünmektedir.

Klasik Türk Sanatları Vakfı
« Son Düzenleme: 04 Şubat 2011, 01:16:45 Gönderen: Tuğra »
〰〰〰〰🐠

Mahi

  • Ziyaretçi
Ynt: Hattat Hâfız Osman
« Yanıtla #1 : 04 Şubat 2011, 01:07:13 »
Teşekkürler.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Hattat Hâfız Osman
« Yanıtla #2 : 04 Şubat 2011, 01:13:53 »
Hafız Osman’ın Hayatı

Hat tarihimizin bu büyük üstadı hakkındaki bilgiler ne yazık ki onun ölümsüz eserleri ve yaygın şöhreti ile mütenasib olmayıp âdeta meçhul gibidir. Onunla ilgili birkaç arşiv vesikası gerçi onu bir parça daha su yüzüne çıkardı ama yine de kâfi değildir. Bu durum maalesef bizim sanat tarihimizin büyük bir ihmali hatta ve hatta büyük bir gafletidir. Hat tarihi şiir hariç sanat tarihimizin diğer dallarına meselâ mimari, musiki, tezhib, minyatür, ebru, hak… Gibi sanatlara göre yine de şanslıdır.



Sağda- solda, çeşitli mekânlarda gördüğümüz yüzlerce hatta binlerce imzalı yazıdan hiç olmazsa hattatlarının isimlerini öğrenebiliyoruz. Yazılarda tarih varsa -ki bu da çok yaygındır- ne zaman yaşadıklarını tesbit edebiliyoruz. Sanattaki ağırlıklarını tartışabiliyoruz. Diğer sanatlar bu bakımdan ele alınınca ortaya tam bir karanlık oda, meçhul bir dehliz, âdeta uçsuz bucaksız mağaralar çıkıyor. Sanat tarihimizin bu garip halini en güzel ifade eden herhalde Yahya Kemal Beyatlı (1884- 1958)’nın şu veciz ifadesidir: “Biz tarih yapmaktan yazmağa vakit bulamamışız.”


 
Meselenin tam da burasında, bu merkez noktasında Osmanlı tarihinin yürek yakan çok acı bir vâkıasına dikkat çekmek istiyorum. O da aşağı yukarı fetihten 1919 Balmumcu yangınına kadar İstanbul’u kasıp kavuran yangınlar. Eski İstanbul’un Üsküdar’ını, Beyoğlu’nu, Eyyüb Sultan’ını, Fatih’ini bazen baştan sona, bazen kısmen kül eden yangınları.

Bu yangınlarla yok olan kültür mirasını. Bilhassa kâğıda geçmiş, kâğıda nakledilmiş her türlü yazılı çizili malzemeyi. Bendenizdeki bu fikir arşivde gördüğüm bazı belgelerden sonra oraya çıktı. Bu husus pek temas edilmeyen ama çok acı bir tarihi hakikat. O kadar ki o yangınlar onlarca, yüzlerce yıl önce söndü ama bize intikal eden mezkûr buruk acılar hâla sönmedi, hâla devam ediyor. Bu mevzu ile alakalı acı bir sual: Acaba bu yangınlardan Hafız Osman’dan neler götürdü?



Hafız Osman Efendi hakkında ilk hatta son derli toplu bilgiler Müstakim-zade Süleyman Sadeddin Efendi’nin Tuhfe-i Hattatin adlı eserinde yer almaktadır. Müstakim-zade bu eserinde Hafız Osman Efendi’yi bir sohbet havası içinde şöyle anlatmaktadır:

Hattat Hafız Osman Efendi İstanbulludur. Babasının adı Ali’dir… Vaktinde Şeyh tarzı yazının esrarına hakkıyla vâkıf olduğu kabul edilirdi. Pederi Haseki Sultan Cami-i şerifinin müezzini idi… Sülüs ve neshi ilk olarak Derviş Ali Efendi’den (?- 1673) meşke başlamış ise de onun çok yaşlı olması sebebiyle Suyolcu-zade Eyyubî Mustafa Efendi’ye (?- 1686) devam ederek 18 yaşında olduğu halde 1660 (1070) tarihinde ondan icazet almıştır.



