Sadakat islami Forum

DİNİ KATEGORİLER => İSLAM-GENEL => Konuyu başlatan: tarihman - 03 Ağustos 2007, 12:51:45

Başlık: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: tarihman - 03 Ağustos 2007, 12:51:45
Silsile-i Saadat, Sapıklarla Mücadele ve Günümüz….


Silsile-i saadat dediğimiz büyük Allah dostlarının hayatlarını incelediğimiz zaman, bunların hayatlarında iki ortak noktaya ulaşırız. Bunlardan birincisi, bu büyük zatların hemen hemen hepsi “ben müslümanım” deyip, gerçekte İslam’ı yozlaştırmak ve temel inanç noktalarından uzaklaştırmak isteyen sapık cereyanlarla mücadele etmişlerdir. İkincisi ise hepsi bu faaliyetlerinden dolayı eza ve cefaya maruz kalmışlar, hatta bazıları hapse bile atılmıştır.

Burada günümüzle çok benzediği için İmam-ı Rabbani hazretlerinin hayatını misal olarak vermek istiyorum. Bilindiği gibi İmam-ı Rabbani hazretleri Hindistan’da doğmuş, büyümüş ve hizmet alanı yine Hindistan olmuştur. İmam-ı Rabbani hazretleri döneminde Hindistan’da Hint-Moğol kökenli Babürlüler Devleti’nin  hükümdarı Ekber Şah hüküm sürmekteydi.

Ekber Şah 1575 tarihinde “Divanhane” adı verilen bir bina inşa ettirip, bunu “ibadethane” olarak tesis etti. Burada Ehl-i Sünnet alimleri ve mutasavvıfları ile Mecusi, Hritsiyan, Budist ve Hindu din adamlarını bir araya toplayarak, güya ilmî müzakereler yaptırmaya başladı. Bu toplantıların sonunda, ehl-i sünnet alimlerinin görüşleri dikkate alınmadan şöyle bir düşünce ortaya çıktı. “İslam’ın ilk mensupları cahil ve bedevi bir millettir. Halbuki bizim mensup olduğumuz Babürlüler uygar bir millettir. Dolayısıyla bu ilkel din Babürlüler için uygun değildir.”

Bütün bunların sonucunda dini değerler hafife alınmaya başlandı. Peygamberlik, vahiy, cennet ve cehennem gibi kudsî değerler alay konusu edildi. Tenasüh (Reenkarnasyon) inancı yaygınlaşmaya başladı. Peygamberimizin mucizeleri inkar ediliyordu.

Ekber Şah'ı etkileyenlerin başında Şeyh Mübarek bin Hıdır en-Nagori ile iki oğlu Feyzi ve Ebü'l-Fazl el-Allâmî gelmekte idi. Hocası Mir Abdüllatif ise, Şimdiki Dinlerarası Diyalog’un o zamanki şekli olan çeşitli din ve mezheplerle ırklar arasında karşılıklı müsâmahaya dayanan dostluk ve barış içinde yaşama fikrini, yani sulh-ı küll'ü benimsetmede etkili olmuştu. Ebü'l-Fazl, Ekber Şah'ın bazı akıl ve mantık dışı çocukça hareketlerine Allah'a yakınlık ve ibadet vasfını veriyor, kaside ve methiyelerinde onu dünyaya ilahi bir vazifenin ifasına gelmiş bir hükümdar gibi gösterip övüyordu

Bütün bu çalışmalar meyvelerini 1582 yılında vermeye başladı. Ekber Şah, bütün eyalet valilerinin önünde "Din-i İlahi" (Allahsal Din) diye bir şey kurduğunu resmen ilan etti. Yeni dini şöyle savunuyorlardı: "Hak, doğruluk gibi evrensel gerçekler yalnız ve sadece bir dinde bulunmaz. Bunlar her din ve millette bulunur. O halde her dinde hak ve gerçek olan ne varsa alınmalı, bunlardan, hepsini bir araya toplayan tek bir din meydana getirilmeli, bütün insanlar da ona çağrılmalıdır. Böylece milletler ve dinler arası anlaşmazlıklar son bulacaktır. İşte insanları bir araya toplayacak olan ‘Din-i İlahi' budur."

La ilahe illAllah, Ekber halifetullah (Allah'tan başka Allah yoktur ve Ekber O'nun vekilidir.)" sözünü bu yeni dinin şehadet kelimesi yapmışlardır. Bu “İlahi Din”'e girenler "teşile" adını alırdı ki bunun Hintçe'de manası "mürid ve tabi" demekti.

Hatta bunlar İslam’ın selamlaşma şekli olan “Es-Selamün Aleyküm” “Ve aleyküm selam” ifadelerini bile değiştirmeye cüret etmişlerdir.  Selama başlayan “Allahü Ekber” diyordu. Cevaben ise “Celle celalühü” diyordu. Şahın ismi Celaleddin, lakabı da Ekber’di. Hal böyle olunca selamlaşmada onun ismi ve lakabı kullanılıyordu. Hatta bir ara öyle ileri gidenler olmuştu ki, Ona secde etmekten bile çekinmiyorlardı.

Başlangıçta bu uydurma dinin esaslarını belirlemek için 40 kişilik bir komisyon kurulmuştu. Bu komisyonun amacı bütün dinlerin iyi taraflarını belirleyip, yeni dine temel oluşturmaktı. Ancak bu yeni dine “İslam”dan başka bütün dinlerin esası alınmıştı. Hristiyanların Çan çalması, istavrozu, Mecusilerin “ateşe tapma” adeti, Hinduların kutsal bayram günleri bu dinin temelini oluşturmuştu. İbadetler ise Güneş’in batış ve doğuşuna göre ayarlanmış, Güneş kutsal kabul edilmişti. Hatta Güneş lafzı geçinde arkasından “Cellet kudretühü” biçiminde saygı ifadesi kullanılıyordu.

