Sadakat islami Forum

SADAKAT MEDRESESİ => METİNLER MÜZAKERELERİ => Konuyu başlatan: muallim - 10 Temmuz 2005, 00:35:32

Başlık: Metinler > isaguciii
Gönderen: muallim - 10 Temmuz 2005, 00:35:32
Haydi Bismillah;

İsağuci; ilmi mantıktan bir kitabın ismidir.İsağuci , ( is eğo ve cii ) (ben, sen ,o mekanda )kelimlerinden müteşekkil yunanca bir manada  bir kelimedir. Kitabın musannıfı Esiruddinul Ebheri (el mufaddal ibni Ömer El ebheri ) hazretleridir.

ilmi mantık: Kendisiyle riayet olunan fikirdeki hatalardan zihni koruyan kanuni bir alettir.
Mezusu ise: Netyicelere ulastırma cihetinden tasdigati ve tasavvuru bilmek için zati hallerden kendisinde bahsedeilen ilimdir.

İlmi mantık genel mevzuu itibariyle ikiye ayrılır.Bunlar tasavvurat ve tasdigat...

Tasavvurat baslı basına iki kısımdır. Mabadi Tasavvurat ve magasidi Tasavvurat ..
Bu kısımlardan kendi aralarında soyle kısımlandırılırlar...

Mabadi Tasavvurat : Cins, Nevi,Fasl,Arazi Amme,Arazi Has
Magasidi Tasavvurat : Haddi Tam,Haddi Nagıs,Resmi Tam ve Resmi Nagıs

Diğer yonden tasdigat baslıgı da ikiye ayrılır. Mabadi Tasdigat ve magasidi Tasdigat.
Bu baslıklarda kendi içlerinde konu baslıklarına ayrılırsa isağuciinin bütün kapsamı içeriği ortaya konmuş olur.

Mabadi Tasdigat : Ahkami Gazaya,Akis ve Tenaguz
Magasidi Tasdigat: Sanaati Hamse(Burhan,Cedel,Hıtabet,Şiir,Müğalatat).

Bunlardan en önemli olanları Burhan,cedel ve hıtabetir.

Boylece kitapta anlatılan butun mevzular kapsamlı bir sekilde taksimatı ortaya konmuş olur...

<<<Yazdıklarımda kelime hatalarım olmuşssa buyuklerime danısmadan agzımdan bir seyler soyleme curreti göstermişsem bütün talebe arkadaslarımdan affımı dilerim..
En dogrusunu Allahım bilir.
Başlık: Metinler > isaguciii
Gönderen: müteallim - 10 Temmuz 2005, 00:55:16
Alıntı yapılan: "muallim"
Haydi Bismillah;
<<<Yazdıklarımda kelime hatalarım olmuşssa buyuklerime danısmadan agzımdan bir seyler soyleme curreti göstermişsem bütün talebe arkadaslarımdan affımı dilerim..
En dogrusunu Allahım bilir.


muallim kardes üc satir ile isa guciyi mücmel olarak taksim etmis kitabi anladigi anlasiliyor.

Imtihani kazanmisa benziyor.
Başlık: Metinler > isaguciii
Gönderen: Padisah - 10 Temmuz 2005, 01:16:50
Sarf Nahv dururken, yukarlara cikmayalim... birde cogumuz sarf veya nahivi tam okumamistir.. burda kactanesi yüksek ilimleri okudu?? coklari istifade edemez ki.. Kafamizi Sarf ve Nahivla alakali olan Kitaplarla, Serhlerle, Muriblerle ugrasalim.. Alt ilimleri anlamadan, yüksek ilimleri kimse anlamaz. Birde Sarf ve Nahivle alakali yazilan mevzular, bilgiler o kadar cok ki.. yeter ve artar.. gerisi kendiliginden gelir.
Başlık: Metinler > isaguciii
Gönderen: müteallim - 10 Temmuz 2005, 01:33:54
Ilmü mantigi birde söyle taksim etsek affiniza siginarak nasil olur.

                                    Ilmü mantik  2 kisim


    Tasavvurat                                              
  Tasdiygat

1-Mebadi tasavvurat                                   1-Mebadi tasdikat
2-Makasidi Tasavvurat                                2-Makasidi tasdikat

     



Mebadi tasavvurat                              1-Mebadi tasdikat
Külliyyati hamse                                   Gadaya ve ahkami

1-Cins                                                      
1 Nevi                                                       2-Makasidi tasdikat
3-Fasil                                                          Kiyasdir.
4 -Arazi aam
5_Arazi hass

       Makasidi tasvvurat
       Kavli Sarihdir


1-Haddi tam
2-Haddi nakis
3-Resmi tam
4-Resmi nagis



Ilmü mantikdan murad kiyas ve aksamidir.Bundan sonra kiyas  Madde hasebi ile  5 dir.Mantik alimleri indinde Sanaati hamse diye isim verilir.Eger kiyas yakiniyyatdan terekküb ederse Burhan,Zanniyyatdan terekküb ederse Hitabe,Müsellematdan terekküb ederse Cedel,Mühayyelatdan terekküb ederse Siir.Mükaddematdan terekküb ederse Mugalata denir.Yukaridaki 4 kisma bu besinci ilave edilirse Mantigin bablari 9 eder.Cumhur indinde mantigin bablari bundan ibaret olur.
Başlık: Metinler > isaguciii
Gönderen: muallim - 10 Temmuz 2005, 15:49:30
Hocam benim aklıma takılan bir soruyu size sormak isterim.kitabın en basında musaanıfı tanıtan cumleler sarf edilmiş...Kendini ovucu tarzdaki yazıların kaynagı musannıf mıdır yoksa baskası musannıfa onsoz mu yazmıstır..??

Eğer musannıf hazretleri kendi yazmıssa bu kadar ovgunun sebebi ne olabilir..
Başlık: Metinler > isaguciii
Gönderen: Padisah - 11 Temmuz 2005, 12:36:59
Esiruddinul elebheri'nin altina baktigin zaman, asagi da seyhe matuf atful beyan yaziyor. Evet bu musannif yazarin kendisi.

Bu kadar övgünün sebebi mantik ilminde yunan poprphyrios'dan fazla kendisini iyi tanitmak icin. Yoksa kendisini kim övebilir ki? Bunu mecazi anlamda düsünmek lazim, bazi musanniflar kendi kitablarin basinda isimlerini yazarlar.

en iyisini Allah bilir. Hatalarim varsa düzeltin.
Başlık: Metinler > isaguciii
Gönderen: muallim - 11 Temmuz 2005, 15:26:14
Yunanlılardan alınmış bir ilim olması hasebiyle kafirlere karsı kendisini ovmek için mi yazılmış once ovgu???

Bu sebeb bile kişinin kendisini övmesi için yeterlimidir???
Başlık: Metinler > isaguciii
Gönderen: müteallim - 11 Temmuz 2005, 23:14:48
Alıntı yapılan: "muallim"
Hocam benim aklıma takılan bir soruyu size sormak isterim.kitabın en basında musaanıfı tanıtan cumleler sarf edilmiş...Kendini ovucu tarzdaki yazıların kaynagı musannıf mıdır yoksa baskası musannıfa onsoz mu yazmıstır..??


Bu sözler musani hazretlerine ait degildir.Büyükler kendilerini böyle övdükleri vaki olmamistir.Asagidaki yaziyi dikkatlice okuyunuz.
                  Isa  Guci kitabinin birinci sahifesinin mefhumu.

Ebheri kabilesine mensüp Dinde muhtar Yahut ilmi lakabi Eserüddin ve dinde sübüt bulucu hakimlerin mugteda bihi ve ulemai müteahhirinin efdali ve ulumu akliyye ile ulumu nagliyyeyi cami olan mukdeda bih  olan seyh tekellüm eyledi.Cenabu vacibül- vücüd evsaf ile mevsuf olan seyhin kabrini Cennet bahcelerinden bir bahce kilmakla güzel etsün. Ve seyh müsarün ileyhin mahalli kararini Cennet kilsun. Demekdir.

                                                      FAIDE.
Zahir olan ( Gale-esseyhul-imamül- allame ) Ibaresi kelami musannifdan olmayip  isa guci Risalesinin  musannifi bilinsin ve bu ilmi talip edenleri bu risaleye tesvik  ve mantik mes´elelerini zapt icin  musannifin talebelerinden bazisinin kelami olup kitabin basina ilave olmustur.

Ma´haz:Mürsidi- mebtedi Sahife 3.


Allahin selami hidayete tabi olanlar üzerine olsun.
Başlık: Metinler > isaguciii
Gönderen: muallim - 12 Temmuz 2005, 16:08:35
Allah razı olsun hocam..tesekkur ederiz. :x
Başlık: Metinler > isaguciii
Gönderen: müteallim - 12 Temmuz 2005, 23:31:53
Alıntı yapılan: "muallim"
Allah razı olsun hocam..tesekkur ederiz. :x


Kitap karistirma imkani verdiginiz icin sizlerdende Allah razi olsun.
Başlık: Metinler > isaguciii
Gönderen: muallim - 16 Temmuz 2005, 21:25:44
Kitap karıstırmak iyidir. Sayemizde size biraz okuma fırsatı vermiş olduk. :D
Başlık: Metinler-İsaguciii
Gönderen: zaman_1453 - 26 Ocak 2008, 00:34:12
Mantık

İlm-i Mantık

( هُوَ آلَةٌ قَا نُو نِيَةٌ تَعْصِمُ مُرَاعَاتُهُ الذِّ هْنَ عَنِ الْخَطَاءِ فِ الْفِكْرِ ). İlm-i mantık kânunî bir âletdir ki, kendisine riâyet etmek zihni fikirdeki hatâdan korur.

Delaletin Kısımları

Bil-mutabaka: ( هُوَ مَا يَدُلُّ عَلَى تَمَامِ مَا وُضِعَ لَهُ ). Lafzın  vazolunduğu mananın tamamı üzerine delelet etmesine denir. Mesela insan kelimesi ile hayvan-ı natık kastolunması gibi
Bit-tezammün: ( هُوَ مَا يَدُلُّ عَلَى جُزْءِ مَا وُضِعَ لَهُ ). Lafzın  vazolunduğu mananın bir cüz’ü üzerine delalet emesine denir. Mesela insan kelimesi ile hayvan veya natıktan birisinin kastolunması gibi
Bil-iltizam: ( هُوَ مَا يَدُلُّ عَلَى مَا يُلاَزِمِ مَا وُضِعَ لَهُ فِى الذِّهْنِ ). Lafzın  vazolunduğu mananın zihindeki lazımı üzerine delalet etmesine denir. Mesela insan kelimesi ile ilim kabiliyeti ve kitabet sanatının murad olunması gibi

Lafız

Lafız iki kısımdır; müfret olur, mürekkeb olur.

Müfret: ( هُوَ الَّذِى لاَ يُراَدُ بِا لْجُزْءِ مِنْهُ دَلاَلَةٌ عَلَى جُزْءِ مَعْنَاهُ ). Lafzın cüz’ünün, mananın cüz’ü üzerine delalet etmemesidir.(insan)
Mürekkeb: ( هُوَ الَّذِى يُرَادُ بِا لْجُزْءِ مِنْهُ دَلاَلَةٌ عَلَى جُزْءِ مَعْنَاهُ ). Lafzın cüz’ünün, mananın cüz’ü üzerine delalet etmesidir. (râmil-hicare)

Müfret iki kısımdır; küllî olur, cüz’î olur

Küllî: ( وَهُوَ الَّذِى لاَ يَمْنَعُ نَفْسُ تَصَوُّرِمَفْهُو مِهِ عَنْ وُقُوعِ الشِّرْكَةِ ). Lafzın manasını düşünmek şirket vukuundan men etmeyendir. (insan)
Cüz’î: ( وَهُوَ الَّذِ يَمْنَعُ نَفْسُ تَصَوُّرِ مَفْهُومِهِ عَنْ وُقُوعِ الشِّرْكَةِ ). Lafzın manasını düşünmek şirket vukuundan men edendir. (zeyd)

Küllî iki kısımdır; zatî olur, arazî olur.

Zâtî: ( وَهُو الَّذِى يَدْخُلُ فِى حَقِيقَةِ جُزْ ئِيَّا تِهِ ). Bir şeyin cüzlerinin hakikatine dahil olandır. (insan ve ferese nisbetle hayvan demek gibi). Bu da ya cins, ya nevi, ya da fasıl olur.
Arazî: ( وَهُوَالَّزِى لاَ يَدْخُلُ فِى حَقِيقَةِ جُزْئِيَّاتِهِ ). Bir şeyin cüzlerinin hakikatine dahil olmayandır. (insan için dâhik). Bu da ya araz-ı hâs olur, ya araz-ı âm olur.






Külliyat-ı Hams

Cins: ( وَهُوَكُلِّىٌّ مَقُولٌ عَلَى كَسِيرِينَ مُخْتَلِفِينَ بِا لْحَقَا يِقِ فِى جَوَابِ مَا هُوَ )Ma hüve’nin cevabında hakikatleri muhtelif olan şeyler üzerine cevap vaki olandır. (insan ve feres için hayvan demek gibi)
Nevi: ( وَهُوَ كُلِّىٌَ مَقُولٌ عَلَى كَسِيرِينَ مُخْتَلِفِينَ بِا لْعَدَدِ دُونَ الْحَقِيقَةِ فِى جَوَابِ مَا هُوَ )Ma hüve’nin cevabında hakikatleri değil de adetleri muhtelif olan şeyler üzerine cevap vaki olandır. (zeyd ve amr için insan demek gibi)
Fasıl: ( وَهُوَكُلِّىٌّ مَقُولٌ عَلَى الشَّيْئِ فِى جَوَابِ اَىُّ شَيْئٍ هُوَ فِى ذَاتِهِ )Eyyü şey’in hüve fî zatihi’nin cevabında bir şey üzerine cevap vaki olandır. (insana nisbetle natık gibi) 
Araz-ı hâs: ( وَهُوَ كُلِّيَّةٌ تُقَالُ عَلَى مَا تَحْتَ حَقِيقَةٍ وَاحِدَةٍ فَقَطْ قَوْلاً عَرَ ضِيًّا ). Kavl-i arazi olarak sadece bir hakikatin tahtındaki fertler üzerine cevap vaki olandır. (insan için bil’fiil ve bil’kuvve dâhiklik gibi)
Araz-ı Âm: ( وَهُوَكُلِّىٌّ يُقَالُ عَلَى مَا تَحْتَ حَقَا يِقَ مُخْتَلِفَةٍ قَوْلاً عَرَ ضِيًّا ). Kavl-i arazi olarak bir çok hakikatin tahtındaki fertler üzerine cevap vaki olandır. (insan ve diğer hayvanlar için bilfiil ve bilkuvve müteneffis gibi)

Kavl-i Şârih

Had: ( قَوْلٌ دَالٌّ عَلَى مَا هِيَةِ الشَّيْئِ ). Bir şeyin mahiyeti üzerine delalet eden kavildir. 
Hadd-i tam: ( وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الشَّيْئِ وَفَصْلِهِ الْقَرِيبَيْنِ ). Bir şeyin cins-i karib ve fasl-ı karibinden terekküp eden kavildir. (insana nisbetle hayvan-ı natık)
Hadd-i nakıs: ( وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الْبَعِيدِ وَ فَصْلِهِ الْقَرِيبِ ). Bir şeyin cins-i baîd ve fasl-ı karibinden terekküp eden kavildir. (insan için cism-i natık)
Resim: ( قَوْلٌ دَالٌّ عَلَى اَثَرِ الشَّيْئِ ). Bir şeyin eseri üzerine delâlet edendir.
Resm-i tam: ( وَهُوَالَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الشَّيْئِ وَخَوَاصِّهِ اللاَّزِمَةِ ). Bir şeyin cins-i karib ve havâss-ı lazimesinden terekküp eden kavildir. (insan için hayvan-ı dâhik)
Resm-i nakıs: ( وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ عَرَضِيَّا تٍ تَخْتَصُّ جُمْلَتُهَا بِحَقِيقَةٍ وَاحِدَةٍ )Tamamı bir hakikate mahsus olan arazlardan terekküp eden kavildir. (insanı tarif ederken “el insanü ennehü mâşin alâ kademeyhi arîz’ul ezfâri bâdi’l beşereti müstekîmü’l kâmeti dahhâkün bi’t tab’i”

Kazıyye

Tarifi: ( قَوْلٌ يَصِحُّ اَنْ يُقَالَ لِقَا ئِلِهِ اِنّهُ صَادِقٌ فِيهِ اَوْ كَا ذِبٌ فِيهِ ). Söyleyen için sözünde sadıktır veya kaziptir diye söylenilmesi sahih olan kavildir. Bu da tarafları itibarıyla iki kısımdır:

1) Hamliyye: ( وَهُوَ مَالاَيَنْحَلُّ طَرَفَاهَا اِلَى مُفْرَدَيْنِ ). Her iki tarafı müfrede ayrılmayandır.
2) Şartiyye: ( وَهُوَ مَايَنْحَلُّ طَرَفَاهَا اِلَى مُفْرَدَيْنِ ). Her iki tarafı müfrede ayrılandır. Bu da ikiye ayrılır:

a) Muttasıla: İki kazıyyeden birinin sıdkı veya kizbi diğerinin sıdkına bağlı olandır. 

- Lüzûmiyye: Tâlinin sıdkı mukaddemin sıdkına bağlı olandır.
- İttifakıyye: Tâlinin sıdkı mukaddemin sıdkına bağlı olmayandır.

b) Munfasıla: İki kazıyyeden birinin sıdkı veya kizbi diğerine bağlı olmayandır.

