Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Son İletiler

#1
METİNLER MÜZAKERELERİ / ALAKA HULASASI
Son İleti Gönderen kütahyavi - 21 Nisan 2025, 16:01:16
ALAKA

Alâka kitabı ilmi beyana dair bir kitaptır.
Musannıfı, Mahmud-u Antaki (hz) dir.
İlmi Beyanın Tarifi:   
 عِلْمٌ يُعْرَفُ بِهِ اِيرَادُ الْمَعْنىَ الْوَاحِدِ بِطُرُقٍ مُخْتَلِفَةٍ فِى وُضُوحِ الدَّلاَلَةِ عَلَيْهِ
Manası: Mana üzerine delaletin açıklığında muhtelif olan yollar ile, (Hakiki mananın delaleti açıktır. Mecazi mananın delaleti kısmen kapalıdır. Kinayenin delaleti ise kapalıdır.) kastedilen manayı ifade etmek kendisi ile bilinen bir ilimdir.
Mevzuu: Hakikat, Mecaz, Kinaye.
Gayesi: Düşünceleri yerine ve zamanına uygun olarak ifade edebilmektir.
ALÂKA
Mütekellimin muhataba meramını ifade etmesinin yolu üçtür: Hakikat, Mecaz, Kinaye.
Hakikat :
 لَفْظٌ مُسْتَعْمَلٌ فِيماَ وُضِعَ لَهُ مِنْ حَيْثُ اَنَّهُ مَا وُضِعَ لَهُ
Manası: Lafzın o mana için konulması şartı ile, konulduğu manada kullanılan lafızdır. رَأَيْتُ اَسَدًا فِى الْجَبَلِ
Mecaz: 
لَفْظٌ مُسْتَعْمَلٌ فِى غَيْرِ مَا وُضِعَ لَهُ مِنْ حَيْثُ اَنَّهُ غَيْرُهُ بِعَلاَقَةٍ بَيْنَهُمَا مَعَ قَرِينَةٍ مَانِعَةٍ عَنْ اِرَادَةِ الْمَوْضُوعِ لَهُ

Manası: Hakiki manayı murad etmeye mani bir karine ile beraber her ikisi arasında bir alaka ile konulduğu mananın dışında kullanılan lafızdır. رَأَيْتُ اَسَدًا فِى يَدِهِ سَيْفٌ
Kinaye:
لَفْظٌ مُسْتَعْمَلٌ فِى لاَزِمِ مَا وُضِعَ لَهُ بِلاَ قَرِينَةٍ مَانِعَةٍ عَنْهُ
Manası: Hakiki manayı murad etmeye mâni bir karine olmaksızın konulduğu mananın lazımında kullanılan lafızdır.  رَأَيْتُ رَجُلاً طَوِيلَ النَّجَادِ
-Mecazla kinaye arasındaki en önemli fark: Mecazlarda hakiki mana murad edilemez, kinayelerde edilebilir.
-Hakikat ve mecazın tariflerinde geçen Haysiyet kaydı, hakikat ve mecazın birbirine karışmasını önlemek içindir.
-Mecazın tarifindeki Alaka kaydı, kitabı işaret ederek ''şu atı tut'' kavlinde olduğu gibi bozuk galatı (Edebi olmayan ifadeyi) mecazdan çıkarmak içindir.
-Karine kaydı, kinayeyi çıkarmak içindir. (Çünkü kinayede, hakiki manayı murad etmeye mani bir karine yoktur.)
Mecaz
Mecaz iki kısımdır:
1-Mecazı Mürsel (Alakası müşabehet olmayan mecazlar.)
2-Mecazı İstiare (Alakası müşabehet olan mecazlar.)
Mecazı Mürseller:
(Alakası Müşabehet Olmayan Mecazlar)
اَعْجَبَنِى يَدُ فُلاَنٍ   مَصْدَرِيَّةْ   ١
بسم:يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ (فتح-10)   مَظْهَرِيَّةْ   ٢
شَرِبْتُ مِنَ الرَّاوِيَةِ   مُجَاوَرَةْ   ٣
اِطَّلَعتِ الْعَيْنُ عَلَيْنَا   جُزْئِيَّةْ   ٤
بسم:يَجْعَلُونَ أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِم (بقرة-19)   كُلِّيَّةْ   ٥
رَعَيْنَا الْغَيْثَ   سَبَبِيَّةْ   ٦
اَمْطَرَتِ السَّمَاءُ نَبَاتًا   مُسَبَّبِيَّةْ   ٧
بسم:وَآتُوا الْيَتَامَى أَمْوَالَهُمْ (نساء-2)    كَوْنِ سَابِقْ   ٨
بسم:إِنِّي أَرَانِي أَعْصِرُ خَمْرًا  (يوسف-36)   كَوْنِ لَاحِقْ   ٩
بسم:وَاسْأَلِ الْقَرْيَةَ  (يوسف-82)   مَحَلِّيَّةْ   ١٠
بسم:فَفِي رَحْمَةِ اللّهِ (آل عمران-107)   حَالِيَّةْ   ١١
بسم:وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ  (شعراء-84)   آلِيَّةْ   ١٢
نِعْمَ الْاِبْلُ لَكِنْ غَلِيظُ الشَّفَةِ   اِطْلاَقْ   ١٣
وَلَكِنَّ زَنْجِىٌّ غَلِيظُ الْمَشَافِرِ   تَقْيِيدْ   ١٤
رَكِبْتُ دَابتَّاً صَاهِلَةً   عُمُومْ   ١٥
وَمَا مِنْ فَرَسٍ فِى الْاَرْضِ اِلاّ عَلَى اللهِ رِزْقُهَا   خُصُوصْ   ١٦
شمَّ زَيْدٌ اَلْمُسْكِرَ الَّذِى اُرِيقَ   قُوَّةْ   ١٧
اَدَّبْتُ زَيْدًا   لَازِمِيَّةْ   ١٨
ضَرَبْتُ زَيْدًا   مَلْزُومِيَّةْ   ١٩
اُخْرِجَ النَّارُ قَبْلَ النَّارِ مِنَ الشَّجَرِ الْاَخْضَرِ   عِلِّيَّةْ   ٢٠
اُوقِدَ الشَّمْعَةُ مِنَ الْحَرَارَةِ   مَعْلُولِيَّةْ   ٢١
رَجُلٌ ضَرْبٌ   مُتَعَلِّقِيَّةْ   ٢٢
بسم:لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ (واقعة-2)   مُتَعَلَّقِيَّةْ   ٢٣
بسم:وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ  (بقرة-143)   شَرْطِيَّةْ   ٢٤
بسم:مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ = قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ (مدّثّر-42)   مَشْرُوطِيَّةْ   ٢٥
فَهِمْتُ الْاَلْفَاظِ   دَالِّيَّةْ   ٢٦
قَرَأْتُ الْمَعَانِىَ   مَدْلُولِيَّةْ   ٢٧



MECAZI İSTİARE
(Alakası Müşabehet Olan Mecaz)

İstiareyle alakalı üç mezhep vardır:
1-Selef Alimleri
2-İmam-ı Sekkaki Hazretleri
3-Hatib-i Dımişki Hazretleri
SELEF ALİMLERİNE GÖRE İSTİARE
Selefe göre istiare İki kısımdır:
1-İstiare-i Musarraha (Açık İstiare)
2-İstiare-i Mekniyye (Kapalı İstiare)

İstiare-i Musarraha:
Müşebbehte kullanılan ve ibarede zikredilen  müşebbehü bih lafzıdır.
Misal : رَأَيْتُ اَسَدًا فِى يَدِهِ سَيْفٌ
''Ben elinde kılıç olan Arslan gördüm'' Kavlindeki "aslan" lafzı gibi.
Bu misalde:
Müşebbeh:  رَجُلْ (İbarede zikredilmemiştir.)
Müşebbehu Bih: اَسَدًا (İbarede zikredilmiştir.)

