Gönderen Konu: Hutbe: Cuma Namazı,  (Okunma sayısı 66906 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

uzman.

  • Ziyaretçi
Ynt: Hutbe: Cuma Namazı,
« Yanıtla #30 : 25 Eylül 2012, 23:59:57 »

Hutbe: Zekat, 15 Ramazan 1433 (3 Ağustos 2012)

 

 

استعيذ بالله : خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلاَتَكَ سَكَنٌ لَّهُمْ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

 

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ: حَصِّنُوا أَمْوَالَكُمْ بِالزَّكاَةِ وَدَاوُوا مَرْضَاكُمْ بِالصَّدَقَةِ …..
 

 

 

 

Muhterem Müslümanlar!

Bu haftaki hutbemiz Zekat hakkında olacaktır.

Zekat lügat itibariyle bereket, temizlik, çoğalma manalarına gelir.[1] İstilahta ise: Müslüman bir mükellefin, Cenab-ı Hakk’ın emrini yerine getirmek maksadıyla, ihtiyaç sahipleri için malından vermiş olduğu belirli miktardır. [2]

Zekat İslamın köprüsüdür. Zengin ile fakir arasındaki dengenin teminine ve bunun devamına hizmet eder. Zekat bir imtihandır. Çünkü zekatta Cenab-ı Hakka olan itaat ve mahabbetimizin ortaya çıkışı vardır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hususla alakalı olarak bir hadisi şeriflerinde şöyle buyururlar: “Namaz nurdur. Zekat ise (veren kimsenin imanına ve Mevlasına olan muhabbetinin doğruluğuna) delildir.”[3]

Zekat temizleyicidir. Malı kirinden, sahibini ise cimrilikten temizler.[4]  Bu husus Evliyaullah’tan bazıları tarafından şöyle izah buyrulmuştur:  İnsanın cömertlik damarlarında tıkanmalar olur. Onun açılması için vereceğiniz zekat, fıtra ve benzeri hayırları cimri olan kimselere teslim ederek: “Şunu falan müesseseye yahut, falan kimseye veriver”, derseniz o da vermeye alışır. Bu suretle hem sizin verdiğiniz makbul olur, hem de vermeye teşvik ettiğiniz için sevap kazanırsınız…”[5] Zekat malı korur. Peygamber Efendimiz: Mallarınızı zekat ile muhafaza altına alın. Sadaka ile de hastalıklarınıza deva bulun.[6], buyurmuşlardır.

Kıymetli Müslümanlar,

 

Mâli  ibadetlerden olan zekâtın toplumsal hayatımızdaki yapıcı tesiri, izaha hacet bırakmayacak kadar açıktır. Esasen, zekatın faydalarını sayıp farz olduğuna inanmak ve anlatmak yeterli gelmemektedir. Mühim olan, vazifeyi benimsemek ve yerine getirebilmektir. Bu iş, gönül işidir. Malında ne kadar zekat vermesinin gerektiğini, kişi en iyi kendisi bilir. Çok iyi hesap etmelidir. Mal çoğaldıkça istekler de çoğalabilir, nefis derhal devreye girerek hep daha iyiyi, daha fazlasını istemeye başlar. Ama buna aldırmayan uyanık mü’minler imkanları genişledikçe daha fazla zekat verirler ve bu hususta adeta birbirleriyle yarış ederler.


[1] Eşşurrun Bülâlî, Dürer haşiyesi c.1 s.171 (Kenar)

[2] Dürer c.1 s.171, Muhammed Salâhî Kâmusu Osmanî c.3 s.474

[3] Tefcîru’t-Tesnîm s.137

[4] Mevızatül-Müminin s.48

[5] Sunguroğlunun notları s.81

[6] Terğib – Terhib c,2 s,185

uzman.

  • Ziyaretçi
Ynt: Hutbe: Cuma Namazı,
« Yanıtla #31 : 20 Ekim 2012, 23:43:05 »
Hutbe: Leyle-i Kadir, 22 Ramazan 1433 (10 Ağustos 2012)

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ:  إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ  وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ  تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِم مِّن كُلِّ أَمْرٍ  سَلَامٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ 

 

قال النبي عليه السلام: مَنْ يَقُمْ لَيْلَةَ الْقَدْرِ اِيماَناً وَاحْتِساَباً غُفِرَ لَهُ ماَ تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ


 

Muhterem Müslümanlar!

Önümüzdeki Salı akşamı, yani Salıyı Çarşambaya bağlayan gece, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ifadesini bulduğu şekliyle bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesidir. Zaman ve mekânlar kendilerinde meydana gelen önemli olaylarla değer kazanırlar. Yüce Rabbimiz, Kadir Gecesinin kıymetini beyan eden sûrede şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz biz onu (Kur’ân’ı) Kadir Gecesinde indirdik. Kadir Gecesinin ne olduğunu bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (1)

 

Aziz Mü’minler!

Kadir Gecesini gereği gibi anlayıp hakkıyla değerlendirmenin yolu, bu mübarek gecede inmeye başlayan Kur’an-ı Kerîm’in mesajlarını anlamaktan geçer. Değeri Kur’an’a dayanan bir gecenin, en güzel ihyâsı yine Kur’an’a yönelmekle olacaktır. Çünkü Kur’an-ı Kerim insanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamayı hedefler. Aklımızı, gönül dünyamızı aydınlatır. Maneviyatımızı karartan her türlü kötülüklerden bizleri arındırır. Ahlaki değerlere yöneltir; huzurlu bir ruh yapısına ulaştırır. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi; ilahi rızayı kazanmak, günahlardan arınmak, hayatına yeni bir başlangıç yapmak isteyen Müslümanlar için bulunmaz bir fırsattır. Bu sebeble mânen bin aydan daha hayırlı olduğu müjdelenen, dolayısıyla yaklaşık seksen küsur yıllık bir insan ömrüne bedel olan bu geceden gerektiği şekilde istifade etmeliyiz.

Öncelikle işlediğimiz günahlardan pişmanlık duyarak bunları bir daha işlememeye söz vermeliyiz. Özümüze dönerek gaflet içinde geçen günlerimizi sorgulamalı, kendimizle hesaplaşmalı, iyi ve güzel davranışlarımızı artırmaya, kötü davranışlardan uzaklaşarak kalbimizdeki manevî kirleri temizlemeye çalışmalıyız.  Kendimiz, ailemiz ve bütün insanlık için dua etmeliyiz.

 

Değerli Kardeşlerim!

Kadir Gecesinin kadri bilinirse ondan istifade edilir. “Her gördüğünü Hızır, her geceni Kadir bil” denilmiştir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bu mübarek gece ile ilgili olarak, “Kim inanarak ve sevabını Yüce Allah’tan umarak Kadir Gecesi’ni ihya ederse onun geçmiş günahları bağışlanır” (2) buyurmuş ve bu gece, “Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet” (3) diye dua etmemizi tavsiye etmiştir. 

Bu geceyi ihya etmek, bizler için ne büyük bir kazanç ve ne büyük bir mutluluktur! O gece; müminler için baştan sona kadar selâmdır, hayırdır, berekettir. Ne mutlu bu geceye kavuşup ihya edebilenlere!     

1- Kadir;1-5.

2- Buhârî; “Fadl-u Leyleti’l-Kadr”, 1.c.1 s.14

3-Tirmizî; “Deavât”, 84.

uzman.

  • Ziyaretçi
Ynt: Hutbe: Cuma Namazı,
« Yanıtla #32 : 20 Ekim 2012, 23:45:28 »
Hutbe: Mâlî Ibadetler ve Sadaka-i Fıtır, 29 Ramazan 1433 (17 Ağustos 2012)

استعيذ بالله :لن تنالوا البر حتي تنفقوا مما تحبون وما تنفقوا من شيئ فان الله به عليم

قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : لا حسد إلا في اثنتين رجل آتاه الله القرآن فهو يتلوه آناء الليل وآناء النهار ورجل آتاه الله مالا فهو ينفقه آناء الليل وآناء النهار


Muhterem Mü’minler! 

