Ramazan-ı Şerif ve Zekât
(http://www.unitedamericanmuslim.org/images/zakat2.5.png)
İstediğini istediğine verip istediği zaman almak kudretinin sahibi bulunan Cenâbı Hak, insanları değişik kabiliyetlerde yaratmıştır. Takdîri İlâhînin sır sahası içinde gizlenmiş hikmetlerinden biri de insanların rızık bakımından birbirlerinden farklı oluşlarıdır. Bu âlem bir imtihan sahasıdır. Cenâbı Hak bazı kullarını yoklukla, bazı kullarını da zenginlikle imtihana tâbi tutmaktadır.
Şerefli dinimize göre, göklerde ve yerde bulunan her şeyin ilk ve son sahibi âlemlerin Rabbi Hazreti Allah'tır. Bu sebeble dünyaya bir imtihan için gönderilen insan elinde emanet olarak bulundurduğu mal ve servetinden Allahın emrine uygun olarak harcaması, Alahın tayin ettiği şekilde zekatını vermesi ıcap eder. Kelime manası temizlik ve çoğalmak olan zekat İslamın beş esasından biridir. Manası ise, Müslüman zenginlerin seneden seneye mallarının kırkta birini Müslümanlardan fakir olanlarına vermeleridir. Zekat ceza değil mâlî bir ibadettir. Hür, akıllı ve bâliğ olup nisab miktarı bir mala sahip olan her Müslümana nisaba malik olduktan bir sene sonra farz olur. Nisab ise, borçtan ve aslî ihtiyaçlardan fazla olarak dinimizin koyduğu bir ölçü olup altında 80.18 gr. gümüşte ise 561 gramdır. Nisâb miktarına ulaşan para, senet, altın, gümüş, ticaret malı, koyun, keçi, sığır, deve, ekin ve meyveler için her cinsin kendi ölçüsüne göre zekatını vermek icâp etmektedir.
İslamiyet, yoksulluğun ve onunla birlikte gelecek ahlakî çöküntünün önüne geçmek için zenginlerden alınıp fakirlere verilmesi gereken zekatı farz kılmıştır. Yüce Allah bir âyeti kerîmesinde buyuruyor ki : “Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin. O (şanlı) Rasûle itâat edin. Tâki rahmete kavuşturulasınız.” Zekat, bir emri İlâhî olması itibariyle Allahın hakkı, fakirlere verilmesi cihetiyle de Müslüman yoksulun hakkıdır. Bu vazifeyi yerine getirmemek hem Cenabı Hakkın emrine muhalefet hem de fakirin vebalini yüklenmek olur. Bir hadisi şeriflerinde Peygamber Efendimiz (SAV), “Zekatı vermeyen kıyamet günü ateştedir” buyurmuşlardır. Allahü Teâlâ Kitâbı İlâhisinde buyuruyor ki : “Altını ve gümüşü yığıp ve biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar, (yok mu?) işte bunlara pek acıklı bir azabı müjdele!”
Bir insan zekat verebilecek kadar zengin olup olmadığını şöyle hesaplar; önce zekat verilmesi gereken mallarını alt alta yazar. Bunlar: Elindeki altın ve gümüş, Nakit para, Ticârî eşyalar ve Sağlam alacaklar ki borçlunun inkâr etmediği veya çek senet karşılığı olup inkârı mümkün olmayan alacaklardır. Sonra bunların kıymetlerini karşılarına yazıp toplar. Vâdeli bile olsa ödenmesi lazım gelen borçlarını yekünden çıkarır. Eğer birine kefil olmuşsa o da onun ödeyeceği borç sayılır. Kalan miktar, eğer altının nisâbı olan 80.18 gr. altın değerine ulaşırsa kırkta birini zekat olarak vermesi farz olur.Ticârî eşya ise satmak için alınan her şey olup bugünkü alış fiyatı üzerinden hesaplanır. Fakat bunlardan elde edilen gelir nisâba ulaşıyorsa gelirlerinden zekat vermek îcâp eder. Zekat vermemek, Allahın lütuf ve kereminden ihsan ettiği malda cimrilik etmek, hayır ve hasenâttan uzak durmak fert ve cemiyet için tehlikeli olduğu kadar, mal-mülk için de bir âfetttir.
Zenginler zekatlarını verirken kime niçin nereye verdiklerine dikkat etmelidirler. Bu husuta ölçü Kur’ân-ı Kerîm olmalı, verilen kimseler, sarf olunan mahaller Onun gösterdiği yerler midir değil midir dikkat edilmelidir. Zîrâ, neticede veren de mes’uldür. Sevap-günah, fayda-zarar bakımından o da pay sahibi olacaktır. Peygamber Efendimiz (SAV) bir hadis-i şeriflerinde mealen şu şekilde buyurmaktadır. “Mallarınızı zekatla koruyun. Hastalıklarınızı sadaka ile tedâvi edin. Belâ dalgalarına duâ ve tazarru ile karşı koyun.”
(http://www.unitedamericanmuslim.org/images/zekat1.jpg)