Sadakat islami Forum

SADAKAT DİNLENME TESİSLERİ => KÖŞE YAZISI VE MAKALELER => BASINDAN => Ali EREN Bey'in Kaleminden => Konuyu başlatan: Mahi - 27 Haziran 2009, 02:22:06

Başlık: Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık...
Gönderen: Mahi - 27 Haziran 2009, 02:22:06

Ali Şeriatî’nin bir de Hac isimli kitabı var. Diyor ki: “Ve yine biz, aynı yöntemle, İslâm mezhepleri arasında bir mukayese yapsak, İslâm dâhilinde bulunan Şia’yı, dinler arasında İslâm’ı nasıl görüyorsak öyle görürüz.” (s: 8)

Değerli okuyucular, dinler arasında İslâm’ı tek hak din olarak görmüyor muyuz? Şîayı da öyle görecek olursak, o takdirde diğer dinlerin geçersiz olduğu gibi diğer mezheplerin de geçersiz olduğunu söylememiz gerekecek.

Aslen şiî olup şiîlerin bile tasvip etmediği Ali Şeriatî diye biri var. Birileri, Peygamberimiz örnek olarak yetmezmiş gibi onu örnek bir şahsiyet gibi göstererek, müslüman gençlerin zihinlerini onun bozuk fikirleriyle doldurmak peşinde. Bu gayretkeşlerden biri de Mustafa İslamoğlu…
Allayıp pullayarak gençlere sundukları Ali Şeriatî’nin Peygamberimiz’e bile hakaret ettiğini geçen sayımızda anlattık.

Bu yazımızda, onu kendi sözleriyle daha yakından tanıtacağız. Tanınmalı ve hangi derekelerde olduğu bilinmeli ki, onu yüceltenler de tanınmış ve bilinmiş olsun.

Şeriatî’nin MUHAMMED KİMDİR isimli kitabına bakıyoruz. Görelim bakalım, Mustafa İslamoğlu’nun öve öve bitiremediği bu mahlûk, İslâm büyükleri hakkında neler yazmış. Başlıyoruz. Bismillah:

1- Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’in diliyle övülen ve ashabın en büyüğü olan Hazreti Ebûbekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman (RadıyAllahü anhüm) hakkındaki iftiraları şöyle:
“Ebûbekir… ihtiyar, yumuşak, her işi basite alan birisidir. Tehlike dolu toplumsal, siyasal mesuliyet, böyle bir ruhsal yapıyla bağdaşmaktan daha ciddi ve önemlidir.”
“Ömer… yenilikçilik özelliği yoktu… düşünce açısından zayıftı… itikadî ve fikrî bir mevzu sözkonusu olduğunda çok güçsüz görülüyordu. Kendisi de devamlı düşünsel alandaki hatalarını itiraf ediyordu.” (s: 317)
Osman… görüş açısı dünya görüşü dar ve zayıf birisidir. Peygamberle yaptığı işbirliği sırasında kimse onun en ufak bir üstün ve fevkalâde iş yaptığını görmemiştir. İslâm’ın öz ruhunu, derinliğini, sınıfsal yönelimini hissedememiştir. İslâm’ı, “şiarlar” ve İslâm rehberini “şiarları yücelten”den başka bir şey olarak niteleyemiyordu. Servet ve süse, kavmine ve kendine düşkünlüğü, büyüklere ve altına, güç ve kan sahiplerine saygıda bulunma, onun ruhunda o kadar güçlüdür ki, onun ahlâkî bağı, İslâm’dan daha çok cahiliyeye yakın ve iç içedir. En büyük tehlike, tehlikeli ve güçlü Beni Ümeyye hanedanına mensup oluşudur. Kuşkusuz O’nun böyle bir ruhsal yapı ve görüş açısıyla, bu uyanık, layık İslâm maskesi takmış güçlü düşmanların elinde bir “sadık uygulayıcı”dan başka bir konumu olmayacaktır. (s: 318)

2- Bir gurup ashabı Hazreti Ali (RadıyAllahü anh) aleyhinde olmakla suçlayıp sonra Hazreti Ebûbekir (RadıyAllahü anh) Efendimiz’e şöyle dil uzatıyor:
“…bu grupla Ebu Bekir’in cahiliyedeki özel ilişkisi tamamen belirgindir.”
“… Ebu Bekir bu gizli grubun seçkin şahsiyetidir.”
Hz. Ebûbekir (RadıyAllahü anh) güya arap köleleri serbest bırakmak için şöyle bir tavsiyede bulunmuş:
“Allah bize bir çok acem köle bağışladığı için, arabı köle olarak kullanmak gerekmez.”
Bu iftiradan sonra lafı dolandırarak, Hazreti Ebûbekir Efendimiz’i câhiliyenin eksik terbiyesiyle suçluyor:
“…bunlar gibi düşünce ve duygusundaki birçok zaaf noktaları, İslâm’dan öğrendiği üstün faziletlere karşılık, geçmişteki terbiye etkilerini hatırlatıyor.” (s: 321)

3- Hazreti Ali (RadıyAllahü anh)’a karşı gizli bir grup oluşturulduğunu anlattıktan sonra, bu hareket içinde olanları –ki bunlar başta Hz. Ebûbekir (RadıyAllahü anh) olmak üzere Aşere-i Mübeşşere’den olan zatlar oluyor- bu grubun tavrını şöyle ifade ediyor:
“Ali’ye karşı beslenen kinler.”

4- Sıra geliyor Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’e dil uzatmaya. Güya Peygamberimiz Hazreti Ali (RadıyAllahü anh)’ın üstünlüğünü açıklamayıp susmuş:
“Muhammed’in Ali hakkındaki sükutu, onu tarihte savunmasız bırakacaktır.”
Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’i suçlamaya devam ediyor:
“Acaba Muhammed, ….Ali’yi kollamayacak mıdır? …sükutuyla …o acımasız tarihin eliyle paymal etmiyecek midir?”
“…nitekim öyle de oldu. Onu tarihte en kötü adam olarak tanıttılar.” (s: 322)
Bu da tarihe iftira. Tarihte Hz. Ali Efendimiz en kötü adam olarak mı tanıtıldı?

5- Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) cennetlik olduğunu müjdelediği zat hakkında kullandığı ifadeye bakın:
Abdürrahman bin Avf …mal severliği süse düşkünlük huylarını, câhiliyeden kendisiyle birlikte taşımaktadır. “Menfaat” ile “hakikat” onun gözünde ayrılmaz bileşik ve birbirinden ayırt edilmez bir olgudur. (s: 323)

6- Meşhur Gadir Hum hadisesini anlatırken, tarihe iftira ediyor: “ashab Ali’ye biat etti” diyor. (s: 323)
Bu yalanı söylemekle farkında olmadan öyle bir açık veriyor ki, demeyin gitsin. Bi kere Gadir Hum hadisesi Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) zamanında olmuştur. Peygamberimiz hayattayken Hz. Ali’ye biat edilmesi bahis mevzuu olur mu hiç!

7- Resulüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’in hastalığı anında sefere çıkmak üzere olan Üsâme ordusundan bahsederken şöyle diyor:
“Ebûbekir ile Ömer sıradan asker idi. Bu mesele onların ağrına gidip, açıkça Üsame’nin komutanlığına itirazda bulundular.” (s: 324)
Bu söz bir acem yalanı olup gerçek tamamen tersidir. Üsâme Hazretleri genç ve tecrübesiz olduğu için başka bir kumandan tayininin daha uygun olacağını söyleyenlere Hz. Ebûbekir (RadıyAllahü anh); “Ben, Resûlüllah’ın tayin ettiği kişiyi kumandanlıktan alamam” diye cevap vermiştir. Hatta Hz. Üsâme at üzerinde olduğu halde kendisi yaya olarak onu Hazreti Resûlüllah’in tayin ettiği kumandan olarak uğurlamış, Üsâme (RadıyAllahü anh) bundan sıkılıp ata onun binmesini isteyince de; “Allah yolunda birazcık da bizim ayağımız tozlansa ne olur” diye cevap vermiştir.

