Ne zaman yorum yapmalı?

Başlatan fuducuk, 31 Ekim 2008, 09:42:39

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fuducuk

Selâmün Aleyküm kardeşlerim.

Kafamı kurcalayan birkaç soru var. Onları sizin aracılığınız ile netleştirmek istiyorum.

Kur'an-ı Kerim'i kendiniz yorumlamayın deniliyor. Tefsirlere bakın deniliyor. Oysa kitabımız bir çobanın bile anlayacağı kadar basit değilmiydi? Ben bu konuda nasıl davranılması gerekiğini anlayamadım.

Yani önce Kur'an-ı Kerimden bir ayet okuyacağım, sonra Türkçe mealine bakacağım ve birşey düşünmeyeceğim. Sonra o meal hakkında İslâm Büyükleri ve Hadislerde ne denilmiş ona mı bakacağım?

Oysa geçenlerde okuduğum bir yazıda da Hadisleri bile yorumlamanın yanlış olduğunu yazıyordu. O zaman o bilgi benim kafamda nasıl oturacak, ben onu nasıl değerlendireceğim? Mesela Peygamber efendimiz Cuma günü tırnak kesen belalardan emin olur diyor. Ben anlıyorum ki tırnağımı cuma günü kesersem Allah benden bazı belaları uzak tutar, böyle düşünmem yanlış mı? Yoksa bu hadisi birilerine yordurup ondan sonra anlatılanı mı uygulamak gerek? Ben kendi hür irademle ne zaman düşüncede bulunmalı ve yorum yapmalıyım? Bir duruma göre şu da günahtır diyebilir miyim?

Bana şunun sırasını ve usülünü anlatırsanız çok sevineceğim. Şimdiden teşekkür ederim...

eginli

#1
kardesim, yorum yapmak icin, bazi konularda bile islami ilimleri okumak gerek... bizim icin en iyi en sihhatli yol aklimiza takilan sorulari, ehlisünnet alimlerine sorarak onlarin verecegi fetvaya göre hareket etmemizdir...

insan isterki her aklina takilan soruyun cevabini net olarak kitaplardan bulmak ister... ancak bazi sorularin cevaplari kitaptan kitaba yazardan yazara degismekte onun icin gayet dikkatli olmalisiniz...

kuran kerim meali olarak, elmalili tevsiri güvenlidir yanliz osmanlica agir bastigi icin anlamakta zorlanabilirsiniz, onun icin a.fikri yavuz un yazmis oldugu kurani kerim mealini , büyük islam ilmihali ömer nasuhi bilmen ve muhtasar ilmihal hasan arikan in kitaplarini güvenle okuyabilirsiniz...

diger ilgilendiginiz konularda tavsiye edilecek kitap ve yazarlari hocalarimizdan isteyebilirsiniz... yanliz kuran i kerim meallerini okuyun ancak icinden hüküm cikarmaya kalkmayin, yanlis yaparsiniz... yenilecek seyler ciy olarak yenilmeyebilir bir asci onlari lezzetli bir sekilde istifademize sunarsa hem yemekten zevk aliriz hemde istifade ederiz... onun icin kurani kerimden hüküm cikarbilen alimlerimizden istifadeye öncelik vermemiz kendimizin hüküm cikarmaya ugrasmamizdan daha sihhatli olur...Allah (c.c.) yardimcimiz olsun...
Allah(c.c)selami üzerimize olsun.

Bu dünyanin cefasindan sefasina sira gelmez,
gafil olma  ilme calis gecen günler geri gelmez.

Tuğra

Kifaye kitabında buyuruldu ki:

(Müctehid olmayan din adamı, okuduğu hadisten kendi anladığına uyarak amel edemez. Müctehidlerin âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden anlayarak, verdikleri fetva ile amel etmesi gerekir. Takrir kitabında da böyle yazılıdır.)

Müctehid olmayanın dindeki bu hükümleri hadis-i şeriflerden anlaması mümkün olmaz. Bunun için, müctehid olmayan, hadis kitabı okursa, ya hadislerin uydurma olduğunu zanneder veya kendi aklına göre, yanlış bir hüküm çıkarır.

Her ikisi de felaketine sebep olur. O halde bir Müslümana yapılacak en büyük bir kötülük,

(Kütüb-i sitteyi al, hadisleri oku ve buradan dinini öğren) demektir.

