İsagoci Hulasası

Başlatan kütahyavi, 21 Nisan 2025, 15:52:26

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

kütahyavi

İSAGOCİ

Musannıfı; El Mufazzal bin Ömer bin El Mufazzal el Ebheri (Esîruddin diye meşhur olmuştur.)
''İsagoci'' kitabı, mantık ilminden bahsetmektedir. İlmi Mantığın tarifi:
   وَهُوَ آلَةٌ قَانُونِيَّةٌ تَعْصِمُ مُرَاعَاتُهَا الذِّهْنَ عَنِ الخْطَأِ فِى الْفِكْرِ    
''Kendisine riayet etmek, fikirdeki hatadan zihni koruyan kanuni bir alettir.''   
İlmi Mantığın babları dokuzdur.   

1:Külliyat-ı Hams: Beştir.
1-Cins: (Hayvan),
2-Nevi (İnsan),
3-Fasıl (Nâtık),
4-Araz-ı Âm (Nefes alıp-vermek),
5-Araz-ı Hâs (Zâhiklik-Gülücülük)'tan ibarettir.

2:Kavli Şarih:
Had ve Resim'den ibarettir.
Had iki kısımdır.
1:Hadd-i Tam (Hayvan-ı Natık),
2:Hadd-i Nakıs (Cism-i Nâtık)
Resim de iki kısımdır.
1:Resm-i Tâm (Hayvan-ı Zâhik),
2:Resmi Nâkıs (İnsan; gülücüdür, boyu diktir, derisi tüysüzdür, tırnakları geniştir.)

3:Kazâyâ:
قَوْلٌ يَصِحُّ اَنْ يُقَالَ لِقَا ئِلِهِ اِنّهُ صَادِقٌ فِيهِ اَوْ كَاذِبٌ فِيهِ
Sözü söyleyen için, ''Sözünde doğrudur'' veya ''Sözünde yanlıştır'' denilmesi sahih olan bir kavildir.

İki kısımdır:
1:Hamliye olur. Her iki tarafı da müfret olandır.
زَیْدٌ كَاتِبٌ
2:Şartıyye olur. Her iki tarafı da cümle olandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
Şartıyye iki kısımdır:
1: Muttasıla olur. Bir tarafın doğru olması diğer tarafa bağlı olandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
2: Munfasıla olur. İki taraf arasında zıtlık olandır.
اَلْعَدَدُ اِمَّا اَنْ یَكُونَ زَوْجًا اَوْ فَرْدًا
Muttasıla da iki kısımdır.
1: Lüzûmiyye olur. İki taraf arasında bağlantı olandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ


2: İttifâkıyye olur. İki taraf arasında bir bağlantı olmayandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً فَالْحِمَارُ نَهِقٌ

Munfasıla da üç kısımdır:
1: Mâniatül Cem-i Vel Huluvvi Mean (İki şeyin bir araya gelmesinde ve iki şeyden başka üçüncü bir şey olmasında mânî-engel olandır.)
اَلْعَدَدُ اِمَّا اَنْ یَكُونَ زَوْجًا اَوْ فَرْدًا
2: Maniatül Cem-i Fekat (Yalnızca, iki şeyin bir araya gelmesinde engel olup, üçüncü bir şey olmasında engel olmayandır.)
هَذَا الشَّیْءُ اِمَّا حَجَرٌ اَوْ شَجَرٌ ''Şu şey, ya taştır veya ağaçtır.''
3: Maniatül Huluvvi Fekat (İki şeyin bir araya gelmesinde engel olmayıp, üçüncü bir şey olmasında engel olandır.)
زَیْدٌ اِمَّا اَنْ یَكُونَ فِی الْبَحْرِ وَاِمَّا اَنْ لَا یَغْرِقَ
''Zeyd, ya denizdedir veya boğulmamaktadır.''
(یَغْرِق kelimesi, denizde boğulmayı ifade eder. Bu misalde Zeyd, hem denizde olup, hem de boğulmayabilir. (Gemiye binmiştir.) Dolayısı ile iki şeyin bir araya gelmesinde bir engel yoktur. Fakat Zeyd, hem denizde olmayıp (karada olup) hem de ''ğark'' olamaz. Çünkü ''ğark'', yalnızca denizde olur. Dolayısıyla iki şeyden başka üçüncü bir şey olmasına engel vardır.