8- Vefatından önce herkese hakkını vermek isteyen Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’in şöyle söylediğini yazıyor:
“Ey halk, kimin sırtına kırbaç vurmuşsam… kime küfür etmişsem…” (s: 329)
Hâşâ, Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’i başkalarına küfür eden biri olarak gösteriyor.

9- Hazreti Ömer’in, Ashâb-ı kiramın diğerleri gibi Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’in yolunda canını feda etmekten çekinmeyeceğini bütün müslümanlar bilir. Ama Ali Şeriatî, Peygamberimiz’in ömrünün son saatlerinde bir şeyler yazmak istemesi üzerine, Hz. Ömer’in Peygamberimiz hakkında şöyle söylediği iftirasını yapıyor: “Bu adam savsaklıyor.” (s: 333)

10- Bütün tarihlerin yazdıklarına göre, Peygamberimiz, başı Hz. Aişe validemiz’in göğsüne yaslanmış olduğu halde vefat etmiştir. Şeriatî ise tarihe yalan bir not düşerek bu son hali şöyle anlatıyor:
“Ali, Muhammed’in başını göğsü üzerine aldı.” (s: 336)
Görüldüğü gibi, kitap boyunca Hazret kelimesini kullanmamakta ısrar ediyor.
Değerli okuyucular! Ali Şeriatî’nin bir de Hac isimli kitabı var. Bir de ona göz atalım.
Kitap, Ejder Okumuş tarafından tercüme edilmiş. Elimizdeki 2. baskı Şûrâ Yayınları’na ait. Nisan 2001…
4. sahifede “Yayıncının Notu” olarak şu cümleler göze çarpıyor:
“Bu kitap, Şehid Ali Şeriatî’nin bizzat gözden geçirip ilâveler yaptığı ve “Öğretmen Şehid Dr. Ali Şeriatî’nin Eserlerini Derleme Bürosu”nun külliyat arasında yayımladığı Farsça son Hacc baskısının tam çevirisidir.”
Demek ki neymiş? Ali Şeriatî bu kitabı bizzat kendisi gözden geçirmiş. Aşağıda madde madde verilecek bilgileri lütfen bunu bilerek değerlendiriniz.
 
1- Daha başta zehirini kusuyor. Diyor ki: “Ve yine biz, aynı yöntemle, İslâm mezhepleri arasında bir mukayese yapsak, İslâm dâhilinde bulunan Şia’yı, dinler arasında İslâm’ı nasıl görüyorsak öyle görürüz.” (s: 8)

2- Şeriatî’nin, Hac hakkındaki şu ifadesine bilhassa dikkat: “Ve Hacc: Müslümanlar arasında her yıl tekrar edilen en çirkin, en mantıksız eylem!” (s: 9)
Bu söz üzerine biz de diyoruz ki, bu sözün sahibi en alçak en rezil insan…

3- Müslümanları şöyle suçluyor: “Kur’an’ı yok edememiş kapatmışlardır. “Kitab”ı “teberrük edici şey” haline getirmişlerdir.” (s:11)
Açıkça, müslümanları Kur’an’ı yok etmek için uğraşmakla suçluyor. Teberrük/bereketlenmek kötü bir şeymiş gibi, Kur’an’ı teberrük edilen şey haline getirmekle suçluyor.

4- Bakın hacda tavaf eden Müslümanlara nasıl hakaret ediyor:
“Yemenliler, saçları perişan ve pis, gözleri çökmüş, bellerine ip bağlamışlar, her biri mezardan çıkmış tıpkı bir hortlak gibi. Ve siyahlar; iri, uzun boylu ve kazık gibi, dudaklarını köpük bürümüş…” (s: 71)
Bu sözler, bir Müslümanın din kardeşleri hakkında söyleyeceği sözler olamaz. Onların görüntüleri böyle olsa bile bu ifadeler kullanılamaz. Öbür taraftan hacda, kötülükler görülmez, gizlenir, iyilikler anlatılır.

5- İmanî bakımdan uygun olmayan öyle benzetmeleri var ki, aşağıda da göreceğiniz gibi, bu teşbihlerin her biri en hafifinden insanın imanını sarsar. Yazının fazla uzamaması için bunları kısa değerlendirmelerle verelim:

a- Hacer Vâlidemiz’den câriye diye bahsederek şöyle diyor: “Allah, Afrikalı siyah bir câriyenin evinde.” (s:49) Allah, -hâşâ- Hz. Hacer’in evindeymiş.

b) “Allah, dünyanın kalbi, varlığın mihveridir.” (s:50) Allah –hâşâ- dünyanın kalbiymiş.

c) “Allah ve insanlar/topluluk bir cihette, bir saftalar.” (s:50) Allah –hâşâ- insanlarla aynı saftaymış.

d) “Allah’ın çevresinde tavaf yapıyorsun.” (s: 54) Kâbe’ye Allah diyor. Hâşâ! Tavaf Allah’ın çevresinde yapılıyormuş.

e) “Vay be! Bu tevhid …seni Allah’la diz dize oturtuyor. …Allah’ın benzeri olarak görüyor. “ (s:56) Allah’la diz dize oturmak, Allah’ın benzeri olmak… Bu benzetmelerin insanı ne hale getireceği ehlince malum.

f) “İlâhî özün, içinde, Allah’ın ruhu girdaptan doğup başını kaldırıyor. Nereden? Allah’ın elinin sağ elinin altından.” (s: 59)
Altı çizili yerlere dikkat.

g) “.. sa’y et. Fakat çember çizerek değil, çembersel çaba, değirmen eşeğinin sa’yi gibidir, kısır döngüdür, sonuçta başa dönersin. Böyle bir şey, “abes”, “anlamsız”, içi boş daire, içeriksiz, hedefsiz: Tıpkı sıfır gibi.” (s: 67)
Sa’y ile tavafı karıştırıyor. Sa’y istense de zaten çembersel yapılamaz. Değirmen eşeğinin sa’yi gibi diye bir benzetme yapanın kendisi eşekten aşağı olmaz mı!
Kâbe’nin etrafında yapılan tavafı da sıfır olarak görüyor.

h) “Ey insan! “Allah’ın ruhu”! (s:80) Burada insana, “Allah’ın ruhu!” diye hitap ediyor.

i) “Ey hacı, yolun sonunda Allah seni beklemekte…” (s: 91) Bu söz de sâfî küfrî bir benzetme…

j) Müzdelife’den Mina’ya hareket edecek hacıları, yıkılmaz bir duvara benzettikten sonra şöyle diyor: “Bu çelik duvarı dünyada yıkabilecek hiçbir güç yoktur. İbrahim ve Muhammed dahi yıkamaz.” (s: 106)
Görüyor musunuz hâinliği!.. Böyle bir duvarı yıkmayı hedeflese hedeflese ancak kâfirler hedefler. İbrahim (Aleyhisselâm) ile Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’i bu çelik duvarı yıkmak istiyor gibi gösteriyor. Bu çelik duvarı yıkma cürmünü Hz. İbrahim’e ve Peygamberimiz’e yüklemek ise, olsa olsa imansızlık alâmetidir.

k) “Ki sen, tek bir “varlık”sın: Kendi “mahiyet”ini kendin yaratmalısın.” (s: 112) Allah’a ait olan yaratmak kelimesini insana izafe ediyor.

l) “Savaş İbrahim’in içinde, Allah’la İsmail arasında savaş.” (s: 119) Eh, bu artık sapıklığın dik âlâsıdır.

m) “Hâtemül Enbiya dahi kendini korumasaydı sarsılabilir düşebilir, yaptıklarını heba edebilirdi. O bile şirkten masum değildir!” (s: 129)
Değerli okuyucular. Peygamberler hakkında bu ifade kullanılamaz. Çünkü peygamberler Allah tarafından korunmakta olup şirke düşmek şöyle dursun sıradan günah işlemekten bile uzaktırlar. Böyle sözler, ancak imansız ağızlardan çıkar.