Hutbemiz İSLÂMİYETTE MÂLÎ İBADETLERİN FAZİLETİ ve SADAKA-İ FITIR hakkındadır.

Fatiha Suresi’nde icmâlî olarak anlatılan sırât-ı müstekîm yani Allah’ın razı olduğu dosdoğru yol, ondan sonra gelen Bakara Suresi’nde  ve diğer surelerde tafsîlî olarak izah edilmiştir.[1] İşte sırat-ı müstekîmi ve hidayeti tafsil eden ve çok büyük fazilete sahip olan Bakara Suresi’nin ilk ayetlerinde Cenab-ı Hak, insanların inanç noktasından m’ümin, kâfir ve münafık olmak üzere üç sınıfa ayrıldığını ifade buyurmuş, mü’minlerden bahseden ilk ayetlerde  gaybe iman, namazın dosdoğru kılınması ve Allah’ın verdiği rızıklardan Allah yolunda infak edilmesi hususlarına temas edilmiştir. Tüm bunlardan anlıyoruz ki İslam Dini İman ve amel dinidir. Zaten daha başka bir çok ayette “İman edip salih ameller yapanlar” ifadesi geçmektedir.

Muhterem Müslümanlar!

Dünyâ hayatı ve dünyalık mallar birer imtihan vesilesi ve fitnedir. Enfâl Suresi’nin 28. Ayet-i kerimesi’nde şöyle buyuruluyor: “Ve iyi biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandır. Ve muhakkak ki Allah katında pek büyük bir mükâfât vardır.” Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bu hususta şöyle buyurmuşlardır : “Şüphesiz her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim ümmetimin fitnesi (yani imtihan vesilesi) de maldır”[2]

Ancak şu hususu iyi anlamak ve karıştırmamak lazımdır ki  helalinden elde edilen ve Allah yolunda, Allah Rızası için infak edilen mallar, sahibi için büyük nimettir. Bu hususta muvaffak olan insanlar yukarıda bahsedilen imtihanı kazanmış demektir. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) başka bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: “Yalnız şu iki kimseye gıpta edilmelidir: Biri Allah’ın kendisine verdiği Kur’ân’ı gece gündüz hep okuyan kimse, diğeri de Allah’ın kendisine verdiği malı yine gece-gündüz daima Allah yolunda infak eden kimse.”[3]

Evet insan kendisine verilen nimetler içerisinde en güzellerini, en çok sevdiklerini Allah yolunda infak edebilirse o zaman muvaffak olmuş demektir. Bu hususta Âl-i İmran Suresi’nin 92. Ayet-i Kerimesi’nde şöyle buyuruluyor: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça en iyiye eremezsiniz. Ne harcarsanız şüphesiz Allah onu bilir.”

Muhterem Mü’minler!

En mühim mâli ibadetin zekât olduğu malumdur. Çünkü zekat İslam’ın üzerine bina kılındığı beş esastan biridir ve farzdır. Aynı şekilde sadaka-i fıtır da mâlî bir ibadet olup, nisap miktarı mala sahip olan ve hür olan her Müslüman’a vaciptir. Zekâtın verildiği yerlere sadaka-i fıtr da verilebilir. Sadaka-i fıtr’ın vâcib olma vakti ise, Ramazan bayramının birinci günü fecrin doğuşundan itibaren başlayıp bayram namazından çıkma anına kadardır. Bununla berâber vaktinden evvel de sonra da verilebilir. Tabî ki efdal olan, ihtiyaç sahibi fakirlerin, ihtiyaçlarını bayramdan evvel tedârik edebilmeleri için, önceden veya vaktinde vermek, sonraya bırakmamaktır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: “Ramazan orucu, semâ ile arz arasında bağlıdır. Oradan yukarı ancak sadaka-i fıtr ile yükselir.”[4]
[1] Bu hususta Elmalılı Tefsiri’nde çok  güzel izah var.

[2] Sünen-i Tirmizî, Zühd 26

[3] Sahih-i Buhârî, cild 6, sayfa 2737

[4] Muhtaru’l-Ehadis

uzman.

  • Ziyaretçi
Ynt: Hutbe: Cuma Namazı,
« Yanıtla #33 : 20 Ekim 2012, 23:48:34 »
Hutbe: Tasavvuf ve Mâneviyyât, 6 Şevval 1433 (24 Ağustos 2012)

 

بسم الله الرحمن الرحيم  :

يَا اَيُّهَاالَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوالله وَابْتَغُوااِلَيْهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُوا فِى سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ


 

Muhterem Mü’minler!

Hutbemiz, Tasavvuf ve Mâneviyyâtın ehemmiyeti hakkındadır.

İslam büyüklerinden İmam-ı Rabbani Hazretleri: “İslam dini; ilim, amel ve ihlasdan meydana gelen üç cüzden ibarettir. Bunların tamamı tahakkuk etmedikçe gerçek Islam tahakkuk etmez.“ buyurduktan sonra:

„Tasavvuf ehlinin tarikat ve hakikat dedikleri şey, islamın üçüncü cüzü olan ihlasın tamamlanmasından başka bir şey değildir.“(1) buyurarak tasavvufun islamı en güzel şekilde yaşama tarzı olduğunu ifade eder. Bu itibarla tasavvuf; nefsin iyi ve kötü hallerini bilip, kötü hallerden temizlenerek, iyi hallerle süslenip, Allah’a kavuşmaya çalışmaktır.

Nefis ve Şeytan, Allahü Zülcelal tarafından kulları imtihan maksadıyla halk edilmiş manevi düşmanlarımızdır ki bunların en büyüğü ve azılısı da nefs-i emmaredir. Bu düşmanı mağlup edecek tek kuvvet, ihlasla yapılan ibadetlerdir ki tasavvuf, ibadetlere ihlasın hakikatını temin eden yegane yoldur.

Bundan dolayıdır ki Kur’ân-ı Kerîm’de Allahü Zülcelal’in “kullarım“ dediği ihlaslı kimselerle maddeten ve manen beraber olmak emredilmiştir. Bir ayet-i kerime’de: “(salih) kullarımın içine (kalbine) gir! ve gir cennetime!“ (2) Diğer bir ayet-i kerimede de:  “Ey iman edenler, Allah’dan korkun ve sadıklarla beraber olun(3)” buyrulmuştur.

Peygamber Efendimiz’in ‘varisimdir’ dediği Allah dostlarının kalblerine muhabbetle bağlanmak vasıtasıyla Resûlullâha, onun vasıtasıyla da Allah’a bağlanmak suretiyle elde edilen ilahi nur, en büyük elektrik santralinden çıkıp trafolar vasıtasıyla evlerimizi aydınlatan elektrik gibi gönül dünyamızı aydınlatır ve ibadetlerimizi ihlasın aydınlığı ve sıcaklığı içerisinde yapmamızı temin ederek kabule vesile olur. Bütün bunlar hiç şüphesiz Mevlamızın muradı, takdiri ve izni iledir. Nitekim Cenâb-ı Hakk okuduğum ayet-i kerîmesinde: “Ey îman edenler! Allah’tan korkun. O’na (yaklaşmaya) vesîle arayın ve onun yolunda gayret edin. Tâ ki murâdınıza eresiniz.” (4)buyuruyor.

Muhterem Mü’minler!

İzah etmeye çalıştığımız hususları dikkate alarak herkes alabileceği dersi almalıdır. Nefsini terbiye edebilmenin yollarını aramalı ve bu suretle nefsinin ve nefsin esiri olmuş insanların ve toplulukların kötülüklerinden emin olmaya çalışmalıdır. Nefs-i Emmare karşısında, dini ve manevi nimetleri muhafaza etmenin ne kadar zor olduğunu daha iyi bilen Evliyaullah daima: “Cenab-ı Hakk son nefese kadar, son nefes de dahil, imanda, hidayette, feyzinde, nurunda ve Allah yolunda hizmette daim eylesin” şeklinde dua buyurmuşlardır. Zira bir nimeti muhafaza etmek, onu elde etmekten daha zordur. Bunda muvaffak olmak da, başta Allaha ve Rasülüne itaat,  sonra onların sevdiklerine muhabbet ve bağlılığın icabını ihlâs ve samîmiyetle yerine getirmekle mümkün olur.