4:Kıyas:
وَهُو َقَوْلٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ اَقْوَالٍ مَتَى سُلِّمَتْ لَزِمَ عَنْهَا لِذَاتِهَا قَوْلٌ آخَرُ
Bir takım kavillerden-sözlerden (Suğra ve Kübra'dan) meydana gelen bir kavildir ki, bu kavillerin doğruluğu kabul edilse başka bir kavil (Netice) lazım gelir.
İki kısımdır:
1:Kıyas-ı İktirânî (Neticenin aynısı veya zıddı, suğrâ ve kübrâ'da bulunmayandır.)
صغری  : كلُّ جِسْمٍ مُؤَلَّفٌ
كبری    : كلُّ مؤَلَّفٍ مُحْدَثٌ
نتیجه     : فَكُلُّ جِسْمٍ مُحْدَثٌ

2: Kıyas-ı İstisnâî (Neticenin aynısı veya zıddı, suğrâ ve kübrâ'da bulunandır.)
Neticenin aynısının bulunduğuna misal:
صغری  : اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً  فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
كبری    : لٰكِنَّ الشَّمْسَ طَالِعَةٌ
نتیجه     : فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
Neticenin zıttının bulunduğuna misal:
صغری  : اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً  فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
كبری    : لٰكِنَّ الشَّمْسَ لَیْسَتْ بِطَالِعَةٍ
نتیجه     : فَالنَّهَارُ لَیْسَ بِمَوْجُودٍ

5:Burhan:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّماَتٍ يَقِينِيَّةٍ ِلِاِنْتَاجِ الْيَقِينِ
''Kat'î netice elde etmek için kat'î mukaddimelerden meydana gelen bir kıyastır.''

Yakîniyyât (Kat'i Mukaddimeler) beştir;
1:Evveliyat:İki tarafı düşündüğümüz zaman, aklın hemen hüküm verebildiği kıyastır.
 اَلوَاحِدُ نِصْفُ الْاِثْنَیْنِ ''Bir, ikinin yarısıdır.'' demek gibi.
2:Müşahedat: Aklın, hislerimiz ile (Beş duyu organı ile) müşahede etmeye ihtiyaç duyduğu kıyastır.
 اَلشَّمسُ مُشْرِقَةٌ ''Güneş, aydınlatıcıdır.''
اَلنَّارُ مُحْرِقَةٌ ''Ateş, yakıcıdır.'' demek gibi.
3:Mücerrebat: Aklın, hüküm verebilmek için tekrar tekrar   tecrübeye ihtiyaç duyduğu kıyastır.
شُرْبُ السَّقَمُونِیَّا مُسْهِلُ الصَّفْرَاءِ
''Mahmude otunu içmek, safrayı izale edicidir.''
4:Hadsiyyat: Aklın, sebeplerden sonuçlara intikal etmesidir.
نُورُ الْقَمَرِ مُسْتَفَادٌ مِنَ الشَّمْسِ
''Ay'ın nuru, güneşten istifade olunmuştur, elde edilmiştir.''
5:Mütevatirat: Yalan söyleme ihtimali olmayan bir topluluğun verdiği haberdir.
مُحَمَّدٌ صعلم نَبِیٌّ صَدِقٌ
''Muhammet (s.a.v.) sadık bir nebidir.''
6:Kazaya Kıyasatühe Meahe:

6:Cedel:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَشْهُورَةٍ
''Meşhur mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''

7:Hıtabe:
وَهُوَ قِياَسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَقْبُو لَةٍ عَنْ شَخْصٍ مُعْتَقَدٍ فِيهِ اَوْ مَظْنُونَةٍ
''Kendisine güvenilen şahsın makbul mukaddimelerinden veya zannolunan mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''

8:Şiir:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ تَنْبَسِطُ مِنْهَا النَّفْسُ اَوْ تَنْقَبِضُ
''Kişinin, kendisinden hoşlandığı veya hoşlanmadığı bir takım mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''



9:Muğalata:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ كَاذِبَةٍ شَبِيهَةٍ بِالْحَقِّ اَوْ بِاالْمَشْهُورَتِ اَوْ مُقَدِّمَاتٍ وَهْمِيَّتٍ كَاذِبَةٍ
''Doğruya veya meşhura benzeyen yalan mukaddimelerden, veya hayali olan yalan mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''

(Yukarıda kitap, kısaca hulasa edildi. Teferruatı aşağıdaki gibidir.)

