Suriye Satrancı

Başlatan Mücteba, 04 Şubat 2012, 16:49:56

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Suriye Satrancı

Suriye konusundaki dehşetli ve çok karmaşık satranç turnuvası devam ediyor.

İran İslam Cumhuriyeti bütün gücüyle Suriye'deki zâlim Nuseyrî azınlık diktatörlük rejimini destekliyor.

Laik Türkiye Suriye'nin ezici çoğunluğunu oluşturan ve uzun yıllardan beri diktatörlüğün ağır ve kanlı baskıları altında yaşayan Sünnîleri destekliyor.

Türkiye'de yaşayan militan Nuseyrîler bu durumdan memnun değil.

Bir yıldan beri Suriye'de rejim tarafından 6000 kişinin öldürüldüğü söyleniyor.

Suriye'de (her yerde olduğu gibi) Müslümanlar parçalanmış vaziyette.

Suriye uleması ikiye ayrılmış: Bir kısmı rejimi (kerhen de olsa) destekliyor, bir kısmı (pek açık olmasa da) muhalif.

Diktatörlüğün yıkılmasından sonra Nuseyrîler kıyıma uğramaktan korkuyor.

İsrail'in, Beşar rejimi yıkılırsa, Suriye'den kaçacak Nuseyrîleri mülteci olarak kabul edeceğine dair rivayetler ve haberler okudum.

Suriye yüzünden Türkiye ile İran karşı karşıya gelebilir ve çok vahim hâdiseler olabilir.

En son, Beşar Esad'ın, ailesini ve çocuklarını Suriye'nin dışına göndermek istediği, havaalanı yolundan geri dönmek zorunda kaldıkları haberi yayıldı.

Müslüman Kardeşler Teşkilatı, uzun yıllar boyunca Suriye'de rejimin afarozuna uğramıştı. Bu teşkilat Mısır'da olduğu gibi kuvvetli mi?

Nuseyrîler halkın yüzde 8'ini oluşturuyor.

Hıristiyanların nüfusunun yüzde 10 olduğu iddia ediliyor. Onlar da tek bir blok değil, diktatörlüğün yıkılmasından sonra İslamî ve Şer'î bir rejim kurulmasından korkuyorlar.

İsrail çok endişeli. Suriye'de Sünnî Müslüman bir idare kurulmamalı.

Suriye'de Dürziler de yaşıyor.

Siyonist ve Haçlı dünyası, Beşar rejimi devrildikten sonra komşu ve kardeş ülkede Batı'nın ve İsrail'in güdümünde laik bir rejim kurulmasından yana.

Durum belirsiz, vaziyet vahim, Suriye yüzünden bir savaş çıkabilir.

Suriye büyük bir ülke değil, onun da parçalanmasını isteyenler var.

Batı bölgesinde bağımsız bir Nuseyrî devleti.

İsrail ile Suriye arasında tampon Dürzi devleti.

Suriye'deki Kürtleri de unutmamak lazım.

Irak'ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt devleti kurulunca bu Kürtler ne yapacaklar?

Bir buçuk yıl önce dört kişilik bir grup olarak Suriye'ye gitmeyi ve güzelce gezmeyi planlamıştık. Kilis'ten Haleb'e geçecek, orada bir otomobil kiralayacak, sıra dışı bir seyahat yapacaktık.

Bazı büyük din alimlerini, tekke şeyhlerini ziyaret edecektik. Zikrullah dinleyecektik.

Müzeler, geleneksel sanat eserleri üreten atölyeler...

Türkmen köylerine gidecektik. Oralarda Müslüman ahlakı ve töreleri hâlâ korunuyormuş...

(Suriye'de ana dili Türkçe olan 500 bin kişi var.)

İnşaAllah dehşetli Suriye satrancı âdilâne bir şekilde sona erer de bu seyahati gerçekleştirebiliriz.


Mehmet Şevket EYGİ - 4 Şubat 2012 Cumartesi

mazhar



İçimizdeki Esat kılıklılar!