Manevi dünyasını nur-i ilahi ve feyz-i ilahi ile aydınlatanlara ne mutlu!

(1) Mektubat-ı İmam-ı Rabbani, C. 1, S. 50, Mektup 36,  (2)Fecr Suresi, Ayet 29-30, (3) Tevbe Suresi, Ayet 119 , (4) Maide Suresi, Ayet 35
1 Star2 Stars3 Stars4 Stars5 Stars (No Ratings Yet)
Geri Dön yorumYorumlar: 0 okunmaOkunma: 42 views

uzman.

  • Ziyaretçi
Ynt: Hutbe: Cuma Namazı,
« Yanıtla #34 : 20 Ekim 2012, 23:50:39 »
Hutbe: Gençlik,

13 Şevval 1433 (31 Ağustos 2012)

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم:

وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّمَآ أَمۡوَٲلُڪُمۡ وَأَوۡلَـٰدُكُمۡ فِتۡنَةٌ۬ وَأَنَّ ٱللَّهَ عِندَهُ ۥۤ أَجۡرٌ عَظِيمٌ


 

 

 

Muhterem Müslümanlar,

 

Kâinatta Allahü Teâlâ tarafından yaratılan en mükemmel, en seçkin varlık insandır. İnsan hayatının en verimli oldugu devre ise gençlik çağıdır. Bu dönem, Yüce Allah’ın biz kullarına bahsettiği nimetlerden biri olup, kıymeti bilinmesi gereken, bulunmaz bir fırsattır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) “yaşlılık gelmeden önce gençligin kıymetini bilmemizi” bizlere tavsiye etmiştir. Bundan dolayı Hz. Peygamberimiz (s.a.v), fertlerin egitimine, bunlar arasında da çocuk ve gençlerin terbiyesine son derece önem vermiştir. Allah’ın Rasülü, bu terbiyeyi gelişigüzel bir biçimde yapmamıs, gençlik psikolojisini dikkate alan son derece önemli metotlar uygulamıştır.

 

Aziz Mü’minler,

Gençler, toplumların geleceğidir. Bu yüzden ruh ve beden yönünden sağlıklı, hedefleri olan, maddi ve mânevî değerlerini ve yaşadığı toplumun kültürünü iyi bilen, kendi inancında olan veya olmayan kimselere karşı hoşgörüyle yaklaşabilen ve sorumluluk duygusuna sahip gençlerin yetiştirilmesi en önemli görevlerimizdendir. Gençlik dönemi insan hayatının en önemli, en sorunlu ve en kritik dönemidir. Gelecek bu dönemde kazanılır, eğitim bu dönemde alınır, işine ve mesleğine bu dönemde sahip olunur. İnsan, kimliğini, karakterini ve kişiliğini bu dönemde elde eder, iyi veya kötü alışkanlıkları, faydalı ve zararlı bilgileri bu dönemde edinir, yuvasını bu dönemde kurar. Temizlik, disiplinli ve düzenli çalışma, anne-babaya, büyüklere ve çevreye saygı, hoşgörü, sabır ve yardımlaşma; insan, Peygamber ve Allah sevgisi, kurallara uyma, doğruluk, haktan yana olma gibi güzel ahlâk bu dönemde kazanılır ve gelecek dönemlere taşınır. Yıllardır gençleri suçluyoruz. “Gençlik asi, gençlik sorumsuz, gençlik dağınık, gençlik büyük küçük bilmiyor…” diye hep gençlerden şikayet ediyoruz ve “Zamane Gençligi” deyiverip kendimizi temize çıkarmak mümkün müdür?

O halde Aziz Mü’minler, bütün iş ve vazîfe, gençlerimize sahip çıkmaktır. Yüce Rabbimizin: “Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır…”; “Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz.” âyetleri geregi; gençlik nimetinin değeri bilinmeli, gençliğin yetişmesinde ve problemlerinin çözümünde başta anne ve baba olmak üzere, eğitimciler, bilim insanları ve din alimleri, kısacası toplumun her kesimi üzerine düşeni yapmak durumundadır. Gençlerine güvenmeyen, onlara sorumluluk vermekten çekinen, onlara dâim suçlu gözüyle bakan milletlerin başarıya ulaşmaları mümkün değildir.

Gençler her toplumun geleceğidir. Toplumlar isteseler de istemeseler de maddi ve manevî geleceklerini ileride gençlere emanet etmek zorundadırlar. Bu Yüce Allah’ın koyduğu bir esastır.

Ayet: Sûre-i Enfal, 28

uzman.

  • Ziyaretçi
Ynt: Hutbe: Cuma Namazı,
« Yanıtla #35 : 20 Ekim 2012, 23:53:10 »
20 Şevval 1433 (7 Eylül 2012)

 

استعيذ بالله : يا ايها الناس ان وعد الله حق فلا تغرنكم الحياة الدنيا و لا يغرنكم بالله الغرور  

وقال رسول الله صلى الله عليه و سلم : مَنْ صَامَ رَمَضَانَ ثُمَّ أَتْبَعَهُ سِتًّا مِنْ شَوَّالٍ كَانَ كَصِيَامِ الدَّهْرِ[1]


 

Muhterem Mü’minler  

Hutbemiz AHİRETE MÜTEVECCİH BİR HAYATIN LÜZUM ve EHEMMİYETİ hakkındadır.

Hayat ve ölüm Cenab-ı Hak tarafından, kimin amelce daha güzel olacağını imtihan için halkedilmiş, insan için takdir edilen dünya hayatı ve ömür, ahiret hayatını kazanabilmesi için ona sermaye kılınmıştır. Cenab-ı Hak, Ahiret’e hazırlık yapılmadan harcanacak olan dünya hayatının neye benzediğini, böyle bir hayatın insan için ne demek olduğunu, Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şân’da bir çok ayet-i kerime ile ifade buyuruyor.

Bir ayet-i kerime’de mealen şöyle buyuruluyor: “Ey İnsanlar! Allah’ın va’di haktır, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın”[2]  Bu âyet-i kerime şu şekilde tefsir edilmiştir: “Ahiret muhakkak gelecek, o ceza ve mükâfât her hal-ükârda olacaktır. O halde sakın dünya hayatı sizi kandırmasın. ‘Bu gün keyfimize bakalım da yarın ne olursa olsun’ demeyin. Aynı şekilde sakın o aldatıcı şeytan da sizi Allah ile aldatmasın. Yani ‘Allah Kerim’dir; Allah Gafûr, Rahîm’dir; Allah her şeye vekîldir’ diyerek günahlara, ataletlere, sefâhetlere sevk etmesin, vazifelerinizi sû-i isti’mal ettirmesin. Fi’l-vâkî’ Allah öyledir. Fakat öyledir diye aldanmak, Allah korkusu duymamak Allah’ın salih kullarına vaadettiği nimetlerden mahrumiyettir.”[3]

Eğer bu dünya kişinin kalbine girer, onu Allah’ı zikirden, namazdan, zekattan ve diğer vazifelerinden alıkoyar ve ebedî hayatımız olan ahiretimizi kazanmaya mani olursa o zaman tehlikedir ve dünya hayatı o zaman boşa geçmiş olur. Ancak kişi, uhrevî vazifelerini ön plana alıp ihmal etmeden, dünya hayatını ahirete müteveccih bir şekilde değerlendirebilirse, işte o takdirde  bu hayatı zâyi etmemiş olur.

Nitekim Cenab-ı Hak Nur Suresi’nin 37. Ayet-i kerimesi’nde bu şekilde yaşayabilen insanları şu ifadelerle medhetmektedir: “Öyle erler-adamlar vardır ki, ne bir ticaret ne de alış-veriş onları Allah’ı zikirden, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoyabilir. Onlar kalblerin ve gözlerin yerlerinden oynayacağı bir günden korkarlar.”

