Gönderen Konu: Hz. Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz  (Okunma sayısı 14466 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Slience

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 105
Hz. Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz
« : 11 Kasım 2005, 11:12:45 »

Ben Allahın mutlak adalet ve rahmet olduğunu biliyorum ve eminim.Yalnız bi soru kafama takılıyo Kuranın mealini okurken hep "Allah dilemedikçe siz dileyemessiniz"   "Allah dilediğini dalalete dilediğini hidayete eriştirir" ayetlerini okuyorum.Eğer bizim hidayetimiz Allahın elindeyse bizi dalelete erdikten sonra bizi cezalandırması ...
 bu konuda bana söylenenlerle tatmin olmadım bi sizi dinlemek isterim
« Son Düzenleme: 24 Mayıs 2009, 01:35:19 Gönderen: mystic »
El Baki Hüvel Baki

Çevrimdışı muallim_abi

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 425
BENİ AYDINLATIN
« Yanıtla #1 : 12 Kasım 2005, 02:59:54 »
Bu cok ince bir bahistir. Eger imkaniniz olursa bu konuyu SEVADU'L-AZAM isimli kitaptan tetkik etmenizi tavsiye etmek isterim. Bu eseri HAKIM-I SEMERKANDI hazretleri yazmistir. Bildigim kadariyla BEDIR YAYINEVI tarafindan muhtasar bir tercemesi yapildi. Bu eserden okuyarak konuya az-cok vakif olabilirsiniz.

Allah muhafaza bu mevzuuda kisinin cebriyye veya kaderiyye gibi sapik itikadlara saplanmasi muhtemeldir.
Okuduk, okuttuk, unuttuk; üç kaf bir araya geldi, olduk bir kukuk..
nemsavi@hotmail.com / incemeseleler.com

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
BENİ AYDINLATIN
« Yanıtla #2 : 12 Kasım 2005, 03:05:09 »
Alıntı yapılan: "muallim_abi"
Bu cok ince bir bahistir.. Eger imkaniniz olursa bu konuyu SEVADU'L-AZAM isimli kitaptan tetkik etmenizi tavsiye etmek isterim. Bu eseri HAKIM-I SEMERKANDI hazretleri yazmistir. Bildigim kadariyla BEDIR YAYINEVI tarafindan muhtasar bir tercemesi yapildi.


SEVADU'L-AZAM'ı bende okudum. Yalnız bedir yayın evinden değil yasin yayın evinden çıktı. Tercüme eden:Ömer Atmaca

Çevrimdışı Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
BENİ AYDINLATIN
« Yanıtla #3 : 12 Kasım 2005, 11:22:31 »
Bu hususun izahı çok mühim.İrada-i cüziyye, irade-i külliyye kavramlarını da bilmek gerekiyor.
Öncelikle müteaddid ayetlerde de buyrulduğu gibi( mesela sürei Mülk 2 )insanlar imtihan için gönderilmiştir.

Bu imtihan dünyasında kendi iradeleri ile işlediklerinden mesuldürler ki buna iradei cüziyye denir.İlmihal kitaplarında "Hz Allahın kuluna verdiği mahdut (kapsamlı, sınırı belli ) salahiyet ve tercih hakkıdır".Ama kulun  elinde olmayanlar vardır ki iradei külliyyedir ve bundan kul mesul değildir.Nefes almak ölmek vs.Hz Allah tüm fiillerin halikıdır der akaid kitapları.Ne demek bu?Yani Allah ister iyi olsun ister kötü olsun tüm fiilleri yaratır.Zinayı da yaratır, İyilik yapmayı da içki içmeyi de çay içmeyi de.Ama kötü fiilleri yaratan Mevlamız asla bunların işlenmesini murad etmez.Bu inceliği iyi anlamak lazım.Allah dilediğini hidayete erdirir dilediğini de dalalete erdirir demek ekabirinde izah ettiği gibi: Allahımız yukarıdaki fiillerden hangisini kul dilerse onu yaratır.

Yani hidayeti dileyip arzu edip isteyen kimse için hidayeti yaratırken dalaleti dileyen kimseye de dalaleti yaratır ama asla istemez kulunun dalalette olmasını amma unutulmamalıdır ki burası bir imtihan dünyası.Başka bir ifade ile kul direksiyon başındaki şofördür gideceği tehlikeli ve tehlikesiz yoları yaratan Allahtır.

Kul  kendi iradesi ile ister iyi yola girer isterse kötü.Allaha kimse burada suç atamaz.
Bunun yanında Hz Allah ezeli ilmi ile onun hangi yola gireceğini de bilir ama bü onun müdahele edeceği anlamına gelmez.

