Sadakat islami Forum

DİNİ KATEGORİLER => KISSADAN HİSSELER => Konuyu başlatan: Mücteba - 27 Aralık 2010, 12:03:55

Başlık: "Merhaba ey benim kölemin köleleri!"
Gönderen: Mücteba - 27 Aralık 2010, 12:03:55
Yemen'in ileri gelenleri, büyük zatlardan birini ziyarete gitmişlerdi.

Velayet-i Ulya makamında olan bu zata selam verip huzuruna girince, o da onlara,

"Merhaba ey benim kölemin köleleri!" demiş ve buz gibi bir hava esmişti.

Ekâbir ve Ulema bu söze kızmışlar: ‘Yahu bizi kölesinin de kölesi yapıyor!’ diyerek oradan ayrılmış, çarşı ve pazarda anlatmaya başlamışlardı. O zatın dervişlerinden biri bunlara rast gelmiş;

‘Şamatanız ne? Ne oldu da konuşuyorsunuz?’ deyince, onlar, üstazının söylediği –yukarda geçen- sözü ona da nakletmişler. Derviş de onlara:

‘Demek ki üstazım size keramet göstermiş, çünkü nefis onun kölesidir. Siz de nefsin kölesi olduğunuza göre, onun kölesinin kölesi olmuyor musunuz?' demiş."

“Bir memlekette ileri gelenler, zenginler, din adamlarına müracaat etmezler (onların sözlerine itibar göstermezler) ise, o memlekete hidayet girmez.”

(Kibrit-i Ahmer Notları)

Sözümüz dini-dar olan bir takım siyasetçileredir. Diğerlerinin de hali ortadadır ...
Başlık: "Beni seven, benden başka hiç bir şeyde huzur bulmamalı"
Gönderen: Mücteba - 27 Aralık 2010, 12:26:34
Hz. Musa’nın kavmi, yağmur duasına çıkması için kendisini zorluyorlar. O da Tur-i Sina’da kavminin arzusunu Cenab-ı Hakk’a arz ediyor. Cenab-ı Hak da:

‘Sen onların içinde kara Berh’i bul! Dua için gönder. O dua etsin, ben de kabul edeyim. Günahları kalplerini karartmış ve kalpleri benden emin olmayan ve bana bağlı bulunmayan kişilerin yaptıkları duaları, ben nasıl kabul edeyim?’ buyuruyor.

Hz. Musa Berh’i bulduruyor ve Allah’ın emrini söylüyor. Berh bir dağa çıkıyor ve başlıyor niyaza:

‘Allah’ım bu sana yakışmaz; senin hilmine, keremine bu sığmaz. Sana ne oldu, suların mı azaldı? Yoksa esen yeller, bulutları taşıyan rüzgârlar artık emrine mi itaat etmiyorlar? Yahut sermayen mi bitti, veya biz günahkârlara mı çok kızgınsın? Sen Gaffâr değil misin Allah’ım? Sen o günahlardan evvel, rahmetini yaratmadın mı? Bizlere rahmet ve şefkatle muamele etmeyi sen emretmedin mi? Yoksa bize, bizi imtihan ettiğini mi gösteriyorsun? Ya da kayboluruz korkusuyla mı, bizi bir an evvel cezalandırmak istiyorsun? Nedir başımıza gelen bu hâl, ya Rabbi!’ der demez, yağmur boşalıyor ve öğleye kadar otlar, çimenler, diz boyu yükseliyor.

Allah Teala peygamberi Hz. Musa’ya buyuruyor ki:

‘Berh benim çok sevdiğim bir kulumdur. Ama onun da bir kusuru vardır.’ Hz. Musa:

‘Nedir o kusuru ya Rabbi?’ diye soruyor, Hz. Allah:

‘Seher vakti ibadete kalktığında, seher rüzgârı onun hoşuna gidiyor ve ondan zevk alıp huzur buluyor. Halbuki beni seven, benden başka hiç bir şeyde huzur bulmamalı’ buyuruyor.”