İstiare-i Mekniyye:     
Müşebbehte kullanılan ve ibarede zikredilmeyen  müşebbehu bih lafzıdır.
Misal: اَظْفَارُ المْنِيَّةِ نَشِبَتْ بِفُلَانٍ
''Ölümün pençesi filana yapıştı'' kavlinde, ibarede zikredilmeyen سَبُع (aslan, canavar manasına) lafzı gibi.
Bu misalde:
Müşebbeh: اَلمْنِيَّةِ (İbarede zikredilmiştir.)
Müşebbehu bih: سَبُع(İbarede zikredilmemiştir.)

Selef Alimlerine göre İstiare-i Musarrahanın taksimatı:
1:Musarraha-i Müfrede
2:Musarraha-i Mürekkebe
3:Musarraha-i Asliyye
4:Musarraha-i Tebeıyye
1:Musarraha-i Müfrede: Müfred (Yani kelime olup, cümle olmayan) olarak gelmiş bir  müşebbehte kullanılan, yine müfred olarak ibarede zikredilmiş müşebbehun bih lafzıdır
رَاَيْتُ اَسَدًا فِى يَدِهِ سَيْفٌ           
''Elinde kılıç olan aslan gördüm''
Müşbebbehun bih:  اسد(Aslan)
Müşebbeh:  رجل(Adam)
Her ikiside müfred olmuştur.

2:Musarraha-i Mürekkebe: Mürekkep (Cümle olarak ve bir takım işlerin bir araya gelmesinden oluşmuş) olarak gelmiş bir müşebbehte kullanılan, yine mürekkep olarak ibarede zikredilmiş müşebbehun bih lafzıdır.
Fetva vermekte tereddüt eden müftü de kullanılan
اِنِّى اَرَاكَ تُقَدِّمُ رِجْلًا وتُاَخِّرُ اُخْرَا   misalinde olduğu gibi.
''Ben seni, ayağını bir ileri bir geri atarken görüyorum''
Müşebbhubih: Ayağını bir ileri, bir geri atan kişi,
Müşebbeh: Fetva vermekte tereddüt eden müftü,
Her ikisi de mürekkep olmuştur.

3:Musarraha-i Asliyye: İstiare olunan lafzın, müştak (Türemiş isim) ve harf olmayıp, ya cins isim veya özel isim olmasıdır.
Cins İsme Misal:   رَاَيْتُ اَسَدًا فِى يَدِهِ سَيْفٌ           
Özel İsme misal: رَاَيْتُ الْيَوْمَ اَبَا حَنِيفَةَ   
''Ben bugün Ebu Hanife'yi gördüm''
İstiare olunan lafız Ebu Hanife, özel isim olmuştur.

4:Musarraha-i Tebaiyye: İstiare olunan lafzın, müştak (türemiş lafız) veya harf olmasıdır.
Müştaka misal : نَطَقَتِ الْحَالُ
''Hal konuştu'' (Hal delalet etti) misalinde istiare olunan lafız  نَطَقَت dır. Ve müştak lafız olmuştur. Çünkü mastar olan ''nutk'' dan müştaktır (türemiştir).

Harfe misal :عُذِّبَتْ اِمْرَاَةٌ فِى هِرَّةٍ 
''Kadın, kedinin içinde azap gördü'' misalinde İsitiare olunan lafız ''fi'' dir. Ve harf olmuştur.

İMAM-I SEKKAKİ HAZRETLERİNE GÖRE İSTİARE
İstiare-i Musarraha (Tarifi Selef gibi)
Dört kısımdır:
1:Müfrede: (Selef gibi)
2:Mürekkebe: (Selef gibi)
3:Tahkikiye: (Mecazi mana hissen yani beş duyu organı ile veya aklen tahakkuk ettiği zaman olur.
-Hissen tahakkuk ettiğine misal: "رَأَيْتُ اَسَدًا فِى يَدِهِ سَيْفٌ" misalindeki رَجُلُ شُجَاعْ (Cesaretli adam) gibi.
-Aklen tahakkuk ettiğine misal: اِهْدِنَا الصِّرَاطَ المستقيم" misalindeki ''din'' gibi.
4:Tahyiliyye: (Mecazi mananın, ne hissen ne de aklen tahakkuk etmeyip, bilakis vehmi yani hayali bir suret olmasıdır. اَظْفَارُ المْنِيَّةِ نَشِبَتْ بِفُلَانٍ misalindeki اَظْفَار lafzı gibi.

İstiare-i Mekniyye: Zikredilmeyen ve iddiai olan, yani gerçekte olmayıp, olduğu iddia edilen müşebehu bihte kullanılmış mezkur müşebbeh lafzıdır.   : اَظْفَارُ المْنِيَّةِ نَشِبَتْ بِفُلَانٍ gibi.

HATİB-İ DIMIŞKİ HAZRETLERİNE GÖRE İSTİARE:
İstiare:
-Mezkür manada, (yani daha önce ifade edildiği üzere) musarraha olur. Bu Musarraha da, Selef Alimlerinin taksimatı gibi dört kısımdır:
1-Müfrede, 2-Mürekkebe, 3-Asliye, 4-Tebeıyye,
-İstiare lafzının üzerine itlak olunduğu manada istiare ise üç kısımdır:
1-Musarraha, 2-Mekniyye, 3-Tahyiliyye,
1-Musarraha: (Selefin zikrettiği gibi)
2-Mekniyye: Kalpte bir şeyi diğer bir şeye teşbih edip, kalpte gizli olan bu teşbihe delalet etsin için müşebbehi bihin lazımını müşebbehe ispat etmektir.
Mecaz 4 Kısımdır
1:Mecaz-ı Luğavi
2:Mecaz-ı Akli
3:Mecaz Bizziyade
4:Mecaz Binnoksan

1-Mecaz-ı Luğavi: (Gerçek manasının dışında kullanılan lafız)
2-Mecaz-ı Akli: Bir şeyi, ait olmadığı şeye nisbet etmektir....
Misal :اَنْبَتَ الرَّبِيعُ الْبَقْلَ  ''İlkbahar otları bitirdi'' misalinde اَنْبَتَ fiilinin gerçek sahibi Allahü Tealadır.
3-Mecaz Bizziyade: Murad olunan mana üzerine zait bir şey ile iğrabı değişendir
Misal: لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَئ 
4-Mecaz Binnoksan: Noksanlıktan dolayı iğrabı değişendir.
Misal:وَاسْئَلِ الْقَرْيَةَ   
KİNAYE (İmalı İfade)
Mekniyyün anh (Kendisinden kinaye edilen, ima edilen) üç kısımdır:
1:Zat,
2:Sıfat,
3:Zat ile Sıfat arasındaki nisbet,
-Zat Misali:طَعَنَ فُلَانٌ مَجْمَعَ ضِغْنِكَ (Filan kişi, kin ve nefretin toplandığı yere dürttü.) misalinde kalpten kinaye vardır ki bu bir zattır.
-Sıfat Misali:  فُلَانٌ طَوِيلُ النَّجَادِ    (Filan kişinin kılıcının kını uzundur.) misalinde kişinin uzun boylu olmasından kinaye vardır ki bu bir sıfattır.
Nisbet Misali: اِنَّ الْكَرَمَ فِى بَيْتِ فُلَانٍ   (Cömertlik, falanın evindedir.) misalinde cömertlik sıfatı bir şahsa nisbet edilmiştir ki bu zat (falan kişi) ile sıfat (cömertlik) arasında bir nisbettir.


