Gönderen Konu: İmam-ı Rabbani H.Z  (Okunma sayısı 48016 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mahi

  • Ziyaretçi

Meşhur Halidi Bağdâdi'ye hocası Şahı Dehlevi (k.s.) yazdığı bir mektupta şöyle buyurur:
İmam-ı Rabbani'yi sevenler mümin ve takva sahipleridir. Sevmeyenler ise şaki ve munafıklardır. Bütün alemi İslam'a İmam-ı Rabbani'nin şükrünü eda etmek vaciptir.

İmam-ı Rabbani ve Yolundakiler
Berekât
Muhammed Hâşim Kişmi

Çevrimdışı Ber-ceste

  • yazar
  • ****
  • İleti: 551
Sünneti terk etmek korkusu
« Yanıtla #31 : 11 Ağustos 2008, 23:34:54 »
İmam-ı Rabbani H.Z. leri buyurdular ki;

'' Ramazan-ı şerifin son on günüydü teravih namazı kıldıktan sonra,kendimde bir gevşeklik hissedip yatmak istedim yatarken bu gevşekliğin çokluğundan evvela sağ tarafa döneceğimi unuttum, halbuki bu sünnet idi.

Sol tarafa dönüp yattım  bir müddet sonra sünneti terk ettiğim hatırıma geldi, bunu ilk defa terk ettiğimi düşündüm. O anda unutarak ve sehven olduğu bildirildi.

Fakat sünneti terk etmek korkusu benden gitmedi, hemen kalktım sağ tarafa dönüp yattım.

Bunu yaptıktan sonra Allah'ü Teala'nın nihayetsiz nur ve feyzleri zahir oldu ve şöyle bildirildi;

"Sen bu kadar sünnete riayet edince, ahirette hiç bir şekilde sana azab etmem"
Sükût etmek gibi alemde nadana cevab olmaz..

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
İmam-ı Rabbani Hz.'lerinin irtihali
« Yanıtla #32 : 12 Ağustos 2008, 00:39:01 »
Imam-ı Rabbani (k.s.) Hazretlerinin nurlu bedeni yıkama tahtasının üzerine koyulup, elbiseleri soyulunca, orada olanların hepsi de gördüler ki, Hazret-i lmam, namazda olduğu gibi ellerini bağladı. Sağ elinin baş parmağı ve küçük parmağını, sol elin bileğinde halka yaptı.

Halbuki, oğulları vefatından sonra, kollarını duzeltıp uzatmışlardı. Yıkama tahtasına yatırırken, tebessüm etti ve bir müddet böyle mütebessim olarak kaldı. Hatta orada olanlar feryad ettiler.

Yıkayıcı, mübarek ellerini açıp düzeltti. Sol tarafa yatırdı, sağ tarafını yıkadı. Sağ tarafa yatırıp sol tarafını yıkayacağı zaman, orda bulunanlar, velilik kuvvetinin bir alameti olarak, zarif bir hareketle ellerinin hareket ettiğini, biraraya geldiğini ve eskisi gibi tekrar sağ elinin baş ve küçük parmaklarının, sol elinin bileğinde halka yaptığını gördüler. Halbuki sağ tarafa yatınca, sağ elin sol el üzerine gelmesi icabederdi. Latif elleri mum ve taze gül yaprağı kadar taze idiler. Bununla beraber öyle bir kuvvetle sol elini tutmuştu ki, ayırmak ve çözmek mümkün değildi.

Kefene sardıkları zaman, yine ellerinin bağlandığı görüldü. Böylece iki—üç defa vaki oldu. Nihayet ordakiler, bunda derin bir ma’na ve gizli bir sır olduğunu anlayıp, bir daha ellerini açmaya uğraşmadilar ve oğulları;

Hace Muhammed Said;
—“Madem ki, ‘muhterem babam böyle istiyor, böyle bırakalım” buyurdu.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadis-i şerifde;

“Yaşadıkları gibi ölürler” buyurdu. Bu, Allah'ü Teala'nın büyük bir ihsanıdır. Dilediğine ihsan eyler. O’nun ihsanı boldur.

