Din kültürü ve ahlak bilgisi kitapları yanlışlarla dolu - 2-

Başlatan Fatihan, 20 Şubat 2013, 12:00:03

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Fatihan

Birinci yaz için tıklayınız



"Tevhid", mânâ itibariyle "Birlemek, bir kabul etmek" demek. Bir kimse Kelime-i tevhidi yani tevhid kelimesini söylemekle "Allah'ın bir olduğuna inandığını" açıklamış olur.

(Kalben inandığı halde, ölüm korkusu veya ona benzer bir korku olmadığı müddetçe açıkça kelime-i tevhidi söylememenin bir açıklaması olamaz. Bir engelden dolayı açıkça söylemeyen kimse ise mü'min ve Müslümandır. Ancak, insanlar onun imanlı olduğunu bilmedikleri için ona müslüman muâmelesi yapmaz, meselâ cenaze namazını kılmazlar. Bir kimseye Müslüman muâmelesi yapılması için, onun kelime-i tevhidi söylediğini duymak ve bilmek icap eder.)

"Lâ ilâhe illAllah"ın mânâsı "Allah'dan başka ilah yoktur" demektir. Bunu söylemekle tevhid yani Allah'ı birleme yerine getirilmiş olur.

İyi ama "Muhammedün Resûlüllah"ın mânâsı Allah'tan başka ilah olmadığı ile ilgili değil. Öyleyse, "Muhammedün resûlüllah" demek de şart mıdır? Şartsa niçin?

Buna benzer şöyle bir soru İmam-ı Âzam Hazretleri'ne sorulmuş:

"Yâ imam, bir kimse Allah'a inansa da Muhammed Aleyhisselam'a inanmasa bu kişinin vaziyeti nedir?"

İmam-ı Âzam Hazretleri şöyle cevap vermiş:

"Böyle bir şeyin olması mümkün değil. Çünkü, Allah'a inanan mutlaka onun peygamberine de inanır. Ama farzedelim ki böyle bir şey oldu da bir kimse Allah'a inandığı halde Hz. Muhammed'e inanmadı. O zaman biz o kimsenin Allah'a da inanmadığına hükmederiz."

Allah'ın peygamberine inanmamak Allah'a da inanmamak demek olduğundan, İslam âlimleri tevhid kelimesini "Lâ ilâhe illAllah Muhammedün Resûlüllah" diye tarif etmişlerdir. Çünkü Kur'an-ı Kerim, Allah'ın peygamberine inanmamanın, Allah'ı da inkâr etmek olduğunu şöyle haber veriyor:

"Allah'ı ve peygamberini inkar edenler, (Allah'a inanıp peygambere inanmamakla) Allah'la peygamberinin arasını ayırmak isterler." (Nisâ sûresi, âyet:150)

GELELİM ÇOCUKLARIMIZA ÖĞRETİLENLERE...

Bu girişten sonra şimdi 5. sınıflarda okutulan Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi kitabının 20-21. sahifelerinde geçen bir cümleyi aktarmak istiyorum. Kitapta aynen şu bilgi veriliyor:

"Kelime-i tevhidin söylenişi şöyledir: Lâ ilâhe illAllah. Anlamı şudur: Allah'tan başka tanrı yoktur."

Gördüğünüz gibi, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu'nun, 20.05.2005 tarih ve 56 sayılı kararıyla 2005-2006 yılından itibaren 5 yıl süreyle ders kitabı olarak kabul ettiği bu kitapta, kelime-i tevhidin ikinci yarısı yani "Muhammedün Resûlüllah" kısmı maalesef çıkarılmış.

Gerçi kelime-i şehâdetten bahsedilirken "Eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh" diyerek Peygamberimiz'den bahsediliyor. Ama bu, mevcut yanlışlığı ortadan kaldırmaz...