Lafzın, Vazolunduğu (Konulduğu) Mana Üzerine Delaleti Üçtür:                                                                                                                                                     1:Bil-Mutabaka: Lafız, vazolunduğu (Bir lafız, hangi manaya konuldu ise) mananın tamamı üzerine delalet eder. ''İnsan'' lafzının, konulduğu mana olan ''Hayvan-ı Natık'' manasına delalet etmesi gibi.

2:Bit-Tezammün: Lafız, vazolunduğu mananın bir cüz'ü üzerine delalet eder. ''İnsan'' lafzının, konulduğu mana olan ''Hayvan-ı Natık'' manasından bir cüz olan sadece ''Hayvan'' veya sadece ''Natık'' üzerine delalet etmesi gibi.

3:Bil-İltizam: Lafız, vazolunduğu mananın lazımı üzerine (O Manada bulunan bir özellik üzerine) delalet eder. ''İnsan'' lafzının, konulduğu mananın lazımı olan ''Kâtiplik'' üzerine delalet etmesi gibi.

Lafız iki kısma ayrılır:
1:Müfret (Tek, bileşik olmayan)
2:Mürekkeb (Bileşik olan, birkaç kelimeden oluşmuş)

Müfret:      
مُفْرَدْ: هُوَ الَّذِى لاَ يُراَدُ بِا لْجُزْءِ مِنْهُ دَلاَلَةٌ عَلَى جُزْءِ مَعْنَاهُ
''Lafızdan bir cüz ile, manasının bir cüz'ü üzerine delat murat olunmayandır.
''اِنْسَانْ'' Lafzı gibi.

Mürekkeb:
مُرَكَّبْ: هُوَ الَّذِى يُرَادُ بِا لْجُزْءِ مِنْهُ دَلاَلَةٌ عَلَى جُزْءِ مَعْنَاهُ
''Lafızdan bir cüz ile, manasının bir cüz'ü üzerine delat murat olunandır.
''رَمِی الْحِجَارَةِ''  ''Taş atıcı'' gibi.   
Müfret de iki kısma ayrılır:
1:Külli (Parçalardan oluşmuş bir ''bütün'')
2:Cüz-i (''Bütünü'' oluşturan ''parçalar'')




Külli:
كُلِّى: وَهُوَ الَّذِى لاَ يَمْنَعُ نَفْسُ تَصَوُّرِمَفْهُو مِهِ عَنْ وُقُوعِ الشِّرْكَةِ
''Sırf bir lafzın manasını düşünmek, Şirket vukuuna (ortaklarının da akla gelmesine) mâni (engel) olmayandır.''
اِنْسَانْ gibi.
(''İnsan'' denildiğinde, bu manada ortak olanların hepsini içine alır.)

Cüz-i:
جُزْئِ: وَهُوَ الَّذِ يَمْنَعُ نَفْسُ تَصَوُّرِ مَفْهُومِهِ عَنْ وُقُوعِ الشِّرْكَةِ
''Sırf bir lafzın manasını düşünmek, Şirket vukuuna (ortakların da akla gelmesine) mâni (engel) olandır.''
زَیْدْ gibi.
(''Zeyd'' denildiğinde, akla sadece o isim ile isimlendirilmiş olan kişi gelir.)
Külli de iki kısma ayrılır:
1:Zati
2:Arazi

Zati:
 وَهُو الَّذِى يَدْخُلُ فِى حَقِيقَةِ جُزْ ئِيَّا تِهِ
''Kendi cüzlerinin hakikatinde dahil olandır.''
اِنْسَانْ  ve فَرَسْ  e nisbetle حَیْوَانْ   gibi.
 (Hakikat demek, ''bir şeyi, o şey yapan şeydir.'' Mesela insanı insan yapan şey ''Hayvan-ı Natık'' olmasıdır. Dolayısıyla insanın hakikati, ''Hayvan-ı Natık''-Konuşan ve düşünen canlı olmasıdır.

