Sadakat islami Forum

DİNİ KATEGORİLER => KUR'AN-I KERİM VE SÜNNET-İ SENİYYE => Konuyu başlatan: Mücteba - 24 Mayıs 2011, 17:04:07

Başlık: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 24 Mayıs 2011, 17:04:07

Bu kıymetli eserin yazarı Şeyh İsmail Hakkı Bursevi Hazretleridir.

Büyük keşif ve kerametler sahibi bir velidir.
1650-1725 yılları arasında yaşamış Bursa'da vefat etmiştir.
Her biri ortalama 200 sahife olan 106 kıymetli eserin yazarı büyük alimdir.

İsmail Hakkı Hazretleri bu tefsiri yazmasının sebebini şöyle anlatıyor: "Manevi babam Muhyiddin Arabi Hazretleri'nin yardım ve delaleti ile bir gün rüyamda Resulullah Efendimiz (s.a.v) bana ikramda bulundular. Arkamı sıvazlayıp tatlı bir ifade ile 'Ümmetim için bir tefsir yaz' diye emir buyurdular. Bunun üzerine Allah-ü Teâla'dan ve Resulullah Efendimiz'in (s.a.v) ruhaniyetinden yardım isteyerek bu tefsiri yazdım." İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri bu kıymetli tefsirini Bursa Ulu Cami kürsüsünde cemaate anlatarak 12 senede tamamlamıştır. Toplam 16 cilttir.




Kırkların Her Zaman Var Olduğu

Hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri buyurdular:

"Yeryüzü kırklardan asla boş olmaz. Yeryüzünde Halilü'r-Rahman (a.s) gibi (insanlığın iyiliğini düşünen) kırk kişi asla eksilmez. Onların sayesinde sizlere su (yağmur) verilmekte ve onların yüzü suyu hürmetine sizlere yardım olunmaktadır. Onlardan herhangi biri vefat ettiği zaman, Allah, onun yerine başkasını koyar."

Mesnevide buyruldu:

Eğer dua için temiz bir nefesin ve dilin yoksa temiz gönüllü evliya ve dostlardan dua iste.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:553)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 24 Mayıs 2011, 17:31:58
Dilin Yaratılış Sebebi, Hz. Âdem İlk Sözü

Muhakkak ki dil sadece ve sadece Allâhü Teâlâ hazretlerini zikretmek ve Allâhü Teâlâ hazretlerine dua etmek için yaratıldı.
Yoksa:
1- Dünya kelâmı,
2- Gıybet,
3- Bühtan,
4- İftira.
5- Yalan ve
6- Benzeri şeyler için değil...

-"Dil sadece ve sadece Zikir, şükür ve hamd için geldi. Gıybet, halkın dedikodusunu yapmak verilmedi. Ey hakkı tanıyan..."

İnsanın ilk ve Son Sözü?

Bizim babamız Âdem Aleyhisselâm'ın kendisine ilk telaffuz ettiği ve kendisiyle ilk kez konuştuğu sözü; esnediği zaman:

“El-hamdu lillahi /Hamd Allah'ındır." demesidir.

İnsanoğlunun son duası (sözü de) bu olacaktır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:420)
Başlık: Karganın Gak Deme Sebebi ve Şeytana Benzeyen Yönü
Gönderen: Mücteba - 25 Mayıs 2011, 13:50:57
Karganın Gak Deme Sebebi ve Şeytana Benzeme Yönü

Kara karganın gak gak diye bağırması kendisi için daima uzun ömür dilemesindendir.

İblis gibi onun da Allahtan muradı, kıyamete kadar yaşamaktır.
O hep yaşamak dileğiyle gak gak diye öter.

İblis:
"Bana ba’solunacakları güne kadar mühlet ver."(Sureyi Araf :14)

Eğer şeytan,uzun ömür isteme yerine,keşke:
’’Rabbimiz tevbe ettim’’ deseydi.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:118)
Başlık: Cin Nedir?
Gönderen: Mücteba - 25 Mayıs 2011, 13:58:19
Cin Nedir?

