Gönderen Konu: Hazreti Mevlana dönmüsmüdür?  (Okunma sayısı 12987 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı elleziyne

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 10
Hazreti Mevlana dönmüsmüdür?
« : 15 Ocak 2008, 12:17:53 »

Muhterem hocalarim, saygi deger kardeslerimiz.

Malumunuz bugünlerimizde Mevlevilik catisi altinda bircok gösteriler yapilmaktadir. Elbetteki tasavvuf ile gösteri birbirine bagdasmadigindan inancim bugünki sözde mevleviler ile Hazreti Mevlananin tasavvuf anlayisi bagdasmamaktir.
Bugunki mevleviler malumunuz hazreti Mevlanaya istinaden dönüyorlar-hopluyorlar-zipliyorlar vs vs.
Bildigim kadariyla hazreti Mevlana manevi ask ve cezbe sarhosluguna kapilip Allah Allah diye dönmüs. Ama bunu sürekli degilde, ömründe bir defa yapmis diye duydum...

Bununla alakali malumati olan varmidir? Var ise paylasiminizda memnuniyet duyarim...

selam ve dua ile...





« Son Düzenleme: 20 Ocak 2008, 11:34:10 Gönderen: Miftahulkuluub »

Çevrimdışı ankebut-57

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 908
Ynt: Hazreti Mevlana dönmüsmüdür
« Yanıtla #1 : 15 Ocak 2008, 13:12:49 »
Ney dedikte, iş sadece “ney” ile sınırlı olmasa gerektir. Bunun yanında ele alınabilecek “şiir – şair” mefhumları da var. Hatta şu başlı başına mevzu olan “raks” dahi…

İş; olayı yüzeysel ele almaktan daha çok, fıkhî meselelere taştığına göre ve konunun gidişatının da bu minvâl üzere olması kaçınılmaz olacağına göre, değerlendirmelerimizde de dinî kıstas ve kriterlere ağırlık vermek gerekiyor denebilir.

Esâsen İslâm’da şiir ve musiki ile ilgili iki ana görüş vardır. (Bkz. Kınalızade Ali Efendi, Ahlâk-ı Âlâî, Devlet ve Aile Ahlakı). Bunlar İmam-ı Gazali ve İmam-ı Rabbani (kaddesellahü esrârahümâ) Hazretlerinin görüşleridir ki bunların temeli de cehrî ve hafî zikir kavramlarına dayanır.

Zikr-i Cehrî ile alakadar olan yolda dinî hisleri uyandıran şiir ve musiki makbul görülüp nefsani hisleri uyandıranlar ise reddolunur. Bunlar kerâmet ehli insanlardır ki Mevlanâ Celaleddin Rûmi Hazretleri misal verilebilir.

Zikr-i Hafi dediğimiz ve gizli zikir manasına gelen yolun mensupları ise şiir ve ney-musikinin hiçbiri ile ilgilenmemişlerdir. Bu konuda İmam-ı Rabbâni Hazretlerinin sözü vardır ki esasen burada tartışılan meseleye ışık tutan noktayı ihtiva etmektedir; “Bizim yolumuzun dışındaki büyükler bu gibi şeylerle meşgul olmuşlardır, red ve inkâr etmeyiz. Bizim yolumuzun büyükleri ise bunlarla meşgul olmamışlardır, kabul etmeyiz.

Hatta 168. Mektupta bu sema raks ve musiki türü şeylerin “bid’at” yani dinde olmayıp sonradan dine sokulan bir şey olduğundan bahseder İmam-ı Rabbani Hazretleri ve tahribat türü bu şeyin, o yol mensuplarınca “kemale erdirici” zannedildiğini de ekler.


Nakşi yolu dışındaki evliâullahın ney-musiki-raks türü şeyleri; gerçekten onların istediği, verdiği istikamet doğrultusunda mı seyretmektedir? Cevabı malum. Bugün art niyetli bazı batılıların buna destek verip "raks" türü şeyleri baş tacı etmeleride bunun en güzel delilidir denebilir.

O zevât sadece manevî sarhoşluk hallinde buna yakın şeyler yapmışlardır ve bu "herkesin yapacağı" manasına gelmez.

Selam ve sevgiler…


Âlimleri irfan sahib eden, üç harf ile beş noktadır.(عشقْ)
Mü'minleri duhûlü cennet eyleyen, beş harf ile üç noktadır. (ايمان)

www.ayasofya.org

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Hazreti Mevlana dönmüsmüdür?
« Yanıtla #2 : 19 Ağustos 2011, 03:38:18 »

Kadir Çöpdemir - Mevlana Hazretleri Dönmüş müdür? Yanmış mıdır?