Arazi:
وَهُو الَّذِى لَايَدْخُلُ فِى حَقِيقَةِ جُزْئِيَّاتِهِ
''Kendi cüzlerinin hakikatinde dahil olmayandır.''
اِنْسَانْ  a nisbetle ضَاحِكْ  lik gibi.

Bundan sonra İlmi mantık ''dokuz'' babdır.
1:Külliyat-ı Hams
2:Kavli Şarih
3:Kazaya
4:Kıyas
5:Burhan
6:Cedel
7:Hıtabe
8:Şiir
9:Muğalata

1.Külliyat-ı Hams (Beştir.)
1:Cins:
وَهُوَكُلِّىٌّ مَقُولٌ عَلَى كَثِيرِينَ مُخْتَلِفِينَ بِا لْحَقَايِقِ فِى جَوَابِ مَا هُوَ
''Ma hüve sorusunun cevabında, hakikatleri farklı olan şeylere cevap vaki olan küllidir.''
اَلْاِنْسَانُ وَ الْفَرَسُ مَا هُمَا ؟ ''İnsan ve atın hakikatleri nedir?''
حَیَوَانٌ 'Hayvandır.''

2:Nev'i:
وَهُوَ كُلِّىٌّ مَقُولٌ عَلَى كَثِيرِينَ مُخْتَلِفِينَ بِا لْعَدَدِ دُونَ الْحَقِيقَةِ فِى جَوَابِ مَا هُوَ
''Ma hüve sorusunun cevabında, hakikatleri değil de adetleri muhtelif olan şeylere cevap vaki olan küllidir.''
زَیْدٌ وَ عَمْرٌ مَا هُمَا ؟ ''Zeyd ve Amr nedirler?''
اِنْسَانٌ ''İnsandır.''
3:Fasıl:
وَهُوَكُلِّىٌّ مَقُولٌ عَلَى الشَّيْئِ فِى جَوَابِ اَىُّ شَيْئٍ هُوَ فِى ذَاتِهِ
''Eyyü şey'in hüve fî zatihi sorusunun cevabında, bir şeye cevap vaki olan küllidir.''
اَلْاِنْسَانُ اَیُّ شَیْءٍ هُوَ فِی ذَاتِهِ ''İnsanın hakikatinde olan şey nedir?''
نَاطِقٌ ''Konuşucudur.''

4:Araz-ı Has:
وَهُوَ كُلِّيَّةٌ تُقَالُ عَلَى مَا تَحْتَ حَقِيقَةٍ وَاحِدَةٍ فَقَطْ قَوْلاً عَرَضِيًّا
''Eyyü Şey'in hüve fi arazihi sorusunun cevabında, sadece bir hakikatin tahtındaki fertlere söylenen küllidir.''
اَلْاِنْسَانُ اَیُّ شَیْءٍ هُوَ فِی عَرَضِهِ ''İnsanın hakikatinde olmayıp, özelliği olan şey nedir?''
ضَاحِكٌ ''Gülücüdür.''

5:Araz-ı Âm:
وَهُوَكُلِّىٌّ يُقَالُ عَلَى مَا تَحْتَ حَقَا يِقَ مُخْتَلِفَةٍ قَوْلاً عَرَضِيًّا
''Eyyü Şey'in hüve fi arazihi sorusunun cevabında, yaratılışları muhtelif olan birçok fertlere cevap vaki olan küllidir.
اَلاِنْسَانُ وَ الْفَرَسُ اَیُّ شَئٍ هُمَا فِی عَرَضِهِمَا ''İnsan ve atın hakikatlerinde olmayıp, özelliği olan şey nedir?''
مُتَنَفِّسٌ ِ ''Nefes alıp vericidirler.''

2:Kavli Şarih (İkidir.)
1:Had (Bir şeyin hakikati üzerine delalet eden şeydir.)
2:Resim (Bir şeyin eseri/sureti üzerine delalet eden şeydir.)

