Gönderen Konu: İlim öğreniniz  (Okunma sayısı 4669 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

selcuklu

  • Ziyaretçi
İlim öğreniniz
« : 13 Eylül 2011, 23:04:45 »

“‹İlim öğreniniz. İlim için huzur ve sükûn ile vakar da öğreniniz. Kendisinden ilim öğrendiğiniz kimseye karşı mütevâzî olunuz.” (Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü'l-Evsat)

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: İlim öğreniniz
« Yanıtla #1 : 15 Nisan 2014, 23:54:18 »
İlim İle İlgili Sözler

Kim ilim talebi peşinde olursa, ilim öğrenme yolunda, onu elde etmek için çalışma uğrunda niyetini, gayretini sarfediyor olursa, (kânetil-cenneti fî talebihî) cennet de onu ister. Cennet de onun peşine düşer, cennet de onu taleb eder, onun isteğinde olur. “Kim de isyan, günah peşinde olursa, onu yapmağa, onu elde etmeğe uğraşırsa; gayretini, himmetini, düşüncesini oraya sarfederse; (kânetin-nâru fî talebih) onun da cehennem peşine düşer, cehennem onu ister. ‘Yâ Rabbi, bu herifi cehenneme koy!’ diye, cehennem onun talebcisi, taliplisi, isteklisi olur.” (Hadis-i şerif.)

Kimin ilmi varsa, bilgisi varsa, ilminden sadaka versin…  (hadis-i şerif)

Peygamber Efendimizin ilme ne kadar değer verdiğini şu hadisten anlamamız mümkün: “Allah Resulüne (s.a.v.) biri âlim, diğeri sırf ibadetle meşgul olan iki kişiden bahsedildi. Efendimiz buyurdu ki: “Âlimin, sadece ibadetle meşgul olana karşı üstünlüğü, sizin en düşük derecede olanınıza benim üstünlüğüm gibidir.”

İbni Mesud (r.a.): “Dersle uğraşmak namazda bulunmak gibidir.”

Ebu’d-Derdâ (r.a.) “Bir saat ilimle meşgul olmak, bütün geceyi ibâdetle geçirmekten daha hayırlıdır.”

İbni Abbas (r.a.): “Gecenin bir kısmında ilim müzakere etmek, bana, geceyi sabaha kadar ibadetle geçirmekten daha sevimlidir.”

Ebu’d-Derdâ (r.a.): “Sabah ve akşam ilim meclisine gitmeyi cihad saymayan kimsenin aklı zayıf, görüşü kısadır.”

Ebu Hureyre (r.a.): “İnsanın, nefsine bir ilâç, başkaları için de bir ıslah vesilesi olacak ilimden bir bölüm öğrenmesi, bir senelik nafile ibadetten daha hayırlıdır.”
Kâ’bu’l-Ahbâr (r.a.): “İlim tahsil etmek sabah akşam Allah yolunda cihad etmek gibidir.”

Bütün bunların üzerine İmam Sevrî ilim hakkında şu hükmü veriyor: Farzlardan sonra, ilim öğrenmekten daha faziletli hiçbir ibadet yoktur.
alıntı

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: İlim öğreniniz
« Yanıtla #2 : 31 Ağustos 2014, 22:20:24 »
Tebbet yeda katibin levlahü ma harabet. Mamüretün üssiset bil-ilmi ve'l edebi.




Manası: İlim ve edebiyatla tesis edilen mamureleri harap eden katibin iki eli kurusun.

Mecmau-i Zühdiyye. s.18-19

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: İlim öğreniniz. Yaşayan İlim.
« Yanıtla #3 : 29 Aralık 2014, 02:38:31 »



Bilindiği gibi İslamiyet, ilme gerekli önemi vermiştir. İlim, ilmi teşvik, ilmin fazileti, alimlerin İslam dinindeki yeri ve vasıfları konularında Allah'ın emirleri, Peygamberimizin (S.A.V.) pek çok hadîsleri vardır.


İslam dininin ilimle ilgili olarak ortaya koyduğu emirlerin tamamım içine alan bir konu, bütün boyutlarıyla düşünüldüğünde, kalın bir cilt demektir.


Ele aldığımız, İslamiyet'in ilme bakışının ancak çok küçük bir kesitidir. O da: ilmin, ilim talipleri tarafından yaşanması, yaşanarak öğrenilmesidir. "Beşikten mezara kadar ilim." hadîsi şerifince, ilim talipleri, okullarda yetişmekte olan çocuklar ve gençler olduğu gibi, ilme talip olan yetişkinler de olabilir.