- Mâniat’ül-cemi vel’hulüv mean: İki şeyin hem cem’inde hem de hulvünde mani olmasıdır.
- Mâniat’ül-cemi fakat: İki şeyin sadece cem’inde mani bir durum olmasıdır.
- Mâniat’ül-hulüv fakat: İki şeyin sadece hulvünde mani bir durum olmasıdır.

Kazıyye nisbet itibarıyla iki kısımdır:

1) Mûcibe (Olumlu)
2) Sâlibe (Olumsuz)

Bunlardan da her bireri üç kısımdır.

1) Mahsusa: Mevzuu şahs-ı muayyen olandır.
2) Mahsûra:Kendisinde edat-ı sûr (kül, bağız) bulunandır.
3) Mühmele: Hem şahs-ı muayyen olmayan, hem de edat-ı sûr bulunmayandır.

Tenakuz

( وَهُوَاخْتِلاَفُ الْقَضِيَّتَيْنِ بِاْلاِيجَابِ وَالسَّلْبِ بِحَيْثُ تَقْتَضِى لِذَاتِهِ اَنْ يَكُونَ اِحْدَاهُمَا صَادِقَةً وَاْلاُخْرَى كَاذِ بَةً ).
İki kazıyyeden birinin sadık diğerinin kazip olmasını vasıtasız olarak iktiza etmesi haysiyetiyle îcab ve selpte iki kazıyyenin ihtilaf etmesidir. Tenakuzun tahakkuku için on yerde mutabakat gerekir: Mevzu, mahmül, zaman, mekan, izafet, kuvvet, fiil, cüz, kül ve şart.

Mûcibe-i külliyyenin nakîzı salibe-i cüz’iyye, salibe-i külliyyenin nakîzı mûcibe-i cüz’iyyedir. Tersi de geçerlidir.

Akis

( وَهُوَ اَنْ يُصَيَّرَالْمَوْضُوعُ مَحْمُولاً وَالْمَحْمُولُ مَوْضُوعًا مَعَ بَقَاءِ اْلاِيجَابِ وَالسَّلْبِ بِحَا لِهِ وَالتَّصْدِيقِ وَالتَّكْذِيبِ بِحَالِهِ ).
Kendi haline olduğu halde tasdik ve tekzip, yine kendi haline olduğu halde îcab ve selbin bekâsı ile beraber mevzuu mahmül, mahmülü de mevzu yapmaktır.

Mûcibe-i külliyyenin aksi mûcibe-i cüz’iyyedir.
Mûcibe-i cüz’iyyenin aksi yine mûcibe-i cüz’iyyedir.
Salibe-i külliyyenin aksi salibe-i külliyyedir.
Salibe-i cüz’iyyenin ise lüzûmen aksi yoktur.

Kıyas

( وَهُو َقَوْلٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ اَقْوَالٍ مَتَى سُلِّمَتْ لَزِمَ عَنْهَا لِذَا تِهَا قَوْلٌ آخَرُ ). Kavillerden (suğra ve kübradan) terekküp eden bir kavildir ki, ne zaman o kaviller teslim olunsa (kabul edilse) onların zatı için başka bir kavil (netice) lazım gelir. Kıyas iki kısımdır:

Kıyâs-ı istisnâî: Neticenin aynısı veya nakîzı bilfiil kıyasta mezkür olandır.
Kıyasın birden fazla mukaddimesi arasında tekrar eden kelimeye hadd-i evsat, neticenin mevzuuna haddi esğar, neticenin mahmulüne de hadd-i ekber denir. Kendisinde haddi esğar bulunana suğra, hadd-i ekber bulunana da kübra denir. Suğra ve kübradan meydana gelen hey’ete ise şekil denir.

Şekiller dörttür: Hadd-i evsat suğrada mahmül kübrada mevzu olursa birinci, tersi olursa dördüncü, her ikisinde de mevzu olursa üç, her ikisinde de mahmül olursa ikinci şekildir.

Kıyas-ı iktirânî: Neticenin aynısı veya nakîzı bilfiil kıyasta mezkür olmayandır. Kıyas-ı iktirani iki hamliyyeden, iki muttasıladan, iki munfasıladan, bir hamliyye bir muttasıla, bir hamliyye bir munfasıla ve bir muttasıla ile bir munfasıladan terekküp eder.

Kıyas-ı istisnâî eğer muttasıla ise; mukaddemin aynını istisna, talinin aynını netice verir. Talinin nakîzını istisna ise mukaddemin nakîzını netice verir.

Kıyas-ı istisnâî eğer munfasıla ise; iki cüzden birinin aynını istisna diğerinin nakîzını, iki cüzden birinin nakîzını istisna ise diğerinin aynını netice verir.

Sanâatı Hams

Burhan: ( وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّماَتٍ يَقِينِيَّةٍ ِلانْتَاجِ الْيَقِينِ ). İlm-i yakîni elde etmek için yakînî mukaddimelerden terekküp eden kıyastır. Yakîniyyat altıdır: Evveliyyat, müşahedat, mücerrebat, hadsiyyat, mütevatirat, kazaya kıyasatüha meaha’dır.
Cedel: ( وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَشْهُورَةٍ ). Meşhur mukaddimelerden terekküp eden kıyastır.
Hitabe: ( وَهُوَ قِياَسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَقْبُو لَةٍ عَنْ شَخْصٍ مُعْتَقَدٍ فِيهِ اَوْ مَظْنُونَةٍ ). Kendisine itikat edilen şahsın makbul mukaddimelerinden veya zannolunan mukaddimelerden terekküp eden kıyastır.
Şiir: ( وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ تَنْبَسِطُ مِنْهَا النَّفْسُ اَوْ تَنْقَبِضُ ). Nefsin hoşlandığı veya hoşlanmadığı bir takım mukaddimelerden terekküp eden kıyastır.
Muğâlata: ( وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ كَاذِبَةٍ شَبِيهَةٍ بِالْحَقِّ اَوْ بِاالْمَشْهُورَتِ اَوْ مُقَدِّمَاتٍ وَهْمِيَّتٍ كَاذِبَةٍ ). Hakka veya meşhura benzeyen kazip mukaddimelerden  veya kazip vehmî mukaddimelerden terekküp eden kıyastır.
Başlık: Ynt: Metinler-İsaguciii
Gönderen: zaman_1453 - 29 Ocak 2008, 21:14:22

عِلْمِ مَنْطِقْ: هُوَ آلَةٌ قَا نُو نِيَةٌ تَعْصِمُ مُرَاعَاتُهُ الذِّ هْنَ عَنِ الْخَطَاءِ فِ الْفِكْرِ
غَا يَه سِي: عِصْمَةُ الذِّ هْنِ عَنِ الْخَطَاءِ فِى الْفِكْرِ
مَوْ ضُو عى:  مَعْلُومَاتِ تَصَوُّ رِ يَّة وَ تَصْدِ يقِيَّة

دَلاَلَة بِا الْمُطَابَقَة: هُوَ مَا يَدُلُّ عَلَى تَمَامِ مَا وُضِعَ لَهُ
 دَلاَلَة بِا الْتََّضَمُّن: هُوَ مَا يَدُلُّ عَلَى جُزْءِ مَا وُضِعَ لَهُ
دَلاَلَة بِا الاِلْتِزَام: هُوَ مَا يَدُلُّ عَلَى مَا يُلاَزِمِ مَا وُضِعَ لَهُ فِى الذِّهْنِ

مُفْرَدْ: هُوَ الَّذِى لاَ يُراَدُ بِا لْجُزْءِ مِنْهُ دَلاَلَةٌ عَلَى جُزْءِ مَعْنَاهُ
مُرَكَّبْ: هُوَ الَّذِى يُرَادُ بِا لْجُزْءِ مِنْهُ دَلاَلَةٌ عَلَى جُزْءِ مَعْنَاهُ
كُلِّى: وَهُوَ الَّذِى لاَ يَمْنَعُ نَفْسُ تَصَوُّرِمَفْهُو مِهِ عَنْ وُقُوعِ الشِّرْكَةِ
جُزْئِ: وَهُوَ الَّذِ يَمْنَعُ نَفْسُ تَصَوُّرِ مَفْهُومِهِ عَنْ وُقُوعِ الشِّرْكَةِ
زَاتِى: وَهُو الَّذِى يَدْخُلُ فِى حَقِيقَةِ جُزْ ئِيَّا تِهِ
عَرَضِى: وَهُوَالَّزِى لاَ يَدْخُلُ فِى حَقِيقَةِ جُزْئِيَّاتِهِ

جِنْس: وَهُوَكُلِّىٌّ مَقُولٌ عَلَى كَسِيرِينَ مُخْتَلِفِينَ بِا لْحَقَا يِقِ فِى جَوَابِ مَا هُوَ
نَوْع: وَهُوَ كُلِّىٌَ مَقُولٌ عَلَى كَسِيرِينَ مُخْتَلِفِينَ بِا لْعَدَدِ دُونَ الْحَقِيقَةِ فِى جَوَابِ مَا هُوَ
فَصْل: وَهُوَكُلِّىٌّ مَقُولٌ عَلَى الشَّيْئِ فِى جَوَابِ اَىُّ شَيْئٍ هُوَ فِى ذَاتِهِ
عَرَضِ خَاص: وَهُوَ كُلِّيَّةٌ تُقَالُ عَلَى مَا تَحْتَ حَقِيقَةٍ وَاحِدَةٍ فَقَطْ قَوْلاً عَرَ ضِيًّا
عَرَضِ عَام: وَهُوَكُلِّىٌّ يُقَالُ عَلَى مَا تَحْتَ حَقَا يِقَ مُخْتَلِفَةٍ قَوْلاً عَرَ ضِيًّا
حَدّ: قَوْلٌ دَالٌّ عَلَى مَا هِيَةِ الشَّيْئِ
حَدّ تَام: وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الشَّيْئِ وَفَصْلِهِ الْقَرِيبَيْنِ
حَدّ ناَقِص: وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الْبَعِيدِ وَ فَصْلِهِ الْقَرِيبِ

رَسْم: قَوْلٌ دَالٌّ عَلَى اَثَرِ الشَّيْئِ
رَسْم تَام: وَهُوَالَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الشَّيْئِ وَخَوَاصِّهِ اللاَّزِمَةِ
رَسْم نَاقِص: وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ عَرَضِيَّا تٍ تَخْتَصُّ جُمْلَتُهَا بِحَقِيقَةٍ وَاحِدَةٍ

قَضِيَّة: قَوْلٌ يَصِحُّ اَنْ يُقَالَ لِقَا ئِلِهِ اِنّهُ صَادِقٌ فِيهِ اَوْ كَا ذِبٌ فِيهِ
حَمْلِيَّة: وَهُوَ مَالاَيَنْحَلُّ طَرَفَاهَا اِلَى مُفْرَدَيْنِ
شَرْطِيَّة: وَهُوَ مَايَنْحَلُّ طَرَفَاهَا اِلَى مُفْرَدَيْنِ

تَنَاقُض: وَهُوَاخْتِلاَفُ الْقَضِيَّتَيْنِ بِاْلاِيجَابِ وَالسَّلْبِ بِحَيْثُ تَقْتَضِى لِذَاتِهِ اَنْ يَكُونَ اِحْدَاهُمَا صَادِقَةً وَاْلاُخْرَى كَاذِ بَةً
عَكْس: وَهُوَ اَنْ يُصَيَّرَالْمَوْضُوعُ مَحْمُولاً وَالْمَحْمُولُ مَوْضُوعًا مَعَ بَقَاءِ اْلاِيجَابِ وَالسَّلْبِ بِحَا لِهِ وَالتَّصْدِيقِ وَالتَّكْذِيبِ بِحَالِهِ

قِيَاس: وَهُو َقَوْلٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ اَقْوَالٍ مَتَى سُلِّمَتْ لَزِمَ عَنْهَا لِذَا تِهَا قَوْلٌ آخَرُ
بُرْهَان: وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّماَتٍ يَقِينِيَّةٍ ِلانْتَاجِ الْيَقِينِ
جَدَل: وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَشْهُورَةٍ
خِطَابَ: وَهُوَ قِياَسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَقْبُو لَةٍ عَنْ شَخْصٍ مُعْتَقَدٍ فِيهِ اَوْ مَظْنُونَةٍ
شِعْر: وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ تَنْبَسِطُ مِنْهَا النَّفْسُ اَوْ تَنْقَبِضُ
مُغَا لَطَة: وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ كَاذِبَةٍ شَبِيهَةٍ بِالْحَقِّ اَوْ بِاالْمَشْهُورَتِ اَوْ مُقَدِّمَاتٍ وَهْمِيَّتٍ كَاذِبَةٍ                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                           
Başlık: Ynt: Metinler-İsaguciii
Gönderen: sekkaki - 20 Şubat 2008, 15:56:59
Peki , neden isaguciii denmiş?
Manası nedir?
Açıklayabilecek varmı?
Başlık: Ynt: Metinler-İsaguciii
Gönderen: zaman_1453 - 22 Şubat 2008, 19:36:31
bu aslında is egu ve eci idi ...  Egunun hemzesi sine verildi . Ecinin hemzesi hazif olundu... İsaguci oldu ... İs-ente gu-ene ci-semmeh  manalarınadır. Yani Sen-Ben şu mekanda manalarınadır...

Yani "sen-ben mantık kaidelerini uyarsak düşünce bakımından aynı yerdeyiz" demektir.

Yada külliyatı hamse manasına olan 5 temel mefhum tesmiye olunmuştur.
Başlık: Ynt: Metinler-İsaguciii
Gönderen: Mahi - 24 Şubat 2008, 17:42:14
İsagucinin musannıfı: Eşşeyh İmamül alleme esiruddin Müfaddal bin Ömer'ül ebheri hazretleridir.
Ömeri Kazveyn dahi söylenilir...

İsaguci ilmi mantıktan bahseder.
Mantığın Tarifi: Aletün kanuniyyetün tağsımü müraetüzihne anil hata-i fil fikri.
Manası:Kendisine riayat zihni fikirdeki hatadan muhafaza eden aleti kanunidir.
Mesela: Alemin hâdis olması gibi.Kendisine riayet yani alemin hadis olmasına riayet zihindeki hatadan alemin kadim olması gibi hatadan muhafaza eden aleti kanuni olmuştur.

İlmi mantık Ahkamı aklıyyeden bahseder. İsalm dinini aklen müdafa etmeye büyük bir silah olmuştur.Bu akli bir ilim olup nakli ilimlerde bunu ile muhafaza olunmuştur.

Mantık sülasi mücerredin 2. babından kıyasa mutabık ismi mekan kıyasa muhalif masdar mimi dir. 2. babdan olduğuna delil Vema yentiku anil heva Ayeti kerimesidir.

İsagucinin Mevzuu:El mağlumatüt-tasavvuriyyetü ve tasdikiyyetü min haysü nefi ha fi isali.
Manası: Neticeye vasıl olmakta menfaatli olması haysiyetinden oldugu halde malumati tasavvuriyye ve malumati tasdikiyyedir.
İsagucinin Gayesi: El-ihtirazü anil hata-i fil fikri.
Manası: Fikirdeki hatadan kaçınmaktır.

İsagucinin Tarifi: Ve hüve lafzun yünaniyyün mürekkebün min selasi kelimatin evvelühü is mağnahü ente vessani egu mağnahü ene vessalisü eci mağnahu seyme eyfi hezel mekani.
Manası: İsaguci 3 kelimeden mürekkeb yunani bir lafızdır.Evvelki is manası ente İkincisi egu manası ene üçüncüsü eci manası sen ben şu mekanda demektir.

İsaguci aslında is egu eci idi egunun hemzedi tahfif için hazfolundu isaguci oldu...

Ebu'l Faruk k.s. Mantıksız ilim mizansız hesaba benzer buyurmuşlarıdr..
Başlık: Ynt: Metinler-İsaguciii
Gönderen: sekkaki - 04 Mart 2008, 17:31:44
Resmi tamm'da zikrolunan bu El-insânü ma hüve hayvânün dâhikün Misalini nasıl anlatırız?
Başlık: Ynt: Metinler-İsaguciii
Gönderen: Mahi - 07 Mart 2008, 15:48:05
Haddin tarifi:kavlun dallun ala mahiyetişşey'i.
Manası:birşeyin mahiyeti üzerine delalet eden kavildir.

Haddi tamın tarifi: Vehüvellezi yeterekkebü an cinsişşey'i ve faslihilkaribeyni.
Manası: bir şeyin cinsi karib ve faslı karibinden terekküp eden şeydir.
Misali: el insanü ma hüve hayvanün natıkun
Anlatımı: hayvanun natikun haddi tamdır,haddir çünkü birşey olan insanın cinsi karibi olan hayvan ve faslı karibi olan natıktan terekküp etmiştir,tamdır çünkü zatiyatın tamamı kendisinde mezkür olmuştur.

Haddi nakısın tarifi: vehüvellezi yeterekkebü an cinsil beiidi ve faslihilkaribi.
Manası: birşeyin cinsi beid ve faslı karibinden terekküb eden şeydir.
Misali:el insanü ma hüve cismü natikun.
Anlatımı: cismü natikun haddi nakıstır,haddir çünkü birşey olan insanın mahiyeti üzerine delalet etmiştir,nakıstır çünkü birşey olan insanın cinsi beidi olan cisim ve faslı karibi olan natıktan terekküb etmiştir.

Resmin tarifi: kavlun dallun ala asarişşey'i.