(İmam Gazali, İhyau Ulûmiddîn)
Başlık: Ynt: "Beni seven, benden başka hiç bir şeyde huzur bulmamalı"
Gönderen: İsra - 28 Aralık 2010, 02:34:17
Alıntı
Halbuki beni seven, benden başka hiç bir şeyde huzur bulmamalı’ uyuruyor.”

 gh8))

teşekkürler
Başlık: Ynt: "Beni seven, benden başka hiç bir şeyde huzur bulmamalı"
Gönderen: azizistanbul - 28 Aralık 2010, 11:46:52
senli benli konuştuğuna göre naz ehliymiş demek ki .
Başlık: Ynt: "Beni seven, benden başka hiç bir şeyde huzur bulmamalı"
Gönderen: Mücteba - 28 Aralık 2010, 14:49:05
senli benli konuştuğuna göre naz ehliymiş demek ki .

"Allah’ın öyle nazlı kulları var ki, Hz. Allah’a: ‘Ya Rabbi! Cennetini yarattın anladık, peki cehennemini ne için yarattın?" diyecek kadar nazı geçenler vardır.
İşte onlardan biridir .

Başlık: Asıl Fakirlik
Gönderen: Mücteba - 26 Mart 2011, 01:36:13
Asıl Fakirlik

Zengin bir baba oğlunu köye götürdü. Bu yolculuğun tek amacı vardı, insanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek. Çok fakir bir ailenin çiftliğinde bir gece ve gün geçirdiler.

Yolculuktan döndüklerinde baba oğluna sordu,

- "insanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü?"
- "Evet!"
- "Ne öğrendin peki?"

Oğlu cevap verdi,

"Şunu gördüm:
Bizim evde bir köpeğimiz var, onlarınsa dört.
Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var, onlarınsa sonu olmayan bir dereleri.
Bizim bahçemizde ithal lambalar var, onlarınsa yıldızları.
Bizim görüş alanımız ön avluya kadar, onlarsa bütün bir ufku görüyorlar."

Oğlu sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek bir şey bulamadı.

Oğlu ekledi,

"Teşekkür ederim baba, ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için!"
Başlık: Ynt: "Merhaba ey benim kölemin köleleri!"
Gönderen: iniz_hay - 27 Mart 2011, 22:34:40
paylaşım içn tşkrler.
Allah razi olsun efendim.
bir söz takıldı kafama: "cihan cihan olalı böyle genç evliya görmedi."
evliyanın genci ihtiyarı olur mu? birazcık açıklamanızı istiyorum:yani beşik sallarken mi kelam etmiş... misal olarak.
Başlık: Ynt: "Merhaba ey benim kölemin köleleri!"
Gönderen: Mücteba - 28 Mart 2011, 01:15:50
paylaşım içn tşkrler.
Allah razi olsun efendim.
bir söz takıldı kafama: "cihan cihan olalı böyle genç evliya görmedi."
evliyanın genci ihtiyarı olur mu? birazcık açıklamanızı istiyorum:yani beşik sallarken mi kelam etmiş... misal olarak.

Cümlemizden Allah razı olsun.
İlgili sözdeki "böyle" kelimesi genç sıfatının zarfı olarak değil, evliyalığa işaret eden zamir olarak kullanılmış.



Allahü teâlâ, (Sevdiklerimi [evliyamı] halkın içinde saklarım, herkes tanıyamaz) buyuruyor. Onları tanıyan kimseler az da olsa vardır.

Evliyanın vasıflarından bazıları şöyle bildirilmiştir:

1- Evliyanın kerameti olur. Gaybı yalnız evliya değil, melekler ve hatta Peygamberler bile bilmez. Ancak Allahü teâlâ, dilerse, herhangi bir kuluna da bildirir. Peygamber efendimizin gaybı bildiren çok mucizesi vardır. Evliyanın da gaybı bildiren çok kerametleri görülmüştür.

