Sadakat islami Forum

DİNİ KATEGORİLER => İSLAM-GENEL => Konuyu başlatan: afka - 20 Ekim 2007, 11:46:50

Başlık: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: afka - 20 Ekim 2007, 11:46:50
Mevlevilere Reddiye: HZ. MEVLANA NEY ÇALMADI

   

 

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, olgun, âlim ve velî bir müslüman idi. Onun çeşitli din, mezheb, meşreb sâhibi kimseleri kendisine hayran bırakan merhameti, insan sevgisi, tevâzuu, gönül okşayıcılığı gibi üstün vasıfları, İslâm dîninin emrettiği güzel ahlâkından bâzı nümûnelerdir.

 

Onda, bunlardan başka İslâm ahlâkının diğer hususları da kemâl derecede mevcuttu. Bunların hepsini saymak, İslâmiyet’i tamam olarak anlamak ve anlatmakla mümkün olur. Hazret-i Mevlânâ'yı yalnız bir mütefekkir, şâir gibi düşünmek ve o şekilde anlamaya çalışmak, aslı bırakıp, herhangi bir özelliği içinde sıkışıp kalmaya benzer.

 

Bu ise, en azından Mevlânâ'yı çok eksik ve yarım anlamaya, hattâ hiç anlamamaya sebep olabilir. Nitekim Hazret-i Mevlânâ'yı, sözlerini, yolunu anlamanın anahtarını, kendisi bir rubâisinde şöyle dile getirmektedir:

 

    Ben sağ olduğum müddetçe Kur'ân'ın kölesiyim

    Ben Muhammed Muhtâr'ın yolunun tozuyum

    Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse,

    Ben ondan da bîzârım, o sözlerden de bîzârım.

                                 (Külliyât-ı Dîvân-ı Şems-i Tebrîzi, Rubaiyyat: 1331)

 

 

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî  tasavvuf deryâsına dalmış bir Hak âşığıdır. İlmi, teşbihleri, sözleri ve nasîhatları bu deryâdan saçılan hikmet damlalarıdır. O, bir tarîkat kurucusu değildir. Yeni usûller ve zikir şekilleri ihdâs etmemiştir.

 

Ney, rebap, tambur gibi çeşitli çalgı âletleri çalınarak yapılan törenler ve âyinler, ilk defâ 15. asırda ortaya çıkmıştır. İlk mevlevî bestelerinin bestelenmesi de aynı zamâna rastlar. Bu târih, Mevlânâ hazretlerinin yaşadığı devirden 3-4 asır sonradır. Onun Mesnevî'sinde geçen "ney" kelimesi, bâzı kimseler tarafından çalgı âleti olan ‘ney’ şeklinde düşünülüp anlaşıldığı için, yanlış olarak, kendisinin ney çalıp dinlediği sanılmıştır.

 

Allah-u teâlânın aşkı ile dolmuş, evliyânın büyüklerinden olan Celâleddîn-i Rûmî (kuddise sirruh) ney ve başka hiç bir çalgı çalmadı. 

 

Mesnevî'de yirmi dört bin, Dîvân'da kırk sekiz bin beyit bulunmaktadır. Celâleddîn-i Rûmî  Mesnevî'sini nazım şeklinde yazarak, düşmanlarının sözlerini değiştirmesine imkân bırakmamıştır.

 

Mesnevî'sinden başka; Dîvân-ı Kebîr, Fîhi Mâfih, Mektûbât, Mecâlis-i Seb'a gibi kıymetli eserleri de vardır. Mesnevî'sine her memlekette, tarih boyunca birçok dillerde şerhler, açıklamalar yapılmıştır. Bunlardan pek kıymetlisi ve lezzetlisi, Mevlânâ Câmî'nin kitabı olup bu eseri de birçok kimse ayrıca şerh etmiştir.

 

Bunların içinde de, Süleymân Neş'et Efendinin şerhinden elli altı sahifesi, yalnız dört beytin şerhi olup, Sultan Abdülmecîd Han zamânında, 1847 (H.1263)'de Matba'a-i Âmire'de tab edilmiştir.

 

Bu kitapta, Mevlânâ Câmî (kuddise sirruh) buyuruyor ki: "Mesnevî'nin birinci beytinde [Dinle neyden, nasıl anlatıyor, ayrılıklardan şikâyet ediyor] ney, İslâm dîninde yetişen kâmil, yüksek insan demektir. Bunlar kendilerini ve her şeyi unutmuştur. Zihinleri her an, Allah-u teâlânın rızâsını aramaktadır.

 

Ney, Fârisî dilinde, yok demektir. Bunlar da, kendi varlıklarından yok olmuştur. Ney denilen çalgı, içi boş bir çubuk olup, bundan çıkan her ses, onu çalan kimseden hâsıl olmaktadır. O büyükler de, kendi varlıklarından boşalıp, kendilerinden, Allah-u teâlânın ahlâkı, sıfatları ve kemâlâtı zâhir olmaktadır.

Neyin üçüncü mânâsı, kamış kalem demektir ki, bundan da, insan-ı kâmil kasdedilmektedir. Kalemin hareketi ve yazması kendinden olmadığı gibi, kâmil insanın hareketleri ve sözleri de, hep Allah-u teâlânın ilhâmı iledir."

 

Sultan İkinci Abdülhamîd Han zamânında Ankara vâlisi olan, Âbidin Paşa, Mesnevî Şerhi'nde, ney'in insan-ı kâmil olduğunu, dokuz türlü isbât etmektedir. “Mevlevîlik, sonraları câhillerin eline düşdüğünden, "ney"i çalgı sanarak, ney, dümbelek gibi şeyler çalmağa, dans etmeğe başlamışlar, ibâdete harâm karıştırmışlardır.”

 

“Dînimizin ve Celâleddîn-i Rûmî'nin (kuddise sirruh) beğenmediği bu oyun âletleri, tekkelerden toplanarak, o tasavvuf üstâdının türbesine konunca, şimdi türbeyi ziyâret edenlerden bir kısmı, bunları, onun kullandığını zannederek aldanmakda ise de, (Mesnevî şerhlerini) okuyarak, o hakîkat güneşini yakından tanıyanlar, elbette aldanmamaktadır.”

Ney çalmak, ilâhi okumak, oynamak, zıplamak şöyle dursun, Celâleddîn-i Rûmî (kuddise sirruh), yüksek sesle zikr bile yapmazdı. Nitekim Mesnevî'sinde;

 

Pes zi cân kün, vasl-ı cânânrâ taleb,

Bî leb-ü bî gâm mîgû, nâm-ı Rab!