Adam Suriye'ye gitmiş sanki hiçbir şey olmamış gibi kalem oynatıyor ve hiçbir katliam yaşanmamış gibi ortalığı güllük gülistanlık gösteriyor! 'Utanmazsan dilediğini yap' tabiri bu gibiler için kullanılmış olmalı. Milletin kafasını karıştıran ise Esat kılıklı bu adamların daha düne kadar içimizde barınmaları ve cirit atmalarıydı. İslâmî kesimlerin hiçbir zaman iç güvenlik diye bir dertleri ve kaygıları olmadı. Sahte Amerikan düşmanları içimizde örümcek ağı gibi yuva yaptı. Hatta bunlar olayları gerçek suretiyle göstermeye çalışanları karalıyor ve onları başka ajandaların ve gündemlerin parçası olarak gösteriyor! Şimdi bu adamlara hangi sıfat yakıştırılmalı?

Suriye olaylarıyla birlikte Türkiye'de olan bir damar kuvveden fiile çıktı. Biz de hazırlıksız ve gafil yakalandık. Bu hat aslında kendi içinde bir koalisyon. Suriye rejimini koruma refleksiyle herkese ve her şeye çamur atıyor. Bu koalisyonun bir parçası Tahran hizbi. Onlar artık Hakk'ı Tahran'ın arkasına koymuşlar. 'Ali (ra) nereye dönerse hak onunla beraber döner' anlayışını Tahran eksenine uyarlamışlar. Tahran'a biatlı olduklarından dolaylı olarak Şam'a da biatlı hale gelmişler. Dolayısıyla Şam rejiminin irtikâp ettiği vahşet bile onları sarsamıyor. Onun ötesinde Şam rejiminin inkâr, Allah'a ve mukaddesata düşmanlık açısından yeryüzünün en damgalı rejimi olduğunu da görmek istemiyorlar. Onları, bu vasfı da ırgalamıyor. Peki bu arkadaşlar, Amerikan düşmanlığına mı tapınıyorlar? Onun ötesinde Batı'nın sessizliğini ve mukabilinde Çin ve Rusya'nın bu rejimin sayesinde Ortadoğu'da nüfuz alanı kazandığını da görmek istemiyorlar. Fasit gündemleriyle gerçek gündemi fevt ettiriyorlar. Amerikan nüfuzuyla ve İsrail'in varlığıyla mücadele etmek başka şey; yel değirmenleriyle savaşırken Rus-Çin nüfuzunu bölgeye çekmek ve yaymak daha başka bir şey. İngiltere'nin vârisi ABD'nin bölgeye sarkmasının tarihi bilemediniz 70 yıldır. Ruslar ise, Altınorda devletinden bu yana, yani 1552 yılından beri bölgeye ve güneye sarkıyorlar. Şimdi İran-Suriye ekseni bu sarkmanın yeni taşıyıcıları ve tetikçisi haline geldi. Bu ABD ile mücadele değil, yeni düşmanları bölgeye davet etmek ve dadandırmaktır. Kahpe Suriye rejiminin ayakta kalmasının bedeli yeni düşmanları bölgeye taşımaktır.

¥

Putin'in oğul Bush'tan daha iyi olduğunu söyleyen fasit bir kıyas içindedir. Aksine 2003 yılında neden oğul Bush'a kızıyorsak şimdi de ayı şekilde Putin'e tavır almalıyız. Lakin Tahran ekseni nasıl oğul Bush ile 2001'den sonra fiili işbirliği yapmışsa bugün de Bush'un Rus versiyonu olan Putin'in arkasındadır. Batıl ve katil bir rejimi korumak için müteaddit düşmanlara yeni alan açmak ancak bu bölgenin içeriden düşmanlarının yapabileceği bir şeydir.

Suriye Ulusal Konseyi'nin önemli simalarından Abdulbasit Seyda ile TRT Türkiye Kanalı Nadi'l Sahafa (Basın Kulübü) programında birlikteydik. Filistin asıllı gazeteci arkadaşımız Taha Udah, Türkiye'de basının ve halkın Suriye olaylarıyla alakalı duyarsızlığını ve nedenlerini sordu. Basının ve aydınların başka bir kampı hükümetin de başka bir kampı temsil ettiğini ve halkın da Suriye halkına manevî destekten uzak durduğunu hatırlattı ve nedenlerini sordu. Hükümet bu hususta basının da, halkın da ilerisinde duruyor. Bunun nedeni gerçekten de merak konusu. Lakin sözünü ettiğimiz şer koalisyonu bu hususta azimet kırıcı olarak Suriye rejimi lehinde muazzam bir kamuoyu oluşturuyor. En azından zihinleri ve gönülleri karıştırıyorlar ve bununla potansiyel desteği atıl hale getiriyorlar. Suriye rejimi de bunun farkında ve o kesimlere satır aralarından sürekli mesajlar ve selamlar gönderiyor. Bu kesimlere Arapça'da 'muhbitin' deniliyor. Muhibban aynı zamanda muhbitin tayfasını oluşturuyor. Bir nevi devrim kırıcılar ve irade yıkıcılar... Veya Suriye rejimi adına beşinci kol faaliyetlerini yürütüyorlar. Artık bu kesimlerin gerçek yüzlerini ortaya çıkarma vakti geldi. Gazze için Türkiye'de bir milyon kişi gösteri yaparken halkın Suriye olaylarına sessiz kalması ve kenardan izlemesi sağlıklı bir durum değil. Onun ötesinde hiçbir meseleyi doğru dürüst kavrayamadığı ve kolay imale edilebildiği ve yönlendirilebildiği anlamına geliyor. Sahayı boş bırakmaktan öteye başkalarına terk etmişiz.

