FORUM AKTİVİTELERİMİZ > HAFTANIN MEVZUU ARŞİVİ

İhlasın elzemliği ve Riyanın zemmi [24 Mart 2008]

(1/3) > >>

SadakatNet:


 
Hafta:    22


Mevzu: İhlas'ın elzemliği- Riyanın zemmi


Araştırmalarınızı bekliyoruz..


(Araştırma yapmak demek bildiklerimizi aktarmak demek değil, bu mevzu hakkında elimizdeki mevcut kitaplardan iktibas yapmak demektir. Her üyemizden bir iktibas yapmasını istirham ediyoruz.)

Asfa:
Riya´nın Zemmi

Riya haramdır. Riyakâr, Allah katında sevilmeyen kişidir. Bu hususa âyetler, hadîsler ve eserler şehadet etmektedir.

Ayetler

Şu ibadet edenlerin vay haline ki onlar salâtlarndan gaflet ederler.(Maun/4-6)

Tuzak kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azap vardır ve onların tuzağı bozulacaktır.
(Fatır/10) Mücahid ´Bunlar riyakârlardır´ demiştir.

´Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz´ derler.(İnsan/9)

Allah Teâlâ, Allah´ın vechinden (zatından) başka her iradeyi kendilerinden nefyetmek suretiyle muhlisleri överek şöyle buyurmuştur:

Kim rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa, salih bir amel işlesin ve rabbine (yaptığı) ibâdete hiç kimseyi ortak etmesin.(Kehf/110) Hadîsler

Bir kişi ´Ey Allah´ın Resûlü! Kurtuluş nerededir?´ diye sorunca Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kulun, Allah´a ibâdet edip onunla halkın (iltifatını) istememesindedir.

İhlas bölümünde bahsettiğimiz gibi, Ebu Hüreyre´nin rivayet ettiği ve Allah yolunda öldürülen, malını sadaka veren ve Allah´ın Kitabı´nı okuyan üç kimsenin hakkında vârid olan hadîste Hz. Peygamber şöyle demiştir:

Allah onların her birine ´Yalan söyledin. Sen beni değil, aksine filân adam cömerttir denilsin diye bunu yaptın! Yalan söyledin! Falan kahramandır denilsin istedin. Yalan söyledin. Maksadın filân Kur´an okur dedirtmekti.

Böylece Hz. Peygamber (s.a) onların sevap kazanmadıklarını ve riyakârlıklarının amellerini yakan yegâne sebep olduğunu haber vermiştir.27

İbn Ömer, Hz. Peygamber´in şöyle dediğini rivayet eder:
Kim (amelini) gösterir, riyakârlık yaparsa Allah da onun rezaletini kıyamette gösterir. Amelini ikram edilsin diye duyuranın, Allah da kabâhatini ifşâ eder.28

Allah Teâlâ meleklerine ´Bu adam ameliyle beni kasdetmedi. Bu bakımdan onu Siccîn´e koyun!´ buyurur.29

Sizin için en fazla korktuğum şey gizli şirktir.

Ashab ´Ey Allah´ın Rasûlü! Gizli şirk nedir?´ dedi. Hz. Peygamber şöyle cevap verdi:
Riyadır. Çünkü Allah (c.c) kıyamet gününde kullara amellerin karşılığını verdiği zaman, onlara ´Dünyada kendile-rine riyakârlık yaptıklarınızın yanına gidin! Bakın acaba onların yanında bir mükâfat görebilir misiniz?´ diyecek!30

Hz. Peygamber şöyle buyurur:

-Hüzün kuyusunun şerrinden Allah´a sığınınız!

-Ya Rasûlullah! Bu ´hüzün kuyusu´ nedir?

-Cehennemde riyakâr hafızlar için hazırlanmış bir deredir.31

Bir kudsî hadîste şöyle denir:

Kim ibadetinde başkasını bana ortak yaparsa, o ibâdetin tamamı onundur. Ben o amelden uzağım. Ben şirk husu-sunda müstağnilerin en müstağnisiyim.32

Hz. İsa (a.s) şöyle demiştir: ´Biriniz oruç tuttuğunda başını ve sakalını yağlayıp dudaklarını temizlesin ki halk onun oruçlu olduğunu bilmesin! Sağ eliyle verdiğini sol elinden gizlesin. Namaz kıldığında kapısının perdesini örtsün. Çünkü Allah rızkı taksim buyurduğu gibi güzel nâm ve nişanı da taksim buyurmuştur´.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

İçinde zerre kadar riya bulunan bir ameli Allah Teâlâ kabul etmez.33
Hz. Ömer (r.a) Muaz b. Cebel´in ağladığını görünce ´Seni ağlatan nedir?? diye sordu. Muaz ´Bu kabrin sahibinden (Hz. Peygamber´den) dinlediğim şu hadîs beni ağlattı:
Muhakkak ki riyanın en azı dahi şirktir´.34

Sizin için en fazla korktuğum şey riya ile gizli şirktir.35 Gizli şehvet de riyanın yanlışlıkları ile inceliklerine dönüşür.