Burada daha sayamayacağımız kadar İslam dışı adetler, bu yeni dinin esaslarından sayılıyordu. İşte İmam-ı Rabbani hazretleri bu ortamda “Müceddid” ve “Mürşid-i Kamil” olarak görevlendirilmiştir. Kendisine secde etmediği ve fikirlerine karşı geldiği için Kevalyar Hapishanesi’ne attırılmıştır. Ancak Ekber Şah’tan sonra onun yerine geçen Cihangir Şah, bu büyük zatın büyüklüğünü anlamış ve onu hapisten çıkarmıştır. Onun oğlu Şah-ı Cihan Hürrem Şah İmam-ı Rabbani hazretlerinin sadık bir müridi ve talebesi olmuştur.

Hindistan’da bir çok alim ve tarikat erbabı bulunmasına rağmen bunlar Ekber Şah’ın zulmünden korktukları için her hangi bir faaliyette bulunmamışlardır. Ancak Varis-i Rasül, Mürşid-i Kamil İmam-ı Rabbani Hazretleri dini tahrip girişimlerine karşı amansız bir mücadele içersine girmiştir. Tahrif edilen dini ihya için tek başına mücadele vermiştir. İktidarın himayesindeki islama uymayan bütün durumlara muhalefet etmiş ve İslam’ın gerçek savunucusu olmuştur. İktidarın bütün nimetlerini kullanıp, sapık inançları yaymaya çalışan Ekber Şah’ın uydurma Din-i İlahi’si İmam-ı Rabbani hazretlerinin çalışmaları sayesinde son bulmuş ve İslam aslına dönmüştür.

Günümüzde bu kadar olmasa da buna benzer hadiseler zinciri devam etmektedir. Rollerde kimler, kimler figüran onu da sizin basiretinize bırakıyorum.
Başlık: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...
Gönderen: Fatihan - 03 Ağustos 2007, 14:08:16
Teşekkür ederiz bu tarihi ve mühim bilgiler için.Elinize sağlık...
Başlık: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...
Gönderen: tarihman - 19 Ağustos 2007, 15:47:19
Amin cümlemizden inşAllah.
Başlık: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...
Gönderen: racül - 25 Ağustos 2007, 05:02:13
bilinen bir konuda ilk defa okudugum enteresan ayrintilar var..
tesekkürler tarihman
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...
Gönderen: tarihman - 05 Ocak 2008, 09:39:19
Bu başlık altında mürşid-i kamillerin diğer sapık fırkalarını paylaşırsak, kapsamlı bir çalışma olabilir.
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...
Gönderen: ankebut-57 - 05 Ocak 2008, 15:20:25
Teşekkür ederiz. Bu çalışma size mi ait idi?
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...
Gönderen: Fatihan - 25 Aralık 2008, 19:29:44
Böyle önemli bir konunun güncelleştirilmeye ihtiyacı vardı sanırım...
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...
Gönderen: Lika - 27 Aralık 2008, 02:26:50
Ekber Şah’ın zulmünlerinden biri de o zamanda yeni doğan çocuklara Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam Efendimiz'in isimlerinin verilmesini yasaklamasıydı...
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...
Gönderen: Mezher - 22 Şubat 2009, 00:42:15


Günümüzde bu kadar olmasa da buna benzer hadiseler zinciri devam etmektedir. Rollerde kimler, kimler figüran onu da sizin basiretinize bırakıyorum.

Allah Razı olsun.tarihman
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...
Gönderen: bozbey - 22 Şubat 2009, 01:12:14
Zamanımıza ne kadar çok benziyor."Dinler bahçesi" lankırtısı gibi..Güzel olmuş Allah razı olsun
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...
Gönderen: BT 857 - 23 Mart 2009, 22:26:28
Allah razi olsun tarihman kardesimizden.Günümüzün meselesi bence.

Merak ettigim bunlari hangi kitaplardan bulabiliriz?
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...
Gönderen: Fatihan - 24 Mart 2009, 22:47:27
Hakkınızı helal edin........

Helal olsun.
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: Tuğra - 22 Şubat 2010, 23:28:28
Allah Razı Olsun.
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: aydeniz - 23 Şubat 2010, 07:15:35
çok güzel bilgiler,devamını bekliyoruz
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: Mücteba - 23 Şubat 2010, 12:46:31
Ellerine sağlık kardeşim güzel bir makale hazırlamışsın. Allah c.c. Razı ve memnun olsun.

İnsanların ihyası için çalışırken yeni şeyler lazım oluyor ve bir araştırma yaparken fark ediyorsunuz ki, herkes aynı şeyleri tekrar edip duruyor.Gerçek Ehl-i Sünnet alimlerinin davranışlarına, sözlerine, kalemlerine ihtiyacımız gün geçtikçe artıyor; ehl-i küfür ve avenesi var gücüyle çalışmaya, yazmaya, konuşmaya devam ediyor; zehirli oklarını ümmet-i muhammedin evladının sinesine  saplayıp duruyor.

Sadece bu millet değil tüm insanlık "Hüvesi hüvesine, milimi milime ehl-i sünnet" olanlardan himmet bekliyor. Zira yüklenilen misyon çok ağırdır."Hüvesi hüvesine, milimi milimine Ehl-i Sünnet Olmak."
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: tefhim - 23 Şubat 2010, 12:49:18
 zs2))
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: gülçiçek - 23 Şubat 2010, 14:30:10
Ellerine sağlık kardeşim güzel bir makale hazırlamışsın. Allah c.c. Razı ve memnun olsun.

İnsanların ihyası için çalışırken yeni şeyler lazım oluyor ve bir araştırma yaparken fark ediyorsunuz ki, herkes aynı şeyleri tekrar edip duruyor.Gerçek Ehl-i Sünnet alimlerinin davranışlarına, sözlerine, kalemlerine ihtiyacımız gün geçtikçe artıyor; ehl-i küfür ve avenesi var gücüyle çalışmaya, yazmaya, konuşmaya devam ediyor; zehirli oklarını ümmet-i muhammedin evladının sinesine  saplayıp duruyor.