Aynen bu gün ağustos 2006 da akşamın hangi vakitte gireceğini teknoloji ile bilebiliyorum ama o gün o vakitte güneş benim bildiğim için batmıyor.Öğretmenin bazı öğrencilerin imtihandan kötü sonuç alacaklarını bilmesi yüzünden öğrencilerin imtihandan kötü not almadıkları gibi.
« Son Düzenleme: 24 Mayıs 2009, 01:31:53 Gönderen: Mali »
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

Çevrimdışı duaekseni

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 209
Allah'ın Dilemesi (Meşiyetillah)
« Yanıtla #4 : 12 Kasım 2005, 17:09:07 »
Allah’IN DİLEMESİ

Allah'ın dilemesi konusu Kur'an'da sık sık karşımıza çıkan bir konudur. Bu konu iyi bir şekilde kavranamadığı zaman bazı yanlış ve hatalı anlayışlar ortaya çıkmaktadır. "Allah'ın dile-mesi" konusunu iyi kavrayabilmek için öncelikle Kur'an'ın gösterdiği gibi Allah'ı tanımamız ve Allah hakkında yanlış zanlardan kaçınmamız gerekir. Nitekim Kur'an'da şöyle buyuruluyor:
"Allah'ı hakkıyla takdir edemediler, bilemediler." (En'am; 91)
"Allah hakkında da, cahiliye zannı besleyerek..." (Al-i İmran: 154)
Allah'ı hakkıyla tanımadığımız zaman elbette O'nun neyi, nasıl, ne zaman, nerede dileyeceğini de bilemeyiz. Sonra da, Allah'ı ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir zat olarak zan-nederiz ki bu da bizi çok yanlış ve saçma sonuçlara götürür. Bu sebeple önce Rabbimiz olan Allah'ın dileme fiili ile ilgili ola-rak bilmemiz gereken konuları kısaca özetleyelim:

A. Allah'IN DİLEMESİ İLE İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKEN KONULAR
1- İlim/Alim:
Her şeyi bilen ve her şeyi bir ilim üzerine gerçekleştiren anlamına gelir. Allah'ın dilemesi de gelişi güzel değil, bir bil-gi/ilim içerisinde cereyan eder. "Sizi güçsüz olarak yaratan, sonra da bu güçsüzlüğün ardından kuvvetli kılan, sonra bu kuvvetin ardından zayıflık ve ihtiyarlık veren Allah'tır. O, dile-diğini yaratır. O, hakkıyla bilendir; her şeye kadirdir." (Rum: 54)
"Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Dilediğine rızkını yayar ve daraltır. Çünkü O, her şeyi bilendir." (Şura: 12)
"Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz, şüphesiz Allah bilendir, hakimdir." (İnsan: 30)
2- Hikmet/Hakim:
Allah hakimdir. Yani yaptığı her işi bir hikmete dayanarak yapar. Gayesiz, sebepsiz bir iş yapmaz. Ayrıca bütün hüküm ve idare tamamen Allah'a aittir. Bu sebeple Kur'an'da hakim ismi bir çok yerde alim ismi ile birlikte anılır:
"... Dilediğimizin derecesini yükseltiriz. Şüphesiz rabbin hakimdir, alimdir." (En'am: 83)
"... Onlara (galip gelecek) imkanı Allah sana vermişti. Al-lah, alimdir, hakimdir." (Enfal: 71)
"Şüphesiz Rabbim, dilediğine lutfedendir. O, alimdir, ha-kimdir." (Yusuf: 100)
3- Vaad/Vaid:
Allahu Teala bir vaadde bulunduğu zaman kesinlikle bu vaadinden dönmez. "Bu, Allah'ın vaadidir. Allah, vaadinden asla dönmez. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Rum: 6)
"... Zira bütün işler, Allah'a aittir. Allah'ın dilemesi ha-linde, bütün insanlara hidayet edebileceğini hala anlamadı-lar mı? Allah'ın vaadi yerine gelinceye kadar küfredenlere yaptıkları işler sebebiyle bir felaket isabet edecek, yahut evlerinin yakınına kadar sokulacaktır. Allah, vaadinden as-la dönmez." (Ra’d: 31)
4- Adalet:
Adalet Allah'ın üzerinde önemle durduğu bir konudur. Al-lah adaleti emretmektedir. Adaletsizliği çirkin ve zulüm olarak nitelendirmektedir. Kullarını böyle bir kötülükten nehyeden Allah'ın kendisinin adaletsiz olabileceği düşünülebilir mi? El-bette hayır, öyleyse, Allah'ın dilemesi de bu adalet kuralına bağlıdır."Allah, alemlere bir zulüm dilemez." (Al-i İmran: 108) "Allah, kullarına zulmü asla istemez." (Mü'min: 31) "Şüphesiz Allah, adaleti ve iyiliği emreder..." (Nahl: 90) "Rabbinin kelimeleri doğruluk ve adaletle tamamlandı. Onun sözlerini değiştirecek hiç bir şey yoktur." (En'am: 115)
5- Rauf-Rahim:
Şefkat ve merhametli anlamlarına gelen rauf ve rahim Al-lah'ın esmau'l-hüsna'sındandır. Allah'ın dileme fiilinde bu iki ismin de büyük bir yeri vardır. Kullarına karşı oldukça şefkat ve merhamet sahibi olan Allah'ın kimler için neleri dileyip, di-lemeyeceğini az çok tahmin edebiliriz. "Allah, sizin imanınızı zayi edecek değildir. O, şüphesiz insanlara çok şefkatli ve merhametlidir." (Bakara: 143)
6- Gafur:
Affeden, bağışlayan anlamına gelir. Allah, gafurdur. "Rabbiniz içinizdekini daha iyi bilir. Eğer iyi kimseler o-lursanız, O şüphesiz kendisine sığınanlar için çok bağışla-yıcıdır." (İsra: 25) "Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir." (Ahzab: 73)
7- Zü'l İntikam:
İntikam alan, yapılan günahların karşılığını veren, ceza-landıran demektir. Allah, Gafur olduğu gibi intikam alıcıdır da. Allah'ın bağışladığı kullardan olabilmek için "tövbe" şartı var-dır. Allah, kendisine yönelen, tövbe edip, kötülükten kaçan kullarını bağışlar. "Ey iman edenler, Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allah, amellerinizi ıslah etsin ve gü-nahlarınızı bağışlasın; kim Allah'a ve resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzab: 70-71) "...Ancak tövbe edenler, hallerini düzetenler ve (doğruyu) açıklayan-lar müstesna... Bunların tövbelerini kabul ederim. Ben, tövbeleri kabul eden ve bağışlayanım." (Bakara: 160)
Allah, ayetlerini tanımayanlardan, kulluğundan ayrılanlar-dan Allah'a verdikleri sözü unutup, bozanlardan ve Allah'ın ko-runmasını istediği sınırları aşıp taşkınlık yapanlardan intikam alır, yani onları bağışlamaz ve cezalarını verir:
"Allah'ın ayetlerini tanımayanlara, şüphesiz şiddetli bir azap vardır. Allah, azizdir, intikam sahibidir." (Al-i İmran: 3) Allah'ın adalet ilkesi bağışlayıcı olmakla birlikte suç-luların cezalandırılmasını da gerektirir. "Allah'tan korkanlar için, Rab'leri katında nimet cennetleri vardır. Müslüman-ları o günahkarlarla bir mi tutacağız?" (Kalem: 34-35)
"Azgınlık yapan ve dünya hayatını tercih eden kimse-nin varacağı yer, işte bu cehennemdir. Amma kim Rabbinin azametinden korkar ve nefsini heva ve hevesle-rinden alıkorsa, onun varacağı yer de cennettir." (Naziat: 37-41)
"Allah, geçmişi bağışlamıştır, fakat kim de bu suçu tekrar işlerse, Allah, ondan intikamını alır. Allah galiptir, intikam sahibidir." (Maide: 95) "Sakın Allah'ı Peygamberi-ne verdiği sözden döner zannetme, Allah, azizdir, intikam alıcıdır." (İbrahim: 47)

