SEBE HALKI

Başlatan seval_1985, 19 Mayıs 2006, 10:03:45

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

seval_1985

Sebe halkı Kuran'da şöyle anlatılır:

Andolsun Sebe (Halkı)'nın oturduğu yerlerde de bir ayet vardır. (Evleri) sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki:) 'Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlamakta olan bir Rab(biniz) var. Ancak onlar, yüz çevirdiler, böylece biz de onlara Arim Seli'ni gönderdik. Ve onların iki bahçesini buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az birşey de sedir ağacı olan iki ağaca dönüştürdük. Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz nimete nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız? (Sebe Suresi, 15-17)

Ayetlerden görüldüğü gibi, Sebe halkı bereketli bağ ve bahçelerde, refah içinde yaşıyorlardı. Allah'ın bu kadar bolluk verdiği kavimden istediği de, sadece nimetlere karşı şükredici bir tavırda bulunmalarıydı. Ama onlar yalanladılar, dünyada üstün bir güce sahip olduklarını sanıp ellerindekilerle büyüklendiler. Sonuç ise kaçınılmaz olarak azap oldu.

MUHTEŞEM SÜMERLER

Irak'ın güneyinde, Dicle ve Fırat kıyılarından uzaklaşır uzaklaşmaz, çölü andıran, geniş bozkır alanlarının yayıldığı görülür. Bu uçsuz bucaksız düzlüklerde, yer yer, heybetli tepeler belirir. Çünkü kumla örtülü bu tepelerin altında, büyük sitelerin kalıntıları yatmaktadır. Bu siteler, Sümerler adı verilen bir halk tarafından kurulmuştur. Artık, kavurucu çöl rüzgarlarının önüne katıp sürüklediği kumlardan başka birşey görülmeyen, sadece çakalların ve akbabaların yaşadıkları bu yerlerde, kırk beş yüzyıl önce, kanallarla çevrili, bahçelerle bezenmiş cıvıl cıvıl şehirler yükseliyordu. Bugün ise, bir ölüm sessizliği hüküm sürüyor.....


Kraliçe Puabi'nin kabri, hala korunan 270 parça eşyasıyla en zengin mezarlardan birisi olarak kabul ediliyor.  

Yukarıdaki cümleler ünlü arkeolog Guy Rachet'ın sözleri. Sadece tarih kitaplarından bir konu olarak akıllarda kalan bu ihtişamlı ülke, aslında günümüzdeki topluluklar kadar gerçektir. O zamanın insanları da aynı bizler gibi yaşamışlar, mimarileriyle büyüleyici kentler kurmuşlardır.

Dönemin kraliçesi Puabi için yapılan cenaze töreni oldukça dikkat çekicidir. Çeşitli kaynaklarda bu törenle ilgili bilgiler aktarılmıştır. Kraliçenin ölü bedeninin eşsiz bir ihtişamla süslendiği, vücudunun üst kısmının altın ve gümüşten boncuklarla ve lacivert taşı, kırmızı akik, Kadıköy taşı, babakoru gibi kıymetli taşlardan incilerle bezenmiş bir örtüyle örtüldüğü; örtünün aşağısındaki püsküllerin, yine aynı taşlardan yontulmuş incilerden yapıldığı aktarılmıştır. Ayrıca kraliçenin başına ağır bir peruk, onun üstüne de taç yaprakları mavi ve beyaz ağır kakmalarla bezenmiş som altın çiçeklerden, gürgen ve söğüt yapraklarından bir başlık takıldığı da görülmüştür. Kulaklarını süsleyen küpelerde, ölünün yanıbaşına konulmuş mücevherlerde, iğnelerde ve ihtişamlı başlıklarda altının 1 parıldadığı söylenmiştir.

Kısacası Sümer medeniyetinin önemli bir ismi olan Kraliçe Puabi, muhteşem bir cenaze töreni ve cenaze levazımatı ile gömülmüştür. Cenaze ile birlikte mezara konulacak diğer hazineler, anlatılanlara göre, silahlı muhafızlar ve uşaklar tarafından ancak taşınabilmiştir.

Ancak elbette mezara sahip olduğu hazinelerle birlikte girmesi, kraliçe Puabi'yi iskelet haline gelmekten koruyamamıştır. O da diğer tüm insanlar gibi, hatta belki küçümsediği ve hakir gördüğü fakir ve zayıf insanlar gibi, toprağın altına girmiş, orada çürümüş, bedeni bakterilere yem olmuştur. Bu örnek, insanın, ne denli zengin ve ihtişamlı bir yaşam sürerse sürsün ve malına ne kadar güvenirse güvensin, sonuçta bunların ona hiçbir yarar sağlamayacağını gösteren ilginç bir ibrettir.