Sadece bu millet değil tüm insanlık "Hüvesi hüvesine, milimi milime ehl-i sünnet" olanlardan himmet bekliyor. Zira yüklenilen misyon çok ağırdır."Hüvesi hüvesine, milimi milimine Ehl-i Sünnet Olmak."


zs2)) Allah Razi  zs2)) olsun kardeşim boyle önemli mevzuda bizleri aydınlattığın için
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: Lika - 21 Temmuz 2010, 07:18:37
Allah Razı Olsun.
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: ihvan - 21 Temmuz 2010, 13:53:46
Teşekkür ederiz bu tarihi ve mühim bilgiler için.Elinize sağlık...
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: ihvan - 21 Temmuz 2010, 13:55:17
 Ancak Varis-i Rasül, Mürşid-i Kamil İmam-ı Rabbani Hazretleri dini tahrip girişimlerine karşı amansız bir mücadele içersine girmiştir. Tahrif edilen dini ihya için tek başına mücadele vermiştir. İktidarın himayesindeki islama uymayan bütün durumlara muhalefet etmiş ve İslam’ın gerçek savunucusu olmuştur. İktidarın bütün nimetlerini kullanıp, sapık inançları yaymaya çalışan Ekber Şah’ın uydurma Din-i İlahi’si İmam-ı Rabbani hazretlerinin çalışmaları sayesinde son bulmuş ve İslam aslına dönmüştür
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: tarihman - 21 Temmuz 2010, 19:09:07
Böyle ehemmiyeti yüksek bir yazıyı tekrar gündeme getirdiğiniz için teşekkür ederim.
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: Devri Âlem - 21 Temmuz 2010, 23:31:38
Teşekkürler çok önemli bir konu.
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: osmanlı - 25 Temmuz 2010, 00:21:23
Tarihman kardeş;

Tarihi araştırmanızın devamıı bekleriz. Fazla uzatmaya gerek yok demişsiniz yazınızda..Ama bence uaztın luzüm hissediliyor.
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: ihvan - 23 Ekim 2010, 19:49:31
Tarihman kardeş;

Tarihi araştırmanızın devamıı bekleriz. Fazla uzatmaya gerek yok demişsiniz yazınızda..Ama bence uaztın luzüm hissediliyor...imza
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: duha - 02 Aralık 2010, 02:50:32
Teşekkürler çok önemli bir konu.
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: mazlum - 05 Aralık 2010, 23:51:04
H.z Allah Razı olsun , O Büyüklerin verdiği mücadeleye karşın , bizlere verdikleri eserlere ve degere karşın ,biz ne'kadar bu Mubarek yolun kadri kıymetini biliyoz düşünmek lazım !
Hakikaten Silsile-i Saadat Tabiri caizse ? Tek başına bir ordu misali Zamanın fitnesiyle  büyük mücahadele vermiş ve muzafer olmuş , H.z Allah şefaatlerine bizleri mazhar eylesin .
Tşk ler tarihman .
Başlık: Yoldan Çıkanlar, Yol Gösterenler
Gönderen: Sancaktar - 06 Aralık 2010, 19:23:20
Yoldan Çıkanlar, Yol Gösterenler


Peygamberler ve onların gösterdiği yolda karar kılmış veliler insanoğlunun emin rehberleridir. Yaratıcıdan kaçmaya ve nefsani arzularını hayat nizamı haline dönüştürmeye çalışan kalabalıkları hizaya getirmek onların mesleğidir. Bir yandan yaşadıkları çağın bütün olumsuzlukları ile bıkıp usanmadan mücadele ederlerken, bir yandan da çağrılarına kulak verenler için güvenli birer sığınak olmuşlardır.

17. yüzyılın başları.. Hindistan’ın egemen gücü Müslüman Babürlüler Devleti dipsiz bir sapkınlık çukuruna gömülmüştür. Devletin başındaki Ekber Şah, bâtıl olan ne varsa hepsine kol kanat germeyi bilgeliğin geniş görüşlülüğü zanneden bir cahildir. Bugün de aşina olduğumuz kimi tipler gibi sıra İslâm’a geldiğinde ise, kaşlarını çatıp otoriter tavrını takınıverir.

En yakın adamlarından birisi sözde alim Ebu’l-Fazl’dır. Ulemadan birisini bu kadar tutmasının sebebi ne olabilir? Mesele gayet basittir. Ebu’l Fazl, islâmî hassasiyetini kalbinden sıyırıp atıvereli epeyce zaman olmuş bir din reformcusudur. O artık peygamberlerin ve İslâm’ın hükümlerinin gerekliliğine inanmamakta, ibadet etmeyi riyakârlık olarak damgalamaktadır.

Bu iki cahilin icraatlarını ve bozulmanın topluma yansımalarını madde madde saymak kolay değilse de bir iki misal verelim: Ahireti inkâr etmek moda haline gelmişti. Küfrü yaymak edebiyat ve şiirin neredeyse temel işlevi olmuştu. Evlilik gereksiz bir bağımlılık olarak küçümsenmeye başlanmıştı. Zerdüştlük, Hıristiyanlık ve Hinduizm’in ayin ve gelenekleri canlandırılırken, saraya yakın müslümanlar namazlarını bile gizlice kılar hale gelmişlerdi. Bu ortamda içki, fuhuş ve israftan bahsetmeye herhalde gerek yok.

Ama aslında tüm bunlar Ekber Şah’ın varmak istediği esas hedef için birer vasıtasıydı. Onun nihai hedefi tüm dinlerin beğendiği taraflarını alarak yeni bir din uydurmaktı. Bir süre sonra bunu da yaptı ve “Din-i İlâhi” ilan edildi.