 

buyuruyor. Yâni, "O hâlde, sevgiliye kavuşmağı, cân u gönülden iste. Dudağını ve damağını oynatmadan, Rabbin ismini (kalbinden) söyle!" demektedir.

 

“Sonradan gelen, Mevlânâ'yı tanımayanlar, ney, saz, def gibi çalgılar çalarak, gazel okuyup dönerek, dans ederek, nefslerini zevklendirmişlerdir. Bu, dînimize uygun olmayan hâllerine ibâdet adını verebilmek ve kendilerini din adamı tanıtabilmek için, Mevlânâ da böyle yapardı. Biz Mevleviyiz, onun yolundan gidiyoruz diyerek, asıldan uzaklaşmışlardır.”

“Büyük âlim Abdullah-i Dehlevî -ks- hazretleri; "Üç kitabın eşi yoktur. Bunlar; Kur'ân-ı kerîm, Buhârî-i şerîf ve Mesnevî'dir." buyurdu. Yâni evliyâlık yolunun kemâlâtını bildiren kitapların en üstünü Mesnevî'dir. Fakat evliyâlık ve nübüvvet kemâlâtını bildiren kitapların en üstünü, İmâm-ı Rabbânî -ks- hazretlerinin Mektûbât kitabıdır.”

 

Mevlânâ  ölüme, "Şeb-i Arûs= düğün gecesi" adını vermektedir. Onun için, tasavvuf ehline göre ölüm; bir felâket değildir, güzel ve tatlı bir şeydir. Tekrar Allah'a dönmek olduğundan, ancak bir sevinç vesîlesidir. Tasavvufta keder ve ümidsizlik yoktur. Yalnız sevgi ve tecellîler vardır. Bunun için Mevlânâ'nın

 

"Gel, gel, her kim olursan ol gel!

Allah'a şirk koşanlardan, mecûsîlerden, puta tapanlardan da olsan gel!

Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir.

Tövbeni yüz defâ bozmuş olsan bile gel!"

 

buyurduğu söylenmektedir.

Netice olarak; Mevlâna'nın bir kâmil mürşid olarak manevi vazifesi, yaratılışın gayesi çevresinde, insanların hidayetine ve ebedi saadetine vesile olabilmektir. Bu ilahi gayenin gayreti ve yüklediği manevi vazifenin şuuruyla; "Biz pergel gibiyiz. Bir ayağımız Şeri'at'de (ayet, hadis, icma-i ümmet ve kıyas-ı fukaha üzerine kurulmuş olan din kaidelerinde) sağlamca durur, öteki ayağımız yetmiş iki milleti dolaşır"  demektedir

 

 (Midhat Bahârî BEYTUR, Mesnevî Gözüyle Mevlâna, s.103)

 

KAYNAKLAR

 

CÂMÎ, Nefehatü'l, Üns, Lamii Tercümesi, İstanbul, 1289.

EFLÂKÎ, Ahmed, Ariflerin Menkıbeleri (Tahsin Yazıcı Çevirisi), Şark İslâm Klasikleri: 26, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1964.

MEVLÂNA, Celâleddîn, Dîvân-ı Kebîr (Abdülbaki Gölpınarlı Çevirisi), Remzi Kitabevi, Yükselen Matbaası, İstanbul 1959.

MEVLÂNA, Celâleddîn, Külliyat-ı Dîvân-ı Şems-i Tebrizi, Çap-u İntişarat-ı Emir-i Kebîr 1345 Hicri, Şemsi.

MEVLÂNA, Celâleddîn, Mecalis-i Seb'a F. Nafiz Uzluk Basımı, Bozkurt Basımevi, İstanbul, 1937.

MEVLÂNA, Celâleddîn, Mektuplar (Abdülbaki Gölpınarlı Çevirisi), İnkılap ve Aka Kitabevleri, Yeni Matbaa, İstanbul, 1963.

SEYYİD BUHRANEDDİN Muhakkak-Tirmizi, Maarif (Abdülbaki Gölpınarlı Çevirisi), Türkiye iş Bankası Yayınları - 134, Ankara.

SİPEHSALAR, Feridun b Ahmed, Risale-i Sipehsalar ve Menâkıb-ı Hazret-i Hüdavendigar (M. Bahârî Tercümesi), Dersaadet,1331.

SULTAN VELED, İbtidâ-Nâme (Abdülbaki Gölpınarlı Çevirisi), Ankara, 1976

ŞEMS-İ TEBRÎZİ, Makalat (M.Nuri Gençosman çevirisi), Hürriyet Yayınları: 81, İstanbul 1954

Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Fatihan - 20 Ekim 2007, 15:02:39
Gel, gel, her kim olursan ol gel!

Allah'a şirk koşanlardan, mecûsîlerden, puta tapanlardan da olsan gel!

Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir.

Tövbeni yüz defâ bozmuş olsan bile gel!"

***

Mevlana'nın Mesnevisinde böyle bir sözün olmadığını da yıllar evvel bir takvim yaprağında okumuştum...
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: afka - 20 Ekim 2007, 15:28:32
Aslında devamı şöyle :Gel ama geldiğin gibi kalma adam ol
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Fatihan - 20 Ekim 2007, 15:40:10
Sözün kendisine ait olup olmadığı bir yana,
Son yıllarda Diyaloğa da araç edilen Mevlana Hz.lerinin sanki başka hiç sözü yokmuş gibi bu sözü hemen her ortamda söylenilegeliyor.
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: tibet - 20 Ekim 2007, 16:33:40

Hz. Mevlana'ya isnad edilen “Gel, kim olursan ol yine gel” sözleri de ona ait değildir. Tüm araştırmalara rağmen, yurtiçi ve yurtdışı hiçbir rubai kaynağında bulunamamıştır.

Aynı şekilde Mesnevi isimli eserinin 4. cildinden itibaren uydurmalarla dolu olduğu ehline malumdur. Eserin ilk 4 cildini okuyunuz, gerisi ona ait değildir.

Bu hususta ciddi araştırmaları seneler önce okumuştum. Maalesef büyüklerimizi kullanarak İslam'ı yıkmağa çalışıyorlar.

Allahu teala hidayet eylesin..

http://www.sadakat.net/forum/index.php?topic=4492.0     
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: racül - 21 Ekim 2007, 02:33:01
Artik Mevlevi ayini adi altinda bodrum sokaklarinda calip oynuyorlar, turistler de icerek seyr ediyor.
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Lika - 21 Ekim 2007, 04:24:58
Artik Mevlevi ayini adi altinda bodrum sokaklarinda calip oynuyorlar, turistler de icerek seyr ediyor.