Zaten din düşmanları da altın kupa içinde zehir sunuyorlar, (Meal veya hadis okuyarak dinini öğren) diyorlar.
〰〰〰〰🐠

Ferzin

İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
İmam-ı Beyheki Delail kitabında şöyle rivayet eder:

Eshab-ı kiramdan İmran bin Husayn (RadıyAllahü anh), şefaatle ilgili bazı hadisler nakleder. Oradakilerden biri der ki:

- Siz hadisler bildiriyorsunuz, fakat biz bunlarla ilgili Kur’anda bir şey bulamıyoruz.

İmran bin Husayn hazretleri buyurur ki:

- Sen Kur’anı okudun mu?
- Evet.

- Kur’anda sabah namazının farzının iki, akşamınkinin üç, öğle, ikindi ve yatsının farzının ise dört rekat olduğuna rastladın mı?
- Hayır.

- Peki bunları kimden öğrendiniz? Bizden [Eshab-ı kiramdan] öğrenmediniz mi? Biz de Resulullahtan öğrenmedik mi? Peki Kur’anda kırk koyunda bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar paraya şu kadar dirhem zekat düştüğüne rastladın mı?
- Hayır.

- Öyleyse bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Resulullahtan öğrenmedik mi? Hac suresinde (Eski evi [Kabe’yi] tavaf etsinler) âyetini okumadınız mı? Peki orada Kabe’yi yedi deva tavaf edin diye bir ifadeye rastladınız mı?
- Hayır.

- Allahü teâlânın Kur’anda şöyle buyurduğunu duymadınız mı?
(Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa da ondan kaçının.) [Haşr 7]

Hazret-i İmran daha sonra buyurur ki:
Sizin bilmediğiniz bizim Resulullahtan öğrendiğimiz daha çok şey vardır. (Mizan-ül-kübra)

fuducuk

Cevaplar için çok teşekkür ederim. Ne kadar gaflet içindeymişim. Hiçbirşey bilmiyormuşum. Bilmiyorsan Kur'an-ı aç oku derlerdi, bu da büyük yanlışmış. Evet, Kur'an Arapça okunmalı, mealine bakmalı. Ancak yorumunu ve hayatta uygulanabilirliğini Hadislerden ve aktarım usülü tefsirlerden öğrenemek gerek imiş.

Konu ile ilgili güzel örnekleri e barındıran bir yazı buldum. Mutlaka bu forumda da daha önce yayınlanmıştır ancak paylaşmak istiyorum;

kaynakları redd-ül muhtar ve dürr-ül muhtar ve tam ilmihal se'adet-i ebediyye fıkıh ve ilmihal kitablarıdır.


Sual: Kur’an-ı kerimi herkes anlayabilir mi, yoksa Resulullah efendimizin açıklaması şart mıdır?
CEVAP
Kur’an-ı kerimi tam olarak yalnız Resulullah anlamıştır. Çünkü muhatabı Odur. Kur’an Ona gelmiştir. Ondan başkası tam anlayamaz. Onun için Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(İnsanlara açıkla diye Kur’anı sana indirdik.) [Nahl 44]

Açıklamak, âyet-i kerimeleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir. Bırakın bizleri, ümmetin âlimleri de, âyetleri anlayabilselerdi ve kapalı olanları açıklayabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine, sana vahy olunanları tebliğ et der, açıklamasını emretmezdi. Bu ve benzeri âyetlere rağmen, (Resulullah Kur’anı getirmekle işi bitmiştir, o bir postacı idi) diyen mezhepsiz türediler vardır. Eshab-ı kiram, ana dilleri Arapça olduğu halde, bazı âyetleri anlayamayıp, Peygamber efendimize sorarlardı. Resulullah, Kur’an-ı kerimin tefsirini Eshabına bildirmiştir. Eshab-ı kiramın bildirdiğinden başka türlü söyleyenler, dalalete, hatta küfre düşer. Tefsir, yoruma değil, nakle dayanır.

M. Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
(Bir gün Peygamber efendimiz, Hazret-i Ebu Bekir’e ince marifetleri, onun seviyesine göre anlatıyordu. Yanlarına Hazret-i Ömer gelince, konuşma üslubunu onun da anlayacağı şekilde değiştirdi. Hazret-i Osman gelince, yine konuşma tarzını değiştirdi. Hazret-i Ali de gelince konuşmasını, hepsinin anlayacağı tarzda değiştirdi. Resulullahın her defasında konuşma üslubunu değiştirmesi, oradaki zatların istidatlarının farklı oluşlarından meydana gelmiştir.) [Mek. Masumiyye 59]

Hadis-i şeriflerde (Benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer olurdu), (Osman’ın şefaati ile Cehennemlik 70 bin kişi sorgusuz Cennete girecek) ve (Ben ilmin şehriyim Ali de kapısıdır) buyuruldu. Her üçü de bu derece yüksek olduğu ve Arabiyi çok iyi bildiği halde, Hazret-i Ebu Bekir’e anlatılan tefsiri bile anlayamadılar. Çünkü Peygamber efendimiz herkese derecesine göre anlatıyordu.

Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanlara akıllarına, anlayışlarına göre söyleyin, inkârcı olmasınlar, Allah’ı ve Resulünü yalanlamasınlar.) [Buhari]

Şahsi görüşe göre tefsir yapmanın büyük zararını iyi bilen Hazret-i Ebu Bekir, (Kur’an-ı kerimi kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler) buyurmuştur. (Şir’a)
Kur’an-ı kerimi, Arapça bilen de tam anlayamaz. Dil bilmek ayrı, ilim bilmek ayrıdır. Türkçe bilen, tıp, hukuk, fen bilgisini anlayabilir mi? Hadis-i şerifte, (Kur’an, Allah’ın metin ipidir. Manalarının hepsi anlaşılmaz) buyuruldu. Kur’an-ı kerim çok veciz olup, bitmez tükenmez manalarının bulunduğu, bütün manaları bildirilse bile, yazmak için kağıt ve mürekkep bulunamayacağı şöyle bildirilmektedir:
(De ki, Rabbimin [hikmetli] sözleri için, denizler mürekkep olsa, bir o kadar daha deniz ilave edilse, denizler tükenir, Rabbimin sözleri tükenmez.) [Kehf 109]

Mevduat-ül-ulum’da deniyor ki:
(Kur’an ilmi, içinde şaşılacak, akıllara durgunluk verecek, sayısız acayip haller bulunan engin bir denizdir. Ondaki her ilmi öğrenmek, sırrına erişmek imkansızdır.)

İnsanların yazdığı anayasayı bile anlamak için hukukçulara gidiliyor. Bir kanundan bile herkes aynı şeyi anlamazken, Allah’ın kelamını nasıl anlayabilir?

Beyrut’ta ana dili Arabi olan çok papaz var!
Sual: (Andolsun biz Kur’anı anlayasınız diye kolaylaştırdık, öğüt alan yok mu?) âyeti varken biz Kur’anı niye anlamayalım ki? Hadislere ne ihtiyaç var ki? Veya tefsire ne ihtiyaç olur ki? Allah biz kolaylaştırdık derken, niye Hadislere bakıp da işimizi zorlaştıralım?
CEVAP
Her ilmi ancak ehli anlar. Herkes, her ilmi bilmez. Evet Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kur'anı öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mu?) [Kamer 17]
Tefsirlerdeki açıklaması şöyle:
(Kur'anı hıfzetmek, ezberlemek için kolaylaştırdık. O halde onun öğütlerini dinleyen, onu ezberleyen var mı?) [Celaleyn]

Mevduat-ül-ulumda (Tefsir ilminin dalları) kısmında buyuruluyor ki:
(Kur'an-ı kerim ilmi, içinde şaşılacak, akıllara durgunluk verecek sayısız acayip haller bulunan engin bir denizdir. Öyle yüksek ve metin bir dağdır ki, ondaki gariplikleri öğrenmek, her sırrına erişmek imkansızdır. Bu ilmin sayılmayacak kadar dalı, erişilmeyecek kadar fenni vardır.) Bu bölümde 8 temel ilim ile, 72 yardımcı ilim hakkında bilgi verilmektedir.
Herkes Kur'an-ı kerimi anlasa, ondan hüküm çıkarabilseydi, hadis-i şeriflere lüzum kalmaz, (Peygamberin emrettiğini yapın, yasakladığından sakının) buyurulmazdı. (Haşr 7)

Eğer herkes Kur'an-ı kerimi anlasaydı, 72 sapık fırka meydana çıkmazdı.
Kur'an-ı kerimi kendi görüşüne göre tefsir etmenin büyük hata olduğu, bu kimsenin Cehenneme gideceği, hatta kâfir olacağı hadis-i şeriflerde bildirilmiştir. Şu halde, (herkes Kur'anı anlar, herkes meal okusun, hadislere, fıkıh kitaplarına lüzum yok) demenin büyük bir cinayet olduğu meydandadır. Yüzenleri görüp de, (Denizde yüzmek kolaydır. Herkes yüzebilir) sanarak yüzme bilmeyen bir genci, okyanusun ortasına atmak, Kur'an-ı kerime mana vermek yanında çok hafif kalır. Çünkü yüzme bilmeyen boğulur; fakat Kur'an-ı kerime yanlış mana veren Cehenneme gider.