Mücadele başlıyor

Aynı yıllarda Serhend şehrinde bir genç de gelecekte yükleneceği büyük vazifeye hazırlanıyordu. Hz. Ömer’in 29. kuşaktan torunu olan İmam Rabbanî Hazretleri 17 yaşına geldiğinde zahiri ilimlerdeki tahsilini tamamlamıştı. Eski başkentlerden Agra’ya yaptığı yolculuk büyük mücadelesinin başlangıcı mahiyetindeydi. Agra’da Ebu’l Fazl ve benzeri sapkınlarla karşılaşmış, bunların peygamberlere ihtiyaç olmadığına dair fikirlere sahip olduklarını görmüştü.

Serhend’e döndüğünde peygamberlerin vazifesini ispat eden bir risale yazdı. Bir yandan ders vermeye devam ederken, bir yandan da dört bir tarafa mektuplar göndererek ve çeşitli risaleler yazarak müslümanları bu yıkıcı fikirlere karşı uyarıyordu. Aynı dönemde Sühreverdiyye, Kadiriyye ve Çeştiyye tarikatlarından icazet aldı.

Babasının vefatından sonra çıktığı hac yolculuğu dönüşünde Delhi’de konaklıyordu. Ama Delhi aynı anda ihtişamlı bir konuğu daha ağırlıyordu. Hâce Muhammed Bakibillah k.s., şeyhi Hâce Emkenegî k.s.’nin işaretiyle büyük emaneti Hindistan’a getirmişti. Ve karşılaştılar. İmam Rabbanî Hazretleri sonu olmayan bir okyanusa dalıyor, menzilleri süratle geçmeye başlıyordu. İki buçuk ay kadar sonra Nakşibendî nispetini elde etmiş, bir süre sonra da hilafet ve icazet sahibi olmuştu.

Başkalarının da bu nimetten nasiplerini alması için Serhend’de irşad faaliyetlerine başladı. Şeyhinin ahirete intikalinden önceki son ziyareti esnasında Hâce Muhammed Bakibillah k.s. İmam Rabbanî’yi göstererek etrafındakilere şöyle demişti: “Bundan başka hiç kimseye meyletmemelisiniz.”

Bu sırada Ekber Şah’ın uygulamaları artık tahammül sınırlarının çok ötesine geçmişti. Sonunda Farukî damarı iyice kabaran İmam-ı Rabbanî Hazretleri, Ekber Şah’ın ikamet ettiği Ekber-Âbad şehrine gitti. Ekber Şah’ın yakın adamlarına şunları söyledi: “Padişah, Hak Tealâ’ya ve O’nun Rasulü’ne asi oldu. Tevbe etsin! Allah ve Rasulü’nün yolunu tutsun. Aksi halde Allah’ın kahrını, gazabını beklesin!”

Ekber Şah oralı olmadıysa da, rivayete göre kısa süre sonra gördüğü korkunç bir rüya onun müslümanlar üzerindeki baskıyı hafifletmesine sebep oldu. Çıkardığı fermanla “isteyenin İslâm’da kalacağını, isteyenin de yeni dini seçeceğini, bu hususta kimsenin zorlanmayacağını” ilan etti.


İmam Rabbanî’ye boyun eğdirmek

1605 yılına gelindiğinde Ekber Şah ölmüş, yerine oğlu Cihangir geçmiştir. Cihangir diğer kardeşlerine karşı verdiği taht mücadelesini babasının sapkın görüşlerini kabul etmeyen devlet adamlarından aldığı destekle kazanmıştır.

Bu durum müslümanlar için umut vericidir. İmam Rabbanî Hazretleri de Cihangir’in etrafındaki müritlerine yeni sultanı doğru yola teşvik etmelerini öğütleyen mektuplar gönderir. Saraydaki müritlerinden Han Cihan’a yazdığı mektubun bir kısmı şöyledir:

“Hükümdar senin sözlerini dinleyip değer verdiğinden, ona Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat itikadını ana hatlarıyla, ya da ayrıntılarıyla anlatman gerçekten önemlidir. Lütfen onu Hakk’ın talimatından haberdar et. Fırsat düştükçe ona İslâm’dan ve müslümanlardan bahset. İslâm’ın esaslarını savun, küfrü ve sapkınlığı kına.”

Ne var ki Cihangir babasının yerleştirdiği uygulamalardan hemen vazgeçmedi. Bu arada büyük bir tutkuyla bağlanıp evlendiği Şiî Nur-i Cihan isimli hanımının telkinleriyle yine Şiî olan Asaf-Cah’ı kendisine vezir olarak seçti. Bu arada İmam Rabbanî Hazretleri, halifelerinden Şeyh Bediüddin’i ordu içinde irşat faaliyetlerinde bulunması için görevlendirmiş ve halife de oldukça fazla ordu mensubu üzerinde etkili olmuştu. Vezir Asaf Cah ise bu durumu sultan Cihangir’e anlatırken, İmam Rabbanî Hazretleri’nin saltanat davası güttüğünü, tedbir alınmazsa geç kalınabileceği fikrini işliyordu.

Sonunda Cihangir kendisi için tehdit olarak gördüğü İmam Rabbanî Hazretleri ile yüz yüze görüşmek istedi. Daveti kabul ederek saraya giden İmam Rabbanî Hazretleri, Cihangir’e etrafındakilerden görmeye alışkın olduğu gibi davranmayıp, ilmi meselelerde de Cihangir’in hoşuna gidecek şeyleri söylemeyince, sultan öfkelendi. Bu öfke ile sarayda yürürlükte olan bir geleneği hatırlattı ve İmam Rabbanî Hazretleri’nden kendisine secde etmesini istedi.

