Gönderen Konu: Yeni Bir Başlangıç: "İcâzetnâme"  (Okunma sayısı 8057 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yeni Bir Başlangıç: "İcâzetnâme"
« : 19 Şubat 2013, 23:44:36 »

İlk icâzeti Peygamber Efendimiz, bizzat kendileri vermişlerdir. Devam eden dönemlerde ise tabiin ve tebe-i tabiin vasıtasıyla, Arap yarımadasında 200 yıl icâzet verilmeye devam edildi. Osmanlı’da ise 600 sene icazet merasimleri yapıla geldi. Asrı saadette Peygamber Efendimiz vasıtasıyla verilmeye başlanan icâzet; tarih boyunca değişen adetlere, topluluklara rağmen hikmetleriyle beraber Müslümanlara has bir şekilde devam etti, devam edecek.
 
İcazet, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e kadar ilim alınan hocaları gösteren tarihi bir vesikadır. Talibin belli bir ilmi yeterliliğe sahip olduğunu gösteren icazet, ilmin aktarılmasında önemli bir belge olmuştur. İcazette genellikle besmele-hamdele-salvele, icazet verilen kişinin adı, icazeti veren hocasından başlayarak Peygamber Efendimiz’e ulaşan bir hocalar silsilesi, hocanın icazet verdiği talebesine nasihatleri, icazeti veren hocanın künyesi ve icazetin verildiği tarih yer almaktaydı. İcazetin sonu ise Kelime-i Tevhid, Salavat-ı Şerife ve duâ ile biterdi. Bu belgeyi alan kişi, bundan böyle eğitimini aldığı ilim dallarında, başkalarına hocalık yapma salahiyetine sahip olurdu.
 
Yetkisi sınırları aşan belge “İcazet”
 
İcâzet, lügat manasıyla cevaz kelimesinden mastar olup izin, ruhsat, müsaade manasına gelir. İcâzetnâme ise; Arapça-Farsça bir terkip olup, Ulum-ı Diniye’de ve meşk ilminde tahsilini tamamlayanlara imtihan sonrasında verilen mezuniyet belgesi, izinname ve şahadetname için kullanılır. İslâm Hukuku’nda belge özelliği taşıyan icazet, verilen kişinin hizmet alanını ve yeteneklerini tespit eden bir delil olup, İslami tedrisatta yüksek seviyede verilen ruhsat belgelerini, sanat ve meslekte yeterlilik için gerekli olan izin ve onayı ifade eden bir terimdir. Aynı zamanda icazet, hocanın medrese usulüne göre talebesine okuttuğu kitap, ders veya tamamlattığı eğitim ve öğretimi ispat eden belgedir.
 
İcazet’in çıkış noktası “Hadis ilmi”
 
İcazet çıkış noktası olarak Hadis ilmine ait bir tabirdir. İlmin aktarılmasında en geçerli delillerden kabul edilen senet veya rivayet zinciri “isnad”, İslâmi ilimlerin kazanılmasında önemli bir usûl olmuştur. İsnad, kişiyi bilginin asıl kaynağına güvenli bir şekilde ulaştırdığı için, İslam’ın ilk devirlerinden itibaren kabul görmüş ve uygulanmıştır. Öncelikli olarak hadisi şeriflerin nakliyle başlayan isnad, sonradan bütün ilimlerin aktarılmasında kullanılmıştır. Bu akademik ahlak ve dipnot-kaynakça sistemi, batıda 20′inci yüzyıla kadar görülmemektedir.
 
İsnad, Müslümanlar tarafından belli bir disiplin içerisinde geliştirilerek kontrollü kullanılmış bir sistemdir. Güvenilir bir ravinin yine güvenilir başka bir raviden Peygamberimize kadar muttasıl olarak hadis nakletmesi, Müslümanlara has bir ayrıcalıktır. Çünkü tarihte hiçbir ümmet veya milletin peygamberinden fasılasız, muttasıl olarak söz nakletmesinin başka misali yoktur.
 