Maalesef aynı durum İstanbul'da da geçerli... Bilhassa Ramazan ayında,özellikle de Sultanahmet meydanına gidenler yolda görmüşlerdir, Mevlevi ayinleri eşliğinde aynı manzaralar...
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Fatihan - 21 Ekim 2007, 15:58:47
Malum Unesco Mevlana Yılı ilan etti bu seneyi.Bu nedenle 10 ülkede bilmem kaç merkezde yapılan etkinlikler ile yaklaşık 32.000 kişi Mevlana Hz.lerini tanımış.

Tabi bu etkinliklerin nasıl olduğunu anlatmaya gerek yok.Arkada dudakları boyalı İlahi okuyan bayanlar, ortada alanda raks eden erkekler, ney sesi ile kendinden geçenler...

Bizim Kültür Bakanlığıda bu sayede Konya'ya gelecek turist sayısının ve dolayısıyla elde edilecek  gelirin derdinde..

Ancak bu kadar yozlaşılabilir..

Allah sonumuzu hayr eylesin...



Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Vuslat Yolcusu - 21 Ekim 2007, 22:29:54
Artik Mevlevi ayini adi altinda bodrum sokaklarinda calip oynuyorlar, turistler de icerek seyr ediyor.

Maalesef aynı durum İstanbul'da da geçerli... Bilhassa Ramazan ayında,özellikle de Sultanahmet meydanına gidenler yolda görmüşlerdir, Mevlevi ayinleri eşliğinde aynı manzaralar...
malesef hocam.
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: müteallim - 22 Ekim 2007, 14:41:50
hazreti mevlananin ruhu sad olsun simdi olsaydi simdiki yolundan gittiklerini söyleyenleri huzurundan kovardi  gibi grliyor bana.
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: afka - 22 Ekim 2007, 17:32:38
Başka türlü alt edemedikleri değerlerimizi kültürel(!!!) boyutlu ele alarak alt etmeye çalışıyorlar.
Başlık: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Fatihan - 02 Kasım 2007, 09:54:54
Dün bir dergide okuduğum Mevlana Hz.leri ile alakalı bir röportajı kısa ve öz olarak buraya alıntı yapıyorum.İlginç açıklamalar var....

İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu Müdürü Ömer Tuğrul İnançer ile yapılan bir röportaj (Nokta Dergisi, Sayı:22, 2007)

-Sema Ayininde neden dönülüyor?

Mevlevi geleneğinde, Hz.Peygamberin Hz.Ebubekir’e verdiği bir müjde üzerine, Hz.Ebubekir’in, yerinde duramayarak ayağa kalkıp dönmesinin bir yansımasıdır bu.Ve herkesin zannettiği gibi sema Hz.Mevlana ile başlamamıştır.Kökeni Hz.Ebubekir’e kadar gider.
Sema bir zikirdir.Semazenin her dönüşünde bir defa ‘Allah’ diye zikrettiğini kimse bilmez.

-Semanın tasavvufta ortaya çıkışı ilk ne zaman oldu?

Semadan resmi olarak –evraka geçmiş- ilk bahseden mutasavvıf Necmeddin-i Kübra’dır. Necmeddin-i Kübra, Hz.Mevlana’nın babası Sultan Veled’in şeyhidir.Kübreviyye tarikatının piri olup ilk onda semanın varlığı kitaba geçmiştir.

-“Gel, kim olursan ol yine gel.İster kafir, ister Mecusi, ister putperest ol, yine gel” sözü Hz.Mevlana’ya mı ait?

Mevlana Hz.lerinin hiçbir eserinde bu söz yok.Bunu ilk ortaya çıkaran, yani ne Mesnevi’de ne Divan-ı Kebir’de ne de Mevlana’nın diğer eserlerinde böyle bir rubainin yer almadığını söyleyen Mesnevi inceleyicisi Albay Şefik Can’dır.Ve bu şekilde tercüme edilen şiirin Kazvinî isimli bir şaire ait olduğu tahmin ediliyor.

Rubainin 1927’den sonra Konya Mevlana Müzesi Kütüphanesinin tazmini sırasında, Mevlana’ya ait bir Divan-ı Kebir cildinin kapağında, kitabın içinde değil, ayrı bir mürekkeple, ayrı bir yazı tarzıyla ve yeni yazıldığı belli olacak şekilde yazılı olduğu görülmüştür.

Mevlana Hz.lerine ait olduğu iddia edilen bu söz insanların bir takım zayıflıklarını meşrulaştırmak adına kullanılabiliyor maalesef…

-Mevlana Hz.lerine Moğol Ajanı diyen, Moğolların Anadolu’yu İşgali Sırasında Mevlana’nın Moğollarla işbirliği yaptığı yolundaki iddialar hakkında ne diyorsunuz?

Doğru değil bu iddialar.Hz.Mevlana’ya böyle bir iftirada bulunmak Onun şanına gölge düşürmez.Çünkü güneşin varlığına delil yine güneştir! Bu söz Mevlana Hz.lerine ait.

İddialara delil gösterilmesi lazım.Delil gösterilmediği sürece bu iftiradır.
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Fatihan - 17 Aralık 2008, 16:53:07
Mevlana Hz.lerinin vefat günü olan bugünde bu konunun güncellenmesi faideli.
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Emir-ül Bahr - 17 Aralık 2008, 18:31:05

Hz. Mevlana'ya isnad edilen “Gel, kim olursan ol yine gel” sözleri de ona ait değildir. Tüm araştırmalara rağmen, yurtiçi ve yurtdışı hiçbir rubai kaynağında bulunamamıştır.

Aynı şekilde Mesnevi isimli eserinin 4. cildinden itibaren uydurmalarla dolu olduğu ehline malumdur. Eserin ilk 4 cildini okuyunuz, gerisi ona ait değildir.

Bu hususta ciddi araştırmaları seneler önce okumuştum. Maalesef büyüklerimizi kullanarak İslam'ı yıkmağa çalışıyorlar.

Allahu teala hidayet eylesin..

http://www.sadakat.net/forum/index.php?topic=4492.0     

Bu rubai'nin Mevlana'ya ait olmadığı İlber Ortaylı gibi büyük tarihçilerimiz tarafındanda araştırılarak teyit edilmiştir. İslam tarihçileri tarafından da bu rubai'nin Ebu Sait Ebul Hayr isimli mutasavvıf'a ait olduğu söyleniyor.

Konu ile ilgili olarak ise Halime Sürek Kahveci'nin Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç ile yaptığı söyleşiyi paylaşayım;

Mevlana'nın ölüm yıldönümünde düzenlenen Şeb-i Arus töreninin resmi açılışı bugün. Sema gösterileri de törenin en önemli bölümü. Ancak Prof. Dr. Kılıç "Semazenleri kırmak istemem ama semanın ruhunda gösteri yok" diyor.