#2
METİNLER MÜZAKERELERİ / İsagoci Hulasası
Son İleti Gönderen kütahyavi - 21 Nisan 2025, 15:52:26
İSAGOCİ

Musannıfı; El Mufazzal bin Ömer bin El Mufazzal el Ebheri (Esîruddin diye meşhur olmuştur.)
''İsagoci'' kitabı, mantık ilminden bahsetmektedir. İlmi Mantığın tarifi:
   وَهُوَ آلَةٌ قَانُونِيَّةٌ تَعْصِمُ مُرَاعَاتُهَا الذِّهْنَ عَنِ الخْطَأِ فِى الْفِكْرِ    
''Kendisine riayet etmek, fikirdeki hatadan zihni koruyan kanuni bir alettir.''   
İlmi Mantığın babları dokuzdur.   

1:Külliyat-ı Hams: Beştir.
1-Cins: (Hayvan),
2-Nevi (İnsan),
3-Fasıl (Nâtık),
4-Araz-ı Âm (Nefes alıp-vermek),
5-Araz-ı Hâs (Zâhiklik-Gülücülük)'tan ibarettir.

2:Kavli Şarih:
Had ve Resim'den ibarettir.
Had iki kısımdır.
1:Hadd-i Tam (Hayvan-ı Natık),
2:Hadd-i Nakıs (Cism-i Nâtık)
Resim de iki kısımdır.
1:Resm-i Tâm (Hayvan-ı Zâhik),
2:Resmi Nâkıs (İnsan; gülücüdür, boyu diktir, derisi tüysüzdür, tırnakları geniştir.)

3:Kazâyâ:
قَوْلٌ يَصِحُّ اَنْ يُقَالَ لِقَا ئِلِهِ اِنّهُ صَادِقٌ فِيهِ اَوْ كَاذِبٌ فِيهِ
Sözü söyleyen için, ''Sözünde doğrudur'' veya ''Sözünde yanlıştır'' denilmesi sahih olan bir kavildir.

İki kısımdır:
1:Hamliye olur. Her iki tarafı da müfret olandır.
زَیْدٌ كَاتِبٌ
2:Şartıyye olur. Her iki tarafı da cümle olandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
Şartıyye iki kısımdır:
1: Muttasıla olur. Bir tarafın doğru olması diğer tarafa bağlı olandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
2: Munfasıla olur. İki taraf arasında zıtlık olandır.
اَلْعَدَدُ اِمَّا اَنْ یَكُونَ زَوْجًا اَوْ فَرْدًا
Muttasıla da iki kısımdır.
1: Lüzûmiyye olur. İki taraf arasında bağlantı olandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ


2: İttifâkıyye olur. İki taraf arasında bir bağlantı olmayandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً فَالْحِمَارُ نَهِقٌ

Munfasıla da üç kısımdır:
1: Mâniatül Cem-i Vel Huluvvi Mean (İki şeyin bir araya gelmesinde ve iki şeyden başka üçüncü bir şey olmasında mânî-engel olandır.)
اَلْعَدَدُ اِمَّا اَنْ یَكُونَ زَوْجًا اَوْ فَرْدًا
2: Maniatül Cem-i Fekat (Yalnızca, iki şeyin bir araya gelmesinde engel olup, üçüncü bir şey olmasında engel olmayandır.)
هَذَا الشَّیْءُ اِمَّا حَجَرٌ اَوْ شَجَرٌ ''Şu şey, ya taştır veya ağaçtır.''
3: Maniatül Huluvvi Fekat (İki şeyin bir araya gelmesinde engel olmayıp, üçüncü bir şey olmasında engel olandır.)
زَیْدٌ اِمَّا اَنْ یَكُونَ فِی الْبَحْرِ وَاِمَّا اَنْ لَا یَغْرِقَ
''Zeyd, ya denizdedir veya boğulmamaktadır.''
(یَغْرِق kelimesi, denizde boğulmayı ifade eder. Bu misalde Zeyd, hem denizde olup, hem de boğulmayabilir. (Gemiye binmiştir.) Dolayısı ile iki şeyin bir araya gelmesinde bir engel yoktur. Fakat Zeyd, hem denizde olmayıp (karada olup) hem de ''ğark'' olamaz. Çünkü ''ğark'', yalnızca denizde olur. Dolayısıyla iki şeyden başka üçüncü bir şey olmasına engel vardır.

4:Kıyas:
وَهُو َقَوْلٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ اَقْوَالٍ مَتَى سُلِّمَتْ لَزِمَ عَنْهَا لِذَاتِهَا قَوْلٌ آخَرُ
Bir takım kavillerden-sözlerden (Suğra ve Kübra'dan) meydana gelen bir kavildir ki, bu kavillerin doğruluğu kabul edilse başka bir kavil (Netice) lazım gelir.
İki kısımdır:
1:Kıyas-ı İktirânî (Neticenin aynısı veya zıddı, suğrâ ve kübrâ'da bulunmayandır.)
صغری  : كلُّ جِسْمٍ مُؤَلَّفٌ
كبری    : كلُّ مؤَلَّفٍ مُحْدَثٌ
نتیجه     : فَكُلُّ جِسْمٍ مُحْدَثٌ

2: Kıyas-ı İstisnâî (Neticenin aynısı veya zıddı, suğrâ ve kübrâ'da bulunandır.)
Neticenin aynısının bulunduğuna misal:
صغری  : اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً  فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
كبری    : لٰكِنَّ الشَّمْسَ طَالِعَةٌ
نتیجه     : فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
Neticenin zıttının bulunduğuna misal:
صغری  : اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً  فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
كبری    : لٰكِنَّ الشَّمْسَ لَیْسَتْ بِطَالِعَةٍ
نتیجه     : فَالنَّهَارُ لَیْسَ بِمَوْجُودٍ

5:Burhan:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّماَتٍ يَقِينِيَّةٍ ِلِاِنْتَاجِ الْيَقِينِ
''Kat'î netice elde etmek için kat'î mukaddimelerden meydana gelen bir kıyastır.''

Yakîniyyât (Kat'i Mukaddimeler) beştir;
1:Evveliyat:İki tarafı düşündüğümüz zaman, aklın hemen hüküm verebildiği kıyastır.
 اَلوَاحِدُ نِصْفُ الْاِثْنَیْنِ ''Bir, ikinin yarısıdır.'' demek gibi.
2:Müşahedat: Aklın, hislerimiz ile (Beş duyu organı ile) müşahede etmeye ihtiyaç duyduğu kıyastır.
 اَلشَّمسُ مُشْرِقَةٌ ''Güneş, aydınlatıcıdır.''
اَلنَّارُ مُحْرِقَةٌ ''Ateş, yakıcıdır.'' demek gibi.
3:Mücerrebat: Aklın, hüküm verebilmek için tekrar tekrar   tecrübeye ihtiyaç duyduğu kıyastır.
شُرْبُ السَّقَمُونِیَّا مُسْهِلُ الصَّفْرَاءِ
''Mahmude otunu içmek, safrayı izale edicidir.''
4:Hadsiyyat: Aklın, sebeplerden sonuçlara intikal etmesidir.
نُورُ الْقَمَرِ مُسْتَفَادٌ مِنَ الشَّمْسِ
''Ay'ın nuru, güneşten istifade olunmuştur, elde edilmiştir.''
5:Mütevatirat: Yalan söyleme ihtimali olmayan bir topluluğun verdiği haberdir.
مُحَمَّدٌ صعلم نَبِیٌّ صَدِقٌ
''Muhammet (s.a.v.) sadık bir nebidir.''
6:Kazaya Kıyasatühe Meahe:

6:Cedel:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَشْهُورَةٍ
''Meşhur mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''

7:Hıtabe:
وَهُوَ قِياَسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَقْبُو لَةٍ عَنْ شَخْصٍ مُعْتَقَدٍ فِيهِ اَوْ مَظْنُونَةٍ
''Kendisine güvenilen şahsın makbul mukaddimelerinden veya zannolunan mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''

8:Şiir:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ تَنْبَسِطُ مِنْهَا النَّفْسُ اَوْ تَنْقَبِضُ
''Kişinin, kendisinden hoşlandığı veya hoşlanmadığı bir takım mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''



9:Muğalata:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ كَاذِبَةٍ شَبِيهَةٍ بِالْحَقِّ اَوْ بِاالْمَشْهُورَتِ اَوْ مُقَدِّمَاتٍ وَهْمِيَّتٍ كَاذِبَةٍ
''Doğruya veya meşhura benzeyen yalan mukaddimelerden, veya hayali olan yalan mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''

(Yukarıda kitap, kısaca hulasa edildi. Teferruatı aşağıdaki gibidir.)