Resmi tamın tarifi:vehüvellezi yeterekkebü an cinsişşey'i ve havassihillazimeti.
Manası:birşeyin cinsi karib ve havassı lazimesinden terekküb eden şeydir.
Misali: elinsanü ma hüve hayvanün dahikun
Anlatımı: hayvanün dahikun resmi tamdır,resimdir çünkü birşey olan insanın eserleri üzerine delalet etmiştir,tamdır çünkü birşey olan insanın cinsi karibi olan hayvan ve havassı lazimesi olan dahikden terekküb etmiştir.

Resmi nakısın tarifi: ve hüvellezi yeterekkebü an araziyyatin tahtassu cümletüha bi hakikatin vahidetin.
Manası: cümlesi bir hakikate mahsus olan arazlardan terekküb eden şeydir.
Misali: insanın tarifinde olan,innehü maşin ala kademeyhi arizül ezfari badil beşerati müstekımülkameti dahhakun bittabhi.
Manası: insan iki ayağı üzerine yürüyücü,tırnakları geniş,cildi tüğsüz,boynu dik, ve tabiatında mübalağa ile gülücüdür.
Anlatımı: bu tarif resmi nakıstır,resimdir çünkü birşey olan imsanın esrleri üzerine delalet etmiştir,nakıstır çünkü cümlesi bir hakikat olan insana mahsus olan arazlardan terekküb etmiştir.

Başlık: İsaguciii kitabının gayesi nedir?
Gönderen: sufi_haşe - 30 Ocak 2010, 13:42:17
 isagoci kitabının tam olrak gayesi ne?mesela izhar ve kafiye yi okuyan igrabsız bir ibareye iğrab koyablir ...peki isagociyi bitirince biz ilmi acıdan ne kazanmiş olucaz....yardımcı olursanız sevınırımm..şimdiden teşekkürler
Başlık: İsaguciii kitabının gayesi nedir?
Gönderen: zaman_1453 - 30 Ocak 2010, 15:42:31
ileride fıkhi meselelerde hüküm verirken kıyas yapmak icap eden mevzular olacaktır
mesela bir tanım yaparken efradını cami ağyarını mani bir tarif yapmak gerekir.kıyas yaparken isa guci de ki gibi bir tasnif kullanılır.
Yine de alim birine sormak gerekir...
ZATEN BUNUNLA ALAKADAR mübareklerden de muhtelif sözler mevcut;
-İnsan aklının hata etmeden düşünebilmesi
-Mantıksız ilim mizansız hesaba benzer
-İlmi mantığı bilmeyen kimsenin ilmine itibar olmaz gibi
Başlık: İsaguciii kitabının gayesi nedir?
Gönderen: Mahi - 30 Ocak 2010, 16:41:31
1453 kardeş isagoci kitabının tam olrak gayesi ne?mesela izhar ve kafiye yi okuyan igrabsız bir ibareye iğrab koyablir ...peki isagociyi bitirince biz ilmi acıdan ne kazanmiş olucaz....yardımcı olursanız sevınırımm..şimdiden teşekkürler

Bunu Musannıfını ezberlerken muhakkak öğrenmiş olmanız gerekirdi.

İsagucinin Gayesi: El-ihtirazü anil hata-i fil fikri.
Manası: Fikirdeki hatadan kaçınmaktır.

İlmi Mantıktan Bahseder. Kendisine riayat zihni fikirdeki hatadan muhafaza eden aleti kanunidir.

Mesela: Alemin hâdis olması gibi.Kendisine riayet yani alemin hadis olmasına riayet zihindeki hatadan alemin kadim olması gibi hatadan muhafaza eden aleti kanuni olmuştur.

İlmi mantık Ahkamı aklıyyeden bahseder. İslam dinini aklen müdafa etmeye büyük bir silah olmuştur.Bu akli bir ilim olup nakli ilimlerde bunu ile muhafaza olunmuştur.

Oğlum sana 3 şey tavsiye ediyorum
1 ilminin kuvvetli olmasını istersen ilm-i mantıka çalış.
2 dininin kuwwetlı olmasını istersen usulu fıkha çalış.
3İstanbulda parasız kalmak ahırette imansız kalmak gibidir...  Tavsiyeleride malumunuzdur. Bu sözler bizler için ışıktır....
Başlık: Ynt: İsaguciii kitabının gayesi nedir?
Gönderen: sufi_haşe - 30 Ocak 2010, 19:25:12
evet mahi kardes bu yazdıklarının çogunu kitabın basında ögrenmiştik amafazla açıklayıcı gelmemişti yani elle tuttulur değildi ....naklettiğiniz bilgiler için teşekkür ederim....aklıma takılan daha cok soru olacagına emınım... aydınlattığınz için tşkrlr...
Başlık: Ynt: İsaguciii kitabının gayesi nedir?
Gönderen: nato183203 - 10 Ekim 2010, 09:11:32
İlmi mantık: Şartlarına riayet etmek (Kıyas yaparken suğra ve kübra şartlarına riayet etmek) fikirdeki hatadan zihni muhafaza eden kanunu ilahidir.
 
Mevzusu: Malum tasavvur, ve malum tasdiktir. ( Mantığın mevzusu malum tasavvur ve malum tasdikten meydana gelir. Tasavvur zihinde meydana gelir. Tasdik ise o zihinde olan şeyin dışarıda hariçte tezahür etmesidir. Bunlar ise malumdur meçhul değildir. Çünkü mantığın konusu malum, bilinen şeylerden bahs eder.)
Gayesi:Bedihiyatdan nazariyatı elde etmenin yollarını ve bu yollarda vaki olan fikri sahih ile fikri fasidi bir birinden ayırmayı Öğreten bir ilimdir. Hulasa olarak; Fikri sahihi fikri fasitten ayırmaktır. Bedihiler ilmi mantıkta malum olan şeylerdir. İlmi mantık malum olan şeyleri kullanarak nazarileri Yani meçhul olan şeyleri malum hale getirmeyi öğretir.
Mantığın matlabı a’la ve maksadı aksası gıyas kurmayı öğretmektir. Bu mantığın nihayi gayesidir.
Kıyas suğra ve kübra dan meydana gelir. Şu iyi bilinmesi lazımdır ki; dava ve netice kıyasa dahil değildir.
Bir kıyasın doğru olup olmaması suğra ve kübranın doğruluğuna bağlıdır.     
Eğer suğra ve kübra doğru ise ise neticenin çıkması biz-zaruredir. Ama şu da iyi bilinmelidir; Her kıyas doğru değildir.Eğer  suğra ve kübra fasid ise kıyasta fasittir.
 Kıyas fikir ile hasıl olur. Fikir ise; malum emirleri(bedihileri) tertip ederek
Meçhule(nazarilere) ulaşmaktır. Mantıkta malum den meçhule gidilir. Yani malum olanlar kullanılarak meçhuller malum hale getirilir. Netice olarak mantık bedihileri kullanarak  nazarileri bedihi hale getirmeye çalışır.
        Bir kıyasta ilk etapta dava vardır. Ortaya konulan, ispat edilecek bir tez vardır. Bu meçhuldür. Daha sonra kişi bu tezini, ortaya koyduğu bu fikri ispatlamak için çeşitli fikirler ortaya koyar, ve delilleri ile beraber bunu ispatlamaya çalışır. İşte ortaya delilleri ile beraber koyulan bu fikirlere Suğra ve Kübra denir. Bu suğra ve kübra malum olursa başlangıçta meçhul olan dava malum hale gelir. Artık o dava malum hale geldikten sonra onun ismi netice olur. Dava ile netice aynıdır. Sadece dava meçhuldür, netice malumdur.

           İlmi mantığı belki diğer ilimlerden farklı kılan şey şudur: ‘’İlmi mantıktaki bütün kaideler küllidir.’’ ‘’İlmi mantık külliyatın mecmu’udur’’
İlmi mantıkta hiçbir kaidenin istisnası yoktur. Usul-ü fıkıhta geçen;Umumi hiçbir şey yoktur ki; kendisinden bir ba’z bir cüz istisna edilmesin. Bu Usul-ü fıkıhta geçen kaide mantıkta işlemez. Mesela; mücibe-i külliyenin aksi mücibe-i cüziyedir. Mücibe-i külliyenin mücibe-i külliye olarak aksettiği yerde vardır.Mesela;Her nâtık insandır.Her insan da nâtıktır. Ama bu her yerde böyle değildir. Yani her yerde mücibe-i külliyenin aksi mücibe-i külliye olarak aksetmez. Onun için mücibe-i külliyenin aksi mücibe-i cüziyedir.
         Bu verilen kaidenin hiçbir istisnası yoktur. Bu her yerde geçerlidir. Bu dikkati şayandır.
          İlmi mantığı öğrenmek çok mühimdir. Onu için şöyle buyurmuşlardır;
‘’Kim mantığı bilmezse, ilimlerde asla kendisine itibar yoktur.’’ İlmi mantığı öğrenmek bu kadar zaruridir.


         İlmi mantığın musannıfı; Ömer-ül Kâtibi Hazretleridir.
         İlmi mantığın vazı: Aristo’dur. Asıl ismi Aristoteles’tir.  Şunu da unutmamak lazımdır; bütün ilimlerin asıl  vazıî Hazreti Allah’dır Ve Rasûlüllah’tır.  Yani bu zatlar aslında hiç olmayan bir şeyi vaz etmişler veya ilk defa bunlar ortaya çıkarmış değildir. Belki bu zatlar olan şeyleri tedvin edip derleyip, toparlayıp ortaya koymuşlardır.   Aristoteles Eflatun’un talebesidir. Büyük İskender’in akıl hocasıdır. Milattan evvel 384 senesinde yunanlara ait bir sahil şehrinde dünyaya gelmiştir.  Küçük yaşta büyük bir deha haline gelmiş, yazdığı kitaplar bu güne kadar tedavülde kalmıştır. Muhtelif mevzularda kitaplar yazmış, akli ilimlerde kendisinden evvel ve sonra hiçbir kimse bu kadar mevzu’u  bu keyfiyet de kucaklayamamıştır.

        İlmi mantığa ait bazı kitaplar  ve müellifleri;
İsa goci:El-müfaddal bin, Ömer bin, El-Müfaddal El-Ebheri’dir. Esiruddin diye meşhur olmuştur. Kati olarak belli olmamakla beraber hicri 200 senesinde Gazvin’i Hemedan arasında olan Ebher garyesinde dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Hicri 663  senesinde vefat etmiştir.

       Risale-i şemsiye;
Musannıfı: Necmüd-din, Ömer bin, Aliy-yil Gazvini’dir   El-Kâtibi ile maruftur. Nasırud-din Et-tusinin talebesi olup 293 senesinde Gazvin de vefat etmiştir.

                    Mantık!......
Lisanı arab da  kalp kelimesinin hem uzvu marufe ve hem de  hakikati insaniye ye delalet ettiği gibi nutuk kelimesi de hem nutku zahiriye(konuşmak) ve hem nutku Batıniye (konuşulanı anlayan, müdrik olan)  ye delalet  eder.


Başlık: Ynt: İsaguciii kitabının gayesi nedir?
Gönderen: nato183203 - 10 Ekim 2010, 09:12:41
ISA GUCİ
Mantık

İlm-i Mantık

( هُوَ آلَةٌ قَا نُو نِيَةٌ تَعْصِمُ مُرَاعَاتُهُ الذِّ هْنَ عَنِ الْخَطَاءِ فِ الْفِكْرِ ). İlm-i mantık kânunî bir âletdir ki, kendisine riâyet etmek zihni fikirdeki hatâdan korur.

Delaletin Kısımları

Bil-mutabaka: ( هُوَ مَا يَدُلُّ عَلَى تَمَامِ مَا وُضِعَ لَهُ ). Lafzın  vazolunduğu mananın tamamı üzerine delelet etmesine denir. Mesela insan kelimesi ile hayvan-ı natık kastolunması gibi
Bit-tezammün: ( هُوَ مَا يَدُلُّ عَلَى جُزْءِ مَا وُضِعَ لَهُ ). Lafzın  vazolunduğu mananın bir cüz’ü üzerine delalet etmesine denir. Mesela insan kelimesi ile hayvan veya natıktan birisinin kastolunması gibi
Bil-iltizam: ( هُوَ مَا يَدُلُّ عَلَى مَا يُلاَزِمِ مَا وُضِعَ لَهُ فِى الذِّهْنِ ). Lafzın  vazolunduğu mananın zihindeki lazımı üzerine delalet etmesine denir. Mesela insan kelimesi ile ilim kabiliyeti ve kitabet sanatının murad olunması gibi

Lafız

Lafız iki kısımdır; müfret olur, mürekkeb olur.

Müfret: ( هُوَ الَّذِى لاَ يُراَدُ بِا لْجُزْءِ مِنْهُ دَلاَلَةٌ عَلَى جُزْءِ مَعْنَاهُ ). Lafzın cüz’ünün, mananın cüz’ü üzerine delalet etmemesidir.(insan)
Mürekkeb: ( هُوَ الَّذِى يُرَادُ بِا لْجُزْءِ مِنْهُ دَلاَلَةٌ عَلَى جُزْءِ مَعْنَاهُ ). Lafzın cüz’ünün, mananın cüz’ü üzerine delalet etmesidir. (râmil-hicare)

Müfret iki kısımdır; küllî olur, cüz’î olur

Küllî: ( وَهُوَ الَّذِى لاَ يَمْنَعُ نَفْسُ تَصَوُّرِمَفْهُو مِهِ عَنْ وُقُوعِ الشِّرْكَةِ ). Lafzın manasını düşünmek şirket vukuundan men etmeyendir. (insan)
Cüz’î: ( وَهُوَ الَّذِ يَمْنَعُ نَفْسُ تَصَوُّرِ مَفْهُومِهِ عَنْ وُقُوعِ الشِّرْكَةِ ). Lafzın manasını düşünmek şirket vukuundan men edendir. (zeyd)

Küllî iki kısımdır; zatî olur, arazî olur.

Zâtî: ( وَهُو الَّذِى يَدْخُلُ فِى حَقِيقَةِ جُزْ ئِيَّا تِهِ ). Bir şeyin cüzlerinin hakikatine dahil olandır. (insan ve ferese nisbetle hayvan demek gibi). Bu da ya cins, ya nevi, ya da fasıl olur.
Arazî: ( وَهُوَالَّزِى لاَ يَدْخُلُ فِى حَقِيقَةِ جُزْئِيَّاتِهِ ). Bir şeyin cüzlerinin hakikatine dahil olmayandır. (insan için dâhik). Bu da ya araz-ı hâs olur, ya araz-ı âm olur.






Külliyat-ı Hams

Cins: ( وَهُوَكُلِّىٌّ مَقُولٌ عَلَى كَسِيرِينَ مُخْتَلِفِينَ بِا لْحَقَا يِقِ فِى جَوَابِ مَا هُوَ )Ma hüve’nin cevabında hakikatleri muhtelif olan şeyler üzerine cevap vaki olandır. (insan ve feres için hayvan demek gibi)
Nevi: ( وَهُوَ كُلِّىٌَ مَقُولٌ عَلَى كَسِيرِينَ مُخْتَلِفِينَ بِا لْعَدَدِ دُونَ الْحَقِيقَةِ فِى جَوَابِ مَا هُوَ )Ma hüve’nin cevabında hakikatleri değil de adetleri muhtelif olan şeyler üzerine cevap vaki olandır. (zeyd ve amr için insan demek gibi)
Fasıl: ( وَهُوَكُلِّىٌّ مَقُولٌ عَلَى الشَّيْئِ فِى جَوَابِ اَىُّ شَيْئٍ هُوَ فِى ذَاتِهِ )Eyyü şey’in hüve fî zatihi’nin cevabında bir şey üzerine cevap vaki olandır. (insana nisbetle natık gibi)  
Araz-ı hâs: ( وَهُوَ كُلِّيَّةٌ تُقَالُ عَلَى مَا تَحْتَ حَقِيقَةٍ وَاحِدَةٍ فَقَطْ قَوْلاً عَرَ ضِيًّا ). Kavl-i arazi olarak sadece bir hakikatin tahtındaki fertler üzerine cevap vaki olandır. (insan için bil’fiil ve bil’kuvve dâhiklik gibi)
Araz-ı Âm: ( وَهُوَكُلِّىٌّ يُقَالُ عَلَى مَا تَحْتَ حَقَا يِقَ مُخْتَلِفَةٍ قَوْلاً عَرَ ضِيًّا ). Kavl-i arazi olarak bir çok hakikatin tahtındaki fertler üzerine cevap vaki olandır. (insan ve diğer hayvanlar için bilfiil ve bilkuvve müteneffis gibi)

Kavl-i Şârih

Had: ( قَوْلٌ دَالٌّ عَلَى مَا هِيَةِ الشَّيْئِ ). Bir şeyin mahiyeti üzerine delalet eden kavildir.  
Hadd-i tam: ( وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الشَّيْئِ وَفَصْلِهِ الْقَرِيبَيْنِ ). Bir şeyin cins-i karib ve fasl-ı karibinden terekküp eden kavildir. (insana nisbetle hayvan-ı natık)
Hadd-i nakıs: ( وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الْبَعِيدِ وَ فَصْلِهِ الْقَرِيبِ ). Bir şeyin cins-i baîd ve fasl-ı karibinden terekküp eden kavildir. (insan için cism-i natık)
Resim: ( قَوْلٌ دَالٌّ عَلَى اَثَرِ الشَّيْئِ ). Bir şeyin eseri üzerine delâlet edendir.
Resm-i tam: ( وَهُوَالَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الشَّيْئِ وَخَوَاصِّهِ اللاَّزِمَةِ ). Bir şeyin cins-i karib ve havâss-ı lazimesinden terekküp eden kavildir. (insan için hayvan-ı dâhik)
Resm-i nakıs: ( وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ عَرَضِيَّا تٍ تَخْتَصُّ جُمْلَتُهَا بِحَقِيقَةٍ وَاحِدَةٍ )Tamamı bir hakikate mahsus olan arazlardan terekküp eden kavildir. (insanı tarif ederken “el insanü ennehü mâşin alâ kademeyhi arîz’ul ezfâri bâdi’l beşereti müstekîmü’l kâmeti dahhâkün bi’t tab’i”

Kazıyye

Tarifi: ( قَوْلٌ يَصِحُّ اَنْ يُقَالَ لِقَا ئِلِهِ اِنّهُ صَادِقٌ فِيهِ اَوْ كَا ذِبٌ فِيهِ ). Söyleyen için sözünde sadıktır veya kaziptir diye söylenilmesi sahih olan kavildir. Bu da tarafları itibarıyla iki kısımdır:

1) Hamliyye: ( وَهُوَ مَالاَيَنْحَلُّ طَرَفَاهَا اِلَى مُفْرَدَيْنِ ). Her iki tarafı müfrede ayrılmayandır.
2) Şartiyye: ( وَهُوَ مَايَنْحَلُّ طَرَفَاهَا اِلَى مُفْرَدَيْنِ ). Her iki tarafı müfrede ayrılandır. Bu da ikiye ayrılır:

a) Muttasıla: İki kazıyyeden birinin sıdkı veya kizbi diğerinin sıdkına bağlı olandır.  