Had iki kısımdır:
1:Hadd-i Tam:
وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الشَّيْئِ وَفَصْلِهِ الْقَرِيبَيْنِ
''Cins-i garib ve fasl-ı garibden meydana gelendir.''
حَیَوَانٌ  نَاطِقٌ gibi.




2:Hadd-i Nakıs:
وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الْبَعِيدِ وَ فَصْلِهِ الْقَرِيبِ
''Cins-i baîd ve fasl-ı karibinden meydana gelendir.''
جِسْمٌ  نَاطِقٌ gibi.

Resim de iki kısımdır:
1:Resm-i Tam:
وَهُوَالَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الشَّيْئِ وَخَوَاصِّهِ اللاَّزِمَةِ
''Cins-i karib ve havâss-ı lazımeden (arazı has) meydana gelendir.''
حَیَوَانٌ  ضَاحِكٌ gibi.

2:Resm-i Nakıs:
وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ عَرَضِيَّاتٍ تَخْتَصُّ جُمْلَتُهَا بِحَقِيقَةٍ وَاحِدَةٍ
''Tamamı bir hakikate mahsus olan arazlardan meydana gelendir.''
اَلْاِنْسَانُ مَاشٍ عَلَی قَدَمَیْهِ عَرِیضُ الْاَظْفَارِ بَادِی الْبَشَرَةِ مُسْتَقِیمُ الْقَامَةِ ضَحَّاكٌ بِالطَّبْعِ
''İnsan; iki ayağı üzerine yürür, tırnakları geniştir, derisi tüysüzdür, boyu dikinedir, tabiatıyla gülücüdür.''

3:Kazaya (Hüküm verebilmek)
قَوْلٌ يَصِحُّ اَنْ يُقَالَ لِقَا ئِلِهِ اِنّهُ صَادِقٌ فِيهِ اَوْ كَاذِبٌ فِيهِ
''Sözü söyleyen için, ''sözünde doğrudur'' veya ''sözünde yanlıştır'' diye söylenilmesi sahih olan kavildir.''
 
Kaziyye iki kısımdır:
1:Hamliye:
Her iki tarafı müfret olup cümle olmayandır.
زید كاتب gibi.
2:Şartıyye:
Her iki tarafı da cümle olandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً  فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
Şartıyye iki kısımdır:
1: Muttasıla olur. Bir tarafın doğru olması diğer tarafa bağlı olandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
2: Munfasıla olur. İki taraf arasında zıtlık olandır.
اَلْعَدَدُ اِمَّا اَنْ یَكُونَ زَوْجًا اَوْ فَرْدًا
Muttasıla da iki kısımdır.
1: Lüzûmiyye olur. İki taraf arasında bağlantı olandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ

2: İttifâkıyye olur. İki taraf arasında bir bağlantı olmayandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً فَالْحِمَارُ نَهِقٌ

Munfasıla da üç kısımdır:
1: Mâniatül Cem-i Vel Huluvvi Mean (İki şeyin bir araya gelmesinde ve iki şeyden başka üçüncü bir şey olmasında mânî-engel olandır.)
اَلْعَدَدُ اِمَّا اَنْ یَكُونَ زَوْجًا اَوْ فَرْدًا
2: Maniatül Cem-i Fekat (Yalnızca, iki şeyin bir araya gelmesinde engel olup, üçüncü bir şey olmasında engel olmayandır.)
هَذَا الشَّیْءُ اِمَّا حَجَرٌ اَوْ شَجَرٌ ''Şu şey, ya taştır veya ağaçtır.''
3: Maniatül Huluvvi Fekat (İki şeyin bir araya gelmesinde engel olmayıp, üçüncü bir şey olmasında engel olandır.)
زَیْدٌ اِمَّا اَنْ یَكُونَ فِی الْبَحْرِ وَاِمَّا اَنْ لَا یَغْرِقَ
''Zeyd, ya denizdedir veya boğulmamaktadır.''
(یَغْرِق kelimesi, denizde boğulmayı ifade eder. Bu misalde Zeyd, hem denizde olup, hem de boğulmayabilir. (Gemiye binmiştir.) Dolayısı ile iki şeyin bir araya gelmesinde bir engel yoktur. Fakat Zeyd, hem denizde olmayıp (karada olup) hem de ''ğark'' olamaz. Çünkü ''ğark'', yalnızca denizde olur. Dolayısıyla iki şeyden başka üçüncü bir şey olmasına engel vardır.

