Bu kadarı da olmaz dedirten toplantı

Başlatan Mücteba, 25 Temmuz 2013, 15:19:46

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Bu kadarı da olmaz dedirten toplantı

Değerli okuyucu! Bu makalede, "Bu kadarı da olmaz!" dedirten şok edici bilgilerle karşılaşacak ve şoke olacaksınız.
Baştan uyarayım, hazırlıklı olun da şokunuz çok şiddetli olmasın.

İşte hayretten küçük dilinizi yutacağınız o gerçek:
Sene 1994, aylardan Nisan...
Bursa Gönlüferah Oteli...
Kur'an Vakfı'nın tertiplediği bir toplantı yapılıyor...
Konu: Dinde ıslahat (düzeltme) yapılmalı...
İslam dini sanki bozuk veya bozulmuş da yahut 1400 senedir hiç düzgün olamamış da bu toplantıdaki zevat İslamı güya düzeltecekmiş...
Toplantıyı yöneten, eski Diyanet İşleri Başkanlarından Süleyman Ateş...

Toplantıya katılanlar ise aşağıda bazılarının isimlerini vereceğim Türkiye'nin tanınmış kalburüstü ilâhiyatçıları...
Önce tahtaya, sivri ucu yukarıya bakan bir üçgen çiziyorlar. Sonra üçgenin içinde yatayına aralıklarla iki çizgi çizip üçgeni yatayına üçe bölüyorlar.
En üstteki bölme K yani Kur'an ve Kur'an ilimleri.
İkinci bölme S /sünnet yani Hadis ve Hadis ilimleri.
En alt bölme F yani Fıkıh ve usûl-i fıkıh...
Peki, ne yapmak istiyorlar?

Yukarıda dediğim gibi, bozuk olan(!) İslam dininde ıslâhat (düzeltme) yapmak istiyorlar...
İslamı düzeltmeye düzeltecekler de acaba önce bu üçün hangisinden başlasalar?
Acaba önce (hâşâ) Kur'an'daki yanlışları mı düzeltseler? Yoksa sünnetteki yani hadislerdeki yanlışları mı yoksa fıkıhtaki yanlışları mı ıslah etseler/düzeltseler?
Esas ıslâhatın kendilerinde, kendi kalplerinde olması icap ettiğinin farkında olmayan bu güruh, ellerine almış satırı, İslamın üç ana maddesi olan Kur'an, hadis ve fıkhı parçalamaya başka bir ifadeyle, yok etmeye azmü cezmü kastetmişler, bunun adına da ıslah diyorlar...

Kendilerine sorarsanız, İslam bozulmuş da kendileri onu orijinal haline getirecekler.
Din esas mecrasından çıkmış da bunlar ameliyat edip düzeltecek, aslî haline döndürecekler.
Düzeltme(!) kararında hepsi hemfikir de -dedik ya- acaba önce hangisinden başlasalar?
Bir gurup önce fıkıhtan başlayalım diyor. Bir gurup sünnetten/hadisten, diğer bir gurup da Kur'an'dan başlamak fikrinde.

Biliyorum, içinizden "Bunlar delirmiş mi?" diyorsunuz. Hayır delirmemişler.
Bunlarınki hırs. Bu hırsın ne çeşit bir hırs olduğunun ismini de varın siz verin.
Birinci guruptan yani önce fıkhı ele alalım diyenlerden başlayalım.
Bu ilahiyatçıların gayeleri, 1400 senelik usûl-i fıkhı/İslam fıkhının kâidelerini ve bizzat fıkhın kendisini ellerinin arkasıyla itip kendileri yeni bir fıkıh usûlü ortaya koymak.

DÜŞÜNCE BİR OLUNCA SÖYLEDİKLERİ DE BİR OLUYOR...