Lafzın, Vazolunduğu (Konulduğu) Mana Üzerine Delaleti Üçtür:                                                                                                                                                     1:Bil-Mutabaka: Lafız, vazolunduğu (Bir lafız, hangi manaya konuldu ise) mananın tamamı üzerine delalet eder. ''İnsan'' lafzının, konulduğu mana olan ''Hayvan-ı Natık'' manasına delalet etmesi gibi.

2:Bit-Tezammün: Lafız, vazolunduğu mananın bir cüz'ü üzerine delalet eder. ''İnsan'' lafzının, konulduğu mana olan ''Hayvan-ı Natık'' manasından bir cüz olan sadece ''Hayvan'' veya sadece ''Natık'' üzerine delalet etmesi gibi.

3:Bil-İltizam: Lafız, vazolunduğu mananın lazımı üzerine (O Manada bulunan bir özellik üzerine) delalet eder. ''İnsan'' lafzının, konulduğu mananın lazımı olan ''Kâtiplik'' üzerine delalet etmesi gibi.

Lafız iki kısma ayrılır:
1:Müfret (Tek, bileşik olmayan)
2:Mürekkeb (Bileşik olan, birkaç kelimeden oluşmuş)

Müfret:      
مُفْرَدْ: هُوَ الَّذِى لاَ يُراَدُ بِا لْجُزْءِ مِنْهُ دَلاَلَةٌ عَلَى جُزْءِ مَعْنَاهُ
''Lafızdan bir cüz ile, manasının bir cüz'ü üzerine delat murat olunmayandır.
''اِنْسَانْ'' Lafzı gibi.

Mürekkeb:
مُرَكَّبْ: هُوَ الَّذِى يُرَادُ بِا لْجُزْءِ مِنْهُ دَلاَلَةٌ عَلَى جُزْءِ مَعْنَاهُ
''Lafızdan bir cüz ile, manasının bir cüz'ü üzerine delat murat olunandır.
''رَمِی الْحِجَارَةِ''  ''Taş atıcı'' gibi.   
Müfret de iki kısma ayrılır:
1:Külli (Parçalardan oluşmuş bir ''bütün'')
2:Cüz-i (''Bütünü'' oluşturan ''parçalar'')




Külli:
كُلِّى: وَهُوَ الَّذِى لاَ يَمْنَعُ نَفْسُ تَصَوُّرِمَفْهُو مِهِ عَنْ وُقُوعِ الشِّرْكَةِ
''Sırf bir lafzın manasını düşünmek, Şirket vukuuna (ortaklarının da akla gelmesine) mâni (engel) olmayandır.''
اِنْسَانْ gibi.
(''İnsan'' denildiğinde, bu manada ortak olanların hepsini içine alır.)

Cüz-i:
جُزْئِ: وَهُوَ الَّذِ يَمْنَعُ نَفْسُ تَصَوُّرِ مَفْهُومِهِ عَنْ وُقُوعِ الشِّرْكَةِ
''Sırf bir lafzın manasını düşünmek, Şirket vukuuna (ortakların da akla gelmesine) mâni (engel) olandır.''
زَیْدْ gibi.
(''Zeyd'' denildiğinde, akla sadece o isim ile isimlendirilmiş olan kişi gelir.)
Külli de iki kısma ayrılır:
1:Zati
2:Arazi

Zati:
 وَهُو الَّذِى يَدْخُلُ فِى حَقِيقَةِ جُزْ ئِيَّا تِهِ
''Kendi cüzlerinin hakikatinde dahil olandır.''
اِنْسَانْ  ve فَرَسْ  e nisbetle حَیْوَانْ   gibi.
 (Hakikat demek, ''bir şeyi, o şey yapan şeydir.'' Mesela insanı insan yapan şey ''Hayvan-ı Natık'' olmasıdır. Dolayısıyla insanın hakikati, ''Hayvan-ı Natık''-Konuşan ve düşünen canlı olmasıdır.

Arazi:
وَهُو الَّذِى لَايَدْخُلُ فِى حَقِيقَةِ جُزْئِيَّاتِهِ
''Kendi cüzlerinin hakikatinde dahil olmayandır.''
اِنْسَانْ  a nisbetle ضَاحِكْ  lik gibi.

Bundan sonra İlmi mantık ''dokuz'' babdır.
1:Külliyat-ı Hams
2:Kavli Şarih
3:Kazaya
4:Kıyas
5:Burhan
6:Cedel
7:Hıtabe
8:Şiir
9:Muğalata

1.Külliyat-ı Hams (Beştir.)
1:Cins:
وَهُوَكُلِّىٌّ مَقُولٌ عَلَى كَثِيرِينَ مُخْتَلِفِينَ بِا لْحَقَايِقِ فِى جَوَابِ مَا هُوَ
''Ma hüve sorusunun cevabında, hakikatleri farklı olan şeylere cevap vaki olan küllidir.''
اَلْاِنْسَانُ وَ الْفَرَسُ مَا هُمَا ؟ ''İnsan ve atın hakikatleri nedir?''
حَیَوَانٌ 'Hayvandır.''

2:Nev'i:
وَهُوَ كُلِّىٌّ مَقُولٌ عَلَى كَثِيرِينَ مُخْتَلِفِينَ بِا لْعَدَدِ دُونَ الْحَقِيقَةِ فِى جَوَابِ مَا هُوَ
''Ma hüve sorusunun cevabında, hakikatleri değil de adetleri muhtelif olan şeylere cevap vaki olan küllidir.''
زَیْدٌ وَ عَمْرٌ مَا هُمَا ؟ ''Zeyd ve Amr nedirler?''
اِنْسَانٌ ''İnsandır.''
3:Fasıl:
وَهُوَكُلِّىٌّ مَقُولٌ عَلَى الشَّيْئِ فِى جَوَابِ اَىُّ شَيْئٍ هُوَ فِى ذَاتِهِ
''Eyyü şey'in hüve fî zatihi sorusunun cevabında, bir şeye cevap vaki olan küllidir.''
اَلْاِنْسَانُ اَیُّ شَیْءٍ هُوَ فِی ذَاتِهِ ''İnsanın hakikatinde olan şey nedir?''
نَاطِقٌ ''Konuşucudur.''

4:Araz-ı Has:
وَهُوَ كُلِّيَّةٌ تُقَالُ عَلَى مَا تَحْتَ حَقِيقَةٍ وَاحِدَةٍ فَقَطْ قَوْلاً عَرَضِيًّا
''Eyyü Şey'in hüve fi arazihi sorusunun cevabında, sadece bir hakikatin tahtındaki fertlere söylenen küllidir.''
اَلْاِنْسَانُ اَیُّ شَیْءٍ هُوَ فِی عَرَضِهِ ''İnsanın hakikatinde olmayıp, özelliği olan şey nedir?''
ضَاحِكٌ ''Gülücüdür.''

5:Araz-ı Âm:
وَهُوَكُلِّىٌّ يُقَالُ عَلَى مَا تَحْتَ حَقَا يِقَ مُخْتَلِفَةٍ قَوْلاً عَرَضِيًّا
''Eyyü Şey'in hüve fi arazihi sorusunun cevabında, yaratılışları muhtelif olan birçok fertlere cevap vaki olan küllidir.
اَلاِنْسَانُ وَ الْفَرَسُ اَیُّ شَئٍ هُمَا فِی عَرَضِهِمَا ''İnsan ve atın hakikatlerinde olmayıp, özelliği olan şey nedir?''
مُتَنَفِّسٌ ِ ''Nefes alıp vericidirler.''