Arşın gölgesinden başka gölgenin olmadığı bir günde, ancak sağ eliyle verdiği sadakayı sol elinden gizleyen bir kişi durur.36

Gizli yapılan amel, açıkça yapılan amelden yetmiş derece üstündür.37

Riyakâra, kıyamette ´Ey fâcir! Ey hileci! Ey riyakâr! Senin amelin boşa gitti. Ecrin yanıp kül oldu. Git, kime amel ediyor idiysen ondan ecrini ve mükâfatını al´ denir.38

Şeddad b. Evs39 şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberi ağlarken gördüm. ´Seni ağlatan nedir, ya RasûlAllah?´ dedim, Şöyle buyurdu: ´Ümmetim için şirkten korktum. Onlar ne puta, ne güneşe, ne aya, ne taşa tapmazlar. Fakat amelleriyle riya (gösteriş) yaparlar!´40

Allah (c.c.) yeri yarattığında yer, üstündeki mahlûklarla beraber sallandı. Bunun için dağları yarattı. Onları yer için kazık yaptı. Melekler ´Rabbimiz dağlardan daha şiddetli bir mahlûk yaratmadı´ deyince bu sefer demiri yarattı. Demire dağları parçalattı. Sonra ateşi yarattı. Ateş demiri eritti. Sonra Allah Teâlâ ateşi söndürme emrini suya verdi. Rüzgâra emretti. Suyu bulandırdı. Bunun üzerine melekler ihtilâfa düşerek ´Ey rabbimiz! Mahlûkatın hangisini daha kuvvetli yarattın?´ diye sordular. Allah Teâlâ ´Ademoğlu bir sadaka verip sağ eliyle verdiği sadakayı sol elinden gizlediği zaman, onun kalbinden daha şiddetli bir mahlûk yaratmadım. Evet! Bu yarattığımın en kuvvetlisidir´ dedi.41
Abdullah b. Mübarek senedli olarak şöyle rivayet ediyor. Bir kişi, Muaz b. Cebel´e ´Hz. Peygamber´den dinlediğin bir hadîs-i şerîfî bize nakleder misin?´ dedi. Bunun üzerine Muaz (r.a) hüngür hüngür ağladı. Hatta susmayacağını sandım. Sonra sustu, de-vam ederek dedi: Hz. Peygamber bana ´Ey Muaz!´ dedi. ´Buyur! Anam babam sana fedâ olsun ya Rasûlullah!´ dedim. O zaman şöyle buyurdu:

Söyleyeceğimi ezberlersen sana fayda verir. Eğer unutursan kıyamette Allah katında delilin olmaz. Ey Muaz! Allah Teâlâ, yer ve gökleri yaratmadan önce yedi melek yarattı. Sonra gökleri yarattı. Yedi göğün herbiri için bir melek vazifelendirdi. O meleği orada kapıcı yaptı. O gökleri, büyüklük yönünden oldukça yüceltti. Hafaza melekleri, sabahtan akşama kadar ibâdet ve taatta bulunan kulun amellerini göklere yükseltirler. Dünyamıza en yakın göğe varıncaya kadar, o amelin, güneşin ışığı gibi bir ışığı olur. Oraya varıncaya kadar hafaza melekleri temizler ve çoğaltır. Gök kapıcısı melek, hafaza meleğine ´Bu ameli götürüp sahibi-nin yüzüne vurun! Ben gıybetleri tesbit eden meleğim. Halkın gıybetini yapanın amelinin benden geçip başka bir meleğe varmasına asla müsamaha etmem! Rabbim bana böyle emir buyurmuştur´ der.

Sonra hafaza meleği, kulun salih olan bir amelini getirir. (O meleğin yanından geçirir). O ameli ikinci göğe ulaştırıncaya kadar temizler ve çoğaltır. İkinci göğün bekçisi ´Durun! Bu ameli, sahibinin yüzüne vurun! O bu amelle dünya malını kasdetti. Rabbim bana onun amelinin benden geçip başka bir meleğe varmasına müsaade etmememi emretti. Çünkü o, meclislerde insanlara karşı böbürlenirdi´ der.

Hafaza melekleri, kulun nûrunu saçan, oruç ve sadakadan mürekkeb olan amellerini yükseltip götürürler. Hem de kendilerini hayrette bıraktığı halde üçüncü göğe kadar götürürler. Burada üçüncü göğün bekçisi olan melek ´Durun ve bu ameli sahibinin yüzüne vurun! Ben kibir ve gurura bakan meleğim! "Rabbim bana şu emri vermiştir: Onun amelinin senden geçip başkasına varmasına fırsat verme! Çünkü o, meclislerde, halka karşı kibir ve azamet taslardı" buyurmuştur´.

Hafaza melekleri, kulun, parlak yıldız gibi parlayan ve ses veren tesbih, namaz, hac ve umreden oluşan amelini dördüncü göğe kadar götürürler. Orada bekçi bulunan melek ´Durun! Bu ameli, sahibinin sırtına ve karnına vurun! Ben ucub´u kaydeden meleğim. Rabbim, bu kişinin amelinin benden geçip başkasına varmasına engel olmamı emretti! Zira o, ibâdet yaptığında, ameline ucub ve kibir sokardı!´ der.

Hafaza melekleri, kulun amelini dâmada takdim edilen ge-lin gibi süsleyerek beşinci göğe götürürler. O semanın meleği ´Durun! Bu ameli sahibinin yüzüne vurun! Onun omuzuna yükleyin. Ben hasedi kaydeden meleğim. Bu kimse insanları kıskanırdı. Kim onun yaptığını yaparsa, kim fazla ibâdete sarılırsa, onları kıskanır, aleyhlerinde bulunurdu. Bu bakımdan rabbim bana, onun amelinin beni geçip başkasına gitmesine engel olmamı emretti!´ der.