Tasavvufa yönelik ilgi, aralarında Hülya Avşar, Ahmet Özhan ve Mazhar Alanson'un da bulunduğu ünlü isimlerin bu konudaki açıklamalarıyla iyice arttı. Hatta Uzakdoğu düşünce sistemlerinin öğretildiği kimi merkezlerde tasavvuf eğitimi de verilmeye başlandı. İçinde bulunduğumuz haftanın tasavvufun Türkiye ve dünyadaki en önemli isimlerinden Mevlana'nın ölüm yıldönümü etkinliklerine yani 'Şeb-i Arus'a da sahne olması, konuyu iyice gündeme getirdi. Peki "Şeb-i Arus" nedir, insanlar neden özellikle tasavvufa ilgi gösteriyor, niye dikkatli olmak gerek? Cevapları "Sufi ve Şiir" adlı bir kitabı da bulunan Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç verdi.

DÜĞÜN GECESİ

Şebi Arus'un Mevlana'nın ölüm felsefesini yansıtan önemli bir sembolizm olduğunu anlatan Kılıç, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Ona göre Şeb-i Arus iki ayrı parçanın kavuşacağı andır. Birbirini seven iki insanın kavuşması, evlilik merasimiyle ilk beraber oluş anına Şeb-i Arus, düğün gecesi denir. Mevlana, Allah ile buluşmayı böyle tasvir ediyor. Müthiş bir sembol." Semaya yönelik açıklamalarda bulunan Kılıç, "Semanın intizamlı bir tören hale gelmesi 17. yüzyılda olmuştur" diyor ve ekliyor: "Oysa ki Mevlana'nın hayatında sema çok daha kendiliğindendi, yapılırken pencereler kapatılırdı. Çünkü sema ya yapılır ya yapılmaz; gösterilmez ve izlenmez. Semazenleri kırmak istemem. Ama semanın ruhu açısından bunların bilinmesi gerekiyor." Kılıç'ın Mevlana konusundaki sözleri "Ne olursan ol gel, çağrısı aslında ona değil bir başka sufiye ait" diye devam ediyor: "Bu çok bilinen bir sözdür. Mevlana denince akla gelir. Ancak Mevlana'nın eserlerinde bu söze rastlanmaz. Elbette o da bu çağrıya karşı çıkmaz ama sözün sahibi Ebu Sait Ebul Hayr'dır."

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin dört yıldan bu yana düzenlediği "tasavvuf atölyesi"nde ders veren Prof. Dr. Kılıç, tasavvufa yönelik ilginin doğal bir süreç olduğunu belirtiyor. Konuya gösterilen ilginin bazıları için "kullanılabilir" hale gelebileceğini ifade eden Kılıç, meditasyon, yoga ve tasavvuf eğitiminin bir arada verilmesini şöyle değerlendiriyor: "150 gr. sufizm, 500 gr. Yunus Emre, Madonna, karıştırıyorsunuz... Bu çok güzel uyuşturma ilacı da olabilir. Tasavvufun doktrinini mi anlatıyorlar, meditasyon mu yaptırıyorlar bilmiyorum. Ama şu konuda uyarırım. Bu pazarda tasavvuf'u satanlar çoğalacaktır."

Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Günbatımı - 17 Aralık 2008, 19:15:26
Teşekkürler arkadaşlar.
Mevlana, ney, tasavvuf müziği ve sema gösterileri hakkında hep kulaktan dolma bilgilerim vardı. Sizler kaynaklar göstererek bilgilerimi kesinleştirdiniz. Allah razı olsun.
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Emir-ül Bahr - 17 Aralık 2008, 19:34:52

İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu Müdürü Ömer Tuğrul İnançer ile yapılan bir röportaj (Nokta Dergisi, Sayı:22, 2007)


Gerçekten saygı duyduğum bir isim çok bilgili bir hocamız. Burç FM'de Sadettin Acar'ın sunduğu Seyir Defteri adlı programda Prf. Dr. Ö. Tuğrul İnançer'in Tasavvuf Sohbetlerini dinleyebilirsiniz.

Her Perşembe saat 22.30’da Burç Fm’de dilerseniz internetten dinleme şansınız var zaten çok geniş bir alana yayın yapıyorlar. Ayrıca yayınlanmış programlarınıda arşivden indirip dinleyebilirsiniz tavsiyemdir...

http://www.burcfm.com.tr/ShowGallery.aspx?param=3

İsmi zikredilmişken yazayım istedim kusura bakmayın =)

Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Fatihan - 17 Aralık 2008, 20:21:09
İlave malumatlar için teşekkürler Emir-ül Bahr
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Emir-ül Bahr - 17 Aralık 2008, 20:32:17
Doğru bilgileriniz için ben teşekkür ederim Fatihan
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: neyzen.lal - 04 Mart 2009, 18:17:06
Sultan İkinci Abdülhamîd Han zamânında Ankara vâlisi olan, Âbidin Paşa, Mesnevî Şerhi'nde, ney'in insan-ı kâmil olduğunu, dokuz türlü isbât etmektedir. “Mevlevîlik, sonraları câhillerin eline düşdüğünden, "ney"i çalgı sanarak, ney, dümbelek gibi şeyler çalmağa, dans etmeğe başlamışlar, ibâdete harâm karıştırmışlardır.”
biz de ney üfleriz....çok acımasız yorum bunlar...diyecek laf bulamadım...
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Tuğra - 04 Mart 2009, 22:00:18
O halde birde bu linklerdeki yazıları okuyun lütfen.

http://www.sadakat.net/forum/islamgenel/sima-meclisleri-t24553.0.html

http://www.sadakat.net/forum/islamgenel/regaib-kandili-ve-muzik-t7216.0.html


Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: 33.yıldız - 23 Aralık 2009, 09:53:41
Bunu anlamayanlar, anlamak istemeyenler var hala
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: leyya - 23 Aralık 2009, 13:04:31
gündemde olan ince ve önemli bir mevzuyu su yüzüne çıkarmışsınız.katkılarından ötürü herkese tşkkr ederiz.
Başlık: Ö. Tuğrul İnançer ile Hz. Mevlana ve Mesnevilik Söyleşisi
Gönderen: Emir-ül Bahr - 25 Aralık 2009, 16:04:36
Mevlana adı işletme ve mamullere verilebilir mi? Hıristiyanlar Mevleviliğe geçebilir mi? Mevlana hakkındaki romanlarda asıl mesele ne? Osmanlı da tekkeleri kapattı mı? Semazenler dönerken içlerinden ne söylüyor? Modern birey derviş olabilir mi? Dinle Neyden - Mesnevi Sohbetleri adlı kitabıyla önemli konulara parmak basan sanat ve kültür adamı Ömer Tuğrul İnançer’le 30 Eylül’de 802’inci doğum gününü kutladığımız Hz. Mevlana ve Mevlevilik’ten yola çıkarak bir sohbet gerçekleştirdik

• Hz. Mevlana’yı doğru anlamamızı engelleyen temel problemler neler?