Altun Silsile
« Son Düzenleme: 12 Ağustos 2008, 00:46:30 Gönderen: Tuğra »
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Doğru İmanın Alameti
« Yanıtla #33 : 12 Ağustos 2008, 12:15:13 »
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

(Doğru imanın alameti, kâfirleri düşman bilip, onlara mahsus olan ve kâfirlik alameti olan şeyleri yapmamaktır. Çünkü İslam ile küfür, birbirinin aksidir. Bunlardan birisine kıymet vermek, diğerine hakaret ve kötülemek olur.Allah ’ın düşmanlarını sevmek ve onlarla kaynaşmak, insanı Allah’a düşman olmaya sürükler. Bir kişi, kendini müslüman zanneder. Kelime-i tevhidi söyler, inanıyorum der. Namaz kılar ve ibadet yapar. Halbuki, bilmez ki, Allah’ın dostlarını sevmemek veya Allah’ın düşmanlarını sevmek onun imanını yok eder.) [m. 163]
« Son Düzenleme: 12 Ağustos 2008, 12:19:17 Gönderen: Tuğra »
〰〰〰〰🐠

Mahi

  • Ziyaretçi
Ömr-i şerifleri, insanların yaşı olup, manevî kemâllerin de yaşı olan kırk gelince, Hazret-i Hâce, bu sıkıntılarla dolu cihanın darlığından kurtulmak istedi. Bu günlerde birinin vefat haberinı işitip serapa dertli olan kalbinden içli bir âh sesi duyuldu.Ve:
—  «Çok iyi oldu, kurtuldu» buyurdu. Bundan makkası mevhum olan varlık libâsından kurtulmaktır. Zira olanlar, yalnız matlubu duymakla kalırlar. Şöyle ki"Mevlânâ Rûmî (kaddesellahü sirreh) vefatı zamanında, bu esrarı terennüm eyledi.

Beyt:
Ben tenden kurtulurum, o hayâlden kurtulur,
Gideyim, kavuşmanın sonu böyle bulunur
."