Hafaza melekleri kulun namaz, zekât, hac, umre ve oruç(tan ibaret olan) amelini altıncı göğe götürürler. Oranın bekçisi olan melek ´Onu durdurun, bu ameli sahibinin yüzüne vurun! Çünkü o, Allah´ın kullarından hiçbir kimseye merhamet etmezdi. Belâya uğrayan, zarar gören kimselerin haline acımazdı. Hatta belaya uğramalarına sevinirdi! Ben ise rahmet meleğiyim. Amelinin yanımdan geçmemesini rabbim bana emretti!´ der. Hafaza melekleri, kulun namaz, oruç, sadaka, zekât, faydalı çalışma ve takvasını gök gürültüsü gibi bir gürültü ve güneşin ışığı gibi bir ışığı olduğu halde, beraberinde üç bin melekle yedinci semaya götürürler. Oranın bekçisi olan melek, onlara ´Durdurun ve bu ameli sahibinin yüzüne çarpın. Onun âzalarına vurun. Onlarla kalbini kitleyin. Çünkü o, o ameliyle fâkihlerin yanında büyüklük, âlimlerin yanında şöhret ve ülkelere nâm salmak isterdi. Bu bakımdan rabbim onun amelinin benden geçmemesini emretti´der. "Allah için olmayan amel riyadır. Allah (c.c), riyakârların amelini kabul etmez" der´.

Hafaza melekleri kulun namaz, zekât, oruç, hac, umre, güzel ahlâk, sükût ve Allah´ın zikrinden oluşan amelini gök melekleriyle beraber bütün perdeleri geçip Allah´ın huzurunda durdururlar. Hâlisen Allah için yapılan salih ameli hususunda şahidlik ederler.
Allah Teâlâ onlara ´Siz kulumun amelinin koruyucususunuz. Ben ise, onun nefsini murakabe edenim. O, bu ibâdetleriyle beni değil başkasını kasdetti. Bu bakımdan ona lânet olsun´ der. Buna karşılık bütün melekler, bir ağızdan, ´Bizim de lânetimiz onun üzerine olsun!´ derler. Yedi kat gök ile yedi kat yer ve içindekiler, hep beraber ona lânet ederler.
Muaz ´Ey Allah´ın Rasûlü! Sen Allah´ın Rasûlü, ben ise Muaz´ım!´ dedi. Hz. Peygamber buyurdu ki: ´Senin amelinde, her ne kadar eksiklik varsa da bana uy! Ey Muaz! Hamele-i Kur´an´dan olan arkadaşlarının aleyhinde bulunma! Günahlarını onlara değil, kendine yüklet! Onları zemmedip, yermekle nefsini temize çıkarma! Nefsini onlardan yüce görme! Dünya amelini ahiret ameline karıştırma! Meclisinde, halk senin kötü ahlâkından hazer etsin diye gururlanma! Yanında bir kimse varsa, başkasıyla gizlice fiskos yapma. Halka karşı büyüklük taslama ki senden dünya hayrı kesilmesin. Halkın hayâ perdesini yırtma ki kıyamet gününde ateş köpekleri seni yırtmasınlar! Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Hemen çekip alanlara...( Nâziât/2)

"Ey Muaz! Bunların kim olduğunu bilir misin?" Ben ´Onlar kimlerdir, annem babam sana fedâ olsun ya Rasûlullah?´ dedim. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

Ey Muaz! Allah kime kolaylaştırırsa onun için kolaydır.

Râvî der ki: ´Bu hadîstekilerin korkusundan Muaz´dan daha fazla Kur´an okuyan görmedim´.

Ashab´ın ve Alimlerin Sözleri

Hz. Ömer, boynunu büken bir kişiyi gördü ve şöyle dedi: ´Ey kişi! Boynunu düzelt! Korku, boyunda değil, kalplerdedir!´
Ebu Umame el-Bahilî, camide, secde halinde ağlayan bir zat gördü ve şöyle dedi: ´Eğer bu durum evinde olsaydı sen sen olurdun!´

Hz. Ali şöyle demiştir: ´Riyakârın üç alâmeti vardır. 1. Yalnız olduğunda tembelleşir, 2. Halk arasında olduğunda pek faal olur, 3. Övüldüğünde fazla ibâdet eder. Kötülendiği zaman ibâdeti azaltır!´

Bir zat, Ubâde b. Sâmit´e ´Ben Allah yolunda, hem Allah´ın rızasını irade ederek, hem de halkın övgüsünü kasdederek, kılıcımla muharebe ederim´ dedi. Ubade ´Senin için hiçbir sevap yoktur!´ dedi. Kişi bunu üç defa tekrarladı. Her defasında, Ubade ´Sana bir sevap yoktur´ dedi. Sonra üçüncüde "Allah ´Ben şirk hu-susunda müstağnilerin en müstağnisiyim´ buyurmuştur" dedi.

Biri Said b. Müseyyeb´e ´Bazılarımız iyilik yapar, övülmeyi ister!´ dedi. Said ´Senden nefret edilmesini ister misin?´ dedi. Kişi ´hayır!´ dedi. Said ´O halde Allah için bir ibâdet yaptığın zaman onu riyadan arındırmaya çalış!´ dedi.

Dahhak şöyle demiştir: "Sakın hiç biriniz, ´Bu Allah´ın, bu da senin içindir´ ´Bu Allah için bu da sılayı rahim içindir´ demesin! Çünkü Allah Teâlâ´nın şeriki yoktur".

Hz. Ömer, kamçı ile bir kişiyi dövdü. Sonra ona ´Benden kısas al!´ dedi. Adam ´Hayır! Senden kısas almam! Onu Allah ve senin için bırakıyorum ve kısas almaktan vazgeçiyorum´ dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer kendisine ´Sen bana birşey yapmadın. Ya beni bağışla, ben de senin iyiliğini bilip takdir edeyim veya sadece Allah için bırak´ dedi. Kişi ´O halde, sadece Allah için bırakıp terkettim´ dedi. Hz. Ömer "O zaman ne güzel!´ dedi.