2:Kavli Şarih (İkidir.)
1:Had (Bir şeyin hakikati üzerine delalet eden şeydir.)
2:Resim (Bir şeyin eseri/sureti üzerine delalet eden şeydir.)

Had iki kısımdır:
1:Hadd-i Tam:
وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الشَّيْئِ وَفَصْلِهِ الْقَرِيبَيْنِ
''Cins-i garib ve fasl-ı garibden meydana gelendir.''
حَیَوَانٌ  نَاطِقٌ gibi.




2:Hadd-i Nakıs:
وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الْبَعِيدِ وَ فَصْلِهِ الْقَرِيبِ
''Cins-i baîd ve fasl-ı karibinden meydana gelendir.''
جِسْمٌ  نَاطِقٌ gibi.

Resim de iki kısımdır:
1:Resm-i Tam:
وَهُوَالَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الشَّيْئِ وَخَوَاصِّهِ اللاَّزِمَةِ
''Cins-i karib ve havâss-ı lazımeden (arazı has) meydana gelendir.''
حَیَوَانٌ  ضَاحِكٌ gibi.

2:Resm-i Nakıs:
وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ عَرَضِيَّاتٍ تَخْتَصُّ جُمْلَتُهَا بِحَقِيقَةٍ وَاحِدَةٍ
''Tamamı bir hakikate mahsus olan arazlardan meydana gelendir.''
اَلْاِنْسَانُ مَاشٍ عَلَی قَدَمَیْهِ عَرِیضُ الْاَظْفَارِ بَادِی الْبَشَرَةِ مُسْتَقِیمُ الْقَامَةِ ضَحَّاكٌ بِالطَّبْعِ
''İnsan; iki ayağı üzerine yürür, tırnakları geniştir, derisi tüysüzdür, boyu dikinedir, tabiatıyla gülücüdür.''

3:Kazaya (Hüküm verebilmek)
قَوْلٌ يَصِحُّ اَنْ يُقَالَ لِقَا ئِلِهِ اِنّهُ صَادِقٌ فِيهِ اَوْ كَاذِبٌ فِيهِ
''Sözü söyleyen için, ''sözünde doğrudur'' veya ''sözünde yanlıştır'' diye söylenilmesi sahih olan kavildir.''
 
Kaziyye iki kısımdır:
1:Hamliye:
Her iki tarafı müfret olup cümle olmayandır.
زید كاتب gibi.
2:Şartıyye:
Her iki tarafı da cümle olandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً  فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
Şartıyye iki kısımdır:
1: Muttasıla olur. Bir tarafın doğru olması diğer tarafa bağlı olandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
2: Munfasıla olur. İki taraf arasında zıtlık olandır.
اَلْعَدَدُ اِمَّا اَنْ یَكُونَ زَوْجًا اَوْ فَرْدًا
Muttasıla da iki kısımdır.
1: Lüzûmiyye olur. İki taraf arasında bağlantı olandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ

2: İttifâkıyye olur. İki taraf arasında bir bağlantı olmayandır.
اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً فَالْحِمَارُ نَهِقٌ

Munfasıla da üç kısımdır:
1: Mâniatül Cem-i Vel Huluvvi Mean (İki şeyin bir araya gelmesinde ve iki şeyden başka üçüncü bir şey olmasında mânî-engel olandır.)
اَلْعَدَدُ اِمَّا اَنْ یَكُونَ زَوْجًا اَوْ فَرْدًا
2: Maniatül Cem-i Fekat (Yalnızca, iki şeyin bir araya gelmesinde engel olup, üçüncü bir şey olmasında engel olmayandır.)
هَذَا الشَّیْءُ اِمَّا حَجَرٌ اَوْ شَجَرٌ ''Şu şey, ya taştır veya ağaçtır.''
3: Maniatül Huluvvi Fekat (İki şeyin bir araya gelmesinde engel olmayıp, üçüncü bir şey olmasında engel olandır.)
زَیْدٌ اِمَّا اَنْ یَكُونَ فِی الْبَحْرِ وَاِمَّا اَنْ لَا یَغْرِقَ
''Zeyd, ya denizdedir veya boğulmamaktadır.''
(یَغْرِق kelimesi, denizde boğulmayı ifade eder. Bu misalde Zeyd, hem denizde olup, hem de boğulmayabilir. (Gemiye binmiştir.) Dolayısı ile iki şeyin bir araya gelmesinde bir engel yoktur. Fakat Zeyd, hem denizde olmayıp (karada olup) hem de ''ğark'' olamaz. Çünkü ''ğark'', yalnızca denizde olur. Dolayısıyla iki şeyden başka üçüncü bir şey olmasına engel vardır.

Tenakuz (Zıtlık-Çelişki)
وَهُوَاخْتِلاَفُ الْقَضِيَّتَيْنِ بِاْلاِيجَابِ وَالسَّلْبِ بِحَيْثُ تَقْتَضِى لِذَاتِهِ اَنْ يَكُونَ اِحْدَاهُمَا صَادِقَةً وَاْلاُخْرَى كَاذِبَةً
''İki kaziyyenin, mucibe (olumlu) ve salibe (olumsuz) olmakta ihtilaf etmesidir ki, bu ihtilaf iki kaziyeden birinin doğru diğerinin yanlış olmasını icap ettirir.''
زَیدٌ  كَاتِبٌ  زَیدٌ  لیس  بِكَاتِبٍ ''Zeyd katiptir, Zeyd katip değildir.'' gibi.

Mucibe-i Külliyenin nakizi (zıddı) Salibe-i cüz-iyye'dir.
 كُلُّ اِنْسَانٍ كَاتِبٌ -و بَعْضُ الْاِنْسَانِ لَیْسَ بِكَاتِبٍ
''Her insan katiptir, Bazı insanlar katip değildir.''

Salibe-i Külliyenin nakizi (zıttı) mucibe-i cüz-iyyedir.
لَا شَیْأَ مِنَ الْاِنْسَانِ بِكَاتِبٍ- وَ بَعْضُ الْاِنْسَانِ كَاتِبٌ

Aks (Hükmü tersine çevirmek)
وَهُوَ اَنْ يُصَيَّرَالْمَوْضُوعُ مَحْمُولاً وَالْمَحْمُولُ مَوْضُوعًا مَعَ
بَقَاءِ اْلاِيجَابِ وَالسَّلْبِ بِحَالِهِ وَالتَّصْدِيقِ وَالتَّكْذِيبِ بِحَالِهِ
''Hükmün doğruluğunun ve yanlışlığının, olumlu ve olumsuz olmasının olduğu hal üzere kalması ile beraber, mevzuuyu mahmül, mahmülü de mevzu yapmaktır.''

Mûcibe-i külliyyenin aksi mûcibe-i cüz'iyyedir.
كُلُّ اِنْسَانٍ حَیْوَانٌ-بَعْضُ الْحَیْوَانِ اِنْسَانٌ

Mûcibe-i cüz'iyyenin aksi yine mûcibe-i cüz'iyyedir.
بَعْضُ الْحَیْوَانِ اِنْسَانٌ-بَعْضُ الْاِنْسَانِ حَیْوَانٌ

Salibe-i külliyyenin aksi salibe-i külliyyedir.
لَا شَیْأَ مِنَ الْاِنْسَانِ بِحَجَرٍ-وَلَا شَیْأَ مِنَ الْحَجَرِ بِإنْسَانٍ

Salibe-i cüz'iyyenin ise lüzûmen aksi yoktur.

4:Kıyas:
وَهُو َقَوْلٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ اَقْوَالٍ مَتَى سُلِّمَتْ لَزِمَ عَنْهَا لِذَاتِهَا قَوْلٌ آخَرُ
Bir takım kavillerden-sözlerden (Suğra ve Kübra'dan) meydana gelen bir kavildir ki, bu kavillerin doğruluğu kabul edilse başka bir kavil (Netice) lazım gelir.

