Gönderen Konu: Her Hasadın Bir Zekâtı Vardır  (Okunma sayısı 7591 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

zaman_1453

  • Ziyaretçi
Her Hasadın Bir Zekâtı Vardır
« : 11 Temmuz 2012, 22:30:29 »

Her Hasadın Bir Zekâtı Vardır



İlmin zekâtı, yüzde yüzdür. İlim ehlinin zekatı; layık olana o ilmi vermek, ilmî meseleleri öğretmektir. Alimler uzun çalışmalarla öğrendiklerinin tamamını vermekle mükelleftirler. Alim, ilminin zekatını yüzde yüz olarak verdiği gibi, hasadını yapan insan da öşür ya da zekatını belirlenen oranlarda vermelidir. Zira bu oran alim için yüzde yüz iken, diğerleri için yirmide bire, onda bire hatta kırkta bire kadar düşmektedir.

Hazreti Allah her hasat yapan insan için zekât vermesini münasip görmüştür. Zira zekât ve öşür daha çok kazanmaya sebeptir. Tıpkı âlim ilmini aktardıkça hem kendisi hem de anlattıkları için ilminin bereketi ve değeri arttığı gibi, zekât ve öşürde de böyledir. Bu duruma tersinden bakıldığında ilim tahsil eden alim ve hasat toplayan esnaf ya da çiftçi için zarar ve ziyan vardır. Zekât için Tefcîru’t-Tesnim adlı kitapta “Mal, öldürücü zehir, zekât onun panzehiridir.” sözünden sonra şu hadisi şerif zikredilir:

“Bir toplulukta fuhşun ortaya çıkması, yaygın ve öldürücü, salgın hastalıkların çoğalmasına sebeptir. Ölçü ve tartıda noksanlık; kıtlık, geçim darlığı ve zulme sebeptir. Zekâtın verilmemesi; yağmurun kesilmesine sebeptir; eğer hayvanlar olmasa idi onlara yağmur yağmazdı.” Bütün bu musibet ve felaketlere mani olmak için alim ilmini seferber ediyorsa, ticaret ve tarım ehli de zekat ve öşrünü bu yolda sarf etmelidir.

Bereketli ticaret için: Zekât

Zekât, lügatte bereket, nemâ, temizlik ve saf olmak manalarına gelir. Zekât senelik mali bir ibadettir ki Cenâb-ı Hakk’ın emrine itaat için, Müslümanların zenginlerinin seneden seneye mallarından kırkta birini; Allâhü Teâlâ’nın tayin ettiği sekiz sınıftan birine vermelerinden ibarettir.

Bu sekiz sınıf Tevbe Sûresi’nin 60. âyeti kerîmesinde bildirilmiştir (meâli): “Sadakalar, ancak fakirlere, yoksullara, onun üzerine (zekâtın tahsiline) memur olanlara, müellefe-i kulûba (kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlara), (âzad edilecek) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olanlara, yolda kalmışlara mahsustur…” buyrularak bu sekiz sınıf bildirilmiştir.
Nisâba mâlik olan kimseye zekât vermek câiz değildir. Ancak, ilimle meşgul olan alimlere ve talebelere de zekat verilir. Onların öğrettikleri ilim, din ilmi, öğrenilmesi farz-ı ayn veya farz-ı kifâye olan ilimdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “İlim öğrenene zekât vermek câizdir. Velev ki kırk yıllık nafakası olsun!” buyurmuştur.

Kimler için farzdır?Zekât, İslâm’ın beş şartından birisidir. Hür, akıllı, bâliğ (ergen) ve nisâb miktarı mala mâlik olan Müslümânın zekât vermesi farzdır. Zekâttaki bu nisab miktarı da 80,18 grama tekabül etmektedir. Aslî ihtiyaçlarından ve borçlarından başka, 80,18 gram altını olanlar veya bu değerde nakit para ve ticaret malına sahip her Müslüman, yılda bir defa zekât ibadetini yerine getirir.

Nisâb miktarının sene içinde eksilmesi, zekât vermeye mâni değildir. Nisâb miktarının senenin başında ve sonunda mevcut olması yeterlidir. Zekât verirken veya vermek üzere ayırırken kalbi ile zekâta niyet edilmesi lâzımdır. Dil ile söylemek kafi değildir.