B- SINIRSIZ VE SINIRLI DİLEME
Allah, her şeyin yaratıcısı, sahibi, hakimi ve tüm tasarruf-ları kendisinde barındıran ilah olduğu için sınırsız dileme hak-kına sahiptir. O neyi dilerse yapar:
"Bir şeyin olmasını istediği zaman ona "ol!" der. O şey de hemen oluverir." (Yasin: 82) İşte buna Allah'ın mutlak ira-desi denir. Hiç kimse Allah'ın bu mutlak iradesini sınırla-yamaz, engelleyemez. Çünkü bu irade ilah olmanın her şeyin tek başına, ortaksız olarak sahibi bulunmanın bir gereğidir. Al-lah'ın dilemesini kendinden başka hiç kimse sınırlayamaz. Al-lah, neleri dileyip, neleri dilemeyeceğine elbette kendisi karar verir. Allah bir şeye de karar verdi mi; ondan bir söz çıktı mı; artık onun aksinin olması mümkün değildir. Allah'ın verdiği sözden dönmesi (yukarıda sıraladığımız hususlar dikkatle ince-lendiği zaman), ilahlık makamına aykırıdır. Çünkü ilah, her şeyi bilir, geleceği görür. Bu sebeple daha sonra döneceği, pişman olacağı bir söz vermez. O, hata yapmaz ki, dönüş ihti-yacı hissetsin. Böyle bir eksiklik içinde olan ilah olamaz.
"Benim katımda, söz değiştirilmez ve ben kullarıma karşı zalim de değilim." (Kaf: 29)
"Allah'tan daha doğru sözlü (ya da; sözüne daha sadık) kim vardır." (Nisa: 122)