Şöyle ki:

Bir kimse, "Allâhümme salli"yi eksik yazıp arkasından "Allâhümme bârik"i doğru yazsa da kendisini tenkit edenlere, "Ne olmuş yani! Birincisi eksikse ikincisi doğru" diyerek yanlışını savunsa, bu savunma kabul edilemez. Veya Kur'an-ı Kerim basan bir kimse, "Kul eûzü birabbil felak..." sûresinin âyetlerini eksik, "Kul eûzü birabbin nâs..." sûresini ise düzgün bassa; kendisini bu hatadan dolayı tenkit edenlere de, "Ne var bunu bu kadar büyütmeye! Birinci sûrede eksiklik varsa da ikincisi tamam ya!" demeye hakkı olamaz.

Aynen bunun gibi, kelime-i tevhid eksik öğretildikten sonra, kelime-i şehâdetin doğru öğretilmesi, ortadaki hatayı yok etmez. Milletin evladına, kelime-i tevhidin yarısını öğretip yarısını öğretmemek, "Lâ ilâhe ilAllah"dedirtip "Muhammedün resûlüllah" dedirtmemek, basit bir mesele değil. Zira kelime-i tevhid, kalpteki imânın kelimelerle dışa yansımasıdır...

Bir acaiplik de şu:

Kitapta, büluğ çağında gözüken, eteği olmayan, pantolonlu bir kız çocuğu fotoğrafı var. Kız, namaz sonunda tahiyyattaki oturuş vaziyetinde. Ama başı açık. Saçları omuzlarına dökülmüş. Ellerini açmış duâ ediyor. (Sahife: 24)

Merakla soralım:

Böyle bir fotoğrafla hedeflenen acaba ne?

(Bahsettiğimiz 5. sınıf Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi kitabı, Milli Eğitim Bakanlığı talim ve Terbiye Kurulu'nun 20/05/2005 tarih ve 56 sayılı kararı ile 2005-2006 öğretim yılından itibaren 5 (beş) yıl süre ile ders kitabı olarak kabul edilmiştir.

Hazırlayanlar: Prof. Dr. Recep Kılıç, Prof. Dr. Baki Adam, Doç. Dr. A. Hikmet Eroğlu, Yılma Karahan)

YAZ YAZ BİTMEZ...

Değerli okuyucu! Yanlışlar saymakla bitmediği için yazımızın başlığında esasen, "Din Kültürü kitapları yanlışlarla dolu" demek isterdik. Nitekim bu yanlışların bir kısmını aşağıda göreceğiz....

6. sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabını alıyoruz.

Turgay Yüce'nin hazırladığı bu kitap, Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığının 20.05.2005 tarih ve 78 sayılı kararı ile 5 yıl süre ile ders kitabı olarak kabul edilmiş.

12. sahifede "Namaz Nedir ve Niçin Namaz Kılınır" başlığı var. Okuyoruz, hemen ilk adımda bir yanlışla karşılaşıyoruz. Namazdan bahsederken, "Bu ibâdet, duâ okuyarak bazı beden durumlarını kuralınca yineleyerek yapılır...." deniliyor.

Yanlış...

Namazda, aslolan duâ değil âyet okumaktır ve bu farzdır. Gerçi namazda duâ da okunuyor. Meselâ namazda okunan Sübhâneke bir duâdır ve okunması sünnettir. Ancak, farz dururken sünneti ele alarak, namazı âyet okuyarak değil de "Duâ okuyarak yapılan bir ibâdet olarak" tarif etmek elbette ki yanlıştır. Çünkü, âyet okunmadan kılınan namaz, namaz sayılmaz.

Kitabın ileriki sahifelerinde kadın ve erkeğin namaz kılış şekilleri fotoğraflarla gösterilmiş. Bütün hareketlerde namaz kılan erkeğin başı hep açık, takkesi yok. Kadının namazı tarif edilirken de "Bayanlar rükuda ellerini dizlerinden yukarıya koyarlar" denilmiş.

Yanlıştır. Kadınlar ellerini baldırlarının üzerine değil diz kapaklarının üzerine koymalıdırlar. Daha yukarı koyarlarsa gereken eğilmeyi yapmamış olurlar.

