Osmanlı Devleti Niçin Battı? | Nasıl Anlatmalı Bilmem ki…

Başlatan Mücteba, 26 Ağustos 2013, 15:30:13

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Osmanlı Devleti Niçin Battı?

Soru: Osmanlı İslam devleti ve hilafeti niçin geriledi ve battı?.. Bu sorunun tam cevabı şimdiye kadar verilememiştir. Batışın dinî, siyasî, kültürel sebepleri vardır.

1. Devleti, Hilafeti, mülkü ayakta tutacak; Sokollu ve Barbaros gibi vasıflı elemanlar yetiştirilemedi.

2. Sultanlar Fatih, Yavuz, Kanunî ayarında olamadı.

3. Emanetler ehliyetli kimselere verilemedi.

4. Yeniçeriler ve ordu bozuldu. Ordu siyasete bulaştı ve karıştı.

5. Tanzimat'tan sonra Avrupa'nın ve Batı medeniyetinin zararlı ve yıkıcı tarafları da benimsendi.

6. Bilhassa 19'uncu asırda zenginler ve seçkinler lüks ve israflı bir hayat sürmeye başladı.

7. Fransız ihtilalinden sonra gayr-i Müslim tebaa arasında ayrılık ve istiklal rüzgârları esmeye başladı.

8. Gizli Yahudiler, Müslüman postuna bürünüp devlet teşkilatına sızdı.

9. Hürriyet kavramı putlaştırıldı.

10. Osmanlı devletinin yıkılması ve en kötü şekilde tasfiyesi, Hâtemül Hulefa Sultan Abdülhamidin tahttan indirilmesi olmuştur. O, ölüm yılı olan 1918'e kadar devletin başında kalmış olsaydı,  yıkılış ve tasfiye daha az zararla olabilirdi.

11. Japonlar 1945'te iki atom bombası yediler ve kayıtsız şartsız teslim oldular ama Osmanlı devleti gibi yıkılmadılar. İmparator başta kaldı ve kısa zamanda toparlandılar. Osmanlı devletinin batışından sonra Türkiye, Hahambaşı Haim Nahum Doktrini ve Lozan'ın gizli protokolları uyarınca bir sömürge haline geldi.

12. Osmanlı devletinin ve hilafetinin yıkılışında (niyetleri kötü olmasa da) büyük sorumluluk payı Sünnîlerindir. Aldatıldılar, aldandılar, kandırıldılar. Aldanmak da bazen bir suçtur.


"İkinci yazı"

Nasıl Anlatmalı Bilmem ki...


İYİ niyetli temiz insanlara aşağıdaki gerçekleri nasıl anlatmalı bilmem ki...

Birinci gerçek: Dünya hayatının bir sınav olduğunu ve akıllı insanların var güçleriyle bu sınavı kazanmak için çalışmaları, çabalamaları gerektiğini,

İkinci gerçek: Dünya hayatı sınavında başarılı olamayanların çok büyük ebedî felaketlere ve zararlara uğrayacağını,

Üçüncü gerçek: Sahih bir imana sahip olmak gerektiğini,

Dördüncü gerçek: İmandan sonra, beş vakit namaz kılmak gerektiğini,

Beşinci gerçek: Bütün mü'minlerin tek bir Ümmetin parçaları olduğunu,

Altıncı gerçek: Her mü'minin, Kur'ana Sünnete Şeriata fıkha uygun şekilde zekat vermesi gerektiğini. Tüzel kişilere (Vakıflara, cemaatlere, tarikatlara, cami yaptırma derneklerine ve benzeri kuruluşlara) zekat verilemeyeceğini, [ http://www.sadakatforum.com/fikih-ve-itikad/zekatin-verilecegi-harcanacagi-kisiler-ve-muesseseler-t12390.0.html;msg115644#msg115644 ]

Yedinci gerçek: Dinî, imanî, şer'î, ahlakî konularda bilenlerin bilmeyenleri uyarmasının, aydınlatmasının, bilgilendirmesinin gerektiğini. Bu vazifeyi yapmazlarsa sorumlu ve suçlu olacaklarını,

Sekizinci gerçek: Her Müslümanın, zamanındaki İmam'a biat ve itaat etmesi gerektiğini. Böyle yapmadan ölürse, sanki cahiliyet ölümüyle ölmüş gibi olacağını,

Dokuzuncu gerçek: Her Müslümanın kendisini kurtaracak kadar ilmihal, faydalı ve zarurî ilim öğrenmesinin farz olduğunu,

Onuncu gerçek: Her Müslümanın her gün ilimde, irfanda, ibadette, iyilikte, büyük cihatta hayırlı işlerde bir önceki günden daha ileri olması gerektiğini...

Yukarıda saydığım hususları milyonlarca kardeşimize kimler, nasıl anlatacaklar?..