Hasan Basrî şöyle demiştir: ´Bir kavimle (ashabı kastediyor) arkadaşlık yaptım. Onlardan birine hikmet arzolunurdu. Eğer o hikmetle konuşsaydı muhakkak hem kendisine, hem de ar-kadaşlarına fayda verirdi. Fakat şöhret korkusu onu konuşmaktan menederdi. Onlardan biri geçerken yolda eziyet verici birşey gördüğünde şöhret korkusundan onu yoldan süpürmezdi´.
Riyakâr, kıyamet´te dört isimle çağrılır:
1. Ey riyakâr! 2. Ey hilebaz! 3. Ey zarar eden! 4. Ey facir (yalancı)! Git! Kime çalıştınsa ecrini ondan al! Bizim katımızda sana ecir yoktur´ denir.42

Fudayl b. Iyaz şöyle demiştir: ´Öncekiler, yaptıkları ile, şimdikiler ise yapmadıklarıyla riyakârlıkta bulunuyorlar´.

İkrime şöyle demiştir: ´Allah Teâlâ, kuluna, amelinden ötürü vermediğini niyetinden ötürü verir. Çünkü niyette riyâ yoktur´.

Hasan Basrî şöyle demiştir: ´Riyakâr, Allah´ın kaderini mağlup etmek ister. Kötü bir kimse olduğu halde, halkın, kendisi için ´iyi bir kimsedir´ demesini ister. Acaba halk nasıl böyle diyecektir? Oysa rabbinin katında düşüklerin içine girmiş bulunuyor. Bu bakımdan mü´minlerin onu tanımaları gerekir´.

Katade şöyle demiştir: "Kul riyakârlık yaptığında Allah Teâlâ, meleklerine ´Bakın! Kulum benimle istihza ediyor!´ der".

Mâlik b. Dinar şöyle demiştir: ´Kurralar (Kur´an okuyucu-ları/hafızlar) üç sınıftır:

Fudayl b. Iyaz ´Bir riyakâra bakmak isteyen varsa, bana baksın!´ demiştir.
Muhammed b. Mübarek es-Sûrî43 şöyle dedi: İbâdet kisveni gece takın! Çünkü o, senin gündüz takındığın kisvenden daha şereflidir; zira gündüzün kisvesi mahlûklar için, gecenin kisvesi ise Allah Teâlâ içindir´.

Ebu Süleyman şöyle demiştir: ´Ameli korumak, amel yapmaktan daha zordur´.
İbn Mübarek şöyle demiştir: ´Kişi Horasan´da olduğu halde Kâbe´yi ziyaret eder!´ Denildi ki: ´Bu nasıl olur?´ Cevap olarak dedi ki: ´Mekke-i Mükerreme´de mücavir olduğunun bilinmesini ister´.

___________________

27)Müslim
28)Buhârî, Müslim
29)İbn Mübârek
30)İmam Ahmed, Beyhakî
31)Tirmizî
32)İmam Mâlik
33)Irâkî bu şekilde vârid olmadığını söylemektedir.
34)Taberânî
35)Daha önce geçmişti.
36)Müslim, Buhârî
37)Beyhâkî
38)İbn Ebî Dünya
İbrahim b. Edhem şöyle demiştir: ´Şöhret meraklısı hiçbir zaman Allah´ı doğrulamaz!´
39) Adı Şeddad b. Evs b. Sabit b. Münzir el-Hazrecî´dir. Hz. Peygamber´in şâiri Hassan b.. Sabit´in yeğenidir. Künyesi Ebu Yâ´lâ olan bu zat, ashab-dandır. Şam´da vefat etmiştir.
40)İbn Mâce
41)Tirmizî
42)İbn Ebî Dünya, (zayıf bir senedle)
 

Asfa:
Rabbim bizleri riyadan, nefsimizden muhafaza eylesin...

turab:
ihlas üzerine;


İhlaslılar, insanların önünde ve yeme içme ve giyminde abid görünüpte, yalnız kalınca Allah’ın haramlarını irtikap eden kimselerden değildirler. Nitekim hadiste bu tür insanlardan haber verilmiştir : Size ümmetimden olan bir topluluktan haber vereyim, bunlar kıyamet günü Tihama dağı kadar tertemiz hasenatla gelirler, Allah Teala onların bu iyiliklerini yok eder’. Sahabelerden olan Sevban derki : ''Ey Allah’ın Resulu ne olur bize bunların kim olduklarını açıkla, taki bilmeden onlardan olmayalım’, Allah Resulu (s.a.v) şu cevabı verir : ‘ İyi bilinizki bunlar sizin kardeşleriniz ve sizin cinsinizdendir, sizi gece vaktine daldığınız gibi onlarda gece vaktine dalarlar, ancak onlar öyle bir topluluk ki, Allah’ı haramlarıyla yalnız kaldıklarında, onları irtikap edenler''. (İbn Mace)


Bu yazı da '' İhlasın Önemi '' konusu üzerinde durmak istiyoruz. İhlas meselesi, başka bir ifade ile dinde samimiyet, ferd ve toplumsal hayatta müslümanın kimliğini oluşturan unsurlardan biri olması nedeniyle önem taşımaktadır. Zikredeceğimiz nedenler ihlasın önemini yeterli derecede ortaya koymaktadır. Şöyleki :

• İhlas, kalbi amellerin en önemlilerinden biridir.
• İhlas, amelin kabul için vazgeçilmez şartıdır.
• İhlas, küçük bir ameli bile Allah katında büyütür.
• İhlas, müslümanı şeytanın desiselerinden ve saptıranların fitnesinden koruyan bir sığınaktır.
• İhlasın öneminin anlatılması ve ona teşvik edilmesi, Selefi salihinin üzerinde en çok durduğu bir husustur.
• Birçok müslümanın ihlasdan uzak olması, amellerinin bereketsiz ve başarısız olmasına nedendir.
• İslami davetin riya ile karışması, insanlarda o davetin etkisini ve kıymetini yok etmekte ve nurunu söndürmektedir.