O toplantıdakiler gibi ilâhiyatçı değilse de Mustafa İslamoğlu da aynı şeyi söylüyor. "Yeni bir fıkıh usulü ortaya koymamız lâzım" diyor. Bunun mânâsı, "İslam fıkhının canına okumamız lâzım" demekten başka bir şey değil.

Yine İslamoğlu, "Başkalarının ürettiği fıkhı tüketmektense kendimiz fıkıh üretmeliyiz" diyor.
"Başkaları" dediği de dört mezheb imamları...
Demek ki ona göre, mezheb imamlarına uymak yerine kendimiz fıkıh kaideleri üretmeliymişiz.

Nasıl olacak bu?

İbâdetlerimizi kendi ürettiğimiz bu yeni kâidelere göre yapacağız zâhir.

İyi ama herkes İslamoğlu gibi kendi başına fıkıh kâidesi ortaya koyacak kadar âlim(!) değil ki...
Onlar ne yapacak? Onlar için, başkalarının yani mezheb imamlarının ictihadlarına uymaktan başka yol kalmıyor ki!

Aman canııım! Sizin de düşündüğünüze bakın...
Her şeyin kolayını bulan yeni, taze, cici müctehidlerimiz ne güne duruyor. Onlar da bu taze müctehidlere uyarlar olur biter.
Onlara uyarlarsa rahat da ederler. Meselâ abdestte ayakları yıkamak kolay bir şey mi?
Yeni müctehidlere uyar, çoraplarının üzerine veya çıplak ayağa ıslak elle şöööyle bir mesh ediverirler olur biter.

Al sana kolayca alınmış bir güzel abdest(!)..
Şimdi Mustafa İslamoğlu'na sorsanız, kendisinin ehl-i sünnetten hatta Hanefî mezhebinden olduğunu söyler. Duyun da gülüp geçin.
O Hanefi mezhebindense, "Başkalarının ürettiği fıkhı tüketmektense kendimiz fıkıh üretmeliyiz" diyerek Hanefî mezhebinin fıkhını elinin tersiyle itmek ne oluyor peki?

Hatta bu söz, sadece Hanefî mezhebini değil, bütün mezhebleri toptan silmeye kalkışmaktır.
Neyse biz dönelim tekrar Gönlüferah Oteli'ndeki ilâhiyatçılar toplantısına.

ESAS KONUMUZA DÖNECEK OLURSAK...

Üç guruptan biri, önce mevcut fıkhı tasviye etmek gerektiğini söylemiş demiştik.
Diğer bir gurup ise önce sünneti halletmek düşüncesinde.
Diyorlar ki, "Hadislerin sahih/doğru zannedilenleri bile şüpheli. Akla, maslahata hatta (hâşâ, yüzbin kere hâşâ!) Kur'an'a uymayanı var. Sonra, uyulması gereken sünnetle, gerekmeyeni de ayırmak lâzım"
Değerli okuyucu!
Sünnet, Resûlüllah'ın yolu demektir. Sünnet, Peygamberimiz'in yaşayışının top yekün ismidir.
O toplantıdaki pek bilgiç ilahiyatçılar sayesinde, sünnetin yani Peygamberimiz'in yaşayışının akla, maslahata ve Kur'an'a uymayanı da olduğunu öğrenmiş oluyoruz.

Değerli okuyucu!

Akla, maslahata ve Kur'an'a uymayanın, hadisler değil de sakın bu güruhun kendi düşünceleri olmasın...

Ama siz ne derseniz deyin, onlar karar vermişler bi kere. Kendi sakîm düşüncelerine göre, akla maslahata ve Kur'an'a uymadığını söyledikleri/zannettikleri/zu'mettikleri hadisleri ayıklayacaklarmış...

Enteresandır, o toplantıdan aşağı-yukarı 15 sene sonra basına şöyle bir haber düşüyor:
"Diyanet, kadın haklarına aykırı olan hadisleri diğer hadislerden ayıklayacak. Bunun için 70 kişilik bir ekip kuruldu. Bu ekibin başında da Sayın Mehmet Görmez bulunuyor."

Mehmet Görmez, bu haberin basına düştüğü zaman henüz Diyanet İşleri Başkanı değil Başkan Yardımcısı...

Hadis ayıklama haberinin Türkiye ayağı böyle.
Bunun bir de Hıristiyanlar arasında yansıması var. Hıristiyanlara sevinçten göbek attıran bu haberin özetini verip arkasından esas anlatacaklarıma geçeyim.

Bu mesele hakkındaki haberi İngiliz basını şu başlıkla veriyordu:

"TÜRKİYE İSLAMDA REFORM YAPMAYA HAZIRLANIYOR..."

Sonra haberin ayrıntısı geliyor. Kısaltarak vereyim:
1)
NTVMSNBC.COM'un derlediği habere göre, The Guardian gazetesinin, "Türkiye İslam'a 21. yüzyıl yorumu getirmek için çalışıyor" başlığıyla verdiği haberde, "...bu hadis çalışmasında şeriat hukukunun temellerinin yeniden yazılması ve Kuran-ı Kerim'in modern çağa göre yeniden yorumlanmasının hedeflendiği" belirtildi.
İslam inancının Batı değerleriyle bağdaştırılmasının da hedefler arasında bulunduğu...
Haberde, "son derece iddialı ve kapsamlı bir çalışma olan bu İslamî reform projesinin yıllar alabileceğine" dair görüşlere de yer verildi.
2)
The Daily Telegraph gazetesi de hadislerin yeniden yorumlanması çalışmasını "devrim niteliğinde" bir çaba olarak yorumladı. Gazetenin haberinde, "...Türkiye'de hadislerin bugüne uyarlanmasının, ABD'nin etkisiyle hazırlanmış... olabileceği" yolundaki görüşlere de dikkat çekildi.
3)
Financial Times, bu konuyla ilgili haberinde şöyle diyordu:
"Hadislere yeniden yorumlama."
Financial Times gazetesinin, Ankara Temsilcisi Vincent Boland'ın imzasını taşıyan haber de, "Peygambere yeni bakış çalışması sona yaklaşıyor" başlığını taşıyor.
Projenin İslam dünyasında ve Batı'da ateşli bir tartışma yaratmasının beklendiğini yazan Boland, şu ifadelere yer verdi:
"... hadisleri yeniden yorumlamak, uydurma olduğu düşünülenleri de atmak. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez, yeniden yorumun amacının hadisleri bilimsel ve tarihi anlamda daha doğru ve 21'inci yüzyıl Türk insanına daha uygun hale getirmek olduğunu söylüyor."
İngiliz uzmanlara göre, Diyanet'in bu çalışması Hıristiyan dinindeki reforma benzer bir çalışma...
...Diyanet, özellikle kadına yönelik şiddeti meşru gösteren hadislerin tamamının uydurma olduğunu belirtiyor.
Kaynak: NET HABER 27.2.2008
4)
BBC'nin bu haberle ilgili başlığı şöyle:
"İslam'da reform yapılıyor."
"Profesör Görmez, 1400 yıllık hadis külliyatına böylesi cesur bir müdahaleyi, ihtimamlı akademik araştırmayla haklılaştırıyor."
BBC yayın kuruluşunun web sitesinde Robert Piggot haberinde "cesur müdahale"ifadesiyle, "Gerçekten Hz. Muhammed tarafından söylendiği ispat edilen bazı sözler bile değiştiriliyor ve yeniden yorumlanıyor" deniliyor.

Gerek BBC, gerekse Financial Times'ın, bu haberi yaparken birleştikleri ortak nokta, "Türkiye'deki dinî yetkililer (Diyanet İşleri Başkanlığı) Muhammed Peygamber'in yaptıkları ve söylediklerinin yeniden yorumlanması çalışmaları tamamlanmaya yakın" cümlesiyle, adeta reform beklentisi içinde olmaları...
İslam Dünyası'nda büyük tartışmalar doğuracak bu tip kasıtlı haberlerle İngiliz basınının nereye varmak istediği ayrı bir konu.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu tür bir projeyi neden yaptırdığı da soru işareti...

BU SORULAR CEVAP BEKLİYOR...

a) Madem bu çeşit bir proje yapılıyor, neden Türkiye kamuoyunun haberi yok?
b) Müslüman Dünyası, böylesi önemli bir konuyu neden İngiliz medyasından öğrenmek zorunda kalıyor? Aslı faslı yoksa, işin doğrusunu niçin kendi medyamızdan öğrenemiyoruz.
c) Doğruysa, bu kadar hassas bir konuda danışman olarak niçin Felix Koerner isminde yabancı bir bilim adamı tercih ediliyor?
Değerli okuyucu!
Bu soruları, bu bilgileri aldığımız internet sitesi soruyor...

Yukarıda, Avrupa gazetelerinin haberlerinden 4 misal verdik. Onlar belli de acaba ABD ne diyor?
ABD Newsweek dergisi, cihat vizyonunun artık terk edildiğini ve İslam'ın yeni vizyonunun Ankara'da şekillendiğini yazdı:

İlahiyatçıların yürüttüğü çalışmada hadisler günümüz koşullarına göre yeniden yorumlanacak.

NEW YORK - Newsveek dergisi son sayısında 'İslam'ın Yeni Yüzü' başlıklı bir haber analiz yayımladı:

Entelektüel ve teolojik olarak en iddialı çalışmaların büyük bir kısmı, merkezi Ankara'da olan bir grup bilginler tarafından yapılıyor.
Newsweek, projeyi dört yıl önce tasarlayan Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın, "Peygamber'in zamanında hayat çok farklıydı" sözlerine dikkat çektikten sonra buna örnek olarak kadınların tek başlarına seyahat etmesini yasaklayan hadisi verdi.
( Anlaşılan o ki, Newsweek'e göre bu projenin fikir babası Devlet Bakanı Mehmet Aydın imiş.)
Mehmet Görmez, bu hadisin açık olarak belirli bir dönem ve yerin güvenlik koşulları ile ilgili olduğu değerlendirmesini yaptı ve Hazreti Muhammed'in, kadınların Yemen'den Mekke'ye kadar tek başlarına yolculuk yapabildiği günlerini özlediğini hatırlattı.
İslam'in, ilk üç yüzyılında Yunan, Fars ve Hint kültürleri ile bir etkileşim içinde olduğunu ve her buluşmada İslam'ın bilginlerce yeni koşullara göre yeniden yorumlandığını belirten Görmez, "O dönemde İslam'ı yeniden düşünmekten korkmuyorlarmış" dedi.
(anka) RADİKAL 1.6.2008

Değerli okuyucu!

Haberlerin kaynaklarını görüyorsunuz. Bu hususta daha geniş ve dudak uçuklatan haberlere ulaşmak isteyenler, internette Türkiye'de islamda reform yazıp tıklasınlar. Karşılarına çıkan başlıklardan, meselâ İslamda reform gerekli mi? yazılı yeri açıp okuyabilirler.


SAYIN GÖRMEZ'İN CEVAPLARI...

Değerli okuyucu!

Sırada daha Kur'an meselesi var. Onun için şu hatıramı anlatıp hadis meselesini kapatalım:
Başkanlığını Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in yaptığı bu hadis çalışmasından birçok kimse gibi ben de işkillenmiştim. Zihnimde bu konuda şüpheler vardı. Bu çalışmanın aslını esasını nasıl öğrenirim diye düşünüyordum. Derken İstanbul'da Grand Cevahir Otel'de bir toplantıya katıldım. Bir de baktım ki Sayın Mehmet Görmez orada. Hemen yanına gittim. Diyanet'in bu hadis çalışmasıyla ilgili tereddütlerimi gidermek istedim. Bazı sorular sordum. Meselâ "Bu çalışmanın içinde (yukarıdaki haberde ismi geçen) bir gayr-i müslimin de bulunup bulunmadığını" sordum, "Öyle bir kimse yok, iftiradır" dedi.

