Baş Örtüsü Fürûattan mıdır, Usûlden mi?

Başlatan Mücteba, 16 Temmuz 2012, 12:09:11

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

"İmran ibni Husayn (r.a.) anlatıyor:
Resûlüllah (s.a.v.)'ın nezdinde benim (farklı) bir kıymet ve değerim vardı. Bir gün bana, "Sen bizim sevdiğimiz ve yanımızda mevki sahibi olan adamımızsın. İstersen gel, kızım Fâtıma'nın ziyâretine beraber gidelim" buyurdu. Ben de, "Anam-babam sana fedâ olsun" dedim ve beraberce Fâtıma'nın kapısına gittik. Resûlüllah (s.a.v.) kapıyı çaldı, selâm verdi ve içeri girmek için Hz. Fâtıma'dan izin istedi.

Hz. Fâtıma:
- Buyur, dedi.

Resûlüllah Efendimiz:
- Arkadaşım da var, deyince,

Hz. Fâtıma:
- Kimdir? diye sordu.

Resûl-i Ekrem Efendimiz:
- İmran'dır, buyurdu.

Bunun üzerine Hz. Fâtıma:
- Seni hak peygamber olarak gönderen Allâh'a yemin ederim ki, sırtımda bir abadan başka bir elbisem yoktur, dedi.

Resûlüllah Efendimiz ona, eliyle işâret ederek:
- Onu şöyle şöyle vücûduna dola, buyurdu.

Hz. Fâtıma:
- Hadi vücûdumu onunla kapadım, başım ne olacak? dedi.

Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimiz, yanında bulunan eski bir şal parçasını ona verdi ve:
- Bununla da başını ört, buyurdu. Bundan sonra Hz. Fâtıma müsâade etti ve içeri girdik..."
(İmâm Gazâlî rh. İhyâu Ulûmiddîn Terc., 4/366-367)

Demek ki, Müslüman bir hanım için baş örtüsü -bazılarının dediği gibi fürûattan yani dal-budak-ayrıntı nev'inden değil- usûldendir, farzdır. Bu sebeple Hz. Fâtıma (r.anhâ) vâlidemiz, kendilerini ziyarete gelen muhterem babaları âlemlere rahmet Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz'in yanlarında yabancı birileri bulunduğu için, başlarını da örtmeden kapıyı açmamışlardır.

İslâm fıkhı açısından baktığımız zaman görürüz ki; hanımların başlarını örtmeleri, Kur'ân'ın ve sünnetin kesin ve âmir bir hükmüdür. Başın üzerindeki saç, vücudun diğer a'zâları gibi "avret" hükmündedir. Dolayısıyla el-yüz ve ayaklar hâriç, diğer organların nasıl örtülmesi gerekiyorsa, başın da öyle örtülmesi îcap etmektedir.
Reformist fikirlere sahip olanlar, baş örtüsünün farz olmadığını düşünebilir ve bu düşünceleri istikametinde amel edebilirler. Ancak bunun, sünnî İslâm mezhepleri açısından hiçbir geçerliliği ve değeri yoktur. Zira hem mevzû ile alâkalı âyet ve hadislerdeki hükümler, hem İslâm âlimlerinin icmâı, hem de İslâm tarihinde Müslüman hanımların örfü baş örtüsünün farziyeti yönündedir.

Bu âmir hükme rağmen -farziyetini inkâr etmeyerek- başını ört-meyen kadın, tabii ki dinden çıkmaz; fakat günahkâr olur. Baş örtüsü, Müslüman bir hanımın dînini ciddiye alması ve Cenâb-ı Hakk'la olan alâka ve râbıtasını takvâ temeline oturtmasıyla ilgilidir.
Baş örtüsü hükmünün hususi ve ictimaî hayatla olan alâkasına gelince... Kısaca ifade etmek gerekirse; baş örtüsü hususi hayatla alâkalı değil, doğrudan ictimâî hayatla alâkalıdır. Müslüman hanıma baş örtüsü, evinden ziyade sokağa çıktığı, cemiyet içine girdiği zaman lâzımdır.