Tenakuz (Zıtlık-Çelişki)
وَهُوَاخْتِلاَفُ الْقَضِيَّتَيْنِ بِاْلاِيجَابِ وَالسَّلْبِ بِحَيْثُ تَقْتَضِى لِذَاتِهِ اَنْ يَكُونَ اِحْدَاهُمَا صَادِقَةً وَاْلاُخْرَى كَاذِبَةً
''İki kaziyyenin, mucibe (olumlu) ve salibe (olumsuz) olmakta ihtilaf etmesidir ki, bu ihtilaf iki kaziyeden birinin doğru diğerinin yanlış olmasını icap ettirir.''
زَیدٌ  كَاتِبٌ  زَیدٌ  لیس  بِكَاتِبٍ ''Zeyd katiptir, Zeyd katip değildir.'' gibi.

Mucibe-i Külliyenin nakizi (zıddı) Salibe-i cüz-iyye'dir.
 كُلُّ اِنْسَانٍ كَاتِبٌ -و بَعْضُ الْاِنْسَانِ لَیْسَ بِكَاتِبٍ
''Her insan katiptir, Bazı insanlar katip değildir.''

Salibe-i Külliyenin nakizi (zıttı) mucibe-i cüz-iyyedir.
لَا شَیْأَ مِنَ الْاِنْسَانِ بِكَاتِبٍ- وَ بَعْضُ الْاِنْسَانِ كَاتِبٌ

Aks (Hükmü tersine çevirmek)
وَهُوَ اَنْ يُصَيَّرَالْمَوْضُوعُ مَحْمُولاً وَالْمَحْمُولُ مَوْضُوعًا مَعَ
بَقَاءِ اْلاِيجَابِ وَالسَّلْبِ بِحَالِهِ وَالتَّصْدِيقِ وَالتَّكْذِيبِ بِحَالِهِ
''Hükmün doğruluğunun ve yanlışlığının, olumlu ve olumsuz olmasının olduğu hal üzere kalması ile beraber, mevzuuyu mahmül, mahmülü de mevzu yapmaktır.''

Mûcibe-i külliyyenin aksi mûcibe-i cüz'iyyedir.
كُلُّ اِنْسَانٍ حَیْوَانٌ-بَعْضُ الْحَیْوَانِ اِنْسَانٌ

Mûcibe-i cüz'iyyenin aksi yine mûcibe-i cüz'iyyedir.
بَعْضُ الْحَیْوَانِ اِنْسَانٌ-بَعْضُ الْاِنْسَانِ حَیْوَانٌ

Salibe-i külliyyenin aksi salibe-i külliyyedir.
لَا شَیْأَ مِنَ الْاِنْسَانِ بِحَجَرٍ-وَلَا شَیْأَ مِنَ الْحَجَرِ بِإنْسَانٍ

Salibe-i cüz'iyyenin ise lüzûmen aksi yoktur.

4:Kıyas:
وَهُو َقَوْلٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ اَقْوَالٍ مَتَى سُلِّمَتْ لَزِمَ عَنْهَا لِذَاتِهَا قَوْلٌ آخَرُ
Bir takım kavillerden-sözlerden (Suğra ve Kübra'dan) meydana gelen bir kavildir ki, bu kavillerin doğruluğu kabul edilse başka bir kavil (Netice) lazım gelir.