Yazımızda arzedeceğimiz hususların başlıklarını şu şekilde sıralayabiliriz :

1. İhlas Kavramı
2. İhlasın Faydaları
3. Muhlis Olanların Sıfatları
4. İhlası Elde Etmenin Yolları
5. İhlasa Zıt Olan Ameller
6. Selef Alimlerinin İhlasla İlgili Sözleri



1- İhlas Kavramı :
a. Sözlük anlamı : Bir şeyi tasfiye etme, arındırma, izale etme, bir şeyi diğerinden ayırma, bir şeyden kurtulma ve dinde samimi olma gibi anlamlara gelmektedir.

b. Şer’i anlamı : İhlas, Allah’a taatla yaklaşma kasdını, şirkin bütün şaibelerinden soyutlamaktır. (Tezkiyetu’n-Nüfus, s. 13.)

İbn Kayyim bir çok tarifi zikretttikten sonra, '' İhlas, ibadet eylemini, Allah’a has kılmaktır'', tarifini tercih eder.

İhlas şirke zıttır. Çünkü tevhid ancak ihlas sayesinde gerçekleşir. Bu nedenle tevhid kelimesine aynı zamanda ihlas kelimesi de denilmektedir. Ayrıca İhlas suresinin bu ismi alması, surenin Allah’ın sıfatlarına has olmasından kaynaklanmaktadır.

2. İhlasın Faydaları :
İhlasın bir çok faydaları bulunmaktadır. Bunların önemlilerini sırasıyla görelim :
1. Amellerin kabulü : Çünkü Allah katında amellerin kabulü için ön şart olarak görülmüştür. Bu nedenle Kur’an-ı Kerimde buna işaret edilmiştir :

''Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak, Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekat vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur''. (Beyyine, 5).

Allah Rasulü (s.a.v.) de bu konuda şöyle buyururlar : ‘' Cenab-ı Hak, ancak rızası gözetilip te sadece onun için yapılan ameli kabul eder'’. (Nesa-i ve Müsned-i Ahmed).

2- Allah’dan yardımın gelmesi : İman ehlinin düşmanlarına karşı galip gelmelerinin ve üzerlerinde hakimiyyet kurmalarının en büyük semelerinden birisi de kullukta Allah’a karşı ihlaslı olmalarıdır. Nitekim Allah Rasulü (s.a.v.): '' Allah Teala bu ümmete içinde bulunan zayıfları, ve onların yaptıkları duaları, namazları ve ihlaslı olmaları nedeniyle yardım eder '' ( Müsned-i Ahmed, Sahih-i İbn Hibban, Sünen-i Beyhaki) derken buna değinmiştir.

Dolayısıyla Selefi salih, düşmanlarına karşı galip geldilerse, ancak sahip oldukları iman kuvveti, nefislerinin temizliği, kalplerinin ihlaslılğı sebebiyle, inandıkları şeyleri yaşamakla, hareket ve tavırlarını bu inanca göre düzenlemeleri nedeniyle galip gelmişlerdir. Ancak hasta kalbin gayesi de illetli ise, tamakarlıklarla doluysa, elbetteki bu yardımın önünde bir engel teşkil edecek, işte bu engeli kaldırmak için de, Cenab-ı Hakk, müslümanların saffındaki bozuklukları kevni bir kanunu olarak imtihan süzgecinden gecirecek sözkonusu saffı temizleyecektir. Bu tasfiye amelyesine Kur’anda : '‘Allah müminleri şu bulunduğunuz durumda bırakacak değildir, sonunda murdarı temizden ayıracaktır'’ (Al-i İmran, 179) ayeti kerimesiyle işaret buyurulmuştur.

3- Kalbin kin, nefret ve hiyanetten temizlenmesi: Bir kimsenin kalbine ihlas ve samimiyet girerse, o kalp, bir çok afet ve manevi hastalıklardan temizlenmiş olur. Allah Rasulü (s.a.v.) veda haccında şunları söylemiştir : ''Üç şey vardır ki bunlarda , mümin bir kimsenin kalbi, hiyanette bulunmaz: Allah için amel, müslümanlarının idarecisine yapacağı nasihat, ve onların cemaatinde bulunmasıdır''. (Sünen-i Tirmizi, İbn Mace ve Darimi).

4. Günahlarının bağışlanması : İbn Teymiyye (r.h.) bu konuda şöyle der : '' Bir müslüman her hangi bir ameli en güzel bir şekilde ihlaslıca yapması, Allah Teala’nın onun büyük günahlarını bile bağışlanmasına vesile olabilir'', dedikten sonra bu konuda bazı örnekler verir: '' Bir bâgînın (başkaldıran) köpeğe su vermesi, birinin yoldan insanlara eziyet veren şeyi kaldırması gibidir '' diyerek şu açıklamayı getirir : '' Köpeğe su veren kimse, bunu iman ve ihlas ile yaptığı için bağışlanmıştır. Yoksa bir köpeğe su veren her bâgî için bu söz konusu değildir. Ameller kalplerde olan iman ve saygının derecesine göre üstünlük arzeder''.