Yaşayan ilim anlayışı bizi, öğretimde fikirleri faydalı kılmak gibi bir metoda, İslamî öğretimin kullandığı, fakat bugün, üzülerek ifade ediyorum, okullarımızda maalesef kullanılmayan, kullanılamayan bir metoda, götürmektedir. Batı asırların verdiği tecrübeler neticesinde bu metodu bulmuş ve kullanmaktadır.


İbn-i Mes'ud (R.A.) dan ve daha başkalarından gelen rivayetlerde Peygamberimiz (S.A.V.), Kur'an ayetlerini öğretmeden önce, ilk defa iman telkininde bulunur, sonra on ayet öğretir, bu on ayet öğrenilip hükümleri tatbik edildikten sonra, diğer bir on ayet öğrenilirdi. Öğrenilen on ayetin hükümleri tatbik edilmeden diğer on ayete geçilmezdi. Bu rivayete, bazı kaynaklarda şu ilaveye de rastlanmaktadır: "Biz, Kur'an'ı ve onunla amel etmeği birlikte öğrenirdik. Fakat, Kur'an bizden sonra öyle kimselerin elinde kalacak ki, onlar, Kur'an'ı su içer gibi okuyacaklar, ama Kur'an gırtlaklarından öteye geçmeyecek ve hatta boğazım göstererek şuraya bile varamayacaktır." Yani Kur'an kalbe inmeyecektir, yalnız etten ibaret olan dilde kalacaktır.


Bu rivayetten anlaşılacağı gibi, İslamiyet, mücerret bilgiye değil, yaşayan bilgiye önem vermektedir. Öğrenilmesi gerekli bilginin de tam öğrenilmesini ve yaşanmasını ister. İslamî öğretimde, yarım bilgi yoktur. İlim öğrenilirken, bir bölüm öğrenilmeden, diğer bir bölüme prensip olarak geçilmemesi gerekir. İslamiyet, öğrenilen ilmin tatbik edilmesini, yani yaşanmasını istemekle, öğrencinin konu üzerinde dikkatini yoğunlaştırmasını teksif etmesini, konsantre olmasını ve bu yolla sezgilerinin de harekete geçmesini temine çalışır. "Bildiği ile amel eden kimseye Allah, bilmediğini öğretir" hadîsi şerife göre bilgi edinmeğe çalışan kimsede, sezgiler harekete geçer ve yeni bilgiler ferdin içinden doğar, buluşlar (icatlar), kendini gösterir; mucitler, araştırmacılar, bilgi üreten alimler yetişir. 13. asırdan önceki mazide olduğu gibi.


Öğretimde, fikirleri faydalı kılmak demek, fikri, hisle seziş; duygular, ümitler, arzular ve düşünceyi düşünce ile ayarlayan Baklî faaliyetlerden mürekkep ve hayatımızı teşkil eden akıntıya bağlanmaktır.


* * *


Elimizde, Allah'ın emaneti olarak bizlere teslim edilmiş olan ve yetiştirilmesi, terbiye edilmesi istenen çocuklarımız, canlıdırlar, öğrenmeğe karşı şevklidirler. Öğretici durumda olanlarda, yaşayan fikirlerle mücehhez, canlı ve şevkli olmalıdırlar. Ölü bilgilerle, atıl fikirlerle meşgul olmamalıdırlar. Bir çocuğa zihnini işletmesini öğretirken veya onun, bilgi ile zihnini terbiye etmeğe çalışırken, en fazla sakınılması gerekli şey, hareketsiz, atıl fikirlerdir. Faydalı hale getirilmeden, tecrübe edilmeden (tatbik edilmeden) veya yeni yeni terkiplerle karşılaştırılmadan zihne giren fikirler zararlıdır.