Bu günlerde hanımına:
— «Ben kırk yaşına gelince, büyük bir hâdise önüme gelir» buyurdu. Mübarek ellerini açtı ve
—  «Elimde olan bu çizgi, sana söylediğim sözün nişanıdır» dedi.
Yine bu günlerden bir gün, eline bir ayna alıp, hanımlarını çağırdı ve:
— «Gel beraber bu aynaya bakalım» dedi. O afîfe
der ki:
—  «Aynada, onları tamamen beyaz sakallı gördüm ve korktum. Bana böyle görünmeyiniz, bakmaya gücüm yetmiyor» dedim.
Tebessüm etti ve kendini asıl şeklinde gösterdi. Yine bu günlerde idi. Kendi keşflerini, bir rüya görmüş gibi zikretmeleri âdetleri olduğundan:
—  «Evliyâullahdan birine (bu yakınlarda Nakşibendî silsilesinin büyüklerinden biri âhirete intikal edecektir. Delhi şehrinin kenarında bir yere gömülsün ve insanlara karışmaktan kurtulsun) diye bildirildi.» dedi. Ve aynı yerde defnedildi. Bu zâtın kim olduğu hususunda, bazı talebeleri istihare eylediler, izin verilmediğini anlayınca, istihareden vaz geçtiler. Yine bir gün; kendisi için, "Bana şöyle bildirdiler ki; Senin dünyaya gelmekten maksadın, tamam oldu, Dünyada işin kalmadı, artık sefere çıkmak icab ediyor" Duyurdular. Ve yine:
—  «Görüyorum ki, kutb-i zaman öldü diyorlar, bu zamanda kendime mersiye olarak, güzel bir kaside okuyorum ve içinde çok yüksek marifetler bulunduğunu anlıyorum» buyurdu.
Hicrî bin on iki senesinin Cemâzı'l-âhir ayı gelince, hastalığa tutuldu. Bu günlerde şöyle buyurdu: Hâce Ahrâr'ı (radıyallâhu anh) rüyada gördüm ve bana:
—  «Gömlek giyiniz» dediler. Bu rüyayı anlattıktan sonra, tebessüm etti ve:
—  «Eğer yaşarsam Öyle yaparım, yaşamazsam, gömleğim kefenimdir» buyurdu.
Bu günlerde sefere çıkmak isteyen muhlis talebelerinden birine de:
—  «Birkaç gün, bir yere gitmeyiniz, son günlerimi yaşıyorum» dedi. Sâdık talebelerinden birçokları gelmişlerdi. Za'fiyetinin, hastalığının çok olduğu zamanlar, derin iîimler beyân eyleyip, çok yüksek hakikatlerden bahis ettilerr. Bir gece, hastalık ve za'fiyet o hale geldi ki, gören hâlet-i niza'da (can vermekte) olduklarını sanardı. Bir müddet sonra kendine gelip:
— «Eğer ölmek bu ise, ne büyük bir nimettir. Bu hâlden kurtulmak istemiyorum» buyurdu. Aynı ayın yirmibeşnci Cumartesi günü, hazırlık ve ayrılık eserleri görünmeğe başladı. Bütün dostlarına bakışları ile veda ederken,talebeleri, eshâbı ve dostları ağlamağa başladılar. Onlar ise tebessüm buyurup hayretle bakıyor ve sanki:
—  «Siz nasıl dervişlersiniz, kazaya rızâ dâiresinden çıkıp ağlarsınız» söylemek istiyordu. Bu sırada talebelerinden biri (Yâ İlâhel âlemin) mübarek kelimesini söyledi. Sür'atle onun tarafına bakıp, mübarek yüzünü onun tarafına çevirdi. Orada olanlardan biri:
—  «Onların bu hareket ve teveccühü hakîki mahbûbun ismini duyma şevkindendir» buyurunca, bu sözün tesiri ile mübarek gözleri yaş ile doldu, ikindi yaklaşmıştı. Sesli olarak Allahü Teâlâ'nın ismini zikretmekle meşgul olup böylece Allah diye, diye canını, canana teslim eyledi, (radıyalhhü anh) Vefatından sonra en İyi talebeleri karar verdikleri bir yere mezarlarını kazdılar. Tabutu oraya götüremediler. Telaşla bir başka yere götürüp indirdiler. Tabutu yere indirdikten sonra, o yerde ne görsünler:
Orası Hazret-i Hâce'nin talebeleri ile bir defa geldikleri bir yer idi. Burayı beğenmişti, abdest alıp, iki rekât namaz kılmıştı. O temiz yerden bir toprak mübarek eteklerine yapışmıştı, ve:
— «Bu yerin toprağı bizim eteğimizi tuttu» buyurmuştu. Ana caddeye yakın olan bu yerde lâhdini kazdılar. Bu irşâd memleketinin pâdişâhını, içli iniltilerle mezara indirdiler. Hâce Hüsâmeddin hazretlerinin bereketli gayretleri ile, mezarın etrafına ağaçlar meyveler, çiçekler dikip, orasını sanki zahiri bir cennet yaptılar. İnsanlar, ziyareti ile bereket ve şifâ bulurlar.

Beyt:
Mağfiret nuru parlasın, mezarında mum yerine,
Kapına gelenin kalbi gark olsun nur denizine.


Faziletli zatlar ve arifler vefat târihi için mersiyeler yazdılar. Buraya şiir hâlinde vefat tarihini gösteren bir manzum ile iktifa ediyorum.