C- Allah'IN DİLEMESİ - İNSANIN DİLEMESİ
Allah'ın dilemesi, insanın dilemesine mani değildir. Çünkü Allah, insanı dileyebilecek bir özellikte yaratmıştır. Ama bu di-leme sınırsız bir dileme değildir. Sınırsız bir dileme yalnız Al-lah için geçerlidir ve ilahlık özelliğidir. Allah'ın dilediği gibi sınırsız bir dileme hakkına sahip olduğunu iddia eden kimse i-lahlık davasına kalkışmış olur. İnsan neyi isterse dileyemez. Allah'ın, insana verdiği sınırlar içerisinde istediğini diler ve yi-ne Allah'ın kendisine verdiği sınırlar içerisinde dilediğini ya-pabilir.
"Kur'an, alemler için ve içinizden doğru yola girmeyi dileyen kimseler için bir öğütten başka bir şey değildir. Şu da bir gerçektir ki, alemlerin rabbi olan Allah, dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz." (Tekvir: 27-29)
"Bu, şüphesiz bir öğüttür. Dileyen rabbine giden bir yol tutar. Allah, dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah, alimdir, hakimdir. Dilediği kimseyi rahmetine sokar, zalimler ise, onlar için de acı bir azap hazırlamıştır." (İn-san: 29-31)
İnsanların en çok yanılgıya düştükleri konulardan birisi de Allah'ın dilemesi ile insanın dilemesinin sınırlarını birbirine karıştırıp; bazen insanın kendisini ilahlık taslayacak bir mevki-de görmesine, bazen de varlığının gayesi olan kulluğu hiçe saymaya kadar götürmüştür. Kimi zaman Allah gibi dilemesi olan üstün varlıklar hayal edilmiş, Allah'ın onlara bir ilah gibi istediğini dileme ve dilediğini yapma izni verdiğine inanılmış-tır. Bu inanç şirktir. İnsanı dinden çıkarır. Çünkü istediğini di-leme ve dilediğini yapma ancak bir ilahın vasfıdır. Bu vasfı ta-şıdığı iddia edilen varlık da ilah olarak kabul edilmiş olur.
Bilinen bir gerçektir ki Allah'tan başka ilah yoktur. Sınır-sız dileme ve yapma hakkı da O'na aittir. İnsan, Allah'ın kendi-sine çizdiği sınırın ötesine geçemez. Allah, hiç bir insana, diğer insanlardan ayrı olarak bir güç ve yetki vermemiştir. Herkes Allah'ın kulu ve beşerdir. İlahi vasıflara yalnızca Allah sahip-tir. Allah'tan başka ilah olmadığı için, Allah'ın dışında kendisi-ne dua edilen, yardım istenen ve bir takım manevi güçleri ol-duğu farz edilen varlıklar hayalidir. Bunlara iman etmek şirk-tir.
"Bu (ceza) dünyada iken yalnız Allah'a dua edildiği zaman inkar etmeniz, O'na ortak koşulduğunda ise ona iman etmeniz dolayısıyladır. Artık hüküm, O yüce ve bü-yük olan Allah'a aittir." (Mü'min: 12)
"O gün onların hepsi ortaya çıkarlar, onlardan hiç bir şey Allah'a gizli kalmaz. O gün mülk kimindir? Şüphesiz kahredici bir tek Allah'ın." (Mü'min: 16)
Kulluk, insan için seçebileceği ve iradesiyle gerçekleştire-ceği bir konudur. Bu sebeple Allah insana, istediğini seçme i-radesi vermiştir. İnsan seçici bir özellikte yaratılmamış olsaydı, o zaman kulluğu zorunlu ve karşılığı ödülsüz olurdu. Ceza da düşünülemezdi. Allah'ın insana bahşettiği bu dileme kabiliyeti sebebiyle insan yaptıklarından ve yapması gerekirken yapma-dıklarından sorumludur. İyilikleri cennetle ödüllendirilecek; kötülükleri cehennemle cezalandırılacaktır. Tabii Allah'ın di-lemesi ve affı olmazsa.

D. Allah NELERİ DİLER NELERİ DİLEMEZ?
a. Allah, kullarına hayrı diler zulmü dilemez:
"Allah, alemlere zulmü dilemez." (Al-i İmran: 108)
"Allah, size kolaylığı ister; güçlüğü istemez." (Bakara: 185)
"Allah, kullarına zulmü asla istemez." (Mü'min: 31)
b. Allah, tövbe etmenizi ve sizin günahlarınızı bağışla-mak ister:
"Allah, size açıklamak ve sizden öncekilerin hak yoluna sizi hidayet edip, tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir." (Nisa: 26)
"Allah, sizin tövbelerini kabul etmek istiyor; şehvetlerinin peşinde koşanlar ise, sizin doğru yoldan iyice sapmanızı istiyorlar." (Nisa: 27)
"Allah, sizin yükünüzü hafifletmek istiyor, zira insan za-yıf yaratılmıştır." (Nisa: 2
c. Allah, kullarına verdiği iradeyi kullanmalarını diler ve bunun sonucunda oluşması mukadder olan sonuçları be-lirler:
"Biz, insanı karışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan etmek için onun işitmesini ve görmesini sağladık. Sonra da ona gideceği yolu gösterdik. Ya şükreder (bu yoldan gider) ya da kafir olur (ondan sapar)." (İnsan: 2-3)
"Kafirler için zincirler, halkalar ve alevli cehennem hazırladık." (İnsan: 4)
"İman edip doğruyu yapanlara altlarından ırmaklar akan cennetleri müjdele!" (Bakara: 25)
"Dinde zorlama yoktur. Hak yol, batıl yoldan ayrılmış-tır. Kim tağutu inkar eder, Allah'a iman ederse, kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuş olur..." (Ba-kara: 256)
“Nefse ve onu düzenleyene.
Sonra da ona kötülüğü ve korunmayı ilham edene..
Ki onu arındıran kurtuluşa ermiştir.
Onu kötülüğe gömen ise mahvolmuştur.” (Şems: 7-10)