[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=S7xGP32wew0[/youtube]

Bir TV oyuncusundan beklenmeyen takdire şayan bir sistem eleştirisi.
Teşekkür ederiz Kadir Bey.

Çevrimdışı BT 857

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 200
Ynt: Hazreti Mevlana dönmüsmüdür?
« Yanıtla #3 : 19 Ağustos 2011, 04:03:50 »
evet katiliyorum gercekten takdir edilecek bir elestiri.
LA TENSENA

Çevrimdışı söz verdik

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 327
  • mevla ile oldukdan sonra ölümde hosdur ömürde..mev
Ynt: Hazreti Mevlana dönmüsmüdür?
« Yanıtla #4 : 09 Şubat 2012, 00:32:00 »
mevlana hz.lerini kimse gercek magnada tanimadigi icin  yorum yapmakdan aciz kalmisiz neyazikki
bilgisi olanlarin paylasimini bekleriz...
ben mevlana hz.lerini cok merak ediyorum acikcasi ama hic bir yerde bir aydinlatici saglam kaynak bulamiyorum...
ölümümüzden  sonra mezarimizi aramayiniz,bizim mezarimiz ariflerin gönüllerindedir...mevlana

Çevrimdışı BT 857

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 200
Ynt: Hazreti Mevlana dönmüsmüdür?
« Yanıtla #5 : 09 Şubat 2012, 02:06:50 »
Allah razi olsun güzel bir paylasim...daha öncede duymustuk ama tekrarlanmasi güzel oldu.
LA TENSENA

Çevrimdışı söz verdik

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 327
  • mevla ile oldukdan sonra ölümde hosdur ömürde..mev
Ynt: Hazreti Mevlana dönmüsmüdür?
« Yanıtla #6 : 10 Şubat 2012, 03:28:18 »
mevlamm gani gani razi ve memnun olsun kardesim gercekden mutlu oldum devamini beklerz ins.
ölümümüzden  sonra mezarimizi aramayiniz,bizim mezarimiz ariflerin gönüllerindedir...mevlana

mazhar

  • Ziyaretçi
"Ne olursan ol, gel" Mevlana'ya ait değil.
« Yanıtla #7 : 28 Ekim 2013, 00:12:26 »
"Ne olursan ol, gel" Mevlana'ya ait değil.

  Mesnevihan Şefik Can bey anlatıyor:
  Mevlana, ' Ben yaşadığım sürece Kur'an'ın kölesiyim. Ben Hazreti Muhammed Sallalahü aleyhi vesellem'in ayağının bastığı yerin toprağıyım. Kim beni başka türlü anlarsa ben onlardan şikayetciyim' demiştir.
Mevlana'ya istinat edilen çok  meşhur bir söz, " İster Mecusi ol, ister putperest, ne olursan ol, gel" diye başlıyor. Bu rubai Mevlana'nın değildir.  İşlerine geldiği için bir çok kimse bu sözü benimsemiştir.  Hazretin başka sözü yokmuş gibi  her toplantıda bu daveti yapıyorlar, bu sözü tekrarlayıp duruyorlar. Tabii'ki bu durum işim aslını bilenleri üzüyor.

 Mesnevi altı cilttir. Yedinci cilt uydurmadır.
Nicholson gerek Türkiye'de, gerek Pakistan da, gerekse Brithis Museum gibi dünyanın en büyük kültür merkezlerinde araştırmalar yaptı . Hasan Ali Yücel bizim kütüphanelerde bulunan bütün  Divan-ı Kebirlerin fotokopilerini gönderdi. O da yıllarca uğraşarak bir Divan-ı Kebiri hazırladı. Bunun bir cildi Rubailere mahsusudur. İşte bu rubai,  orada da yoktur. Diğer kitaplarda da rastlanmıyor.
  17. Aralık. 2004 Cuma Fazilet Takvimi arka yazısı

mazhar

  • Ziyaretçi
17 ARALIK Yeniden doğuş günü
« Yanıtla #8 : 12 Aralık 2014, 22:44:18 »

MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ


Mevlana'nın asıl adı Muhammed Celaleddin'dir. Mevlana ve Rumi de, kendisine sonradan verilen isimlerdendir. Efendimiz manasına gelen Mevlana ismi O'na daha pek genç iken Konya'da ders okutmaya başladığı tarihlerde verilir. Bu ismi, Semseddin-i Tebrizi ve Sultan Veled'den itibaren Mevlana'yı sevenler kullanmış, adeta adi yerine sembol olmuştur. Rumi, Anadolu demektir. Mevlana’nın, Rumi diye tanınması, geçmiş yüzyıllarda Diyar-i Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya'da uzun müddet oturması, ömrünün büyük bir kısmının orada geçmesi ve nihayet türbesinin orada olmasındandır.


Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna'nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında "Bilginlerin Sultanı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahaeddin Veled'dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur. Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'ten ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'l-Ulemâ 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'ten ayrıldı.


Sultân’ül-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış Mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaşmıştır. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.


Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebriz’i ile karşılaştı. Mevlâna Şems'te "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebriz’inin yerini doldurmaya çalıştılar.


Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 pazar günü Hakk'ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını vasiyeti üzerine Sadreddin Konevi kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevi çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırdı.


Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.


"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir"


2007 Mevlana Yılı


Hz. Mevlana'nın doğum yılı olan 30 Eylül 1207 tarihi oluşuna dolayısıyla, Türkiye, Afganistan ve Mısır'ın teklifi üzerine, Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO), 800'üncü doğum yılı olan 2007 yılının "Mevlana Yılı" olarak anılmasını kararlaştırdı.


Hz. Mevlana'nın Yedi Öğüdü:


1.  Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
2.  Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
3.  Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
4.  Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
5.  Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
6.  Hoşgörülülükte deniz gibi ol.
7.  YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL.


Hz. Mevlana'dan birkaç söz:


Ben yaşadıkça Kur'an'ın bendesiyim
Ben Hz. Muhammed'in ayağının tozuyum
Biri benden bundan başkasını naklederse
Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikâyetçiyim...


Güneş olmak ve altın ışıklar halinde
Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim
Gece esen ve suçsuzların ahına karışan
Yüz rüzgarı olmak isterdim...


Aklın varsa bir başka akılla dost ol da, işlerini danışarak yap...


Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz
Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz...


Hayatı sen aldıktan sonra ölmek, şeker gibi tatlı şeydir
Seninle olduktan sonra ölüm, tatlı candan daha tatlıdır...


Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendini
Bizim huyumuzla huylan, bize alış başkalarına değil...


Bir katre olma, kendini deniz haline getir
Mademki denizi özlüyorsun, katreliği yok et gitsin...


Beri gel, beri ! Daha da beri ! Niceye şu yol vuruculuk?
Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik...
 
 
Sorularla Hz. Mevlana'nın Hayatı


Mevlana’nın Asıl Adı Nedir?


Asıl adı, Muhammed olan Celaleddin’in daha yaygın unvanı Mevlana Celaleddin-i Rumi’dir. Ona Rumi denilişi, sanat ve düşünce hayatının o asırlarda diyarı Rum diye anılan Anadolu’da geçmiş ve bu yurtta ebedileşmiş olmasındandır. Horasan’ın (Afganistan Türkistan’ı) Belh şehrinde doğmuştur.


Mevlana’nın Ana ve Babası Kimdir?


Babası Sultanu’l ulama (Bilginlerin sultanı) diye tanınan Bahattin Velet’tir. Annesi ise Mümine Hatun’dur.
Babası, çağının en büyük bilginlerindendi. Annesi Mümine Hatun ise Harzemşahlar İmp. hanedanından gelme bir prensestir.


Mevlana’nın Eş ve Çocukları Kimlerdir?


Mevlana, daha 18 yaşında iken Karaman’da babası tarafından Semerkandlı Hace Şerafettin’in kızı Gevher Hatun’la evlendirilmiş ve bu evlilikten iki erkek evladı olmuştu. Bunlardan ilk oğlu Sultan Veled, ikinci oğlu ise Alaeddin’dir. Ancak Alaeddin, daha Mevlana hayatta iken 1262 yılında vefat etti. Mevlana birinci karısının vefatından sonra Konya’da Kerra Hatun’la evlendi. Bu evlilikten ise Muzafferüddin Alim Çelebi ile Melike Hatun dünyaya geldi.


Mevlana Kimlerden Ders Aldı?


Mevlana, ilk eğitimini babasından aldı. Babası, çağının en büyük bilginlerindendi. 12 Ocak 1231’de babasının ölümü üzerine, eğitimini Seyyit Burhanettin Tirmizi’nin yanında sürdürdü. Mevlana babasından Fen ve Din ilimleri, Tirmizi’den de Tasavvuf ilmini öğrendi. Onun hayatında dönüm noktası olan diğer bir âlimse Şemsi Tebziri’dir.


Mevlana’nın Babası, Horasan’dan Anadolu’ya Niçin Göç Etmiştir?