İki kısımdır:
1:Kıyas-ı İktirânî (Neticenin aynısı veya zıddı, suğrâ ve kübrâ'da bulunmayandır.)
صغری  : كلُّ جِسْمٍ مُؤَلَّفٌ
كبری    : كلُّ مؤَلَّفٍ مُحْدَثٌ
نتیجه     : فَكُلُّ جِسْمٍ مُحْدَثٌ

2: Kıyas-ı İstisnâî (Neticenin aynısı veya zıddı, suğrâ ve kübrâ'da bulunandır.)
Neticenin aynısının bulunduğuna misal:
صغری  : اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً  فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
كبری    : لٰكِنَّ الشَّمْسَ طَالِعَةٌ
نتیجه     : فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
Neticenin zıttının bulunduğuna misal:
صغری  : اِنْ كَانَتِ الشَّمْسُ طَالِعَةً  فَالنَّهَارُ مَوْجُودٌ
كبری    : لٰكِنَّ الشَّمْسَ لَیْسَتْ بِطَالِعَةٍ
نتیجه     : فَالنَّهَارُ لَیْسَ بِمَوْجُودٍ

Haddi Evsat: Hem Suğra'da hem de kübra'da tekrar eden kelimedir.
 صغری  : كلُّ جِسْمٍ مُؤَلَّفٌ
كبری    : كلُّ مؤَلَّفٍ مُحْدَثٌ
نتیجه     : فَكُلُّ جِسْمٍ مُحْدَثٌ
Suğra: Neticenin Mevzusuna denilir.
نتیجه     : فَكُلُّ جِسْمٍ مُحْدَثٌ

Kübra: Neticenin mahmülüne denir.
نتیجه     : فَكُلُّ جِسْمٍ مُحْدَثٌ

5:Burhan:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّماَتٍ يَقِينِيَّةٍ ِلِاِنْتَاجِ الْيَقِينِ
''Kat'î netice elde etmek için kat'î mukaddimelerden meydana gelen bir kıyastır.''

Yakîniyyât (Kat'i Mukaddimeler) beştir;
1:Evveliyat:İki tarafı düşündüğümüz zaman, aklın hemen hüküm verebildiği kıyastır.
 اَلوَاحِدُ نِصْفُ الْاِثْنَیْنِ ''Bir, ikinin yarısıdır.'' demek gibi.
2:Müşahedat: Aklın, hislerimiz ile (Beş duyu organı ile) müşahede etmeye ihtiyaç duyduğu kıyastır.
 اَلشَّمسُ مُشْرِقَةٌ ''Güneş, aydınlatıcıdır.''
اَلنَّارُ مُحْرِقَةٌ ''Ateş, yakıcıdır.'' demek gibi.
3:Mücerrebat: Aklın, hüküm verebilmek için tekrar tekrar   tecrübeye ihtiyaç duyduğu kıyastır.
شُرْبُ السَّقَمُونِیَّا مُسْهِلُ الصَّفْرَاءِ
''Mahmude otunu içmek, safrayı izale edicidir.''
4:Hadsiyyat: Aklın, sebeplerden sonuçlara intikal etmesidir.
نُورُ الْقَمَرِ مُسْتَفَادٌ مِنَ الشَّمْسِ
''Ay'ın nuru, güneşten istifade olunmuştur, elde edilmiştir.''
5:Mütevatirat: Yalan söyleme ihtimali olmayan bir topluluğun verdiği haberdir.
مُحَمَّدٌ صعلم نَبِیٌّ صَدِقٌ
''Muhammet (s.a.v.) sadık bir nebidir.''
6:Kazaya Kıyasatühe Meahe:

6:Cedel:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَشْهُورَةٍ
''Meşhur mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''

7:Hıtabe:
وَهُوَ قِياَسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَقْبُو لَةٍ عَنْ شَخْصٍ مُعْتَقَدٍ فِيهِ اَوْ مَظْنُونَةٍ
''Kendisine güvenilen şahsın makbul mukaddimelerinden veya zannolunan mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''

8:Şiir:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ تَنْبَسِطُ مِنْهَا النَّفْسُ اَوْ تَنْقَبِضُ
''Kişinin, kendisinden hoşlandığı veya hoşlanmadığı bir takım mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''

9:Muğalata:
وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ كَاذِبَةٍ شَبِيهَةٍ بِالْحَقِّ اَوْ بِاالْمَشْهُورَتِ اَوْ مُقَدِّمَاتٍ وَهْمِيَّتٍ كَاذِبَةٍ
''Doğruya veya meşhura benzeyen yalan mukaddimelerden, veya hayali olan yalan mukaddimelerden meydana gelmiş bir kıyastır.''