5- Mübah olan amellerin ihlas sayesinde ibadete dönüşmesi : Dünyevi bir ameli işlerken niyyetin samimi olması, o amelin kabul olunmuş bir ibadete dönüşmesine vesiledir. Aynen hadisi şerifte verilen örnekte olduğu gibi: '' İçinizden birinizin, ailesiyle cima etmesi bile sadakadır, dedilerki, ey Allah’ın Rasulü, nasıl olurda birimiz şehvet ile ailesine yaklaşırda bunda ecir sahibi olur? Diye itiraz edince : ‘Eğer bunu haramda yapsaydı günah olmazmıydı, işte bunu helal olanda yaptığı için ecir sahibidir'', diye cevap verir. (Sahih-i Müslim)
Çünkü kişinin bu eylemi, nefsini ve ailesini zinadan koruması veya ailesinin hakkı olan onun iyi geçinme görevini yerine getirmesi ya da salih bir evlada sahip olma niyetiyle yapması neticesinde bu beşeri ihtiyaç bir sadakaya dönüşmektedir. Dolayısıyla bazı ilim adamları bu hadise dayanarak, mübah olan işlerin halis niyetler neticesinde taat ve ibadetlere dönüşeceği görüşüne varmışlardır.

6- Sıkıntıların giderilmesine ve duanın kabulüne sebebtir: Bu semere açıkça mağara hadisinde müşahede edilmektedir. Önceki ümmetlerden bir mağarada mahsur kalan üç kişinin yapmış oldukları salih amellerini dualarında vesile kılmaları neticesinde dualarının kabul edilip oradan çıkmaları buna en büyük örnektir. Dua sahiplerinin her biri duasında : ''Allahım eğer bu amelimi senin rizan için yaptıysam '' ( Sahih-i Buhari) ifadesini kullanması da dualarında ihlaslı olduklarına delildir.

7- Birçok vesves ve vehimden kurtulur : Vesvese şeytanın oyunudur. Cenab-ı Hakkın, ihlaslı kimselere şeytanın vesvese yoluyla hakim olmalarına izin vermemesi nedeniyle bu gibi rahatsızlıklardan kurtulur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde şeytanın ihlaslı kimselere bir zarar veremiyeceği ifade edilmiştir. Ebu Suleyman ed-Darani bu konuda şöyle der : '' Kul ihlaslı olunca, vesvese ve riya gibi türlü şeyler ondan kesilir''.

8- Kişi yapacağı amelden geri kalsa bile ihlasından dolayı ecir sahibidir: Bazen halis niyet sahibi yapacağı hayırlı amelden, imkansızlık veya hastalık sebebiyle geri kalmış olabilir. Ama Rahman ve Rahim olan Allah nefislerde gizlenenleri bildiği için, bu gibi kimselere o ameli yapmış gibi ecir ihsan eder . Bu nedenle Allah Rasulü (s.a.v.), Asire gazvesine giden orduya şöyle demiştir : '' Arkamızda öyle kimseler bıraktık ki, hangi yeri ve vadiyi aştıysak, onlar bizimle beraber olmuşlardır. Ancak özürleri bizimle gelmelerine engel olmuştur''. Diğer bir rivayette ise: '' Ecirde size ortak olmuşlardır'' , ifadesi yer almaktadır. (Sahih-i Buhari ve Müslim). Çünkü onların sadık niyetleri, mücahidlerin sevabı gibi bir sevabı elde etmelerini sağlamıştır.

9- Çeşitli fitnelerden korunmasına bir vesiledir : Yusuf (a.s.) kıssasında Vezirin karısı olan Zeliha’nın, Hz .Yusuf (a.s)' dan neyi talep ettiğini hepiniz bilirsiniz. O böyle bir fitneden ancak ihlası sayesinde kurtulabilmiştir: ''Andolsunki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için delilimizi gösterdik, şüphesiz o ihlaslı kullarımızdandı''. (Yusuf suresi, 24).

Cenab-ı Hakk’ın Peygamberleri birçok fitnelerden kurtarması, sahip oldukları ihlas sebebiyledir. İhlasın daha birçok faydaları vardır, bunları çoğaltmak mümkündür.

3. Muhlis Olanların Sıfatları :
İhlaslı insanların çeşitli sıfatları ve meziyetleri vardır. Bunları bilmemiz çok önemlidir. Sözkonusu sıfatları tanıyıp, ondan sonra kendimize yönelerek, acaba bende bu ameller mevcut mu ? veya ben hakikaten ihlaslı insanlardan mıyım ? sorusunu kendimize sorabiliriz.
Bu sıfatlar ise şöyledir :

1. Onlar yaptıkları amellerde Allah’ın rizasını gözetirler :
Allahu Teala Kitabında ihlaslı kimselerin bu vasfını şöyle bildirmektedir :
''Ey Resulüm, Sabah akşam Rablerine sırf O’nun rizasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et''. (Kehf suresi, 28)

Müfessir Şevkani, tefsirinde şöyle der : ‘ bunun anlamı : ‘ dualarıyla Allah’ın rızasını talep ederler’. Yani bu amelleriyle ne bir ganimet, ne makam, ve zail olacak ucuz bir dünya malından her hangi bir mal talep etmiyorlar. Konuyla ilgili olarak şu kıssa anlatılır : '' Bir adam Resulüllah’a gelerek : ‘Ey Allah Resulu, bir adam varki hamiyyeti (ırkı) için savaşır, diğer bir adam şecaat için savaşır, başka biri de gösteriş için savasır, bunların hangisi Allah yolunda savaşmaktadır'' diye sorduklarında, Allah Resulu (s.a.v) şu cevabı vermiştir : ''Kim Allah’ın kelimesinin yücelmesi için savaşırsa Allah yolunda olan odur''.
(Buhari ve Müslim).