[IMG]http://i.imgur.com/E3mvp.png[/img]

Günbatımı

Alıntı yapılan: Mücteba - 16 Temmuz 2012, 12:09:11
Bu âmir hükme rağmen -farziyetini inkâr etmeyerek- başını örtmeyen kadın, tabii ki dinden çıkmaz; fakat günahkâr olur.

Teşekkürler bilgi ve hatırlatmalar için...
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

ihvan


tk1978

Incil´de dahi vardir. Eger basinizi örtmüyorsaniz, Kadinlar basini kazisin diyor Incil´de. Sadece Kuranda´da degil yani...
Kacisi yok bu isin. Müslüman bir Kadin ile, kafir olan Kadini nasil ayirt ederiz? Tesettürün´den.

Mücteba

#4
İslâm Tarihinde Tesettürle Alâkalı Bazı Hâdiseler

İbn-i Hişâm rahmetullâhi aleyhin Sîreti'nden:
"Mü'min bir kadın, malını satmak için Benû Kaynûka çarşısına gitmişti. Alış-verişini yapmış, fakat bu esnada yorgun düştüğünden dinlenmek, biraz nefes alabilmek için bir kuyumcu dükkanının gölgesine oturmuştu. Orada bulunan Yahudiler mümin kadını, tesettürünü açması için tazyik ettiler. Dükkanın sahibi olan Yahûdi, daha da ileriye giderek kadının eteğini bir yere takıp tesettürünün açılmasına sebep oldu; gülüşüp alay etmeye başladılar. Hâdiseye şâhit olan bir sahâbî, Yahûdi'nin üzerine yürüdü ve derhal onu oracıkta öldürdü. Bunun üzerine diğer Yahudiler de kılıçlarını çektiler ve o Müslüman'ı şehit ettiler. (Sîret-i ibn-i Hişâm (İslâm Tarihi), İst., 1985, 3/66) Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, mü'min bir kadına yapılan bu hakaret ve buna mukabele neticesinde meydana gelen kıtal hâdisesini, savaş sebebi saymıştır.

Yakın tarihimizden bir misâl:
Maraş'lı Sütçü İmam, Müslüman bir hanımın tesettürüne el uzatan iki Fransız askerini öldürmüştür. Kendisi de bu esnada şehit olmuştur. Kısacası "Tarih tekerrürden ibarettir" sözünün doğruluğu bu hususta da kendini göstermektedir. Hâdiseler arasında mâhiyet farkı yoktur. Hevâlarını ilah ve şeytanı da dost edinen insanlar, her devirde bulunabilmektedir.

İslâm âlimleri, "Mükellef olan her Müslüman kadın ve erkeğin avret mahallini örtecek, soğuk ve sıcaktan gelebilecek her türlü zararı önleyebilecek şekilde giyinmesi farzdır" hükmünde ittifak etmişlerdir.

Demek ki farz olan kıyâfette iki unsur bahis mevzuudur:
* Birincisi, avret mahallinin örtülmesidir. Avret mahalli, erkek ve kadın için farklıdır. Kur'ân-ı Kerim'de buyurulmuştur ki: "Mü'min kadınlara söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, zînetlerini açmasınlar. Bunlardan görünen kısım müstesnâ..." (S. Nûr, 31) Bazı âlimler, âyet-i kerimede geçen, "Bunlardan görünen kısım müstesnâdır" beyânından, 'Kadının elleri, ayakları ve yüzü avret hükmünde değildir' neticesine varmışlardır. Bu hususta; Hz. Âişe, Said bin Cübeyr ve İbn-i Dahhak (r.anhüm)'tan rivâyet edilen hadîs-i şeriflere istinat etmişlerdir.

* İkincisi,iklim şartlarına uygun şekilde giyinmektir.  Giyilen elbisenin insanı, soğuktan ve sıcaktan koruyabilecek evsafta olmasıdır. Binâenaleyh ekvatordaki bir Müslümanla kuzey veya güney kutbundaki Müslümanın giyimi elbette ki aynı değildir. Daha açık bir ifadeyle, İslâmî tesettürde kıstaslar var, fakat şekilcilik yoktur. Tesettür ile alâkalı âyetlerin tamamı muhkemdir.