- Lüzûmiyye: Tâlinin sıdkı mukaddemin sıdkına bağlı olandır.
- İttifakıyye: Tâlinin sıdkı mukaddemin sıdkına bağlı olmayandır.

b) Munfasıla: İki kazıyyeden birinin sıdkı veya kizbi diğerine bağlı olmayandır.

- Mâniat’ül-cemi vel’hulüv mean: İki şeyin hem cem’inde hem de hulvünde mani olmasıdır.
- Mâniat’ül-cemi fakat: İki şeyin sadece cem’inde mani bir durum olmasıdır.
- Mâniat’ül-hulüv fakat: İki şeyin sadece hulvünde mani bir durum olmasıdır.

Kazıyye nisbet itibarıyla iki kısımdır:

1) Mûcibe (Olumlu)
2) Sâlibe (Olumsuz)

Bunlardan da her bireri üç kısımdır.

1) Mahsusa: Mevzuu şahs-ı muayyen olandır.
2) Mahsûra:Kendisinde edat-ı sûr (kül, bağız) bulunandır.
3) Mühmele: Hem şahs-ı muayyen olmayan, hem de edat-ı sûr bulunmayandır.

Tenakuz

( وَهُوَاخْتِلاَفُ الْقَضِيَّتَيْنِ بِاْلاِيجَابِ وَالسَّلْبِ بِحَيْثُ تَقْتَضِى لِذَاتِهِ اَنْ يَكُونَ اِحْدَاهُمَا صَادِقَةً وَاْلاُخْرَى كَاذِ بَةً ).
İki kazıyyeden birinin sadık diğerinin kazip olmasını vasıtasız olarak iktiza etmesi haysiyetiyle îcab ve selpte iki kazıyyenin ihtilaf etmesidir. Tenakuzun tahakkuku için on yerde mutabakat gerekir: Mevzu, mahmül, zaman, mekan, izafet, kuvvet, fiil, cüz, kül ve şart.

Mûcibe-i külliyyenin nakîzı salibe-i cüz’iyye, salibe-i külliyyenin nakîzı mûcibe-i cüz’iyyedir. Tersi de geçerlidir.

Akis

( وَهُوَ اَنْ يُصَيَّرَالْمَوْضُوعُ مَحْمُولاً وَالْمَحْمُولُ مَوْضُوعًا مَعَ بَقَاءِ اْلاِيجَابِ وَالسَّلْبِ بِحَا لِهِ وَالتَّصْدِيقِ وَالتَّكْذِيبِ بِحَالِهِ ).
Kendi haline olduğu halde tasdik ve tekzip, yine kendi haline olduğu halde îcab ve selbin bekâsı ile beraber mevzuu mahmül, mahmülü de mevzu yapmaktır.

Mûcibe-i külliyyenin aksi mûcibe-i cüz’iyyedir.
Mûcibe-i cüz’iyyenin aksi yine mûcibe-i cüz’iyyedir.
Salibe-i külliyyenin aksi salibe-i külliyyedir.
Salibe-i cüz’iyyenin ise lüzûmen aksi yoktur.

Kıyas

( وَهُو َقَوْلٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ اَقْوَالٍ مَتَى سُلِّمَتْ لَزِمَ عَنْهَا لِذَا تِهَا قَوْلٌ آخَرُ ). Kavillerden (suğra ve kübradan) terekküp eden bir kavildir ki, ne zaman o kaviller teslim olunsa (kabul edilse) onların zatı için başka bir kavil (netice) lazım gelir. Kıyas iki kısımdır:

Kıyâs-ı istisnâî: Neticenin aynısı veya nakîzı bilfiil kıyasta mezkür olandır.
Kıyasın birden fazla mukaddimesi arasında tekrar eden kelimeye hadd-i evsat, neticenin mevzuuna haddi esğar, neticenin mahmulüne de hadd-i ekber denir. Kendisinde haddi esğar bulunana suğra, hadd-i ekber bulunana da kübra denir. Suğra ve kübradan meydana gelen hey’ete ise şekil denir.

Şekiller dörttür: Hadd-i evsat suğrada mahmül kübrada mevzu olursa birinci, tersi olursa dördüncü, her ikisinde de mevzu olursa üç, her ikisinde de mahmül olursa ikinci şekildir.

Kıyas-ı iktirânî: Neticenin aynısı veya nakîzı bilfiil kıyasta mezkür olmayandır. Kıyas-ı iktirani iki hamliyyeden, iki muttasıladan, iki munfasıladan, bir hamliyye bir muttasıla, bir hamliyye bir munfasıla ve bir muttasıla ile bir munfasıladan terekküp eder.

Kıyas-ı istisnâî eğer muttasıla ise; mukaddemin aynını istisna, talinin aynını netice verir. Talinin nakîzını istisna ise mukaddemin nakîzını netice verir.

Kıyas-ı istisnâî eğer munfasıla ise; iki cüzden birinin aynını istisna diğerinin nakîzını, iki cüzden birinin nakîzını istisna ise diğerinin aynını netice verir.

Sanâatı Hams

Burhan: ( وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّماَتٍ يَقِينِيَّةٍ ِلانْتَاجِ الْيَقِينِ ). İlm-i yakîni elde etmek için yakînî mukaddimelerden terekküp eden kıyastır. Yakîniyyat altıdır: Evveliyyat, müşahedat, mücerrebat, hadsiyyat, mütevatirat, kazaya kıyasatüha meaha’dır.
Cedel: ( وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَشْهُورَةٍ ). Meşhur mukaddimelerden terekküp eden kıyastır.
Hitabe: ( وَهُوَ قِياَسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَقْبُو لَةٍ عَنْ شَخْصٍ مُعْتَقَدٍ فِيهِ اَوْ مَظْنُونَةٍ ). Kendisine itikat edilen şahsın makbul mukaddimelerinden veya zannolunan mukaddimelerden terekküp eden kıyastır.
Şiir: ( وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ تَنْبَسِطُ مِنْهَا النَّفْسُ اَوْ تَنْقَبِضُ ). Nefsin hoşlandığı veya hoşlanmadığı bir takım mukaddimelerden terekküp eden kıyastır.
Muğâlata: ( وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ كَاذِبَةٍ شَبِيهَةٍ بِالْحَقِّ اَوْ بِاالْمَشْهُورَتِ اَوْ مُقَدِّمَاتٍ وَهْمِيَّتٍ كَاذِبَةٍ ). Hakka veya meşhura benzeyen kazip mukaddimelerden  veya kazip vehmî mukaddimelerden terekküp eden kıyastır.

عِلْمِ مَنْطِقْ: هُوَ آلَةٌ قَا نُو نِيَةٌ تَعْصِمُ مُرَاعَاتُهُ الذِّ هْنَ عَنِ الْخَطَاءِ فِ الْفِكْرِ
غَا يَه سِي: عِصْمَةُ الذِّ هْنِ عَنِ الْخَطَاءِ فِى الْفِكْرِ
مَوْ ضُو عى:  مَعْلُومَاتِ تَصَوُّ رِ يَّة وَ تَصْدِ يقِيَّة

دَلاَلَة بِا الْمُطَابَقَة: هُوَ مَا يَدُلُّ عَلَى تَمَامِ مَا وُضِعَ لَهُ
 دَلاَلَة بِا الْتََّضَمُّن: هُوَ مَا يَدُلُّ عَلَى جُزْءِ مَا وُضِعَ لَهُ
دَلاَلَة بِا الاِلْتِزَام: هُوَ مَا يَدُلُّ عَلَى مَا يُلاَزِمِ مَا وُضِعَ لَهُ فِى الذِّهْنِ

مُفْرَدْ: هُوَ الَّذِى لاَ يُراَدُ بِا لْجُزْءِ مِنْهُ دَلاَلَةٌ عَلَى جُزْءِ مَعْنَاهُ
مُرَكَّبْ: هُوَ الَّذِى يُرَادُ بِا لْجُزْءِ مِنْهُ دَلاَلَةٌ عَلَى جُزْءِ مَعْنَاهُ
كُلِّى: وَهُوَ الَّذِى لاَ يَمْنَعُ نَفْسُ تَصَوُّرِمَفْهُو مِهِ عَنْ وُقُوعِ الشِّرْكَةِ
جُزْئِ: وَهُوَ الَّذِ يَمْنَعُ نَفْسُ تَصَوُّرِ مَفْهُومِهِ عَنْ وُقُوعِ الشِّرْكَةِ
زَاتِى: وَهُو الَّذِى يَدْخُلُ فِى حَقِيقَةِ جُزْ ئِيَّا تِهِ
عَرَضِى: وَهُوَالَّزِى لاَ يَدْخُلُ فِى حَقِيقَةِ جُزْئِيَّاتِهِ

جِنْس: وَهُوَكُلِّىٌّ مَقُولٌ عَلَى كَسِيرِينَ مُخْتَلِفِينَ بِا لْحَقَا يِقِ فِى جَوَابِ مَا هُوَ
نَوْع: وَهُوَ كُلِّىٌَ مَقُولٌ عَلَى كَسِيرِينَ مُخْتَلِفِينَ بِا لْعَدَدِ دُونَ الْحَقِيقَةِ فِى جَوَابِ مَا هُوَ
فَصْل: وَهُوَكُلِّىٌّ مَقُولٌ عَلَى الشَّيْئِ فِى جَوَابِ اَىُّ شَيْئٍ هُوَ فِى ذَاتِهِ
عَرَضِ خَاص: وَهُوَ كُلِّيَّةٌ تُقَالُ عَلَى مَا تَحْتَ حَقِيقَةٍ وَاحِدَةٍ فَقَطْ قَوْلاً عَرَ ضِيًّا
عَرَضِ عَام: وَهُوَكُلِّىٌّ يُقَالُ عَلَى مَا تَحْتَ حَقَا يِقَ مُخْتَلِفَةٍ قَوْلاً عَرَ ضِيًّا
حَدّ: قَوْلٌ دَالٌّ عَلَى مَا هِيَةِ الشَّيْئِ
حَدّ تَام: وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الشَّيْئِ وَفَصْلِهِ الْقَرِيبَيْنِ
حَدّ ناَقِص: وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الْبَعِيدِ وَ فَصْلِهِ الْقَرِيبِ

رَسْم: قَوْلٌ دَالٌّ عَلَى اَثَرِ الشَّيْئِ
رَسْم تَام: وَهُوَالَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ جِنْسِ الشَّيْئِ وَخَوَاصِّهِ اللاَّزِمَةِ
رَسْم نَاقِص: وَهُوَ الَّذِى يَتَرَكَّبُ عَنْ عَرَضِيَّا تٍ تَخْتَصُّ جُمْلَتُهَا بِحَقِيقَةٍ وَاحِدَةٍ

قَضِيَّة: قَوْلٌ يَصِحُّ اَنْ يُقَالَ لِقَا ئِلِهِ اِنّهُ صَادِقٌ فِيهِ اَوْ كَا ذِبٌ فِيهِ
حَمْلِيَّة: وَهُوَ مَالاَيَنْحَلُّ طَرَفَاهَا اِلَى مُفْرَدَيْنِ
شَرْطِيَّة: وَهُوَ مَايَنْحَلُّ طَرَفَاهَا اِلَى مُفْرَدَيْنِ

تَنَاقُض: وَهُوَاخْتِلاَفُ الْقَضِيَّتَيْنِ بِاْلاِيجَابِ وَالسَّلْبِ بِحَيْثُ تَقْتَضِى لِذَاتِهِ اَنْ يَكُونَ اِحْدَاهُمَا صَادِقَةً وَاْلاُخْرَى كَاذِ بَةً
عَكْس: وَهُوَ اَنْ يُصَيَّرَالْمَوْضُوعُ مَحْمُولاً وَالْمَحْمُولُ مَوْضُوعًا مَعَ بَقَاءِ اْلاِيجَابِ وَالسَّلْبِ بِحَا لِهِ وَالتَّصْدِيقِ وَالتَّكْذِيبِ بِحَالِهِ

قِيَاس: وَهُو َقَوْلٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ اَقْوَالٍ مَتَى سُلِّمَتْ لَزِمَ عَنْهَا لِذَا تِهَا قَوْلٌ آخَرُ
بُرْهَان: وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّماَتٍ يَقِينِيَّةٍ ِلانْتَاجِ الْيَقِينِ
جَدَل: وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَشْهُورَةٍ
خِطَابَ: وَهُوَ قِياَسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ مَقْبُو لَةٍ عَنْ شَخْصٍ مُعْتَقَدٍ فِيهِ اَوْ مَظْنُونَةٍ
شِعْر: وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ تَنْبَسِطُ مِنْهَا النَّفْسُ اَوْ تَنْقَبِضُ
مُغَا لَطَة: وَهُوَ قِيَاسٌ مُؤَلَّفٌ مِنْ مُقَدِّمَاتٍ كَاذِبَةٍ شَبِيهَةٍ بِالْحَقِّ اَوْ بِاالْمَشْهُورَتِ اَوْ مُقَدِّمَاتٍ وَهْمِيَّتٍ كَاذِبَةٍ
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                           




Başlık: Ynt: İsaguciii kitabının gayesi nedir?
Gönderen: nato183203 - 10 Ekim 2010, 09:17:06
OSMANLI MEDRESELERİNDE MANTIK EĞİTİMİ ÜZERİNE

Dr. Ahmet KAYACIK




Giriş:

Bu yazının amacı Osmanlı Medreselerinden bahsetmek değildir. Yine bu medreselerin müfredat programlarından bahsetmek de değildir. Tersine müfredat programlarında yer alan ve mantık derslerinde okutulan eserleri temel alarak bazı sonuç ve neticelere ulaşmaya çalışmaktır. Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü yüzyıllar boyunca eğitim kurumları olan medreselerin çeşitli devrelerinde mantıkla ilgili bir çok müellifin eserleri okutulmuştur. İşte bu eserler çalışmamızın odak noktasıdır. Bu konunun incelenmesinde takip edeceğimiz metot; mantık ilminin İslam Dünyasındaki tarihi sürecine farklı bir açıdan değindikten sonra, medreselerde okutulan mantıkla ilgili eserlerin tesbiti, ardından bu eserlerle ilgili çeşitli bilgilerin sunulması ve son olarak bu verilerden yola çıkılarak konunun bir değerlendirilmesidir.


A-Tarihi Süreç İçerisinde İslam Dünyasında Mantık İlmine Farklı Bir Yaklaşım


Mantık ilmi İslam Alemine geçişi sırasında bazı ilimlerle yakın temasta olmuştur. Arap-İslam mantığının gelişiminde açık bir hat belirlemek istediğimiz zaman, tıp ilmiyle başlayan ve Kelam ilmiyle sona eren hattı yakalayabiliriz. Başka bir açıdan Arap mantığının tarihi ve gelişimini tek bir cümlede özetleyebiliriz: Mantık tıpla bitişik olarak başladı ve Kelam ilmiyle bağlantılı olarak sona erdi.


Mantık tıbbî araştırmaların öğretim metodundan ayrılmaz bir unsur idi. İskenderiye Okulunda Galinos’un tavsiye ettiği aynı metot üzere mantık başta yer alıyordu. Galinos, kesin bir şekilde tıp kitaplarının iyi bir şekilde anlaşılması için matematik ve mantık öğretimini ön şart koşmuştur. Daha sonraları Nesturi Akademilerinin eğitim programındaki astronomi, tıp ve ilahiyat konularındaki ihtisas alanlarında mantık hazırlık programında temel konu idi. Böylelikle mantık öğretimin çeşitli daları arasında ortak köprü özelliğiyle önemli bir rol oynamıştır.