Niyet hadisinde de şu ifade çok önemlidir : ''Kimin hicreti de dünyadan bir şey elde etmek veya bir kadınla evlenmek için ise, onun hicreti, hicret ettiği şey içindir''.
(Buhari ve Müslim)

2. İç dünyaları dış dünyalarından daha mamurdur (aydındır).
İhlaslılar, insanların önünde ve yeme içme ve giyminde abid görünüpte, yalnız kalınca Allah’ın haramlarını irtikap eden kimselerden değildirler. Nitekim hadiste bu tür insanlardan haber verilmiştir : Size ümmetimden olan bir topluluktan haber vereyim, bunlar kıyamet günü Tihama dağı kadar tertemiz hasenatla gelirler, Allah Teala onların bu iyiliklerini yok eder’. Sahabelerden olan Sevban derki : ''Ey Allah’ın Resulu ne olur bize bunların kim olduklarını açıkla, taki bilmeden onlardan olmayalım’, Allah Resulu (s.a.v) şu cevabı verir : ‘ İyi bilinizki bunlar sizin kardeşleriniz ve sizin cinsinizdendir, sizi gece vaktine daldığınız gibi onlarda gece vaktine dalarlar, ancak onlar öyle bir topluluk ki, Allah’ı haramlarıyla yalnız kaldıklarında, onları irtikap edenler''. (İbn Mace)

İşte ihlas kaybolunca geriye ancak, bozulmuş yaratılışını gizleyen suret şekil ve heyet kalır. Dışı rahmet gibidir, ama içi azaptır.

3. Nerede olurlarsa olsunlar bütün himmet ve gayretleri davaya hizmettir.
İhlaslı kimselerin bütün himmet ve gayreti, Allah’a kulluk ve onun rizasını kazanmaktır. Ondan sonra kendileri ordunun başına mı getirilmiş yoksa sonuna mı buna bakmazlar. Onlar için önemli olan Allah’ın kelimesini yüceltmek ve davetine yardımcı olmaktır. Bu nedenle Allah Resulü (s.a.v.) böyle kimseleri överek şöyle der : '' Atının gemini tutup ta Allah yolunda savaşmak üzere yolan çıkan saçı dağılmış ve ayağı tozlanmış bir kula müjdeler olsun, eğer kendisine nöbet tutma verilirse nöbette kalır, savaşa sevkedilirse, sevkedildiği yere gider''. (Sahih-i Buhari)

4. Birçok salih amel işlemelerine rağmen bunların kabul olunmamasından endişe ederler.
Cenab-ı Hakk Kur’anda bu gibi kimseleri şöle anlatır : '' Elinde olanı veripte, verdiğinin kabul olunmamasından kalpleri titreyen kimselerdir''.

Bu ayetin tefsirini Allah Rasulü (s.a.v.), Aişe validemize şöyle açıklamışlardır : ''Oruç tutup, namaz kılan ve tasadduk edip te kendisinden bunların kabul olunmayacağından endişe kimselerdir. İşte bunlar hayırda yarışanlardır''. ( Sünen-i Tirmizi ve İbn Mace)

5. Vaaz ve nasihattan ibret alırlar ve etkilenirler.
İhlaslı kimseler vaaz ve nasihattan ibret alan ve etkilenen kimselerdir. Sahabeler Allah Rasulü (s.a.v.)’in vaaz ve nasihatlarından sürekli etkilenirlerdi. Bir gün Allah Rasulü (s.a.v.)’e karnı aç olan bir adam çıka gelmişti, Resulüllah (s.a.v.) : ‘Kim Allah Rasulü (s.a.v.)’in misafirini doyuracak’ dediğinde Ebu Talha el-Ensari, o adam almış evine götürmüş, evinde doyurmuş, hatta misafire yedirmek için hanımıyla kendisi yememiş, adam bunu farketmesin diye odanın lanbasını bile söndürmüştü. O kadar güzel bir amel yapmıştıki, Kur'an-ı Kerimde : ‘ Onlar ihtiyaç sahibi olsalar bile kendilerine başkalarını tercih ederler’, ayetiyle bu sahabi övülmüştür.



6. İbadetlerinden lezzet ve tad alırlar.
Bu hal, ihlas sahibi kimselerde olupta başkalarında olmayan bir sıfattır. Sahabeler ibadetlerinden o kadar lezzet alırlardı ki, gece namazlarından ağlamalarından bu halleri daha iyi anlaşılmaktadır. Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Mesud, gece namazı kıldıklarında, Onlardan bir arının zırlaması gibi ağlama sesleri gelirdi.

7. Gizli yerlerde Rablerini andıkları an göz yaşı dökerler.
İhlaslı kimselerin en önemli özelliği, Rablerini andıkları an veya bir ayet ve hadisten etkilendikleri zaman, gizli gizli ağlamalarıydı. Hammad b. Süleyman, hocası Eyyub es-Sihtiyani ‘yi anlatıyor : '' Hocamız Eyyüb es-Sihtiyani bize hadis naklederken, bazen etkilenirdi, insanlar anlamasınlar diye yönünü çevirip nezlesi varmış gibi yapar ve bu ne şiddetli bir nezledir'' der. Bu hareketi, ağlamasını gizlemek için yapan bu faziletli imamın umudu, kıyamet gününde arşın gölgesi altında gölgelenecek olan yedi sınıftan biri olan , ''Allah’ın adı anıldığı an gözlerinden yaşları boşanan kimse'’ lerden olma maksadına yöneliktir.

8. Yapmış oldukları her hangi bir nafile ibadeti riyadan kaçınmak için gizli yaparlardı.
Bunlardan biri İmam Maverdi’dir . Biyografisini veren tarihçiler, bu imam hayatta iken eserlerinin hiç birisini ortaya çıkarmadığını bir yerde sakladığını naklederler. Ölümü yaklaşınca, güvendiği bir öğrencisine, falan yerdeki kitaplar onun yazdıkları olduğunu, ve öldükten sonra bunları ortaya çıkarmasını söylemiştir. İmamın bu hareketi, riya ve gösterişe kapılırım kaygısına dayanmaktadır.