d. Allah, insanların sapmasını dilemez, fakat sapanlara da engel olmaz:
Allah, kullarına zulmü istemediği için elbette onların bir zulüm olan sapıklığa düşmesini de istemez. Ne var ki insanı yeryüzünde imtihan için yaratmış olmasının bir hikmeti olarak onu ne iyiliğe yönelmekte ne de kötülüğe düşmekte asla mü-dahale etmemektedir. Fakat, koyduğu kanunları ile hidayete yönelenlerin de sapıklığa meyledenlerin de içinde bulundukları o hali kolaylaştırır.
"Kim malından verir ve korkar; en güzeli de tasdik e-derse, biz de ona en kolayı kolaylaştırırız. Kim de, cimrilik eder, kendini müstağni görür ve en güzeli yalanlarsa, biz de ona en güç olanı kolaylaştırırız." (Leyl: 5-10)
"Eğer küfrederseniz, şüphesiz Allah'ın size ihtiyacı yoktur, fakat, kullarının küfrüne razı değildir." (Zümer: 7)
"Bu da, Allah'ı gazaplandıran şeye uymalarından ve O'nun rızasından hoşnut olmamalarındandır. Bu yüzden de Allah, onların amellerini boşa çıkarmıştır." (Muhammed: 2
(Allah, insanların) "Bir kısmını hidayete erdirmiş, bir kısmına da sapıklık müstahak olmuştur. Çünkü onlar, Al-lah'ı değil, şeytanları kendilerine veli edinmişler ve de ken-dilerini hidayette zannetmişlerdi." (A'raf: 30)
Hidayetin ve sapıklığın gerçekleşmesi için Allah bir takım şartlar koymuştur. İmtihanı kazanmak isteyen kimse hidayetin şartlarını yerine getirerek hidayeti hak eder. (Örneğin hidayetin temel şartı Allah'ın kitabına uymaktır.)
Dalaletin şartlarına/sebeplerine uyanlar da sapıklığı hak ederler. (Allah'ın kitabını anlamaya yanaşmamak, dinlememek, görmemek, kalbini Allah'ın sözlerine açmamak, içinde bulun-duğu ortamı hidayet zannetmek, şeytanın kuruntuları ile yaşa-mak.)
"Ey Ademoğulları, size içinizden, ayetlerimizi size an-latan peygamberler gelir de kimler sakınır ve nefsini ıslah ederse, işte onlara hiçbir korku yoktur ve üzülmeyecekler-dir." (A'raf: 35)
"Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklük taslayanlar ise, cehennem ashabıdırlar, onlar orada ebedir-ler." (A'raf: 36)
"... Rabbimiz, biz, kendi liderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik; onlar da bizi doğru yoldan saptırdılar. Rabbi-miz, onlara iki kat azap ver ve onlara büyük lanet et!" (Ahzab: 67-6
Allah'ın sapmanın ve hidayetin gerçekleşmesi için koydu-ğu kanunlardan habersiz olanlar, ayetleri yanlış olarak yorum-layarak "insanları Allah'ın sapıklığa yönelttiğine ve bilfiil se-bepsiz yere, sırf sapmasını dilediği için saptırdığına" inanırlar. Oysa bu kimseler ayetleri önceki ve sonraki ayetlerle birlikte okuyup düşünseler, böyle bir yanlış anlayışa düşmezler. Örnek olarak bir ayeti inceleyelim: (Zümer Suresi 23. ayet) "... İşte bu (kitap) Allah'ın hidayetidir. Onunla dilediğine hidayet verir. Allah, kimi de sapıklıkta bırakırsa (bazı mealler hatalı olarak "saptırırsa" şeklinde anlam veriyorlar.) artık onun için hiçbir yol gösteren bulunmaz."
Bu ayetten önce gelen ayetler Kur'an'ın yol göstericiliğini açıklıyor, Allah'tan korkanların kitaba nasıl sarıldıklarını belir-tiyor. Kafirlerin ise "Allah'ın kitabına/zikrine karşı kalpleri katılaşmış kimseler oldukları" ve bu sebeple sapıklık içinde bulundukları bildiriliyor. (Ayet: 22 ye bakınız) Görüldüğü gibi, Allah dilediği kimseleri zorla sapıklığa itmiyor, aksine onlara gerçekleri görmeleri ve hidayete tabi olmaları için ayetleri sıralıyor. Fakat sonuçta onlar imandan kaçtıkça Allah onların sapıklıkta kalacaklarını ve bir yol gösterici bulamayacaklarını hatırlatıyor.

e. Allah'ın iyiliği ve kötülüğü dilemesi:
Allah, varlıkları ve fiilleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır. Her birinin gerçekleşmesi için belirli kanunlar koymuştur. Mutlak manada istediği gibi hareket etme yetkisi elinde olan Allah, yaptığı her işte adaleti gözetmiş ve Rahman, Rahim bir ilah olduğunu, biz aciz kullarına göstermiştir.
Allah, bazen bizi bela ve musibetlerle imtihan eder. Bu be-la ve musibetler çoğunlukla bizim yaptığımız hataların, işledi-ğimiz suçların bir bedelidir. Fakat, biz bunun farkında olmayız. İşlediğimiz hatalar, bazen ferdi, bazen de toplumsaldır.
"İnsanların elleriyle işlediklerinden dolayı karada ve denizde fesat ortaya çıkar; Allah da belki dönerler diye iş-lediklerinin bir kısmının cezasını onlara (dünyada) tattı-rır." (Rum: 41)
Başlangıçta Allah, kullarına karşı iyiliği ister, fakat kullar azgınlık yapmaya ve günah işlemeye başladıkları zaman onları cezalandırır.
"Bir, memleketi helak etmek istediğimiz zaman oranın ileri gelen şımarık zenginlerine emrederiz. Buna rağmen orada fesad çıkarırlar da hüküm aleyhlerinde gerçekleşir. Artık orayı yıkıp, yerle bir ederiz." (İsra: 16)
"Allah, ağızlarıyla "iman ettik" diyen; fakat kalpleriy-le kafir olan, yalan dinlemeye bayılan, kafirler için casus-luk yapan, Allah'ın ayetlerinin anlamını kaydırmak için kelimelerin manasını bozan, heva ve heveslerinden başka bir şey düşünmeyen kimselere bela ve musibet diler. Onları dünya ve ahirette rezil, aşağılık bir mahluk kılar ve ateş ile de cezalandırır." (Maide: 41)
"Allah, iman edip, doğru hareket edenlerin de yeryü-zünün hakimiyet ve zenginliğine sahip olmalarını diler." (Nur: 55)
Bu dünyada imtihan olarak bazı musibetlere uğrayan mü'-minler karşılığında ahireti kazanırlar. Cennetlerde ağırlanırlar.
“Sizi, biraz korku, açlık, mallardan, canlardan, ürün-lerden yana eksiltmekle imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele!
Onlar, bir musibete uğrayınca:
-Biz, Allah’a aitiz ve elbette O’na döneceğiz derler.
Onlara, Rab’lerinden bir mağfiret ve rahmet vardır. Hidayete ermiş olanlar, işte onlardır.” (Bakara: 155-157)
Bu dünyada nimet ve her türlü imkanı bulan, kafirler için de ahirette hiç bir alacak kalmaz.
Allah, onlara dünyada iken yaptıkları iyiliklere karşılık o-larak bol nimetler bağışlar. Yaptıkları kötülüklere karşılık ola-rak da cehennem azabını hazırlamıştır.
“Kafirlerin diyar diyar dolaşmaları seni aldatmasın.
Az bir geçimlik sonra varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü yerleşim yeridir.
Rab’lerinden korkanlara da altlarından ırmaklar akan ve içinde temelli kalacakları cennetler vardır.
Allah katından bir ağırlanmadır / ikramdır. Allah ka-tında olanlar, iyi kimseler için daha hayırlıdır.” (Al-i İmran: 196-197)