Piyasadaki Türkçe tefsirlerde, şahsi düşünceler vardır. Okuyana zararı, faydasından çoktur. Hele İslam düşmanlarının, zındıkların, bid'at sahiplerinin, Kur'an-ı kerimin manasını bozmak için yaptıkları tefsirler, birer zehirdir. Bunları okuyan genç zihinlerde, bir takım şüpheler, itirazlar hasıl olur. Zaten, bizim gibilerin, dinimizi öğrenmek için, tefsir ve hadis-i şerif okuyarak, hüküm çıkarması caiz değildir. Çünkü Kur'an-ı kerimi ve Hadis-i şerifi yanlış anlamak veya şüphe etmek imanı giderir. Yalnız Arabi bilmekle, tefsir ve Hadis anlaşılmaz. Her Arabi bileni, din âlimi sanan aldanır. Beyrut’ta ana dili Arabi olan çok papaz var; fakat, hiçbiri İslamiyet’i bilmez.

Bir okuyucu, (Yalnız senden yardım dileriz. Fatiha 5, Yalnız Allah’a güvenin, Maide 23, Yalnız benden korkun Bekara 40, âyetleri pek açıktır. Herkes anlar. Neresi açıklansın) diye sordu.

(Yalnız senden yardım dileriz) dedikten sonra, birinden bir bardak su istesek bu âyete aykırı mıdır, değil midir? Hangi hususta başkasından yardım istemeyeceğiz? Bunlar açık değildir.

(Yalnız Allah’a güvenin) buyuruluyor. Ne hususta Allah’a güveneceğiz? Bir doktora muayene olsak, ilaç verse, güvensek, bu âyete aykırı olur mu? Topkapı’dan Sirkeci’ye giden tramvaya binsek, "Bu tramvay, bizi Sirkeci’ye götürür" desek, Allah’tan başkasına mı güvenmiş olacağız? Demek ki güvenmenin izahı gerekir.

(Yalnız benden korkun) buyuruluyor. Başka bir âyet-i kerimede, (İnsanlardan korkmayın, benden korkun) buyuruluyor. (Maide 44) Hırsızdan, hainlerden ve yılandan korksak bu âyete aykırı olur mu? Demek ki açıklaması gerekli.

(Namaz kılın, zekat verin) buyuruluyor. (Hac 78, Nur 56) Namazın nasıl, kaç rekat kılınacağı, zekatın nasıl, hangi mallardan verileceği açık değildir. Bütün bunlar, hadis-i şeriflerle ve âlimlerin açıklaması ile anlaşılmıştır.

Fetih suresinin, (Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir) mealindeki 10. ve Bekara suresinin, (Doğu da, batı da Allah’ındır, nereye dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır) mealindeki 115. âyet-i kerimesinin tevile ihtiyacı vardır.

Yine mealen buyuruluyor ki:
(Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir.) [Araf 155, İbrahim 4]

Bu âyetleri okuyan bir dinsiz, (doğru yola getiren ve sapıttıran Allah olduğuna göre, beni de dinsiz yapan Odur. Benim bunda ne suçum var) diyebilir. Bu bakımdan hadis-i şeriflere ve âlimlerin açıklamasına ihtiyaç vardır.

Nitekim, âyetlerden anladığına uyup, "hayır-şer Allah’tan olduğuna göre, bize günah işleten de Allah’tır. Biz günahlardan mesul değiliz" diyenler çıkmıştır.

İşte bu tehlikeyi önlemek için Peygamber efendimiz, gerekli açıklamayı yapmıştır. Âlimler de bunları açıklamış, artık, bahane kalmamıştır.