İmam Rabbanî Hazretleri’nin “Ben, Allah’tan başkasına secde etmem!” şeklindeki cevabı Cihangir’in boğazında düğümlendi. Durumu kurtarmak için daha hafif bir teklifte bulundu: “Seni secde etmekten muaf tuttuk, hiç olmazsa başını eğ! Zira verdiğim emri geri alamam.” İmam Rabbanî Hazretleri’nin kibir sahibi bir dünya ehli karşısında saçının bir tek telini bile kıpırdatması söz konusu değildi. Cihangir zorbalığa başvurdu ve İmam Rabbanî Hazretleri’nin hapsedilmesini emretti.


Allah’ın mahkûmlara büyük lütfu

İmam Rabbanî Hazretleri’nin sevenleri için derin bir ızdırap kaynağı olan bu durum, Güvelyar hapishanesinin çoğunluğunu gayri müslimlerin oluşturduğu mahkûmları için ise Allah’ın büyük bir lütfuydu. Demir parmaklıklar arkasında günlerini amaçsızca tüketen caniler, hırsızlar, serseriler bir anda kendilerini bambaşka bir dünyanın eşiğinde buldular ve birer ikişer boyun eğerek İslâm’ın aydınlık yoluna adımlarını attılar. İmam Rabbanî Hazretleri içinde bulunduğu durumu bir fırsat olarak telakki ediyor ve bir mektubunda şöyle diyordu:

“Sultan (Cihangir) tarafından gelen bu engeli düşününce, durumu Yüce Mevlâ’nın rızasına açılan bir pencere olarak görüyorum. Bilhassa böyle çekişmeli günlerde yapılan bu muameleler acaiptir. Bu tefrika günlerinde bunlar bir nazdır, işvedir, şakalaşmadır.”

Cihangir bu hareketiyle nasıl bir risk aldığının farkındaydı. Devlet kademelerinde ve halk arasında derin bir sevgiye sahip İmam’ın tek bir işareti iç savaşın başlaması için yeterliydi. Ne var ki İmam Rabbanî Hazretleri, ordu ve devlet kademeleri içerisindeki bağlılarının Cihangir’e karşı savaşılması yolundaki taleplerine şiddetle karşı çıktı ve sevenlerine şöyle dedi:

“Ben saltanat heveslisi değilim, kan dökülmesinden de hoşlanmam. Benim hapislik sıkıntısına katlanmam, her halükârda bir hikmete dayalıdır. Bu hikmet tahakkuk edince, bu musibet kendi kendine üzerimden kalkar. Padişaha eskisi gibi itaat yolunu tutun. İnşAllah ben de yakın zamanda bu sıkıntıdan kurtulurum.”


Gönül tahtında saltanat

Cihangir, karşısındaki insanın kendisine anlatıldığı gibi bir iktidar ve güç heveslisi olmadığını artık açık bir şekilde görebiliyordu. Yaptığı zorbalığa karşılık İmam Rabbanî Hazretleri’nin tavırlarıyla verdiği cevap Cihangir’de bir yumuşamaya yol açmıştı. Güvelyar hapishanesi de neredeyse barışın ve huzurun kurtarılmış bölgesine dönüşmüştü.

Cihangir, İmam Rabbanî k.s. Hazret-leri’nin içinde bambaşka ve bilinmedik bir alem taşıdığını sezebiliyor, yabancısı olduğu bu alemin kokusunu yavaş yavaş almaya başlıyordu. Büyük İmam’ın hapishaneden çıkartılmasını emretti. İmam Rabbanî Hazretleri’nin ise ilgilendiği şey bu değildi. Özgürlüğünü birtakım şartlara bağladı.

Buna göre şimdiye kadar yapılan puthaneler yıkılacak, yıkılan camiler yeniden yapılacaktı. Cihangir herkesin önünde inek kesecek ve bu iş yaygınlaştırılacaktı. Beldelere kadılar tayin edilecek, gayri müslimlerden cizye alınacak, bâtıl gelenek ve törenler terk edilecekti. Bazı mahkûmların serbest bırakılması da talepler arasındaydı. Cihangir hepsini kabul etti.

Kısa süre sonra Cihangir, İmam Rabbanî Hazretleri’nin muhabbetine kıskıvrak yakalanmış durumdaydı. Bir an olsun onun yanından ayrılmak istemiyordu. O da Cihangir’i dinî konularda bilinçlendiriyor ve bazı uygulamalar için teşvik ediyordu.

Keşmir’de müslüman kızların kâfir erkeklerle evlenmesi yasaklandı. Hicri takvim uygulamaya kondu. İslâmî ilimlerin öğrenilmesi teşvik edildi ve daha pek çok uygulama yapıldı. Cihangir için ise hayatının en güzel anları İmam Rabbanî Hazretleri’nin tekkesinde diz çöküp sohbetlere iştirak ettiği anlar oldu.

Bir süre sonra İmam Rabbanî k.s. Hazretleri Serhend’e döndü ve vazifesine oradan devam etti. 1624 yılında, emaneti başkalarına ulaştıracak pek çok halife bırakarak ahirete intikal etti.

Ekber Şah bir şölen düzenlemiş ve her dinden insanlar bu şölene çağrılmıştı. Yeni uydurulan “Din-i İlâhi” mensuplarına gayet süslü çadırlar ayrılmış, çeşitli yiyecek ve içeceklerle ağırlanmışlardı. Müslümanlar için ise paçavraya dönmüş eski çadırlar ve kuru ekmek uygun görülmüştü. Bu uygulama güya artık İslâm’ın eskidiğini göstermek içindi.

Tören başlayınca, İmam Rabbanî k.s. Hazretleri, müslümanların bulunduğu bölümü çizgi içine alıp, bir toprak parçasını Ekber Şah’ın bulunduğu tarafa doğru fırlattı. Birdenbire çok şiddetli bir fırtına çıktı ve Ekber Şah’ın saray çadırlarında başlayan panik, birkaç kişinin ölümüne ve çok sayıda kişinin yaralanmasına sebep oldu.

