EFENDİLİĞE YÜKSELMEK ZOR, FAKAT ZİLLETE DÜŞMEK KOLAYDIR!
Yusuf (a.s) Mısıra sultan olmuş, bütün ihtişamıyla sarayına doğru yol alıyordu. Halk onun geçeceği yollara birikmiş, insan seli oluşturmuş; herkes onu görmeye ve sesini duymaya çalışıyordu. Çok büyük bir izdiham oluşmuştu. Askerler bu izdihamı önlemek için insanüstü gayret sarfediyordu. Çok değil, daha düne kadar köle olan, yıllarca zindanda kalan Yusuf (a.s)' ı görmek için mısır halkı birbirini eziyordu. Yollara dökülen kalabalık öbek öbek dalgalanıyordu. Bir uğultu sarmıştı ki ortalığı kimin ne dediği belli değildi. Bir de bu hengamenin içersinde cılız bir ses vardı ki;, askerlerin yolu açın diye bağırmaları arasında kayboluyordu.
Bu ses, bu ses, evet bu ses; bütün servetini, gençliğini, güzelliğini, herşeyini kaybetmiş; kocası ölünce saraydan çıkarılmış Züleyhanın sesiydi. Yıllar herşeyini almıştı Züleyhanın; ama bir kalbini, kalbindeki aşkı silememişti. Hergün Yusuf (a.s)'a sesini duyurmak için böyle onun yolunu gözlüyor, insan selinin arasına giriyordu. Ama nafile. Yusuf (a.s) onu bu kalabalıkta nasıl görsün, bu uğultuda nasıl duysun. Heyhat ki heyhat.
Ama günlerden sonra bir gün, bir mucize gerçekleşti. Yusuf (a.s) o kargaşa içerisinde Züleyha'yı göremedi ama, Züleyhanın iniltisini mevlanın rüzgara emri ve ilahi süzgeçten geçirmesi ile duydu.
Şöyle diyordu Züleyha;
"İsyanları sebebiyle melikleri (efendileri) köle yapan; İtaatları sebebiyle, köleleri melik yapan Allahı tesbih ederim."
Durakladı Yusuf (a.s). Bu anlamlı ses dikkatini çekmişti. Ama sesi tanıyamadı. Çünkü aradan yıllar geçmişti. O hengamede Züleyhayı da göremedi. Zaten görse de tanıyamazdı. Çünkü Züleyha artık eski Züleyha değildi. Gözleri kör, beli bükük bir acuze idi. Aşkı ve ızdırabı onu yiyip tüketmişti.
Emretti Yusuf (a.s) askerlere.
"Bu sesin sahibini bulun."
"İSYANLARI SEBEBİYLE EFENDİLERİ KÖLE YAPAN, İTAATLARI SEBEBİYLE KÖLELERİ EFENDİ YAPAN AllahI TESBİH EDERİM" diyen kişiyi bulun ve sarayıma getirin!
Tekrar dalgalandı insan seli.
Devam etti Yusuf (a.s) yoluna....
KAYNAK: RUHUL BEYAN (SURE-İ YUSUF TEFSİRİ) (devamı ilk fısattta)
.