(e-Kuran.net sitesinden,Şaban Piriş Hoca'nın yazısı olup aktarılmıştır)
« Son Düzenleme: 24 Mayıs 2009, 01:36:23 Gönderen: mystic »

Çevrimdışı dihancioglu

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 244
BENİ AYDINLATIN
« Yanıtla #5 : 13 Kasım 2005, 04:40:45 »
neslihan kardeşimiz meal okumak çok güzel ama bunu bilinçli ve ders almış ilim irfan sahibi yol gösteren sohbet hocaları eşliğinde öğrenmenizi tavsiye ederim.Bilinçsizce meal tefsir okumalar yanlış anlamalara( sapkınlığa) sebep olabiliyor.Allah cümlemizi bu gaflete düşmekten muhafaza eylesin…kardeşlerimiz size yardımcı olmaya çalışmış ama burada asla Allahın ayetleri hakkında tartışma sorgulama yada fikir beyan edebilecek kardeşimin olmadığınada inanıyorum.
Ayetlerin içeriğini anlamaktır amacınız umarım ayetleri bilinçsizce kıyaslama.yada biliçsizce tartışmak değildir.Tek başınıza asla size bir din kardeşiniz olarak ayetleri okyup düşünmeyinve size rehberlik yapıcak zatlara başvurun derim…

DALÂLET Doğru yoldan, sırat-ı müstakîmden, Hz. Peygamber'in sünnet yolundan ayrılmış, bütün İslâm dışı din ve düşünce akımları.

Doğru yoldan çıkıp kaybolmak anlamıyla kullanılan dâlle (yalın hali dalâle, dalâl), Kur'ân'da çeşitli kullanımlarla geçmektedir.

Dalâlet veya dalâl; doğru yoldan sapma, sapıklık, sapkınlık demektir.
Kur'an'daki genel anlatım düzeninden dalâlet ehlinin: Küfür hevâ, isyan, nankörlük, iftirâ, yalancılık, büyüklenmek, inançsızlık, Allah'ın elçisine tâbi olmamak, Kur'an'a inanmamak, sünneti terketmek, kalplerini katılaştırmak, şirk koşmak, âhirete inanmamak, hakka karşı aldırışsızlık, müteşâbihlere uymak, inançta şüpheli davranmak, bilgisizce âyetler hakkında tartışmak, haklara tecâvüz etmek, vahiyle alay etmek, haddi asmak, fâsıklık, fâcirlik, zâlimlik, müsriflik, Allah'ın indirdiği ile hükmetmemek gibi özellikleri olduğu anlaşılmaktadır. Dalâlet ehli, yani "Kâsitûn'a gelince onlar cehennemin yakıtıdırlar" (el-Cin, 72/14-15). (Ayrıca bk. Ehl-i Bid'at, Ehl-i Sünnet)

Cenab-ı Hakk'ın bazı kimselere
hidayeti nasip etmemesinin sebepleri âyetlerde şöyle açıklanır: "Yalancılık ve küfürde ısrar
etme" (ez-Zümer, 39/3). "Âşırı yalancılık" (el-Mü'min, 40/28). "Zâlim ve fâsık olma" (el-Âhkâf,
46/10, es-Saf, 61/5,7; el-Cum'a, 62/5; el-Münâfıkûn, 63/6)


Alıntı
, inançta şüpheli davranmak, bilgisizce âyetler hakkında tartışmak,
bu cümlelere dikkatinizi çekmek isterim.Allah yardımcınız ve yardımcımız olsun, cümlemizi böğle gaflete düşmekten esirgesin. selametle.....
Of eşrafından 80 yıllık bir M E K T U P