Mehmet Şevket Eygi | 24 Ağustos 2013 Cumartesi 00:57

mazhar


Yanlış hesap çok, fakat Bağdat yok!

"Bağdat" bizim için sadece sıradan coğrafî veya tarihî bir yer adı değil. Aynı zamanda günlük hayatımızda hâlâ yeri olan dil yadigârları ile zihnimizde yaşayan bir kelime. Bağdat hâli (boş) veya harap "midem boş, açım" demek. Aynı anlama gelen diğer deyim Bağdat viran. "Bağdatı tamir etmek" de "yemek yemek, açlığını gidermek" anlamına geliyor.
Şimdi tam "âşığa Bağdat sorulmaz" zamanı... Fakat ne o azim ve kararlılıkta âşık var, ne de iştiyakla varılmak istenen Bağdat.
Tam da İngilizlerin "savaşa son veren savaş" olarak yücelttikleri 1. Dünya savaşının yüzüncü yılında... Osmanlı mülkünde emperyalistlerin savaş sonrası el koydukları iki coğrafya kan ve ateş içinde.
Osmanlı Irak'da İngilizlere karşı muhteşem bir zafer kazandı: Kut'ul amare... Hemen ardından, Fransa'nın Beyrut Konsolosu George Picot ve İngiliz diplomat Hugh Sykes Kahire'de gizli bir paylaşma anlaşması imzaladılar. Bu gizli anlaşmada Rusya'nın da payı vardı. Bir yıl sonra Bolşevik devrimi oldu. Bolşevikler Çar yönetiminin imzaladığı anlaşmaları tanımadıklarını ilân ettiler, bu vesile ile dünya bu paylaşma anlaşmasına muttali oldu!
İngilizler Suriye'yi Fransa'ya vermişti. Büyük enerji kaynaklarına sahip Irak'ı kendilerine ayırdılar. Hain Şerif Hüseyin'in oğlunu kıral yaptılar, idareyi Hindistan'dan getirdikleri yetiştirmelerine verdiler...
Artık Bağdat Bağdat olmaktan çıkmıştı.
İngiliz'in gölgesinde oturan bir Arap hükümdar!
Sömürge imparatorluğunun Hindistan'dan devşirdiği memurlar...
Bu sentetik devlet 20. Yüzyılın bütün kurmaca devletleri gibi etnik söylemi esas alıyordu. Irak'da Araplar dışında Kürtler ve Türkmenler vardı. Kalabalık bir Şii nüfusun varlığı da buna eklenirse, ülkenin geleceğinin pek parlak olmadığı kolaylıkla anlaşılabilirdi...
Suikastlar, darbeler, kırallık yerine cumhuriyet kurulması ve nihayet Baas darbesi ve Saddam Hüseyin'in hâkimiyeti... Saddam'ın Irak'a hâkim olmasının İran devriminin hemen sonrasında denk düşmesini neye yormalı bilemiyorum! Ardından bir sürünceme savaşı olan İran-Irak savaşı geliyor çünkü.
İran'la savaş sona erdikten sonra Saddam, kendine güvenini besleyen batılı destekçilerin teşvikiyle, bir krize yol açıyor, Osmanlı idarî taksimatını öne sürerek Kuveyt'i işgal ediyor...
Bunun üzerine ABD'nin Irak'a müdahalesi, yani Körfez Savaşı.. 1991 müdahalesi Saddam'ın elini kolunu bağlıyor. 1999'da ABD fiilen müdahale ederek Saddam'ı uzaklaştırıyor.
Yanlış anlaşılmasın: Maksat sadece Irak'da demokratik yönetim kurmak!
Halbuki kademe kademe yeni bir yapılanmaya gidiliyor...
Bugün Irak üzerinde kalabalık Şiî nüfustan ötürü Iran etkisi kendini hissettiriyor. Bağdat yüzlerce yıllık Sünnî başkent, artık bir Şiî başkentine dönüştürülüyor.
Saddam'la birlikte Sünniler de cezalandırılıyor...
Bu oyun zıddiyetler üzerine kurulmuştur zaten. Zıddiyetler güçlendirilecek ki, sonuç istedikleri şekilde tecelli etsin.
Şimdi Irak'taki IŞİD harekatının ezik Sünnilerin psikolojisinden kaynaklandığı söyleniyor.
IŞİD Bağdat'ı ele geçirebilir mi?
Buna ihtimal vermiyoruz. Sınırlarını bildikleri kanaatindeyiz!
Irak ve Suriye yeniden biçimlendiriliyor, bu vesile ile. Belki de bu bir başlangıç! Bütün bölge işin içine katılacak. BOP boşuna ortaya atılmadı.
Bir sürü yanlış hesap var, fakat yanlış hesapların döneceği Bağdat yok! Londra var Vaşington var!Ahmet Doğan Habervaktim.com