Koyunların zekâtında farklı bir incelik

Otlayan hayvanlarda ise nisap miktarı devede beş, sığırda otuz ve koyunda kırk adettir. Bu miktarda malı olanın zekât vermesi gerekir. Koyunların zekâtıyla alakalı bir hususu da sizlere hatırlatmak isteriz. Malum kırk koyunda bir zekât vardır. Pekala, 120 koyunu olan birisi kaç tane koyunu zekat vermesi gerekir? İmtihanlarında yanıltıcı soru olarak sıkça sorulan bu sualin cevabı 3 değil. Koyunlarda 40’tan 121 koyuna kadar zekât bir koyundur. 121’den 201’e kadar iki, 201’den 400 koyuna kadar üç, tam 400 koyun için dört koyun zekât verilir. 400’den sonra her yüz koyunda adet bir artırılır.

Mahsullerin zekâtı: Öşür

Araziden çıkan mahsulün zekâtına, Arapçada onda bir demek olan öşür denilmiştir. Çıkan on mahsulden birini öşür vermek âyet, hadîs ve icmâ ile sabit olan bir farzdır.
Âyet-i kerîmede (meâlen): “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardıklarımızın temiz (helâl) lerinden infâk edin (zekât ve öşür verin). Gözünüzü yummadan (sıkılmadan) alıcısı olmadığınız şeylerin fenasını vermeye yeltenmeyin. Ve bilin ki Allah Ganî ve Hamîd’dir.” buyurulmuştur. (Bakara Sûresi, âyet 267)

Bir arazi, yağmur, çay veya ırmak sularıyla sulanırsa mahsulatın onda biri nispetinde öşür verilir. Satın alınan sularla veya hayvanla taşınan suyla ki, bu uzun meşakkatli ve masraf manalarına geliyor, bu yollarla bütün sene veya senenin yarısından fazla sulanırsa, yirmide bir nispetinde öşür verilir.

Öşür, masraflar çıkarılmadan hesaplanır

Tohumlar veya amele ücretleriyle sair masraflar öşürden çıkarılmaz. Öşürde, arazi sahibinin akıllı, bâliğ (ergen), zengin olması şart değildir. Öşürde itibar, arazi sahibine değil, araziyedir. Yani, mal sahibi; çocuk, deli veya fakir de olsa öşür ile mükelleftir.

Altın, gümüş, para ve ticaret mallarından, yılda bir defa zekât vermek lâzımken; arazide yılda kaç mahsul elde edilirse, hepsinden ayrı ayrı öşür vermek lâzımdır. Diğer malların zekâtında, malın-paranın üzerinden bir yıl geçmesi şart olduğu hâlde, mahsullerde bir yıl geçmesi icap etmez.

Bal, ceviz, susam, fındık, fıstık, çam fıstığı, payam (badem), zeytin ve benzeri yağlı maddeler ile pamuk, palamut, pelit, keten tohumu, şeker kamışı, şeker pancarı, çay yaprağı ve benzeri mahsullerden öşür verilir.

Çayır otu, dut, fesleğen yaprağı, buğday, mısır, pirinç, nohut, mercimek, bakla, fasulye, soğan, sarımsak, kavun, karpuz, salatalık, üzüm, incir, elma, armut, şeftali, erik gibi her türlü meyvelerden; yulaf, fiğ, burçak gibi her türlü hayvan gıdasından öşür verilir. Öşrü verilen üzüm bağının içinde meyve ağaçları olsa veya bağ arasında soğan, sarımsak ekilse, ‘o ağaçların meyvelerinden, soğan ve sarımsaktan’ da öşür vermek lâzımdır.

Öşür arazisi içinde, ekilmediği hâlde kendiliğinden çıkan mahsulden de öşür verilir. Hülâsa İmâm-ı A’zam buyuruyor ki: Yerden, araziden elde edilen mahsulün azında da çoğunda da öşür farzdır.

Ürün için yapılan masraflar öşrün ödenmesinde dikkate alınır mı?
İlaç, biçer-döver ve işçi ücretleri gibi masraflar dikkate alınmadan ürünün tamamından öşür verilir

Öşrün ödenmesinde ailenin diğer ihtiyaçları için yapılan borç dikkate alınır mı?
Hayır, öşrün ödenmesinde ürün için yapılan masraflar dikkate alınmadığı gibi ailenin diğer ihtiyaçları için yapılan borç da dikkate alınmaz.

Öşür mal cinsi yerine para üzerinden verilebilir mi?
Öşür malın cinsinden verilebileceği gibi değeri kadar para da verilebilir.