¥

Yahudi muhibbanı, Judaizer tabir edilirdi. Bunların İsrail devletine Yahudilerden fazla katkısı olmuştur. Bu kesimlere iltihaken taraftar da deniliyor. Şimdi Suriye ve İran rejimlerinin de az da olsa böyle bir tabanı oluştu. Bunlar kritik zamanlarda hassas bir rol oynayabiliyorlar. Bunlara 'muhibban veya sempatizer' denilebileceği gibi 'Suriye lobisi, nüfuz casusları, beşinci kol' da denilebilir. Nitekim Hadi Uluengin, Taraf'taki yazısında bu meseleye değinmiş ve onların bir parçasını kendi zaviyesinden şöyle tarif ediyor: "Bugün Türkiye'de de gayet ciddi ve gayet vahim bir 5. Kol faaliyeti sürdürülüyor. Çünkü genel olarak ulusalcı cihet, ama bilhassa kendisini sol (!) diye pazarlayan koro; yani neo-Nazi-Maocular, tabela hırsızı komünist partisi, doktorcular falan, komşu ülkedeki meşru isyan başladığı an Suriye despotu Beşşar Esed hesabına devreye girdi. Nasıl ki Yugoslavya'da kasap Miloseviç'i sahiplenmişlerdi, yine aynı role soyundular. İşte, BM'deki diplomatik tutum ve İstanbul'daki Hillary Clinton açıklaması ABD'nin müdahil olmayacağını tekrar ispatladı, ama bizim 5. Kol daha ilk andan itibaren bu yönde vaveyla koparttı. Hâlâ kopartıyor. Üstelik de Ankara'nın vurucu güç olacağı yalanını yayıyor. Ardından da, sonsuz berrak imajları ve sonsuz net tanıkları hiçe sayarak Baas vahşetini gizlemeye, hatta rezil bir iftiracılıkla bunu halk muhalefetinin üzerine atmaya yelteniyor. Ve belli, Goebbels'in 'propaganda ve dezenformasyon tekrardan ibarettir' sözünü iyi anladıkları için de milim sektirmeden mekanizmayı hep aynı şirretlik etrafında döndürüyorlar.

En tehlikelisi de, Hitler'in yukarıdaki Çekoslovakya'da Cermen azınlığı kullanmasını örnek alarak Esed'in ülkemizdeki mezheptaşları üzerinde oyun oynamaya kalkışıyorlar..."

Bu güruh hakkında isim bol olsa da müsemma birdir. Halkını katleden rejimin arkasında saf bağlıyorlar ve bunu da ideolojik argümanlarla sarmalayarak meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Halbuki, adaletsizliği hiçbir ideolojik kalıp veya argüman meşrulaştıramaz... Üstünü örtemez.
Mustafa özcan.Haber Vaktim.com



mazhar

Bir zalimin, katilin, caninin yanında yer alan, onu destekleyenler o zulmü işleyenlerden farksızdırlar. En az o zalim kadar günah zengini vicdan yoksunudurlar.


Sınırlarımızın yanı başında Halepte, Humusta, Şamda, Lazkiyede yaşlı, çocuk, kadın, Cami, Hastahane demeden bombalayan, her gün yüzlerce cana kıyan ve şimdiye kadar 20 binin üzerinde insanın katleden, Suriye şehirlerinin uçaklarla, tanklarla, toplarla bombalanarak yerle bir eden, orman yakan bir rejimin zulmünü seyretmekle yetinen vicdansız bir dünyada yaşıyoruz.

Esed rejiminin zulmünü görmeyen, zalimliğini bilmeyen yok. Ne Amarika ve batılılar, ne Rusya ve Çin, ne İran ve yandaşları, ne Suud, ne Katar bu zulme DUR demiyor/diyemiyor veya demek istemiyor. İsrail de dahil olmak üzere herkesin ortak korkusu Esedten sonra iktidara İslami bir yönetimin gelmesi.

Suriye Kominist, Sosyalist, Ataist, diktatör, Siyonist bir rejim veya diktatörlükle yönetilebilir. Kimse bunlardan gocunmaz, çekinmez ve korkmaz.

Müslümanlar kendi yöneticilerini seçer, islami bir rejimle yönetilmek isterlerse bütün islam düşmanları gözlerini o rejimin ve Müslümanların üzerine yöneltir. Başta Siyonist İsrail, ABD, Rusya, AB ve Çin de dahil olmak üzere tüm şer güçler hep bir ağızdan o yönetimi karalamaya ve yıkmaya çalışırlar. Onlara nefes aldırmak bile istemezler. Şer güçlere göre dünyada İslami yönetimden başka her yönetim meşrudur, iktidara da gelebilir. Ama İslami bir rejim asla…

Afganistanın, Irakın işgali ve oralarda yapılan milyonlarca müslüman katliamının tek sebebi sadece bu korkudur. El Kaide, Ladin, İslami terör suçlaması yapılan örgütlerin on yılda öldürdüğü insanlar sadece Amerikan askerlerinin bir yılda öldürdüğü insanların yanında devede kulak bile değildir.

Esed Birliklerinın Suriyede yaptığı katliam ve yıkımlar ve bunca insanlık dışı vahşetler karşısında tüm dünyanın susması, kıllarını bile kıpırdatmasının tek sebebi Esed sonrası Suriyede bir İslami rejimin gelme korkusudur.

Ortadoğu denklemindeki bu suskunluğun derinliğinde Amerika, İsrail, Rusya, İran, Şiilik, Sünnilik, Filistin, Kürt sorunu, Doğu Akdeniz hakimiyeti, Kıbrıs ve Münhasır bölgelerdeki hesap ve çıkarlar da var.

Baas diktatörlüğü yıkıldıktan sonra Suriyenin başına en kötü ihtimalle Esed zaliminden kat kat daha iyi bir iktidarın geleceğini beynelmilel leş kargaları ve militanca Esed tarafında yer alan Müslüman aktörler de mutlaka biliyor.

Özgür Suriye Ordusunu ABD, Fransa ve batının uşağı gibi göstermeye çalışan İranlı, Lübnanlı, Türkiyeli Müslüman, Sosyalist, solcu, Şebbiha dostları ve kara propaganda odakları da pekala biliyor.

Ne yazık ki ırk, mezhep, ulusal çıkarlar ve bölge hakimiyeti hesapları islami akide, anlayış ve insanlık değerlerinin önünde geliyor.

Esed rejimini kaybetmek istemeyenlerin içinde uyuşturucu baronları, silah tacirleri, kara para aklayıcıları, kumar ve fuhuş patronları, insan kaçakçıları da dahil herkesim var.

Suriyeyi baştan başa yakıp yıkan, suçlu suçsuz, çoluk çocuk demeden tank, top ve savaş uçakları ile kendi halkını katleden bir zalimi ve bu rejimin zulmünü ( hangi mezhep ve meşrepten olursa olsun) hiçbir stretejik hesap, ulusal çıkar, İsraile karşı direniş cephesi bahaneleri haklı gösteremez.
Bir zalimin, katilin, caninin yanında yer alan, onu destekleyenler o zulmü işleyenlerden farksızdırlar. En az o zalim kadar günah zengini vicdan yoksunudurlar.
Suriyede Esed zulmüne karşı mücadele verirken şehit düşen tüm mücahidleri rahmet ve saygıyla anıyor, Rabbimin onları umduklarına eriştirmesini diliyorum.
Bu vesile ile tüm dost, kardeş, arkadaş ve tanıdıkların,  İslam Aleminin Ramazan Bayramını Kutluyor İslam ümmeti ve insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Allah tüm Müslümanlara Hakkı Hak, batılı batıl olarak göstermesini temenni ediyorum. Selam ve dualarımla…

Arif Altunbaş / Haber 7Arif Altunbaş.Haber Yedi.com