6- Ali Şeriatî’nin cahilliklerine gelince:

a) Haccın başlangıcını zilhiccenin 9. günü olarak anlatıyor. (s: 79)
Halbuki hac, Zilhiccenin 8. günü başlar.

b) “Âdem doğduğu zaman” (s: 84) diyor
Hazreti Âdem doğmamış, topraktan yaratılmıştır…

c) “Hacta ilk hareket Arafat’tan başlar” (s: 86) diyor.
Yanlıştır. Hac Mina’dan başlar.

d) Şeytan taşlamak için toplanacak taşları şöyle tarif ediyor: “Cevizden daha küçük, fıstıktan daha büyük” (s: 101)
Yanlıştır. Doğrusu şöyle: Nohuttan büyük, fındıktan küçük.
Milyonlarca hacı cevizden küçük taşlar toplasa Mina’da taş dağı meydana gelir.

f) “Demek Allah için insan kurban etmek yasak oluyordu. Oysa geçmişte bu, yaygın bir dinî gelenek ve ibadetti.” (s: 135)
Dinî gelenek derken hak dini kastetmektedir. Oysa hak dinde insan kurban etmek gibi bir gelenek ve ibadet yoktur.

g) “Şimdi her şey sona erdi. Nerede? Mina’da!” (s: 146)
Yanlış. Hac Mina’da bitmez. Çünkü daha ziyaret tavafı yapılacaktır.

h) “Bugün Zilhiccenin onu. Kurban Bayramı, Hacc sona erdi.” (s: 146)
Yanlıştır. Taşlama devam etmektedir.

i) “Bu üç günde (bayramın üç günü) Mina bölgesinden dışarı çıkmak yasak! Ka’be’yi tavaf için bile geceleyin dışarı çıkmaya hakkın yok.” (s: 147)
Bu da ancak zır câhillerin düşeceği bir yanlış. Böyle bir yasak yok.

7- Şeriatî’nin Hac kitabında bazı mübârek isimler geçiyor.

Meselâ:
Harun kelimesi 1 defa,
Peygamber kelimesi (Peygamberimiz kastedilerek) 3 defa,
Musa kelimesi 4 defa,
Ali kelimesi 5 defa,
Hüseyin kelimesi 6,
Hacer kelimesi 9 defa,
Muhammed kelimesi 10 defa,
Âdem kelimesi 21 defa,
İsmail kelimesi 90 defa,
İbrahim kelimesi 131 defa geçmektedir.
Buna rağmen hiç birini “Hazret” kelimesiyle anmıyor. Hiç birinde “Hazret” kelimesi veya “Aleyhisselâm” da yok…

Ali Eren
Başlık: Ynt: Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık...
Gönderen: adilcevaz - 27 Haziran 2009, 03:45:34
Mühim bir konu elinize saglık kardeşim.
Başlık: Ynt: Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık...
Gönderen: ihvan - 27 Haziran 2009, 15:39:21
ALİ ŞERİATİ Yİ örne vererek kendilerininde ne olduğunu göstermiş olur,bu zavallılar.emeğine sağlık önemli konu
Başlık: Ynt: Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık...
Gönderen: Hulûs-i kalb - 01 Ağustos 2009, 00:28:55
önemli bir konuya deginmeniz cok güzel.Allah razi olsun...
Başlık: Ynt: Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık...
Gönderen: alıntı - 26 Aralık 2009, 14:39:29
Allah razı olsun, bilgileniyoruz Elhamdülillah.
Başlık: Ynt: Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık...
Gönderen: Lika - 31 Aralık 2009, 21:04:34
önemli bir konuya deginmeniz cok güzel.Allah razi olsun...
Başlık: Ynt: Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık...
Gönderen: Mahi - 21 Mart 2010, 17:20:38
Cümlemizden Mevla razı olsun.
Başlık: Ynt: Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık...
Gönderen: sakincan - 21 Mart 2010, 21:10:37
..sonuna kadar okumaya tahammül edemediğim için

bir yorum yazamıyorum...
Başlık: Ynt: Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık...
Gönderen: Günbatımı - 22 Mart 2010, 11:20:55
Gerçekten, tahammül edebilmek zor oldu...

Teşekkürler paylaşım için. Allah c.c. böylelerinin şerrinden korusun...
Başlık: Ynt: Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık...
Gönderen: suden - 22 Mart 2010, 14:08:22

Gerçekten, tahammül edebilmek zor oldu...

Teşekkürler paylaşım için. Allah c.c. böylelerinin şerrinden korusun...


insanların itikadlarının nasıl bozulduğu açık.
Başlık: Ynt: Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık...
Gönderen: racül - 23 Mart 2010, 01:42:11
Buralarda bazi "din adamlari"ndan dinledigimiz hezeyanlarin kaynagi da ortaya cikmis oldu...
Başlık: Ynt: Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık...
Gönderen: aydeniz - 23 Mart 2010, 19:20:53
insan okurken bile dehşete düşüyor,Rabbim cahillikten müslümanları korusun
Başlık: Allahü Teâlâ'yı puta benzeten Ali Şeriati
Gönderen: 33.yıldız - 17 Nisan 2011, 08:48:19
Konu: İranlı sosyolog, İslamcı, sözde mücahit, bazılarının öve öve bitiremedikleri, göklere çıkarttıkları Dr. Ali Şeriati'nin bir kitabındaki çok vahim bir yanlış hakkındadır.

Kitabın ismi, "Muhammed'i Tanıyalım" (İslâm Nedir-III) Ankara 1988.

Kitabın Farsça orijinalinin adı "İslam Şinasi Meşhed-III"

Yukarıda adı verilen kitabın 151'inci sayfasının 2'nci paragrafını aynen aşağıya alıyorum:

"Allah gerçek bir "Janus" (78). İki çehreli Allah! Yahova çehresi, Teus çehresi, iki seçkin ve çelişik sıfatı! "Kahhar" ve "Rahman". Yahova gibi "müntegem" (intikamcı), "müstebit", cebbar, mütekebbir ve "şedidül-ikab", "kibriya arşı"na yaslanmış, melekût örtüleriyle örtülü, yeri, "ötede ve her şeyin üzerinde", alttaysa mutlak saltanatı söz konusudur. Aynı halde Teus gibi "Rahman", "Rahim", "Rauf", "Gafur" (79)dur. Yeryüzüne inerek insanla, topraktan olan "Halifesi, akrabası"yla dostluk bağı kuruyor. Onu "kendi yüzüne benzer" bir yüzle gösteriyor. Onu kendine benzer yaratacağı müjdesiyle müjdeliyor. Öylesine insanla samimi ve dost oluyor ki ona "şah damarından daha yakın olduğunu açıklıyor... Not: (78) Janus, Yunanın iki çehreli tanrısıdır. Geçmiş ve geleceği bilen."

Ali Şeriati "Allah gerçek bir Janus..." diyor. Yani kemal sıfatlarla sıfatlı, noksan sıfatlardan münezzeh olan Allahü Teala'yı iki çehresi olan bir Roma putuna benzetiyor.