İki kısımdır:
1:Kıyas-ı İktirânî (Neticenin aynısı veya zıddı, suğrâ ve kübrâ'da bulunmayandır.)
صغری  : كلُّ جِسْمٍ مُؤَلَّفٌ
كبری    : كلُّ مؤَلَّفٍ مُحْدَثٌ
نتیجه     : فَكُلُّ جِسْمٍ مُحْدَثٌ

2: Kıyas-ı İstisnâî (Neticenin aynısı veya zıddı, suğrâ ve kübrâ'da bulunandır.)
Neticenin aynısının bulunduğuna misal:
صغری  : اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً  فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
كبری    : لٰكِنَّ الشَّمْسَ طَالِعَةٌ
نتیجه     : فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
Neticenin zıttının bulunduğuna misal:
صغری  : اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً  فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
كبری    : لٰكِنَّ الشَّمْسَ لَیْسَتْ بِطَالِعَةٍ
نتیجه     : فَالنَّهَارُ لَیْسَ بِمَوْجُودٍ

Haddi Evsat: Hem Suğra'da hem de kübra'da tekrar eden kelimedir.
 صغری  : كلُّ جِسْمٍ مُؤَلَّفٌ
كبری    : كلُّ مؤَلَّفٍ مُحْدَثٌ
نتیجه     : فَكُلُّ جِسْمٍ مُحْدَثٌ
Suğra: Neticenin Mevzusuna denilir.
نتیجه     : فَكُلُّ جِسْمٍ مُحْدَثٌ

Kübra: Neticenin mahmülüne denir.
نتیجه     : فَكُلُّ جِسْمٍ مُحْدَثٌ

5:Burhan:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّماَتٍ يَقِينِيَّةٍ ِلِاِنْتَاجِ الْيَقِينِ
''Kat'î netice elde etmek için kat'î mukaddimelerden meydana gelen bir kıyastır.''

Yakîniyyât (Kat'i Mukaddimeler) beştir;
1:Evveliyat:İki tarafı düşündüğümüz zaman, aklın hemen hüküm verebildiği kıyastır.
 اَلوَاحِدُ نِصْفُ الْاِثْنَیْنِ ''Bir, ikinin yarısıdır.'' demek gibi.
2:Müşahedat: Aklın, hislerimiz ile (Beş duyu organı ile) müşahede etmeye ihtiyaç duyduğu kıyastır.
 اَلشَّمسُ مُشْرِقَةٌ ''Güneş, aydınlatıcıdır.''
اَلنَّارُ مُحْرِقَةٌ ''Ateş, yakıcıdır.'' demek gibi.
3:Mücerrebat: Aklın, hüküm verebilmek için tekrar tekrar   tecrübeye ihtiyaç duyduğu kıyastır.
شُرْبُ السَّقَمُونِیَّا مُسْهِلُ الصَّفْرَاءِ
''Mahmude otunu içmek, safrayı izale edicidir.''
4:Hadsiyyat: Aklın, sebeplerden sonuçlara intikal etmesidir.
نُورُ الْقَمَرِ مُسْتَفَادٌ مِنَ الشَّمْسِ
''Ay'ın nuru, güneşten istifade olunmuştur, elde edilmiştir.''
5:Mütevatirat: Yalan söyleme ihtimali olmayan bir topluluğun verdiği haberdir.
مُحَمَّدٌ صعلم نَبِیٌّ صَدِقٌ
''Muhammet (s.a.v.) sadık bir nebidir.''
6:Kazaya Kıyasatühe Meahe:

6:Cedel:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَشْهُورَةٍ
''Meşhur mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''

7:Hıtabe:
وَهُوَ قِياَسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَقْبُو لَةٍ عَنْ شَخْصٍ مُعْتَقَدٍ فِيهِ اَوْ مَظْنُونَةٍ
''Kendisine güvenilen şahsın makbul mukaddimelerinden veya zannolunan mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''

8:Şiir:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ تَنْبَسِطُ مِنْهَا النَّفْسُ اَوْ تَنْقَبِضُ
''Kişinin, kendisinden hoşlandığı veya hoşlanmadığı bir takım mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''

9:Muğalata:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ كَاذِبَةٍ شَبِيهَةٍ بِالْحَقِّ اَوْ بِاالْمَشْهُورَتِ اَوْ مُقَدِّمَاتٍ وَهْمِيَّتٍ كَاذِبَةٍ
''Doğruya veya meşhura benzeyen yalan mukaddimelerden, veya hayali olan yalan mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''