2- Evliyayı gören kimsenin gönlü ona mail olur. Evliyanın her sözü, her hareketi İslam’a uygundur. Yanında bulunan kimselerin kalblerinde Allah korkusu ve Allah sevgisi hâsıl olur. Başka şeylerden soğur. Evliya, ölü kalbleri diriltir. Kalblerdeki pası temizler. Onun yanında duranın günah işleme arzusu yok olmaya başlar.

3- İtikadında bozukluk olan evliya olamaz. Amelde ve itikadda bid’atin zulmeti, evliyalık nurunun kalbe girmesine mani olur. Kalb, bid’atlerden temizlenmedikçe ve doğru itikad ile süslenmedikçe, hakikat güneşinin ışıkları oraya giremez.

4- Evliya bütün kötü huylardan uzaktır. İyi huylarla süslenmiştir. Kendisine zulmedeni affeder, darılana iyilik ve ihsanda bulunur. Onda mal, mevki ve şöhret hırsı bulunmaz. Övülmeyi sevmez. Yerilmekten korkmaz. Tevazu sahibidir. Kendisini kimseden üstün görmez. Hiç kimseyi aşağılamaz. İlim sahibidir, ihlâsla amel eder. Kimsenin zararını istemez. Herkese merhamet eder, acır. İnsanların saadeti için çalışır. Sözünde durur. Emanete riayet eder. Kimseye hıyanet etmez. Suizan, gıybet ve fitneden kaçar. Haklı olsa da münakaşa etmez. Belalara, sıkıntılara göğüs gerer. Nimetlere şükreder. Ehline danışarak iş yapar. Günah işlemekten ve bilhassa imansız gitmekten çok korkar. Çok istiğfar eder.

Başlık: Batıdan İtaati Sembolleştiren bir Makale "Garcia'ya Mektup!.."
Gönderen: Mücteba - 28 Mart 2011, 01:51:00
Garcia'ya Mektup!..

1904 Rus-Japon harbinden önceydi. Amerikan gazetelerinin birinde "Garcia'ya Götürülecek Mektup" başlıklı bir yazı çıktı. Yazan tanınmamış bir muhabirdi. Fakat bu kısa yazının anlattığı gercekler, yüzlerce kitapla anlatılanlardan daha derin, daha özlü idi. Yazı tesadüfen Çarlık Rusya'sının Demiryolları Nazırı'nın eline geçti. Nazır, bütün memurlarının bu yazının kopyasını yanlarında taşımasını sağladı. O sırada Rus-Japon savaşı başladı. Japonlar esir ettikleri Rus demiryolları mensuplarının hepsinin üzerinde bu yazıyı görerek meraka düştüler. Japon Maarif Nezareti bu yazıyı inceledikten sonra birer nüshasının bütün Japon yurttaşlarının okuyup yanlarında taşımalarını emretti. Bu yazı şimdi Birleşik Amerika'da bütün kara ve deniz kuvvetleri mensuplarına ve izcilere verilmektedir. Bu bir gelenek olmuştur.


Amerika Kurtuluş Savaşı'nın bir safhasında İspanya Sömürge Ordusunu tecrit edebilmek için Kübalı General Garcia'nın ordusuna talimat göndermek icabetti. Cumhurbaşkanı Mc Kinley, General Garcia'ya bir mektup yazdı. Mektubun süratle yerine ulaşması gerekiyordu. Başkomutanlık Karargahında Garcia hakkında bilgi yoktu. Neredeydi? Nasıl gidilirdi? Hepsi meçhuldü.

Mektubu götürmeye Teğmen Rowan görevlendirildi. Teğmen Rowan mektubu aldı, torbasına koydu, gitti, döndü ve tekmilini verdi. Garcia talimata uyacaktı. Teğmen Rowan mektubu alınca: "Bu Garcia da kimdir? Nerede bulunuyor? Oraya nasıl gidilir? Atla mı, trenle mi? Harcırahımı kim verecek? Arkadaşım Thomas ata daha iyi biner, onu gönderseniz daha iyi olmaz mıydı? Eşim biraz rahatsız, hem bu hafta izin sırasındaydım" demedi.