Cehalet ve sathilik. Her siyasinin ağzında, her hoşgörü lakırdısının ardında, koca Anadolu’dan üç tane isim var: ‘Mevlana, Hacı Bektaş, Yunus Emre.’ Bir de terbiye noksanı var. Mesela, büyüklere ismen hitap edilmez. ‘Hazret-i Mevlana’ demeliyiz.

• Mevlana adının işletmelere, ürünlere verilmesi bir sadakat ya da ‘adını yaşatma’ sayılabilir mi?

Onun adını ticarileştirmedir. Hz. Mevla-na’nın adı verilmiş kasap, işkembeci, egzozcu, kebapçı, otel, pide var! Garson bağırıyor ‘Kes yarım Mevlana!’ Konya’da, isminin başında ‘Mevlana’ olan otel, Mevlana yazılı terlik veri-yor!

• Üç isimden başkası anılmıyor dediniz. Anadolu’da çok mu veli var?

Bırakın büyük şehirleri, kasaba ve köylerde fikir, bilim, düşünce ve ‘adam olma’ hayatına muazzam katkılarda bulunmuş insanlarımız var. İznik’te Eşrefoğlu Abdullah Rumi, Darende’de Somuncu Baba Hamideddin-i Veli, Uşak Kabaklar Köyü’nde Alaaddin-i Uşşaki var...

YUNUSLUK BİR MESLEK

• Bu üç isim neden tercih ediliyor sizce?

Hacı Bektaş Veli siyasete alet ediliyor. Hz. Mevlana, kişilerin kendi noksanlıklarına perde kılınıyor. Hz. Yunus Emre başka bir siyasete alet ediliyor. Fuat Köprülü ve Agâh Sırrı Levend’in tespitlerine göre Yunus Emre Divanı diye basılan kitaplardaki şiirlerin sadece 14’ü ona ait. Diğerleri Miskin Yunus, Ermem Yunus, Derviş Yunus gibi zatların. Yunusluk, Türk Tasavvuf Edebiyatı’nda bir meslektir.

• Bunca yanlış anlama ve pürüzle birlikte, Hz. Mevlana’ya yönelik ilginin artmasını neye bağlıyorsunuz?

Bu bir siyasi yasağın gevşemesinden kaynaklanan bir haldir. 1925’teki tekkeler kapatılmış, 1950’lerden itibaren, dünyanın en estetik dinî merasimi olan Mevlevi ayininin yapılmasına izin verilmiştir. Çoğu kimse tasavvufu Mevlevi semaından ibaret sanıyor, o ayrı.

TASAVVUF HOBİ OLAMAZ

• Tekke ve zaviyelerin kapatılmasının mantığı neydi?

Osmanlı zamanında, 1600’lerde, Mevlevi tekkeleri 18 sene kapalı kalmıştır. Siyasi otorite, kendinden başka otorite görmek istemediği için böyle olmuştur.

• Kültür Bakanlığı, Mevlevi ayininin layık olmayan yerlerde ve layık olmayan kişilerce yapılmasının yasaklandığına ilişkin bir genelge yayınlamıştı...

Ama bu genelge henüz tam uygulanmıyor. İnanç ayrı, terbiye ayrı şeydir.

• 30 Eylül, Hz. Mevlana’nın doğum yıldönümüydü, pek bir şey yapılmadı.

2007 yılında Konya Stadyumu’nda adeta bir doğum günü partisi yapıldı. Hz. Mevlana stadyumlara indirgenecek bir zat değildir.

• Tasavvufla hobi olarak ilgilenilir mi?

Hayır. Tasavvuf bir yaşam tarzıdır.

• İtalya’da Sarı Kurdele diye bir grup var. ‘Biz Hıristiyan’ız ama Mevlevi’yiz’ diyorlar?

Olamazsın kardeşim. ‘Ben Peygamber’in ayağının tozuyum’ diyen bir zata intisap etmek için evvela Muhammedî olman lazım. Dönelim, yiyelim, içelim, ney çalalım... Bu mu? Ben onlarla görüştüm. Sordum ‘Sema ederken n’apıyorsunuz?’ ‘Hiçbir şey yapmıyoruz.’ Sema ederken İsm-i Celal çekilir. Ahalimiz de bilmiyor. Semazen, her çarkta bir defa ‘Allah’ der. Mevlevi Ayini’nden önce İsm-i Celal çekildiğini, ondan evvel Mesnevi okunduğunu, ondan evvel mutlaka vakit namazı kılındığını kim biliyor?

TAKLİDİ BİLE İNSANI ADAM EDER

• Mesnevi şerhleri arasında sizin önerdiğiniz hangisidir?

Bugün için en faydalı olanı Tahiru’l Mevlevi’nin şerhidir. Tahiru’l Mevlevi Hz. Mevlana sofrasından beslenmiştir. Eserini 1940’lı yıllarda yazdığı için, günümüze daha ziyade tekabül etmektedir. Hz. Şarih diye anılan, Galata Mevlevihanesi Şeyhi İsmail Rusûhi Ankaravi Hazretleri’nin şerhi fevkaladedir. Ama o lisanı anlayacak bilgiye sahip değiliz.Hem o yazıyı da bilmiyoruz. Ankara Valisi Abidin Paşa’nın şerhi vardır. İsmail Hakkı Bursevi’nin Ruhu’l Mesnevi adlı, Mesnevi’den seçmelerle yaptığı bir kitabı vardır. Yeni basımı yapıldı.

• Mevlevilik ve Hz. Mevlana ile ilgili derinliği kavramaya ilmimiz yetmiyor. Bunun kolay versiyonu yok mu?

Hz. Mevlana ve Mevlevilik öyle yüksek bir yoldur ki onun taklidi ve sahtesi bile adamı adam eder.

Yalnızca Hz. Şems’in anılması büyük hata

• Hz. Mevlana’yı konu eden romanlar hem ilgi gördü hem eleştirildi. Siz de sert sözler söylediniz...

