Ailede çöküntünün sebepleri

Başlatan İsra, 29 Ekim 2009, 04:32:55

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

İsra

Ailede çöküşün en önemli sebebi aile fertlerinin bulunması gereken yerde olmamalarıdır. Ailede her ferdin konumu, yeri farklıdır. Herkes bu konumunu korursa, ailede anlaşamamazlık, kavga-gürültü olmaz.

Yüz seneden beri, Batı ülkeleri, özellikle kadını ucuz işçi olarak görüp onları sömüren kapitalistler, insanlık tarihi boyunca ailede devam eden bu uyumu bozdular. Zenginliklerine zenginlik katmak için ailenin önemli bir oyuncusu olan kadını bulunması gereken yerden alarak yaratılışına, mizacına aykırı konuma soktular. Böylece kadın yuvadan uçuruldu. “Yuvayı dişi kuş kurar!” denilmiştir. Kadın yuvadan uzaklaşınca, yavruları kurt kuş kaptı. Yuva darmadağın oldu.

ÇÖZÜM GÖRÜLEN ÇÖZÜMSÜZLÜK

Kadına ev işlerine ilaveten iş hayatının yükü de yüklendi. Bir müddet bu iki işi beraber götüren kadın daha sonra bu yüklerden ev işlerini bırakınca, sen yapacaksın-ben yapacağım, senin dediğin olacak-benim dediğim olacak kavgası başladı. Sonra çocuklar ne olacak, kim bakacak problemi ortaya çıktı.

Zamanla ailedeki bu sıkıntılara çareler aranmaya başlandı. Sonunda sıkıntıya sebep olan problemlerin ortadan kaldırılması insanların kolayına geldi. Neydi problemler; çocuklar ve ev işleri. Resmî bir evlilik olmazsa “birliktelik” adı altında yaşanırsa problem çözülmüş olacaktı! Bugün Avrupa ve Amerika’nın büyük çoğunluğu ve ülkemizdeki entel kesim bu hayat tarzını benimsemiş durumdalar.

Görünüşte problem çözülmüş gibi görünüyorsa da aslında daha derin daha kapsamlı problemlere yol açtı bu çarpık düşünce. Yaradılıştan var olan sevgi ve şefkat duygularını tatmin edebilmek için insanlar köpeklere, envai çeşit hayvanlara yöneldiler. Bugün Batı’da evlerde insan sayısından çok hayvan beslenmektedir. Çocuk sevgisiyle hayvan sevgisi bir olur mu? Çocuk hasreti, insanların ruh dengelerini bozdu. İnsanların çoğu ruhi yönden tedavi görmeye başladı. Bunun için de Batı’da veterinerlik ve psikiyatristlik en gözde iki meslek haline geldi.

Hepimiz, aldığımız bir cihazı kullanmadan önce, bunu imal eden mühendislerin hazırladığı “kullanma kılavuzunu” okuruz. Çünkü bu cihazdan en iyi bir şekilde verim alınabilmesi için nasıl kullanılması lazım geldiğini en iyi bilenlerin onlar olduğuna inanırız.

Bunun gibi, insanı ve aile fertlerini yaratan, onlardan en iyi şekilde nasıl istifade edileceğini, ailede huzurun sağlanması için rollerinin ne olması lazım geldiğini en iyi Allahü teâlâ bilir. Cenab-ı Hakkın bildirdiği aile düzenine uyan huzur bulur, rahat eder.

Aslında yakın zamana kadar herkes bunlara göre hareket ettiği için ailede bir problem yoktu. “Kadını koca esaretinden kurtaracağız” aldatmacası ile Batı’da kadın, şimdi gerçek bir esaret hayatı yaşamaktadır.

Evde kocasının bir ters bakmasına, sitemli bir sözüne katlanamayan çalışan kadın, müdürünün azarlamalarını, işe gidiş gelişte yaşadığı itiş tıkış otobüs maceralarını, yirmi dakika işten erken ayrıldığı için müdüründen duyduğu hakaretleri normal karşılıyor. Çünkü bunlar “özgür” olmanın gerekleri!..