"Cin, lâtif cisimler olup, muhtelif şekillerle şekillenen; cisimlerin içlerine (ve çevresine) havanın sızması gibi; hayvanların içlerine; nüfuz etmeye kadir olan bir mahlûktur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 516)
Başlık: Putlara İlk Tapan Kaabil'dir
Gönderen: Mücteba - 26 Mayıs 2011, 17:36:00
Putlara İlk Tapan Kaabil'dir

Kaabil, kardeşi Habil’i öldürdüğü zaman, Âdem (a.s) onu kovdu. O da evlâdı ve kendisine tabi olanlarla beraber Yemen'e yerleşti.
Kaabil, Putlara tapan ilk kişidir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:642)
Başlık: Tavuğun Etinin Necis Olması
Gönderen: Mücteba - 26 Mayıs 2011, 17:40:36
Tavuğun Etinin Necis Olması

Tavuk kesildiği ve tüyleri yontulup temizlendiği zaman; karnı yarılmadan önce kaynar suyun içine konulursa, o su necis olur ve  tavuk da necis olur. O cihetle ki o tavuğu yemeğe asla yol yoktur. O tavuk hiçbir surette artık temizlenmez. Ancak kedi ona tahammül eder. Çünkü o artık kedinin malıdır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:224)
Başlık: Dâvût (a.s)'ın Güzel Sesini Dinleyen Hayvanlar
Gönderen: Mücteba - 27 Mayıs 2011, 12:24:49
Dâvût (a.s)'ın Güzel Sesini Dinleyen Hayvanlar

Dâvûd (a.s)'ın sesinin benzeri kimseye verilmedi.O Zebur’u okumaya başladığı zaman, vahşî hayvanlar, ona yaklaşır; hatta boyunlarından tutulacak kadar yakın olurlardı.
Kuşlar onu dinlemek için gelip başının üzerinde gölge yaparlardı.
Akarsu durur onu dinlerdi.
Esen yel (rüzgâr) durur onun güzel sesine kulak verirdi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 769)
Başlık: Şeyhi Olmayanın Şeyhi Şeytandır.
Gönderen: Mücteba - 27 Mayıs 2011, 12:33:30
Şeyhi Olmayanın Şeyhi Şeytandır.

Büyük evliya ve mürşidi kâmillerden Peygamberlerin vârisleri olanlar için bir nasip vardır.  Veya tezkiye (kulu kötü ahlak ve sıfatlardan temizleyip ruhen arındırma) babında bir nasipleri vardır. Kul için elbette bir delil ve mürşid lazımdır. Kul mürşid-i kâmil ile maksuduna erip, gerçek hidayeti bulmaktadır.

Ebû Yezid Bestâmî hazretleri buyurdular:
"Şeyhi olmayan kimsenin şeyhi şeytandır."  

Hafız buyurdu:
"Aşk yolunda delilsiz yola çıkılmaz. Zira yolda yüzlerce tehlike vardır. Mürşidsiz hedefe ulaşılmaz."            

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:77)
Başlık: Rabıta Ehlinin Nail Olduğu Mükâfat
Gönderen: Mücteba - 30 Mayıs 2011, 02:36:12
Rabıta Ehlinin Nail Olduğu Mükâfat

Ve düşmana karşı uyanık olup nöbet bekleyen rıbat ehli (rabıta ehli) salih kişinin ameli kıyamete kadar akıp gider.

Bu kişinin bir günü diğer kimselerin bin gününe eşit olamaz.

Onun rızkı ebediyyen kendisine verilir;(şehidler gibi) kesilmez.

Düşmana karşı uyanık olup bir gün nöbet beklemek (rabıta'da olmak) dünya ve dünyanın içinde olan her şeyden daha hayırlıdır.