Ben sert şeyler söylemem, kati ve net şeyler söylerim. Bir derviş, şeyhi hakkında ‘Ben onun gibi miskin olmayacağım’ diye düşünemez ve bunu söyleyemez. Aşk adlı romanda böyle bir cümle var. Kitabın hiçbir değeri olmadığını göstermeye bu cümle yeter. Kendisine bunları ulaştırdım, gıyabında konuşmuyorum. 1248 yılında Bağdat’ta derviş patlıcan soyuyor. O dönemde orada patlıcan yok ki. Ayrıca, Amerika’daki gayrikanuni bir ilişkinin Hz. Mevlana ile paralelleştirilmesini kabul etmek mümkün değildir.

• Hz. Mevlana ile Hz. Şems arasındaki ilişki hakkında spekülasyonlar yapılıyor...

Aşk, iki beden arasındaki değil, iki gönül arasındaki ilişkidir. Gönülde cinsiyet yoktur. Ayrıca, Hz. Mevlana’nın irşad sürecinde yalnızca Hz. Şems’in anılması büyük hatadır. Mevlana’nın kendi sözü var: ‘Büyük Mevlana, yani babam 5 sene daha yaşasaydı, benim Hz. Şems’e ihtiyacım kalmazdı.’ Hz. Mevlana, babası alem-i cemale intikal ettikten sonra, Seyyid Burhaneddin ile irşadını tamamlamıştır. Ondan sonra Hz. Şems, ondan sonra Selahaddin Zerkub Konevi, ondan sonra Çelebi Hüsameddin neci? Hz. Mevlana ‘Eğer Hüsameddin gibi beni dinleyecek bir kulak olmasaydı ben bu Mesnevi’yi yazamazdım’ diyor ikinci cildin önsözünde.

• Peki niye öncelikle ya da yalnızca Hz. Şems konuşuluyor?

Çünkü bir konuya aklı bir başka yerinde olan insanlar böyle yaklaşır. Bir İslam velisine olmadık sıfatlar yakıştırmak, benim elbette asabiyetimi gerektirir. Aksi takdirde ‘asabiyet-i diniyye’ sahibi de olmamış olurum ki, böyle din saliki olunmaz.

• ‘Hz. Mevlana’yı gündeme getiriyoruz, bu iyi değil mi?’ diyenlere ne diyorsunuz?

Doğru getirin! İlle gündeme getireceğiz diye zemzem kuyusuna tükürerek şöhret olmanın alemi yok.

Liman işçisi de derviş olabilir

• Modern dünyada tasavvufla bağ kurmak ne derece mümkündür?

Tekstil, kılı çul yapma sanatıdır. Tasavvuf ise insan şeklindeki varlığın, hakikaten insan olma sanatıdır. İnsanlığımızın ölçüsü isteklerimizdir. Hz. Mevlana ‘Neye talipsen osun’ diyor. Modern birey daha iyi beslenme, barınma, üreme ve giyinmeye talip. Bunlar aynıyla hayvanlarda da vardır. Peki bizi hayvanlardan ayrı ve üstün kılan farklı istemlerimiz olmayacak mı? O noksanları görmek ve gidermek tasavvufun öğretisidir.

• Günümüzde bir gümrük memuru ya da karate hocası ‘Hamdım, piştim, yandım’ diyebilir mi?

Diyebilir, gayet tabii. Ölçüsü, Hz. Peygamberdir: Baba, dede, koca, tüccar, diplomat, asker, devlet başkanı peygamber... Tv spikeri, maliye memuru ya da liman işçisi de hakikat yolunu yürüyebilir.

• Tasavvufi yönelişte dünyadan el etek çekme yok mudur?

Keşiş anlayışı ile tasavvuf anlayışı ne örtüşür, ne bağdaşır. Hz. Peygamberimiz ‘Dünyası için ahretini, ahreti için dünyasını terk eden bizden değildir’ buyurmuştur. Bizim tarihimizde kalıcı işler yapmış bütün kişiler ya bizzat mutasavvıftır ya da tasavvuf terbiyesinden geçmiştir.

• Peki ya padişahlar?

‘Adil bir hükümdar peygamberlerle haşrolur’ kaidesi gereği, tasavvuf büyükleri padişahlara tasavvuf vecibeleri yüklememiştir. İstisna olarak Sultan Abdülhamit, tahttan indirildikten sonra Şazeliyye’ye intisap etmiştir. Sultan Reşat Han da uzun süren şehzadeliği döneminde Yenikapı Mevlevihanesi’nde Osman Selahaddin Dede’ye çok bağlı bir zattır. Zamanın Konya Çelebisi tarafından kendisine destar-ı şerif, şeyh yetkisi verilmiştir.

• Osmanlı’da dervişlik çok yaygın mıydı?

İntisaplı derviş sayısı hiçbir zaman nüfusun yüzde 3’ünü geçmemiştir. Ama bu yüzde 3 nüfus bütün bilim ve sanat hayatına istikamet vermiştir.


Murat Menteş - Star
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Fatihan - 25 Aralık 2009, 16:23:17
Bildiğimiz kadarı ile Ömer Bey Mevlana Hazretlerinin torunlarından.Teşekkürler Emir-ül Bahr kardeşim.

Alıntı
2007 yılında Konya Stadyumu’nda adeta bir doğum günü partisi yapıldı. Hz. Mevlana stadyumlara indirgenecek bir zat değildir.

Alıntı
• İtalya’da Sarı Kurdele diye bir grup var. ‘Biz Hıristiyan’ız ama Mevlevi’yiz’ diyorlar?

Olamazsın kardeşim. ‘Ben Peygamber’in ayağının tozuyum’ diyen bir zata intisap etmek için evvela Muhammedî olman lazım. Dönelim, yiyelim, içelim, ney çalalım... Bu mu? Ben onlarla görüştüm. Sordum ‘Sema ederken n’apıyorsunuz?’ ‘Hiçbir şey yapmıyoruz.’

Alıntı
• ‘Hz. Mevlana’yı gündeme getiriyoruz, bu iyi değil mi?’ diyenlere ne diyorsunuz?

Doğru getirin! İlle gündeme getireceğiz diye zemzem kuyusuna tükürerek şöhret olmanın alemi yok.

Ne kadar doğru sözler...
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: afka - 26 Aralık 2009, 16:29:36
Son dönemlerin Mevlana hayranlığının altında onun manevi boyutunu iptal edip külütel alana haps ederek ondan asıl istifa edilecek alanı göz ardı etmektir.İşin farkında olanlar için olup bitenler başkalarının uyarılması için fırsat olmalı diye düşünüyorum.
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Emir-ül Bahr - 31 Ocak 2010, 18:10:36
Bildiğimiz kadarı ile Ömer Bey Mevlana Hazretlerinin torunlarından.Teşekkürler Emir-ül Bahr kardeşim.