İslam dini, tatbik ettiği öğretim metodunda bu kabil hareketsiz, tecrübeden geçmemiş, atıl fikirlerden uzak kalabilmiştir. Çocuğun öğreneceği bilgiler, çeşitlilik bakımından az, fakat önemli olmalıdır; Bunlar, mümkün olan herhangi bir terkibe karışmalıdırlar. Çocuk, kendine sunulan fikirleri benimsemeli ve kendi filî hayatının hal ve keyfiyetleri içinde bunların tatbik şekillerini hemen, ders yapılırken, yerinde anlamalıdır. Çocuk, eğitimin tâ başlangıcından itibaren keşif ve buluş zevkini tatmalıdır. Çocuğun yapacağı keşif, genel fikirlerin, hayatın içinden akıp giden ve hayatının kendisi olan olaylar ırmağını ona anlatmağa yaraması keyfiyetidir. Burada, anlamak kelimesini dar ve mantıkî manada değil, en geniş manada kullandığımı belirtmeliyim. Bir matematik, bir fizik problemini, tarih konusunu anlamak, mantıkî anlamak tarzıdır. Fakat, bir de karşımızdaki insanı anlamak vardır. Bu, mantıkî anlamanın dışındadır. Anlamak kelimesinden kastım, anlamak kelimesinin ifade ettiği bütün manaların toplamıdır. Tabiî bu da matematik bir toplama değildir. Yahut bir yazarın "Her şeyi anlamak, her şeyi affetmektir" cümlesindeki anlamak kelimesindeki manayı içine alacak biçimdedir.


* * *


İyi bir disiplinle, sınıf öğrencilerinin kafalarına, tulumba ile hava doldurur gibi, belirli miktarda atıl bilgi doldurmak her zaman mümkündür. Bir ders kitabı alır, çocukları bu kitaptaki konuları öğrenmeğe mecbur edersiniz. Çocuk, böyle bir öğretim metodu ile bir denklemi nasıl çözeceğini öğrenir. Ancak, Çocuğa bu denklemi çözmeği öğretmekten maksat nedir? Bu soruya verilmekte olan geleneksel cevap şöyledir: "Zihin bir alettir, önce onu bilersiniz, sonra kullanırsınız. Bu denklemi çözme kudretini kazanmak, zihni keskinleştirme işleminin bir kısmıdır." İşte, bu cevaptaki hakikat payı, bu düşünce tarzım ve metodu asırlarca yaşatmıştır. Halen okullarımızdaki öğretim faaliyetinde yapılanda da bu temel düşünce yatmaktadır. Bu düşüncenin içinde yarım bir hakikat payı vardır. Fakat, buna rağmen çocuk da hasım öldürme gibi tehlikeli bir yanı da bulunmaktadır.


Bu düşünce, aklı ölü bir alete benzetiyor; öyle zannediyorum ki bu, Yunanlılardan intikal etmiştir. Bu düşünce, İslamî öğretim düşünce tarzından farklıdır. Eğitime sokulmuş, tehlikeli, hatalı bir mefhumdur. Çünkü, aklı pasif, bilenmeğe muhtaç, kör bir alet kabul etmiştir. Akıl, hiçbir zaman pasif değildir. Alma kabiliyeti olan, münebbih ve muharriklere derhal cevap veren daimî bir faaliyet içinde bulunan bir uzvumuzdur. Onu keskinleştirmek, kuvvetlendirmek demek, hayatını bu müddet içinde durdurmak, faaliyetinden tehir etmek demektir. Halbuki durdurmak yerine, hemen harekete geçirmek en doğrusudur. Öğretimin vereceği zihnî hayat imkanları ne ise hemen verilmelidir. Öyle zannediyorum ki, Peygamberimiz (S.A.V.), ilim hazinelerinin anahtarının soru sormak olduğunu bildirmekte, akıl denen kudrete, hayat imkanlarını hemen vermeği ve meydana koymağı murad etmiştir. Eğitim ve öğretimin en esaslı, fakat, çok güç olan temeli budur. Bütün tecrübeli ve kendini iyi yetiştirmiş hocalar iyi bilirler ki, eğitim dakikası dakikasına, saati saatine, günü gününe, teferruatın iyice kavranması gibi çok sabır isteyen bir faaliyettir.


İslami eğitim ve öğretimde, sabır, aklı hemen harekete geçirme, neyi, ne için öğrendiğini bilme, öğrendiklerini yaşama, ilmin faydalı olanına yönelme, sezgi unsurunu faaliyete geçirme hususen kullanıldığı gibi, bütün istiklal şeklileri (turne varım, tümden gelim, analoji), yani genel öğretim metotları, tarihî olayları tetkik metodu, bugün kullanılan tecrübî (deneysel) metodu kullanmışlardır. Kullanılan bu metotların bilgi kaynağı da, Kur'an-ı Kerim'in ve hadîsi şeriflerin lafızları ve ruhudur. Eskiler, bu iki kaynağı çok iyi biliyorlardı.
Yaşayan İlim
Nahit Dinçer
1986 - Temmuz, Sayı: 005, Sayfa: 011.dergialtinoluk.com
« Son Düzenleme: 29 Aralık 2014, 02:40:30 Gönderen: mazhar »