Arazideki mahsülün hepsi hasattan önce satılacak olursa öşrünü kim verir?
Ürün yetişmişse sahibi, değilse ürünü alan verir.

Belli bir ücret karşılığı kiraya verilen mülk arazinin öşrünü kim verir?
İmam-ı Azama göre arazi sahibi, İmam Ebu Yusuf ile Muhammede göre kiracı verir. Fetva İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed’in görüşüne göredir.

Karşılık beklemeden, ariyet (emanet) olarak verilen arazinin öşrünü kim verir?
Böyle bir araziden elde edilen ürünün öşrünü çiftçi verir.

Günümüzde halkın sahibi olduğu tapulu arazi öşre tabi midir?
Günümüzde halkın elinde bulunan tapulu arazi öşre tabidir. Bilindiği gibi Osmanlılar döneminde arazinin mülkiyeti devlete ait olup, tasarrufu (ekilip biçilmesi) senelik bir vergi veya elde edilen ürünün bir kısmı (onda bir, sekizde bir) karşılığında istekli şahıslara verilirdi. Bu arazide tasarrufta bulunan kiracı, ödedikleri vergi veya hisseler de kira bedeli sayılırdı. Bir arazide öşür ile haraç hükmünde olan kira bedeli birleşmeyeceğinden bu durumda olan arazi ürünü için ayrıca öşür gerekmezdi. Osmanlılar döneminde devlete ait olan bu tasarruf arazisi sonra mülkiyeti şahıslara verildiği ve mülk arazisi olduğu için öşre tabidir.

Sonuç olarak;
halen halkımızın elinde bulunan arazi; Hanefilere göre, öşrü araziye dönüştüğü için, Maliki, Şafi ve Hanbelilere göre vergisi (haracı) verilmiş de olsa ayrıca öşrü de verilmesi gerektiği için, tarım ürünlerinin zekatı demek olan öşrün ‘usulune göre’ verilmesi gerekir.


KAYNAKLAR:
1. Dürer 1/187, Hukuki İslamiyye Kamusu 4/79,
2. Fıkhul İslam, 2/748,
3. Hukuku İslamiyye Kamusu, 4/79,
4. Fıkhu’z-Zekat, 1/398, Bedai, 2/56,
5. Hasip Atusay, Sorulu Cevaplı Öşür Risalesi, Ankara 1997

İnsan ve Hayat Dergisi | Temmuz 2012 | http://insanvehayat.com/her-hasadin-bir-zekati-vardir/

« Son Düzenleme: 18 Mayıs 2016, 01:48:02 Gönderen: Mücteba »

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Her Hasadın Bir Zekâtı Vardır
« Yanıtla #1 : 12 Temmuz 2012, 04:38:44 »
    Güzel bir konuya temas etmişsiniz. Günümüz alimlerinin,hocalarının,ilim sahiplerinin zekatlarını bekliyoruz... Maddi durumu iyi olup da,arazisi,tarlası,bağı,bağçesi,malı,mülkü,serveti olanlardan, maddi zekatını ve üzerine düşen öşür vazifesini yerine getirmesi yukarıda anlatıldığı gibi çok önemli...aman dikkat...



Alıntı
Günümüzde halkın sahibi olduğu tapulu arazi öşre tabi midir?

Burada dikkatimi çeken bir şey var...Tapulu araziden kasıt ekip biçilen arazi'mi ? şehirlerde de olsa bir şahsın üzerine her hangi bir tabu da olsa öşre tabii'midir..?  yoksa zekat bahisine- bölümüne 'mi girer ?

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Her Hasadın Bir Zekâtı Vardır
« Yanıtla #2 : 18 Mayıs 2016, 01:27:20 »
    Güzel bir konuya temas etmişsiniz. Günümüz alimlerinin,hocalarının,ilim sahiplerinin zekatlarını bekliyoruz... Maddi durumu iyi olup da,arazisi,tarlası,bağı,bağçesi,malı,mülkü,serveti olanlardan, maddi zekatını ve üzerine düşen öşür vazifesini yerine getirmesi yukarıda anlatıldığı gibi çok önemli...aman dikkat...

Alıntı
Günümüzde halkın sahibi olduğu tapulu arazi öşre tabi midir?