Benim burada anlatmak istediğim, Teğmen Rowan'ın dört gün sonra Küba kıyılarına ulaşmasının, ormanlara dalarak üç haftalık bir seyahati yaya olarak tamamlamasının, dağlarda ve ormanlarda Garcia'yı bulmasının hikayesi değildir. Burada anlatmak istedigim husus, bu adamın kişiliğinin her okula örnek insan olarak tanıtılmasının gerekliliğidir. Dünyanın her yerinde, Allah'ın her günü, milyonlarca yöneticinin Garcia'ya gönderilecek mektubu vardır. Öte yandan, gençlerin muhtaç oldukları bilgiler sadece bir dizi teoriler değildir. Kendilerinden istenen vazifeleri kendi iradeleriyle sonuçlandırma idrakine ve eğitimine de sahip olmalarıdır. Bugün en çok muhtaç olduğumuz budur.

Hizmette fertlerin ilgisizliği ve bilgisizligi, toplumları ve örgütleri felç eder. Hizmetin çarkı dönerken, çarkın her dişlisinin her defasında yeni baştan bilinmesi için zaman yoktur. Yeniden eğitim yapmak gerekir. Öte yandan hizmet devamlı akmaktadır ve sürekli işlerlik içinde olmak zorundadır. Çarkın bir dişi kendi işini hiçbir nedenle durdurmaya yetkili değildir. Bu takdirde hizmet durur.

Bir defasında her yönetici gibi öylesine meşgul iken odama giren bir memur bana: "Efendim siz, birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan birini terfi ettirdiniz. Yaş ve kıdem bakımından aramızda hiçbir fark yok. Öğrenimimizde aynı. O benden daha yakışıklı da değil. Beni hala terfi ettirmiyorsunuz." dedi. Ben ise dalgınlık halinde mırıldandım.
"-Sokakta gürültü var. Duyuyor musunuz? Nedir acaba?"
"-Gidip sorayım efendim" diye memur can sıkıntısı ile cevap verdi.
Biraz sonra döndü.
"-Bir arabaymış efendim..."
"-Yükü neymiş?" diye sordum.
"-Gidip bakayım efendim..."
Biraz sonra döndü.
"-Arabanın yükü bir sürü çuval efendim."
"-Çuvallarda ne varmış?"
"-Gidip bakayım efendim."
Biraz sonra döndü.
"-Çuvallarda çimento varmış efendim..."
"-Nereye gidiyormuş bu araba?"
"-Gidip bakayım efendim."
Biraz sonra dönüp cevap verdi.
"-X ve Y inşaat şirketinin şantiyesine gidiyormuş efendim..."
"-Çok güzel.." dedim. "Şimdi bana terfi eden arkadaşınızı çağırır mısınız lütfen? Hani haksız yere terfi eden arkadaşınızı."
Beriki geldi. Ben mırıldandım:
"-Sokakta bir takım gürültüler oluyor nedir acaba?"
"Gidip bakayım efendim."
Döndüğü zaman şöyle cevap verdi:
"-Kırk çuval portland çimentosu yüklü araba. Çimentoların menşei New Orleans. X ve Y inşaat şirketinin merkez şantiyesinen gidiyormuş." Ve devam etti. "Uluslararası ulaşıma ait bir kamyon çuvallarını istasyondan almış. Çuvallardan biri patladığı için şimdi bunu değiştirmeye çalışıyorlar."

Bu iki örnekten bir takım sonuçlar çıkarmak için bir takım yorumlar yapmaya hiç gerek yok. Dünyayı dolduran özel müesseselerle resmi dairelerdeki bütün memurları kendime düşman etmek niyetinde değilim. Bunlar belirli bir öğrenim döneminden sonra bir masanın başına kurularak hiçbir iş yapmadan devlet baba hesabına geçinip gitmeyi meşru bir hak saymakla zaten meşru olmayan bir iş yapmış olmuyorlar mı? Sabahtan akşama kadar sigara tüttürmek, kahve içmek, vergi yolu ile kendini besleyen halkı hırpalamak, sadist bir zevk uğruna en basit işlemleri bile karma karışık etmek, baştan savmak, istedikleri bir müracaatçıyı masadan masaya dolaştırmak, masadan masaya dolaşarak "Bugün git, yarın gel" teranesiyle hedefinden iyice uzaklaşan evrakı arşivin küflü derinliklerine gömmek. Ay sonunda alacakları paraya karşı yaptıkları iş bu ise şayet, hiç zahmet buyurmasınlar. Millet parası onlara helal olmayacaktır.

