Sadakat islami Forum

DİNİ KATEGORİLER => İSLAM-GENEL => Konuyu başlatan: bin_sultan - 01 Temmuz 2015, 13:25:34

Başlık: Divan Şiirinde İslama Hakaretler
Gönderen: bin_sultan - 01 Temmuz 2015, 13:25:34
DİVAN ŞİİRİNDE MUKADDESATIMIZA HAKARETLER

“Devlet-i Aliyye” yani yüce devlet denen koca Osmanlı imparatorluğunun yıkılış sebeplerini araştıranlar hangi pencereden baktıklarına göre sebepler sıralarlar. “Devlet-i Ebed-Müddet” yani kıyamete kadar yaşayacağı varsayılan bu cihanşümul devlet nasıl oldu da yıkıldı ve ayakları altında sürünerek sömürgeci batının istediği gibi bir hale geldi?

 Ben bu soruya kendi tarafımdan baktığım da iki şeyi müşahede ediyorum. Bunlardan birisi ilme verilen önemin kaybolması diğeri de Divan Şiiriyle gelinen sarhoşluk halidir. Bu makalemde Divan Şirinin yaptığı hıyanetlere bazı örnekler vererek anlatacağım ve o şiirdeki şarabın Osmanlıyı nasıl sarhoş ettiğini hatta uyuttuğunu gözler önüne sereceğiz.

Divan Şiirlerinin antik Arap ve antik Fars edebiyatının en gözde sanatlarını da yaşatan mükemmel sanat eseri şiirler olduğunu asla inkâr etmiyoruz. Bizim hassasiyetimiz ve karşı olduğumuz nokta bu sanatları icra ederken İslami mukaddesata saldırarak, hafife alarak ve hakaretler yağdırarak bu sanatın icra edilmesinedir.

Şuna kesinlikle kani oldum ki cumhuriyet döneminde bir Koca İmparatorluğu yıkmanın ve onun külleri üzerinde kurulan yeni devletin sarhoşluğuyla yapılan mukaddesata saldırılar Osmanlı dönemindeki divan şiirindeki saldırılara göre çok hafif kalır. Şunu demek istiyorum ki Osmanlı İmparatorluğuna Divan Şiiri girdikten sonra orada bulunan şaraplar herkesin başını döndürmüştür ve ellerindeki cihanşümul kozun ebedi onlara ait olduğu sanılarak esas büyük sarhoşluk yaşanmıştır. Oysa Kur’an-ı Kerimde:

“Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar ne de bir an ileri gidebilirler.” (A’raf/34)
 
Buyrularak devlet ve milletlerin de bir ömrü olduğu ve zamanı gelince bir saat bile ertelenemeyeceği vurgulanmaktadır. Burası işin bize malum olmayan manevi yanıdır biz burada maddi sebeplerden birisini ele alıyoruz. Ama her zamanki gibi suçun sahibi yoktur. Divan şiirindeki yaşanan bu büyük suçları da sözüm ona yorumlarla basite alarak yok saymak da apayrı bir gaflettir.

TUHFE-İ NAİLİDEN
 
1- Azmi zade haletinin “bin söz ve derd ile tarih dedi haleti, gitti adem diyarına fehmi gibi vücut” beyti vefatına tarihtir.
Burada ahireti adem/yokluk diyarı olarak ele alan bir zihniyet söz konusudur.

2- FEHİM: Akşehir Müfti Zade Mehmet Fehim Efendi, Vefatı H 1225, M 1810

“Zühhad bezm-i şevke verir daima kesel
 Yenmez efendi sikleti ger olsa da asel”
Kabil değil debağati hınzır-ı zâhidin
Nâpakdır ger olsa da zemzemle muğtesel

Divan şiirindeki her haramı ve haram tasvirlerini sapıkları kurtarmak için ummadık yorumlara başvuranları şu yukarıdaki dörtlüğün Türkçesini okuyunca ne diyeceklerini merak ediyorum hatta bekliyorum:

Zahitler şevk meclisine daima tembellik katarlar,
Onlardaki efendi gururu ve ağırlığı bal da olsa yenmez,
Zahit bir domuzun derisi temizlenmez necistir,
Onların derisi zemzemle de yıkansa pistir.

SERMED DİVANINDAN

3- Irk ve badeyi Sermed gibi bir şevk ile çak
    Başın azade iken hış idüb zevkine bak
Gördüğün her gül-i nevrestelere su gibi ak
Oğlum evlenme sakın sonra olursun bîşumar

Bu iki beytinde Sermed, gençlere evlenmemelerini, başları boş iken genç fahişelerle ve içki âlemleriyle vakit geçirmelerini tavsiye ediyor ve yarın evlenince bunları yapamayacağını da vurguluyor. 