#3
İSLAM-GENEL / Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müz...
Son İleti Gönderen Togika - 16 Nisan 2025, 23:33:31
Dörtyüz bin kişilik bulunan bu kimselerin bu hâline; kediler, köpekler, horozların sesini işiten birinci gök mahkûlatı ağlaştılar. Bu şeni fiili terk etmeyip bunca felâkete düçâr olmaları sebebiyle bütün bunlar oldu. Allah-u Teâlâ (cc), bunların cezaları olarak azab meleklerine, cehenneme atılan bu kimseler üzerine taşlar atınız dedi. Atılan her taşın üzerinde bir livâtacının ismi yazılı idi. Bunların hepsi helak oldu. Şehirlerin altından katran gibi sular çıktı. Büyük bir göl oldu. Nitekim Hak Teâlâ (cc) buyurur ki:
<< Ne zaman ki bizim hışmımız geldi, bu fısk u küfür edenlere ( yani livâta edenlere ) bunların şehirlerini Cebrail (as)'e verdik. Yukarı götürdü. Baş aşağı yağdırdık. O taşlar Rabbinin yanında nişanlı idi. Bu taşlar zâlimlerden uzak değildir.>> (Hûd sûresi, 82 ) ( Sicil aslında siccin idi nûn'u lâm'a tebdil oldu. ) << Mendûdin>> Yani o taşlar dizilmiş idi. O taşlar yağmur taneleri gibi idi ve cehennemden çıkarılmışlardır. O taşlar nişanlanmış olduğu halde her fâsık'ın adı üzerine yazılmış olarak atılırdı.
O azab taşları zâlimlerden uzak değildir. Hasan-ı Basri (ra) der ki:
- O azabdan her fâsık'a korku vardır. Her kimse ki livâta ile meşguldür korkudan hissedardır. Muhammed (sav) ümmetinden olması zalime bir şey kazandırmaz.
#4
İSLAM-GENEL / Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müz...
Son İleti Gönderen Togika - 13 Nisan 2025, 03:21:53
Bunların içinde livâta kebârin kebâridir. Bunun yeri gelmişken, ne için büyük bir günah olduğunu söyleyeyim işit.
Çünkü bu hususun beyanında pek çok faideler vardır.
Livâtâ: iki erkeğin bir birini karılamalarıdır. Hâk Teâlâ (cc) Kur'an-ı Kerim'inde buyurur ki:
<< Sizden önce âlemlerden hiç birinin yapmadığı rezaleti mi yapıyorsunuz.>>( el- A'raf sûresi, 80 )
Malik bin Dinar (ra) buyurur ki:
Geçmiş ümmetlerden işitmedik ki erkek erkeği etsin. Lâkin Lut kavmi arasında bu vaki oldu. Onlara şeytan (aleyhillâne) gelip tâlim etti. Onlar Hak Teâlâ (cc)'nın hışmına ve gadabına uğradılar. Bu hususta Hak Teâlâ (cc) buyurur ki:
<< Siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere mi yapıyorsunuz. Muhakkak ki, siz çok ileri giden azgın bir kavimsiniz.>> ( Âl'i imran sûresi, 81 )
Halbuki siz tohumu ekmek için erkeklere değil, kadınlara yaklaşın ki salih kız ve oğullarınız olsun. Muvahhid zürriyete nail olasınız. Hak Teâlâ (cc) şehveti bizlere ancak bunun için vermiştir. Onun veriliş gayesinden ve hikmetinden gafil olarak mücerred şehvet istek ve muktezası için eşekler gibi bu hikmetten gafil olarak hareket etmek insanın yaratılışının gaye ve maksadından uzaktır. Rabbül âleminin çizdiği huduttan hariç kalmaktır. Bu şeni fiili işlemek, tamamen kör cehaletin te'siriyledir. Şekavettendir.
Yine buyururlar ki:
<< Belki sizler israf edici kavimlersiniz. Yâni sizler Allah-u Teâlâ (cc)'ya karşı oldunuz. Helâl'i terk ile harama yaklaştınız.>> ( Â'li imran sûresi, 81 )
<< Hak Teâlâ (cc)'nın yarattığı insan neslinin yolunu kestiniz. Ve insan tohumunu zayi ettiniz. Meclislerinizde dahi münker işler işlediniz. Meclislerinizde o murdar livâta ile meşgul oldunuz. Çünkü bu çirkin ve kabih olan fiili terk etmediniz. ( el- Ankebût sûresi, 23 )
Devamla şöyle dedi:
<< Hakikaten biz azabı indirici olduk. Bu Lût kavmini ve şehrini harâb etmek için. O şeni fiile mûtâzemet etmeleri sebebiyle...>( El- Ankebut sûresi, 34) Cebrail (as)'i gönderdik. İndi, kanadını yedi kat yere soktu. Bu fesatcıları şehirleriyle beraber altını üstüne getirdi, harabı tûrab etti.
#5
İSLAM-GENEL / Gerçek olan bir şeyi inkar etm...
Son İleti Gönderen Kendinibulanadam - 07 Nisan 2025, 00:24:51
Gerçek olan bir şeyi inkar etmemizin zararı var mı? Gerçek olan bir şeyi inkar etmek zararlıdır. Tanrı,ruh,kabir alemi,kader,kısmet,nasip,ahiret alemi,peygamberler,kutsal kitaplar,ilim ve bunun gibi bir çok şey daha. Mesala kaderimizde yazan bir şey olduğu zaman,o zaten başımıza gelecektir. Kaderi inkar ederekte başımıza tanrının yazdığı gelir, kaderi kabul etsekte başımıza tanrının yazdığı gelir. Ya hayır yola gireriz,ya şer yola gireriz,elimizde ise küçük bir kuvvet vardır. Tedbir almaktan başka bir çare yoktur.Bazen geriye dönüp tercihlerimizi değiştirmek isteriz ama bunada imkan yoktur. Herşey olacağına varır.Bu amel defterine yazanlar içinde geçerlidir. Cehenneme girecek bir amel, amel defterimizde varsa,cehennemde zaten başımıza gelecektir ahiret hayatında.Cennete girecek amelimiz var ise cennet bize zaten nasip olacaktır.Cehenneme giren biri ne kadar azap görür bunuda Allah bilir ancak.Yani ne kaderden kaçış vardır, nede ahirete vardığımızda amel defterinde yazan bir yazıdan kaçış vardır. Herkes göreceği azabı görecek, göreceği mükafatını amel defterinde varsa,herkes görecektir. Herkesin nasibinde olandan kaçışı yoktur aynı zamanda. Az verdiğini tanrının kimse çoğaltamaz, çok verdiğinide kimse azaltamaz. Herkesin kendi kısmeti kaşığına gelir ve her kaşığın kısmeti bir olmaz.Ilimde çok önemli bir olgudur.Allah ilmi ile herşeyi kuşatmıştır.Ilmi olmayan ilmi olanlardan fayda görür ve aydınlanır.Levhi mahfuz kitabında kıyamete kadar olacaklar yazılıdır.İnkar etsende başa gelecek,kabul etsende başa gelecek,kaçış yok.Tanrı yok sayılamaz yok demekle. Ilahi adalet zerreleri bile hesaplayarak tecelli edecektir hem dünya,hem ahirette.Kutsal kitaplarda kendi ümmeti olan kişileri yani kendine inanları kendi devrinde kurtaracaktır mahşer yerine gelindiği zaman. Kutsal kitapları getiren ve diğer peygamberlerde haklı çıkacaktır mahşer yerinde.
#6
İSLAM-GENEL / Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müz...
Son İleti Gönderen Togika - 05 Nisan 2025, 01:48:21
Meselâ; bir kimse karısını boşasa, kimse bilmese ve o da kimseye bildirmezse, nefsi ondan sakınsa, bu hareketi zerre kadar bir iman demektir. Birisine borcu var, o kimse unuttu veya öldü. O kimseye borcu olduğunu kimselerin bildiği yok. Borçlu Allah-u Teâlâ (cc)'dan korkarak o borcu sahibinin vereselerine vermesi de zerre kadar bir iman demektir. Büyük bir günahı işlemeye kadir olduğu halde Allah-u Teâlâ (cc)'dan korktuğu için işlemedi. Bu da zerre kadar olan imandır. İşte bu kadarcık dahi imanı olan kimseler ebedi olarak cehennem ateşinde  kalmaz. Mutlak bir gün gelir cennete girer. Hulâsa büyük günahlarla âhirete gitmekten imansız gidip ebedi cehennemde kalmaktan korkmalıdır.
BÜYÜK GÜNAHLAR ( GÜNAHI KEBÂİR )
1- Anne-Babaya asi olmaktır
2- İçki içmek
3- Zina etmek
4- Haram yemek
5- Zekâtı vermemek
6- Muktedir ve her türlü şartlara sahip iken hacca gitmemek
7- Riyakârlık, gıybet etmek
8- Namazı terketmek
9- Livata etmek
10- Ramazan orucunu mazeretsiz tutmamak.
Hulâsa: Hak Teâlâ (cc)'nın işlemesini emrettiği hususları terk etmek gibi günahlar, büyük günahlardır.
#7
YİYECEK VE İÇECEKLER / Tuzlu ayran faydaları nelerdir...
Son İleti Gönderen Kendinibulanadam - 04 Nisan 2025, 19:03:23
Tuzlu ayran faydaları nelerdir?

Tuzlu ayran, tansiyon düşmesi,baş dönmesi,halsizlik,titreme,gıdadan zehirlenme gibi sorunlarda iyileşmeye yardımcı olabilir. Sindirim sistemine faydalıdır.

Protein Kaynağı: Tuzlu ayran, yoğurt içerdiği için protein bakımından zengindir. Protein, vücut dokularının yenilenmesine ve kasların onarılmasına yardımcı olabilir. Düşük Kalorili Seçenek: Tuzlu ayran düşük kalorili bir içecektir, bu nedenle kilo kontrolü veya kilo verme çabalarına destek olabilir.

Tuzlu ayran, özellikle sıcak yaz aylarında serinletici ve sağlıklı bir içecek olarak tercih edilir. Bu ferahlatıcı içeceğin, yoğurt ve su karışımının yanı sıra, içine eklenen tuz ile birlikte birçok sağlık faydası bulunmaktadır.
Tuzlu ayran, sindirim sistemini destekleyerek mide rahatsızlıklarına iyi gelir ve probiyotik içeriği sayesinde bağırsak sağlığını iyileştirmeye yardımcı olur. Ayrıca, yüksek sıcaklıklarda yaşanan sıvı kaybını önlemek için ideal bir seçenektir.
İçerdiği mineraller ve elektrolitler sayesinde vücudu yeniden hidrate eder ve elektrolit dengesinin korunmasına katkıda bulunur. Tuzlu ayran, aynı zamanda, yüksek tansiyon ve kalp sağlığı üzerinde de olumlu etkilere sahiptir. Hafif ve ferahlatıcı doğasıyla, tuzlu ayran, günlük beslenme düzenine sağlıklı bir katkı sağlar.