4. İhlası Elde Etmenin Yolları :
İhlası elde etmenin çeşitli yolları bulunmaktadır. Ancak bunları uygulamak zannedildiği kadar kolay değildir. Azim ve gayret ister. Bu konuda iyi niyetli olmak, sürekli bu yolları denemek ve ümitsizliğe kapılmamak gerekir. Sözkonusu yolların bir kısmını burada zikretmek istiyoruz :

1. Cenab-ı Hakk'ı isim ve sıfatlarıyla tanımak :
2. Salih amellerle meşgul olmak ve bunları gizlemek :
3. İhlaslı ve salih kimselerle dostluk kurmak :
4. Başkaların elinde olana tamakarlık etmemek :
5. Nefsi sürekli bir şekilde hesaba çekmek :
6. Günahları terketmek :
7. Nefsin arzu ve isteklerini kırmak :
8. Kendimizi Ahiret hayatına daha fazla yöneltmek :

5. İhlasa Zıt Olan Ameller :
İhlasa zıt olan pek çok kalbi ameller veya başka bir ifadeyle manevi hastalıklar bulunmaktadır. Bunların herbiri müslümandaki ihlası zedelemek için yeterli bir sebeb olabilmektedir. Sözkonusu hastalıklar ise şöyledir :

1. Riyakarlık (gösteriş)
2. 'Ucub (kendini beğenmek)
3. Kibir (gururlanmak)
4. Sum’a (övülmesini istemek)
5. Bir ameli, menfaat, maslahat ve çıkarı düşünerek yapmak
6. Cah, makam, mansıb ve riyaset düşkünü olmak
7. Amel ve İbadette aracı koyarak, yani vasıta kılarak Allah’a dua etmek
8. Müslümana kin beslemek
9. Mertebesine ulaşamadığımız bir müslümana hased etmek
10. Bir müslümana buğz etmek

Bütün bu hastalıklar ihlasa zıt olup, tedrici bir şekilde nasıhat yoluyla tedavi edilmesi gereklidir. Yoksa işlediğimiz ameller heba olur. İnsanoğlu bazı ameller işler, yaptığı bu amellerin Allah için olduğunu zanneder. Ancak aldanır, çünkü sözkonusu amellere bu hastalıklardan hangisinin sırayet ettiğini bilmez ve amelinin geçerli olduğunu sanır. Bir de bakmış ki o ameli veya amelleri kıyamet gününde hüsrana uğramıştır. Zikredeceğim ayeti kerimede bu durum açıkça ifade edilmiştir.

De ki ey Resulüm : '' Size yaptıkları amelleri bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? Bunlar iyi ameller yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir ''. (Kehf, 103-104).

6.Selefin İhlasla İlgili Sözleri :
Selef alimlerimizin ihlasla ilgili bazı güzel sözleri bulunmaktadır. Bu hikmet dolu sözleri okuyucuların istifadesine sunmak istiyorum. İnşaAllah faydalı olur.
- Huzeyfe el-Mer’işi derki : ''İhlas, kulun iç ve dış hareketlerinin aynı olmasıdır''.
- Yakub Davud el-Yahya ise şöyle der : '' İhlaslı olan kimse, kötü amellerini gizlediği gibi iyi amellerini gizleyendir ''.
- Fudayl b. ‘Iyad da şöyle söyler : '' İnsanlar için bir ameli terk etmek riyadır (gösteriştir). İnsanlar için bir amel yapmak ise, şirktir. İhlas da, Allah’ın seni bunlardan kurtarmasıdır’.
- Eyyüb es-Sihtiyani de şunları söyler : ''Amel işleyen kimselerin niyyetlerini halis kılmaları, bütün amelleri işlemelerinden daha zordur''.
- Süheyl’e nefse en ağır gelen şeyin ne olduğu sorulunca, cevaben : '' Nefse en zor gelen şey ihlastır, çünkü onda nefse hiç bir nasip (hisse) yoktur'' der.
- Sehl b. Abdillah et-Tusteri de şöyle der : '' Kazançlı kimseler ihlasa baktılar,: 'Kişinin hareket ve sukuneti hem gizliliğinde hem de açığında Allah için olması, ve buna ne nefsin, ne hevanın, ne de dünya çıkarının karışmış olmamasıdır’ şartını buldular''.
- Son olarak imam İbn Kayyim’in sözünü nakledelim o ihlas hakkında şunu söyler : '' İhlas, yapmış olduğun ameline Allah’dan ğayrı, şahid ve mükafaat verici talep etmemendir ''.

Yazımızı noktalarken konuyla ilgili bazı tavsiyelerimizi burada zikretmek yerinde olacaktır :

1- İhlası kazanmamız için yaptığımız nafile ibadetleri gizlemeliyiz.
2- Allah için yapmağa niyetlendiğimiz bir amel ya da yapacağımız her hangi bir yardımda, nefsimize hoş gelse bile hiç bir dünyevi çıkar sağlamayı düşünmemeliyiz.
3- Dünyevi işlerimizi yürütürken kesinlikle dini hüviyetimizi yani kimliğimizi kullanmamalıyız.
4- İhlası iyi kavrayabilmek için onunla ilgili eserleri çok okumalıyız.
5- İslami kimliğimizi yeniden kazanma adına ihlası oluşturan amelleri uygulamaya azmetmeliyiz
alıntı

maslak:
Allah c.c hepinizden razı olsun

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

Tam sürüme git
Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek