Sakal-ı Şerif mi, Nazım Hikmet'in Kabri mi?

Başlatan Mücteba, 28 Ağustos 2013, 12:16:10

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Sakal-ı Şerif mi, Nazım Hikmet'in Kabri mi?

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, meclis başkanıyken 2009 senesi Kasım ayında Rusya'ya gitmişti. Orada, "Beni Stalin yarattı" diyen Nazım Hikmet'in mezarını ziyaret etmiş, Fatiha okumuş ve "Buraya gelmişken mezarını ziyaret etmeyi ve başında saygıyla eğilmeyi de bir görev bildim" demişti.

Aynı Mehmet Ali Şahin, 2013 Ramazanında 3 Ağustos günü bayramdan 5 gün önce, Karabük'ün Eskipazar ilçesi Hamzalar köyünde teravih namazı sonrası sakal-ı şerif'in gösterildiğini yani sakal-ı şerif ziyareti yapıldığını anlattı. Ve şöyle konuştu:

"Sevgili Peygamberimiz vefatından asırlar sonra, kendi sakalından olduğu iddia edilen o kıllara böyle bir saygı gösterileceğini bilseydi kesinlikle yasaklardı."

Biz de Sayın Şahin'e soruyoruz:

1- Sevgili Peygamberimiz'in vefatından asırlar sonra, İslam dinini ve tek yaratının Allah olduğunu inkâr eden bir inançsızın kabrinin başında saygıyla eğilmeyi, o mübârek peygamberin tebliğ ettiği din yasaklamamış mıdır?

2- Sizin Nazım Hikmet'in mezarı karşısında saygıyla eğilmeniz hata olmuyor da, Müslümanların Peygamberimiz'in sakal-ı şerifini saygıyla ziyaret etmeleri hata mı oluyor?

3- Sizin, Nazım Hikmet'in kabrini ziyaret sırasında Fatiha okumanız hata olmuyor da Müslümanların sakal-ı şerif ziyareti sırasında Peygamberimiz'e salevât okumaları hata mı oluyor?

4- Sakal-ı şeriflerin Peygamberimiz'e ait olup olmadığını soruyorsunuz da, saygıyla eğilerek ziyaret ettiğiniz o mezarda Nazım Hikmet'in ölüsünden eser kalmadığı, cesedini böceklerin yeyip bitirdiği hiç hatırınıza gelmiyor mu?

Değerli okuyucular!

Sayın Akif Emre, Mehmet Ali Şahin'in Nazım Hikmet'in kabrini ziyaretinden bir ay sonra bu ziyareti konu ettiği 26/12/2009 tarihli yazısında şöyle diyordu:

"...Tersinden bir durum dün Şam'da yaşandı. Suriye ile vizelerin kaldırılması ile başlayan süreç daha pratik işbirliğine doğru ilerlerken Başbakan, (Şam'da) Mimar Sinan'ın yaptığı Süleymaniye Camii'ni ziyaret etti. Restore edilen cami ve külliyesine kadar gelen Başbakan, caminin hemen bahçesinde yatan son Osmanlı sultanının (Sultan Vahdeddin) kabrini ziyaret etmedi..."

Evet değerli okuyucular!

Meclis başkanlığı seviyesinde dinsiz Nazım Hikmet'i ziyaret edip ona hiç faydası olmayacağı halde Fatiha okuyoruz ama, Başbakan seviyesinde birkaç metre yakınına kadar vardığımız mazlum Osmanlı padişahını ne ziyaret ediyoruz ne de aziz ruhuna Fatiha okuyoruz.

Dünyada böyle işte garip hadiseler oluyor...

Geçmişe ait bir başka hatırlatmada bulunmak istiyorum.

Vatan Gazetesi'nden Ruşen Çakır, 2 Ağustos 2006'da Mehmet Ali Şahin'le laiklikle alâkalı bir röportaj yapmıştı. Sayın Şahin'in "DİNDARLARI BİZ LAİKLEŞTİRDİK" cümlesinin öne çıkarıldığı röportajda, Sayın Şahin'in "İslam devleti olmaz" cümlesi de öne çıkarılıyordu.

Sayın Şahin'e soruluyor:

* Bu noktada, laiklik konusunda yapmanız gereken şeyler olduğuna inanıyor musunuz?