Kur'ân-ı Kerim'de Mevlâmız buyuruyor ki: "Ey âdemoğulları! Şeytan, avret yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerinden soyarak, ananızı ve babanızı (Hz. Âdem ile Havva'yı) cennetten çıkardığı gibi, size de bir fitne (tuzak) hazırlamasın. Çünkü o (şeytan) ve kabilesinden olanlar sizi, sizin kendilerini göremeyeceğiniz yerlerden görürler. Şüphe yok ki biz şeytanları, îman etmeyenlerin velîleri (dostları) kıldık." (S. A'raf, 27)
Böylece şeytanın kurabileceği tuzaklar insanoğluna hatırlatılmıştır. Kıyâmete kadar insanların kalplerine vesvese vererek onları Allah Teâlâ'ya karşı isyana teşvike devam edecek olan şeytan, çıplaklığı tavsiye ediyor. Hepimizin mâlumu olduğu üzere, gözle görülemeyen, fakat telkinleri hissedilen varlıklardan birisi de şeytandır. İnsanoğlunun sırât-ı müstakîmden uzaklaşması ve azâba müstahak hâle gelmesi için çalışır, çabalar. Kelime mânâsında da bu keyfiyet vardır. Abdullah ibn-i Mes'ud (r.a)'un rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte, her insanın, cinler tâifesinden bir şeytanının bulunduğu haber verilmiştir.

Velhâsıl şeytan, insanoğlunun apaçık ve büyük bir düşmanıdır. Başta tesettür olmak üzere, dinin emirlerini terk etmeyi, yasaklarını ise işlemeyi teşvik eder. İbâdet ve tâatleri, hayır ve hasenâtı, Allah yolundaki hizmetleri çok zor ve ağır gösterir; haramları, günah ve kötülükleri ise süsler, gâyet hoş ve güzel göstermeye çalışır. Onun işi-gücü budur.
Mü'mine düşen vazife de;şeytanın, şeytanlaşmış insanların ve nefs-i emmârenin hevâ ve heveslerine uymamak, onların emellerine âlet olmamaktır.


[IMG]http://i.imgur.com/E3mvp.png[/img]

azizistanbul

imana nisbetle füru

ibadete nisbetle asıldır.

yani baktığınız yere göre değişir.
جُلُوسُكَ سَاعَةً عِنْدَ حَلَقَةٍ يَذْكُرُونَ اللهَ خَيْرٌ مِنْ عِبَادَةِ اَلْفِ سَنَةٍ

Mücteba

Alıntı yapılan: azizistanbul - 17 Temmuz 2012, 14:18:12
imana nisbetle füru

ibadete nisbetle asıldır.

yani baktığınız yere göre değişir.

Alıntı yapılan: Mücteba - 16 Temmuz 2012, 12:09:11
Demek ki, Müslüman bir hanım için baş örtüsü -bazılarının dediği gibi fürûattan yani dal-budak-ayrıntı nev'inden değil- usûldendir, farzdır.

azizistanbul

" BAşörtüsü fürüattır sözü" tam bir demogojidir. Yani insanların çoğunun 4 büyük meleği sayamadıkları bir memlekette "başörtüsü fürüattır" demek. Başörtü takmasanızda olur demektir.

Tabi bunlara itirazi anlamda yüklenildiği zaman dediler ki : "başörtüsü müslüman olmanın şartlarından değildir. ondan dolayı fürüattandır" dediler. Tamam bu söz doğrudur. Ama bu söz müslüman olmak için başörtüsü takmak şartmıdır sözüne cevaben söylenebilir.

Üniversitede ki kızlarımız  başörtü takmasa olur mu ? sorusuna cevaben  " başörtü fürüattandır" demek . Başörtüsünü farz olarak kabul etmemek olur.

Neyse parmaklarımızı yormayalım. Biz bunlarla daha kelime-i tevhit konusunda anlaşamıyoruz. fıkhi meselelerde hiç anlaşamayız.
جُلُوسُكَ سَاعَةً عِنْدَ حَلَقَةٍ يَذْكُرُونَ اللهَ خَيْرٌ مِنْ عِبَادَةِ اَلْفِ سَنَةٍ