Gereğince rabıta yapanlar(murabıtlar), kabir fitnesi (sualleri) ve azabından emindirler. Ve Allâhü Teâlâ hazretleri ona kıyamet gününde en güzel yerler ile ikramda bulunur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:168)
Başlık: Göz Açıp Kapayıncaya Kadar veya Daha Az bir Zamanda Beni Nefsimin Eline Bırakma
Gönderen: Mücteba - 30 Mayıs 2011, 11:51:26
Göz Açıp Kapayıncaya Kadar veya Daha Az bir Zamanda Beni Nefsimin Eline Bırakma

-"Rabbim Göz açıp kırpıncaya kadar veya daha az bir zaman (diliminde de olsa bile) beni nefsimin elinde bırakma!" (H.Ş.)

O nefis, muhakkak ki ubudiyet ve Salih ameller kademi ile (ayağıyla) Allâhü Teâlâ hazretlerine seyr (ü suluk) etmekle me'murdur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:314)
Başlık: Ayva Yiyen Hamile Kadının Çocuklarının Güzel Olacağı
Gönderen: Mücteba - 31 Mayıs 2011, 12:25:26
Ayva Yiyen Hamile Kadının Çocuklarının Güzel Olacağı

-"Peygamberlerden bazısı Allâhü Teâlâ hazretlerine, ümmetinin çocuklarının çirkin doğmalarından şikâyet ettiler. Allâhü Teâlâ hazretleri o peygambere vahyetti:
-"Onlara (ümmetine) emret! Hamile kadınlarının (hamileliklerinin) üçüncü ve dördüncü aylarında ayva yedirsinler!" buyurdu. Çünkü onda cenin tasviri vardır. Ayva çocuğun güzel olmasına sebep olur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 668)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 31 Mayıs 2011, 12:27:53
El-Latif:

Belâ sıkıntı ve türlü şerlerden kurtulmak, sevgi, bereket, rızk ve hayır kapılarının açılması için 129 kere okunur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 703)


El-Habîr:

Zihnin açılması, istediği şeyleri rüyada görmek ve bilmediklerinden haberdar olmak için 810 kere okunur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 705)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: sulomann - 31 Mayıs 2011, 16:45:12
Allah razı olsun.Çok kıymetli bir eserden çok kıymetli malumatlar, uzuunca bir süre devamını temenni ederim.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 31 Mayıs 2011, 17:43:57
Allah razı olsun.Çok kıymetli bir eserden çok kıymetli malumatlar, uzuunca bir süre devamını temenni ederim.

Dûalarınızla paylaşımlarımız devam eder inşAllah.
Başlık: "Kur’an-ı güzel okudum" demenin küfür olduğuna beyanı
Gönderen: Mücteba - 01 Haziran 2011, 12:21:20
"Kur’an-ı güzel okudum" demenin küfür olduğuna beyanı

Zahiriddin el Mergınani(r.a) Hz.lerinden hikaye edilir.

-"Kim, zamanımızdaki kurrâlara (Kur'ân-ı kerimi okuyanlara) okumaları esnasında; "sen Kur'ân-ı kerimi güzel okudun!" dese o kişi kâfir olur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 617)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: cennet_nuru - 01 Haziran 2011, 17:01:20
Allah razı olsun.Çok kıymetli bir eserden çok kıymetli malumatlar, uzuunca bir süre devamını temenni ederim.
Başlık: Cahiliye devrinde kızların diri gömülme sebepleri
Gönderen: Mücteba - 01 Haziran 2011, 18:12:03
Cahiliye devrinde kızların diri gömülme sebepleri

Cahiliyet döneminde insanlar;

1. Fakirlik korkusu,
2. Onları evlendirmenin arlığından,
3. Esir kalmaları korkusuyla kız çocuklarını diri, diri gömüyorlardı.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:175)
Başlık: Hz. Allah’ın yarattığı ilk şey
Gönderen: Mücteba - 01 Haziran 2011, 18:14:22
Hz. Allah’ın yarattığı ilk şey

Efendimiz Hazretleri buyurdular :

-"Allâhü   Teâlâ   hazretlerinin   ilk   yarattığı   şey,   benim nûrum'dur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:308)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: iniz_hay - 02 Haziran 2011, 01:38:55

 

Allah cc razı olsun kardeşim.
çok kıymetli bir tefsir olan ruhul beyandan  hazırlanmış müstesna  bilgiler...  
 