İslâm âleminde çok önem verilen isnad, ilmin aktarılmasında en doğru, en geçerli yol ve usul kabul edilmiştir. Kaynağı belli olmayan bilgi güvenilir değildir ve içerisinde zan vardır. Zan ise ilmi açıdan değersizdir. Bunun için yüzyıllar boyunca İslam dünyasında ilme talip olanlar, kendi acizliklerinin farkında olarak kesin bilgiyi aramışlar ve bu amaçla büyük hocaların, üstazların bulunduğu diyarlara seyahat etmişlerdir. Bu çabalar neticesinde ya bir üstazdan ya bir hocadan ya da bir medreseden kendi acizliklerinin de belgesi sayılan; ama ilmin aktarılmasında çok kıymetli olan icâzetnâmelerini alarak dinlerine ve dünyalarına hizmet etmişlerdir.
 
Muhaddislerin Hadis ilmi öğretilen meclislere çocuklarını getirmeleri ve bu çocukları da ‘Şu zâtın hadis meclisine devam ettiler.’ diye yazarak tespit etmeleri, zamanla adet halini almıştır. İşte bu adet İslâm dünyasında ilmi disiplini sağlamak amacıyla icazet usulüne dönüşmüştür. Âlimin ilmini talebesine aktarması olarak terim haline gelen icazet, ilk defa hadis alanında kullanılmıştır. Bu alanda hadis rivayetine sözlü veya yazılı izin vermek, rivayet hakkını bir başkasına devretmek anlamında yerleşmiştir. Peygamber Efendiniz (s.a.v) şu Hadis-i Şerif ile mübarek sözlerinin aktarılması hususunda sahabelerini teşvik etmiştir, "Allah, sözümü işitip başkalarına güzelce aktaran kimsenin yüzünü ak etsin. Burada bulunanlar bulunmayanlara sözümü aktarsın. Böylece sözümü daha iyi anlayabilecek birilerine ulaştırmış olabilir."
 
İcazet zamanla belge niteliği kazandı
 
Hocanın talebesine hadis rivayeti için verdiği sözlü yetki, daha sonradan yazıya geçirilmek suretiyle belge (diploma) özelliği kazanmıştır. Bu diploma zamanla İslami ilimlerin diğer alanlarına da şamil olacak şekilde genişlemiştir. Hatta ilmî icazet yanında meslek ve sanat erbabı için de icazet verilmeye başlanmıştır. Ayrıca bu usul çok eski devirlerden beri tasavvufta da kabul görmüştür. Tarikatlarda şeyhlik veya halifelik vermeye de icazet vermek, icazeti alan zata icazetli, şeyhe verilen yazılı ve mühürlü belgeye icâzet-nâme veya meşihat-nâme, halifelik icâzetnâmesine ise hilâfet-nâme denirdi. Bu belgelerdeki silsileler de en nihayetinde Peygamber Efendimiz’ (s.a.v )’e ulaştırılırdı.
 
Osmanlı’da icazet daha özeldi
 
Osmanlı’da talebelerin, sıbyan mekteplerini bitirerek veya ona denk hususi bir eğitim alarak medreselere başladıkları bilinmektedir. Bu aşamadan sonra Haşiye-i Tecrid Medreseleri’nde bir müderrisin derslerine devam eden talebelerin, buradan aldıkları icazet ile sırasıyla Miftah ve Kırklı Medreselere sonra buradan alınan başka bir icazetle de Ellili ve oradan da Sahn-ı Semân medreselerine geçmesi söz konusuydu.

 
İcâzet Osmanlı Devleti’nde 1914′te İstanbul’da yeniden yapılanmaya tabi tutulan, Daru’l-Hilafeti’l-Aliyye Medreseleri’nin Âli Kısmı şubelerinde “İcâzet-nâme” adıyla resmileştirilmiştir. Bu icâzet-nâmeyi alanlar müderris, fıkıh icâzeti alanlar da kadı veya müftü olmuşlardır.
 
İcazet aldıktan sonra künyeler değişir
 
İcâzetnâmelerin verildiği gün adeta bir bayram havası yaşanırdı. İcâzetnâmeyi verecek olan zat, besmele, hamdele ve salveleyi okuduktan sonra, mezun olacak talebeleri tebrik eder, “Cenab-ı Hak icazetinizi mübarek eylesin. Aldığınız bu ruhsat ile sizleri diğer insanların hidayetine vesile kılsın. Rasülüllah Efendimiz’in himayesinde hizmet etmekte sizleri muvaffak etsin.” gibi dualar ederlerdi. Mezun olan talebelerin icazet merasiminden sonra yeni bir künyesi olurdu. Bundan sonra mezun olan talebenin künyesi, adı, soyadı, baba adı, memleketi ve hangi dönem nereden mezun olduğuydu. İcazet merasimi mezuniyet demek olduğu gibi, aynı zamanda yeni bir başlangıcın ifadesiydi, “Bu zamana kadar okuyanlardandınız, bundan sonra okutanlardan olacaksınız.” demekti.


İcâzetnâmelerin Beş Özelliği

1. İcâzetnâmeler, âlim silsilesine yer vermesi hasebiyle, tarihte gelip-geçen hocaların kısa hal tercümelerinden bizleri haberdar eder.
2. İlme verilen değer, talebeye yapılan nasihat ve duâlar ile ilim öğrenme yolları, icâzetnâmelerin hususiyetleri olarak öne çıkar.
3. Bazı sanat ve meslek icazetleri dışında neredeyse bütün icâzetnâmeler Arapça yazılmıştır. Araştırmalara göre; Osmanlıca yazılan icâzetnâme örnekleri oldukça sınırlıdır.
4. İşin adabına göre talebe hocasından daima icâzet talebinde bulunması gerekir.
5. İcâzetnâmelerde hoca, hem kendisini hem talebesini hem de Peygamber Efendimiz’e kadar ulaşan hocalar silsilesini anlatır.



Kaynakça
 
AKPINAR, Cemil, (2000), “İcazet”, DİA, XXI, s.393-400.
BİLGİLİ,, İsmail, (2012), “Son Dönem Osmanlı İslâm Hukukçularından Şeyhzade Ahmed Ziya Efendi’nin Hasan Kudsî Efendiden Aldığı İlmî İcazet”, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, Cilt.1, Sayı:1, s.21-75.
DÜZENLİ, Muhittin, (2004), “İslâm Rivayet Geleneğinde İcazet”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.17, s. 265-300.
GOLDZIHER, I, (1993), “İcâzet”, İA, 5/II, s.921, İstanbul:MEB.
GÖLPINARLI, Abdülbâki, (1972), “İcâzet”, Türk Ansiklopedisi, XX, s.15-16, Ankara: MEB. KAYADİBİ, Fahri, (2003), “Fatih Sultan Mehmet Döneminde Eğitim ve Bilim”, İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.8, s.1-18. ŞEMSEDDİN SAMİ, (2011), Kâmûs-ı Türkî, İstanbul: İdeal Yay.

Efkan Uzun | 03 Aralık 2012 | İnsan ve Hayat Dergisi

« Son Düzenleme: 12 Ocak 2015, 15:14:39 Gönderen: Miftahulkuluub »

mazhar

  • Ziyaretçi


RASİM EFENDİ'NİN TALEBESİ AHMED HİLMİ TARAFINDAN VERİLEN İCAZET ÇERÇEVESİ İLE BERABER 40x33 CM BOYUTLARINDA VE GAYET YÜKSEK KONDÜSYONDADIR.

1285 (1868/1869) TARİHLİ FEVKALADE İCAZET