Burada dikkatimi çeken bir şey var...Tapulu araziden kasıt ekip biçilen arazi'mi ? şehirlerde de olsa bir şahsın üzerine her hangi bir tabu da olsa öşre tabii'midir..?  yoksa zekat bahisine- bölümüne 'mi girer ?

Arsa'dan mahsul alınıyorsa (arsanın içerisinde meyve sebze yetişiyorsa) öşür icap eder ayrıca arsayı ticaret maksadıyla arsa olarak satmak için bekletiyorsanız, her yıl onun tıpkı elinizdeki para gibi zekâtını vermeniz lazım.
Üzerine ev yapmak için bulunduruyorsanız, zekât gerekmez.
Ancak ileride satma kararı verirseniz, yine zekât hesabı devreye girecektir.
Sattıktan sonra üzerinden havl-i havelan geçince zekatını vermeniz icap eder.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Fıkıh: Öşür
« Yanıtla #3 : 18 Mayıs 2016, 01:31:39 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلْبَخِيلُ الَّذِي مَنْ ذُكِرْتُ عِنْدَهُ فَلَمْ يُصَلِّ عَلَيَّ
(ت)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“(Asıl) cimri, ben yanında zikredildiğimde (ismim söylendiğinde), bana salevât getirmeyendir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




Fıkıh: Öşür


Öşür arâzisinden çıkan mahsûlün zekâtına, -onda bir (1/10) demek olan- öşür denilmiştir. Öşür; âyet, hadîs ve icmâ ile sâbit bir farzdır. Âyet-i kerîmede (meâlen): “Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardıklarımızın temiz (helâl)lerinden infâk edin (zekât ve öşür verin). Gözünüzü yummadan (sıkılmadan) alıcısı olmadığınız şeylerin yaramazını vermeye yeltenmeyin. Ve bilin ki Allah Ganî’dir (sadakalarınız sizin menfaatiniz içindir) ve Hamîd’dir (herkes Allâh’a hamd ve şükür borçludur).” (Bakara Sûresi, âyet 267) buyurulmuştur.

Bir arâzî, yağmur, çay veya ırmak sularıyla sulanırsa mahsûlâtı onda bir nisbetinde; dalyanlar, dolablar, hayvanlar veya satın alınacak sular ile bütün sene veya senenin yarısından fazla sulanırsa yirmide bir nisbetinde öşür verilir. Tohumlar veya amele ücretleri vesâir masraflar bundan düşülmez.

Öşürde, arâzî sâhibinin akıllı, bâliğ (ergen), zengin olması şart değildir. Öşürde itibâr, arâzî sâhibine değil, arâziyedir. Yânî, mal sâhibi; çocuk, deli veya fakir de olsa öşür ile mükelleftir.

Altın, gümüş, para ve ticâret mallarından yılda bir defa zekât vermek lâzımdır. Arâzide ise yılda kaç mahsûl elde edilirse, hepsinden ayrı ayrı öşür vermek lâzımdır. Diğer malların zekâtında, malın-paranın üzerinden bir yıl geçmesi şart olduğu hâlde, mahsûllerde bir yıl geçmesi îcâb etmez.

Bal, ceviz, susam, fındık, fıstık, çam fıstığı, payam (badem), zeytin, pamuk, palamut, pelit, keten tohumu, şeker kamışı, şeker pancarı, çay yaprağı, çayır otu, dut yaprağı, fesleğen yaprağı, buğday, mısır, pirinç, nohut, mercimek, bakla, fasulye, soğan, sarımsak, kavun, karpuz, salatalık, üzüm, incir, elma, armut, şeftali, erik gibi her türlü mahsülden ve yulaf, fiğ, burçak gibi her türlü hayvan gıdasından öşür verilir.

Öşrü verilen üzüm bağının içinde meyve ağaçları olsa veya bağ arasında soğan, sarımsak ekilse, o ağaçların meyvelerinden ve ekilenlerden de öşür vermek lâzımdır. Öşür arâzisi içinde, ekilmediği hâlde kendiliğinden çıkan mahsûlden de öşür verilir.