Ayranın Faydaları: Her Gün İçmeye Başlamak İçin 10 Neden

1) Uzun Süre Tok Tutar

2) Tansiyonu Dengeler

3) Sindirimi Rahatlatır

4) Vücuda Enerji Verir

5) Hücreleri Yeniler

6) Kemikleri Güçlendirir

7) Uyku Düzenleyici

8) Mideyi Ferahlatır

9) Protein Kaynağı

10) Zihin Gelişimini Destekler
#8
İSLAM-GENEL / Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müz...
Son İleti Gönderen Togika - 28 Mart 2025, 19:00:12
Ebû Tayyip Selim'den (ra) rivayet ederek der ki:
- Cennet ehlinin üzerine bir bulut gelir ve der ki: << Size ne isterseniz yağdırayım.>> O buluttan onlar ne isterlerse yağar. Bu hususta buluta Hak Teâlâ (cc) izin verir.
Hak Teâlâ (cc)'nın cennet ehline verdiği nimetler gözlerin görmediği kulakların işitmediği ni'metlerdir. Nitekim Hak Teâlâ (cc) buyurur ki:
<< Allah-u Teâlâ (cc)'ın cennette mü'minlere ihsan edeceği ni'metleri gözler görmedi, kulaklar işitmedi, hiç bir beşerin hatırından geçmedi.>>
Cennetin o güzel kokuları cennet ehlinin burnuna kırk yıllık yoldan gelir. Halbuki dünyanın kokuları bir günlük yola dahi gidemez. O kadar mesafelik uzaktan hissedilemez. Lâkin cennetin kokuları öyle değil. Dünyadaki bütün kokuları bir araya toplasalar yine de cennettekine nazaran bir hiçten ibarettir. Cennettekinin bir zerresi bile olamaz. Dünyada ne kadar hoşluklar ve lezzetler varsa onların hepsi cennette de vardır. Dünyadakiler cennettekilere nisbetle bir hiçtir ve hiçten ibarettir. Zevk, şevk, işret, her türlü eğlence ve zevk-u safa cennette olup dünyadaki ona nazaran bir sineğin kanadı mesabesindedir. Dünya âhirete nazaran bir mezbelelik mesabesindedir. Dünyadakiler fâni ve âhirettekiler ise bakidir. Dünya ni'metleri geçer gider, âhirette verilen ni'metler ise alınmaz. İman ehlinden herkes günahı nisbetinde cehennemde yandıktan sonra çıkar ve cennete girer. Yâni zerre kadar imanı olanlar, cehennem ateşinde kalmayıp mutlaka çıkıp cennete gireceklerdir. Bir kimsenin bir günahı olsa kimse de bilmese ve bu hususta günah işlemeyi Allah-u Teâlâ (cc)'dan korkarak terk etse işte yalnız bunu yapmış olması en az bir imandır. İnsanın cennete mutlak girmesini sağlar.
#9
Her duaya nasıl icabet ediliyor?

Allah her duaya icabet edildiğini belirtiyor. Bu farklı yollarla olur ya duası kabul olur ve istediği verilir. Yada bir başka duaya çevrilir duası. Yani mesala Allah'tan araba ister. Allah bu dua karşılığı, çocuğunun bolkondan düşmesini engelleyerek daha önemli bir ihtiyacını giderir. Yada bir sevap verilir,ya bir günah affedilir,yada iyi bir şey verilir. Yada mükafatı ahirete ertelenir. Ahirette kabul olmayan duaya verilecek mukafat görülse,hiç bir duam kabul olmasa denilirdi.Bu bir rivayet edilen hadistir.

"Acele etmediği müddetçe her birinizin duasına icâbet olunur. Ancak şöyle diyerek acele eden var: 'Ben Rabbime dua ettim duamı kabul etmedi.'
Müslim'in diğer bir rivâyeti şöyledir:
"Kul, günah talep etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe, duası icâbet görmeye (kabul edilmeye) devam eder."
Yine Tirmizî'nin rivâyetinde ise şöyledir:
"Allah'a dua eden herkese Allah icâbet eder. Bu icâbet, ya dünyada peşin olur, ya da ahirete saklanır, yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek suretiyle olur, yeter ki günah talep etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun."(2)

Türkçe Transcript - Bakara 186.ayet.
Ve-iżâ seeleke 'ibâdî 'annî fe-innî karîb(un)(s) ucîbu da'vete-ddâ'i iżâ de'ân(i)(s) felyestecîbû lî velyu/minû bî le'allehum yerşudûn(e)

Diyanet İşleri Meali (Eski) Bakara 168.ayet
Kullarım sana Beni sorarlarsa, bilsinler ki Ben, şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip Bana inansınlar ki doğru yolda yürüyenlerden olsunlar.

Türkçe Transcript (*) Furkân 77. Ayet.

Kul mâ ya'beu bikum rabbî levlâ du'âukum(s) fekad keżżebtum fesevfe yekûnu lizâmâ(n)

Diyanet İşleri Meali (Eski) Furkân 77. Ayet

De ki: "İbadetiniz (duanız) olmasa Rabbim size ne diye değer versin?" Ey inkarcılar! Yalanladığınız için, azap yakanızı bırakmayacaktır

Ne zaman gökyüzüne bir nefes,bir dua gönderdin de ardına ona benzer bir iyilik gelmedi. Hz. Mevlana.

Hakkımızda en hayırlısı olsun ve hayırlı tüm dualarımız kabul olsun.Amin.
#10
İSLAMİ SORULARINIZ VE CEVAPLARI / Allah'a havale etmek nedir?
Son İleti Gönderen Kendinibulanadam - 24 Mart 2025, 18:33:09
Allah'a havale etmek nedir? Allah her yaptığımız gizli ve açık tüm sevap ve günahlarımızı görür,işitir ve bilir.Allah'a havale etmek demek,yapılan işlerin yürütülmesi ve sonucunu Allah'a tevekkül etmek demektir. İşlerimizin yürütülmesi ve sonucunu Allah'ın yardımı ile hayırlı sonuçlarını beklemek için Allah'a tevekkül etmek ve işlerimizi Allah'a havale etmek lazımdır. Tevekkül imandandır. Bir suçluyu kendimiz bildiğimiz şekilde cezalandırmamız doğru olmayabiliyor bazen. Bunun için suç işleyenleri,işkencede bulunanları,eziyette bulunanları,zulmedenleri Allah'a havale etmek lazımdır. Allah, bu kötü eylemlerde bulunanları kendi bildiği şekilde cezalandırmalıdır. İnsanların,dünya ve ahiret saadetine mani olmak isteyenler Allah'a havale edilmelidir.Çünkü dünya ve ahitet her iki yaşam yeride,zindana dönüşebilir ve sorumluluğu olanlar içinde ceza gerekir.Dünyadayken kötülük yapan biri, ahirette,cehenneme götürülür ve şöyle denir:"Sen dünyadayken filan kişiye kötülük ettiğinde,cehenneme gireceğine inanmıyordun, bak şimdi cehenneme girdin ve ceza aldın."denir ve kötülüğe uğrayan kişiyede aldığı ceza gösterilir. Kabirde herkes,dünyadaki durumuna ve amellerenine göre bir neticeye uğrayacaktır. Mahşer yeri ve ahirettede durum böyledir. Özellikle ebedî cehennem cezası almak, yokluk aleminde olmaktan daha kötü bir durumdur. Cehenneme giren bir kişi,mümin olsa bile 80 yıl cehennemde en az kalır. Bir vakit namazın vaktinde kılınmaması 80 yıl cehennem cezası olabilir. Bu cehennem cezası dünya yılı olarak, her bir cehennem yılı 360,000 dünya yılına denk olduğu için, 28,800,000 yıl cehennem cezası eder. Hakkımızda en hayırlısı olsun.Amin.