 

Muhterem Mü’minler,

Mübarek Ramazan-ı Şerif Ayı’nı ve Ramazan Bayramı’nı geride bıraktık. Şu an Şevval Ayı içerisindeyiz. Rasülüllah (s.a.v.) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde “Kim Ramazan orucunu tutar ve sonra Şevval Ayı’ndan altı gün daha oruç tutarsa senenin tamamında oruç tutmuş gibi olur”, buyurarak bizlere büyük bir müjde vermiştir. Bu itibarla Ramazan-ı Şerif’in bereketi ile yakalanan ibadet şuurunu, sene boyunca devam ettirmeye gayret göstermek ve bu gibi fırsatları ganimet bilmek lazımdır. Zira Âhiret için çalışıp Allah’ın rızasını kazanmaya gayret eden insanlar bu dünya hayatını da kendilerine tâbi kılarlar. Hele bir de başkalarının da ahiretlerini kurtarmaları için gayret sarfedenler, yani Allah yolunda nefer olanlar bu dünya hayatını gerçek manada kâr  ile bitirmiş olurlar.

Ama ahireti unutup sadece dünya için yaşayanlar dünyayı da ahireti de kaybederler.




[1]Sahih-i Müslim, Kitâbü’s-Sıyam, el-Mektebe

[2] Fâtır Suresi, Ayet 5

[3] Elmalılı Tefsiri

« Son Düzenleme: 04 Ocak 2013, 23:47:16 Gönderen: Tuğra »

uzman.

  • Ziyaretçi
Ynt: Hutbe: Cuma Namazı,
« Yanıtla #36 : 20 Ekim 2012, 23:59:24 »
Hutbe: Hizmet Edenler,

27 Şevval 1433 (14 Eylül 2012)

 

استعيذ بالله : وَ لاَ تَقوُلوُا لِمَنْ يُقْتَلُ فِي سَبِيلِ للهِ اَمْوَاتٌ بَلْ اَحْياَءٌ وَ لَكِنْ لاَ تَشْعُرُونَ

 

وقال رسول الله صلى الله عليه و سلم : اَلمُؤْمِنُونَ لاَ يَمُوتُونَ بَلْ يُنْقَلُونَ مِنْ دَارٍ اِلَي دَارٍ.   
                 

 

Muhterem Müslümanlar,

 

Bu haftaki hutbemiz Allah YOLUNDA HİZMET EDENLER hakkındadır.

Allahü Zül-Celal, insanoğlunu en şerefli varlık olarak yaratmış, ona akıl nimetini bahşetmiş ve Peygamberleri vasıtası ile Hak yolu ona göstermiştir. Bütün peygamberler insanoğluna hakkı öğretmek ve onu dünya ve ahirette saadet ve selamete kavuşturmak vazifesi ile gönderilmişler ve bu uğurda pek çetin meşakkatlere sabır göstererek bu vazifelerini yerine getirmişlerdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Allah yolunda hiç kimsenin karşılaşmadığı sıkıntılarla karşılaşmış, pek çok eziyetler çekmiştir. Sahabe-i Kiram Hazerâtı, gerek Peygamberimiz zamanında gerek Hulefâ-i Râşidîn döneminde Allah yolunda pek büyük hizmetler yapmışlardır. Daha sonra gelen İslam büyükleri ve müslümanlar da insanlığın İslamiyet’le şereflenmesi ve kurtuluşu için büyük gayretler göstermişler; bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak milyonlarca insanın hidayetine vesile olmuşlardır.

Allah yolunda yapılan bu hizmetlerin Allah ve Rasülü indindeki kıymeti çok büyüktür. Cenab-ı Hak bir çok ayet-i kerimede Allah yolunda gayret edilmesini ve bu uğurda sebat gösterilmesini tavsiye buyurmuş; bunun karşılığında da hem dünyada hem de ahirette bir çok nimetler va’detmiştir. Ebû Hureyre (r.a.) Hazretlerinin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte:  “Allah-ü Teala kendi yolunda hizmet eden kimseye, “onu sadece benim yolumda hizmet, bana iman, benim rasüllerimi tasdik yola çıkarmıştır” buyurarak kefil olur.”[1] buyurulmaktadır.

 

Muhterem Mü’minler,

Cenab-ı Hak, Bakara Suresi’nin 154. ayet-i kerimesinde  “Allah yolunda ruhunu teslim edenlere ölüler demeyiniz. Bil-akis onlar hayattadırlar ancak siz farkında değilsiniz” buyurmaktadır. Bu ayet-i Celile’nin tefsirinde şu ifadelere yer verilmektedir: “Sakın böyle Allah yolunda şehid olanlara ölüdürler demeyiniz, onları hakikaten ölmüş zannetmeyiniz. Hayır onlar ölü değil, diridirler. Velâkin siz duymazsınız, onların hayatlarını hissetmezsiniz, o hayat bu dünyadaki zahiri hislerle hissedilecek bir hayat değildir.” Bir hadis-i şerifte ise “Mü’min iki cihanda da hayattadır”[2] buyurulmaktadır. Yine başka bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Mü’minler ölmezler. Belki dâr-ı dünyadan dâr-ı âhirete intikal ederler”[3] buyurmaktadır. Ebu’l Fâruk Silistrevî Hz.leri bu hususta “Evlatlarım, Ariflerin ölümü gafillerin gözünden kaybolmaktan ibarettir” buyurmuşlardır.

Hal böyle olunca, Allah yolunda çok büyük hizmetler etmiş, yüzbinlerin irşad ve hidayetine vesile olmuş, milyonlarca insanın dinini, kitabını öğrenmesine sebep olmuş Allah dostları ve onların vârislerinin hakkında ölü denilebilir mi? Elbette denilemez. Onların vefatı şüphesiz bizlerin gözlerinden kaybolmaktan ibarettir. Onlar her zaman hayat-ı maneviyye ile haydırlar.

Şuurlu Mü’minlere düşen Allah yolunda, Rasülullahımızın ve Allah Dostlarının izinden ayrılmadan son nefesimize kadar, hatta son nefes dahil, her bir nefeste hizmet etmeye çalışmak ve Cenab-ı Hakk’a bizleri onların yolundan ayırmaması ve şefaatlerine mazhar kılması için çok dua etmektir.
[1]Sahih-i Müslim, İmare, 103

[2] Mektuplar Risalesi, Sayfa 109

[3] Mektuplar Risalesi, Sayfa 109

uzman.

  • Ziyaretçi
Ynt: Hutbe: Cuma Namazı,
« Yanıtla #37 : 21 Ekim 2012, 00:01:42 »
Hutbe: Ailenin Ehemmiyeti,

5 Zilkâde 1433 (21 Eylül 2012)

 

استعيذ بالله : وَمِنْ آيَاَتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجاً لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ   لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ         

وقال رسول الله صلى الله عليه و سلم : كُلُّكُمْ رَاعٍ وَ كُلُّكُمْ مَسْؤُلٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ                                                                                                                             

Muhterem Müminler,

Her şeyi mükemmel bir uyum ve ahenk içinde yaratan Rabbimiz, insanı da erkek ve kadın olarak yaratmış, insan neslinin korunması ve devamı için evliliği meşru kılmıştır. Şüphesiz toplumun en küçük birimi ailedir.

Bir toplulukta aile ne kadar sağlam temellere oturur ise, o aileden meydana gelen toplum, o nisbette sağlam yapıya sahip olur. Bunun içindir ki dinimiz aileye büyük önem vermiş, erkeği ve kadını ailenin temeli olarak görmüştür. Ayrıca, aile içinde erkeğin kadına ve kadının da erkeğe karşı olan yükümlülüklerini tarif etmiş ve karşılıklı saygı ve sevgiyi esas kılmıştır.

Ancak ne var ki, zamanla bu konuda büyük zaaflar ortaya çıkmış, kötü alışkanlıklar, ahlaki bozulmalar ve insanlarımızın dinimizi aslına uygun olarak değil kulaktan dolma bilgilerle yaşamaları neticesinde durumumuzu yeniden muhasebe etme ve ahlaki değerleri yeniden gözden geçirme zaruretini doğurmuştur.

