Gönderen Konu: İçimizden Biri  (Okunma sayısı 2670 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı sevdagülüm

  • okur
  • *
  • İleti: 53
İçimizden Biri
« : 01 Mart 2010, 11:12:13 »

İstasyonda bekleyen bir garip adam… neyi bekliyor, nereye gidiyor kendi bile bilmiyor. Beklide en çok kendisi bilmiyor, ama bekliyor. Kim bilir, onu beklemeyen bir yari bekliyor belki. Beklide beklediği, yari bellediğinin adını bile bilmiyor. Bilse ne değişir, ne fark ederki… çok şey. Bir adı olsa sevdiğinin, gecenin karanlıklarına adıyla seslenir artık. Şiirse adıyla, isyansa yine adıyla başlar. Yansa da adıyla yine onunla söner… Bir isim deyip geçmez, geçemez. Ve beklemek o zaman daha fazla koyar. İşin başka bir boyutunda ise Uzun soluklu ya da nefes alabilen sevdalar adı bilinmeyenleredir.
 
İnsan işte nefis, şeytan ve vicdan karışımı. Bir eşya, bir takım elbise, bir eşarp, bir teknoloji harikası cihaz. Elimize geçmeden önce haftalarca meşgul eder gündemimizi, vitrinde duruşu bile bir farklıdır hiç görülmemiştir bu zamana kadar böylesi. Lakin elde edip, evine girdiğinde o şevkle astığı kıyafetini ben tekrar tekrar dolabında izleyen birini görmedim hiç. Daha taksiti bitmeden teknoloji harikasının çokta bir albenisi kalmaz. Beğendiğimizi sevdiğimizi bizim olmadan önce saatlerce günlerce hasretle bekleyebiliriz. Öyle bir zaman gelirki, yirmi dört saatin bir saatinde bile gelmez olurlar zihnimize… Kul yapısı olan materyallere neyse de, eşrefi mahlukata bari farklı davransa keşke diyesi geliyor insanın.
 
Evet insan diyorum; hani şu nankörlerin şahı. Hayatı boyunca hasret, acı, ızdırap ve ayrılığın en hasını yaşamış, onca yangının ortasında kalmış da olsa-K- olmuyor işte… pişemiyor, pişemiyoruz… çünkü; vermiyor hep bekleyen oluyoruz. Hani haklıyız ya her konuda, malum sevdiklerimizde bize hep sensin diyorlar da, böylelikle acılar bile tat vermeye başlıyor ya.. pişiyoruz olgunlaşıyoruz dert çektikçe derken, gitgide çürüyoruz ya dallarımızda. Biz rüzgarda çakılıyoruz yerlere, çaktırmasak da her birimizin üzeri toz toprak içerisinde. Onu bile ellerimiz çırpmıyor da, biri gelse diye bakınıyoruz. Aslında çok aciz, pardon bu gizliydi. Aslında çok güçlü insanlarız… evet aslolanı hepimiz çok güçlüyüz, tek acziyetimiz kalp gözü usulüyle sürekli adımlarımıza anında karşılık beklemeye alıştırılmış olmamız. Asıl güç; zorluklar sana uzaktan  el sallayarak gelirken dimdik durabilmektir. Her şey bittiğinde ayağa kalkmak gövde gösterisinden başka bir işe yaramaz.
 
İstasyonda bekleyen bir garip adam… tüm trenleri kaçıran ve oturduğu yerde sadece bekleyen biri… önümüzden mutluluklar akıyor da uzatıveremiyoruz ellerimizi. Biliyoruz ki, ona uzanırken kırılacak bir yerlerimiz ve biz ömrümüzün sonuna kadar bu kırıklardan bahsedeceğiz ulaştığımız güzellikler yerine…
 
İstasyonda bekleyen garip bir adam… ve ardından bir ses!
 
Kayıt – tekrar – kestik – tamam
 
Her şey bir filmmiş aslında. Bekleyen-bekleten, konuşan-susan, bilen- bilmeyen, seven-hiç beceremeyen, dahi olan- cahil olan, hepsi birer oyuncu imiş… kader adlı bir senaryo ve kesişen hayatlar ve sonunda  ‘tamam bitti’
Ve en son, sonun sonu
                                                FİLMİ OYNAT!
Ama n’olur kimse görmesin…


Şevket Uzun

(`'·.¸ (`'·.¸*¤* ¸.·'´) ¸.·'´)
لا إله إلا الله محمد رسول الله
(¸.·'´ (¸.·'´*¤* `'·.¸) `'·.¸)
Sus qönLümn seni senDen Daha iyi ßiLen raßßinin hükmü vuku ßuLuncaya kaDar sus!
♥♥♥♥♥♥♥