Çevrimdışı abdullah64

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 11
Re: BENİ AYDINLATIN
« Yanıtla #6 : 19 Kasım 2005, 13:05:08 »
Alıntı yapılan: "neslihan"
Ben Allahın mutlak adalet ve rahmet olduğunu biliyorum ve eminim.Yalnız bi soru kafama takılıyo Kuranın mealini okurken hep "Allah dilemedikçe siz dileyemessiniz"   "Allah dilediğini dalalete dilediğini hidayete eriştirir" ayetlerini okuyorum.Eğer bizim hidayetimiz Allahın elindeyse bizi dalelete erdikten sonra bizi cezalandırması ...
 bu konuda bana söylenenlerle tatmin olmadım bi sizi dinlemek isterim


                  İmam Rabbani hz. bu mevzuda bir halifesine şunu söylemiştir. Senden beklenen ve istenen haline şükretmektir. Sen ise haline şükretmek yerine sorgulamaya başladın.
                   İnsan hikmete binaen bunu düşünebilir. Hidayet ve delalet Allah u Tealanın dır. Bizler yaradılış itibari ile zıtlıklardan doğan mukayese ile kötüyü iyiden, güzeli çirkinden ayırt edebiliriz.

                   Düşünelim ki; kötüyü yada çirkini bilemiyoruz. Mantıkta bir temel kaidedir zannedersem. yanlış + yanlış = doğru dur. Bunu duyduğumda bana çok mantıksız gelmişti. İki yanlış nasıl doğru olurdu.

                 diyelim ki; adam öldürmenin güzel ve gurur verici ve olağan görülen bir çevrede adam öldürmenin yanlış ve kötü hatta çirkin olduğunu bilmeden yaşıyorsunuz.

                Yada mesela yamyamları ele alalım. Bir yamyama sorsalar nasıl olurda insan yersin ne kadar çirkin ve kötü deseler. O nun cevabı sizce nasıl olur.

                Veya günümüzde yaşananlar. Mesela faiz haramdır. Birçok kötülüğün anasıdır. Bunu yaşayan bilir. Lakin bunu mesela isviçrede yaşayan bir insana faiz in kötülüklerinden bahsetseniz. Ne der.

                Allah u Teala hesap verici değildir. O ndan hesap sorulamaz. Burada itikaden şu söylenebilir.
                             Hikmeti nedir?            
   Bir müslüman için hikmeti şükretmek ve şükrünü arttırmaktır. Ne için. İslamın ve imanın nimeti için. Bir müslüman ülkede. Müslüman bir anadan ve babadan doğmuş ve dinini öğrenmiş. Bu nimet şükretmek yerine başka şeyleri düşünmek. NİMETE NANKÖRLÜK YADA SORGULAMAK OLUR Kİ; Kavimlerin yada insanların helakı bu tip yaklaşımlardan ve sorgulamalarındandır. BU KONUDA MESELA YAHUDİ MİLLETİ bize örnektir.

                Bir diğer husus ise şudur;

                                                       Bir filmi ortasında izlemeye başlarsanız konusuna vakıf olamazsınız. Yada bir romanı ortasından okumaya başlarsanız yine konuya vakıf olamazsınız. Kuran ı Kerim de böyledir. İlla bir ayetin tevili bir başka ayetle yada sure ile veya Hadisi şeriflere veya vakıf ulamaya danışılarak öğrenilebilir.

            Ayeti yorum yada manasına vakıf olmak birebir olamaz. Bu konuda ulema kaçınmış ve reyini Allah u Alem benim yorumum doğruya en yakını dır Doğrusunu Allah bilir demişlerdir.

              Sizin sözünüzdede bu mevcut; Hidayet Allah ındır. Bu iman etmiş insan için ölçüdür. Bizim hidayetimiz de nefsimizin bir payı yoktur. Nimettir, emanettir. Sahibi Allah tır. Kula düşen şükretmektir. Neden onlarada vermiyorsun demek nimete nankörlüktür.

              Siz birine bir hediye verdiniz yanındaki insan bana niye vermiyorsun diyor. Ve hediye verdiğinizde evet ona niye vermiyorsun onada ver. Ne yapar yada ne dersiniz. Onlara verilen nimet için Allah u Teala Dünya yaşamında veririm diyor. Yada yaşama süresi onlar için nimet değilmi. Cehennem in yanında dünya yaşamı onların cennetidir.

              Bu konuda Abdulkadir geylani hz. Papazla bir menkıbesi vardır.
Papaz bu hali sorunca. Abdulkadir Geylani hz. Cübbesinin yeninden içeriye ebedi alemdeki yerini görmesi için papaza bak da gör nasıl bir nimet içindesin bu dünyada der. Papaz cüppe içinden ahır yaşamdaki yerini görünce saddak der ve dünyayaşamında cennet te olduğunu kabul eder ve müslüman olur.
iz abdest almayı okuya okuya değil,abdest alanların eline su döke döke öğrendik...