Bu husus o kadar önemli bir mesele haline gelmiştir ki, dünya milletleri tarafından kabul edilen günlerde, her yıl yeni temalar belirlenerek çeşitli programlar tertip edilmeye başlanmıştır. Çünkü aile temeli zayıflamış toplulukların varlıklarını sürdürebilmeleri mümkün değildir.

 

 

 

Değerli Müslümanlar,

 

Kurulan aile yuvasını en iyi şekilde devam ettirmek için, basit gibi gözüken şu kurallara dikkat etmekte fayda vardır:

    Eşimizin ve çocuklarımızın bizlere Allah’ın bir emaneti olduğunu unutmamamız gerekmektedir.
    Sohbet bir ihtiyaçtır. Evimizde eşimizle aktif bir sohbet atmosferi meydana getirmeliyiz. Bu çocuklarımız için de geçerlidir.
    Eşimizin bizim ve aile varlığımız için fedakârca çırpınışlarını daima takdirle anmalıyız ve ona mutlaka yardımcı olmalıyız.
    Kendi anne-babamıza, akrabalarımıza gösterilmesini istediğimiz saygı kadar, eşimizn de anne, baba ve yakınlarına hürmetkâr olmalıyız.
    Ne kadar meşgul ve çalışmalarımız ne kadar yoğun olursa olsun mutlaka eşimize ayıracağımız bir vakit bulmalıyız.
    İşyerinde yaşamış olduğumuz problemleri kapıda bırakarak içeriye gülen bir yüzle girmeye alışkanlık haline getirmeliyiz.
    Arada sırada ufak da olsa hediyelerle eşimizin gönlünü almalıyız.
    Eşimizin hatalarını ararken, bizim de mükemmel ve kusursuz olmadığımızı düşünmeliyiz.
    Hz. Peygamberimizin ( s.a.v ) aile hayatını örnek aldığımızda hem dünyada, hem de ahirette mutlu olacağımızı unutmamalıyız.

Sözlerimize hutbemizin başında okuduğumuz ayet-i kerime ve hadis-i şerif mealleriyle nihayet verelim:

“İçinizden kendileri ile huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir. Bunda düşünenler için dersler vardır.” (Rum, 30/21)

“ Hepiniz çobansınız ve hepiniz gözetiminiz altındakilerden mesulsünüz.” (Buhari, Müslim)

uzman.

  • Ziyaretçi
Ynt: Hutbe: Cuma Namazı,
« Yanıtla #38 : 21 Ekim 2012, 00:04:13 »
Hutbe: Komşu hakkı, 12 Zilkâde 1433 (28 Eylül 2012)

 

استعيذ بالله :  وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئاً وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُوراً

 

وقال رسول الله صلى الله عليه و سلم : ماَ زَالَ جِبْرِيلُ يُوصِينيِ باِلْجاَرِ حَتىَّ ظَنَنْتُ أَنَّهُ سَيُوَرِّثُهُ


Muhterem Müslümanlar,

Gökyüzüne veya Yeryüzüne baktığımızda, var olan ahengi görmemek mümkün değildir. Bu âhenk ve düzen, her şeyin, üzerine düşen vazifeyi yapması ve hudûdunu aşmaması ile mümkün olmaktadır. Akıl ve idrak sahibi olan ve bilhassa komşular arasında huzur ve iyi geçimin önemini idrak etmiş insanlar bilirler ki, bu tarz bir ahenk herkesin, üzerine düşen görevleri zamanında ve tam olarak yapmasıyla mümkün olacaktır.

Komşuluk, toplum hayatımızda yeri ve önemi inkâr edilemeyen ictimâî bir müessesedir ve insanların toplum halinde yaşamalarının zarûrî bir neticesidir. Komşu hakkı, dinimizde çok önemli bir yer tutar. Aile yuvasında olduğu gibi komşularıyla da iyi geçinmek ve yardımlaşmak şarttır. Hazret-i Allâh yukarda okuduğumuz âyet-i kerimesinde açık ve net olarak şu emirlere yer vermektedir: “Allah’a ibadet edin. O’na hiçbir şeyi eş (ve ortak) tutmayın. Anaya-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, sağ ellerinizin mâlik olduğu kimselere (Hizmetinizde bulunanlara) iyilik edin. Allah (c.c.) kendini beğenen ve dâima böbürlenen kimseyi sevmez. (Nisa,36)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bu hususla alâkalı olarak komşu haklarının ehemmiyetini şu şekilde ifade etmişlerdir: “Cebrâil (as) bana komşu hakkında o kadar aralıksız tavsiyede bulundu ki, komşuyu komşuya vâris kılacağını zannettim.” (Buhari,c.7,s.78)

Aziz Mü’minler,

Mevzuya bu kadarcık temas ettikten sonra dikkatlerinizi başka bir yöne çekmek istiyorum:

İçinde bulunduğumuz toplumda her sene iki almanyanın birleşme günü olarak bilinen 3 Ekim tarihi “Açık Cami Günü” olarak ilan edildi. 

Bilinen bir gerçektir ki, insanlar bilmediği şeylerin düşmanıdırlar ve bilmediklerine karşı biraz mesafeli dururlar. Bu önemli günde veya fırsat bulduğumuz başka zamanlarda bu mesafeyi yok etmek veya en azından aza indirmek bizim elimizdedir. Bu manada, camilerimizi ziyaret eden misafirlerimize bizi, kültürümüzü, dinimizi ve camimizi tanıtacak sözlü ve pratik bilgiler sunulacaktır. Bu günü, sadece bir ikram günü değil, aynı zamanda bilgilendirme ve kendimizi tanıtma günü olarak görüyoruz.

İslam, nezaket, asâlet ve incelikler dinidir. İkramlarımızda İslam’ın misafir ağırlamayla ilgili nezaket ve nezafet kurallarına dikkat edelim. Kim olursa olsun evimize, mâbedimize gelmiş insanlara güler yüzle muameleye özen gösterelim. Bizi bizden öğrenmek üzere gelecek olan misafirlerimize aynı tolerans ve müsamahayı gösterelim.

Hutbeme son verirken bir müslümanın kendinde bulundurması icap eden ahlaki özellikleri Fahr-i Kainat Efendimizden (s.a.v.) dinleyelim: “Mümin, ülfet eden (başkaları ile iyi geçinen) ve ülfet edilen (iyi geçinilen) dir. Ülfet etmeyen ve ülfet edilmeyen’de hayır yoktur.” (Cami’us Sagir: 548, no: 9146)

uzman.

  • Ziyaretçi
Ynt: Hutbe: Cuma Namazı,
« Yanıtla #39 : 21 Ekim 2012, 00:07:00 »
 Hutbe: Kur’ân-ı Kerîm‘e ve Sünnet-i Seniyye’ye hizmet,
Zilkâde 1433 (05 Ekim 2012)

 

استعيذ بالله : قل هل يستوي الذين يعلمون والذين لا يعلمون ( زمر سوره سي ، ايت ۹) 

 

قَالَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ  : خَيْرُكُمْ مَنْ تَعَلَّمَ الْقُرْآنَ وَعَلَّمَهُ


 

Muhterem Mü’minler,

Hutbemiz KUR’AN-I KERİM’E ve SÜNNET-İ SENİYYE’YE HİZMET ETMENİN KIYMETI hakkındadır.