Şeyh Hamdullah’ın yazılarındaki esrarı ise Nefes-zade Seyyid İsmail Efendi’den (?- 1679) öğrenmiştir. Bunun için de yeni baştan Nefes-zade’den “elif be” yazmaya başlamış, bu vadide yazdığı eserlerinin yayılmasıyla da akranlarının önüne geçmiştir… [11] Hafız Osman ve hocalarıyla Şeyh Hamdullah’a varan, daha sonra da Hoca Rasim’e uzanan hattat silsilesi şu şiirde çok güzel bir biçimde ifade edilmiştir:


 
Şeyh Hamdullah ve Şükrullah dâmad-ı güzin
 Sâlisi oğlu Mehmed [ve] Üsküdari’dir Hasan.
 Erzurumi Halid oldu hâmisi ehl-i hattın
 Sâdisi Derviş Ali, sâbi’i Suyolcu-yu pâk fen.
 Hafız Osman’ın seman işrab eder hem rütbesin
 Seyyid Abdullah İmam-ı zümre-i hatt-ı hasen.
 Hoca Rasim zülcenaheyn idi kim ceffe’l-kalem
 Şeş kalemde vâhid-i ke-elfin idi kâmil beden.
 Böyledir bu silsile kim on aded tekmil eder
 Cümlenin şâd ede ervahın kerim-i zü’l- minen. [12]

Hüsn-ü hatta hakkıyla Şeyh’in şivesi üzere yazmak öncekiler ve sonrakiler arasında Hafız Osman Efendi’ye münhasır idi. Ağakapılı İsmail Efendi gibi bir üstad dahi onun kemalini itiraf edip:
 
- “Hüsn-ü hattı biz bildik Osman Efendi yazdı” demiştir. Vefatından sonra çok sayıda güzide Hafız Osman hattı kıtalar İsmail Efendi’nin çekmecesinden çıkmıştır.
 
Hafız Osman Efendi son zamanlarında [Samatya] Sancaktarhayreddin Mahallesi’nde oturmakta idi.
 


1106 senesinin sonlarında (Temmuz 1695) Sultan II. Mustafa’ya hat hocası oldu. Bu arada kendisine Diyarbekir, [Suyolcu-zade] Necib Efendi’nin iddiasına göre de Filibe mansabı (kadılığı) tevcih edildi. Görev süresi bitip azl edilince de yine kendisine hususi bir arpalık verilerek ikram olundu.
 
Sultan İkinci Mustafa’nın huzurunda hat dersi yayılan bir ihram [13] üzerinde yapılırdı. Padişah her ne zaman yazı yazmak ve meşk etmek istese önce bir resmini (ibaresini) Hafız Osman’a yazdırır, daha sonra da kendisi yazardı. Hafız Osman yazarken Sultan II. Mustafa’nın onun hokkasını tutup ona olan hürmeten:
 
- Bundan sonra bir daha Hafız Osman yetişmez deyince de Hazret cevaben:
 
- Sizin gibi hokka tutan padişahlar oldukça daha çok Hafız Osmanlar yetişir demiştir ki bu söz Osmanoğullarının hemen tamamında var olan bir güzel hasletin bi- hakkın ifadesi, taşın gediğe oturmasıdır. Bu konuda arşiv kayıtlarına girmiş pek çok da misal bulunmaktadır. Hem de yüzlerce sayfa tutacak hacimde. Osmanoğullarının ilim ve sanat erbabına verdiği değerin en kısaca ve muhtasarca ifadesi onların “ulemaya idam” cezası vermemeleridir. Bu tarih boyunca sadece Osmanlılarda görülen bir meziyet ve fazilettir.

 

Hafız Osman, saraydan bu kadar hürmet ve itibar görmesine rağmen derviş meşreb tavrından hiç vazgeçmemiş hatta Koca Mustafa Paşa dergâhının Şeyhi Seyyid Alaeddin Efendi’ye biat ederek Sünbüliye tarikatına girmiştir. Hafız Osman’ın sahip olduğu yüksek mevkii ve rical-i devletten gördüğü hürmet onu hiçbir zaman aldatmaya kâfi gelmemiştir.

Hatta bir gün derse geç kalan bir talebesini Cerrah Paşa Hamamı yakınlarında görüp bindiği hayvandan inerek hemen orada oturup dersini göstermiştir. Yeni dersini de daha itinalı bir şekilde yazmak için yazısını alıp çantasına koyarak talebesine iltifat etmiştir.
 