"Laikliğin gerekliliği ve ona sahip çıkma konusunda, hem hükümet, hem parti olarak kamuoyuna gerekli mesajları veriyoruz. Bazı hafızalarda hâlâ laiklik konusunda tereddütler olabilir. Bir kere laiklik, devletin, herhangi bir dinin kurallarıyla yönetilmemesidir. Zaten İslam dininin muhatabı devlet değil, insandır. İslam insanı olur ama İslam devleti olmaz. Bunları özellikle parti toplantılarında sürekli söylüyorum. "

Evet... Görüldüğü gibi Sayın Şahin "İslam devleti olmaz" deyip devam ediyor:

"Aslında laiklik herhangi bir dine veya mezhebe inanan birinin en büyük teminatıdır."

Ey laik Türkiye'de üniversiteye başörtüsüyle girmek için senelerce mücadele ettiği halde bir türlü giremeyen başörtülü kızlar? Bu mesele Sayın Şahin'in dediği gibi midir?

Sayın Şahin devam ediyor:

"Yani siz bir dine inanıyorsunuz, bir başkası "siz niye o dine, mezhebe inanıyorsunuz?" diyemez. Ama laiklik olmasa diyebilir."

Biz de soralım: Peki Sayın Şahin, "Siz niye başörtüsü takıyorsunuz?" demek ne oluyor?

Demek ki laiklik dine karışamıyor ama başörtüsüne karışabiliyormuş.

Ruşen Çakır soruyor:

* Bu sözleri 1980'lerde, 1990 başlarında söylüyor muydunuz?

Siyasi hayatımda bu konularla ilgili bazı tereddütler geçirdiğim doğrudur. Ama bu düşünceye deneme-yanılma yoluyla ulaştım. Benimki "tahkiki laiklik"tir, (Bile bile ve şuurlu bir laliklik) "taklidi" değil.

Tahkik ederek (araştırarak demek istiyor) devletin laik karakter taşıması gerektiği sonucuna vardım ve bunu her yerde, en radikal uçların bulunduğu yerde söylerim. İtiraz eden olursa ona derim ki "söylediğin tipte bir toplumda herkes din adına birbirini keser. Yakın bölgemizde bunu görüyoruz. Bırak bunları."

Başka bir soru ve cevabı şöyle:

* Yani "muhafazakâr kesimlerin laiklikle ilgili tereddütlerini giderdik" mi diyorsunuz?

Evet giderdik ve artık halkımızın cumhuriyetle, başta laiklik olmak üzere onun temel ilkeleriyle hiçbir sorunu yoktur. Pek az bir kesim vardır ki onlar da cumhuriyet için ciddi bir tehdit değillerdir. Onların da bu çizgiye geleceklerine inanıyorum.

Büyük Atatürk, arkadaşlarıyla birlikte cumhuriyeti kurarken ve onun temel niteliklerini belirlerken son derece isabetli hareket etmiştir. Bugün geldiğimiz noktada bunu çok açık bir şekilde görüyorum.


Ali EREN | 28.08.2013 09:21 | www.haberkita.com

mazhar

Sakal-ı Şerif hakkında söylenenler Vahhabi düşüncesini yansıtıyor. Bu insanlar laiklere şirin görüneceğim diye neler yapıyorlar...!

Gül_Sultan

#2
Kalp meselesi; Adam "o kıllara" diye bahsettiği sakal-ı şerif'ten bir feyz alamayınca napacak, böyle kendince kulp takacak.

Böyle cahil cahil "Efendimiz bu zamanda olsaydı, efendimiz bugünü görseydi, efendimiz böyle olacağını bilseydi" diyerekten haşa efendimizi konuşturan luzümsuzları görünce iyiden iyiye fitil oluyorum. Kendi kasır fikriyle 50-100 sene sonrası için plan yapacak, yorum yapacak daha sonrada çıkacak "bilseydi" diyerek efendimizin ilmini küçümseyecek. Millette bunları adam zannedip  bu sapık fikirlere aldanıyorlar.

Ayrıca laik oldugunu söylüyor onada muhalefet hareket ediyor, Devletin yüksek makamlarında görev yapan birisi niye kendi işiyle uğraşmazda, din ile alakalı konulara el atar. Hani bunlar laiklige inanan ve destekleyenlerdi ya!

Bu dünyada laik olanlar, ahirette layık oldukları ilgi ve alakayı göreceklerdir. (Gül_Sultan) :)

Paylaşım için teşekkürler Mücteba kardeşim, Allah (c.c.) razi olsun.
Dünya geçer, İnsan göçer ancak kurtuluş Müttakîlerindir.