Hülâsâ, İmâm-ı A’zam Hz.leri: “Yerden, arâzîden elde edilen mahsûlün azında da çoğunda da öşür farzdır.” buyurdular.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sahibini Bekleyen Öşür
« Yanıtla #4 : 18 Mayıs 2016, 01:35:50 »
Sahibini Bekleyen Öşür



Hasat sonrası mahsul tarlada iken, hesap kitap yapılır, herkesin payı ayrılırdı. Kendi imkânları ile suladıkları ürünlerinden yirmide bir, kendiliğinden sulanan mahsullerden ise onda bir öşür verilirdi, öşrün gerçek sahiplerine. Ancak gerçek sahipler bulunamadığında ne yapılırdı? İşte sorunun cevabı…

O yıllar henüz, Çukurova’da bir senede üç mahsulün kaldırılmadığı yıllardı. O yıllar, turaç kuşlarının Çukurova’nın mavi göğünü nakış nakış işlediği, ceylan sürülerinin uçsuz bucaksız ovada cevelan ettiği ve adam boyu sazlıklarda küçük büyük hayvanların yuva yaptığı yıllar idi. Hafif bir boşluğunu bulan insanlar devlet kaydından âzâde yaşar, askere gitmez, vergi vermezdi. Yalnız, başlarında bir Kozanoğlu vardı ki, bir bakıma onlara en ağır vergileri yükler, her an askerlik yaptırırdı.

1865 yılında Kozan Islahatı için Fırka-i islahiye’nin başında fevkalade memuriyet-i mahsusa (olağanüstü yetki) ile Çukurova’ya gönderilen Ahmed Cevdet Paşa, ıslahatını yapar ve başarılı olur. Sadece asayişi temin etmekle yetmez Tezâkir’inde bizlere, Çukurova’nın tarihi ve coğrafi yönleriyle alakalı bilgiler de verir. Bu bilgiler yanında zaman zaman sosyolojik tahlillere girişir, insanların hayat tarzı, dünyayı algılayışları ile alakalı anekdotlar nakleder.

Cevdet Paşa Çukurova’ya gittiği zaman, halkın ekseriyeti dağlarda yaşıyordu. Düzgün bir nüfus sayımı yapılamamış, hatta asırlardır Osmanlı tapusu bile verilebilmiş değildi. Cevdet Paşa’nın Çukurova hakkında anlattıklarından, ekseriyetle Kozanoğulları’nın zulmü altında ezilen medeniyetten bîhaber insan portreleri çıkar karşımıza. Nadir de olsa ilim ve faziletiyle meşhur insanlardan bahsedilir. Bunlardan birisi Kozanlı Hacı Ömer Efendi’dir. Hacı Ömer Efendi’nin yaşadığı toplum içinde kendisi gibi olan insanlar azın azı mesabesindedir. Zamanında öğrendiği ilimlere sımsıkı sarılmış, kendisi çoğunluğa uymamış bilakis insanları doğru bildiği uğurda eğitmeye çalışmış, bir ideal adamı olarak karşımıza çıkar. Cevdet Paşa, Hacı Ömer Efendi ile yaşadığı ve kendisini şaşkına çeviren bir olayı şöyle anlatır:

Öşrünü hak etmeyene vermedi

Batı Kozan’da bulunan Kisenit köyü varsaklarından, ulema ve salihlerin meşhurlarından, Kozanca kıymet verilen Hacı Ömer Efendi bir aralık Sis’e (Kozan) gelmişti. Gayet zinde bir zat olup yaşı yüze yaklaşmış idi. Gençliğinde Kayseri’de ilim tahsil etmiş, icazet alarak Kozan’a gelmiş, sonra Hac için Haremeyn’e gidip gelirken Şâm-ı Şerif te Hâlidîler tarikinin pîri olan meşhur Şeyh Hâlid hazretleriyle görüşerek ondan ders almıştır. Hacı Ömer Efendi Kozan’a dönerek hasbî (karşılıksız) olarak ilim öğretmeye ömrünü adamıştır.

Bir taraftan ilim öğretip diğer taraftan çiftçiliğini yaparken elli iki sene geçmişti. Bu müddet zarfında kimseden bir şey kabul etmeyip el emeğiyle husule getirdiği mahsulât ile geçinmişti. Şöyle ki tarlayı ekip hâsıl ettiği zahireyi bizzat değirmene götürerek öğütüp un ettikten sonra hanımına teslim eder, o da ekmek yapıp birlikte yerlermiş. Kozanoğulları kendisine fevkalade saygı gösterdikleri halde onların yemeğini yemez, gerektiğinde Kozanoğlu’nun yanına varacak olsa kendi mahsulü olan ekmeğini koynuna koyup beraber götürür ve ondan yermiş. Fakat Kozanoğulları dahi ondan öşür almazlarmış.