Hem Avrupa'daki hem Amerika'daki değişik gazeteler, bu çalışma hakkında "Türkiye'de dinde reform yapılıyor" diye yazdılar, buna ne dersiniz?" dedim, Sayın Görmez bu soruma da yine aynı şekilde cevap verdi: "İftira..."

Bunun üzerine şu soruyu sordum:
"Hocam, dinde reform yapıldığını yazan gazetelerin her biri ayrı ayrı ülkelerden. Diyelim ki birinin yazdığı iftira, diğerlerine ne demeli? Ayrı ayrı ülkelerde olan bu gazeteler bu iftirayı yapmak üzere bir araya gelip söz birliği yapamazlar ki."
Neyse, beklediğim bir cevap alamadım ve daha geniş ve iknâ edici bilgi almak istedim.

O sırada öğle yemeğine geçiliyordu. Sayın Görmez, "Size yemekten sonra geniş bilgi vereyim" dedi.
Yemekten sonra baktım, birileri ile konuşuyor. Biraz geride konuşmalarının bitmesi için uzun müddet bekledim. Bitmeyince, yanlarına varıp, "Hocam ben şurada sizi bekliyorum" dedim.

Bana, "Siz konferansı takip edin ben sizi bulurum" dedi. "Hocam beni bulamaz ve gidersiniz" dedimse de, "Ben akşama kadar buradayım, gitmeyeceğim, mutlaka görüşürüz" diye bana teminat verince ben de konferansı dinlemeye gittim.
Sonra?

Sonrası şu:
"Ben akşama kadar buradayım" diyen Sayın Görmez, ben içeri girince gitmiş...
Allah'tan 2 ay sonra başka bir konferansta yine karşılaşmayalım mı!

Orada Sayın Görmez'den, önceki toplantıda ben içeri girince gitmesinin sebebini sordum, hiçbir sebep söylemeden sadece "Özür dilerim" dedi, o kadar...
Özür dileyenin özrü kabul edilir ama, bu ikna edici bir cevap değil ki. Niçin gittiğini söylemeli idi.
Kendisinden hadis ayıklama çalışması hakkında bilgi bekleyedurayım, orada da bilgi vermedi.
Şimdi ben bu hadis ayıklama çalışmasından şüphelenmeyeyim de ne yapayım!
Bu çalışmanın, şimdi (2013 başı) birkaç cilt halinde baskı safhasında olduğunu duyuyorum. Bu bilgi yanlışsa söylesinler düzelteyim.

DİYANET'İN BU GÜZEL ESERİ NİÇİN BASILMIYOR?..

Diyanet'in, Cumhuriyet devrinin en mühim dinî eserleri arasında yer alan, hadisle ilgili 13 ciltlik çok güzel ilmî bir eseri var: Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi.
Sayın İsmail Kara, Cumhuriyet Türkiye'sinde Bir Mesele Olarak İslam isimli eserinin 2008 tarihli 4. baskısında şöyle diyor:
"Diyanet, bu büyük hadis tercüme ve şerh çalışmasını 10 küsur yıldır yayınlamıyor, yayınlayamıyor. Niçin?"

Ben de 20132'ün başında şöyle diyorum:
Hadis hususunda, yukarıdaki hassasiyetini(!) okuduğumuz Diyanet, Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi'ni 17 seneden fazladır niçin bas(a)mıyor? Lütfen bir cevap, lütfen bir sebep..
Diyanet'in senelerdir bas(a)madığı güzel eserlerden biri de Riyâzüs Sâlihîn Tercümesi'dir.
Bu iki güzel eserin bir an önce basılıp satışa arz edilmesini dört gözle bekliyoruz

Değerli okucu!

