Gönderen Konu: nasihatın lüzum ve ehemmiyeti hakkındadır.  (Okunma sayısı 5269 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
nasihatın lüzum ve ehemmiyeti hakkındadır.
« : 07 Mart 2012, 02:27:18 »

   
           Muhterem Müminler!
   Hutbemiz, nasihatın lüzum ve ehemmiyeti hakkındadır.
   Hiç şüphesiz, yüce dînimiz İslâm, nasîhate büyük ehemmiyet vermiştir. Müslümanların birbirleri üzerindeki haklarından bir tanesi de, nasihat istediği zaman ona nasihat etmesidir. Bu sebeple dînimizde nasihat çok mühimdir.
   Nasihatın manâsı; “İnsanları doğru ve güzel şeylere teşvik etmek; çirkin, kötü ve günah şeylerden uzaklaştırmak maksadıyla söylenen güzel, manâlı sözler” demektir. Hutbemin başında okuduğum âyet-i kerîmesinde Cenâb-ı Hakk: “Rabbinin yoluna, hikmetle ve güzel nasîhatle davet et” buyuruyor. Diğer bir âyet-i kerîmede de: “İyiliği emret, kötülükten sakındır. Bu hususta başına gelen şeylere sabret. Çünkü bunlar, yapılması îcab eden mühim işlerdendir” buyuruyor. Peygamber Efendimiz (sav) Hazretleri de hadîs-i şeriflerinde: “Din nasîhattir” buyurmak sûretiyle nasîhatin ehemmiyetine işâret buyurmuşlardır.
   Kezâ; islâm büyükleri, evliyâullah ve pîrânımız da nasîhate çok ehemmiyet vermişler ve bunu kendi hayatlarında da tatbîk etmişlerdir. Nitekim, İmâm-ı Rabbânî (ks) Hz. “Nasîhat, dînimizin birinci vazîfesidir” buyurmuşlardır.
   Muhterem Mü’minler!
   Yukarıda ehemmiyetini arz etmeye çalıştığım nasîhat husûsunda şuurlu her müslümana düşen vazîfe, dînimizin emir ve nehiylerini, güzelliklerini evvelâ kendisi gücünün yettiği nisbette yaşamaya gayret göstermek, daha sonrada çoluk-çocuğuna, komşularına, arkadaşlarına, etrafındaki insanlara anlatmak, güzel nasihatlerde bulunmaktır. Bunu yaparken de her hususta olduğu gibi bunda da ihlâs ve samîmiyet şarttır. Yapılan şey sırf Allah(cc)’ın rızâsı için yapılmalıdır. Dikkat edilmesi îcab eden diğer mühim bir husus da, nasîhatin yerinde ve zamanında, muktezâ-i hâle göre yapılması esastır. Uzun lâfın kısası; Her söz, her yerde, her zaman ve herkese söylenmez.
   Şimdi, başta Rasûlüllah Efendimiz olmak üzere, Eshâb-ı Kirâmın ve büyük Allah dostlarının biz ümmet-i muhammed için beyan ettikleri bazı nasîhatleri arz etmeye çalışacağım.
   *Peygamberimiz(sav) buyurdular ki:
     -“Geçim sıkıntısından şikâyetçi olan, Rabbini şikâyet etmiş gibi olur.
     -Dünya işleri için üzülen, Allah’a kızmış gibi olur.
    -Bir zengine, zengin olduğu için tevâzû gösterenin, dîninin üçte ikisi gider.”   
   *Peygamberimiz(sav) buyurdular ki:
     -“Allâh-ü Teâlâ; günahların zilletinden tâatın izzetine çıkan kimseyi, malsız zengin eder.
      -Askersiz kuvvetli yapar.
      -Akrabasız aziz eder.”
   *Cebrâil (as) buyurdu ki:
      “Yâ RasûlAllah(sav)!
      -Dilediğin kadar yaşa, mutlaka öleceksin.
      -İstediğin kimseyi sev, şüphesiz ondan ayrılacaksın.
      -Dilediğin ameli yap, muhakkak onun karşılığını göreceksin.”
   *Hz. Ali(ra) Efendimiz buyurdu ki:
      -“Şüphesiz, dünyâ nimetlerinden sana, İslâm nimeti yeter.
      -Meşguliyet olarak, sana ibâdet etmek yeter.
      -İbret olarak da sana ölüm yeter.”
   *Evlâdı olmakla büyük şerefe mazhar olduğumuz Hz. Üstâzımız(ks) da evlâtlarına şöyle buyurmuşlardır:
     “-Allah yolunda ol, dosdoğru ol, verdiğin sözün eri ol. Evladım, ağzın laf ediyorsa dilinle doğru ol, sözünle doğru ol. Sana inanan kişilere karşı sözünden cayma. Eğer sözünü tutarsan "söz" olur ve seni cennete götürür, tutmazsan "köz" olur.
  Elinle doğru ol. Kolunu, muzırda değil yardım işinde kullan. Tartıyla iş yapıyorsan terazinde, ölçüyle iş yapıyorsan metrende ve litrende doğru ol. Doğrunun doğruluğu bütün sülalesine akseder, hepsini hayra götürür.
  -İnsanları sev ve kimseyi kendinden alçak görme. Tevazu sahibi ol, zira en halis ziynet alçakgönüllülüktür. Mütevazi olan kimse, en güzel ziyneti takınmıştır. Kimseyi kendinden aşağı görme. Hayatta haset etmeden say, kıskanmadan sev. Bazı insanlar, başkasındakini istemez. Öyle olma. Gıpta et, fakat haset etme. Zira Allah’ın huzuruna fesatla çıkılmaz.
  Memur olduğun zaman, sana gelen vatandaşlara sakın yüksekten bakma, yanına geleni ayakta bekletme. Yanında, daima bir sandalye bulundur ve oturtuver. Biraz dinlendirdikten sonra halini sor, işini hallet. Sakın ha "bugün git yarın gel" deme! İşini, o gün bitir. Eğer öyle yapmazsan on parmağım yakanda olacaktır. Eğer memursan ve başında müdürün varsa, haset etmeden say, kıskanmadan sev.
  İnsanlar muhteliftir. Bazısı daha kabiliyetli, bazısı daha yakışıklıdır. "Ben niye onun yerinde olmayayım" deme, elindekinden olursun. "Allah bana bir verirse, arkadaşıma, komşuma iki versin" diye düşünürsen, seninki üç olur. Eğer arkadaşın veya komşun böyle düşünmüyorsa, onunki ikide kalır.
  -Temizlik, ibadettir ve imanın yarısıdır. Eğer sokakta birisi hata yapmışsa (yola pislik yapmışsa) sen, onu ayağının ucu ile örtüver.
  -Günde en az iki kişiye iyilik et, gönlünü al. Çünkü cennetin yolu, gönül almaktan geçer. Gönül almak, Cennetin Firdevs kapısını açmaktır. Bu beş maddenin en kolayı, fakat en "içten geleni" de budur. Bir gönül kazanmak, 40 vakit namaza bedeldir. Bir gönül kırmak ise, 40 vakit namazın sevabını kaybettirir. Ben sabahları kalkarken, "Ey Allah’ım, bana, bugün bir kişiye iyilik yapmak nasip eyle" diye dua ederim.
  -Evden çıktığında veya eve dönerken karşından gelen ilk kişiye selam ver. Onun vermesini beklersen olmaz, evvela sen ver. İşte o zaman, o da sana karşılığını verecektir. Veren el, alan elden, sunan gönül, alan gönülden azizdir.”