EFENDİMİZİN VERDİĞİ VAZİFE

İşi yetiştirmek için akşama kadar kan ter içinde çalışması özgürlük kabul edilirken, ev kadınının evini silip süpürmesi, akşam işten gelen kocasına bir sıcak çorba pişirmesi hizmetçilik kabul ediliyor. Siz bakmayın feministlerin aşağılamasına, aslında en güzel meslek ev hanımlığı mesleğidir.

Çünkü Peygamber efendimizin verdiği bir vazifedir. Resûlullah efendimiz kızları Hz. Fâtıma ile damadı Hz. Ali arasındaki vazife taksiminde şöyle hükmetmiştir: “Evin içindeki hizmetler Fâtıma’ya, dışındakiler ise, Ali’ye aittir.” Ayrıca, evde yaptığı her işten kadına sevap verildiğini bildirmiştir. Her birimiz ahiretimizin sermayesi olan bu sevaplar için yaşamıyor muyuz?

Bir toplumda huzurun sağlanması, geleceği rahat bir şekilde emanet edebileceğimiz gençlerin yetişmesi; aileyi kurtarıp ailede huzurun sağlanmasına bağlıdır. Bu kadar yıkıcı varken bu çok zor gibi görünüyorsa da; İmam-ı Rabbani hazretlerinin buyurduğu gibi, “Bir şeyin hepsi ele geçmezse, hepsi de elden kaçırılmamalıdır...”

Mehmet Oruç

enfa

#1
EVLENEN YÜZ KİŞİDEN YETMİŞ BEŞİ AYRILIYOR!

İnsan bindiği dalı keser mi, kesiyor... Milletler, yok oluşlarının planlarını yapar mı, evet yapıyorlar... İngiltere Ulusal İstatistik Dairesi'nin verilerine göre 2026 yılına gelindiğinde İngiltere'deki hanelerin yüzde 70'inde sadece bir kişi yaşıyor olacak.

Yine bu trend devam ettiği takdirde -hızlanarak devam edeceği anlaşılıyor- 2050 yıllarından sonra Avrupa'daki birçok millet kendi ülkesinde azınlık hâline gelecek.

Çünkü şu anda, bu devletlerin çoğunda nüfus artışı eksilerde. Eksilen bir şey eksile eksile bir müddet sonra yok olmaya mahkumdur. Kadın ve aile üzerinde yaptıkları akıl almaz tahribatlar, kadının istismarı onları bu hâle getirdi. Bindikleri dalı kestiler, yok oluşlarını kendileri hazırladılar. Şimdi kendi elleri ile planladıkları sonun gelmesini bekliyorlar...

ÇOCUKLARIN YARISI GAYRİ MEŞRU

Toplumun temeli olan, milletlerin istikbalini temsil eden aileyi çökertmek için 100 yıldır ellerinden ne geldiyse yaptılar. Bunun için de, fuhuş, zina, gayri meşru doğumlar her yıl katlanarak artmaktadır bu ülkelerde...

Amerika Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi'nin (CDC) hazırladığı araştırmaya göre Batı ülkelerinde doğumların yarısı gayri meşru. On kadından altısının evlilik dışı doğum yaptığı İzlanda birinci sırada. Amerika'daki doğumların %44'ü evlilik dışıyken İşveç ve Norveç'te bütün doğumların yarısını evlenmemiş kadınlar yapıyor. Fransa, Danimarka ve İngiltere'deki oranlar da Amerika'dan yüksek.

CDC'nin Sağlık İstatistikleri Ulusal Merkezi'nden Stephanie Ventura, Amerika ve en az 13 sanayileşmiş ülkede 1980 yılından beri evlilik dışı doğum oranlarında ciddi bir artış görüldüğünü söylüyor. Rapora göre oranlar bu ülkelerde ikiye, hatta üçe katlandı.

Washington Nüfus Müdürü Carl Haub, Avrupa'da erkek ve kadınların uzun süre düzenli bir ilişki ile evlenmeden bir arada yaşadıklarını söylüyor. Haub, evlilik dışı doğum oranlarındaki trendin devam edeceğini düşünüyor.

