Kapılar çok. Hangisi doğru? Bunu tespit etmek pek zor değil aslında. Çünkü bütün kapıların tamamını iki grupta toplamak mümkün.
Biri müspet/olumlu, biri menfî/olumsuz.
Her şeyde/yolda/inançta/fikirde/meselede sadece bu iki kapı var:
Doğru ve yanlış. Îman ve küfür. Cennet ve cehennem.
Hangi kapıdasınız?
Her kapı, bazen nereye çıktığını gizlese de gerçekte dikkat edildiğinde bütün özelliğini sergilemektedir. Tabiî ki görebilenlere. Hazret-i Mevlânâ’nın dediği gibi:
“Gerçekten de çok can yakan, çok korkutan, ısırıcı olan ölüme açılan yüz pencere, yüz kapı var. Her birisi açılırken gıcır gıcır gıcırdamaktadır. Fakat mal-mülk peşinde koşan, dünya hırsına düşen kişinin kulağı, hırsı yüzünden, ölüm kapılarının o acı gıcırtılarını duymamaktadır.”
Hırs ki, yedi başlı ejderha olan cehennemin yemidir. Cehennem de insanın kendi nefsidir. Bu dünyada nefis cehennemine düşenler, öbür dünyada azap cehennemine yuvarlanırlar. Bunun için yine Hazret-i Mevlânâ şöyle der:
“Yedi başlı ejderha cehennemdir; senin hırsın yemdir! Yedi başlı ejderha gibi olan cehennem de seni insanlık yolundan alıkoyan bir tuzaktır!”
Cehennemin yedi kapısına işaret eden yedi başlı ejderhadan maksat insanın nefsindeki şu yedi kapıdır:
1. Gurur kapısı 2. Hırs kapısı 3. Şehvet kapısı 4. Haset kapısı 5. Hasislik kapısı 6. Hiddet kapısı 7. Şöhret kapısı. Bazılarına göre nefret kapısı.
Cehenneme götüren bu yedi kapıdan kaçmayan, bu yedi kapıyı sıkıca bağlayıp kilitlemeyen kimse kurtuluşa eremez. İnsanlık hüviyetine kavuşamaz. Gerçekte insanı dünyada da âhirette de ateşlere atan belâ, o azap cehenneminin yedi kapısı olan bu yedi kötü huydan/yedi felâket kapısından başkası değildir.
Buna mukabil cennetin girişi de gönüldeki şu sekiz kapıya bağlıdır:
1. Îman ve irfan kapısı 2. Tevazu kapısı 3. Azim ve gayret kapısı 4. Nefsi tezkiye ve kalbi tasfiye kapısı 5. Diğergâmlık/hizmet kapısı 6. Cömertlik kapısı 7. Af ve sekînet kapısı 8. Hiçlik kapısı.
Kendinize tekrar sormalısınız:
Hangi kapıdasınız?
Elbette;
Herkes adım attığı kapının ancak başarıya, zafere, ideallerine, mükemmelliğe, hayra, en güzel olana ve nihayet ebedî kurtuluşa çıkmasını ister. Hattâ tembeller, gafiller, zalimler, nankörler, hainler ve cânîler bile geçtikleri kapının kendilerini sevindirecek neticelere çıkmasını arzu eder.
Ancak;
Gerçek neticeleri, onların arzu ve istekleri değil, tercih ettikleri kapının hangiliği, nasıllığı ve nereden nereye köprü olduğu belirler.
O hâlde;
Gönüllere ulaşmak için Yûnus kapısında, feth-i mübinler için Fatihler kapısında, Anadolu zaferleri için Alparslanlar kapısında olmak şart.
Çünkü onların îmanı, irfanı, basîreti, aşkı, seferi ve zaferi; yerde ve gökteki, dünya ve âhiretteki bütün hayır ve huzur kapılarını açmaya kâfî...
Bu hakikati göremeyip de hangi kapıda olacağını bilemeyenlere Hazret-i Mevlânâ şu tavsiyede bulunur:
“Ya zaferi kazan, başarılar elde eden biri ol, yahut da zafer kazanan, her şeyde üstün olan birini ara; ya görüş sahibi ol, yahut görüş sahibi birini ara!
Yanında akıl anahtarı bulunmadıkça, bu kapıyı açmaya çalışmak beyhudedir, boş yere uğraşmaktır; doğru değildir! Bu kapı, hakikat kapısıdır, kurtuluş kapısıdır!”
Koşmak gerek ki, kilit açılsın, kapı görünsün!