Bu kültür, temelde Süryanice yoluyla Araplara geçtiğinde, bununla birlikte bu tıbbî-mantıkî gelenek de geçmiştir. Mantık tıpla bağlantılı kalmış ve uzun süre doktorların eğitiminde birinci derecede rol oynamıştır. Bunun böyle olmasının sebebi, tabiplerin Aristoteles ve mantığın şarihleri olmasında yatar... Mantık metinlerinin tercümesiyle ve şerh veya tefsirlerini yapan Arap mantıkçılarına göz attığımız zaman onların büyük bir kısmının tıp öğreten veya onunla uğraşan kimseler olduğunun görürüz. Razi, İbn Sina, İbn Meymun, Kindi bunlar arasında yer alır.[1]


Durum Osmanlılarda da benzerlik arz etmektedir. Ancak burada tıbbî-mantıkî bir gelenekten değil de, mantık tarihindeki daha sonra meydana gelen gelişmeler müvacehesinde, onun ilimlerin reisi (ilimlerin başı) telakkisinden hareketle, mantığın bütün ilimler için bir hazırlık, giriş olmak üzere okutulduğunu görürüz. Nitekim suhtelerin (öğrencilerin) eğitiminde daha yukarı bir dereceye geçmeleriyle ilgili olarak şöyle denilir: “Bunlar Haşiye-i Tecrid medreselerinde mukaddimat-ı ulûm veya mebâni-i ulûm denen sarf, nahiv, mantık ve adabu’l-bahs gibi muhtasarat dersleri gördükten sonra müstaidd, yani danışmend olurlardı”.[2] Yine öğrencilerin Nahiv ilminden sonra mantık ilminden neleri okuduğu hakkında da şu şöyle denilir: “Nahivden sonra mantık ilminde, medrese öğrencileri arasında meşhur olan adıyla, İsagoci, Hüsam-ı Kati, Muhyiddin, Fenari, Şemsiyye, Tehzib, Kutbüddin-i Şirazi, Seyyid, Kara Davud, Sadüddin (bu kitap mihenk taşıdır; öğrenci bu kitabı okurken mübahaseye isti’dadının olup olmadığı açığa çıkar) ve Şerh-i Metali okur”[3] Buradan da anlaşılıyor ki, mantık nahiv ve sarf gibi, temel bir ders niteliğindedir. Hatta mantık ve nahiv arasında bir benzetme yapılır ve nahiv ilmine göre dil ve lafızların nisbeti ne ise, akıl ve makulatın mantık ilmine nisbetinin bu şekilde olduğu söylenir. Başka bir deyişle, nahiv (gramer) nasıl dilin düzgün ve hatasız kullanılmasına yardımcı oluyorsa, mantık da aklın düşünce faaliyetlerinde bir düzenleyicidir.


B- Medreselerin Müfredat Programlarında Yer Alan Mantık Eserleri


Osmanlı Medreseleri hakkında yapılan sınırlı sayıdaki çalışmalar incelendiğinde görülür ki, bu çalışmalar konuya ya belirli bir açıdan yaklaşmıştır, ya da belirli bir dönemi ele almıştır.[4] Son zamanlarda telif edilmiş ve doğrudan bu konuları ele alan bir çalışma ise, Cevat İZGİ’nin Osmanlı Medreselerinde İlim[5] adlı eseridir. İzgi, iki ciltlik bu eserinin birinci cildinde medreseler hakkında çeşitli bilgileri sunduktan sonra, bu yerlerdeki müfredat programları ve okutulan dersler hakkında birinci el kaynaklardan aktararak okuyucuya bilgiler verir. Osmanlı döneminde gerek bilim tarihi ve ilimler sınıflaması türü gerekse biyografik tarzdaki eserlerden faydalanılarak verilen bilgilerden 15 müfredat programı çıkarılmıştır.[6].

Osmanlı Medreselerinde yıllarca (aynı zamanda diğer İslam ülkeleri medreseleri için de geçerlidir) okutulan ve birer el kitabı olan mantık eserlerinden bahseden başka kaynaklar da mevcuttur.[7] Ancak bu eserlerde verilen bilgiler isimlerden ibarettir.

Söz konusu müfredat programlarında yer alan mantıkla ilgili eserler şöyledir:


1- Kevakib-i Seb’a’ya (1155/1741) göre:


Aşağı İktisar: Îsâgôcî (şerh ve haşiyesi)

Yukarı İktisar: Hüsâm-ı Kâtî ve haşiyesi Muhyiddîn risalesi, Fenârî ve Haşiyesi.

Orta İktisad: Şemsiyye, ta’lik ve şerhleri ile Tehzîb.

Yukarı İktisad: Kutbüddin-i Şirazi (Şemsiyye şerhi), haşiyeleri Seyyid ve Kara Davud, Sadüddin, İstiska: Şerh-i Metâli [8]


2- İshak b. Hasan et-Tokadi’nin (ö. 1100/1689) Nazmu’l-Ulum’una göre:Tehzîbü’l-Mantık ve’l-Kelam [9]

3- Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın (ö. 1154/1780) Terkîb-i Ulûm’una göre:Şemsiyye, Kutb, Davud, Seyyid.
Tehzib, Celal, Mir.[10]


4- Nebi Efendi-zâde (1200/1785-6)’nin İlimlerin Tertibi ile ilgili bir kasidesine göre: Îsâgôcî, Kul Ahmed, Fenari, Kara Davud, Seyyid, İmad, Tehzib-i Mîr, Mirza-cân.[11]

5- Taşkörprülü-zade’nin (ö. 968/1561) Aldığı Derslere Göre: Îsâgôcî, Hüsâmeddin el-Kâtî şerhi ile, Şerhu’ş-Şemsiyye (Kutbuddin er-Razi’nin), es-Seyyid haşiyesi ile, Şerhu’l-Metali.[12]


6- XI/XVII. Yüz yılda Yaşayan ve Adı Bilinmeyen bir Alimin Aldığı Derslere Göre: Şerh-u Îsâgôcî (Fenari’nin), Kul Ahmed Haşiyesi ile; Şerhu’t-Tehzib, Şerhu’t-Tehzib li’t-Taftazani (Devvani’nin) Mîr Ebu’l-Feth’in haşiyesi ile; Şerhu’t-Tasavvurati’ş-Şemsiyye (Kutbeddin e-Şirazi’nin haşiyeleri ile) [13]

7- Katip Çelebi (ö. 1067/1658)’nin Aldığı Derslere Göre:Şerh-i Tehzib, şemsiyye, Fenari.[14]


8- Katip Çelebi’nin Verdiği Derslere Göre: Fenari, Şerh-i Şemsiyye, Cami [15]

9- Şeyhülislam Feyzullah Efendi (ö. 1115/1703)’nin Aldığı Derslere Göre:Şerhu Tehzibü’l-Mantık ve haşiyesi.[16]
10- Ziyaüddin Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed el-Ahıskavî (ö. 1218/1803)’nin Aldığı Derslere Göre:


Şerh-u Îsâgôcî li- H. Kâtî ve Fenari ve öbür ünlü haşiyeler; Şerhu’ş-Şemsiyye (K.Razi)[17]

Bu verilen bilgilerden sonra eserlerle ilgili bazı tasnifler yapabiliriz. Şöyleki:

A - Müstakil Eserler:


I-Îsâgôcî, yahut er-Risaletü’l-Esiriyye fi’l-Mantık

Yazarının tam adı Esirüddin el-Mufaddal b. Ömer es-Semerkandi el-Ebheri (1200-1265) olan Îsâgôcî adlı eser, mantığın bütün konularını kapsamakla birlikte son derece muhtasar bir eser olup medreselerde mantık alanında okutulan ilk kitap olması bakımından önemlidir. Îsâgôcî, mantıkçılar nezdinde en çok değer verilen, yine aynı derecede bir çok mühim şerh ve haşiyelere konu olan başlıca mantık kitaplarındandır. Batı dünyasında da ilgi duyulmuş, Latince başta olmak üzere bazı Batı dillerine tercüme edilmiştir. Yazarın mantık ve felsefe ile ilgili diğer meşhur eseri ise Hidayetü’l-Hikme’dir. Bu eser klasik İslam Felsefesi problemleri üzerinde bir çalışma olup mantık, tabiiyyat ve ilahiyyat şeklinde üç kısma ayrılmıştır. Eserin başta İstanbul olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde yazma nüshaları vardır. [18] Bu esere dair yazıda zikredilen şerhlerin dışındaki bazı önemli şerhlerin bazıları şunlardır:

1-Taftazani’nin, Şerh-i İsagoci’si (Süleymaniye/Ayasofya: 2536 vr. 128-190)

2-Cürcani’nin, Şerh-i İsagoci’si, (Mîr İsagoci, Mısır 1321, Müeyyed Matbaası)
kaynak: baktabulum.com

3-Ensari’nin, el-Matla fi Şerh-i İsagoci (Mısır 1283, Bulak Seniyye Matbaası)

II- Şemsiyye, yahut er-Risaletü’ş-Şemsiyye fi Kavaidi’l-Mantıkiyye

XIII. yüz yılda Kazvini (1220/1276 veya 92) tarafından yazılan ve döneminde büyük şöhrete sahip olan Şemsiyye de muhtasar türde bir eserdir ve İsagoci gibi, XIX. Yüz yılın başlarına kadar medreselerde okutulmuştur. Doğuda hayli etkili olan bu eser, çok sayıda şerh ve şerhlerin şerhine konu olmuştur. Çeşitli şerhlerle birlikte bir çok baskısı vardır. Yazarın diğer meşhur bir eseri ise Kitabu Hikmetü’l-Ayn’dır. Tıpkı Hidaye gibi üç bölümden oluşur.[19]

Şemsiyye’nin burada yer almayan bazı şerhleri şunlardır:

1- Şerhu’ş-Şemsiyye, el-Hıllî (1250-1325) [Brockellmann, GAL, I, p. 466 (no.2)]
2- Şerh ala Risaletü’ş-Şemsiyye, Taftazani (ö.1389) (Süleymaniye/Yazma Bğş: 1797)
3- Şerh ala Risaletü’ş-Şemsiyye, Meybudi (ö.1480) (Süleymaniye/İ.İ.Hakkı: 1694)

III- Tehzîb, yahut Tehzîbü’l-Mantık ve’l-Kelam


Taftazani’nin 1386’da yazdığı bu eser çok büyük bir şöhrete sahiptir. Kitabın ilk kısmı mantık ve ikinci kısmı ise Kelamla ilgilidir. Çok sayıda şerhlere konu olmuş ve bir çok defa da basılmıştır. (Örnek olarak, Mısır 1912, Mat. Saade) Bu eserin diğer şerhlerinden birkaç örnek:
kaynak: baktabulum.com

1- Kafiyeci, Şerh-u Tehzibü’l-Mantık. [20]
2- Hafid et-Taftazani, Şerh-u Tehzibü’l-Mantık.[21]


VI- (Metâli), yahut Metâliu’l-Envâr

Metaliu’l-Envar fi’l-Mantık. Urmevi (1198-1283)[22]’nin mantıkla ilgili meşhur eseridir. Bu eserde muhtasarat kategorisinde incelenir. Ancak daha önceki iki eserden içerik olarak daha kapsamlıdır. Gerek yazar ve gerekse eserle ilgili çalışmalar mevcut değildir. Yazar bu eseri üçlü tarzdaki eserler tarzında meydana getirmek istemiş, mantıkla ilgili kısmı yazdıktan sonra diğer kısımları zamana bırakmıştır. (Bu eserin yazma bir nüshası Süleymaniye/Mihri Şah Sultan, 332 no.da mevcuttur.)


V- Velediyye, yahut er-Risaletü’l-Velediyye fi’l-Mantık

Seyyid Şerif Cürcani (1340-1413)’nin mantıkla ilgili diğer bir eseridir. Ancak diğerleri gibi muhtasar sınıfından değildir. Bu eser aslında Farsça iken, yazarın oğlu Nureddin Cürcani (1370-1434) tarafından Arapça’ya çevrilmiştir.[23]


B- Şerhler:

1- Hüsam-ı Kâtî, yahut Kâle-Ekûlu (AI)[24]

2- Fenari, yahut el-Fevaidü’l-Fenariyye (AI)[25]

3- Kutbüddin-i Şirazi, (AII) [26]

4- Şerh-i Metali (Tahtani) (AIV)[27]

5- Celal (Devvani) (AIII)[28]


C- Haşiyeler:

1- Muhyiddin (Talişi), (B1)[29]

2- Kul Ahmed (İbn Hızır), (B2)[30]

3- Seyyid (Ş.Cürcani) (Küçük ya da Küçek) (B3)[31]

4- Kara Davud (B3) Küçük’e haşiye[32]

5- Sadüddin (Taftazani) (B3)[33]

6- Davud (Kara), (B3)[34]

7- Seyyid (Ş.Cürcani), (B4)[35]

8- Îmâd (Farisi) (B3)[36]

9- Mîr (Ebu’l-Feth), (B5)[37]

10- Mirza-cân , (AIII) ve (B7)[38]

Yukarıda sınıflandırışmış olarak verilen bir listenin benzerini Rescher’in eserinde de bulmak mümkündür. Rescher Metali ve Şemsiyye’nin şerhleri ve bunların haşiyelerini zikrettikten sonra mantık öğretimine dahil edilen temel metinlerden bahseder ki, onlar şöyledir:

1- Kitabu’l-Mucez – Huncî

2- Kitabu’l- Cümel – Huncî

3- Metaliu’l-envar – Urmevî

4- Şemsiyye- Kazvinî

5- Kitabu Hikmetü’l-Ayn – Kazvinî

6- Kitabu’l-İsagoci – Ebherî

7- Kitabu Hidayetü’l-Hikme – Ebherî


Yaklaşık olarak 14. Yüzyıldan sonra 3,4,5 ve 6. kitaplar bu alana hakim hale gelmiş ve genelde bunlar üzerine yapılmış Tahtani’nin (Cürcani’nin haşiyeleriyle birlikte), Cürcani’nin ve İbn Mübarekşah’ın[39] yapmış olduğu herkesçe bilinen şerhlerle bağlantılı olarak ders verilmiştir. Veyahut ta sırasıyla ya Kâtî’nin ya da Fenari’nin şerhleriyle birlikte okutulmuştur.[40] Burada verilen bilgiler ışığında yeni liste oluşur ki, o da bizim daha önce Müstakil Eserler başlığı altında zikrettiğimiz eserlere hemen hemen mutabıktır. Ancak burada genel Arap (İslam) mantığının gelişimi hakkında bilgi verilirken, bizim kullandığımız kaynak ve konuştuğumuz bölge bunların bir kısmıdır. Sık sık adı geçen Rescher’in mantık tarihi ile ilgili eserlerinin ikincisi olan The Development of Arabic Logic adlı eser ana başlıklarıyla mantık ilminin Arap (İslam) Dünyasındaki gelişimini şöyle özetler:

1- Tercüme Devri, (900’e kadar)

2- Mantığın İlk Çiçek Açışı (Gelişimi), (900-1000)

3- İbn Sina Dönemi, (1000-1100)

4- İbn Rüşd Dönemi, (1100-1200)

5- Medreselerin (Okulların) Çatışması, (1200-1300)

6- Uzlaştırma Dönemi, (1300-1400) ve Öğreticiler Dönemi (1400-1550)[41]

Bu tasnif içerisine Osmanlıları koymak istediğimiz zaman, ilk Osmanlı medresesinin 1331’de yaptırıldığı dikkate alınırsa, Uzlaştırma Döneminin ortalarına rastlamaktadır ki, bu dönemlerde daha yeni teşkilatlanma başlamaktaydı. Bu takdirde daha çok mantık öğreticilerinin dönemine katabiliriz. Bu tarihler ve daha sonraki dönemlerde bilindiği üzere bir çok alanda, bazı orijinal çalışmalar hariç, şerh, haşiye, şerhlerin şerhi ve haşiyelerin haşiyelerinin yapıldığı dönemlerdir. Bunun için kütüphanelerdeki eserler ve bunların yazar ve istinsah tarihine bakmak yeterlidir.


C - Eserlerin Muhtevaları


Eserlerin muhtevası incelenirken okutulan eserlerin hepsi değil de, müstakil eserlerin içerikleri incelenecektir ve bunlar İsagoci, Şemsiyye, Tehzib ve Metali’nin içerikleri olacaktır. İsagoci bu eserler içerisinde hacim olarak en küçüğüdür. Tehzib de hemen hemen aynı boyuttadır. Daha sonra Şemsiyye ve Metali gelir.


İsagoci’nin İçerik Açısından Ana Hatları:


1- Delalet: Mutabakat, Tazammun ve İltizam

2- Lafızlar (Kavramlar): Müfret ve Mürekkeb (basit ve bileşik)

2.1- Müfret, küllî ve cüz’î

2.1.1- Küllî, zati ve arazi (beş tümel konusu)

a- Zati, cins, tür ve ayrım.

b- Arazi, hassa ve araz-ı amm (ilinti)

3- Tanım: Had ve resm.

3.1- had, tam ve eksik

3.2- resm, tam ve eksik

4- Önermeler: Yüklemli, şartlı ve unsurları

4.1- Yüklemli önermenin çeşitleri

4.1.1- Olumlu ve olumsuz önermeler

4.1.2- Mahsûre önermeler

4.2- Şartlı önermeler, bitişik ve ayrık şartlı

4.2.1-Bitişik şartlı, gerekli ve raslantılı

4.2.2- Ayrık şartlı, hakikiyye, maniatü’l-cemi ve maniatü’l-hulû

4.3- Tenakuz (Çelişik önermeler)

4.4- Döndürme

5- Kıyas: Kesin ve seçmeli

5.1- Kesin kıyas, beş bölümü

5.2- Seçmeli kıyas

5.3- Kıyasın şekilleri

6- Burhan, (yakiniyyatın bölümleri), cedel, hitabet, safsata ve şiir.


Şemsiyye ise ana hat olarak bir giriş, üç makale ve bir sonuçtan oluşur. Girişte mantığın mahiyeti ve ona duyulan ihtiyacın belirtilmesinden sonra mantığın konusuna değinilir. Birinci makalede tanımda dahil olmak üzere lafızlar ve ona müteallik konular incelenir. Bu bölüm Ebheri’nin eserinde 1,2 ve 3 nolu başlıkları içerir. İkinci makalede önermeler ve hükümleri ele alınır. Üçüncü makalede ise kıyas incelenir. Sonuçta ise, ilk olarak kıyasın maddeleri son olarak ta ilimlerim unsurları adlı bir konuya değinilir.