Hafız Osman Efendi Şeyh-i sâni, hattat-ı bî- müdani (eşsiz) olup günden güne değeri artmaktadır. Öyle ki kendi talebesi olmayanlar dahi kendi vadilerini terk… ile onu taklide başlamışlardır. Bir de zamanımızda Hafız Osman’ın üstün vasıflarına haset edenler vardır. O, tütün dahi kullanmadığı halde ona “içki içiyor” iftirasını edenler bile bulunmaktadır.
 
Hafız Osman Efendi hüsn-ü hattın gelişmesi için fevkalade bir gayret gösteriyordu. Hatta hacca giderken bile her merhalede bir- iki sayfa yazı yazmaktan kendini alamamış, ketebesinde yazdığı yerin adını yazmayı da ihmal etmemiştir. Hatta Vadiü’n-nar merhalesinde yazdıkları yarım sayfalık karalamasını ziyaret eyledim. Gerçekten mucize sayılacak kadar güzel olduğu apaçık ortada idi.



Hafız Osman Efendi, Pazartesi ve Çarşamba günleri yazı dersi verirdi. Bu günlerin biri fakirlere, diğeri zenginlere tahsis olunmuştu. Fukara gününde gelenlere ikramda bulunurdu. 40 seneden fazla bu şekilde yazı yazmış, sonunda enbiya hastalığı sayılan felce müptela olmuştur. Yapılan tıbbi müdahaleler neticesinde kısmen şifaya kavuşup yazı yazmaya devam etmiş ise de artık kalem açamamıştır.

Bu işi ise talebesinden Çinici-zade Abdurrahman Efendi deruhte etmiştir. Bu şekilde üç sene daha yaşamış, vefatında Sümbül Efendi Dergâhı’nın haziresine defnolunmuştur. Cenazede imamın telkini sırasında dergâh meczuplarından Sipahi Mehmed Dede:
 
“- Efendi zahmet çekme, merhumun işi tamam, o makamına varıp A’lâ-yı Illıyyin’de ikrama mazhar oldu. Hak Teâla şefaatini müyesser eyleye” demiştir. Hafız Osman Efendi en son olarak Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi’nin (?- 10. 09. 1731) İmam Zeynelâbidin’in Muhammesat’ından yazdığı… Ve’ykan ennehu mısraını tashih etmiştir. Bu rivayet Abdullah Efendi’nin oğlu Seyyid Abdulhalim Efendi’ye aittir. Hafız Osman’ın irtihalinde devrin şairlerinden Nihadi şu mersiyeyi yazmıştır:
 
Hafız Osman Efendi ki kemâlatıyla
 Hüsn-ü hattıyla bulup mertebe-i vâlayı.
 Fenn-i hat içre olup mefhar-i hattatânın
 Sürme-i çeşm-i sürür idi gubâr-ı pâyi.
 Hizmet etmekle şeb-i ruz Kelâmullah’a
 Hak nasib etmişti ona yed-i tûlâyı.
 Sû-yi gaybından edip irciî emrin isğa
 Kıldı ziyb-âver, gûş-i emr-i cihan ârâyı.
 Terk-i âlâyiş-i dünya edip ol merd-i Hüda
 Mülk-ü bâkıye feda etti fena kâlayı.
 Kendisi gitti veli bâkı kalıp âsarı
 Ruhuna yaver ola mevhibe-i Mevla’yı.
 Geldi bir hâtif onun fevtine dedi tarih
 Adn-i bâkı ola Osman Efendi câyı. [29 Ca.] 1110 (03.12. 1698)

Şu beyit de yine onun vefatına bir başka tarihtir:
 Mülk-ü bâkı özleyip Osman Efendi dedi Hû 1110.
 Mezar taşını Ağakapılı İsmail Efendi yazmıştır.
 Hafız Osman Efendi’nin yazdığı Mushaf sayısı 25’tir. Kıt’a, murakka’… gibi diğer eserlerinin sayısını tespit ise mümkün değildir.
 