Başlık: İlmi Ledünni’yi Sorarak Öğrenmenin Doğru Olmadığı ve Felsefecilerin Sapıtması
Gönderen: Mücteba - 02 Haziran 2011, 14:21:39
İlmi Ledünni’yi Sorarak Öğrenmenin Doğru Olmadığı ve Felsefecilerin Sapıtması Sebepleri

Allâhü Teâlâ hazretleri, imân ehline "ledünnî ilimleri" ve Eşyanın hakikatini sorarak öğrenmeyi nehyetti. Çünkü ledünnî ilimler, "kal" (söz ile beyân edilebilen) ilimlerden değildir. Ledünnî ilimler, sadece hâl ilmidir. (Kal ile değil hâl ile öğrenilir...)
Ve Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:

"Ey o bütün imân edenler! Öyle şeylerden sual etmeyin..." Eşyanın hakikatini. "(Eğer mahiyetini sorduğunuz o şeyler) size açılırsa," Sorduğunuz şeyler kal (söz) yoluyla size beyân edilirse. "Fenanıza gidecektir."
Kal ile (sözlü) beyânla hakikate hidâyet bulamadığınız takdirde; hevâ-ü heves âfetleriyle akıllarınıza karışıklık meydana gelir. Vehim ve hayâl ile şüphelere düşersiniz. Şüphelerin vadilerinde helak olursunuz, felsefe taifesinin hâli bu olduğu gibi...

Onlar eşyanın hakikatini kal (söz) ve makûl olan burhanlar ile öğrenmeyi istediler. Onların bilgisinin içinde olanlar, vehim ve hayal şaibelerinden mücerret olan nazarî akılların altındadır. Kendisine vehim ve hayal isabet etti. Ve darlık, sıkıntı ve akılların kendisinden idrak etmekten aciz olduğu bir hale düşerler. Ve böylece araştırma anında, kendilerini sırat-ı müstakim (doğru yoldan saptırıp) ayaklarını kaydırır, Kendilerini şüphelerin vadilerine düşürür. Tehlikelerin vadilerine ve uçurumlara düşürür. Böylece hem kendileri helak olur ve hem de ilâhî ilimler hakkında yazmış oldukları tasnifat (kitap ve yazılarıyla) büyük halk kitlelerini helâka götürürler. Onların bazıları da felsefelerine "usûlu'd-dîn" (akâid ve kelâm ilimlerini) karıştırdılar. Kendi şüphelerini dinin usûlü olan ilimlerin içine katmaya çalışıp kendi bozuk düşüncelerini kararlaştırmaya başladılar. Böylece hem kendileri orta yoldan (hak yoldan saptılar ve) dalâlete düştüler ve hem de halkı dalâlete düşürdüler. Onların mekâl (söz) ile hakikat ilimlerini öğrenmeleri ve öğretmeleri muhaldir, imkansızdır.
Ledünnî ilimler ve eşyanın hakikati ise ancak hâl ile hasıl olur. Peygamberlerin, Allâhü Teâlâ hazretleriyle olan halleri gibi... Allâhü Teâlâ hazretleri, peygamberlere, eşyanın hakikatini göstererek öğretti, rivayet ile değil...          