Makalelerin ilki olan Müfret kelimelerin incelenmesinde, artı olarak mütevati, müşekkek, müşterek, müradif (ya da müteradif) ve mübayin lafızlarını görürüz. Yine bu bölümde külli’nin dış dünyadaki durumu ve kavramlar arası ilişkiler anlatılır ve gerçek ve izafi türden bahsedilir.

İkinci makalede, önermenin muhassala ve ma’dule durumu ve özellikle modal önermelerden bahsedilir. Döndürme konusunda ayrıca ters döndürme de zikredilir.

Üçüncü makalede kıyasın ekleri başlığı altında bileşik, hulfi kıyaslara yer verilir ve ardından akıl yürütmenin diğer iki türü olan Tümevarım ve Analoji’den bahsedilir.

Tehzib’de isim durum ilk bölümleme olarak adsal bir farklılık gösterir. İlk bölüme direkt olarak Tasavvurat adını vermez ama, ikinci bölüme Tasdikat diye başlar. Birinci bölümde lafızlar ve çeşitli konuları ve tanım ele alınır. Bütününde daha kısa anlatımlar içermekle beraber Şemsiyye’ye benzer. Ancak burada kıyasın ekleri adı altında incelenen konulardan tümevarım ve analoji hariç diğerleri yer almaz.


Metali ise içerik açısından aynı konuları kapsamakla beraber konuların anlatımını daha geniş olarak ele alır. Eserin mantık kısmı kendi arasında iki bölüme ayrılır. Tasavvurların elde edilmesi ve Tasdiklerin elde edilmesi. Birinci bölümde iki alt bölüme ayrılır. İlkinde girişte mantık ve delalet konusuna değinilir. İkincisinde altı başlık altında külli ve cüz’i konusu incelenir ve tanım bahsi buraya dahil edilir.

Tasdikat veya bunların elde edilmesi başlığı altında ise üç konuya değinilir. Birincisi, önermelerin bölümleri ve unsurları. Bu başlık altında 11 alt başlık yer alır. Burada genel konuların dışında farklı olarak şu konulara değinir:
1- Yüklemin niceliği (Kazayay-ı münharife)

2- Modal önermelerin daha geniş anlatılması.

3- Şartlı önermelerle ilgii değişik değerlendirmeler.

İkinci bölümde kıyasa yer verilir. Burada farklın olarak Modal Kıyasları inceler. Üçüncü bölümde kesin şartlı kıyaslar incelenir. Seçmeli kıyasın ardından ekler bölümünde bileşik kıyaslardan ayrıca tümevarım ve temsilden söz edilir. Son olarak ta Burhan ve diğerleri yer alır.

D – DEĞERLENDİRME


1- Osmanlı Devletinin kuruluşu ve medreselerin teşekkülü mantık tarihi açısından mantıkla ilgili eserlerin artık eski şaşaalı dönemini yitirdiği bir döneme rastlar. Bu sebeple yüzyıllar boyunca birkaç tane orijinal çalışmanın dışında hep daha önceki eserler üzerinde yapılan çalışmalardan ibarettir. Osmanlı’ya gelmeden önce artık kendisini göstermeye başlamış olan bu devirde oluşan muhtasar ve eğitim amaçlı eserler Osmanlı medreselerinde de revaç görmüş ve bu tür eserler medrese talebelerinin vazgeçemediği temel kaynaklar haline gelmiştir. Ancak bu temel kaynaklar özet tarzında olduğu için, tekrar bunları açıklayan eserlere ihtiyaç duyulmuştur ki, bunlar da şerhler ve haşiyeler şeklinde kendisini göstermiştir.


2- Bu çalışmada da verildiği gibi, mantık eğitiminde öğrencilere okutulan kitaplar, müstakil eserlerden ziyade, daha çok şerh ve haşiye türündendir. Zaman geçtikçe haşiyelere haşiyeler yazılmış ve neredeyse asıl eserlere ulaşılamaz olmuştur. Örnek olarak, Taftazani’nin Tahtani’nin şerhi üzerine olan haşiyesi okutulurken, Cürcani’nin aynı esere olan haşiyesi onun yerine geçmiştir. Bir haşiye gitmiş bir haşiye gelmiştir. Şerh değil. Tabi ki, biz burada geçmişi tenkit etmek istemiyoruz. Burada şerh ve şerhçiliğe değinmek istiyoruz. Şerh faaliyetleri sadece bu alanda değil, diğer bir çok alanda da yaygın şekilde mevcuttur. Bu çalışmanın eserler listesinde A kısmında yer alan eserlere oldukça fazla sayıda şerhler yapılmıştır. Nitekim, İsagoci ile ilgili olarak İzgi’nin eserinde 30 haşiyesi ile birlikte okutulduğu zikredilir. Bir çoğu sadece mantıkçı olanlar tarafından yapılan bu şerhlerin yanında, ansiklopedist yazarların şerhleri de vardır. Birincisine Kâtî ve Tahtanî’yi, ikincisine de Taftazani ve Cürcani’yi örnek verebiliriz. “Şerh, şarkiyatçılarının büyük bir bölümünün söylediği gibi her hangi bir ibareyi inşâî sigalarla veya benzeşen lafızlarla (paraprhase) ifade etmeye çalışıp, doğrudan çok hata eden, güzel anlaşılmadan daha çok yanlış anlayan, ayrıştırmadan çok karıştıran ve açıklık kazandırmadan çok muğlaklaştıran bir ameliye değildir. Aksine şerh, tarihten bağımsız bir anlamın kazandırılması gayesiyle metnin yeniden canlandırılması ve özümsenmesidir. Şerh, aklî faraziyenin, felsefî maksadın, mantıkî ahengin ve mutlak hikmetin beyanını hedefler. Aynı zamanda şerh, nakıs için bir ikmal, cüz’ün küll’e bağlanması ve felsefî tasavvura dengenin kazandırılmasıdır... ”[42]


3- Mantığın diğer ilimlerle olan ilişkisi ve onlar arasındaki yeri açısından Osmanlı Medreselerindeki durum, onun genel kabulü olan ve diğer ilimler için bir hazırlık devresi ve diğer ilimlere giriş olan aynı anlayıştır veya bir bakıma bütün medrese eğitiminin hazırlık derslerindendir. Bu ilimdeki başarısı, onun daha yukarı safhalara geçişi için bir ölçüdür. Ayrıca mantık dersleri medreselerin hikmet-i tabiiyye adı altında okutulan felsefe dersleri için vazgeçilmez bir unsurdur. Bu derslerde okutulan eserler de yine mantık muhtevasından yoksun değildir, hatta ilk bölümleri mantık konularını içerir. Mantık ilmi medreselerde mezkur özelliklerini hep devam ettirmiştir.

Başlık: Ynt: İsaguciii kitabının gayesi nedir?
Gönderen: nato183203 - 10 Ekim 2010, 09:32:49
        ايساغوجى  نك تقسيماتي 

دلالة                      مطلق لفظ
لفظية        غير لفظية            مفرد             مركب

وضعية     عقلية     طبعية                 كلي       جزئي

بالمطابقة   بالتضمن   بالالتزام         ذاتي       عرضي 
      علم منطق باعتبار الطرف

تصورات   تصديقات
مبادى      مقاصد         مبادى   مقاصد
                        
كليات خمس       قول شارح     قضايا      قياس
1- جنس             حد      رسم   
2- نوع       حد تام  حد ناقص     رسم تام    رسم ناقص
3- فصل             
4- عرض عام          
5- عرض خاص
   قضية            

باعتبار الطرف      باعتبار النسبة      باعتبار الموضوع
      
حملية     شرطية      موجبة    سالبة        محصوصه  محصورة   مهملة
متصلة   منفصلة                كلية   جزئية   
            موجبه     سالبة   موجبه   سالبة   

    أحكام قضايا                     قياس
تناقض      عكس            بحسب الصورة             بحسب المادة
موجبئه كلية     سالبئه كلية        اقتراني استثنائي         1- برهان   
                       2- جدل   
موجبئه جزئية    سالبئه جزئية                 3- خطابة
                     4- شعر          
                     5- مغالطة







* كتاب ايساغوجى *

س -   ايساغوجي نصل بر كلمه در ،مصنفي كمدر ؟
س -   قضيهء حمليه و شرطيه نه يه ديرلر ؟
س -   حمليه نك وشرطيه نك برنجي وايكنجي جزلرينه نه اسم ويريلر ؟
س -   موجبه وسالبه نه يه ديرلر ؟
س -   موجبه وسالبه نك سور أداتلرى نلردر ؟
س -   تناقضك تحقق ايتديغي يرلر نلردر ؟
س -   موجبهء كلية وسالبهء كليه نصل عكس ايدر ؟
س -   حد أوسط، حد أصغر و حد أكبر نه يه دينر ؟
س -   صغرى وكبرى نه يه دينر ؟
س -   شكللر قاجدر ؟
س -   شكل أولك نتيجه ويرمه سينك ضربلرى قاجدر،رموزلرى نلردر ؟
س -   يقينيات قاجدر، نلردر ؟

تعريفات ايساغوجى

علم منطق   : وَهُوَ آلَةٌ قاَنُونِيَّةٌ تَعْصِمُ مُراَعاَتُهاَ الذِّهْنَ عَنِ الْخَطَاءِ فِي الْفِكْرِ
مفرد   :    وهو الذى لا يراد بالجزء منه دلالة على جزء معناه
مركب   :    وهو الذى يراد بالجزء منه دلالة على جزء معناه
جنس   :    ويرسم بانه كلىمقول علىكثيرين مختلفين بالحقايق في جواب ماهو
نوع      : ويرسم بانه كلىمقول علىكثيرين مختلفين بالعدد دون الحقيقة فى جواب ماهو
فصل   :    ويرسم بانه كلىمقول علىالشيء في جواب أي شيء هو في ذاته
عرض خاص   : وترسم بأنها كلية تقال على ما تحت حقيقة واحدة فقط قولا عرضيا
عرض عام   : ويرسم بأنه كلي يقال على ما تحت حقايق مختلفة قولا عرضيا
حد      : قول دال على ماهية الشيء
انسان   :    انه ماش على قدميه عريض الأظفار بادى البشرة مستقيم القامة ضحاك بالطبع
قضية   :    قول يصح أن يقال لقائله انه صادق فيه أو كاذب فيه صادقة والأخرى كاذبة
عكس   :    وهو أن يصير الموضوع محمولا والحمول موضوعا مع بقاء الإيجاب والسلب
بحاله والتصديق والتكذيب بحاله
قياس   :    وهو قول مؤلف من أقوال متى سلمت للزم عنها لذاتها قول آخر
برهان   :    وهو قياس مؤلف من مقدمات يقينية لانتاج اليقين
جدل   :    وهو قياس مؤلف من مقدمات مشهورة
خطابة   :    وهو قياس مؤلف من مقدمات مقبولة عن شخص معتقد فيه أومظنونة
شعر      : وهو قياس مؤلف من مقدمات تنبسط منها التفس أو تنقبض
مغالطة   :    وهو قياس مؤلف من مقدمات كاذبة شبيهة بالحق



علم منطق حقنده قيصه معلومات

علم منطق،فلسفه علمينك يدى شعبه سندن بر يدر. ايلك اولارق أرسطو اورطايه قويمش ومعلم أول ديه اسملنديرلمشدر.
حضرتيمز قدس سره "علم منطق هم علمك وهم عقلك ميزانيدر".بيورمشلردر.
أيريجه بدرلرى عثمان أفنديده حضرت استاذيمزه شويله بر توصيه ده بولنمشلر"اوغلوم علميم قوتلى اولسون ديرسك منطق اوقو، دينم قوتلى اولسون ديرسك علم اصول اوقو".
ارسطو بو علمه "كرجكى بولميه يارا ين بر ألة در." ديمش.معلم ثانى اولان فارابى"رئيس العلوم در" معلم ثالث قبول ايديلن ابن سينا"المنطق خادم العلوم ونعم العون على إدراك العلوم كلها"ديمشلردر. إمام غزالى"من لامعرفةبالمنطق لاثقة بعلمه"ديمش،أيريجه"المنطق معيارالعلوم" بيورمشدر.
عثمانلىمدرسه لرينده ده اوقوتوله كلن علم منطيقه متقدمين علماسي رغبة ايتمه مشلر. جونكه: او زمان داها هنوز علم كلام قاعده لرى تكامل ايتمش دكلدى .متأخرين علماسي ايسه جوق رغبة ايتمشدلر. زيره:عقل يولى ايله أتشه، أيه، كونشه حتىحيوانلره تابانلرك فكرلرينى ينه كندى اوسلوبلرى ايله اونلرى اقناع ايده رك ابطال ايتمك ايجاب ايده جغيندن علم منطيقه رغبة ايتمشلردر.
إمام غزالى وإمام ربانى حض.كبى اسلام عالم لرى تفكر،قضيه وقياسه اهمية ويره رك كائنات قديم در ديين ارسطويه و اونك يولنده اولانلره أيريجه يتمش اوج فرقه دن فرق ضالة أربابينه جوابلر ويرمشلر،اونلرك صابق فكرلرندن مسلمانلرك ضرار كورمه مسى ايجون منطيقه بريرده أغيرلق ويرمشلركه اونلرك شرند ن أمين اوله ليم ديه.
بتون اسلام عالملرى اونجه سمعى دليللره ايمان ايدوب صكره حكمتلرينى دوشونر لر.عقل كوز كبىدر، ضعيف اولان عقللرينى بيغمبر و دين اشيغى ايله تكامل ايتديرب داها ايلرييى كورمشلر.فيلوسفلرايسه كفرقارنليغنده قاليب ايلرييى كوره مه مشلر.
اسلام ديننده فلسفه يوقدر.جونكه فلسفه نك جواب أراديغى صورولرك هبسينه هيج دكيشمز، عكسى اثبات وادعاء ايدلمزبرشكلده حضرت الله طرافندن جواب ويرلمشدر.
فلسفه ندر ؟ وفيلوسف كيمه دينر؟.فلسفه بردونيا كوروشى اولديغندن جوق دكيشك تعريفلر يابلمش ايسه ده ايلك اسلام متفكرىاولان كِنِدى(Kindi) انسانك كوجى اولجو سنده ابدى وكلى اولان وارلقلرك حقيقتينى،أهمية وسببلرينى بيلمه سيدر ديه تعريف ايتمشدر.
داود عليه السلام زماننده ياشه مش اولان (لقمان حكيم) دن شام بولكه سنده يونانلى بر فيلوسف اولان
(empedokles) حكمت اوكرنمش داها صكره اولكه سينه دوننجه موجوداتك منشائي ايله علاقه لى اولارق حكمت علمينى اورطه يه قويمش،بالأخَره يونانلى برمتفكر،سليمان عليه السلامك طلبه لرندن مصرده علم حكمتك برشعبه سى اولان (فيزيك ومتا فيزيك ) اوكرنمش اوده كندىاولكه سينه دوننجه اوكرنديكلرينى تكامل ايتدرمشدر.وشويله بر اعترافده بولنمش بن بتون بوعلملرىبيقمبرلك قانديلندن فائده لنرك تكامل ايتدردم.islam ans. s. 311
ايساغوجى شرحى(هداية الحكمت)ده شوعباره يرألماقده در.(أرسطوطالس هوتلميذ افلاطون وأفلاطون هو تلميذ سقراط وسقراط هو تلميذ داود عليه السلام)خلاصه علم حكمت انسانليغك وبيغمبرليغك واراولوشيله باشله مشدر.كشف الظنون ص:679-هداية الحكمت ص: 25
داها صكره بوعلمىميلاددن تقريبا350 سنه اول سقرط،اوندن أفلاطون،اوندانده أفلاطونك درس خلقه سينده بولونان ارسطوطالس علم منطقىايلك اولارق تدوين ايتمش،بوسببدن كنديسينه معلم اول دينمشدر.
معلم ثانى صاييلن فارابى ايسه حكماء اسلامدن اولوب تركى در. ايلك تحصيلندن صكره منطق علمينه ميل ايدوب او زمانه قدار حكمت وفلسفه ده كمسه نك واره ماديغىدرجاته واصل اولمشدر، هجرى 339 سنه سنده وفات ايتمشدر. قاموس الاعلام ج:5_ص:3322
معلم ثالث اولارق بيلينن ابن سينا بخاراده دوغمش هجرى 428 سنه سنده همدانده وفات ايتمشدر.