Klemanso'nun meşhur sözü ne kadar güzel. "Bakanlık geç gelenlerle, erken gidenlerin karşılaştığı yerdir" demiş. Bakanlığı süresince de garip vakalara şahit olmuş ki bir çok vecize değerinde sözler söylemiş.

1906 yılında bir gün aklına esmiş. Emrindeki memurların durumunu şöyle bir yakından görmek istemiş. Odalardan birine girmiş, kimse yok.. İkincisine girmiş bomboş.. Üçüncü odada bir memur varmış.. O da uyuyormuş. Yanında bulunan daire müdürüne dönmüş:

"-Sakın uyandırmayın, yoksa oda o da çekip gider."

İşte böyle, uzun söze ve uzun izaha benim de, sizin de vaktiniz yoktur.
İnsanlığın, Garcia'ya mektup götürecek teğmenlere ihtiyacı çoktur.
Başlık: Ynt: "Merhaba ey benim kölemin köleleri!"
Gönderen: iniz_hay - 28 Mart 2011, 12:21:18
anlaşılan o ki çook çalışmam gerekiyor.
güzel olan şeyleri tekrar etmek güzeldir.
uyumaya devam desenize. mesele değil yedi uyurların arasına gireriz.
  fg1))
Başlık: İmam-ı Ebu Yusuf ve Hamamcı
Gönderen: Mücteba - 31 Mart 2011, 00:39:09
İmam-ı Ebu Yusuf ve Hamamcı

İmamı Ebu Yusuf talebe iken bir gün hamama gider, temizliğini yapar, bakar ki parasını unutmuş veya parası yoktur. Hamamcıya;
__” Param yoktur efendim “
__” Buradan gidemezsin! Seni bırakmam. Ya parayı verirsin ya da sırtında ki pardüseyi rehin olarak verirsin. “
Mübareğin çok zoruna gitmiş, gidip parayı getirir ve pardüseyi alır. Bu hamamcının da hiç çocuğu olmazmış. Şöyle der;
__”Eğer bir çocuğum olursa boynuzunun uzunluğu beş karış bulunan bir koç keseceğim” demiş.
İlerde çocuğu olur fakat böyle bir koç bulamaz. Birçok hocaya giderek fetva aramaya başlar. Fakat istediği gibi bir fetva bulamaz. Bu kurbanı keseceğine dair hanımım boş olsun diye yemin etmiştir. Sonra imamı Ebu Yusuf’a gitmesini tavsiye ederler. İmamı Ebu Yusuf’a gidince Ebu Yusuf;
__” Beni tanıdın mı?
__” Hayır. “
__”İmamı Ebu Yusuf durumu anlatır. Buna fetva vereceğim ama iki şartım var. “
__”Buyurun efendim “der.
__” Birinci şartım gördüğün gibi talebelerin okumaları için bir medrese yok. Önce bir medrese yaptıracaksın. İkinci şartım ise sen ölene kadar medresenin bütün maddiyatını karşılayacaksın der, oda kabul eder.
İmamı Ebu Yusuf bir koç ister. Koçu getirirler ve hamamcının yeni doğan çocuğunu da getirirler. Bu çocuğun karışları ile bu koçun boynuzu ölçülür. Fazlası ile beş karış gelir. Bu zekâya bütün halk hayran kalır.
Başlık: Ynt: "Merhaba ey benim kölemin köleleri!"
Gönderen: cennet_nuru - 01 Nisan 2011, 00:44:33
Alıntı
Halbuki beni seven, benden başka hiç bir şeyde huzur bulmamalı’ uyuruyor.”