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:120-121)
Başlık: Sırlara Vakıf Olmanın Yolu
Gönderen: Mücteba - 03 Haziran 2011, 11:31:05
Sırlara Vakıf Olmanın Yolu

Sâib (r.h.) buyurdular:

-"Bu yolu kaybedenler ilâhî sırlara vakıf olamazlar. Bu yol öyle çetin bir yoldur ki bu yolda rehber olmadan kişi muradına ulaşamaz..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:536)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: teksir - 04 Haziran 2011, 02:14:07
Allah razi olsun cok kiymetli bilgiler
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: ay-yüzlüm - 04 Haziran 2011, 16:30:55
Allah razı olsun.Çok kıymetli bir eserden çok kıymetli malumatlar, uzuunca bir süre devamını temenni ederim.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 05 Haziran 2011, 01:55:22
Allah razı olsun.Çok kıymetli bir eserden çok kıymetli malumatlar, uzuunca bir süre devamını temenni ederim.

  

Allah cc razı olsun kardeşim.
çok kıymetli bir tefsir olan ruhul beyandan  hazırlanmış müstesna  bilgiler...  
  



Allah razi olsun cok kiymetli bilgiler

Allah razı olsun.Çok kıymetli bir eserden çok kıymetli malumatlar, uzuunca bir süre devamını temenni ederim.

sulomann, cennet_nuru, iniz_hay, teksir, ay-yüzlüm başta olmak üzere tüm kardeşlerimizden Allah c.c. razı olsun.

"Tenkit insanı tüketir, takdir insanı üretir" sözü ışığında, müsbet yorumları duyunca insanın şevki artıyor.
Paylaştıkça paylaşası geliyor.

Allahü zül celal vel kemal ve tekaddes hazretleri öğrenen ve öğreten veya öğrenmesi ve öğretmesi için çaba sarf edenlerden eylesin. Amin
Başlık: Alaca Bir Koç Süretinde Yaratılan Ölümün Hikâyesi
Gönderen: Mücteba - 05 Haziran 2011, 02:55:43
Alaca Bir Koç Süretinde Yaratılan Ölümün Hikâyesi

Allahü Teâlâ hazretleri, ölümü bir koç suretinde yarattığında, ona:
-"Bu heyetin (ve şeklin) üzerine meleklerin saflarının arasına git" (ve onların içine gir)" dedi.
Ölümü (müşahhas olarak alaca koç şeklinde) gören meleklerden hepsi bayıldılar. Tam bin sene baygın olarak yerde kaldılar.
Sonra melekler kendilerine geldiler ve Allâhü Teâlâ hazretlerine şöyle seslendiler:
-"Ey Rabbimiz, Bu nedir?" diye sordular.
Allâhü Teâlâ buyurdu:
-"O ölümdür"
Melekler:
-"Ya Rabbi bu ölüm kimler içindir?" diye sordular.
Allâhü Teâlâ buyurdu:
-"Nefs (ruh) sahibi olan (herkes) içindir!"
Melekler sordular:
-"Ya Rabbi Dünyayı neden yarattın?"
Allâhü Teâlâ buyurdu:
-"Adem oğulları orada yerleşsin (ve orada iskan olmaları için)..."
Melekler sordular:
-"Ya Rabbi Kadınları niçin yarattın?"
Allâhü Teâlâ buyurdu:
-"Nesil olsun diye..."
Melekler sordular:
-"Bunun (ölümün) kendisine musallat olduğu kişi, kadınlarla ve dünya (malı ve ziyneti) ile meşgul olur mu?"
Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
-"Tûl-i emel (uzun yaşama düşüncesi) onlara ölümü unutturur. Hatta onlardan dünyayı alan (dünya malına sarılan) ve kadınların şehvetine sarılanlar olur..."   