Bunlar sadece ibâdetle ilgili yanlış bilgilerdir. Fakat bu tür yanlış bilgiler insanı inanç sapkınlığına götürmez. Asıl tehlike bunlar değil itikadla/inançla ilgili yanlış, tehlikeli bilgilerdir. Şimdi de onların ne olduğuna bakalım.

İNANÇ YANLIŞLIKLARI...

Biliyoruz ki, Allah'ın gönderdiği 4 büyük kitap var:

Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'an.

Ve yine biliyoruz ki, Kur'an-ı Kerim hâriç diğerleri insanlar tarafından değiştirilmiş ve ilâhîliğini kaybetmiştir. Dolayısıyla, günümüzdeki Tevrat, Zebur ve İnciller Allah'ın gönderdiği kutsal kitaplar değildir. Gerçek bu olduğu halde, 6. sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabında bakın ne deniliyor:

"Kutsal kitaplar; Kur'an-ı Kerim, Tevrat, Zebur ve İncil'dir. Bu kitaplar günümüze kadar ulaşmıştır." (Sa: 98)

Hayır! İnsan eli ile bozulmuş olan bir kitap asla kutsal değildir ve Allah kelamı olarak kabul edilemez...

Gerçi "Allah'ın gönderdiği tüm sayfalar ve kitaplar aynen kalmamıştır. Bunların bazıları kaybolmuş, bazılarına ise kötü niyetli insanlar tarafından eklemeler yapılmıştır" deniliyor. (Sa: 101)

Ama eklemeler yapılan kitapların hangileri olduğu hem söylenmiyor hem de Allah kelamı olmaktan çıkmış olan şimdiki bozuk Tevrat ve İnciller kutsal kitaplarmış gibi "Kutsal Kitaplardan Öğütler" başlığı altında, bunlardan örnekler veriliyor. (Sa: 104)

Eğer bu kitaplar eklemeler yapılarak kutsal kitap olmaktan çıkmışsa, daha hâlâ "Kutsal Kitaplardan Öğütler" denilerek bu kitaplardan niçin nakiller yapılıyor?

Tevrat, Zebur ve İncillerin kutsal kitaplar olduğu öğretildiği halde, zamanımızda bu isimlerle elde bulunan kitapların Allah'ın indirdiği kutsal kitaplar olmadığına dair tek kelime edilmiyor.

Oysa bu yanlış bilgi, çocuklarımızı ebedî felâkete götürecek tehlikeli bir durumdur. Çünkü, imanın 6 şartından biri kitaplara imandır ve İslam inancına göre, Allah kelamı olan bir kitabın Allah kelamı olduğunu kabul etmemek insanı imansız yaptığı gibi, Allah kelamı olmayan bir kitabı Allah kelamı kabul etmek de aynı tehlikeyi taşımaktadır.

Onun için, bu kitaptaki yanlış bilgileri alan yavrularımızın îmânî durumlarını ciddi ciddi düşünmemiz icap etmektedir.

YANLIŞ ÜSTÜNE YANLIŞ...

Başka bir yanlışa geçelim.

7. sınıf Din Kültürü kitabında Kurban hakkında şu bilgi veriliyor:

"İnsanlık tarihinde, hemen hemen bütün toplumlarda kurban geleneği vardır. Bu geleneğe göre önceleri, ilkel toplumlarda doğaüstü güçlere hayvan, yiyecek ve içecekler sunulmuştur... ...Bu tür yanlış uygulamalar ilâhî dinler tarafından yasaklanmıştır." (Sa: 51)

Şimdi bu cümlelerin hangisini düzeltmeli bilmem...

İlkel toplumlar denilenler, olsa olsa ilk insanlardır. Oysa Âdem Aleyhisselam hem ilk peygamber hem de ilk insandır. Haliyle, ilk insanlar da onun evlatlarıdır.

Öyleyse, ilkel toplumlar denilenler Âdem Aleyhisselam vasıtasıyla Allah'ın emrine muhatap olan Âdem Aleyhisselam evlatları mıdır?