Klasik Türk Sanatları Vakfı
« Son Düzenleme: 04 Şubat 2011, 01:23:53 Gönderen: Tuğra »
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Hattat Hâfız Osman
« Yanıtla #3 : 04 Şubat 2011, 05:34:25 »
Mütüşh bir kabiliyet ve sanaat eserleri .Tşk ler.
« Son Düzenleme: 12 Şubat 2011, 08:25:57 Gönderen: Rahmani »
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Hattat Hâfız Osman
« Yanıtla #4 : 11 Şubat 2011, 01:30:09 »
Hafız Osman Efendi’nin yazdığı Mushaf sayısı 25’tir. Kıt’a, murakka’… gibi diğer eserlerinin sayısını tespit ise mümkün değildir.

Hafız Osman, meşklerinde kırmızı mürekkeple noktalama usulünü çok yaygın olarak kullanmıştır.

Üstadın eserlerinin tezhibini birader-zadesi ve Bayram Paşa Türbedarı Hafız Mehmed Çelebi yapmıştır. Mehmed Çelebi’nin hocası ise Sikeci-zade isimli bir zattır. Büyükkaraman sâkinlerinden Ahdeb (kambur) Hasan Çelebi de Hafız Osman’ın müzehhiblerindendir. Hasan Çelebi’nin tezhib hocası ise Mollagüranili Beyazî Mustafa Efendi’nin talebesindendir.



[Vaktiyle] Şeyh Hamdullah’ın mezar taşına ismi yazılıp hak olunmamıştı. Devrin âdeti veya hazretin vasiyeti sebebiyle bu hak işi terk olunmuştu. Şeyh Hamdullah’ın ismi yazılsa acaba daha fazla duaya sebep olur muydu? Mülahazasıyla bu emr-i hatiri (mühim işi) yapmak istedi. Ancak Aziz Mahmud Hüdayi dervişlerinden Şaban Dede’den bu hususta bir istihare niyaz etti. Şaban Dede Şeyh’in kabrinin müdhâmme (çok sık, yemyeşil ağaçlık, cengel, cengelistan) gibi taraf-ı İlahi’den yazılarla bezenmiş olarak gördü. Bu duruma Şeyh’in razı olmayacağına hükmetti. Bunun üzerine Hafız Osman bu niyetinden tövbe etmiştir. [14]  

Hafız Osman’la İlgili Arşiv Belgeleri

Hat tarihimizin gerçek dehalarından biri olan bu zat hakkında Osmanlı Arşivi’nde şimdiye kadar sadece iki belge çıktı. Diğerleri 2003’ten itibaren Şer’i Siciller Arşivi’de bulundu. Bu meseleyle   ilgili Topkapı Sarayı Arşivi’nde de bir şeyler olabilir. Ama ben orada herhangi bir araştırma yapmadım. Daha doğrusu idari sebeplerle yapamadım. İnşAllah yakında araştırmacılar için oranın kapıları da aralanacaktır. Dolayısıyla Hafız Osman Efendi’nin arşiv kaynaklarına göre hayatına dair bilgiler şimdilik bu belgelerden ibarettir. Daha fazlasının olabileceğini söyleyebilirim ama ne zaman ve ne kadar bir zamanda çıkar o konuda konuşmak bir hayli zor.  



Bu belgeler bize onun yaptığı bazı görevleri ile ailesi hakkında bazı yeni bilgiler vermektedir. Buna göre Hafız Osman’ın Bayram Paşa Türbesi’nde üç ayrı görevi varmış. İki eşinin olduğu anlaşılan Hazret’in ikisi erkek ikisi kız dört de çocuğu olmuş. Kızları 1706’ da kısa aralıklarla bekar olarak vefat etmişler.





Klasik Türk Sanatları Vakfı
« Son Düzenleme: 11 Şubat 2011, 01:34:12 Gönderen: Tuğra »
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Gül_Sultan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2139
Ynt: Hattat Hâfız Osman
« Yanıtla #5 : 11 Şubat 2011, 01:33:44 »
Çocukluğumuzdan beri alıştığımızdan bilemem, en kolay Kuran-ı Kerim hattı diye tabir edilen bilgisayar hatlı Kuran-ı Kerimlerin okunuşu bile gözüme Hafız Osman'ınki kadar rahat gelmiyor. +=)

Paylaşım için teşekkürler kardeşim.
Dünya geçer, İnsan göçer ancak kurtuluş Müttakîlerindir.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Hattat Hâfız Osman
« Yanıtla #6 : 12 Şubat 2011, 02:21:44 »
Rica ederim

--------------------------------------



HafizOsman_Karalama

〰〰〰〰🐠