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 474)

Muhakkak ki insan, âhiret yolunda bir tüccardır. Onun sermayesi ömrüdür, Kârı, ömrünü taat ve ibadetlerde sarf etmesidir. Hüsran (ve zararı) ömründeki ma'siyetler ve kötülükleridir. Bu ticarette onun ortağı, nefsidir. Nefis, her ne kadar, hayır ve şerre elverişli ise de; lakin nefis, ma'siyetlere ve şehvetlere daha çok meyletmekte ve yönelmektedir. Akıllı insan, elbette nefsini, murakabe ve muhasebe etmelidir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 477)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: tarihman - 05 Haziran 2011, 10:21:03
Ayva Yiyen Hamile Kadının Çocuklarının Güzel Olacağı

-"Peygamberlerden bazısı Allâhü Teâlâ hazretlerine, ümmetinin çocuklarının çirkin doğmalarından şikâyet ettiler. Allâhü Teâlâ hazretleri o peygambere vahyetti:
-"Onlara (ümmetine) emret! Hamile kadınlarının (hamileliklerinin) üçüncü ve dördüncü aylarında ayva yedirsinler!" buyurdu. Çünkü onda cenin tasviri vardır. Ayva çocuğun güzel olmasına sebep olur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 668)


Ben bunu hep hurafe zannederdim.
Başlık: Beddua Ederken Elleri Tutmanın Şekli
Gönderen: Mücteba - 06 Haziran 2011, 12:39:30
Beddua Ederken Elleri Tutmanın Şekli

Birinin aleyhinde beddua ederken, elinin içini (ayasını) ters çevirmeli ve elinin sırtını göğe doğru tutması gerekir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:611)
Başlık: Duada Elleri Tutma Şekli
Gönderen: Mücteba - 06 Haziran 2011, 12:44:37
Duada Elleri Tutma Şekli

Dua'da faziletli ve sünnet olan dua ederken elleri bitiştirmektir.

Musannif İsmail Hakkı Bursevî (k.s.) hazretleri Rumeli ulemasındandır. Rumelili Hıristiyanlar ile Müslümanların bir arada yaşadığı bir yerdir. Bilindiği üzere Hıristiyanlar dua ederlerken, ellerinin içlerinin tamamen birbirine birleştirir ve çenelerinin altına koyarak dua ederler. O dönemin Müslüman âlimleri Musannif hazretleri gibi, Hıristiyanlara benzememek için dua'da elleri açmanın daha faziletli olacağını beyan etmişlerdir.

Yoksa dua'da elleri birbirine bitiştirmek ve avuçlarını açmak sünnettir.

Kutub-i sitte'de bu konuda birçok hadis-i şerif mevcuttur.
 
Hazret-i Âişe (r.a.) annemizden rivayet olundu.
-"Efendimiz (s.a.v.) hazretleri her gece yatağına geldiği zaman, iki elini birleştirir sonra onların içine nefes eder.
Ve onlara;
1- Kulhuvellâhüehad,
2- Kul eûzü birabbil-felak,
3- Kul eûzü birabinnâs sûrelerini okur..
Sonra onlarla gücü yettiği kadar mübarek cesedini meshederdi, iki eliyle başından ve yüzlerinden başlar ve cesedinin ön tarafından başlayarak meshederdi. Ve bunu üç kere yapardı..."

Tefsir kitapları:
Tefsir kitaplarının çoğu, dua ederken elleri birleştirmek gerektiğine bu hadis-i şerif-i kaynak gösterirler:

Tasavvuf ve Mevize kitapları:
İhya-u Ulumiddin'de buyurdu:

"Efendimiz (s.a.v.) hazretleri dua ettikler zaman, iki avucunu birleştirir ve elinin içlerini yüzüne taraf tutardı."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:612-613)
Başlık: Hurma Ağacına Saygının Sebebi
Gönderen: Mücteba - 07 Haziran 2011, 11:42:46
Hurma Ağacına Saygının Sebebi

-"Halanız (olan) Hurma ağacına ikram edin (değer verin ve ona iyi bakın). Zira muhakkak ki Hurma ağacı, (babanız) Âdem (a.s)'ın toprağının fazlasından yaratıldı. Ağaçlardan hiçbir ağaç, İmran kızı Meryem'in altında İsa (a.s)'ı doğurduğu (Hurma ağacından) Allâhü Teâlâ hazretlerine daha kerim değildir..."