Öyle bir benzetiş ki, başına gerçek sıfatını ilave ediyor. Yani mecazi manada bir benzetiş değil, te'vili yok...

Ehl-i Sünnete göre, Allahü Teala'nın on dört sıfatından biri "Muhalefetün lilhavadis"tir. Yani Allahü Teala yaratılmışlardan, Kendisi dışındaki varlıklardan hiçbirine benzemez.

Allahü Teala'nın benzeri, eşi, ortağı, naziri, oğlu, kızı yoktur.

Ali Şeriati'nin yukarıya aldığım paragrafındaki, Allahü Teala'yı bir puta benzetme zındıklığını Tevhide inanan hiçbir Müslüman kabul etmez. Ehl-i Sünnetten olsun, Şia'dan olsun, başka bir mezhepten olsun...

Allahü Teala'yı bir puta benzetmek, bir Müslümanın yapacağı iş değildir.

Ali Şeriati'nin "İslam Şinasi" kitabı yayınlandığı vakit, İran'daki ve Irak'taki Şii ulemadan nicesi onun bu gibi bozuk fikirlerine karşı çıkmıştı.

Türkiye'deki bazı İslamcılar Ali Şeriati'yi neredeyse kutsal bir mücahit, örnek alınacak ve idealize edilecek büyük bir model haline getirmişlerdir.

Ortada gerçekten üzücü, şaşırtıcı, kahredici bir durum vardır. Adam Allahü Teala'yı bir puta benzetiyor, benzetirken de "gerçek" sıfatını kullanarak parmağını gözümüze sokuyor ve birtakım Müslüman kardeşlerimiz, onu büyük ve örnek bir Müslüman, bir mücahit, bir aydınlatıcı, peşinden gidilecek bir fikir önderi olarak görüyor ve gösteriyor.

Ali Şeriati'nin Türkçeye tercüme edilen kitaplarında (abartmıyorum) binlerce dinî hata bulunmaktadır. Bunların bir kısmı tercüme edilirken çıkartılmaktadır, yukarıda aldığım paragrafı herhalde sakıncalı görmediler ki, çıkartmamışlar.

Ortada hem Ehl-i Sünnet ve hem de Şia açısından utanç ve hacalet verici bir manzara vardır.

1. Ehl-i Sünnet, İslamcı literatürdeki bu gibi fahiş, küfre götürücü yanlışları görmüyor. Bunları red, cerh ve tekzip etmiyor.

2. Bir kısım Şia ise, Allahü Teala Hazretlerini bir puta benzeten bu eserleri İslamî yayın diye sergiliyor.

Diyanet İşleri Başkanlığının kontrolü altındaki büyük yayınevlerinde Ali Şeriati'nin kitapları peynir ekmek gibi satılıyor. Ortada iki şık var:

1. Ya Diyanet sattığı kitapları kontrol etmiyor,

2. Yahut Ali Şeriati'yi İslamcı bir yazar kabul ediyor ve kitaplarını satmakta bir sakınca görmüyor.

Ali Şeriati konusunda son derece müsamahakâr olan Diyanet, Hatemü'l-fukaha ve Fahrü'l-muhaddisîn merhum Ahmed Davutoğlu Hoca'nın "Din Tahripçileri" adlı kitabını raflarında bulundurup satmıyor. Çünkü bu kitapta, kendisini müctehid ilan etmiş Prof. Hayrettin Karaman'a yöneltilmiş çok haklı ve uyarıcı tenkitler vardır.

"Allah gerçek bir Janus..." ibaresi acaba kitabın Farsça orijinalinde yok da, Türkçe tercümesinde mi sokuşturuldu, sorusuna şu cevabı veririm:

Bendenizde kitabın Farsça orijinalinin o sayfası var, "Allah yek Canus-i hakiki est! Hüdai ba du çehre..." (.% 82)..." diyor. Tercümeye lüzum yok. Hakiki kelimesini biz de kullanıyoruz.

Ali Şeriati'nin hayranları, bu gibi tenkitleri insaf ve adaletle karşılamıyor, yöneltenlere hakaret ediyorlar.

"O bir mücahittir... O bir şehittir..." diyorlar. Yahu mücahit ve şehit olmak, İslam'ın sahih Tevhid akidesine aykırı küfür sözleri söylemeye hak kazandırır mı?..

Diyanet İşleri Başkanlığı Fetva Heyeti, Ali Şeriati'nin "İslam Şinasi=Muhammed'i Tanıyalım" kitabının Türkçe tercümesinin 1988 tarihli baskısının 151'inci sayfasındaki "Allah gerçek bir Janus..." sözü hakkında Türkiye Müslümanlarını aydınlatmalıdır. Bir Müslüman, bir muvahhid böyle bir söz söyleyebilir mi? Söylerse ona ne lazım gelir? Bu söz bir küfür sözü değil midir? Hiçbir şeye benzemeyen Allahü Teala hazretlerini bir Roma putuna benzetmek büyük bir sapıklık değil midir? Müslümanların böyle kitapları okumaları caiz midir?

İmkânım olsa, Caferî ulemasına da bu konuda (saygıda kusur etmeksizin) sorular yöneltmek isterim. Şiî-Caferî mezhebine göre, Allahü Teala'ya "gerçek bir Janus" demek caiz midir?.. Sanırım ki, onlar da kesinlikle caiz olmadığını beyan edeceklerdir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, acaba tenezzül buyurup soruma cevap lütfedecek midir? Ederlerse bu sütunlarda yayınlayarak halkımıza duyuracağım.

"Muhammed'i Tanıyalım" kitabının bir özelliği de şu: Kitapta Resulullah Efendimizin ismi yüzlerce defa geçiyor, bir keresinde bile başına "Hazret-i" konmamış, yine bir kere bile salât u selam getirilmemiştir. Resulullah Efendimize salât ve selam getirmek farzdır. Zamanımızda nice inançsızlar bile, Efendimizin ismini yalın olarak kullanmıyorlar, başına Hz. koyuyorlar.

Mehmet Şevket Eygi
Başlık: Ynt: Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık...
Gönderen: Tuğra - 17 Nisan 2011, 14:52:02
Teşekkürler, ne yazik ki iyi bilinen bir gurupta bu şahsın kitaplarını ihtişamlı kitap evlerinde satmakta sakınca görmüyor!
Başlık: Ynt: Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık...
Gönderen: Günbatımı - 18 Nisan 2011, 16:29:12
Diyanet İşleri Başkanlığı Fetva Heyeti, Ali Şeriati'nin "İslam Şinasi=Muhammed'i Tanıyalım" kitabının Türkçe tercümesinin 1988 tarihli baskısının 151'inci sayfasındaki "Allah gerçek bir Janus..." sözü hakkında Türkiye Müslümanlarını aydınlatmalıdır.

Diyanet görevlerinin bilincinde değil maalesef...


Başlık: Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık
Gönderen: Mücteba - 26 Mart 2013, 11:34:05
Müslüman Gençlere Örnek Gösterilen Bir Zındık

Ali Şeraîtî, aslen şiî olup şiîlerin bile tasvip etmediği bir kişi. Kendisi ölmüş, yazdığı eserler duruyor…

Ahzab sûresi 21. âyette, “Resûlüllah’da sizin için pek güzel bir örnek vardır” buyurulan sevgili Peygamberimiz yetmezmiş gibi, şiî düşünceli birileri Ali Şerîatî’yi örnek bir şahsiyet olarak göstererek, müslüman gençlerin zihinlerini onun bozuk fikirleriyle doldurmak peşindeler…

Allayıp pullayarak gençlere sundukları Ali Şeriatî’nin, Peygamberimiz’e bile hakaret ettiğini önce sahifelerde deliliyle anlattık. Bu makalede onu kendi sözleriyle daha yakından tanıtacağız.