تعريفات ايساغوجى

 1 - علم منطق   : وَهُوَ آلَةٌ قاَنُونِيَّةٌ تَعْصِمُ مُراَعاَتُهاَ الذِّهْنَ عَنِ الْخَطَاءِ فِي الْفِكْرِ
 2 – موضوعى   : تَصَوُّراَت وَتَصْدِيقَات ، غايه سى:فِكْرِ صَحِيحِي فِكْرِ فاَسِدْدَنْ تَمْيِيزْدِرْ
 3 – تصورات   : وَهُوَ حُصُولُ صُورَةِ الشَّيْءِ فِي الْعَقْلِ
 4 – تصديقات   : وَهُوَ اِسْناَدُ أمْرٍ إلَى أمْرٍ آخَرَ اِيجَاباً أوْ سَلْباً
 5 – دلالة بالمطابقة: اللفظُ اللدالُّ بالوضعِ يَدُلُّ على تمامِ ماَ وُضِعَ لَه بِالْمُطاَبِقَةِ
 6 – "   بالتضمن   : اللفظ اللدال بالوضع يدل على جزئه بِالتَّضَمُّنِ
 7 – "    بالالتزام   : اللفظ اللدال بالوضع يدل علىمايُلاَزِمُهُ فىالذِّهْنِ بِالْاِلْتِزاَمِ
 8 – مفرد   : وهو الذى لا يراد بالجزء منه دلالة على جزء معناه
9- مركب   : وهو الذى يراد بالجزء منه دلالة على جزء معناه
10- مفرد كلى   : وهو الذى لا يمنع نفس تصور مفهومه عن وقوع الشركة
11- مفرد جزئى   : وهو الذى يمنع نفس تصور مفهومه عن وقوع الشركة
12- مفردكلىذاتى   : وهو الذى يدخل في حقيقة جزئياته
13- مفردكلىعرضى: وهو الذى لا يدخل في حقيقة جزئياته
14- جنس   : ويرسم بانه كلىمقول علىكثيرين مختلفين بالحقايق في جواب ماهو
15- نوع      : ويرسم بانه كلىمقول علىكثيرين مختلفين بالعدد دون الحقيقة فى جواب ماهو
16- فصل   : ويرسم بانه كلىمقول علىالشيء في جواب أي شيء هو في ذاته
17- عرض خاص   : وترسم بأنها كلية تقال على ما تحت حقيقة واحدة فقط قولا عرضيا
18- عرض عام   : ويرسم بأنه كلي يقال على ما تحت حقايق مختلفة قولا عرضيا
19- حد      : قول دال على ماهية الشيء
20- حد تام   : وهو الذي يتركب عن جنس الشيء وفصله القريبين
21- حد ناقص   : وهو الذي يتركب عن جنس البعيد وفصله القريب
22- رسم تام   : وهو الذي يتركب عن جنس الشيء وخواصه اللازمة
23- رسم ناقص   : وهو الذي يتركب عن عرضيات تختص جملتها بحقيقة واحدة
24- انسان   : انه ماش على قدميه عريض الأظفار بادى البشرة مستقيم القامة ضحاك بالطبع
25- قضية   : قول يصح أن يقال لقائله انه صادق فيه أو كاذب فيه
26- تناقض   : وهو اختلاف القضيتين بالإيجاب والسلب بحيث يقتضي لذاته
  أن يكون إحديهما صادقة والأخرى كاذبة
27- عكس   : وهو أن يصير الموضوع محمولا والحمول موضوعا مع بقاء الإيجاب والسلب
  بحاله والتصديق والتكذيب بحاله
28 – قياس   : وهو قول مؤلف من أقوال متى سلمت للزم عنها لذاتها قول آخر
29- برهان   : وهو قياس مؤلف من مقدمات يقينية لانتاج اليقين
30- جدل   : وهو قياس مؤلف من مقدمات مشهورة
31- خطابة   : وهو قياس مؤلف من مقدمات مقبولة عن شخص معتقد فيه أومظنونة
32- شعر      : وهو قياس مؤلف من مقدمات تنبسط منها التفس أو تنقبض
33- مغالطة   : وهو قياس مؤلف من مقدمات كاذبة شبيهة بالحق





































بسم الله الرحمن الرحيم

علم منطق حقنده معلومات إجماليه

علم منطق،علم حكميه نك(علم فلسفه) يدى شعبه سندن بر شعبه اولوب ايلك اولارق أرسطو تدوين ايتمشدر.شويلكه:حكماءمتقدمين علم منطقده بحث وتكلم ايدرلردي.أنجق إبتداءكلام لرى  بارجه،بارجه ومتفرق اولوب أرسطونك ظهورونه قدارمباحثىتهذيب ومسائلى جمع اولمامشدى.
ارسطوظهورايدينجه مباحثنى تهذيب ومسائلنى فصول اوزره ترتيب ايدب علم منطقى علوم حكميه نك أقدمى وفاتحه سى قلدى.اونك ايجون أرسطو معلم أول تسميه اولندى. وعلم منطقه مخصوص اولان كتابنه دخى (فَصْ) ينلوب سكيزبابى مشتميلدر كه دوردى(4) صورة قياسْ ودوردى(4)مادهء قياسْ حقنده در.بو وجهله فن مذكور، تهذيب وترتيب اولندقدن صكره بعض حكماء، تصورى مفيد اولان كليات خمس داخى لازم اولديغنى كوروب بحث مذكورى بوفنك ابتداسنه علاوه ايتمه لريله أبواب منطق طوقوزاولدى.
بحث مذكورى ترتيب وعلاوه ايدن purfiryus نامينده بر فيلوسفدر.كليات خمس بحثينى بر كتاب مستقل اولمق اوزره تصنيف وكتابينى ايساغوجىتسميه ايده رك فَصِّ أرسطونك ابتداسنه وضع ايلمشدر:ايساغوجىلفظىلسان يونانده مدخل معناسنه در.مقدمهءابن خلدون فصل سادس ص:136-137
علم منطيقك أهميتى حقنده سويله نن مهم سوزلر:
علم منطقه،علم ميزان وعلم استدلال ديمشلر.جونكه بوعلم ايله علوم سائره وزن وعيار اولنديغى كبى بو واسطه ايله أمور معقولهء مجهوله كشف واستدلال قيلونور.
علم منطق علوم سائره نك مقدمه سى مثابه سنده اولديغى جهتله ديكرعلم لردن اونجه تحصيلى لازم كلير. حصوصا علم كلام واصول فقه دن اونجه اوقونمالى.
بو حصوصده ابو الفاروق سليمان حلمى طونحان حضرتلرى شويله بيورمشدر" تجويد اوقوتمادن تجويد اوزره قرأن اوقوتمق كوناه كبائر اولديغى كبى،منطق وتلخيص اوقوتمادن عقائد واصول اوقوتمق كناه كبائردر".بوراده كه كبائردن مراد اوقوتمه ده يابيلان أن بيوك كوناه وخطاديمكدر.ينه ابو الفاروق قدس سره "علم منطق هم علمك وهم عقلك ميزانيدر".بيورمشلردر.
أيريجه بدرلرى عثمان أفنديده سليمان أفندى اوغلونى استانبوله تحصيله كونده ريركن شويله نصيحت ايتمشلردر"اوغلوم علميم قوتلى اولسون ديرسك منطق اوقو،دينم قوتلى اولسون ديرسك علم اصول اوقو".
علم منطقده معلم اول اولارق بيلينن ارسطو بو علمه "كرجكى بولميه ياراين برألة در." ديمش.معلم ثانىواسلام علماسندن اولان فارابى"رئيس العلوم در"ديمش.كشاف اصطلاحات الفنون ص:33
معلم ثالث اولارق صاييلان إابن سينا"المنطق خادم العلوم ونعم العون على إدراك العلوم كلها"ديمشدر. كشف الظنون جلد:2 ص:1862
إمام غزالى"من لامعرفةبالمنطق لاثقة بعلمه"ديمش،أيريجه"المنطق معيارالعلوم" بيورمشدر.
منطق فكرك (قياسك)صحيح وفاسيدينىتمييزايدر.منطق برألة قانونيه دركه اونه مراعات ايله ذهن فكرده خطادن محفوظ اولور.حتى فن منطق مسلك متأخرين اوزره علم كلام ايله أصول فقهه دخى آلة اولمشدر.            -1-
                  
منطق نطق ظاهرى تقويه،نطق باطن اولان مقولاتى إدراكده سالكلرينى دوغرويه واصل ايدر. بوسببدن بو علمه منطق دينمشدر. سعود المطالع ص:472 ميزان العقول ص: 14
منطق عثمانلىمدرسه لرينده ده اوقوتلمشدر.بومدرسه لرده أك جوق اوقوتولان كتابلردن بريسده (نجم الدين عمربن علىالكاتبى الغزوين) نك شمسيه إسملى كتابىدر. حقنده بو قدار مدحيه لر سويله نن علم منطقله مشغول اولمايىعلماء متقدمين منع ايتمشلروبو علمه اعتبارايتمه مش لر. بونك جشيتلى سببلرى ذكر ايدلمش ايسه ده باشلجه سببى زمان اولده عقائد اسلاميه نك تأسيس واستقرار ايتمسىمسئله سى كه او زمان داها هنوز علم كلام قاعده لرى تكامل ايتمش دكلدى .
ايريجه أفلاطون وأريسطو نك يونانجه دن عربجه يه ترجمه ايديلن فلسفه ومنطق كتابلرينك احتوى ايتديكى ياكلش وصابق فكرلر،بوترجمه لردن جيقاريلمش دكلدى.بو ترجمه لرى خلفاء عباسيه دن ايكنجى خليفه منصوريابدرمشدى.خليفه منصورعلم فقهده ماهروعلم فلسفه يه راغب ايدى.وبوعلم لرك أربابينه ده محبت ايدييوردى. خليفه(ابو جعفرالمنصور)نك يابديرديغى ترجمه لرى ابو نصر فارابى خلاصه ايتدى.اونك ايجون فارابى يه معلم ثانى ديندى.
خلاصه ايكنجىعباسىخليفه سى زماننده مظ&
Başlık: Ynt: İsaguciii kitabının gayesi nedir?
Gönderen: nato183203 - 10 Ekim 2010, 09:38:19

İSA GOCİ
Mantık ilmi, düşünme esnasında insanı hata yapmaktan koruyan kurallar ve ölçülerden bahseden bir ilimdir. Bu ilim gerek düşünme sırasında gerekse düşünceleri ifade sırasında ölçülü ve mutedil olmak için gerekli kuralları ve kalıpları verir. Bunun içindir k kendisine formel mantık / süri mantık denir. Mantık, bir şeyi tanımak ve bir şey hakkında hüküm vermek ve birşeyi ispatlamak için yapılan bütün zihinsel faaliyetleri kontrol eder. Bunun için tarif, hüküm ve kıyas başlıkları altında tamamen saf akli esaslara dayalıbir sistem ortaya koyar.
Sen, ben, o aynı mekanda.Daha sonraları dört yapraklı yoncaya da bu isim verilmiştir.
Kitap medreselerde okutulan ilk mantık kitabı olma özelliği taşır ve Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde de medreselerde okutulmaya devam etmiştir.Batı dillerine tercümleri mevcuttur.
Kitabın içeriği;
1- Delalet: Mutabakat, Tazammun ve İltizam
2- Lafızlar (Kavramlar): Müfret ve Mürekkeb"" (basit be bileşik)
2.1- Müfret, küllî ve cüz’î
2.1.1- Küllî, zati ve arazi (beş tümel konusu)
a- Zati, cins, tür ve ayrım.
b- Araz-i hassa ve araz-ı amm (ilinti)
3- Tanım: Had ve resm.
3.1- had, tam ve eksik
3.2- resm, tam ve eksik
4- Önermeler: Yüklemli, şartlı ve unsurları
4.1- Yüklemli önermenin çeşitleri
4.1.1- Olumlu ve olumsuz önermeler
4.1.2- Mahsûre önermeler
4.2- Şartlı önermeler, bitişik ve ayrık şartlı
4.2.1-Bitişik şartlı, gerekli ve raslantılı
4.2.2- Ayrık şartlı, hakikiyye, maniatü’l-cemi ve maniatü’l-hulû
4.3- Tenakuz (Çelişik önermeler)
4.4- Döndürme
5- Kıyas: Kesin ve seçmeli
5.1- Kesin kıyas, beş bölümü
5.2- Seçmeli kıyas
5.3- Kıyasın şekilleri
6- Burhan, (yakiniyyatın bölümleri), cedel, hitabet, safsata(mugalata) ve şiir.

Başlık: Ynt: İsaguciii kitabının gayesi nedir?
Gönderen: nato183203 - 10 Ekim 2010, 09:39:35
Mantık İlminin Tarihçesi ve İslâm Âlemine İntikâli Talha Hakan Alp  
darulhikme.org.tr

Mantık ilmi, düşünme esnasında insanı hata yapmaktan koruyan kurallar ve ölçülerden bahseden bir ilimdir. Bu ilim, gerek düşünme sırasında gerekse düşünceleri ifade sırasında ölçülü ve mutedil olmak için gerekli kuralları ve kalıpları verir. Bunun içindir ki, kendisine formel mantık/sûrî mantık denir. Mantık, bir şeyi tanımak ve bir şey hakkında hüküm vermek ve bir şeyi ispatlamak için yapılan bütün zihinsel faaliyetleri kontrol eder. Bunun için tarif, hüküm ve kıyas başlıkları altında tamamen saf aklî esaslara dayalı bir sistem ortaya koyar.
Mantık uygulanan bir sistem olarak insanlık tarihi kadar köklü bir sanattır. Mantıkçıların deyişiyle insan düşünen canlıdır. İlk insandan itibaren bütün düşünme faaliyetleri sırasında adı konulmamış da olsa mantıkî sistem ana hatlarıyla uygulanmış ve fikirde tutarlılık devamlı hedeflenmiştir. Bu sebeple kaide ve sistemi açısından mantığın tarihinin insanlık ve düşünme tarihi kadar eski olduğunu söyleyebiliriz. Ama mantık ilminin diğer ilimlerden ayrılarak müstakil bir sistem olarak incelenmesi ve kitaplara yazılıp tedvin edilmesi yunan felsefî incelemelerine dayandığı bilinir. En azından şu an mevcut verilere göre bu böyledir. Yunan filozoflarından önce diğer felsefî ilimlerde olduğu gibi bu ilmin temelini teşkil eden ana malzemeler gündeme gelmiş, konuşulmuş ve hatta tartışılmıştır. Bir ilmin tedvini için doğal olarak o ilmin başlıca konularının ve incelediği sorunsalların diğer konu ve sorunsallardan temayüz edip konuşulması ve tartışılması zaruridir. Mantık da böyledir; gerek Mısır’da, gerekse Mezopotamya ve Uzakdoğu medeniyetlerindeki felsefi ve düşünsel ve ilmi faaliyetler diğer felsefi ilimlerde olduğu gibi mantığın da yunan medeniyetinde doğup gelişmesine gerekli zemini hazırlamıştır.
Mantık ilk defa Yunan filozofu Aristo tarafından kitaplara derc edilmiştir. Bazı mantık tarihçileri, mantık ilminin sofizme karşı bir müdafaa ve toplumu bilinçlendirme amacına bağlı olarak tedvin edildiğini belirtir. Aristo, Yunan toplumunda yerleşik siyasi, sosyal ve kültürel ortama tepki sonucu ortaya çıkan sofistlerin mevcut düşünsel sistemi kelime ve akıl oyunlarıyla tevhin etmesi üzerine sonraları kavramların tarifi, içlem ve kaplamı, hükümlerin kipleri, bir fikrin ispat ve reddinin tutarlılık şartlarını kalıpsal olarak ele alma zorunluluğu hissettiği bildirilmiştir.
Aristo felsefî ilimlerde zihinsel yanlışlardan korunmak için bir araç olarak tasarladığı mantık sistemini daha sonra Organon diye isimlendirilen altı kitabında ele almıştır.
Bu altı kitapta
1-) Kategoriler, (Mekulat-ı Aşere)
2-) Peri-ermaniyas (İbare, külliler ve önermeler,),
3-) Birinci Analitikler (Tahlilü’l-Kıyas),
4-) İkinci analitikler (Burhan)
5-) Topikler (Cedel),
6-) Sofistika sofistik deliller (muğalata) olmak üzere mantığın temel konuları yer almaktadır.
Daha sonraki yüzyıllarda Organon şarihleri bu altı kitaba Aristo’nun
7-) Retorik (hatabet)
8-) Poetikasıyla
9-)Forfiryus’un İsagoci/medhal (külliyat-ı hamse)sini ekleyerek temel mantık kitaplarını dokuza tamamlamışlardır. Bu sayı ayrıca mantıkta incelenen dokuz ana bölümü de temsil etmektedir.
İslam mantıkçıları mantık kitaplarına Aristo’nun kategorilerini almaz, onlar doğrudan lafız/isagoci/külliyatla başlarlar. Daha sonraki İslam mantıkçıları buna delalet konularını da eklemişlerdir.
İslam dünyasının bir ilim olarak mantıkla karşılaşması diğer yabancı ilimler gibi Abbasiler dönemindeki tercüme faaliyetlerine dayanır. Özellikle Beytü’l-Hikme’de yapılan geniş çaplı tercüme faaliyetleriyle birlikte felsefe, mantık, tıp, fizik, matematik ve diğer ulum-i dahîle/yabancı ilimler Arapçaya tercüme edilerek İslam alemine intikal ettirilmiştir. Aristo’nun ilk mantık kitaplarını tercüme edenler hicri ikinci yüzyılın sonu ile üçüncü yüzyılların başlarında yaşamış İbn-i Mukaffa, Huneyn bin İshak, Ebu Osman ed-Dimeşkî, el-Kindî’dir.
Daha sonra mantığı bir bütün olarak ele alan, sistematize eden ve şerh ve tadilde bulunan İslam mantıkçıların başında, hicri dördüncü yüzyılda yaşamış Farabî ile hicri beşinci yüzyılın başlarında yaşamış onun takipçilerinden İbn-i Sînâ gelir.