Maide Suresi’nin 3. ayet-i kerimesi’nde mealen şöyle buyuruluyor: “Bu gün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’a razı oldum.” Bu ayet-i Celile şöyle tefsir ediliyor: “Yani size bütün iman, akaid ve ahlak kaidelerini ifade ettim, en mükemmel teşri’ usullerini ve ictihad kanunlarını öğrettim. Bundan sonra bu hükümlerin nesh olunması ihtimali kalmadı. Ve sizi tevfik ve hidayetle saadet-i tamme’ye ulaştırdım. Size din olmak üzere İslam’a razı oldum ki Allah indinde razı olunan din, ancak İslam’dır.”[1] Evet Din-i Celil-i İslam, tüm insanlığın hem dünyada hem de ahirette selamete kavuşmaları için gönderilmiş bulunan en son ve en mükemmel dindir. İşte İslamî Hükümlerin yaşanması, gerek ferdî gerek ictimâî noktadan, tüm insanlığın kurtuluşuna vesile olduğundan dolayı dinimiz, bu hükümlerin öğrenilmesi ve öğretilmesi hususunda mü’minleri hep teşvik etmiş ve bu işle meşgul olanlara çok büyük kıymet atfetmiştir. Tevbe Suresi’nin 122. ayet-i kerimesi’nde şöyle buyruluyor: “Müminlerin tamamı birden sefere çıkmasınlar. Fakat her fırkadan bir topluluk dinde tefekkuh etsin ve döndükleri zaman kavimlerini ikaz etsinler, umulur ki sakınırlar.”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Cenab-ı Hak, hakkında hayır dilediği kimseyi dinde fakih kılar”[2]  Başka bir hadîs-i şerîfte ise şöyle buyuruluyor: “Sizin en hayırlınız Kur’an-ı öğrenen ve öğretendir “

 

İmam-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî (k.s.) Hazretleri İslamî İlimlerin öğrenilmesi ve öğretilmesi ile alakalı olarak Mektûbât-ı Şerife’de şöyle buyuruyorlar:

“Mükellefler üzerine ilk vacip olanlar İ’tikâdi Hükümler’dir. Yani evvela akaidin tashih edilmesi icab etmektedir. Bu tashih de Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat Alimlerinin görüşlerine muvafık olarak yapılmalıdır… Akaidin tashihinden sonra ise İlm-i Fıkh’ın ihtiva ettiği helal-haram, farz-vacib-sünnet, mendub-mekruh gibi ameli hükümleri öğrenmek ve bu hükümlerin muhtevası ile amel etmek lazımdır. Yine talebelere fıkıh ilmine dair bazı kitapların mütalaa ettirilmesi icab eder.” [3]

Seyyid Ferid Buharî’ye gönderdiği bir mektuplarında ise[4], bu zatın bil-hassa talebe-i ulumun ihtiyaçları için bir miktar hediye göndermesinden dolayı çok memnun olduklarını ifade etmişler; talebe-i uluma zahiren ehemmiyet verildiği ve onların öne geçirildiği gibi batınen de böyle yapılması icab ettiğini beyan buyurmuşlardır.

Muhterem Mü’minler

Bu hususla alakalı daha çok izah yapmak mümkün ancak hulasa olarak ifade edecek olursak bu dünyada en büyük nimet İslamî ilimleri öğrenip-öğretmek ve bunlara yardımcı olmaktır. Yaşadığımız bölgede başlamış olan [önümüzdeki günlerde başlayacak olan] sonbahar tatillerini de gözönünde bulundurarak bu mevzu ile alakalı elden ne geliyorsa yapmak icab etmektedir. İslamî ilimleri öğrenme imkânına sahip olanlar, elde ettikleri bu nimetin kıymetini bilerek tüm güçleriyle Allah rızası için gayret göstermeli; bu imkanı bulamayanlar da öğrenenlere maddeten, manen, kalben, zihnen destek olarak bu şereften hisselerine düşeni almalılardır.
[1] Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili

[2] Sahîh-i Buhârî, İlim 10

[3] Mektûbât-ı Şerife, 1. Cild, 193. Mektup

[4] Mektûbât-ı Şerife, 1. Cild, 48. Mektup

uzman.

  • Ziyaretçi
Ynt: Hutbe: Cuma Namazı,
« Yanıtla #40 : 21 Ekim 2012, 00:09:16 »
Hutbe, Zilhicce ayı, 26 Zilkâde 1433 (12 Ekim 2012)

استعيذ بالله : وَالْفَجْرِ  وَلَيَالٍ عَشْرٍ   وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِ  وَاللَّيْلِ إِذَا يَسْرِ

قال رسول الله {صعلم}: ماَ مِنْ أَياَّمٍ اَحَبُّ إِلىَ اللَّهِ أَنْ

يَتَعَبَّدَ لَهُ فِيهاَ مِنْ عَشْرِ ذِى الْحِجَّةِ يَعْدِلُ صِياَمُ كُلِّ يَوْمٍ مِنْهاَ صِياَمَ سَنَةٍ وَ قِياَمُ كُلِّ لَيْلَةٍ مِنْهاَ بِقِياَمِ لَيْلَةِ الْقَدْرِ


Muhterem Müminler,

Şu an içerisinde bulunduğumuz Zilka’de Ayı gibi, Pazartesi Gecesi –inşaAllah- idrak edeceğimiz Zilhicce ve ondan sonraki Muharrem Ayları, Allah’ın muhterem kıldığı Haram Aylar olmakla tazim ve hürmet gösterilmesi icab eden çok kıymetli zamanlardır. Zilhicce Ayı’nda ifa edilecek olan Hac ve Kurban İbadetleri de, fazilet ve sevabı, incelikleri, hikmetleri haftalarca anlatılsa bitirilemeyecek müstesna ibadetlerdir.

Rasülullah Efendimiz (s.a.v): “Dünya günlerinin en faziletlisi Zilhiccenin ilk on günüdür ” buyurmuşlardır. (Terğib ve Terhib c.3 s.22)

Bu bakımdan, miladi yılbaşında hesaplarımızı çıkarıp, muhasebemizi yaptığımız gibi, hicri yılın son ayı olan bu ayda da manevi muhasebemizi yapmalıyız.

Zilhiccenin birinden onuna kadar “Leyâli-i Aşere” yani on mübarek gecedir. Bu sebeple mü’minlerin bu günleri uyanık olarak geçirmeye gayret etmeleri; Hac İbadeti nasib olmuş müslümanların buna şükredip, gidemeyenler için dua etmeleri icabetmektedir. Hacca gidemeyen müminlerin ise bugünlerde oruç tutmaları çok büyük fazilettir. Hiç olmazsa sekizinci ve dokuzuncu (Arefe) günlerinde oruçlu olmak lazımdır.

Fahr-i Kâinatımız (s.a.v.) bu günlerin faziletiyle ilgili olarak şöyle buyuruyorlar:

“Allah katında şu on günden daha büyük ve kendisinde yapılan ibadet daha sevimli olan hiç bir gün yoktur. O günlerde Sübhânellah, Elhamdülillâh ve Allâhü Ekber demeyi çoğaltın.” (Abd.b.Humeyd, Müsned, 1-257)

Cenab-ı Hakkın, Kur’ân-ı  Kerîmin’de bu gecelerin esrârına yemin etmiş olması, sıradan bir şey olmayıp üzerinde düşünülecek bir meseledir. Önem verip ihyâ etmemiz, dikkatli ve uyanık olmamız icap eder. Kim bilir ne gibi sırlar var bu gecelerde? Çünkü bu on gecenin sonunda Kurban Bayramı geliyor.

Tarih boyunca Ülül Azim Peygamberler dahil olmak üzere Allah dostlarının bir çoklarının imtihana tâbi tutularak selâmete kavuştuğu şu günlerde, Hz. Allahın bizlere Habibinin iltimasıyla, Evliyâullahın hürmetine rahmetiyle muamele etmesi ve noksanlıklarımızın tamamlanması için istiğfâr, salevât-ı şerife ve diğer duâlara devamda büyük hayır vardır.

Aziz Müslümanlar,

Yaklaşmakta olan Kurban İbadeti için, hem kesmek hem de kesilmesini temin etmek cihetlerinden, icab eden hazırlıkların yapılması ve bu ibadetin ehemmiyetini bilen insanların, ulaşabildikleri her müslümana da bunu öğretmeye çalışmaları, onları kurban kesmeye teşvik etmeleri, icabında maddeten yardımcı olarak işin ehli insanlarla tanışmalarına vesile olmaları, İslamî Hizmetler’in mühim unsurlarındandır.