Harzemşahlar, Bahattin Velet’in manevi nüfuzundan çekinirlerdi. Bir süre sonra bu yüzden araları açıldı. Bunun üzerine Bahattin Velet, Belh’ten ayrılmak zorunda kaldı. O sıralarda Mevlana, daha küçük bir çocuktu. Babası ile birlikte, İran’dan, Bağdat’tan geçerek Hicaz’a geldi. Hac ibadetinden sonra da, Şam yoluyla, Anadolu’ya geçtiler. Anadolu’daki Selçuklu İmparatorluğunun ihtişamlı bir çağıydı. Bahattin Velet, Anadolu Selçuklu Devleti’nin merkezi Konya’da çok büyük bir saygıyla karşılandı. Mevlana yirmi dört yaşlarındaydı.


Mevlana’nın Ana ve Babası Nerede Öldü?


Mevlana’nın annesi Mümine Hatun Karaman(Larende) şehrinde, babası Bahattin Velet ise 1231 tarihinde Konya’da vefat etti.


Mevlana’nın Hayatındaki En Önemli Kişi Kimdi?


1244 yılında Konya’ya Tebrizli Mehmet Şemsettin adında bir derviş geldi. Bu esrarlı kişinin Pek yüksek duyguları ve görüşleri vardı. Tebrizli Şems’in Konya’ya gelişi Mevlana’nın hayatını büsbütün değişik bir yöne yöneltti. Mevlana o sıralarda 37 yaşlarındaydı. O güne kadar Mevlana; ciddi, ağır başlı büyük bir bilgin olarak tanınmıştı. Büyük bir fikir adamıydı. Tebrizli Şems’in gelişi ise Mevlana’nın duygu dünyasını alt üst etti ve onu bir gönül adamı haline getirdi.

Şems-i Tebriz’i, Konya’dan Neden Kaçtı?


Şems-i Tebriz’i, Mevlana’nın duygu dünyasını alt üst etmiş ve onu bir gönül adamı yapmıştır. Şems, Mevlana’daki deha ateşini büsbütün tutuşturdu.  Mevlana, Şems’ten başka herkesi ihmal etmeye başlamıştı. Bu durum, kendisini sevenleri de, çömezlerini de son derece üzüyordu. hatta Şems’i ölümle bile tehdit etmekten geri kalmadılar. Bu durumdan sıkılan Şems de, 1246 yılında, Konya’dan gizlice Şam’a kaçtı.


Şems-i Tebriz’i Konya’ya Geri Döndü mü?


Mevlana, Şems-i 15 ay süren sohbetine dayanamamıştı. Onun gitmesiyle perişan oldu. Bu sonucu beklemeyen çömezleri ise, yaptıklarına pişman oldular. Şems’in Şam’da olduğunu biliyorlardı. Mevlana, dönmesi için ona birçok mektup yazdı. Sonra da, oğlu Sultan Velet’i 20 kişilik bir kafileyle Şam’a gönderdi. Mevlana’nın mektuplarıyla Şems, yumuşayarak, ayrılmasından 9 ay sonra 1246 yılında Konya’ya dönmeye razı oldu.


Daha Sonra Şems Nereye Gitti?


Mevlana, Konya’nın en yüksek, en aydın tabakası ile birlikte Şems’in meclisine devama başladı. Mevlana artık ne ders ne de vaaz veriyordu. Kendi iç dünyasına dalmıştı. Öğrencileriyle çömezleri bu durumdan da hoşnut olmadılar. Bu kuvvetli hoşnutsuzluk karşısında Şems, 1247 yılında ansızın ortadan kayboldu. Bu esrarengiz gidiş, hiçbir zaman aydınlanamadı.


Mevlana Nerede ve Ne Zaman Öldü?


Mevlana, 17 Aralık 1273 tarihinde 66 yaşındayken Konya’da öldü. Hastalığı, yüksek ateş yapan bir karaciğer rahatsızlığıydı. Cenazesinde, bütün Konyalılarla birlikte Hıristiyanlar ve Yahudiler de vardı. Türbesini Selçuklu veziri Alemettin Kaysar yaptırdı. Mevlana’nın ölüm anına, Şeb-i arus (Düğün gecesi) denir. Bu gece, aşığın maşuğa (Allah’a) kavuştuğu gecedir.
konyakutuphanesi-gov.tr-mevlana

mazhar

  • Ziyaretçi
Hz. Mevlânâ’nın “NE OLURSAN OL, GEL!” diye bir sözü yok...
« Yanıtla #9 : 25 Aralık 2014, 21:00:38 »

Hazreti Mevlânâ’ya ait olmadığı halde ona ait olduğu zannedilen meşhur bir söz var. Birçok kimse, Hazreti Mevlânâ her anıldığında “Mevlânâ ne demiş” diye hemen o sözü söylerler. Rubâî olarak söylenmiş olan o söz şöyle:


Gel, gel, ne olursan ol yine gel!