Farabî ağırlıklı olarak Aristo mantığına bağlı kaldığı mantık incelemelerinde mantığı şu dokuz bölümde ele almıştır.
1. el-Medhal (isagoci)
2. el-Mekûlât (kategoriler)
3. el-İbare (peri-ermeneias)
4. el-Kıyas (analitika el-ula)
5. el-Burhan (analitika es-saniye)
6. el-Cedel (diyalektik, topikler)
7. Kitabü’l-Hikme (sofistika)
8. el-Hıtabe (rhetorika)
9. eş-Şiir (poetika)

Filozofların dışındaki çevrelerden İbn-i Hazm, kelamcılardan Gazalî mantıkla ciddi ciddi uğraşmış ve bu konuda eseler kaleme almış kimselerdir. İbn-i Hazm’ın el-Hudud’ü, Gazali’nin Miyar’ı, el-Mihakk’ı önemli mantık kaynaklarındandır. Gazzali’nin el-Kıstasü’l-Müstakim’i onun mantığın kıyas bölümünü Kuran’la temellendirme çalışmasından ibarettir. O bu çalışmasında kıyastaki ispat sistemi için Kuran’dan bol bol örnekler getirir. Gazzali’den sonra Razi, İbn-i Rüşd, Ebheri, Kazvini, Urmevi, Kutbeddin Şirazi, Taftazani, Cürcani, Gelenbevi sonraki dönemlerin büyük mantıkçılarındandır.
İsimlerini zikrettiğimiz bu mantıkçıların telif ettiği eserler arasından özellikle Ebheri’nin İsagoci’siyle, Kazvini’nin Şemsiye’si kısa ve tertipli olması bakımından hayli revaç bulmuştur. Bu iki kitap öteden beri başlangıç ve orta düzeyde mantık eğitimi için münasip görülmüştür. İleri düzeyde mantık eğitimi için Urmevi’nin Metali isimli kitabı tercih edilmiş ve bu kitap hakkında çok miktarda şerh ve haşiye kaleme alınmıştır. Osmanlılarda özellikle Kul Ahmed haşiyesiyle birlikte Molla Fenarî’nin İsagoci şerhi ile daha sonraları Gelenbevî’nin Burhan’ı medrese müfredatında önemli yer işgal etmiştir.
Osmanlı’da Tanzimat’tan sonra Ahmet Cevdet paşa’nın Miyar-i Sedad’ı gibi kaleme alınan klasik mantık kitaplarına karşılık Avrupa da aydınlanmayla birlikte mantık ve felsefe tartışmaları üzerine yeni tarzda yazılmış mantık kitapları da tercüme edilmeye başlanmıştır. İtalyan mantıkçısı Gallupi’nin kitabı Miftahu’l-Funun adıyla tercüme edilmiştir. Bacon ve Deskartes’in mantık ve özellikle kıyas eleştirilerinin temelde etkili olduğu yeni mantık anlayışında metod ön plana çıkmakta ve bilim felsefesi denebilecek yeni alan mantığa eklenmektedir. Nitekim yeni Osmanlı mantıkçılarından Ali Sedad’ın Mizanü’l-Ukûl fil Mantık vel-Usûl ile İzmirli’nin Felsefe dersleri’nde mündemiç olan mantık ve Fenn-i Menahiç bu anlayışa göre yazılmıştır. Daha sonra doğa ve matematik bilimlerinin gelişimiyle birlikte daha detaylı ve daha net bir dile sahip yeni mantık arayışları muvacehesinde Berntnat Russel ile Whitehead (Wayted)’in öncülüğünü yaptığı lojistik mantık/sembolik mantık/modern mantık ön plana çıkmıştır. Yetmişli yıllardan itibaren “modern mantık” adıyla memleketimizde bu mantığın eğitimi verilmektedir.

Mantık ilmini tahsil etmenin hükmü

Mantık ilmi felsefeye giriş kabul edildiğinden önceleri İslam aleminde şiddetli bir tepkiyle karşılanmıştır. Felsefeye gösterilen tepki, bu ilmin araç ve mukaddimesi işlevi gören mantık ilmine de yansımış ve özellikle muhaddisler tarafından tenkit edilip tahsilinin haram olduğu ileri sürülmüştür. Bunlardan İbn-i’s-Salah, İbn-i Teymiye ve Suyutî’nin mantık eleştirileri pek meşhurdur. Fakat mantığa karşı sergilenen bu olumsuz tutum islam dünyasının genelinde etkili olamamıştır. Asıl İslam aleminde mantık ilmine karşı Gazalî’nin fikri kabul görmüş ve mantık ilminin meşruiyeti şöyle dursun tahsilinin farz-ı kifaye olduğu görüşü yaygınlık kazanmıştır. Nitekim Gazali el-Mustasfa’nın başında mantık bilmeyenin ilmine itimat edilemeyeceğini belirtmiş ve mantığın “ilimlerin ilmi” olduğunu iddia etmiştir.
Mantık ilminin tahsilinin hükmü bir tarafa bugün klasik İslamî ilimlerin ve özellikle bunlar arasından kelam ve usul-i fıkıh ilimlerinin dili mantıkî ölçülere göre dizayn edilmiştir. Tarifler, taksimler, ispat ve redler hep mantık sistematiğine göre yapılmış ve mantık bu hususlarda umumî bir kriter kabul edilmiştir. Bu sebeple klasik İslamî metinleri sıhhatli biçimde anlamak için iyi derecede mantık bilgisi gereklidir, desek abartmış olmayız.

Mantık kelimesinin tahlili ve bu ilmin mantık ismini almasının sebebi

Mantık kelime anlamı itibarıyla konuşmak demektir. Nutk kökünden gelir. Bugün Türkçe’de de nutuk çekmek derken kelimeyi aynı manada kullanırız. Nitekim Yunanca mantık ilmine kullanılan “logos” kelimesinin bir anlamı da “söz”dür.
Bu ilmin mantık ismini almasının sebepleri izah edilirken genelde nutk kelimesinin batın ve zahir olmak üzere iki manaya geldiği belirtilir. Nutk-i batın, düşünmek; nutk-i zahir konuşmak demektir. Mantık ilmi getirdiği ölçülerle insanın hem düşünmesini hem de konuşmasını düzenler, ölçülü hale getirir. İşte insan nutkuna katkısından dolayı bu ilme mantık ismi verildiği yönündeki görüş genel kabul görmüştür.
Mantık ilminin faydası konusunda Ebu Hayyan et-Tevhidî’nin el-İmta ve’l-Müanese isimli eserinde zikrettiği Ebu Said Seyrafî ile ilk mantık mütercimlerinden Metta bin Yunus arasında Mantık’ın hedefi hakkındaki tartışma manidardır. Bu tartışmada Metta bin Yunus mantığın, kelamla/konuşmayla ilgili bir araç olduğunu ve bu araç vasıtasıyla doğru sözün yanlış sözden ayırt edildiğini, sahih mana ile fasit mananın temyiz edildiğini söyler.

Mantık ilminin sistematiği

Farabî örneğinde olduğu gibi, ilk devir mantıkçılarının tasniflerinde Aristo’nun tertibi esas alınmıştır. İbn-i Sina sonrası geç dönem mantıkçıları daha farklı bir tertip izleyerek mantığı ikili bir tasnife tabi tutmuşlardır. Bu tasnife göre mantık kitaplarında konular tasavvurât ve tasdikât olmak üzere iki bölümde ele alınır. Tasavvurât bölümünde külliyat-ı hamse (isagoci) ve tarif; tasdikât bölümünde kazıyye ve kıyas konuları incelenir. Ayrıca bu konulara ilaveten giriş bölümüne delalet konusu da eklenmiştir. Tasavvur bölümünde külliyat-ı hamse mebâdi, tarif mekâsıt; tasdikât bölümünde kazıyyeler mebâdi, kıyas mekâsıt kabul edilmiştir. Bu tertib, tariflerin külliyât-ı hamse üzerine, kıyasın da kazıyyeler üzerine ibtina etmesine dayanmaktadır.

Mantık ilminin Tarifi, Mevzusu ve Gayesi

Mantık ilminin tarifine geçmeden önce tarifte karşımıza çıkacak ilim, tasavvur, tasdik, zarurî ilim, nazarî ilim, nazar ve fikir kavramlarıyla ilgili ön bilgi vermekte fayda vardır.
İlim kavramı muhtelif ilim ve meslek erbabı tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bunlardan mantık ilmiyle en fazla uyuşanı filozofların şu sade tanımıdır:
İlim, bir şeyin suretinin zihinde hasıl olmasıdır. Bazı filozoflar ilmin, zihinde hasıl olan suretin kendisi olduğunu söylemişlerdir. Birinci tarife göre ilim bir oluştan ibarettir ki, buna göre “ilim” (bilmek) anlamında mastardır. İkincisine göre ilim bir oluştan ziyade eylem neticesinde zihinde oluşan bir şeydir ki, buna göre “ilim” (bilgi) anlamında ism-i mastardır. Biz burada konumuzla münasebeti açısından ikinci tarifi esas alarak ilmi, bilgi anlamında kullanacağız.
Klasik mantıkçıklar bilgiyi farklı açılardan taksim etmişlerdir. Bunlardan biri bilginin yapı ve içeriğine göre yapılan taksimdir. Bu taksime göre bilgi iki kısma ayrılır: tasavvur, tasdik. Tasavvur, hükümsüz, yargısız bilgidir. Buna eşya, olay, iş, şahıs, yer ve kavramlarla ilgili sadece tanıma düzeyinde olan bilgiler diyebiliriz. Mesela, kitap hakkında onu tanımlayıcı mahiyette bilgilere tasavvur denir. Tasdik, hükümlü bilgidir. Kitap bilginin en eski aracıdır, cümlesindeki bilgi tasdiktir. Bu cümlenin öğelerinden kitap tek başına zihnimizde bir bilgi ifade eder, bu bilgi ise tasavvurdur. Bunun gibi eski, araç ve bilgi gibi tek tek ele alınan mezkur öğelerin hepsi birer tasavvurdur. Şu halde tasavvur, müfred bilgisi, tasdik cümle ve kelam bilgisidir. Bir başka ifadeyle sonuna nokta koyulabilen cümleler tasdik, bunun dışındakiler tasavvurdur da diyebiliriz.
Bilginin elde edilmesi açısından yapılan taksime göre bilgi iki kısımdır. Zarurî bilgi, nazarî bilgi. Zarurî bilgi, nazar ve fikir aracılığı olmadan elde edilen bilgilerdir. Nazarî bilgi ise, ancak nazar ve fikirle elde edilen bilgilerdir. Nazar ve fikir kavramları müteradif/eşanlamlı kavramlardır. Bunlar, yeni bilgiler elde etmek amacıyla zihnimizdeki hazır bilgileri belli bir sıra ve yöntem dahilinde işlemek, birbirleriyle ilişkilendirmek anlamına gelir. İnsan görüp öğrendiği şeyleri zihninde işleme, bunlardan sonuç çıkarma kabiliyetine sahip bir varlıktır. İnsanın bu kabiliyetine fikir ve nazar denir ki, buna kabaca “düşünmek” diyebiliriz. Bilgiye ulaşmak için insanda bundan başka kabiliyetler de vardır. Mesela hads/sezgi bunlardandır. Teknik anlamı bir tarafa burada bizim için gerekli olduğu kadarıyla hads, mukaddimeleri hızlıca geçip sonuca varmak demektir. Sürat-i intikal/birkaç şeyi hızla idrak edip bunlardan sonuca varmak da diyebiliriz. Hads aracılığıyla elde edilen bilgiler nazarî değil, zarurîdir. Şu halde zarurî bilgi, doğrudan veya fikir aracılığı olmadan elde edilen bilgilerdir. Bir ikinin yarısıdır, bütün parçasından büyüktür, güneş aydınlatıcıdır, aspirin baş ağrısına iyi gelir, Sultan Fatih İstanbul’u feth etmiştir, gibi bilgiler hep zarurî bilgidir. Bunların bir kısmı, doğrudan, bir kısmı müşahede, bir kısmı tecrübe, bir kısmı tevatürî haberlerle elde edilmiş olsa da hiç birisi teknik anlamıyla fikir neticesinde elde edilmiş değildir. Nazarî bilgiye örnek olarak alem hadis/sonradandır, Allah vardır, üçgenin toplam açıları iki dik açıya eşittir, gibi bilgileri zikredebiliriz. Görüldüğü gibi bu bilgiler deliller üzerinde düşünmek, ölçüp biçmek, muhtelif bilgileri bir hedef istikametinde işlemek neticesinde hasıl olan bilgilerdir. Bunlar ancak metodlu bir zihnî faaliyet sonucunda hasıl olur.
Bu ön bilgilerden sonra mantığın teknik anlamda tarifi, mevzusu ve gayesi konusuna geçebiliriz. İslam mantıkçıları mantığı biri mevzusu diğeri gayesi olmak üzere başlıca iki açıdan tarif ederler. Birinci tarife mevzûî tarif, diğerine gâî tarif denir. Mevzûî tarifine göre mantık; bilinen, zihnimizde hazır olan tasavvur ve tasdiklerden bilinmeyen ve zihnimizde hazır olmayan tasavvur ve tasdiklere ulaşmanın usul ve keyfiyetini inceleyen bir ilimdir. Gâî tarifi itibarıyla mantık; kanunî bir araç, bir sistemdir ki, bu sistem doğru uygulandığında insanı düşünürken hata yapmaktan korur.
Mantık ilminin mevzusu, tasavvur ve tasdik olmak üzere insan zihnindeki bilgilerdir. Mantık ilmi bu bilgileri, yeni bilgilere ulaşmak için nasıl işlememiz gerektiğini, hangi usul ve ölçülere riayet etmemiz gerektiğini anlatır. Zihinde hazır olan tasavvurlardan zihinde henüz hazır olmayan yeni tasavvurlar elde etmek için insanın kullanacağı yegane araç tarif/kavl-i şarihtir. Mantık ilmi işte tarifi konu edinir; sıhhatli tarif nasıl yapılır bunun ölçülerini konuşur. Zihinde hazır olan tasdiklerden zihinde henüz hazır olmayan yeni tasdikler bulmak için insanın kullandığı en yaygın araç kıyastır. Mantık ilmi işte kıyası inceler; doğru kıyas nasıl yapılır, şartları nelerdir, bunu anlatır.
Mantık ilminin gayesi, düşünme sırasında insanı hatadan ve açık vermekten korumak, çelişki ve tutarsızlıktan onu uzak tutmaktır.

Mantık ilminin gerekliliği

Genelde İslam mantıkçıları mantığın gerekliliğini izah ederken akıl yürütme ve bilgi edinme faaliyetinin denetimini gerekçe gösterirler. Yukarıda da izah ettiğimiz gibi bilgi zarurî ve nazarî olmak üzere iki türlüdür. Zarurî bilgilerin elde edilmesi teknik yöntemlerin kullanıldığı bir süreci gerektirmediğinden mantığın gerekliliği daha ziyade nazarî bilgiler için kendini hissettirir. Yukarıda da temas ettiğimiz gibi nazari bilgiler için bir tefekkür süreci yaşanmış olmalıdır. Tefekkür ise zihnimizdeki bilgilerin tertip edilmesi, bir sistem dahilinde işlenmesi ameliyesidir. Gelişi güzel bilgilerin harmanlanması demek değildir. Zihninizde birbirinden kopuk binlerce bilgi olsa da bunlar bu haliyle size yeni bilgiler sağlamaz. Bunun için mevcut bilgileri birbirleriyle bir tertip içinde ilişkilendirmeniz, işlemeniz gerekir. İşte mantık ilmi bilgilerin nasıl tertip edilmesi gerektiği ve hangi kalıplara göre düzenlenmesi gerektiği konusunu inceler. Sıhhatli bir tefekkür için hangi formel şartlara riayet etmek gerekir, bunu temin eder. Bu sebeple sıhhatli tefekkür için özellikle form ve kalıp cihetinden mantık zorunlu bir ilimdir. Burada tefekkürün form ve kalıbından söz ettik, çünkü mantık ilmi içerikle ilgilenmez. O sadece fikrin kendi içinde tutarlı olabilmesi için nasıl formüle edilmesi gerektiğine bakar. Bu yüzden klasik mantığa “formel mantık”, “sûrî mantık” denmiştir.
Not: Bu yazı, Talha Hakan Alp'in derneğimiz merkezinde verdiği klasik mantık seminerleri notlarından derlenmiştir.

Başlık: Ynt: İsaguciii kitabının gayesi nedir?
Gönderen: Miftahulkuluub - 10 Ekim 2010, 13:32:59
Teşekkürler, ellerinize sağlık.
Başlık: Ynt: İsaguciii kitabının gayesi nedir?
Gönderen: osmanlı - 11 Ekim 2010, 10:14:37
Nato kardeş, Benim gibi nato mermer nato kafaları aydınlattığın için sağol. Ne varsa dökmüşsün.
Başlık: Ynt: İsaguciii kitabının gayesi nedir?
Gönderen: nato183203 - 13 Ekim 2010, 10:04:39
ilmin zekatı-yuzde yuz imiş..........
Başlık: Ynt: İsaguciii kitabının gayesi nedir?
Gönderen: Bahreyn - 13 Ekim 2010, 18:44:26
bu kitabı ilk okuduğumda o istiareler kadar zor bi ders daha  görmemiştimsonradan anladım ama  şimdi zahirde de ne işe yaradığını daha iii anlıyorum
Başlık: isaguci ile alakalı...
Gönderen: bybf - 14 Mart 2011, 17:06:34
selamün aleyküm..ben cinsin kısımları hakkında birşey soracaktım. cinsin kısımlarından cinsi beıde misal olarak elinsanü velferesü velhımaru vehüm cismü namini vermişiz bunun manasını izah edebilecek varsa yardımlarını bekliyorum.. teşekkürler..
Başlık: Ynt: Metinler > isaguciii
Gönderen: bybf - 15 Mart 2011, 19:16:38
ben sorumun cevabını buldum merakedenler içinde söyleyim cismü namin üreyici cisim demekmiş..
Başlık: Ynt: Metinler > isaguciii
Gönderen: kingteacher - 15 Şubat 2012, 13:26:18
arkadaşlar worlde atıyorum, pdf ye atıyorum ama arapça tariflerin dizilimi bozuluyor lütfen yardımcı olurmusunuz?