Kurbanlarını bizzat kendisi kesen Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Bir hayra delalet eden onu yapan gibidir.”[1] Hayatı boyunca İslam Ahkamı’nın neşr ve tatbikine hizmet etmiş olan Ebu’l Fâruk Silistrevî Hz.leri (k.s.) de bir sene içerisinde ödeyebilecek kimselerin, borç bularak mutlaka kurban kesmelerini tavsiye ettikleri gibi, bu tavsiyesini, bir talebesine bizzat borç verip kurban kesmesini temin ederek tatbik de etmişler ve bizlere numune olmuşlardır.

[1] Sünen-i Tirmizi

uzman.

  • Ziyaretçi
Ynt: Hutbe: Cuma Namazı,
« Yanıtla #41 : 08 Kasım 2012, 02:34:03 »
Hutbe: Arefe ve Bayram Günleri,

4 Zilhicce 1433 (19 Ekim 2012)

استعيذ بالله : ٱلۡيَوۡمَ أَكۡمَلۡتُ لَكُمۡ دِينَكُمۡ وَأَتۡمَمۡتُ عَلَيۡكُمۡ نِعۡمَتِى وَرَضِيتُ لَكُمُ ٱلۡإِسۡلَـٰمَ دِينً۬ا‌ۚ

قال رسول الله {صعلم}: مَا مِنْ أَيَّامٍ أَحَبُّ إِلَى اللَّهِ أَنْ يُتَعَبَّدَ لَهُ فِيهَا مِنْ عَشْرِ ذِي الْحِجَّة


 

Muhterem Müminler,

Okuduğumuz âyet-i kerimede Hz. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “ Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size, din olmak üzere İslam’ı beğendim, ona razı oldum.” (Mâide,3)

Peygamberimiz (s.a.v) in  irtihallerinden seksen iki gün önce nâzil olan ve İslam Dininin mükemmeliyete ulaştığını haber veren bu ayeti celilenin Arefe gününde inzal buyrulması, bugünün önemini bir kat daha ziyadeleştirmektedir. Fahr-i Kâinatımız(s.a.v) hadis-i şeriflerinde : “Kim Arefe Günü oruç tutarsa, Cenab-ı Hak onun geçmiş ve gelecek günahlarını affeder” buyurmuşlardır.

Değerli Müslümanlar,

Mevlamızın hakkında yeminle bahsettiği ve Rasülüllâh (s.a.v) Efendimizin “ Allah katında yapılan amellerin hiç biri, Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha faziletli ve daha sevimli değildir ” ifadeleriyle övdüğü, çok müstesna günlerdeyiz. Bu günler sıradan günler değildir. Özel günlerde özel davranışlar sergilenir.

Her Meyve mevsiminde güzeldir. Fedakarlıkta bulunmak her zamanın ve her mekanın geçer akçesidir. Fakat böyle günlerdeki fedakarlık, kelimelerle anlatılamayacak güzelliktedir. Bunun en güzel örneği Kurban ibadetidir. Kurban, yaklaşmaktır. Her şeyi bizim emrimize veren Rabbimize yakınlıktır. Kurban vesilesiyle, muhtaç kimselerin yaşadığı ülkelerdeki insanlara, kardeşlerimize bir selam göndermektir. Gadab-ı İlâhiyi söndüren, Allahın Rızasını celb eden, kesildiği memleketlerdeki huzursuzlukları ortadan kaldıran, umumi affın tecelli etmesine sebep olan bir ibadettir.

Kıymetli Müminler,

Bayram sabahında ve günlerinde yapılabilecek güzel hasletlerimiz vardır. Erkenden kalkarak bayrama hazırlanmalı, gusül abdesti almalı, güzel ve temiz elbiseler giymeli, bayram namazına (çocuklarımızı da unutmadan) gitmeye çalışmalı, daha sonra büyükleri ziyaret etmeli, çok uzakta iseler telefonlada olsa gönülleri alınmalıdır. Dargınlar, küskünler mutlak surette barışmalıdır.

Muhterem Kardeşlerim,

bir hususu daha izah ettikten sonra hutbeme nihayet vermek istiyorum. Arefe Günü – yani önümüzdeki Çarşamba – sabah namazından başlayarak beşinci günün ki-Zilhiccenin onüçüncü, bayramın dördüncü günü- ikindi namazına kadar her farzın arkasından Teşrik Tekbirlerini getirmek vaciptir. Bu tekbir “Allahü Ekber Allahü Ekber Lâ İlâhe illellâhü vallâhü Ekber Allahü Ekber ve lillâhil hamd” şeklinde alınır. Toplam 23 vakit eder.

Bu vesileyle Kurbanınızın kabul  Bayramınızın mes’ud olmasını; ve hepimiz hakkında hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Haktan niyaz ederiz.

uzman.

  • Ziyaretçi
10 Zilhicce
« Yanıtla #42 : 08 Kasım 2012, 02:36:59 »
10 Zilhicce 1433 (25 Ekim 2012)

استعيذ بالله : قُلْ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ   لَا شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ

 

و قال رسول الله {صلعم} : مَا عَمِلَ آدَمِيٌّ مِنْ عَمَلٍ يَوْمَ النَّحْرِ أَحَبَّ إِلَى اللَّهِ مِنْ إِهْرَاقِ الدَّمِ إِنَّهَا لَتَأْتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِقُرُونِهَا وَأَشْعَارِهَا وَأَظْلَافِهَا وَأَنَّ الدَّمَ لَيَقَعُ مِنْ اللَّهِ بِمَكَانٍ قَبْلَ أَنْ يَقَعَ مِنْ الْأَرْضِ فَطِيبُوا بِهَا نَفْسًا

 

Muhterem Mü’minler,

Dün Arafatta vakfelerini yapan yüzbinlerce müslüman, bu gün sabah Meş’ar-i Haram’da vakfe ve duadan sonra Mina’ya geldiler. Birazdan Akabe Cemresi’nde şeytan taşlayıp kurbanlarını kesecekler ve tıraş olarak ihramdan çıkmış olacaklar. Ardından da ziyaret tavaflarını yaparak Hacı olacaklar.

Biz de hamdolsun, Bayram Namazımızı eda ettik. İbrâhim (a.s.)’ın yadigârı Kurban İbadetimizi ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hediyesi Kurban Bayramını, ifa ve idrak etmek üzereyiz.

İşte Namaz, Hac, Kurban, Bayram gibi tüm bu ibadetlere yapışmanın, İslam’ın tüm hükümlerini hassasiyetle tatbik etmeye gayret göstermenin, hatta müslümanların bunları yapabilmesi için her türlü hizmeti yerine getirmenin neticesi, bu ibadetleri emreden Allah (c.c.)’nun kulluğuna ve “Ben bununla emrolundum. Ben müslümanların en evveliyim.”, buyuran Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ümmetliğine kabul olunmaktır.

Allah-ü Teâlâ’ya kul, Habib-i Zi-Şanı’na ümmet olmanın neticesi de, inşaAllah, dünya ve ahiret saadeti olacaktır.

Kurban Bayramı Günleri, İman ve itaat nimetinin nasib olduğu mü’minlerin, bu nimetin büyüklüğünü düşünerek, büyük bir şükür duygusuyla Kurban kestiği; razı olunan yolda olduğu için neş’e ve surur ile dopdolu olarak fakir-fukarayı, çoluk-çocuğu sevindirdiği; dargınlık ve küskünlüklerini bertaraf ettiği; büyüklerini ziyaret edip gönüllerini aldığı; bundan memnun olan Cenab-ı Hakkı’ın da o mü’min ve müslümanlara umumi rahmeti ve affı ile muamele ettiği müstesnâ günlerdir.

Bir de, müslümanların bu ibadetlerini yerine

getirebilmeleri için ve Bayram yapabilmeleri için, günler öncesinden gayretler ederek, Allah Yolunda hizmet eden, Allah Yolunda nöbet tutan mü’minler vardır ki, onların elde edecekleri mükâfatı anlayabilmek, Allah’ın izniyle, ancak ahirette mümkün olacaktır. Ve asıl bayram o gün yaşanacaktır.

