Mâlâyani ne demek?
Mâlâyani, "manası olmayan şey" demektir.
İnsan bir yolcu. Yolu belli, gideceği yer belli. Yola koyulup yolda olmak gerek.
Oyalanıp yolu uzatmak anlamsız. Unutup yoldan çıkmak bir felaket. Vaktin de bir sınırı var. Mühlet dolmadan menzile varmak lazım.
Yol kenarında şu bizi oyalayıp duran çarşı-pazarların, panayırların en güzelleri yolun sonunda kurulu. Dostlar, ahbaplar da orada, sohbet, muhabbet meclisleri de orada.
Yol kesicilere uymak, çığırtkanlara kulak vermek büyük zarar. Maksadı unutturacak, geri bıraktıracak, yolu uzatacak her şey boş ve anlamsız. Mâlâyani.
Boş işleri bırakıp, yol bilenlerin kervanına katılıp yol almalı.
Yoksa yol bitmeden ömür bitecek.
Bu dünyaya "Allah'a kulluk edelim" diye gönderildik. Fakat bazen bu en temel yükümlülüğümüzü ihmal ettiğimiz, zaruret de olsa bazı işleri gereğinden fazla önemseyip kulluk vazifemizin üstüne çıkardığımız, boş ve manasız meşguliyetlere kapıldığımız oluyor. İslâm terminolojisinde "mâlâyani" deniliyor bütün bunlara.
Mâlâyani bir nisyanın; yani insanın Allah'ı, kendisini ve vazifesini unutmasının, "kendini kaybetmesi"nin ilk işareti. Bu sebeple mâlâyani sayılan müşahhas (gözle görülür) tutum ve davranışlardan ziyade, mâlâyaninin zeminindeki "nisyan hali" daha tehlikeli.
Fakat mesele bir "kavram" olarak değil de, "sû-i misâl" olarak dondurulup kaynağından koparılarak anlaşıldığı için bu tehlikeyi yeterince ciddiye alamıyoruz.
Mâlâyaniyi bir de "kavram" olarak ele alıp kavramaya çalışalım.
Manasızlığı nasıl anlamalı?
"Manası olmayan şey" demiştik mâlâyani için. İnsanlar daha çok "maksadı" ve "faydası" olmayan tutum yahut davranışları "manasız" bulur. Tarifi biraz daha genişletip "manası, maksadı ve faydası olmayan fiiller" şeklinde ifade edebiliriz öyleyse.
İyi de, mâlâyani bile olsa hemen her davranış için pekala bir gerekçe bulunabilir. Size göre manasız olan bir şey başkaları için manalıdır. Hiçbir şey yapmamak, boş boş oturmak pekala birisinin maksadı olabilir. Diyelim ki sizin mâlâyani saydığınız bir televizyon programını bir başkası çok faydalı bulabilir.
Şu halde öncelikle mana, maksat ve fayda kavramları üzerinde anlaşmak gerekiyor. Hemen kısaca şunu söyleyelim: İman esaslarını referans almayan hiçbir fiilin, faili neyi iddia ederse etsin, manası, maksadı ve faydası yoktur.
Bir kişi küfür, şirk ve diğer kebairden salim olarak dahi dünyaya, "ahirette hasat edilecek bir ürünü ekmek üzere Allah tarafından kira gibi, geçici süreliğine bahşedilmiş bir tarla" manasından başka bir mana yüklerse, dünya o kişi için mâlâyani haline gelir. İnsanın maksadı Allah'ın rızasını ve ebedi hayattaki saadeti kazanmak olmalıdır.
Bu nihai maksada götürmek kaydıyla yoldaki menziller mesabesindeki ara hedefler de meşrudur. Nihai hedeften inhiraf (başka tarafa yönelme) zaten dalalettir. Dalalet kapsamına girmeyen ama rıza-yı ilâhiyi de gözetmeyen ve cenneti geciktiren emeller ise maksatsızlık yani mâlâyanidir.
Nihayet "fayda" dediğimiz, "ahiretteki hasenat hasılası"ndan başka bir şey değildir. Bu hasılatı çoğaltmaya matuf her şey faydalı, azaltan yahut daha da çoğaltma imkanı varken bunu kullandırtmayan her şey zararlıdır.
Bazen, "ben şu işi yapıyorum; tamam, bir faydası yok ama zararı da yok" türü savunmalara şahit oluruz. Müslüman mantığına uymayan bir gerekçedir bu. İslâm fayda ile zarar arasında orta bir noktayı kabul etmez. Bir şey ya faydalıdır, ya zararlı. "Ne zararı var?" sorusu yanlış bir sorudur. "Bir faydası var mı?" diye sormak gerekir. Faydası olmayan her şey zarar hanesinde yer alır.
Lehviyyat mâlâyanidir
Daha önce belirtildiği gibi mâlâyani hadislerden çıkarılan bir terimdir. Kur'an-ı Kerim'de geçmez. Kur'an'da "abes", "lağv", "la'b" ve "lehv" tabirleri kullanılır ki birbirine yakın bu kavramları birçok müfessir mâlâyani kapsamında düşünmüştür.
? Abes, "boş işlerle uğraşmak, lüzumsuzluk etmek, oyun oynamak" manasına gelir.
? Lağv ise daha çok sözle alakalıdır. Boş ve çirkin sözler, laf kalabalığı, seviyesiz konuşmalar, hep bir ağızdan bağırıp çağırmalar, rastgele yemin etme lağv'dır.
? La'b, alay etmek, dalga geçmek için oynanan oyunlar ile eğlenceyi ifade eder.
? Bunların içinde mâlâyaniyi tam olarak karşılayan tabir "lehv"dir ki temelde "hiçbir fayda sağlamayan meşguliyet, oyalanma, faydalı olandan alıkoyan veya vazgeçiren şey" demektir
Bilgi çağı değil mâlâyani çağı
Asr-ı Saadet'te insanları Rasullah s.a.v.'in tebliğ ve terbiyesinden uzak tutmak için müşriklerin değişik çarelere başvurduğu malum. Bu "müşrik çözümleri"nden biri de kitlelere hitap eden genç ve güzel cariyeler. Nadr b. Hâris'inki şarkı söylüyor, İbnü Hatal'ınki argo konuşmalar, fıkralarla, taklitlerle Kureyşlileri başına toplayıp eğlendiriyor, güldürüyor.
Bugün bizi hangi müşrik ya da fasığın cariyesi yahut televizyonu, bilgisayar oyunu, sineması, sporu, tatil eğlencesi, sun'i gündemi.. Peygamber s.a.v.'in tebliğinden uzak tutuyor dersiniz?
Evet, sayıp dökmeyelim. Ölçü şu: Zararsız, hatta zaruri gibi görünen ama bizi ibadetimizden, daha faydalı işlerden, ahiret için daha kârlı bir yatırımdan alıkoyan her şey mâlâyanidir.
Yaptığımız bir işin mâlâyani olup olmadığını anlamak için kitaplardan çok kalbimize bakalım bundan böyle. Bakalım o iş kalbimize Rabbini hatırlatıyor mu, unutturuyor mu ?
Ve ekliyorum günümüzün en büyük hastalıgı malayani
Alıntıdır.