Ali Şerîatî tanınmalı ve hangi derekelerde olduğu bilinmeli ki, dolaylı olarak onu yüceltenler de tanınmış ve bilinmiş olsunlar.

Şeriatî’nin MUHAMMED KİMDİR isimli kitabına bakıyoruz. Görelim bakalım, bazılarının öve öve bitiremediği bu mahluk, İslam büyükleri hakkında neler yazmış. Başlıyoruz. Bismillah:

1- Peygamberimiz’in (s.a.v.) diliyle övülen ve ashabın en büyüğü olan Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman hakkında şu iftiraları yapıyor:
“Ebûbekir… ihtiyar, yumuşak, her işi basite alan birisidir.

Tehlike dolu toplumsal, siyasal mesuliyet, böyle bir ruhsal yapıyla bağdaşmaktan daha ciddi ve önemlidir.”

“Ömer… yenilikçilik özelliği yoktu… düşünce açısından zayıftı… itikadî ve fikrî bir mevzu sözkonusu olduğunda çok güçsüz görülüyordu.

Kendisi de devamlı düşünsel alandaki hatalarını itiraf ediyordu.” (s: 317)
Osman… görüş açısı dünya görüşü dar ve zayıf birisidir. Peygamberle yaptığı işbirliği sırasında kimse onun en ufak bir üstün ve fevkalâde iş yaptığını görmemiştir.

İslamın öz ruhunu, derinliğini, sınıfsal yönelimini hissedememiştir. İslamı, “şiarlar” ve İslam rehberini “şiarları yücelten”den başka bir şey olarak niteleyemiyordu.

Servet ve süse, kavmine ve kendine düşkünlüğü, büyüklere ve altına, güç ve kan sahiplerine saygıda bulunma, onun ruhunda o kadar güçlüdür ki, onun ahlakî bağı, İslamdan daha çok cahiliyeye yakın ve iç içedir.

En büyük tehlike, tehlikeli ve güçlü Beni Ümeyye hanedanına mensup oluşudur. Kuşkusuz O’nun böyle bir ruhsal yapı ve görüş açısıyla, bu uyanık, layık İslam maskesi takmış güçlü düşmanların elinde bir “sadık uygulayıcı”dan başka bir konumu olmayacaktır. (s: 318)

Şeriatî’nin bu sözleri hakkında ayrıca yorum yapmaya ihtiyaç olmasa gerek.
2- Bir gurup ashabı, Hazreti Ali aleyhinde olmakla suçlayıp sonra Hazreti Ebûbekir Efendimiz’e (r.a.) şöyle dil uzatıyor:

“…bu grupla Ebu Bekir’in cahiliyedeki özel ilişkisi tamamen belirgindir.”
“… Ebu Bekir bu gizli grubun seçkin şahsiyetidir.”

Hz. Ebûbekir Efendimiz (r.a.) güya arap köleleri serbest bırakmak için şöyle bir tavsiyede bulunmuş:

“Allah bize bir çok acem (İranlı) köle bağışladığı için, arabı köle olarak kullanmak gerekmez.”

Bu iftiradan sonra lafı dolandırarak ve Hazreti Ebû Bekir Efendimiz’i câhiliyet devrinin eksik terbiyesini taşımakla suçluyor:
“…bunlar gibi düşünce ve duygusundaki birçok zaaf noktaları, İslam’dan öğrendiği üstün faziletlere karşılık, geçmişteki terbiye etkilerini hatırlatıyor.” (s: 321)

3- Ashab içinde Hazreti Ali’ye karşı gizli bir grup oluşturulduğu iftirasını savurduktan sonra, bu hareket içinde olanları –ki bunlar başta Hz. Ebû Bekir olmak üzere aşerei mübeşşereden olan zatlar oluyor- yani Aşere-i mübeşşerenin/cennetlik oldukları müjdelenen onkişinin tavrını şöyle ifade ediyor:

“Ali’ye karşı beslenen kinler.”

4- Sıra geliyor Peygamberimiz’e dil uzatmaya. Güya Peygamberimiz Hazreti Ali’nin (r.a.) üstünlüğünü açıklamayıp susmuş:

“Muhammed’in Ali hakkındaki sükutu, onu tarihte savunmasız bırakacaktır.”
Peygamberimiz’i suçlamaya devam ediyor:

“Acaba Muhammed, ….Ali’yi kollamayacak mıdır? …sükutuyla …o acımasız tarihin eliyle paymal etmiyecek midir?”

“…nitekim öyle de oldu. Onu tarihte en kötü adam olarak tanıttılar.” (s: 322)
Bu da tarihe iftira. Kim tarihte Hz. Ali Efendimiz’i en kötü adam olarak tanımış?

5- Peygamberimiz’in (s.a.v.) cennetlik olduğunu müjdelediği bir zat hakkında kullandığı ifade:

Abdürrahman bin Avf …mal severliği süse düşkünlük huylarını câhiliyeden kendisiyle birlikte taşımaktadır. “Menfaat” ile “hakikat” onun gözünde ayrılmaz bileşik ve birbirinden ayırt edilmez bir olgudur. (s: 323)

6-Meşhur Gadir Hum hadisesini anlatırken, yine tarihe iftira ediyor:
“ashab Ali’ye biat etti” diyor. (s: 323)

Bu yalanı söylemekle farkında olmadan öyle bir açık veriyor ki, demeyin gitsin. Bi kere Gadir Hum hadisesi Peygamberimiz zamanında olmuştur. Peygamberimiz hayattayken Hz. Ali’ye biat edilmesi bahis konusu olur mu hiç!
7- Hazreti Resûlüllah’ın hastalığı sırasında sefere çıkmak üzere olan Üsâme ordusundan bahsederken şöyle diyor:

“Ebû Bekir ile Ömer sıradan asker idi. Bu mesele onların ağrına gidip, açıkça Üsame’nin komutanlığına itirazda bulundular.” (s: 324)

Bu söz bir acem yalanı olup gerçek tamamen onun söylediğinin tersidir.
Üsâme Hazretleri genç ve tecrübesiz olduğu için başka bir kumandan tayininin daha uygun olacağını söyleyenlerin aksine Hz. Ebû Bekir, (r.a.) “Ben, Resûlüllah’ın tayin ettiği kişiyi kumandanlıktan alamam” diye cevap vermiştir. Hatta Hz. Üsâme at üzerinde olduğu halde Hazreti Ebû Bekir onu yaya olarak Hazreti Resûlüllah’in tayin ettiği kumandan olarak uğurlamış, Üsâme (r.a.) bundan sıkılıp ata onun binmesini isteyince de “Allah yolunda birazcık da bizim ayağımız tozlansa ne olur” diye cevap vermiştir.

8- Vefatına yakın herkese hakkını vermek isteyen Peygamberimiz’in şöyle söylediğini yazıyor:

“Ey halk, kimin sırtına kırbaç vurmuşsam… kime küfür etmişsem… (s: 329)
Hâşâ, Peygamberimiz’i başkalarına küfür eden biri olarak gösteriyor.
9- Ashab-ı kiramın diğerleri gibi Hazreti Ömer de, Peygamberimiz’in yolunda canını feda etmekten çekinmeyen bir zat idi. Bunu bütün müslümanlar bilir. Ama Ali Şeriatî, Peygamberimiz’in ömrünün son saatlerinde bir şeyler yazmak istemesi üzerine, Hz. Ömer’in Peygamberimiz hakkında şöyle söylediği iftirasını yapıyor: “Bu adam savsaklıyor.” (s: 333)

10- Bütün tarihlerin yazdıklarına göre, Peygamberimiz, başı Hz. Aişe validemiz’in göğsüne yaslanmış olduğu halde vefat etmiştir. Şeriatî ise tarihe yalan bir not düşerek şöyle diyor:

“Ali, Muhammed’in başını göğsü üzerine aldı.” (s: 336)
Görüldüğü gibi, kitap boyunca Peygamberimiz hakkında Hazret kelimesini kullanmamakta da israr ediyor…

ALİ ŞERİATÎ’NİN HAC KİTABI

Değerli okuyucu!