Aziz Din Kardeşlerim,

Bildiğiniz gibi, yıllardır teşkilatımız tarafından hikmetine uygun bir şekilde Kurban Kampanyası organize ediliyor. Her yıl sizin kurbanlarınız, dünyanın dört bir yanında Allah’ın kitabını okuyan ilim talebelerine, oralarda bulunan mağdur ve muhtaçlara, senelerdir kurban etine hasret, bayram yapmanın zevkine vararak Avrupa’lı kardeşlerine gözyaşlarıyla binlerce teşekkür eden nice gönüllere ulaştırılıyor ve insanî dayanışmanın en güzel örnekleri veriliyor.

Öyleyse Kurban Vazifesini henüz yapmamış, bu güzel organizasyona katılmak isteyen kardeşlerimiz, sevaba ortak olabilmek için bizlere acilen müracaat etmelidirler. Çünkü vekaletlerin alınıp, yerine ulaştırılması için sayılı saatler kalmıştır.

Bu vesileyle Hakk Teala ve Tekaddes Hazretlerinden, Kurban Bayramınızı hakkımızda hayırlara vesile kılmasını niyaz eder, bayramınızı tebrik ederiz.

Çevrimdışı Evfacan

  • Moderatör
  • araştırmacı
  • *****
  • İleti: 441
Receb-i Şerif ve Reğaib kandili
« Yanıtla #43 : 01 Nisan 2016, 14:49:44 »
Receb-i Şerif ve Reğaib kandili, 23 Cemâziyelâhir 1437 (01 Nisan 2016)


  استعيذ بالله: إِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِندَ اللّهِ اثْنَا عََشرَ شَهْراً فِي كِتَابِ اللّهِ يَْومَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ َوالأَرْضَ مِنْهَا أَرَْبعَةٌ ُحُرمٌ ذَلِكَ الِّدينُ اْلقَيِّمُ فَلاَ َتظْلِمُواْ فِيِهنَّ َأنفُسَكُمْ َوقَاتِلُوالْمُْشرِِكينَ كَآفَّةً كَمَا ُيقَاتِلُونَكُمْ كَآفَّةً َواعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ مَعَ الْمَُّتِقينَ َقالَ رَُسولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ :اََّللهُمَّ بَارِكْ لََنا  فِى رََجبَ وَ َشعْبَانَ وَ بَِّلغْنَا َرَمضَانَ


Muhterem Müslümanlar, 
Yüce Mevlamızın katında bütün vakitler eşittir. Fakat bazı vakitler, içinde cereyan eden bir takım hâdiseler ve vuku’ bulan ilahi tecelliler sebebiyle diğer vakitlerden üstünlük kazanır. 8 Nisan Cuma günü başlayacak olan ve “Üç Aylar” diye isimlendirilen Receb, Şaban ve Ramazan-ı Şerif ayları, bu müstesna vakitlerden’dir. Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Kerîminde: “Doğrusu, Allah katında ayların sayısı oniki aydır. Gökleri ve yeri yarattığı günkü Allah yazısında (böyle yazılmıştır). Bunlardan dördü haram aylardır.” 1 buyurmuşlardır. Receb-i Şerif de bu haram aylardan birisidir. Bu dört aya “haram” denilmesinin sebebi, bu aylarda yapılan isyânın günahı daha şiddetli, ibâdetin sevabı ise daha kıymetli olması hasebiyle, diğer aylara nisbetle daha fazla tâ’zim ve hürmet edilmesi lâzım geldiği içindir.  Receb ayının bilinen bir takım isimleri vardır. Bu aya; bol bol rahmeti ilâhi yağdığı için ziyade yağdıran manasına olan “Esab”, şeytanlar taşlandığı için “Recm” ve ta’zîme daha layık olduğu için “Receb” ismi verilmiştir. Peygamber Efendimizin bu aya verdiği diğer bir isim ise, sağır manasına gelen “Esam”dır. Bunun sebebi ise şudur: Allâhü Teâlâ, Receb-i Şerîfi huzuruna çağırır ve kullarının amellerinden sorar. Receb-i Şerif ayı ise her defasında cevap vermeyerek susar. Sonunda: “Ey Rabbım! Muhammed Mustafa (s.a.v.) beni Esam diye isimlendirdi. Ben onların sadece ibadetlerini işittim. Günahlarını duymadım, ” der.2  Receb-i Şerifin birinci günü oruç tutanlara 3 senelik, ikinci günü oruç tutanlara 2 senelik, üçüncü günü oruç tutanlara 1 senelik, Üçüncü gününden sonra tutulan oruçların her günü için ise,  bir ay oruç tutmuş sevabı verilir. Bu aylardan istifade etmenin                                                  1 Tevbe 36 2 Nuzhetül Mecalis c.1 s.155
yolunu Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle beyan buyururlar:  “Ölüm anında susuzluktan rahat etmeyi, dünyadan iman ile çıkmayı, şeytanın (tuzağından) kurtulmayı murad ediyorsanız, çok oruç tutarak ve geçmiş günahlarınıza nedâmet duyarak bu aylara hürmet ediniz. Bütün mahlukatın yaratıcısı olan Cenab-ı Hakkı çok zikrediniz ki, Cennete selamet ile dahil olabilesiniz.” 3 Bu ay, Cenab-ı Hakka mahsus bir ay olduğu için Allah’ın zatını bildiren İHLAS SURESİ’Nİ çokça okumak lazımdır. Tutulacak oruçlara, kılınacak namazlara dikkat ederek, bu aylarda Ramazan-ı Şerife hazırlık yapılmalıdır. Unutulmamalıdır ki Receb-i Şerif ve Şaban-ı Şerifte kalp makinelerini çalıştıramayan, Ramazan-ı Şeriften hakkıyla istifade edemez.4 Ayrıca Receb ve Şaban ayları içerisinde Peygamber Efendimizin çokca okuduğu  “اَلَّلهُمَّ بَاِركْ لَنَا ِفى رَجَبَ وَ َشعْبَانَ وَ بَِّلغْنَا َرمَضَانَ” „Ey Allahım! Bizler hakkında Receb ve Şaban aylarını mübarek kıl ve bizleri Ramazana kavuştur” duası çok okunmalıdır. 
Aziz Mü’minler,     
Bu ayda, kandil denilen iki mübarek gece bulunmaktadır. Bunlardan birincisi REĞAİB KANDİLİ’dir ki, bu sene 7 Nisan’da idrak edeceğimiz, Receb-i Şerifin ilk Cuma gecesidir. İkincisi ise Receb-i Şerif’in 27. gecesindeki MİRAC KANDİLİ’dir. REĞAİB KANDİLİ, Hz. Amine validemizin Peygamber Efendimiz’e (s.a.) hamile olduğunu anladığı gecedir.5 Kâinat kendi şerefine yaratılan alemlerin efendisi, hiç şüphesiz Hz. Allah tarafından mahlukata gönderilen en büyük hediyedir.  Peygamber Efendimiz hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Recep ayının ilk Cuma gecesinden gafil olmayın. Muhakkak o öyle bir gecedir ki; melekler onu reğaib gecesi diye isimlendirirler.” Gecenin üçte biri geçtikten sonra yerde ve göklerde bulunan bütün melekler Ka’be-î Muazzama ve çevresinde toplanırlar. Cenab-ı Hak buna muttali olur da: “Ey meleklerim! Dileyin benden, ne dilerseniz, yerine getireceğim”, buyurur. Bütün melekler: “Ya Rab! Senden Recep ayında çok oruç tutanları affetmeni istiyoruz.”, diye niyaz ederler. Cenab-ı Hak:  “İsteğinizi kabul ettim. Onları affettim” buyurur.”6 Bu itibarla; Allah’ın rahmetinin ve bereketinin âlemleri kuşattığı bu büyük gecede, siz cemaatimizi, camimize bekliyor, gereken önemi vererek, bütün insanlığın hidayet ve kurtuluşu için beraberce kalbî
Yiğit yaralı olur - Yine dağ gibi durur