4- Safayi Zade kim Ahmed efendi ve dihter-i paki
    Felek rahm etmeyüb bu nevcivana ḳasd idüb nâgâh
     Dihter-i şakir efendi vah ma’sume iken
    Meskenin etti felek rahmetmeyüb zir-i zemin

Yine Sermed bu beyitlerinde de genç ve çocuk yaşta ölenlere tarih düşürerek sarı liraları kapmak için olmadık sanatlara (!) başvuruyor ve “Allah’ın küçük, gün görmeden, çocukları öldürerek merhametsiz olduğunu” söylüyor.

ALİ MUSTAFA DİVANINDAN

5- Bezm-i nigâra mâilüz Âli-i meste kâilüz
    Vâizedür inâdumuz böylecedür nihâdumuz

Yani sarhoş Aliye taraftarız, sevgilinin yanına meylederiz, inadımız vaizedir bizim yaratılışımız budur. Yani şair işlediği tüm günahları vaizlere inat olsun diye yaptığını söylüyor.

7- Sofi tarik-i Hakkı biz kuy-ı muğânda yokladuk
    Anma bizüm reşâdumuz şorma meded fesâdumuz

Ey sofu! Biz hak yolunu meyhanede aradık, biz battık, bizde doğruluk arama.

 8- Gam-ı ferdâ ile sen sofi keder virme bize
    Mazhar-ı himmet olan bahr-ı musaffâyuz biz

      Dillemezdün bilsen ey sofi safâ-yı kalbümüz
      Katresin mir'ât-ı vechullâh iden deryâ bizüz

Ey sofu! Sen bize yarın korkusuyla üzüntü verme, biz himmete kavuşmuş tertemiz bir deniziz. Ey Sofu, kalbimizin temizliğini bilseydin bizi kötülemezdin, bir damlasını Allah rızasına denk eden deniz biziz. Aynen şimdikiler gibi kalbimiz temiz diyerek İslami işaretlerden kurtulma yolunda saçmalamalar.

  9- Âliyâ ehl-i harâbâtuz kerâmet bes bize
        Vâizüň bezminde hep makbuldür merdudumuz

  Ey Ali, biz meyhane adamıyız bu keramet bize yeter, bizim kabul ettiklerimiz vaizin reddettikleridir.

10- Egerçi ğayrı yirde dil-ber ü mey haneden çıkmaz
      Veli İstanbul'un dil-berleri mey-hâneden çıkmaz
 
Başka yerde güzeller ve şarap evden dışarı çıkmaz, ancak İstanbul’un güzelleri meyhaneden dışarı çıkmaz.

Allah aşkına 16. Yüz yılı canlandıran bu ifade ne demek istiyor?

  11- Ey vaiz Senün cemiyyet-i mescidde irşadundan
Bizüm mey-ḫanede ışḳ ehlini ifsadumuz yegdür

 Ey vaiz, senin toplumu camide irşat etmenden bizim meyhanede aşk ehlini ifsat etmemiz iyidir.

Ali Mustafa bu beytlerinde zıvanadan çıkıyor ve kalbinin temiz olduğunu başka amele gerek olmadığını, sofuların ahiretle korkutmamalarını, kendileri için tek yolun vaizlerin dediklerinin tersi olduğunu, meyhanede adam şaşırtmanın camide vaaz etmekten daha iyi bir şey olduğunu söyleyerek hiçbir yoruma mahal bırakmayacak kadar açık bir dille mukaddesatımıza hakaret ediyor hem de 1541/1600 arası Osmanlının en iyi sırasında.
Bu makaleyi tam da yayına koyacağım sırada bir de bu kişi hakkında TDV İslam Ansiklopedisine bakmak geldi aklıma, baktım ve hakkındaki yargıyı aynen buraya alıyorum:

“Aynı zamanda hattatlığı da olan Âlî, geniş kültürü ve edebî kudreti dolayısıyla pek çok eser vermiş olmasına rağmen mevki ve servet hırsı, kibir ve gururu, kimseyi beğenmemedeki ifratı yüzünden devrinde sevilmemiş ve istekleri geri çevrilmiştir. Bu da onu çevresine karşı küskün ve mütecaviz yapmıştır. Mevki için ölçüsüz dalkavukluklara başvurmuş, menfaat bekleyip göklere çıkardığı bir kimseyi -isteğini yerine getirmediği için- düşkünlüğünde ağır bir dille yermekten çekinmemiştir.”