Bu arada Gönlüferah Oteli'ndeki toplantıyı unutmayalım. Orada alınan üç kararın ikisi olan fıkıh ve hadisle ilgili bilgi verdik. Sıra geldi Kur'an'la ilgili bilgiye.

O toplantıda, Ankara İlahiyat'ın profesörlerinden Salih Akdemir şöyle diyor:
"Kur'an'da da hatalar ve imla bozukluğu var. Hatta ben kısmen tashihe/düzeltmeye başladım. Çok anlam düzelmeleri oluyor."
Akdemir, Kur'an'da da hatalar olduğunu söyleyecek kadar ileri gidince, Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç dayanamıyor ve söz istiyor. Diyor ki:
- Bu kadarına da pes yani! Kur'an tevâtüren nakledilmiş Allah kelamıdır. Onda şüphe, kişiyi dinsizliğe götürür.

Süleyman Ateş Ali Bulaç'a müdahale ediyor:
- Sen sus, senin söz hakkın yok. Ben Kur'an hakkında öyle şeyler biliyorum ki, söylesem yer yerinden oynar.

Söyle, Sayın Ateş söyle de yer yerinden oynayacaksa varsın oynasın da görelim. Zaten İslamî her meselenin civatasını gevşetmek için uğraşıp duruyordunuz, sadece Kur'an kalmıştı ona da el atın da amel defterinizde boş bir yer kalmasın bari.
Neredesin ey Ali Fuat Başgil!

Sen, "İlâhiyatlardan din adamı değil din tenkitçisi çıkar " diyordun. Şimdiki ilâhiyatçılar seni yalancı çıkarmamak için var güçleriyle çalışıyorlar...

HAKSIZMIYMIŞIM?..

Yaaa işte böyle değerli okuyucu...
Ben size şoke olursunuz dememiş miydim en başta!
Olmadınız mı!

Hikâyenin sonunu dinleyin.

Mahut toplantıda, ilk önce fıkıhtan başlanmasını uygun görenler çokmuş. Onun için düzeltmeye(!) ondan başlanmaya karar verilmiş. Üçgenin diğer iki kısmı daha sonra yontulacakmış.
Sünneti/hadisleri elemek isteyenler daha çok Ankara İlahiyat'ın öğretim görevlileriymiş.
Bu toplantıda kimlerin olduğunu da merak etmişsinizdir. Söyleyeyim:
Meselâ Hayrettin Karaman oradaymış.
Bu kabul edilmesi mümkün olmayan sözlere itiraz etmiş mi?

Hayır, etmemiş. Hiç sesini çıkarmamış...
Bekir Topaloğlu da oradaymış.
O ne yapmış?

Sadece bir laz fıkrası anlatmış.

Değerli okuyucu!

Bendeniz bu toplantıyı, 2004'ün Mayıs ayında Fırat Kültür Merkezi'nde Ali Bulaç'ın ağzından dinledim. Olanları anlattı ve "Tabii onların ehl-i sünnet hassasiyeti yok" dedi.

Topkapı Eresin Otel'de, Diyanet İşleri Başkanlığı Yüksek Din Kurulu Üyesi Halil Altıntaş'ın yanında, aynı toplantıyı Bekir Topaloğlu'ndan da sordum ve söylediklerini kasete aldım. Bekir Topaloğlu ilaveten şunu söyledi:

O toplantıda Salih Akdemir, "Ben de bir Kur'an yazacağım dedi. Ben de yaz bakalım kim okuyacak dedim."

Değerli okuyucu! Ben bu olanları düşündükçe kıyamet koptu kopacak diye korkuyorum.
Siz korkmuyor musunuz?..


Ali EREN | 24.07.2013 08:38 | www.haberkita.com