Ali Şeriatî’nin bir de Hac isimli kitabı var. Ona da bir göz atıyoruz.
Şeriatî’nin elimizdeki Hac kitabı, Ejder Okumuş tarafından tercüme edilmiş. 2. baskı, Şûrâ Yayınları’na ait. Nisan 2001…

Kitabın 4. sahifesinde “Yayıncının Notu” olarak şu cümleler göze çarpıyor:
“Bu kitap, Şehid Ali Şeriatî’nin bizzat gözden geçirip ilâveler yaptığı ve “Öğretmen Şehid Dr. Ali Şeriatî’nin Eserlerini Derleme Bürosu”nun külliyat arasında yayımladığı Farsça son Hacc baskısının tam çevirisidir.”
Buraya lütfen dikkat!

Demek ki neymiş? Ali Şeriatî bu kitabı bizzat kendisi gözden geçirmiş. Aşağıda madde madde verilecek bilgileri lütfen Ali Şeriatî’nin bizzat gözden geçirdiğini bilerek değerlendiriniz.

ZEHİRİNİ KUSUYOR, SAPIKLIKLARINI SERGİLİYOR…

1- Daha başta zehirini kusuyor. Diyor ki:
“Ve yine biz, aynı yöntemle, İslam mezhepleri arasında bir mukayese yapsak, İslam dâhilinde bulunan Şia’yı, dinler arasında İslamı nasıl görüyorsak öyle görürüz.” (s: 8)

Değerli okuyucu! Dinler arasında İslam nasıl görünüyor. Tek hak din olarak görünüyor. Şeriatî’nin dediği gibi Şîayı da mezhebler arasında öyle görecek olursak, tek hak mezheb olarak da Şîayı görmemiz gerekecek. O zaman da, diğer dinler geçersiz olduğu gibi diğer mezheplerin geçersiz olduğunu da söylememiz gerekecek. Şeriatî’nin söylemek istediği işte bu…
2- Şeriatî’nin, Hac hakkındaki şu ifadesine bilhassa dikkat:
“Ve Hacc: Müslümanlar arasında her yıl tekrar edilen en çirkin, en mantıksız eylem!” (s: 9)

Öyleyse biz de “Bu sözün sahibi olan herif, en alçak en rezil insan” desek ne diyecekler acaba?

3- Müslümanları şöyle suçluyor:
“Kur’an’ı yok edememiş kapatmışlardır. “Kitab”ı “teberrük edici şey” haline getirmişlerdir.” (s:11)

Açıkça, müslümanları Kur’an’ı yok etmek için uğraşmakla suçluyor. Teberrük/bereketlenmek kötü bir şeymiş gibi, Kur’an’ı teberrük edilen şey haline getirmekle de suçluyor.

4- Bakın hacta tavaf eden Müslümanlara nasıl hakaret ediyor:
“Yemenliler, saçları perişan ve pis, gözleri çökmüş, bellerine ip bağlamışlar, her biri mezardan çıkmış tıpkı bir hortlak gibi. Ve siyahlar; iri, uzun boylu ve kazık gibi, dudaklarını köpük bürümüş…” (s: 71)

Bazı Müslümanların görüntüleri böyle olsa bile, imanlı bir ağız onlar hakkında bu ifadeleri kullanamaz. Öbür taraftan, hacda, kötülükler görülmez, gizlenir, iyilikler anlatılır. En mühimi de şu ki, bu sözler bir Müslümanın din kardeşleri hakkında söyleyeceği sözler olamaz.

5- İmanî bakımdan uygun olmayan öyle benzetmeleri var ki, aşağıda da göreceğiniz gibi, bu teşbihlerin /benzetmelerin her biri en hafifinden insanın imanını sarsar.

Sözün fazla uzamaması için bunları kısa değerlendirmelerle verelim:

6- Hacer Vâlidemiz’den câriye diye bahsederek şöyle diyor:
“Allah, Afrikalı siyah bir câriyenin evinde.” (s:49)
Allah, -hâşâ- Hz. Hacer’in evindeymiş. Bu bir teşbih bile olsa bir müslümanın ağzından çıkmaz.

7- “Allah, dünyanın kalbi, varlığın mihveridir.” (s:50)

Bu söz gerçek mânâda da söylense teşbih de olsa asla câiz değildir.
8- “Allah ve insanlar/topluluk bir cihette, bir saftalar.” (s:50)
Allah –hâşâ- insanlarla aynı saftaymış. Bu söz de öncelikiler gibi küfür üstüne küfürdür.

9- “Allah’ın çevresinde tavaf yapıyorsun.” (s: 54)
Kâbe beytullah olduğu halde, Şeriatî –hâşâ- Kâbe’ye Allah diyor. Ona göre tavaf Allah’ın çevresinde yapılıyormuş.
10- “Vay be! Bu tevhid …seni Allah’la diz dize oturtuyor. …Allah’ın benzeri olarak görüyor. (s:56)

İnsanın Allah’la diz dize oturması ve Allah’ın benzeri olması…
Bu benzetmelerin hepsi de insanı imandan uzaklaştıracak şeylerdir.
11- “İlâhî özün, içinde, Allah’ın ruhu girdaptan doğup başını kaldırıyor. Nereden? Allah’ın elinin sağ elinin altından.” (s: 59)

Altı çizili yerlere dikkat. Aynı derecede tehlikeli sözler.

12- “.. sa’y et. Fakat çember çizerek değil, çembersel çaba, değirmen eşeğinin sa’yi gibidir, kısır döngüdür, sonuçta başa dönersin. Böyle bir şey, “abes”, “anlamsız”, içi boş daire, içeriksiz, hedefsiz: Tıpkı sıfır gibi.” (s: 67)
Câhil adam sa’y ile tavafı karıştırıyor. Sa’y istense de zaten çembersel yapılamaz. Değirmen eşeğinin sa’yi gibi diye bir benzetme yapanın, kendisi eşekten aşağı olur. Eşek hiç olmazsa cehennemde yanmayacak toprak olacaktır. İmansızlar ise cehenneme girecek, çıkmayacak ve orada ebedî kalacaklardır.

Şeraitî Kâbe’nin etrafında yapılan tavafı da “Abes, anlamsız, içeriksiz hedefsiz ve sıfır” olarak görüyor.
13- “Ey insan! “Allah’ın ruhu”! (s:80)

Burada insana, “Allah’ın ruhu!” diye hitap ediyor.

14- “Ey hacı, yolun sonunda Allah seni beklemekte…” (s: 91)

Bu söz de insanı sâfî küfre götürecek bir benzetme…
15- Müzdelife’den Mina’ya hareket edecek hacıları, yıkılmaz bir duvara benzettikten sonra şöyle diyor:

“Bu çelik duvarı dünyada yıkabilecek hiçbir güç yoktur. İbrahim ve Muhammed dahi yıkamaz.” (s: 106)

Görüyor musunuz hâinliği!..

Hazreti İbrahim ve Peygamberimiz çelik duvar gibi olan Müslümanları –hâşâ- yıkmak için mi uğraşıyorlar ki böyle söylensin?