Bir zat ki mahbübu ile baki oldu,
Ve sıfatlarından hep fâni oldu,
Halikına âşık, tam bir aşk ile
Mâhlûkata çok merhametli oldu.
Onun vasi senesi susuz dilime,
Bak ne güzel «Bahri marifet oldu
». (1012)


İmam-ı Rabbani ve Yolundakiler BEREKÂT. Muhammet Hâşim Kişmi... S.61'den 66'ya kadar.
« Son Düzenleme: 12 Ağustos 2008, 21:10:40 Gönderen: Mahi »

Çevrimdışı Ferzin

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 240
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyorlar ki:

(Bid'at ehli, yapacağı değişikliklerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannederek bid'at çıkarıyor, bid'atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değil, kâmildir. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [çağa uydurmaya, çeşitli bid'atler çıkarmaya] çalışmak, Maide suresinin, (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyeti vermekle razı oldum) mealindeki 3. âyetine inanmamak olur. (m.260)

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Namaz kılmak ve diğer ibadetleri yapmak ancak müminlere kolay gelir. Kur'an-ı kerimde, (İman ve ibadet etmek, müşriklere güç gelir) ve (Namaz kılmak müminlere kolay gelir) buyurulmaktadır. Namaz kılmamak, iman zayıflığından ileri gelir. İmanın kuvvetli olmasının alameti, dinimizin emirlerine severek kolaylıkla uymaktır.(1/191,289)
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
esef onu bilmeyene ahhhhh,duymayana ahhhhhhh.inmemiştir onun gibi mücessem rahmetullah.................................................................(işaAllah yanlış yazmadım aklımda kalan)

Çevrimdışı ABDULLAH LFC

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 169
Kutub
« Yanıtla #38 : 15 Eylül 2008, 17:23:53 »
...
...
« Son Düzenleme: 12 Temmuz 2012, 01:33:00 Gönderen: ABDULLAH LFC »

Çevrimdışı Buka

  • okur
  • *
  • İleti: 59
Muhammed Hâşim-i Kişmî naklediyor: "Annesi tarafından Sultân-zâdelerden olan, bu yüksek yolumuzun üstâdlarından birinin oğlu, kulunç hastalığına yakalandı. Hastalığı günlerce devam etti. Doktorlara baş vurdu. Bir fâide göremedi. Çok eziyetler çekti, çok üzüldü. Ne yapacağını, kime baş vuracağını bilemiyor, gece gündüz gözüne uyku girmiyordu. Yakınlarından birini, bu fakîre gönderip;
—   "Yolumuzun azizlerinin büyüklerinden yüksek üstadınıza, iyi bir zamanda, bu belânın kaldırılması için teveccüh etmelerini arzederseniz, biz ve büyüklerimizin ruhları sizden memnun olur" diye söyledi.
Bu haberi getiren ikindiden sonra geldi. O gece yatsı namazından sonra, Imâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretlerini odalarında yalnız bulup, hastanın durumunu anlatıp kendilerinden teveccüh istediğini arzettim.
—"İnşaAllah elimizden geleni yaparız" buyurdu.
Sabah namazının farzını kıldıktan sonra, bizzat kendisi bu fakiri çağırdı. Kulağına yaklaşıp;
—" Teheccüd namazından sonra, akşam söylediğiniz hastalığın kalkması için duâ ettim. Allâhü Teâlânın yardımıyla o belâ kalktı. Hemen
git Duamızı o ümitsize ulaştır" buyurdu. Bu fakîr emirlerine uyarak, o şahsın yanına gittim. Beni görür görmez, yerinden fırladı, boynuma sarıldı
ve gözlerinden yaşlar akmağa başladı. Hâlbuki, ben daha bir kelimebile konuşmamıştım. Dedi ki:
—"Seni ne için gönderdiklerini anladım. Biraz önce, burada olanlara
—  "Gecenin bitmesine bir kaç saat kalmıştı ki, bu hastalık benden tamamen kalktı. Sanki hiç hasta olmamış gibi bir hâle geldim" demiştim.
Yakıen anladım ki, ricamı onlara arzetmişsiniz. Onlar da bu anda teheccud namazına kalkmışlar, bu hastalığın kalkmasına duâ ve taveccüh etmişlerdir. Duaları kabul edildi. Şimdi müjdesini bana gönderirler dite düşunuyordum ki siz geldiniz, "dedi. Ben de;—" İşin doğrusu tam anladığınız ve düşündüğünüz gibidir. İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri beni bu müjdeyi size ulaştırmak için gönderdiler. Elhamdülillah ki, yüksek yaratılışınız ve bağlılığınız sebebi ile yazıya ve habere lüzum göstermediniz" dedim. Bu hâdiseyi gördükten sonra şeyhzâde, sultân evladı bu zat, İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin (k.s.) huzuruna gelip, tövbe edip ve inâbe alarak, talebe olma saadetine kavuştu. Muhlislerden ve sevdiklerinden oldu. Hocasına gelirken hep yaya olarak gelir, bu memlekette, bu zamanda, böyle büyük bir zâtın bulunduğuna şükrederdi."
Ey Beytullah'a sefer edenler, yol tutup gidenler,
Siz bedenlerinizle yürürken, biz yürürüz ruhlarımızla.
Kalmışsak; bizi bağlayan, özrümüz, kaderimizdir.
Özrün kalmaya zorladığı, bırakmadığı bir kimse, 
Bil ki, sefer etmiştir; o da yolcularla gitmiştir.

