Gönderen Konu: İnadı bırakın!  (Okunma sayısı 5611 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
İnadı bırakın!
« : 09 Ocak 2011, 23:39:52 »

Kararlılık ile inatçılık, çoğu zaman birbirine karıştırılan iki kavramdır. İnatçılığın olumsuz bir anlamı da olsa, her şeye rağmen içindeki kararlılık unsuru dolayısıyla hoşuma giden bir yanı vardır.

Ancak ne kadar hoşuma gitse de, inatçılığın içinde akılcılığın bulunmaması, bu tutuma beslediğim hoşgörünün çabuk bitmesine yol açar. Öncelikle inatçılığı bir tanımlamaya çalışayım. İnatçılık amaca ve yönteme aşırı bağlılığın sonuca yarar sağlamadığı halde gösterilen ısrardır. Bu konuda halk arasında verilen en güzel örnek 'keçi inadı' sözüdür.

Meşhur öyküdür; iki keçi ağaçtan bir köprüde karşılaşmışlar ve her ikisi de diğerine yol vermediği için köprünün orta yerinde kilitlenmişlerdir. Bu tür bir inat, her iki keçinin de esas amaçlarına -köprünün diğer ucuna geçme amaçlarına- ulaşmalarına engeldir. Çocuklar kendilerini sıklıkla çıkmaza sokacak şekilde inatlaşırlar. 'Bunu giymeyeceğim', 'bunu yemeyeceğim' gibi aslında inat etmenin belirli bir işlevi gerçekleştirmeyeceği konularda ısrarlı olabilirler.

Özellikle sadece erişilebilir tek bir kıyafet varsa, 'bunu giymeyeceğim' demek anlamsızdır. Aynı şekilde inatçı biriyle başa çıkmanın yolu da basittir; ona yol vermek. Eğer tek şeritli bir köprüde ben bir keçiyle karşılaşırsam, geriye gitme pahasına hemen yol veririm. Çünkü aksi takdirde çok zaman kaybedeceğimi ve bu inadın bir işe yaramayacağını bilirim. Buradan anlaşılacağı üzere karşılıklı inatlaşma bir tür tuzaktır.

Kararlılık inatçılıkla ne kadar karıştırılsa da, oldukça farklıdır. Kararlılık, amaca ulaşmak için önümüze çıkan engellere rağmen farklı yöntemler kullanma konusunda ısrarlı olmaktır. Diyelim ki biz bir satıcıyız; bir fabrikaya bir makine satmaya karar verdik. Teklifi yazılı olarak gönderdik; ama bize bu makineyle ilgilenmediklerini bildiren bir mektup gönderdiler. Şimdi bu yazıyı okuduk, anladık ki bu fabrikadan iş çıkmayacak. İşte kararlılık burada devreye giriyor.

Eğer biz yazıya rağmen fabrikadaki satın alma müdüründen randevu alarak bir kez de derdimizi sözlü anlatıyorsak, bu bizim kararlı olduğumuzu gösterir. Eğer bu görüşme de sonuç vermezse fabrikanın üretim müdürüyle iletişime geçmek ve onu bizim makinelerimizin kullanıldığı bir fabrikaya götürmek yine kararlılıktır.

Bu da işe yaramazsa bizim fabrikanın genel müdürünü, diğer fabrikanın genel müdürüyle görüştürmek yine kararlılıktır. Dikkat ederseniz verdiğim örnekte amaç aynı ama yöntem farklıdır. Bazen de kararlılık aynı yöntemi farklı zamanda uygulamak anlamına gelir. Aynı yazılı teklifi her üç ayda bir tekrar yaparsınız, hiç beklenmedik şekilde 24 ay sonra malı satarsınız. Değişen nedir? Şartlar değişmiştir; belki satın alma müdürü değişmiştir; belki mevcut kullanılan makinelerden şikayet etmeye başlamışlardır.

Kararlılık her zaman da çok yararlı değildir; bazen pes etmeyi de bilmek gerekir. Örneğin, iki yıl boyunca iş bulamayan çok sevdiğim değerli ve yeterli bir arkadaşıma, bu iş arama sürecine son vermek için kendisine bir tarih koymasını tavsiye etmiştim. İşsiz kaldığı ilk andan itibaren 30 ay içinde iş bulamayacak olursa kendi işini kurmak için çaba harcamasını önerdim.

Şimdi kendi gelirini kazandığı ve çok mutlu olduğu bir işi var. Genç bir işadamı dostum da belirli bir işi tutundurabilmek için çok uğraşmıştı. Yukarıda verdiğim örnekte olduğu gibi defalarca farklı yöntemleri denemişti. Kararlılığın sizden en çok alıp götürdüğü şeyler zaman, umut ve enerjidir. Onun için üç kaynağın da sonuna gelmeden amacı değiştirmek gerekir. Ona da aynı öneride bulunmuştum. Kendine bir tarih koy ve bu tarihe kadar hiçbir netice alamazsan bu uğraştan çık.

Kararlılık gösterilmesi gereken süre bazen üç yıldır; bazen de on üç yıldır. Bu sürenin ne olması gerektiği amacın, projenin doğruluğuna, sizin için önemine ve şartlarınıza bağlıdır..

Melih Arat

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: İnadı bırakın!
« Yanıtla #1 : 10 Ocak 2011, 00:24:10 »
Güzel bir yazı .Tşk ler .İsra

Aynı yolda Araba süren iki şöförün yaptıgı şey , sen'mi çabuk varacan benmi , yada senmi geçecen beni ? bu kararlılık degil inat ve hüsran , oysa kararlı bir şöför ben sondurağa varaçam İnşİllah kazasız belasız deyip , inatlaş'madan yoluna devam etse son duraga varır ve kararlılıgını göstermiş olur .
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

mazhar

  • Ziyaretçi
İnsanın Ruhunu Kirleten Özelliklerden Biri: İNATÇILIK
« Yanıtla #2 : 11 Şubat 2014, 22:29:17 »
[justify]  [/justify]
İNSAN RUHUNU KİRLETEN ÖZELLİKLERDEN BİRİ: İNATÇILIK

[justify]   İnsan nefsinde cimrilik, bencillik, kıskançlık, dikbaşlılık, inatçılık gibi ruhunu kirleten her türlü eğilim mevcuttur. Ancak iman eden bir insan,  Allah’ın asla tavsiye etmediği bu davranışlardan kaçınır, O’nun bunlardan razı olmayacağını bilir. Kuran ahlakına uygun olmayan bu ahlak özelliklerinden inatçılığı nefsinde taşıyan kişi, diğer insanların fikir ve görüşlerine değer vermeyen, sadece kendi aklını beğenen insan tipidir.[/justify]
[justify]Kişinin kendi aklını beğenmesi, Allah’ın beğenmediği bir davranıştır. Kişinin kendini bilgi bakımından yeterli görmemesi gerektiği, “her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.”(Yusuf Suresi, 76) ayetinde de bildirildiği üzere açık bir gerçektir. İnatçı insan enaniyet yaparak, görüşlerinde ısrar ederek çok büyük yanılgıya düşmektedir. Çünkü enaniyet, insanın kibir ve gurura kapılarak Allah’a karşı kulluğunu unutması anlamındadır. Oysa hatadan, gafletten ve her türlü eksiklikten çok uzak olan Yüce Allah, Kuran’da mümin karakterini tanımlarken onların işlerini danışarak yaptıklarını da haber vermektedir:[/justify]
[justify]Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında şura ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler, (Şura Suresi, 38)[/justify]

[justify]Kendi aklını beğenmek, hata veya kusur kabul etmemek, kendini ve görüşlerini her zaman üstün ve yeterli görmek, bir insan için olabilecek en önemli tehlikelerdendir. Bu özellikler insanları hep günaha yöneltir; ve insanların itaatsiz, asi, sinirli, saldırgan, alaycı, küstah olmalarına, kısacası azgınlaşmalarına neden olur. Allah Kuran’da bu durumu şöyle bildirir:[/justify]
[justify]Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden. (Alak Suresi, 6-7)[/justify]
[justify]İnat eden kişi, nefsine sahip çıkmakta, kendini haklı çıkarmak ve yüceltmek istemektedir. Ama Allah’ın değişmeyen sünneti gereği sonuç tam aksi olur. Sürekli kendi görüşlerini dayatan, hep kendini haklı karşı tarafı haksız gören insan,  Allah’ın rızasına, Kuran ahlakına da ters davranmaktadır. Allah’ın rızasından uzaklaştığı için, kendi yücelmek isterken, Allah onu hep küçük düşürür, kişi maddi ve manevi zarara uğrar. Akıl ve beden sağlığı bozulur; öfkeye, tersliğe, çekişmeye açık bir hale geldiğinden tansiyonu ve nabzı yükselir, başı ve midesi ağrır, bitkin, yorgun hale gelir. Ruhsal ve bedensel olarak güzel ahlak gösterdiği durumuna göre ciddi şekilde çirkinleşir ve bozulur.[/justify]
[justify]Oysa doğru ve uygun olan, inat eden dikbaşlı bir insanın fikrinin yanlışlığını anladığında hemen doğruyu kabul etmesidir. Bu, üstün bir ahlak belirtisidir. Çünkü böyle bir davranışta bulunan kimse, herşeyden önce insanların hakkında yanlış düşüneceklerinden veya onu kınayacaklarından korkmaz. Bu kişi, Allah’ın hoşnut olacağı şekilde davranarak vicdanının sesine uymaktadır. Ve böyle bir insan hem Allah’ın katında hem de akıl ve vicdan sahibi insanların gözünde yükselir ve değer kazanır.[/justify]
[justify]Sonuç olarak; inanan bir insan kendisini hiçbir konuda yeterli görmemeli, imanını, aklını ve vicdanını geliştirmesi gerektiğini düşünmelidir.[/justify]
[justify]imanimakalelerwordpress.com[/justify]
[justify][/justify]