Bunun yanı sıra bütün olumsuzluklara rağmen evlenenler ise evliliklerini devam ettiremiyorlar. Çünkü kurdukları sistemde zemin kaygan olduğu için aile fertlerini uzun süre bir arada tutacak durumda değil. Bunun için gençler dikiş tutturamıyorlar; 100 kişi evleniyor 75 kişi ayrılıyor!

AB istatistik kurumu Eurostat verilerine göre, Belçika yüzde 75'le birinci sırada yer alıyor. İstatistiklerde Belçika'yı yüzde 70 boşanma oranıyla Estonya ve yüzde 67 ile Çek Cumhuriyeti izliyor. Diğer bazı AB ülkelerinde boşanma oranları şöyle: Litvanya (yüzde 62.4), Macaristan (yüzde 55.2), İsveç (yüzde 54.1), Finlandiya (yüzde 52.2), Almanya (yüzde 52.1), Lüksemburg (yüzde 51.3), Avusturya (yüzde 50.5)...

Washington Nüfus Müdürü Carl Haub bu çöküşü şöyle özetliyor: "Aile yapısındaki değerler değişti. Kadınlar eskisinden daha bağımsızlar. Ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durabiliyorlar. Gençler aile fertlerinin bir arada yaşayabilmek için göstermeleri gereken fedakârlığa katlanmak istemiyorlar. Dedelerinin, babaannelerinin yaşadığı sosyal kurallar altında yaşamaya kendilerini mecbur hissetmiyorlar..."

AYNI YOLUN YOLCUSUYUZ...

Şimdi diyeceksiniz ki, biz Türkiye'de yaşıyoruz. Bizim bu çöküşlerle, gelecek endişeleri ile ne ilgimiz var? İlk bakışta öyle görünüyor ise de, hiç de öyle değil.

Çünkü, biz millet olarak, devlet olarak yönümüzü onlara, Batı'ya çevirmiş durumdayız. Yolumuz o yöne. Hangi yola girersen o yolun menziline varırsın. Evet, bizim rakamlarımız bunların rakamları kadar değilse de, hızlı bir şekilde bu rakamları yakalayabilmek için yarış halindeyiz.

Evet, ahir zamandayız, herkesin kötüye gittiği bir devirdeyiz. Fakat bu hiçbir şey yapmayacağız, tedbir almayacağız manasına gelmez. Küfür seli artarak hızla akıyor. Seli durdurmamız mümkün değil ise de, zararından korunma hususunda kafa yorup; kendimizi ve çoluk çocuğumuzu uzak tutmak elimizde. Zaman, ne kurtarabilirsek kâr devridir.

Mehmet Oruç

Zaman diyorum, biraz daha zaman.Dilimin ucundaki kelimeler bu kış donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler!

Tuğra

Alıntı Yap"Aile yapısındaki değerler değişti. Kadınlar eskisinden daha bağımsızlar. Ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durabiliyorlar.

Bağımsızlık takıntısı yüzünden,kendilerini harcadıkları bu yolda gerek fiziksel,gerek ruhsal olarak inanılmaz çirkinleşiyorlar,30 yaşlarında 45,50 gösteriyorlar.Konuşmaları bile kabalaşıyor,Ruhsal ve fiziksel olarak erken çökmenin getirisine de katlanıyorlar.
〰〰〰〰🐠

mikrosoft

İnsan bindiği dalı keser mi, kesiyor... Milletler, yok oluşlarının planlarını yapar mı, evet yapıyorlar... İngiltere Ulusal İstatistik Dairesi'nin verilerine göre 2026 yılına gelindiğinde İngiltere'deki hanelerin yüzde 70'inde sadece bir kişi yaşıyor olacak.

Yine bu trend devam ettiği takdirde -hızlanarak devam edeceği anlaşılıyor- 2050 yıllarından sonra Avrupa'daki birçok millet kendi ülkesinde azınlık hâline gelecek.

başbakanın bir bildiği varki 3 çocuk da ısrarlı...
coşkun su gibi akarken,
neler yitirdik bakarken,
eller duaya kalkarken,
dudaklar yalan söylüyor ...