Çevrimdışı evladırabbani

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 10
kısa ama öz bilgileriniz için teşekkürler arkadaşlar......
selam olsun İmam-ı Rabbanii evlatlarına......

osmanli

  • Ziyaretçi
Ynt: İmam-ı Rabbani H.Z
« Yanıtla #41 : 07 Ocak 2009, 23:38:00 »
İnsanları dara düşürmek,sıkıştırmak ve incitmek haramdır.
İmâm-ı Rabbânî
"Rahmetullahi Aleyh"

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: İmam-ı Rabbani H.Z
« Yanıtla #42 : 29 Ekim 2011, 23:00:44 »
 Din, nefsi emmare'nin adetlerini ve boş arzularını  iptal için gelmiştir.


Mektubatı Rabbani k.s 1-289

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: İmam-ı Rabbani H.Z
« Yanıtla #43 : 10 Aralık 2011, 09:46:13 »
Alıntı
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

(Doğru imanın alameti, kâfirleri düşman bilip, onlara mahsus olan ve kâfirlik alameti olan şeyleri yapmamaktır. Çünkü İslam ile küfür, birbirinin aksidir. Bunlardan birisine kıymet vermek, diğerine hakaret ve kötülemek olur.Allah ’ın düşmanlarını sevmek ve onlarla kaynaşmak, insanı Allah’a düşman olmaya sürükler. Bir kişi, kendini müslüman zanneder. Kelime-i tevhidi söyler, inanıyorum der. Namaz kılar ve ibadet yapar. Halbuki, bilmez ki, Allah’ın dostlarını sevmemek veya Allah’ın düşmanlarını sevmek onun imanını yok eder.) [m. 163]


29/Safer/1034/1524

Allahü Teala şefaatını nasip etsin.O yolda daim ve kaim etsin.

Çevrimdışı tk1978

  • IZLEMCI
  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 455
Ynt: İmam-ı Rabbani H.Z
« Yanıtla #44 : 10 Aralık 2011, 11:36:22 »
Alıntı
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bir kişi, kendini müslüman zanneder. Kelime-i tevhidi söyler, inanıyorum der. Namaz kılar ve ibadet yapar. Halbuki, bilmez ki, Allah’ın dostlarını sevmemek veya Allah’ın düşmanlarını sevmek onun imanını yok eder.) [m. 163]

Ne kadar muazzam ne kadar dikkatlere sayan bir söz. Üstünde her gün, her saniye durulmasi gereken bir söz. Kisinin kendisini devamli bu söz ile yoklasa, yeter yeter de artar bile. Allah sasirtmasin. Sevdiklerini bizlere sevdirsin, onlarin izin´den daimi yürümeyi nasip eylesin.