 gh8))

teşekkürler
Başlık: Yahudilerin Efendimiz (s.a.v.)’i Zehirlemeleri
Gönderen: Mücteba - 05 Nisan 2011, 00:33:20
Yahudilerin Efendimiz (s.a.v.)’i Zehirlemeleri

Hayber fethedildiği zaman, orada Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine, içinde zehir bulunan bir koyun hediye ettiler.
Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:
-”Size bir şey soracağım! Bana doğruyu söyleyecek misiniz?” diye sordu.

Onlar:
-”Evet! Ey Ebe’l-Kasım (doğru söyleyeceğiz,)” dediler. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri sordular:
-”Siz bu koyuna zehir koydunuz mu?”

Onlar:
-”Evet!” dediler. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri yine sordu:
-”Sizi buna iten neydi?” diye sordu.

Onlar:
-”Biz bununla şunu murad ettik: Eğer sen peygamber değil isen, o zaman senden kurtulmuş oluruz. Yok eğer sen peygamber isen yemeğe koyduğumuz bu zehir sana zarar vermez,” dediler.[1]

Bilki, Yahudiler, Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerine tâbi olmaktan kaçındılar. Onlar, hep reislik taslamaktadırlar. Başkaları onlara tâbi oluyorlardı. Kendilerinden başkanlık gitmesinin korkusundan onlar, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine iman etmediler. Zîrâ bir kalb’de reislik sevgisi bulundukça o kalb gerçek ve kâmil bir iman ile iman etmiş olamaz. Nefsin yedi kötü sıfatı vardır. (Onlar:) Ucub, kibir, riya, gadab, hased, mal sevgisi (hırs) ve makam seygisidir. Cehennem’in de yedi kapısı vardır. Kim nefisini bu yedi (kötü huy) ve şeyden korursa, Cehennem’in yedi kapısını kapat­mıştır.

İbrahim bin Edhem (k.s.) Hazretleri, bazı talebe ve arkadaşlarına şöyle vasiyet etti:
Kuyruk ol; baş olma. Zîrâ, baş belâ’ya uğrar, kuyruk belâ ve musibetten kurtulur.

Mesnevide buyuruldu:
Gün yettikçe kul ol, sultan olma.
Yerinde top gibi zahmet çekici ol, değnek olma.
Halk arasında meşhur olmak, kişiyi mahkemeye bağlar, âhü gibi insanı bağlar.


Nakşibendî tarikatının bazı şeyhlerinden rivayet olundu.
Şeyh Maruf hazretlerinin yanına girdim. Ömer er-Ravşâniye hasta ziyaretinde bulunmak için hazırlanıyordu. Bu hareketten dolayı. Şeyh Marufun hâlinin değiştiğini gördüm. Riyaset sevgisinin içine girmesinden korktuğu için rengi değişmişti. Çünkü o meşhur bir kişiydi. Tebriz’de büyük ve küçük herkes’in kendisine başvurduğu bir merci’di. (Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin şöyle dua ettiği rivayet edilmektedir:)
“Allahım, Varlıktan sonra yokluk gelmesinden sana sığınırım.“[2] Ziyâdelikten sonra noksanlıktan sana sığınırım. Islah’dan sonra bozulmaktan sana sığınırım. [3]


Kaynak : Rûhu’l-Beyan Tefsiri - İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri



[1] Sahîh-i Buharı .5333
[2] Darimî, Mevsuatül-hadîs-i şerif, no: 2556
[3] İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 1/659-660.
Başlık: Ynt: "Merhaba ey benim kölemin köleleri!"
Gönderen: gülçiçek - 05 Nisan 2011, 20:56:54
paylaşşımlar çok güzel.
teşekkürler:
Başlık: Ynt: "Merhaba ey benim kölemin köleleri!"
Gönderen: Günbatımı - 05 Nisan 2011, 21:54:05
paylaşşımlar çok güzel.
teşekkürler: