Gönderen Konu: Akıllı olan ahiret kârını düşünür!  (Okunma sayısı 2447 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Akıllı olan ahiret kârını düşünür!
« : 24 Aralık 2009, 04:48:25 »

İslâm büyükleri alışverişte ihsan eder; az kârla, çok iş yapar, bunu daha bereketli bulurlardı. Çünkü, yalnız adalet yapanlar, dinde sermâyelerini kurtarmış olur. Ama kâr, ihsân edenleredir. Aklı olan, âhiret kârını hiç kaçırır mı? İhsân, emredilmeyen iyiliği yapmaktır.

Halîfe hazreti Ali, Kûfe şehri çarşısında dolaşarak, “Az kârı reddetmeyiniz! Çok kârdan mahrum kalırsınız!” buyururdu.

Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden Abdürrahmân bin Avf hazretlerine, o büyük serveti nasıl kazandın? dediler. Çok az kâra da râzı oldum. Hiçbir müşterîyi boş çevirmedim. Hattâ bir gün, bin deveyi sermâyesine satmıştım. Yalnız dizlerindeki ipleri kâr kalmıştı. Her ip, bir dirhem gümüş değerinde idi. O gün develerin yem parasını ben vermiştim. Kazancım ise, bin dirhem olmuştu, buyurdu.

Büyüklerimiz, fakirlerin malını fazla para ile alarak, onları sevindirlerdi. Bunun için dul kadınların eğirdiği ipliğe, çocukların sattığı meyvelere daha çok para verirlerdi.

Bu sûretle çalışanlara yardım etmek, sadaka vermekten daha sevaptır. Böyle yapanlar, Resûlullahın duâsına kavuşur. Çünkü, “Alışverişte kolaylık gösterenlere, Allahü teâlâ merhamet eylesin!” diye duâ buyurmuştur. Fakat, zenginden mal alırken aldanmak sevap değildir ve iyi değildir.

Resûlullah buyurdu ki: “Alışverişte kolaylık gösterenlere, Allahü teâlâ, her işinde kolaylık gösterir.” İhsânın en büyüğü, en kıymetlisi, fakirlere veresiye vermektir. Parası, malı olmayanın borcunu uzatmak, zaten vâcibdir. Aldanmak, malı zâyi etmektir. Araştırıp pazarlık edip, ucuz almak lâzımdır.

Hazreti Hasan ve Hüseyin, her aldıklarında pazarlık eder, ucuz almaya uğraşırlardı. Kendilerine: Bir günde binlerle dirhem sadaka veriyorsunuz da, bir şey satın alırken niçin uzun pazarlık ederek yoruluyorsunuz? dediklerinde, “Verdiklerimizi Allah rızası için veriyoruz. Ne kadar çok versek yine azdır. Fakat, alışverişte aldanmak, aklın ve malın noksan olmasıdır” buyururlardı.

Mehmet Oruç

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Uykuda bile yazılan günah!
« Yanıtla #1 : 25 Aralık 2009, 10:01:00 »
İslam büyükleri, borçlularını sıkıştırmazlardı. Malı olup da, ziyân ile satmadıkça veya muhtaç olduğu bir şeyi satmadıkça, ödeyemeyecek bir hâlde olanların ödemesine zaman vermenin ihsân olduğunu ve sadaka sevabı kazanılacağını bilirlerdi.

Resûlullah Efendimiz buyurdu ki: “Kıyâmette bir kimseyi hesaba çekerler ki, çok günah işlemiş, hiç iyilik yapmamış. Sen dünyada hiç iyilik yapmadın mı? derler. Hayır, yalnız çırağıma derdim ki, fakir olan borçluları sıkıştırma! Ne zaman ellerine geçerse, o zaman vermelerini söyle. İstediklerini yine ver. Boş çevirme!, Allahü teâlâ (Ey kulum! Bugün sen fakir, muhtaçsın! Sen dünyada benim kullarıma acıdığın gibi, bugün biz de sana acırız) buyurarak onu affeder.”

Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Bir Müslümana, Allah rızası için ödünç veren kimseye, her gün için sadaka sevabı verilir. Fakirden, alacağını çabuk istemeyene, her gün için malın hepsini sadaka vermiş gibi sevap verilir.”

Bunun için büyüklerimizden öyle kimseler vardı ki, borcun getirilmesini arzu etmezdi. Her gün, o malı sadaka vermiş gibi sevap kazanmayı tercîh ederlerdi.

Bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruldu: “Sadaka verilen her dirhem için on sevap, ödünç verilen her dirhem için ise, onsekiz sevap vardır. Çünkü, borç, ihtiyacı olana verilir. Sadaka belki, ihtiyacı olmayanın eline düşebilir.”

Borçlu kimse de bunu istismar etmemelidir. İstemeye vakit bırakmadan önce vermelidir ve kendi eli ile ve ayağına gidip vermelidir. Onu, birisini göndermeye mecbûr bırakmamalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki, “En iyiniz, borcunu iyi ödeyeninizdir.” Bir hadis-i şerifte de buyuruldu ki: “Ödünç alan bir kimse, iyice ödemeyi niyet ederse, borcunu ödemesi için, melekler ona duâ eder.”

Bir kimse, malı olduğu hâlde, borcunu ödemeyi bir saat geciktirirse, zâlim ve âsî olur. Namaz kılarken de, oruç tutarken de, uykuda da, yâni her ân, lânet altında bulunur. Borç ödememek öyle bir günahtır ki, uykuda bile durmadan yazılır.

Mehmet Oruç

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Esas olan âhiret ticareti
« Yanıtla #2 : 27 Aralık 2009, 04:47:42 »
İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki: Bir kimsenin dünya ticâreti, âhiret ticâretine mani olursa, bu kimse bedbahttır, zavallıdır. Bir çömlek almak için, altın kupa verene ne denir? Dünya, saksı parçası gibidir. Hem kıymetsizdir, hem de çabuk kırılır. Âhiret ise, altından kupa gibidir ki, hem çok kıymetlidir, hem de dayanıklıdır, kırılmaz. Hattâ hiç tükenmez. Dünya ticâretinin âhirete yaraması için ve Cehenneme sürüklememesi için, çok uğraşmak lâzımdır. İnsanın sermâyesi, dîni ve âhiretidir. Bu sermâyeyi kaptırmamak için, çok uyanık olmak lâzımdır.

Bunun için; her sabah şöyle niyet etmelidir ki: Kendisinin ve evlat ve âilesinin rızkını kazanmak, onları kimseye muhtaç bırakmamak, Allahü teâlâya rahat ve temiz ibâdet edebilmek, âhiret yolunda yürüyebilmek için, vazîfeme gidiyorum.

O gün Müslümanlara iyilik, yardım ve nasihat, emr-i mâruf, nehy-i münker yapmayı, kalbinden geçirmelidir. Namazda kusur edenlere, günah işleyenlere, emr-i mâruf yapmalı, onlara göz yummamalıdır. Böyle niyet eden bir tüccâr, bir memur, bir muallim vazîfesini yaptığı kadar, hep sevap kazanır. Onun her işi, ibâdet olur. Dünyada kazandığı şeyler de, caba olur.

Herkes şunu düşünmelidir: Binlerle insan çalışmayacak olursa, kendisinin bir gün bile yaşayamayacağını düşünmelidir. Meselâ, çiftçi, fırıncı, dokumacı, demirci, iplikçi ve daha nice sanatkârlar, hep onun için çalışıyor. O hepsine muhtaçtır. Herkes onun için çalışıp, ona hazırlayıp da, onun boş oturması, kimseye faydalı olmaması doğru olur mu?

Bu dünyada herkes yolcudur. Geldik gidiyoruz. Yolcuların birbirlerine yardım etmesi, el ele vermeleri, kardeş gibi olmaları lâzımdır. Her Müslüman böyle düşünmelidir. Vazîfesine başlarken, Müslüman kardeşlerime yardım etmek, onları rahat ettirmek için çalışacağım. Din kardeşlerim benim işimi gördükleri gibi, ben de, onlara hizmet edeceğim demelidir.

Muhammed Masum hazretleri buyurdu ki: Kendinin ve çoluk çocuğunun nafakasını helâlden kazanmak için çalışmak farzdır. Bunun için, ticâret, sanat yapmak lâzımdır. Selef-i sâlihîn, hep böyle çalışıp kazanırlardı.

Mehmet Oruç