Böyle bir duvarı yıkmayı hedeflese hedeflese ancak kâfirler hedefler. Onun için, İbrahim Aleyhisselam ile Peygamberimiz’i bu çelik duvarı yıkmak istiyor gibi göstermesi ayrı bir hainliktir. Bu çelik duvarı yıkma cürmünü Hz. İbrahim’e ve Peygamberimiz’e yüklemek ise olsa olsa imansızlık alâmetidir.
16- “Ki sen, tek bir “varlık”sın: Kendi “mahiyet”ini kendin yaratmalısın.” (s: 112)
insan kendisini nasıl yaratır? Ama o, Allah’a ait olan yaratmak kelimesini insana izafe ediyor.

17- “Savaş İbrahim’in içinde, Allah’la İsmail arasında savaş.” (s: 119)
Eh, bu kadarı da yani “Allah’la İsmail arasında savaş” demek de artık sapıklığın son raddesi olsa gerek.

18- “Hâtemül Enbiya dahi kendini korumasaydı sarsılabilir düşebilir, yaptıklarını heba edebilirdi. O bile şirkten masum değildir!” (s: 129)
Değerli okuyucu!

Böyle bir ifade Peygamberler hakkında asla kullanılamaz. Çünkü peygamberlerde ısmet sıfatı vardır. Onlar Allah’ın koruması altındadırlar. Onlar, şirke düşmek şöyle dursun sıradan günah işlemekten bile uzaktırlar. Gerçek bu olduğu halde, Peygamberimiz hakkında “O bile şirkten masum değildir!” demek, ancak imansızlara yakışır…

ŞERİATÎ’NİN CAHİLLİKLERİ…

Ali Şeriatî’nin cahilliklerine gelince:

a) Haccın başlangıcını zilhiccenin 9. günü olarak anlatıyor. (s: 79)
Halbuki hac, Zilhiccenin 8. günü Mina’ya çıkmakla başlar.
b) “Âdem doğduğu zaman” (s: 84) diyor

Hazreti Âdem doğmamış, topraktan yaratılmıştır…
c) “Hacta ilk hareket Arafat’tan başlar” (s: 86) diyor.
Yanlıştır. Hac Mina’dan başlar.
d) Şeytan taşlamak için toplanacak taşları şöyle tarif ediyor:
“Cevizden daha küçük, fıstıktan daha büyük” (s: 101)

Yanlıştır. Doğrusu şöyle: Nohuttan büyük, fındıktan küçük.
Milyonlarca hacı cevizden küçük taş toplasa Mina’da taş dağı meydana gelir.
f) “Demek Allah için insan kurban etmek yasak oluyordu. Oysa geçmiştebu , yaygın bir dinî gelenek ve ibadetti.” (s: 135)

Dinî gelenek derken hak dini kastetmektedir. Oysa hak dinde insan kurban etmek gibi bir gelenek ve ibâdet yoktur.

g) “Şimdi her şey sona erdi. Nerede? Mina’da!” (s: 146)
Yanlış. Hac Mina’da bitmez. Çünkü daha ziyaret tavafı yapılacaktır.

h) “Bugün Zilhiccenin onu. Kurban Bayramı, Hacc sona erdi.” (s: 146)
Yanlıştır. Hac sona ermemiştir. Taşlama devam etmektedir. Ondan sonra da farz olan ziyaret tavafı var.

i) “Bu üç günde (bayramın üç günü) Mina bölgesinden dışarı çıkmak yasak! Ka’be’yi tavaf için bile geceleyin dışarı çıkmaya hakkın yok.” (s: 147)
Bu da ancak câhillerin düşeceği bir yanlış. Hacta böyle bir yasak yok.

PEYGAMBERLERE HÜRMETSİZLİKTE DİRETME…

Şeriatî’nin Hac kitabında bazı mübârek isimler geçiyor.
Meselâ:
Harun kelimesi 1 defa,
Peygamber kelimesi (Peygamberimiz kastedilerek) 3 defa,
Musa kelimesi 4 defa,
Ali kelimesi 5 defa,
Hüseyin kelimesi 6 defa,
Hacer kelimesi 9 defa,
Muhammed kelimesi 10 defa,
Âdem kelimesi 21 defa,
İsmail kelimesi 90 defa,
İbrahim kelimesi 131 defa geçmektedir.
Buna rağmen Ali Şerîatî hiç birini “Hazret” kelimesiyle anmıyor. Peygamberlerden bahsederken de hiç biri hakkında “Hazret” kelimesi veya “Aleyhisselam” kelimesi kullanmıyor…


Ali EREN | 25 Mart 2013 Pazartesi | www.haberkita.com (http://www.haberkita.com/musluman-genclere-ornek-gosterilen-bir-zindik_35971.html)
Başlık: O Zındık İşte Bu!
Gönderen: Mücteba - 29 Mart 2013, 10:33:57
O Zındık İşte Bu!

Ali Şeriatî Değerli okuyucu! Muhterem Mehmet Şevket Eygi’nin, Ali Şeraitî hakkında yazdıklarını buraya almayı uygun bulduk. Eygi’nin yazısında, “Janus” kelimesi geçmektedir.

Janus, iki yüzü olan bir Roma putudur. Buna dikkat!

Bu bilgiyi verdikten sonra Eygi’nin yazısına geçebiliriz:

“Bundan yirmi beş sene kadar önce Şeriatî’nin meşhur ve hacimli kitabı İslam Şinasî’nin Türkçe tercümesini okurken, bir sayfasında gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Yazar aynen şöyle diyordu:

“Allah gerçek bir Janus’tur...”

Janus’un mânası nedir? Ansiklopedilere bakınca, bunun iki çehreli bir Roma putunun adı olduğunu öğreniyordunuz. Bir Müslüman Yüce Allah’ı nasıl olur da bir puta benzetebilirdi? Üstelik de “gerçek Janus” diyor.
Yani tevili mevili yok”

Mehmet Şevket Eygi, Ali Şeriatî hakkında bilgi vermeye devam ediyor:

Allahü Teâlâ'yı puta benzeten Ali Şeriatî

Konu: İranlı sosyolog, İslamcı, sözde mücahit, bazılarının öve öve bitiremedikleri, göklere çıkarttıkları Dr. Ali Şeriati'nin bir kitabındaki çok vahim bir yanlış hakkındadır.

Kitabın ismi, "Muhammed'i Tanıyalım" (İslâm Nedir-III) Ankara 1988.
Kitabın Farsça orijinalinin adı "İslam Şinasi Meşhed-III"

Yukarıda adı verilen kitabın 151'inci sayfasının 2'nci paragrafını aynen aşağıya alıyorum:

"Allah gerçek bir "Janus" (78). İki çehreli Allah!

Yahova çehresi, Teus çehresi, iki seçkin ve çelişik sıfatı! "Kahhar" ve "Rahman"
Yahova gibi "müntegım" (intikamcı), "müstebit", cebbar, mütekebbir ve "şedidül-ikab", "Kibriya arşı"na yaslanmış, melekût örtüleriyle örtülü, yeri, "ötede ve her şeyin üzerinde", alttaysa mutlak saltanatı söz konusudur.

Aynı halde Teus gibi "Rahman", "Rahim", "Rauf", "Gafur" (79)dur.

Yeryüzüne inerek insanla, topraktan olan "Halifesi, akrabası"yla dostluk bağı kuruyor. Onu "kendi yüzüne benzer" bir yüzle gösteriyor. Onu kendine benzer yaratacağı müjdesiyle müjdeliyor. Öylesine insanla samimi ve dost oluyor ki ona "şah damarından daha yakın olduğunu açıklıyor...”

“Not: (78) Janus, Yunanın iki çehreli tanrısıdır. Geçmiş ve geleceği bilen."