Aynı anda müslümanların bulunduğu çadırlara sükûnet hakimdi. Bu durumu gören Ekber Şah’ın adamlarından çoğu tevbe ederek İmam Rabbanî Hazretleri’ne mürit oldular.


Semerkand Dergisi
Murat AYDOĞDU • Kasım 2006 - 95.Sayı
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: şahane - 06 Aralık 2010, 23:52:30
Sanki bir yerlerden sürekli dinlediklerimzdensanki yakından tanıdıgımızı düşündügümüz kişiyle aynı yaşayışlar aynı şartlarda aynı koşullarda....
İnsanlar zamn zamn çıkıp mürşidi kamillik veyahutta müridleri şeyhlerinin mürşidi kamil oldugunu idda ediyorlar, halbuki onunda bir takım kuralları, esasları, özellikleri, digerlernden ayıran farklılıkları oldugunu bilmiyrlr, ögrenmiyorlarda.Bunlar çok önemli konular.
Emegi geçenlerden Allah Razı olsun..
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: Tuğra - 12 Eylül 2011, 10:56:15
Böyle önemli bir konunun güncelleştirilmeye ihtiyacı vardı sanırım...
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: gülgiller - 12 Eylül 2011, 20:32:58
cok guzel bi makele olmus yeni yeni seyler ogreniyorum Allah razi olsun ama bi sorun olustu bende dinler arasi diyolog tuzagi, reformistler, vahabiler, mezhepsizleri vs yi ogrendikce psikolojim bozuluyo.... sadece islamda dusman yokki icinde bile var ben dehsette kapildim
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: tarihman - 14 Eylül 2011, 21:36:46
Aslında şu günlerde mürşid-i kamil ve onun yolundan gidenlere daha büyük işler düşüyor. Tarih boyunca mürşid-i kamiller ve onların yolundan gidenlerin en büyük misyonu, gayr-i müslimlere islamı tebliğ ederek, onların müslüman olmalarını sağlamak değil, müslümünlara müslümanca yaşamayı ve düşünmeyi öğretmek olmuştur. Şu günlerde de maalesef İslam'ı tahrif etmeye çalışanlar hızla çoğalmaktadır. İsimlerini siteyi takip edenlerin gayet iyi bildikleri bu isimler, İslam'ın temeline dinamit koymaya çalışmaktadırlar. Ramazan-ı şerif içinde oruçla ilgili yapılmaya çalışılan tahribatlar hala hafızalarımızda sıcaklığını muhafaza etmektedir.


Vehhabilik fitnesi, maalesef günümüzde isim değiştirilerek sinsice yayılmaya devam etmektedir. Vehhabiliğin bütün sapık itikadlarını aynen kabul eden ve kendilerine "selefi" ismi veren bu kişiler, hızlı bir biçimde yayıllmaktadır. Ehl-i sünnet itikadının en büyük savunucusu olan bizler "Ey İslam Cemaati, bizler hayatta olduğumuz müddetçe siz, eshab-ı kirama laf  mı edebileceğinizi zannediyorsunuz?" sözünü genişleterek, "Bizler hayatta olduğumuz müddetçe, İsam'ın kimsenin tahrif edemiyeceğini..." göstermeliyiz. Bunun içinde yapacağımız en büyük iş, bunların sapık fikirlerini öğrenerek, onlara göre verilecek cevapları öğrenmeliyiz. Bu konuda, Fazilet Neşriyat tarafından yayımlanmış olan yeni bir kitabı gördüm. Bunun elde edilerek, okunması yapacağımız ilk iş olabilir.
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: gülgiller - 14 Eylül 2011, 22:29:35
hollandadan o kitabi nerden bulabiliriz
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: Tuğra - 14 Eylül 2011, 23:39:22
Alıntı
Bunun içinde yapacağımız en büyük iş, bunların sapık fikirlerini öğrenerek, onlara göre verilecek cevapları öğrenmeliyiz. Bu konuda, Fazilet Neşriyat tarafından yayımlanmış olan yeni bir kitabı gördüm. Bunun elde edilerek, okunması yapacağımız ilk iş olabilir.

Kitabın ismini öğrenebilirmiyiz?
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: tarihman - 15 Eylül 2011, 00:40:32
Şevahidü'l-Hak'dan Vehhabilere Cevaplar, Yusuf Nebhani isimli yazarın eserinin tercümesi (2009 yılı)... DAha önceki yıllarda "Teymiyecilik ve Vehhabilik"  (galiba 1970'li yıllarda idi.) isimli bir eser daha bulunuyor. Eserin yeni baskısı olup olmadığını bilemiyorum. Ancak, internette satışa sunulmuş. Hem de oldukça cüz'i bir fiyata sunuluyor.
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: Tuğra - 15 Eylül 2011, 21:55:02
Şevahidü'l-Hak'dan Vehhabilere Cevaplar, Yusuf Nebhani isimli yazarın eserinin tercümesi (2009 yılı)... DAha önceki yıllarda "Teymiyecilik ve Vehhabilik"  (galiba 1970'li yıllarda idi.) isimli bir eser daha bulunuyor. Eserin yeni baskısı olup olmadığını bilemiyorum. Ancak, internette satışa sunulmuş. Hem de oldukça cüz'i bir fiyata sunuluyor.

Çok teşekkürler, Teymiyecilik ve Vehhabilik fazilette yok internette de tükendi görünüyor..
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: mazhar - 15 Eylül 2013, 22:13:13
Bu önemli bilgiler için teşekkür.


Alıntı
Hindistan’da bir çok alim ve tarikat erbabı bulunmasına rağmen bunlar Ekber Şah’ın zulmünden korktukları için her hangi bir faaliyette bulunmamışlardır. Ancak Varis-i Rasül, Mürşid-i Kamil İmam-ı Rabbani Hazretleri dini tahrip girişimlerine karşı amansız bir mücadele içersine girmiştir. Tahrif edilen dini ihya için tek başına mücadele vermiştir. İktidarın himayesindeki islama uymayan bütün durumlara muhalefet etmiş ve İslam’ın gerçek savunucusu olmuştur. İktidarın bütün nimetlerini kullanıp, sapık inançları yaymaya çalışan Ekber Şah’ın uydurma Din-i İlahi’si İmam-ı Rabbani hazretlerinin çalışmaları sayesinde son bulmuş ve İslam aslına dönmüştür.