Onun muradı helal ve temiz rızık yemek olup hâlbuki elli iki sene öşür vermediği için üzerinde beytülmalin birçok alacağı birikmesi kendisini fevkalade üzermiş. Bu defa Sis’e geldiğinde önce Adana Valisi Ali Rıza Paşa’nın çadırına varıp bu meseleyi ona açtığında o dahi, “Buralarını ben bilemem. Fakat burada Kazasker var ona müracaat etmelisin.” diyerek alıp bizim çadırımıza getirdi.

Malını temize çıkartmak için öşrün gerçek sahibini aradı

Böyle ilim ve takva ile meşhur bir zatla görüştüğüme memnun olarak kendisine saygı göstererek halini hatırını sordum. Buraya kadar kendini neden yordun dedim. Dedi ki, “Elli iki seneden beri helal rızık yemek için kendi elimle ekip biçtiğim mahsul ile geçindim. Lakin Kozanoğulları benden öşür almadılar. Ben de vereyim demedim. Zira hak etmediklerini bildiğimden versem de yerine varmayacağını biliyordum. Asıl mal sahibini bulup vermek dahi mümkün olmadı. Vatan-ı aslî olmak hasebiyle Kozan’da tutuldum kaldım. Bunca seneden beri kendi elimle kazandıklarımı şüpheden kurtarıp da malımı temize çıkaramadım. Bundan sonra inşAllah şer’î öşrümü beytülmale teslim ederim. Ama şimdiye kadar olanı ne yapmalı. Bunun çaresi nedir?”

İmâmü’l-Müslimîn’in temsilcisinden helalliğini aldı

Buna cevaben, “Ulemanın beytülmalde hakkı vardır. Senin hakkın dahi aşardan olan borcuna karşılık tutulur ve ödenmiş olur.” diyerek teselli ettim. Dedi ki, “Benim de burası hatırıma geliyordu lakin hakkın hak olması İmâmü’l-Müslimîn’in (Müslümanların İmamı) tayinine bağlıdır. Hâlbuki padişah tarafından benim için bir şey tahsis olunmamıştır ki ödenmiş sayalım.” dedi. Ben dahi, “Padişahın bana verdiği yetki bu hesabın icrasına kâfidir.” diyerek padişah adına vekâleten hocaefendiyle helalleştik.

Sonra mahallî mal sandığından almak üzere kendisine aylık 100 kuruş maaş tahsis ederek hemen buyruldusunu yazdırıp, “Senin gibi ulema ve sulehadan bir zatın beytülmalde hakkı kalmasına padişahımız cevaz vermez. Al sen de hakkını.” diyerek buyrulduyu kendisine kabul ettirdim. Bundan sonraki âşârı kime verebileceğini sordu. “Belenköy’ün kaza merkezi olma ihtimali var. Kisenit köyü bu kazaya bağlanır. Burada bulunacak memur her kim olursa olsun öşrü ona verirsin, doğru beytülmale ulaşır.” dedim. Dedi ki, “Benim buraya gelmemin asıl sebebi geçen elli iki senelik öşür borçlarımın ödenmesiydi…”

Numune bir hayat felsefesi böyle yazıldı

Hacı Ömer Efendi’nin hayatını okuyunca zihnimde bazı sorular belirdi. Hani hayat felsefesi derler ya, o türden. Hayatı yaşamaya, algılamaya dair sorular. Düşündüm de ömrümüzü idame ettirme konusunda modern hayatın bize telkin edip öğrettikleri ile olması gereken arasında uçurum var sanki. Bize daima başarılar kazanıp bu başarılarla mutlu hayatlar sürdürmeyi telkin ettiler. Bol para kazanmak, servet biriktirip zamanı gelince bunları harcamak. Peki ya kazanamazsak, talih bize kazanmadan huzurlu bir hayat bahşetmişse? Eminim Kozanlı Hacı Ömer Efendi’nin hayatını okuyunca siz de benim gibi onu takdir etmiş, keşke biz de böyle saf ve temiz bir hayat yaşayabilsek demişsinizdir. Ama onun hayatında, modern manada anlayacağımız zaferler, başarılar, tatiller yok ki. O zaman bize sunulanla, olması gereken çok farklı.

Kaynak: Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir (Haz. Cavit BAYSUN), 28. Tezkire, TTK 1991, s.175-176


Kasım HIZLI | 06 Haziran 2013 | İnsan ve Hayat Dergisi