"Doğaüstü güçlere hayvan, yiyecek ve içecekler sunan ilkel toplumlar" bunlar ise hangi ilâhî dinler bunların yaptığı yanlış uygulamaları yasaklamıştır?

Zaten Hazreti Âdem peygamber değil midir?

İlkel denilen ilk insanlarda yanlış uygulama var idiyse, bunu bir peygamber olarak Allah'ın dini üzere Âdem Aleyhisselam zaten yasaklar.

Hazreti Âdem'i atlayıp da "Bu tür yanlış uygulamalar ilâhî dinler tarafından yasaklanmıştır" demenin mânâsı ne ola?

Yok eğer, ilkel denilenler daha sonra gelen insanlarsa, o zaman da şu soru devreye girer:

İnsanlar zaman geçtikçe ilkelleştiler mi?

Bir de "Bu tür yanlış uygulamalar ilâhî dinler tarafından yasaklanmıştır" deniliyor ki bu kabul edilmesi mümkün değil.

Çünkü Hz. Âdem ilk insan ve ilk peygamberdir ve ilâhî din zaten onunla başlamıştır. Ondan önce insan yoktu ki, onların yanlışlarını Hz. Âdem'in tebliğ ettiği ilâhî din yasaklamış olsun...

Öyleyse "ilkel" kelimesiyle kastedilenler Hazreti Âdem ve evlatları değilse kimlerdir?

İLÂHî DİN Mİ İLÂHî DİNLER Mİ?

Bir de "İlâhî dinler" ifadesi var.

Bunun da yanlış olduğunu hatırlatmadan geçmeyelim.

Allah (c.c.) kendisi de tek, onun dini de tektir. Onun için, çeşit çeşit "İlâhî dinler" yoktur, tek "İlâhî din" vardır o da İslamdır...

Kitapta şu cümlelere de rastlıyoruz:

"Allah zaman zaman peygamberler ve kutsal kitaplar göndererek insanları doğru yola iletmek istemiştir. Böylece tarih boyunca Yahudilik, Hıristiyanlık, İslâmiyet gibi çeşitli dinler ortaya çıkmıştır." (Sa: 91)

Bu cümlelere de itirazımız var. Çünkü, Allah'ın –hâşâ- İslâmiyetin dışında Yahudilik, Hıristiyanlık adında çeşitli dinleri yoktur. Yegâne hak din İslamdır. Yahudilik ve Hıristiyanlık ise, Hz. Musa ve Hz. İsa'nin tebliğ ettiği hak dinin bozulmuş şeklinin adıdır.

Gerçek bu... Onun için, kitabın 92. sahifesindeki "Yahudilik yaşayan ilâhî dinlerdendir Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa'dır" cümlesini şiddetle reddettiğimiz gibi, 95. sahifedeki "Hıristiyanlık, Allah'ın vahiy yoluyla göndermiş olduğu ilâhî dinlerdendir. Hıristiyanlığın peygamberi Hz. İsa'dır" cümlesini de şiddetle reddediyoruz.

Şu cümleye bakınız:

"Kur'an, İncil'in insanları doğru yola iletmek için gönderilen bir rehber ve öğüt olduğunu bildirir."

İyi ama Kur'an'ın bahsettiği İncil hangi İncildir? Allah'ın gönderdiği orijinal İncil değil mi?

Hani o nerede şimdi?

İnsanları doğru yola ileten İncilin, şimdi Hıristiyanların ellerindeki İnciller olmadığına niçin dikkat çekilmediği cidden meraka değer...

Bu ders kitaplarında böyle yanlışların bol bol sergilenmesi ise ayrı bir merak konusu.

Acaba diyor insan, bunun sebebi bilgi eksikliği mi yoksa başka bir şey mi?

(Bahsettiğimiz 7. sınıf Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi kitabı, Milli Eğitim Bakanlığı talim ve Terbiye Kurulu'nun 17/05/2002 tarih ve 236 sayılı kararı ile 2002-2003 öğretim yılından itibaren 5 (beş) yıl süre ile ders kitabı olarak kabul edilmiştir.


ALİ EREN-18/02/2013-haberkita.com