Evet kardeşim burç fm'de Seyir Defteri adlı programda sohbetleri devam ediyor. Ayrıca geride bıraktığımız Şeb-i Aruz merasiminde eğer takip ettiyseniz bu konu ile ilgili yanlış yaklaşımda bulunanlara hitaben uyarılarını sürdürmüştü.

Son dönemlerin Mevlana hayranlığının altında onun manevi boyutunu iptal edip külütel alana haps ederek ondan asıl istifa edilecek alanı göz ardı etmektir.İşin farkında olanlar için olup bitenler başkalarının uyarılması için fırsat olmalı diye düşünüyorum.

Evet güzel özetlemişsiniz.
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: osmanlı-torunu - 15 Mart 2010, 14:20:40
Gel, gel, her kim olursan ol gel!

Allah'a şirk koşanlardan, mecûsîlerden, puta tapanlardan da olsan gel!

Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir.

Tövbeni yüz defâ bozmuş olsan bile gel!"

***

Mevlana'nın Mesnevisinde böyle bir sözün olmadığını da yıllar evvel bir takvim yaprağında okumuştum...
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: osmanlı - 15 Mart 2010, 16:54:52
Neyzen.Lal rumuzlu arkadaşıma hitaben;

Sultan İkinci Abdülhamîd Han zamânında Ankara vâlisi olan, Âbidin Paşa, Mesnevî Şerhi'nde, ney'in insan-ı kâmil olduğunu, dokuz türlü isbât etmektedir. “Mevlevîlik, sonraları câhillerin eline düşdüğünden, "ney"i çalgı sanarak, ney, dümbelek gibi şeyler çalmağa, dans etmeğe başlamışlar, ibâdete harâm karıştırmışlardır.”
biz de ney üfleriz....çok acımasız yorum bunlar...diyecek laf bulamadım...
demişsiniz. Olabilir ney çalabilirsiniz. Ama burda ki espiri şu, Hz. Mevlana da ney üflemişmidir? Ayrıca İslamda müzik bahsini okumanızı tavsiye ederim. Ney i sadece üflerseniz malayani bir iş olur en azından. Amma dinileştirmeye çalışıp, ilahi vs eşliğinde çalarsanız işin ucu haramıda geçer. Besmele ile rakı içmek gibi veya günahları küçük görüp Allah'ın gazabından korkmamak gibi çooook kırmızı çizgi ihlali olur.

Yoksa dediğim gibi müzik bahsine bakarsanız, sadece enstürüman çalarak ecdad deli tedavi etmiştir. İşin çerçevesini iyi tesbit etmek lazım. Müzikle eğlenebiliriz eyvAllah. Amma müzikle ibadet edersek işin şekli kökten değişir.

Burdaki tartışılan ve adı bu şekilde konulan, asıl mesele budur.
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: iniz_hay - 15 Mart 2010, 18:04:30
Allah  razı olsun bu doğru bilgiler için kardeşim.
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Mahi - 09 Kasım 2010, 17:45:29
gündemde olan ince ve önemli bir mevzuyu su yüzüne çıkarmışsınız.katkılarından ötürü herkese tşkkr ederiz.
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Lika - 09 Kasım 2010, 22:55:23
gündemde olan ince ve önemli bir mevzuyu su yüzüne çıkarmışsınız.katkılarından ötürü herkese tşkkr ederiz.
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Fatihan - 12 Şubat 2012, 23:26:06
“Gel, gel ne olursan ol, yine gel. İster kâfir, ister Mecusî, ister puta tapan ol, yine gel. Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir.” Bu sözden bahsedelim biraz.

Bu söz Mevlânâ’ya ait bir söz değildir. Kazvinî isimli bir şaire aittir. Ancak çok güzel sözlerdir, Hz. Mevlânâ’nın fikirlerine uygundur. Hiçbir eski eserinde yoktur. Sadece 1925’ten sonra Mevlânâ Kütüphanesi elden geçerken kendisine ait bir kitabın, yani kendisinin yazdığı değil, bir Divan-ı Kebir nüshasının kabında, bir başka yazıyla yazılmış çok güzel bir rubaidir. En son icazetli mesnevîhanı Şefik Can, Mevlânâ’ya ait olmadığını ispat etti. Ayrıca ‘baza’ kelimesiyle başlıyor bu rubai, yani Farsça “Dön!” demek. Sen aslına dön, diyor. Çünkü insanlar sıfat-ı İslâmiye ile yaratılırlar. Sonra nefislerinin tesiriyle yanlış yola giderler. “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin” âyetinin bizim anlayacağımız şekilde bir açıklamasıdır. “Benim dergâhım ümitsizlik dergâhı değil” diyor. Burada kastedilen, “Gel, sen aslına dön. Ben seni küfre düşürmem” diyor. Yoksa şimdiki bazı insanların anlamak istediği gibi, “Pisliğinle gel, bizi de pislet!” demiyor.

(Ömer Tuğrul İnançer ile yapılmış bir söyleşiden alıntı)
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: Günbatımı - 24 Mart 2012, 16:51:37
Bu söz Mevlânâ’ya ait bir söz değildir.
(Ömer Tuğrul İnançer ile yapılmış bir söyleşiden alıntı)

Adı "İslâmi" olan bir sitede Mevlânâ'yla ilgili korkunç ithamlara rastladım. İspat olarak da Mesnevî'den alıntılar ve kıssalar var.

Özellikle cinsellikle, sapkınlıkla ilgili kıssalar... Bunlar gerçekten Mesnevî'de olabilir mi? Şaşkınlık içindeyim, linki vermek istemiyorum, çünkü okunacak yazılar değil! :((


Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: guzellik - 24 Mart 2012, 20:53:13
"Gel, gel, her kim olursan ol gel!

''Allah'a şirk koşanlardan, mecûsîlerden, puta tapanlardan da olsan gel!

Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir.

