Gönderen Konu: Hayat işte, ne yaparsın? :))  (Okunma sayısı 4090 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı BAHADIRHAN

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 105
Hayat işte, ne yaparsın? :))
« : 10 Kasım 2004, 19:24:18 »

>
>
>Meksika'da Inka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup
>arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki
>tapınaklara giden uzun yolu, kısa bir sürede yarılıyorlar. Aynı
>Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola
>koyuluyorlar, sonunda tepenin üstündeki görkemli İnka tapınaklarına
>geliyorlar.Arkeologlardan biri,yaşlı rehbere soruyor, hiç
>anlayamadım, niye yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik?
>Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki; çok kısa sürede çok hızlı
>yol aldık, ruhlarımız bizden cok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın
>bize yetişmesini bekledik...
>Niye içimiz de hep bir eksiklik duygusuyla yaşadıgımızı, niye mutlu
>olmayı beceremedigimizi niye kendimiz olmayı başaramadığımızı ve
>"niye" ile başlayan daha bir dolu sorunun cevabını açıkça veriyor
>İnkalar'ın yaşlı torunu. Çünkü bu aptal hayat içinde o kadar hızla
>yol alıyoruz ki, ruhumuz çok arkada kaldı, hatta onu nerelerde
>unuttuğumuzu bile hatırlayamıyoruz. Çocuğunu kaybeden annelerin
>çılgınlığında bir sağa bir sola saldırıyoruz hepimiz, ama bir
>farkla,biz neyi aradığımızı bile bilmiyoruz...
>Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor.
>Sanıyoruz ki çok paramız,sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli
>bir evimiz , spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacagız.
>Hadi maddeciligi bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi?
>Çevremiz de kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla
>sayılacak kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu
>da bulamıyordur.
>Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta
>insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan
>bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür
>fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak
>gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden içimiz de
>sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden
>sürekli duvarlara çarpıp,çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu
>yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz...
>Gerçekte hız çagında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne
>işe, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize
>yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz.
>Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük
>pörcük. Sevmeye bile vaktimiz yok bizim. Oysa teknolojinin
>nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de
>bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor, işlerimizi bir
>telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde
>dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok,
>internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte!
>Bence doğanın kara bir laneti bu. Biz ondan uzaklaştıkca, o da
>bizden bütün zamanları çalıyor.
>Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok. Ayağımızı
>gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize
>yetişmesini bekleyelim artık. Aceleye ne gerek var? Hayat yalnız biz
>izin verdigimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavas... Her
>şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi
>ruhumuzla buluştugumuzda...
>
>CAN DÜNDAR