***

Ali Şeriati "Allah gerçek bir Janus..." diyor. Yani kemal sıfatlarla sıfatlı, noksan sıfatlardan münezzeh olan Allahü Teala'yı iki çehresi olan bir Roma putuna benzetiyor.

Öyle bir benzetiş ki, başına “gerçek” sıfatını ilave ediyor. Yani mecâzî manada bir benzetiş değil, te'vili yok...

Ehl-i Sünnete göre, Allahü Teala'nın on dört sıfatından biri "Muhalefetün lilhavadis"tir. Yani Allahü Teala yaratılmışlardan, kendisi dışındaki varlıklardan hiçbirine benzemez.

Allahü Teala'nın benzeri, eşi, ortağı, naziri, oğlu, kızı yoktur.
Ali Şeriati'nin yukarıya aldığım paragrafındaki, Allahü Teala'yı bir puta benzetme zındıklığını Tevhide inanan hiçbir Müslüman kabul etmez. Ehl-i Sünnetten olsun, Şia'dan olsun, başka bir mezhepten olsun...

Allahü Teala'yı bir puta benzetmek, bir Müslümanın yapacağı iş değildir.
Ali Şeriati'nin "İslam Şinasi" kitabı yayınlandığı vakit, İran'daki ve Irak'taki Şii ulemadan nicesi onun bu gibi bozuk fikirlerine karşı çıkmıştı.

Türkiye'deki bazı İslamcılar Ali Şeriati'yi neredeyse kutsal bir mücahit, örnek alınacak ve idealize edilecek büyük bir model haline getirmişlerdir.
Ortada gerçekten üzücü, şaşırtıcı, kahredici bir durum vardır. Adam Allahü Teala'yı bir puta benzetiyor, benzetirken de "gerçek" sıfatını kullanarak parmağını gözümüze sokuyor ve birtakım Müslüman kardeşlerimiz, onu büyük ve örnek bir Müslüman, bir mücahit, bir aydınlatıcı, peşinden gidilecek bir fikir önderi olarak görüyor ve gösteriyor.

Ali Şeriati'nin Türkçeye tercüme edilen kitaplarında (abartmıyorum) binlerce dinî hata bulunmaktadır. Bunların bir kısmı tercüme edilirken çıkartılmaktadır, yukarıda aldığım paragrafı herhalde sakıncalı görmediler ki, çıkartmamışlar.
Ortada hem Ehl-i Sünnet ve hem de Şia açısından utanç ve hacalet verici bir manzara vardır:

1. Ehl-i Sünnet, İslamcı literatürdeki bu gibi fahiş, küfre götürücü yanlışları görmüyor. Bunları red, cerh ve tekzip etmiyor.

2. Bir kısım Şia ise, Allahü Teala Hazretleri’ni bir puta benzeten bu eserleri İslamî yayın diye sergiliyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kontrolü altındaki büyük yayınevlerinde Ali Şeriati'nin kitapları peynir ekmek gibi satılıyor.

Ortada iki şık var:
1. Ya Diyanet sattığı kitapları kontrol etmiyor,
2. Yahut Ali Şeriati'yi İslamcı bir yazar kabul ediyor ve kitaplarını satmakta bir sakınca görmüyor.

Ali Şeriati konusunda son derece müsamahakâr olan Diyanet, Hâtemü'l-fukaha ve Fahrü'l-muhaddisîn merhum Ahmed Davutoğlu Hoca'nın "Din Tahripçileri" adlı kitabını raflarında bulundurup satmıyor. Çünkü bu kitapta, kendisini müctehid ilan etmiş Prof. Hayrettin Karaman'a yöneltilmiş çok haklı ve uyarıcı tenkitler vardır.

"Allah gerçek bir Janus..." ibaresi acaba kitabın Farsça orijinalinde yok da, Türkçe tercümesinde mi sokuşturuldu, sorusuna şu cevabı veririm:
Bendenizde kitabın Farsça orijinalinin o sayfası var, "Allah yek Canus-i hakiki est! Hüdai ba du çehre..." (.% 82)..." diyor. Tercümeye lüzum yok. Hakiki kelimesini biz de kullanıyoruz.

Ali Şeriati'nin hayranları, bu gibi tenkitleri insaf ve adaletle karşılamıyor, yöneltenlere hakaret ediyorlar.

"O bir mücahittir... O bir şehittir..." diyorlar.

Yahu mücahit ve şehit olmak, İslam'ın sahih Tevhid akidesine aykırı küfür sözleri söylemeye hak kazandırır mı?..
Diyanet İşleri Başkanlığı Fetva Heyeti, Ali Şeriati'nin "İslam Şinasi=Muhammed'i Tanıyalım" kitabının Türkçe tercümesinin 1988 tarihli baskısının 151'inci sayfasındaki "Allah gerçek bir Janus..." sözü hakkında Türkiye Müslümanlarını aydınlatmalıdır.

Bir Müslüman, bir muvahhid böyle bir söz söyleyebilir mi? Söylerse ona ne lâzım gelir?

Bu söz bir küfür sözü değil midir? Hiçbir şeye benzemeyen Allahü Teala hazretlerini bir Roma putuna benzetmek büyük bir sapıklık değil midir?
Müslümanların böyle kitapları okumaları caiz midir?

İmkânım olsa, Caferî ulemasına da bu konuda (saygıda kusur etmeksizin) sorular yöneltmek isterim.

Şiî-Caferî mezhebine göre, Allahü Teala'ya "gerçek bir Janus" demek caiz midir?.. Sanırım ki, onlar da kesinlikle caiz olmadığını beyan edeceklerdir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, acaba tenezzül buyurup soruma cevap lütfedecek midir? Ederlerse bu sütunlarda yayınlayarak halkımıza duyuracağım.
"Muhammed'i Tanıyalım" kitabının bir özelliği de şu:

Kitapta Resulüllah Efendimizin ismi yüzlerce defa geçiyor, bir keresinde bile başına "Hazret-i" konmamış, yine bir kere bile salât u selam getirilmemiştir. Resulüllah Efendimiz’e salât ve selam getirmek farzdır. Zamanımızda nice inançsızlar bile, Efendimiz’in ismini yalın olarak kullanmıyorlar, başına Hazret koyuyorlar.”

(Teşekkür: Ali Şeriati'nin İslam Şinasi adlı kitabının, içinde yukarıda bahis konusu edilen vahim ve fahiş yanlış bulunan sayfasının fotokopisini lütf edip gönderen Dr. Rashaad bey dostumuza teşekkür ediyorum...)

14 / Şubat / 2011 Milli Gazete

Mehmet Şevket Eygi’nin yazısı böyle.

Değerli okuyucu!

Ali Şeriati zeki, ağzı laf yapan, kendi mesleğinde yetişmiş, kültürlü bir sosyal bilimci olmakla beraber, din âlimi değildi. Dolayısıyla dinî konularda kendisinden istifade edilebilecek bir kimse olamazdı.

Esasen, biz ehl-i sünnete göre bütün Şiîler de aynıdır. Çünkü onlar şiî biz sünnîyiz. Onlardan İslâm'a dair bizim öğreneceğimiz hiç birşey yoktur.

Ali Şeriati’nin dinler tarihi ile ilgili kitabına bakanlar, Şeriatî’nin şiî olması bir tarafa, Fars milliyetçiliğinin etkisinden kurtulamamış olduğu anlaşılmaktadır.
Hazreti Allah hakkında, -benzetme yapmak bile câiz değilken- benzetme dahi yapmadan doğrudan “Allah gerçek bir janustur” demesi, onda Şiîlikten daha çok Zerdüştlük etkisinin olduğunu göstermektedir.


Ali EREN | 28.03.2013 17:10 Perşembe | www.haberkita.com (http://www.haberkita.com/o-zindik-iste-bu_36824.html)