İster kafir, ister mecûsî, ister puta tapan ol yine gel!


Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir.


Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...


Eğer bu sözler insanları irşada, doğru yola çağırmaya yönelik söylenmiş ise, “Bizim dergâhımıza gel de Müslüman ol, doğru yola gir” demek olur ki, pek âlâ pek güzeldir...


Öyle değil de, “Hangi dinden olursan ol, gel. Biz herkesi olduğu gibi kabul ederiz, inancına da karışmayız” demek ise, o zaman bu sözün İslamla alâkası olmadığı gibi, bu sözün sahibinin Müslümanlıkla alâkası olmaz.


Ama gerçek şu ki, bu sözle hedeflenen birinci mânâdır. Yani insanların irşad edilmesi yani Müslüman olmasıdır. Başka türlüsü de zaten düşünülemez. Çünkü bu sözün sahibi Hazreti Mevlânâ gibi meşhur bir sûfîdir. 


Bu meşhur sûfî kimdir?


Mevlana'dan yaklaşık iki yüz yıl önce yaşamış olan Orta Asyalı Ebu Said Ebu'l Hayr'dır.


Değerli okuyucular! Elli sene öncesine kadar bu söz yoktu; sonradan meşhur oldu. Bu rubâî, Mevlâna'nın tüm şiirlerinin yer aldığı 1368 tarihli Mevlâna Müzesi'ndeki yazmada yok. İlmî olarak hazırlanan divanlarda da yok. “Gel, gel, ne olursan ol yine gel!” diye devam eden bu rubâî, Hazreti Mevlânâ’ya ait olan Mesnevî'de de, Divan-ı Kebir'de de, Mektubât'ta da, Rubâîler'de de geçmiyor.
Hazreti Mevlana bu sözleri kendisi kullanmadığı gibi, esas sahibi olan Ebu'l Hayr'dan  iktibas edip eserlerine almış da değildir.


Sadece çok sonraları istinsah edilen bir yazma nüshanın kenarına sonradan farklı bir yazı ile derkenar olarak yazılmış ve oradan alınarak kullanılmaya başlanmış.


Bu sözlerin Hazreti Mevlânâ’ya ait olmadığını sadece ben söylüyor değilim. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zülfikar Güngör de söylüyor. Başka bir Öğretim Üyesi olan Dr. İbrahim Sarıoğlu da söylüyor.  Sayın Ömer Tuğrul İnançer de söylüyor.


Birer tarihçi olan Prof. Dr. İlber Ortaylı ile Murat Bardakçı da bir televizyon programında aynı şeyi söylediler. Divan edebiyatı araştırmalarıyla tanınan Prof. Dr. İskender Pala ile tasavvuf tarihi araştırmaları yapan Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç da aynı fikirde.


“Gel, gel, ne olursan ol yine gel!” diye devam eden bu şiir ilk olarak İran coğrafyasında yetişmiş olan iki âlimin eserinde yer alıyor.


Bunlardan biri yukarıda bahsettiğimiz Ebû Said Ebu'l-Hayr'dır. (Ö. 1049) Onun Divân-ı Eş'ar'ındaki rubâîler arasında geçer. Diğeri Baba Efdal-i Kâşî (Efdalüddîn-i Kâşânî, Ö. 1268).


Bu Farsça rubâîye Harabat'ında yer veren Ziya Paşa, yanına Baba Efdal-i Kâşî ismini yazmış.
"Ne olursan ol yine gel…" diye devam eden sözlerin, nasıl, ne maksatla ve kimlerin çıkarlarına âlet edilmek üzere Mevlânâ'ya atfedildiği sorusu mühim değil mi?


Değerli okuyucu!


UNESKO, 2007 senesini Mevlânâ Yılı ilan etti ve bütün dünyada kutlandı.


Hazreti Mevlânâ’nın, ayağının tozu olduğu yüce Peygamber’e önem vermeyen UNESKO, onun bir ümmeti olan Mevlânâ’yı çok mu seviyor ki bütün dünyada toplantılarda andı acaba? 


Bunun sebebi,  Hazreti Mevlânâ’ya atfedilen “İster kafir, ister mecûsî, ister puta tapan ol yine gel!” sözleri olmasın!..


Öyleyse, bu mühim sorunun cevabını bulduk demektir…
Ali Eren.Gazetevahdet.com