Günümüzde bu kadar olmasa da buna benzer hadiseler zinciri devam etmektedir. Rollerde kimler, kimler figüran onu da sizin basiretinize bırakıyorum.
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: mazhar - 16 Eylül 2013, 08:19:26
http://www.sadakatforum.com/evliyaullah/muceddid-imami-rabbani-ve-sufi-hareketleri-t56962.0.html (http://www.sadakatforum.com/evliyaullah/muceddid-imami-rabbani-ve-sufi-hareketleri-t56962.0.html)
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: Mücteba - 16 Eylül 2013, 11:37:51

İktidarın himayesindeki islama uymayan bütün durumlara muhalefet etmiş ve İslam’ın gerçek savunucusu olmuştur.
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: mazhar - 30 Nisan 2014, 08:31:29
Aslında şu günlerde mürşid-i kamil ve onun yolundan gidenlere daha büyük işler düşüyor. Tarih boyunca mürşid-i kamiller ve onların yolundan gidenlerin en büyük misyonu, gayr-i müslimlere islamı tebliğ ederek, onların müslüman olmalarını sağlamak değil, müslümünlara müslümanca yaşamayı ve düşünmeyi öğretmek olmuştur. Şu günlerde de maalesef İslam'ı tahrif etmeye çalışanlar hızla çoğalmaktadır. İsimlerini siteyi takip edenlerin gayet iyi bildikleri bu isimler, İslam'ın temeline dinamit koymaya çalışmaktadırlar. Ramazan-ı şerif içinde oruçla ilgili yapılmaya çalışılan tahribatlar hala hafızalarımızda sıcaklığını muhafaza etmektedir.

=============================
Bu güzel yazıları tekrar okumakta fayda var... Emeği geçenlerden Allah razı olsun.
Başlık: Silsile-i Saadât Hazretleri (Silsile-i Zeheb | Altun Silsile)
Gönderen: Mücteba - 19 Eylül 2016, 13:58:33
Silsile-i Saadât Hazretleri (Silsile-i Zeheb | Altun Silsile)

İmamı Rabbani (k.s.) hazretleri Mektubatının 250. Mektûb-u Şeriflerinde bu yol ile alakalı olarak buyuruyorki:
"Evliyâlık yolları arasında Silsile-tüz zeheb yolu, Sıddîk-i ekberin yolu olduğundan, bu yolun yolcuları uyanık olur. Onun için de, yolların en üstünüdür. Başka yoldaki Evliyâ, bunların kemâlâtına nasıl yetişebilir? Onların içyüzünü nasıl anlıyabilir? Bu yolun yolcularının, bu işte kârları müsâvîdir demek istemiyorum. Belki milyonda biri böyle olabilirse nîmettir, saadettir. Peygamberimizin haber verdiği Hazret-i Mehdî, vilâyetin en yüksek derecesinde olacağına göre, o da bu yoldan yetişmiş ve bu yolu temâmlamış ve düzeltmiş olacaktır. Çünki bütün vilâyet yolları, bu yoldan aşağıdır ve ulaştıkları vilâyetlerde, Peygamberlik makamının kemâllerinden az birşey vardır. Bu yoldan kazanılan Evliyâlıkta ise, Sıddîk-ı ekberin yolu olduğu için, o kemâlâttan pek çok bulunur."


(https://scontent-cdg2-1.cdninstagram.com/t51.2885-15/s640x640/sh0.08/e35/14288107_912429395530250_1353168197_n.jpg)

(https://scontent-cdg2-1.cdninstagram.com/t51.2885-15/sh0.08/e35/p640x640/14309878_513779268821901_1289453389_n.jpg)
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: ihvan - 01 Ağustos 2018, 12:37:27
önemli.teşekkürler.
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: ihvan - 01 Ağustos 2018, 12:40:47
Silsile-i saadat dediğimiz büyük Allah dostlarının hayatlarını incelediğimiz zaman, bunların hayatlarında iki ortak noktaya ulaşırız. Bunlardan birincisi, bu büyük zatların hemen hemen hepsi “ben müslümanım” deyip, gerçekte İslam’ı yozlaştırmak ve temel inanç noktalarından uzaklaştırmak isteyen sapık cereyanlarla mücadele etmişlerdir. İkincisi ise hepsi bu faaliyetlerinden dolayı eza ve cefaya maruz kalmışlar, hatta bazıları hapse bile atılmıştır.

Burada günümüzle çok benzediği için İmam-ı Rabbani hazretlerinin hayatını misal olarak vermek istiyorum. Bilindiği gibi İmam-ı Rabbani hazretleri Hindistan’da doğmuş, büyümüş ve hizmet alanı yine Hindistan olmuştur. İmam-ı Rabbani hazretleri döneminde Hindistan’da Hint-Moğol kökenli Babürlüler Devleti’nin  hükümdarı Ekber Şah hüküm sürmekteydi.

Ekber Şah 1575 tarihinde “Divanhane” adı verilen bir bina inşa ettirip, bunu “ibadethane” olarak tesis etti. Burada Ehl-i Sünnet alimleri ve mutasavvıfları ile Mecusi, Hritsiyan, Budist ve Hindu din adamlarını bir araya toplayarak, güya ilmî müzakereler yaptırmaya başladı. Bu toplantıların sonunda, ehl-i sünnet alimlerinin görüşleri dikkate alınmadan şöyle bir düşünce ortaya çıktı. “İslam’ın ilk mensupları cahil ve bedevi bir millettir. Halbuki bizim mensup olduğumuz Babürlüler uygar bir millettir. Dolayısıyla bu ilkel din Babürlüler için uygun değildir.”