Tövbeni yüz defâ bozmuş olsan bile gel!"


cok begendim

Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: muallim - 24 Mart 2012, 21:10:53
mevlana celaleddin rumi hazretleri, yabancıların da desteklediği adına hoşgörü senesi de ilan edilmiş bir zatı muhterem. lakin mevlana'nın manevi yönünün yanında her zaman şemsi tebrizi ile olan munasebetleri aşk muhabbet ve hoşgoru çizgisi üzerinden defalarca incelenmiş sanki bir edebi kişilik haline çekilmeye çalışılmış musluman olmayanların gözünde de islamın bir değeri degil de evrensel dunyaya ait bir hoşgoru abidesi olarak gösterilmiş bir zat haline getirilmiştir. konya mevlana muzesine giderseniz durumun netliğini daha güzel görürsünüz.çeşitli milletlerden binlerce insan mevlanaya hoşgörü muhabbet ve daha pek çok manevi dereceyi  kazandıran islamdan bi haber konyaya akın ediyor dunya mirası gibi kabul edilmiş hoşgörü iklimine geliyorlar maalesef.
Başlık: Şoka gel şokaaa!
Gönderen: Fatihan - 28 Aralık 2012, 16:23:10
TÜRKİYE, vefatının üzerinden 739 sene geçtikten sonra, Hazreti Mevlânâ'yı şimdi yeniden keşfediyor...
Gazetelerde ve internet sitelerinde "Şok, şok, şok! Mevlânâ hakkında şok iddia... 'Gel gel, ne olursan ol yine gel' diye başlayan şiir meğerse Mevlânâ'ya ait değilmiş" başlıklı haberleri görmüşsünüzdür...
Bu meşhur dörtlük, daha doğrusu "rubai" hakkında bazı üniversite hocaları bir açıklama yapmışlar, Mevlânâ'ya ait olmadığını söylemişler ve basınımız da açıklamayı almış ve büyütmüş.
Sanki yeni ortaya çıkartılmış ve kimselerin bilmediği birşeymiş gibi...
"Gel, gel ne olursan ol yine gel" diye başlayan meşhur dörtlüğün Mevlânâ'nın değil, ondan üç asır önce yaşamış Ebû Said Ebu'l-hayr'ın olduğu halk arasında pek bilinmezdi ama edebiyatçıların, Mevlevîler'in ve akademik çevrelerin zaten mâlûmu idi..
.

MAL BULMUŞ MAĞRİBÎ
İşin tuhaf tarafı, akademik dünyanın bildiği ve hakkında daha önce yayın da yapılmış olan bir konunun üniversite hocaları tarafından şimdi yepyeni bir buluşmuş gibi tekrar gündeme getirilmesi ve basınımızın da mal bulmuş mağribî gibi bu mükerrer keşif iddiasının üzerine atlaması!
Gazeteler ve internet siteleri bu hafta "Şok, şok, şok! Mevlânâ konusunda şok!" başlığı ile kullandığı haberin aynını çok değil, bundan dört sene önce de vermişti ve kaynak, Fatih Altaylı ile yaptığımız "Teke Tek Özel" programı idi... 2008'in 27 Kasım gecesi Prof. İlber Ortaylı'nın da katıldığı programda söz Mevlânâ'ya ve ona atfedilen bazı sözlere gelmiş, meşhur rübainin Mevlânâ'nın değil Ebu'l-hayr'ın olduğunu söylemiştim ve gazeteler ile internet siteleri anlattıklarımı hemen ertesi gün şimdi olduğu gibi "Şok, şok, şok!" başlıklarıyla vermişler, tartışmaya daha sonra haftalık dergiler de dâhil olmuştu.
Haydi, basınımız artık dün ne yediğini bile unutacak kadar balık hafızalı bir hâle geldi diyelim ama üniversite hocalarının senelerden buyana yazılmış ve söylenmiş bir konuyu sanki yepyeni bir bilgi imişçesine ortaya sürmelerine ne diyeceğiz? Eski yayınları takip etmeme, onlar hakkında bilgi sahibi olmama mı yoksa bilimsel bahislerin bile sansasyon malzemesi haline getirilmesi çabası mı?
Bana sorarsanız, ikincisi... Akademik camiaya son senelerde ârız olan bu tuhaflık, yani üniversite hocalarının ilmî kaliteleri ve ortaya koydukları eserleri ile bilinmeyi önemsemeyip tanınma, meşhur ve hattâ yıldız olma heveslerinin neticesi!

ÂHİR ZAMAN ULEMÂSI
Merak edenler için, şimdi yeniden gündeme gelen meşhur rübâide şairinin aslında ne dediğini tekrar hatırlatayım:
Dörtlükte geçen "Bâzâ" sözü Farsça'da "yine, tekrar gel" demektir ve klasik Farsça'da aynı zamanda "tövbe et" anlamına da gelir. Dörtlük bugün "Gel, gel, ne olursan ol gene gel, kâfir de, putperest de olsan, ateşe de tapsan gene gel... Bizim dergâhımız ümidsizlik dergâhı değildir, yüz kerre de tövbeni bozmuş olsan yine gel" diye tercüme edilmektedir ama "bâzâ"yı yahut ifadenin aslı olan "bâz âmeden" kavramını "tövbe et" şeklinde aldığımız takdirde mânâ tamamen değişir; "Tövbe et, ne olursan ol tövbe et; kâfir de, putperest de olsan, ateşe de tapsan tövbe et... Bizim dergâhımız ümidsizlik dergâhı değildir, yüz kerre de tövbeni bozmuş olsan tövbe et" hâline gelir. Yani, şair "Gel, gel de istersen yanında putunu da getir, beraberce tapınalım" değil, "Tövbe et, öyle gel" demektedir!
Dörtlük, dolayısı ile sansasyon ve reklam meraklarına artık Hazreti Mevlânâ'yı bile âlet eden âhir zaman ulemâsına hitaben söylenmiş gibidir!


Murat Bardakçı-28.12.2012
Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: mazhar - 29 Aralık 2012, 02:54:47
Alıntı
Haydi, basınımız artık dün ne yediğini bile unutacak kadar balık hafızalı bir hâle geldi diyelim ama üniversite hocalarının senelerden bu yana yazılmış ve söylenmiş bir konuyu sanki yepyeni bir bilgi imişçesine ortaya sürmelerine ne diyeceğiz? Eski yayınları takip etmeme, onlar hakkında bilgi sahibi olmama mı yoksa bilimsel bahislerin bile sansasyon malzemesi haline getirilmesi çabası mı?
[/color]

   Üniversite hocası'mı? Akdeniz üniversitesine mescid açılmasına karşı çıkan,Kilise açılsın diye televizyonlar da boy gösterenlerden bahsediyorsanız,onlar bilimle,ilimle işleri olmayan işleri güçleri din düşmanlığı yapmak ibaret olan kişilerdir.


  İstisnalara sözümüz yok. Türkiye de profesör veya öğretim görevlileri asıl işlerini yapsalar, bu ülkeye bilimde ve ilimde dünyada  birincilikler,ödüller alsalar daha iyi olur.

Başlık: Ynt: Mevlana Ney çaldı mı?
Gönderen: son yolcu - 21 Haziran 2013, 17:42:00
Arada hatırlamalı...