Koşarken de sakın;
Ümitsizlik tarafına gitme, bak ümit kapıları var. Karanlıklar semtine varma, aç gözünü; güneşler parlamaktadır.”
Doğru kapıda olmak kadar o kapıları doğru bir şekilde değerlendirmek de mühim. Yoksa Hazret-i Peygamber’in eşiğinde yaşamak bile bir gafil için ne fayda! Değerlendirilmeyen en mübarek kapı bile nafile! Bu bakımdan büyükler demişler ki:
“Allah sana bir kapıyı açtığı zaman hemen değerlendir! Çünkü o kapıyı Allâh’ın ne zaman kapatacağını bilemezsin!”
Çünkü kullanılmayan/işlemeyen demir pas tutmaya mahkûmdur. Şiir diliyle:
Pas olur içi dışı, durgunlaşırsa demir,
Hareketsiz taşlar da yosunlaşır ve erir... (Seyrî)
Bu sebeple gönüller ve akıllar, açılan kapıları değerlendirmekte uyanık olmalı.
Ancak her açılan kapıya da «küt» diye atılmamalı. Çünkü selâmete çıkış sanılan bir kapı, şiddetli bir deprem neticesinde kurtuluş merdivenlerini göçürmüş, artık felâkete ve fâciaya açılan bir kapı hâline gelmiş olabilir. Nitekim toplumumuzda yaşanmış ve hâlâ yaşanmakta olan kültür depreminde, ahlâk depreminde, inanç depreminde, söz ve öz depreminde, kimlik ve şuur depreminde, aşk ve dâvâ depreminde ve hattâ eğitim depreminde yıkılan merdivenlerin haddi-hesabı yok!
Bu sebeple kapılar kapısını bulabilmek bugün büyük mesele.
Tabiî ki o kapılar kapısından geçmek de îman işi, maharet işi, gayret işi, aşk işi. Zira Necip Fazıl’ın dediği gibi:
Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;
Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez.
İçeride bir has oda, yeri samur döşeli;
Bu odadan; «Gelsin!» diye çağrılmadan geçilmez.
Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada,
Bütün fâni lezzetlere darılmadan geçilmez.
Varlık niçin, yokluk nasıl, yaşamak ne, topyekûn?
Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez.
Kayalık boğazlarda yön arayan bir gemi;
Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez.
Ne okudun, ne öğrendin, ne bildinse berhavâ;
Yer çökmeden, gök iki şak yarılmadan geçilmez.
Geçitlerin, kilitlerin yalnız O’nda şifresi;
İşte, işte o eteğe sarılmadan geçilmez!
Velhâsıl bütün mesele son kapıda gülebilmek. Yine Necip Fazıl’ın ifadesiyle:
Kapı kapı bu yolun son kapısı ölümse;
Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!
Çünkü o kapıda/son kapıda gülümsemeyi hak edenler, cennete götürülürler. İşte Zümer Sûresi, âyet 73:
“Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara:
«Selâm size, hoş geldiniz! Ebedî kalmak üzere buyurun, girin buraya!» derler.”
Dünya hayatında tıkladığımız bütün kapılar, Hakk’ın açtığı o kapıya çıkarsa ne mutlu! O zaman gönül dili, Yûnus gibi şöyle der:
Yûnus’a Hak açtı kapı
Yûnus Hakk’a kıldı tapu
Bakî devlet benimkiymiş
Ben kul iken sultân oldum
Ne mutlu Yûnuslar gibi Yûsuflar misali kulluğunu sultanlığa dönüştürebilenlere!
Ne mutlu kulluk kapısından ayrılmayanlara!
Son söz yine şiirin:
Şu nefsi alt edenin tâk olur zafer kapısı,
Kanat kanat açılır cennetin de her kapısı...
Fakat ne denli mutantan, cilâlı olsa da boş,
Eğer cehenneme çıktıysa son sefer kapısı...
Kulun mahâreti sonsuzluğuyla tartılıyor,
Mezâr olur iki günlükse bir hüner kapısı...
Hayâtı yansıtacak ayna, ölmeyen kişilik,
Ölümlü işleri yuhlar, büyük eser kapısı...
Asıl değerlerimiz göktedir bizim Seyrî,
Bu yerde çifte kanat, Arş’adır değer kapısı...
İşte o ebedî zafer ve değer kapısında fânî ömrünü ölümsüzleştirenlere ve böylece ebedî kurtuluşa erebilenlere ne mutlu!
M. Ali EŞMELİ - Yüzakı Dergisi