Bütün bunların sonucunda dini değerler hafife alınmaya başlandı. Peygamberlik, vahiy, cennet ve cehennem gibi kudsî değerler alay konusu edildi. Tenasüh (Reenkarnasyon) inancı yaygınlaşmaya başladı. Peygamberimizin mucizeleri inkar ediliyordu.

Ekber Şah'ı etkileyenlerin başında Şeyh Mübarek bin Hıdır en-Nagori ile iki oğlu Feyzi ve Ebü'l-Fazl el-Allâmî gelmekte idi. Hocası Mir Abdüllatif ise, Şimdiki Dinlerarası Diyalog’un o zamanki şekli olan çeşitli din ve mezheplerle ırklar arasında karşılıklı müsâmahaya dayanan dostluk ve barış içinde yaşama fikrini, yani sulh-ı küll'ü benimsetmede etkili olmuştu. Ebü'l-Fazl, Ekber Şah'ın bazı akıl ve mantık dışı çocukça hareketlerine Allah'a yakınlık ve ibadet vasfını veriyor, kaside ve methiyelerinde onu dünyaya ilahi bir vazifenin ifasına gelmiş bir hükümdar gibi gösterip övüyordu

Bütün bu çalışmalar meyvelerini 1582 yılında vermeye başladı. Ekber Şah, bütün eyalet valilerinin önünde "Din-i İlahi" (Allahsal Din) diye bir şey kurduğunu resmen ilan etti. Yeni dini şöyle savunuyorlardı: "Hak, doğruluk gibi evrensel gerçekler yalnız ve sadece bir dinde bulunmaz. Bunlar her din ve millette bulunur. O halde her dinde hak ve gerçek olan ne varsa alınmalı, bunlardan, hepsini bir araya toplayan tek bir din meydana getirilmeli, bütün insanlar da ona çağrılmalıdır. Böylece milletler ve dinler arası anlaşmazlıklar son bulacaktır. İşte insanları bir araya toplayacak olan ‘Din-i İlahi' budur."

La ilahe illAllah, Ekber halifetullah (Allah'tan başka Allah yoktur ve Ekber O'nun vekilidir.)" sözünü bu yeni dinin şehadet kelimesi yapmışlardır. Bu “İlahi Din”'e girenler "teşile" adını alırdı ki bunun Hintçe'de manası "mürid ve tabi" demekti.

Hatta bunlar İslam’ın selamlaşma şekli olan “Es-Selamün Aleyküm” “Ve aleyküm selam” ifadelerini bile değiştirmeye cüret etmişlerdir.  Selama başlayan “Allahü Ekber” diyordu. Cevaben ise “Celle celalühü” diyordu. Şahın ismi Celaleddin, lakabı da Ekber’di. Hal böyle olunca selamlaşmada onun ismi ve lakabı kullanılıyordu. Hatta bir ara öyle ileri gidenler olmuştu ki, Ona secde etmekten bile çekinmiyorlardı.

Başlangıçta bu uydurma dinin esaslarını belirlemek için 40 kişilik bir komisyon kurulmuştu. Bu komisyonun amacı bütün dinlerin iyi taraflarını belirleyip, yeni dine temel oluşturmaktı. Ancak bu yeni dine “İslam”dan başka bütün dinlerin esası alınmıştı. Hristiyanların Çan çalması, istavrozu, Mecusilerin “ateşe tapma” adeti, Hinduların kutsal bayram günleri bu dinin temelini oluşturmuştu. İbadetler ise Güneş’in batış ve doğuşuna göre ayarlanmış, Güneş kutsal kabul edilmişti. Hatta Güneş lafzı geçinde arkasından “Cellet kudretühü” biçiminde saygı ifadesi kullanılıyordu.

Burada daha sayamayacağımız kadar İslam dışı adetler, bu yeni dinin esaslarından sayılıyordu. İşte İmam-ı Rabbani hazretleri bu ortamda “Müceddid” ve “Mürşid-i Kamil” olarak görevlendirilmiştir. Kendisine secde etmediği ve fikirlerine karşı geldiği için Kevalyar Hapishanesi’ne attırılmıştır. Ancak Ekber Şah’tan sonra onun yerine geçen Cihangir Şah, bu büyük zatın büyüklüğünü anlamış ve onu hapisten çıkarmıştır. Onun oğlu Şah-ı Cihan Hürrem Şah İmam-ı Rabbani hazretlerinin sadık bir müridi ve talebesi olmuştur.

Hindistan’da bir çok alim ve tarikat erbabı bulunmasına rağmen bunlar Ekber Şah’ın zulmünden korktukları için her hangi bir faaliyette bulunmamışlardır. Ancak Varis-i Rasül, Mürşid-i Kamil İmam-ı Rabbani Hazretleri dini tahrip girişimlerine karşı amansız bir mücadele içersine girmiştir. Tahrif edilen dini ihya için tek başına mücadele vermiştir. İktidarın himayesindeki islama uymayan bütün durumlara muhalefet etmiş ve İslam’ın gerçek savunucusu olmuştur. İktidarın bütün nimetlerini kullanıp, sapık inançları yaymaya çalışan Ekber Şah’ın uydurma Din-i İlahi’si İmam-ı Rabbani hazretlerinin çalışmaları sayesinde son bulmuş ve İslam aslına dönmüştür.

Günümüzde bu kadar olmasa da buna benzer hadiseler zinciri devam etmektedir. Rollerde kimler, kimler figüran onu da sizin basiretinize bırakıyorum.
Başlık: Ynt: Silsile-i Saadat, Sapıklıklarla Mücadele ve Günümüz...*
Gönderen: ahmetsci61 - 01 Ekim 2021, 16:02:32
Allah ihlasla amel etmek nasip etsin.