Kur'an-ı kerimi anlamak için açıklamaya ihtiyaç olduğunu bizzat Hak teâlâ bildiriyor:
(Kur'anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]

(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]

(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]

(Resulüme uyun ki, doğru yolu bulun!) [Araf 158, Nur 54]

(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.) [Muhammed 33]

(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]

(Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygambere de itaat etseydik! derler.) [Ahzab 66]

Miftahulkuluub

Bir yazı da Mehmet Ali Demirbaştan ekleyelim:



Müctehid olmayan, herhangi bir hadisle amel edemez. Müctehidlerin âyet ve hadislerden çıkararak, verdikleri fetva ile amel etmesi gerekir. (Kifaye)
Rahmet olarak farklı bildirilen hadis-i şeriflerden on tanesinin meali şöyledir:
1- (Deve eti yemek abdesti bozar.) [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
2- (Ateşte ısınmış şey abdesti bozar) [Müslim, Ebu Davud, İbni Mace, Tirmizi, Nesai]
3- (Zekerine dokunan erkeğin abdesti bozulur.) [Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
4- (Fercine dokunan kadının abdesti bozulur.) [Beyheki]
5- (Zekere dokunmak abdesti bozmaz. O da vücuttan parçadır.) [Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
6- (Kan aldırmak abdesti bozmaz.) [Beyheki]
7- (Akar kan abdesti bozar.) [Beyheki, Dare Kutni]
8- (Besmelesiz abdest olmaz.) [Ebu Davud, Tirmizi, Beyheki, Hakim]
9- (Deniz hayvanları helaldir.) [Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
10- (Fatihasız namaz olmaz.) [Buhari, Müslim]
Birinci hadise göre, deve eti abdesti bozar. Halbuki Hanbeli hariç diğer üç mezhepte bozmaz.
İkinci hadise göre, ateşte pişirilen her şey, mesela çay içmek abdesti bozar. Halbuki hiçbir mezhepte bozmaz. Bu hadis-i şerif, Kütüb-i sitte’nin beşinde mevcuttur. Hiçbir hadis âlimi bu hadise uydurma dememiştir. Bunların açıklaması Mizan-ül-kübra kitabında vardır.
Üçüncü hadise göre, zekere dokunmak abdesti bozar. Hanefi’de bozmaz, 3 mezhepte bozar.
Dördüncü hadise göre, ferce dokunmak abdesti bozar. Şafii hariç, diğer 3 mezhepte bozmaz.
Beşinci hadise göre, zekere dokunmak abdesti bozmaz. Hanefi’de bozmaz, 3 mezhepte bozar.
Altıncı hadise göre, kan abdesti bozmaz. Hanefi’de bozar, diğer 3 mezhepte bozmaz.
Yedinci hadise göre, kan abdesti bozar. Hanefi hariç diğer 3 mezhepte bozmaz.
Sekizinci hadise göre, Besmelesiz abdest olmaz. Sadece Besmele Hanbeli’de farzdır.
Dokuzuncu hadise göre, denizden çıkan her hayvan yenir. Hanefi’de deniz haşaratı yenmez.
Onuncu hadise göre, Fatiha okumak farzdır. Hanefi’de farz değil, diğer 3 mezhepte farzdır.
Şafii’ye göre imam arkasında Fatiha okumak farz, Maliki’de, imam yavaş okurken müstehab, açıktan okurken, Fatiha okunmaz. Hanefi’de, imam arkasında Fatiha okumak mekruhtur.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki: Hadislerle amel etmek, bize caiz olmaz. Mezhebimizin hükmüne aykırı görünen hadis-i şerifler, âlimlerin sözlerini reddetmek için delil ve senet olamaz. Bir Hanefi’nin, imam arkasında Fatiha okuması ilhaddır. (1/ 312, Mebde ve Mead 31)
M. Hadimi hazretleri buyuruyor ki: Dindeki dört delil, müctehidler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü bizler, âyet ve hadisten hüküm çıkaramayız. Mezhebin bir hükmü, âyete, hadise uymuyor gibi görünse de yanlış değildir. Çünkü âyet ve hadis ictihad isteyebilir, başka bir âyet veya hadisle değişmiş olabilir veya bilmediğimiz bir tevili vardır. (Berika s. 94)
Müctehid olmayanın dindeki bu hükümleri hadis-i şeriflerden anlaması mümkün olmaz. Bunun için, müctehid olmayan, hadis kitabı okursa, ya hadislerin uydurma olduğunu zanneder veya kendi aklına göre, yanlış bir hüküm çıkarır. Her ikisi de felaketine sebep olur. O halde bir Müslümana yapılacak en büyük bir kötülük, (Kütüb-i sitteyi al, hadisleri oku ve buradan dinini öğren) demektir. Zaten din düşmanları da altın kupa içinde zehir sunuyorlar, (Meal veya hadis okuyarak dinini öğren) diyorlar.
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

Tuğra

Bu başlıkta çok yararlı döküman oluştu,hepinizin ellerine sağlık
〰〰〰〰🐠