                                               Arif Nihat Asya

Çevrimdışı racül

  • Moderatör
  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1267
BENİ AYDINLATIN
« Yanıtla #7 : 19 Kasım 2005, 17:09:55 »
MIftah,
Hazreti Allah "murad etmez" mi?
onun yerine "razi olmaz" desek daha dogru olmaz mi?

iki kelime arasinda fark var. Murad etmez keliemsi iradet sifatiyla celisiyor gibi sankim?
Es ist keine Schande hinzufallen, aber es ist eine Schande einfach liegen zu bleiben.
                                                Theodor Heuss
                             ehemaliger Bundespräsident

Çevrimdışı racül

  • Moderatör
  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1267
BENİ AYDINLATIN
« Yanıtla #8 : 19 Kasım 2005, 17:18:33 »
Allah, insanların sapmasını dilemez, fakat sapanlara da engel olmaz:
Allah, kullarına zulmü istemediği için elbette onların bir zulüm olan sapıklığa düşmesini de istemez. Ne var ki insanı yeryüzünde imtihan için yaratmış olmasının bir hikmeti olarak onu ne iyiliğe yönelmekte ne de kötülüğe düşmekte asla mü-dahale etmemektedir. Fakat, koyduğu kanunları ile hidayete yönelenlerin de sapıklığa meyledenlerin de içinde bulundukları o hali kolaylaştırır.
"Kim malından verir ve korkar; en güzeli de tasdik e-derse, biz de ona en kolayı kolaylaştırırız. Kim de, cimrilik eder, kendini müstağni görür ve en güzeli yalanlarsa, biz de ona en güç olanı kolaylaştırırız." (Leyl: 5-10)
"Eğer küfrederseniz, şüphesiz Allah'ın size ihtiyacı yoktur, fakat, kullarının küfrüne razı değildir." (Zümer: 7)
"Bu da, Allah'ı gazaplandıran şeye uymalarından ve O'nun rızasından hoşnut olmamalarındandır. Bu yüzden de Allah, onların amellerini boşa çıkarmıştır." (Muhammed: 2
(Allah, insanların) "Bir kısmını hidayete erdirmiş, bir kısmına da sapıklık müstahak olmuştur. Çünkü onlar, Al-lah'ı değil, şeytanları kendilerine veli edinmişler ve de ken-dilerini hidayette zannetmişlerdi." (A'raf: 30)
Hidayetin ve sapıklığın gerçekleşmesi için Allah bir takım şartlar koymuştur. İmtihanı kazanmak isteyen kimse hidayetin şartlarını yerine getirerek hidayeti hak eder. (Örneğin hidayetin temel şartı Allah'ın kitabına uymaktır.)
Dalaletin şartlarına/sebeplerine uyanlar da sapıklığı hak ederler. (Allah'ın kitabını anlamaya yanaşmamak, dinlememek, görmemek, kalbini Allah'ın sözlerine açmamak, içinde bulun-duğu ortamı hidayet zannetmek, şeytanın kuruntuları ile yaşa-mak.)
"Ey Ademoğulları, size içinizden, ayetlerimizi size an-latan peygamberler gelir de kimler sakınır ve nefsini ıslah ederse, işte onlara hiçbir korku yoktur ve üzülmeyecekler-dir." (A'raf: 35)
"Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklük taslayanlar ise, cehennem ashabıdırlar, onlar orada ebedir-ler." (A'raf: 36)
"... Rabbimiz, biz, kendi liderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik; onlar da bizi doğru yoldan saptırdılar. Rabbi-miz, onlara iki kat azap ver ve onlara büyük lanet et!" (Ahzab: 67-6
Allah'ın sapmanın ve hidayetin gerçekleşmesi için koydu-ğu kanunlardan habersiz olanlar, ayetleri yanlış olarak yorum-layarak "insanları Allah'ın sapıklığa yönelttiğine ve bilfiil se-bepsiz yere, sırf sapmasını dilediği için saptırdığına" inanırlar. Oysa bu kimseler ayetleri önceki ve sonraki ayetlerle birlikte okuyup düşünseler, böyle bir yanlış anlayışa düşmezler. Örnek olarak bir ayeti inceleyelim: (Zümer Suresi 23. ayet) "... İşte bu (kitap) Allah'ın hidayetidir. Onunla dilediğine hidayet verir. Allah, kimi de sapıklıkta bırakırsa (bazı mealler hatalı olarak "saptırırsa" şeklinde anlam veriyorlar.) artık onun için hiçbir yol gösteren bulunmaz."
Bu ayetten önce gelen ayetler Kur'an'ın yol göstericiliğini açıklıyor, Allah'tan korkanların kitaba nasıl sarıldıklarını belir-tiyor. Kafirlerin ise "Allah'ın kitabına/zikrine karşı kalpleri katılaşmış kimseler oldukları" ve bu sebeple sapıklık içinde bulundukları bildiriliyor. (Ayet: 22 ye bakınız) Görüldüğü gibi, Allah dilediği kimseleri zorla sapıklığa itmiyor, aksine onlara gerçekleri görmeleri ve hidayete tabi olmaları için ayetleri sıralıyor. Fakat sonuçta onlar imandan kaçtıkça Allah onların sapıklıkta kalacaklarını ve bir yol gösterici bulamayacaklarını hatırlatıyor.













Yukaridaki sorununcevabi burada gili galbia..


Hazreti Allah diledigini dalalete diledigni de hidayete erdirir demek, dalaleti hak edenlere dalaleti diler, kalplerini (bazi sebelere istinaden) mühürler, (bazi sebeblerle) hidayetlerini dilediklerini de hidayete erdirir...
gibi olsa gerek???
Es ist keine Schande hinzufallen, aber es ist eine Schande einfach liegen zu bleiben.
                                                Theodor Heuss
                             ehemaliger Bundespräsident