- "Hamile kadınlara yaş hurma, doğuracak hamile kadınlara (daha yeni olgunlaşmış taze) hurma yedirin. Eğer yaş hurma olmazsa, kuru hurma yedirin."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 666-667)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 07 Haziran 2011, 18:33:25
Namaz Hz. Allah'ın Ziyafetidir

Bil ki, namaz ziyafet mesabesindedir.

Allâhü Teâlâ hazretleri, bu ziyafeti tevhid ehli için, her gün beş kez hazırlamıştır.

Nasıl ki, ziyafette türlü türlü yiyecekler ve içecekler sunulur, her birinin rengi ve tadı farklı olursa, aynı şekilde namaz için de durum böyledir.

Çünkü namaz içerisinde de muhtelif rükünler ve fiiller vardır. Her bir fiilin ayrı bir lezzeti ve günahları ortadan kaldırması ve affedilmesi vardır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 688)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: leyalii - 07 Haziran 2011, 19:06:20
mücteba arkadaşım Allah razı olsun bu faydalı bilgiler için.emeğine sağlık.....
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 07 Haziran 2011, 21:06:21
mücteba arkadaşım Allah razı olsun bu faydalı bilgiler için.emeğine sağlık.....

Cümlemizden ...
Başlık: Lokman Aleyhisselâmın Oğluna Seher Vakti İle Alakalı Nasihati
Gönderen: Mücteba - 08 Haziran 2011, 12:11:01
Lokman Aleyhisselâmın Oğluna Seher Vakti İle Alakalı Nasihati

Lokman Aleyhisselâm oğluna şöyle öğüt verdi:

"Ey oğulcağızım! Asla şu horozdan daha aciz olma. O seherlerde ötüyorken, sen yatakta yatıyorsun."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:338)
Başlık: Seher Vakti Horozun İnsanlara Seslenişi
Gönderen: Mücteba - 08 Haziran 2011, 12:14:06
Seher Vakti Horozun İnsanlara Seslenişi

Farisî beyit tercümesi:

Ey Gönül!
Sen kalk! Taat ve ibadet et!
Çünkü taat her işten daha iyidir.
Saadet ve mutluluk sabah namazı vaktinde uyanık olanlarındır!
Mesûd insanlar, seher vaktinde uyanık olanlardır

Zira Horozlar seher vaktinde şöyle seslenirler:

"Ey gafiller! Kalkın!"

Sen uyanık değilsin! Kimin o saatte uyanık olduğunu bilmiyorsun! Uyanık olmanın zevkini tatmadın!
Sabah vaktinde yakarmanın zevkini ancak yakaranlarbilir.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:338)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 09 Haziran 2011, 11:57:48
İbadetten Sonra Duanın Vacip Olduğu

‘’Rabbena tekabbel minna, İnneke entessemiul alim’’
(Sure-i Bakara 127)

Emredilen her ibadet veya Allah'a yakınlık için yapılan her iş bitirildikten sonra, dua etmenin vacip olduğuna bu ayeti kerime delâlet etmektedir.
Bu ayeti kerime, ibadetle mükellef olan herkesin ibadeti veya Allah'a yaklaşmak için yaptığı bir işi(manen), emredildiği şekilde yerine getirip bu konuda bütün çabasını harcadıktan sonra, yapılan işin, hizmetin, taatın ve ibadetin edilmesi için tazarru ile Allah'a dua edilmesinin gerekli ve vacip olduğuna delâlet etmektedir. Bunu kabul etmek veya etmemek Allah'a kalmış bir şeydir. Allah'ın üzerine hiçbir şey vacip değildir. Allah'ın herhangi bir zorunluluğu ve mecburiyeti yoktur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:65-66)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 10 Haziran 2011, 12:59:08
Dört Büyük Meleğin Hz Âdem’in Toprağını Alma İşi

Sa'dî (Süddi- r.h.) buyurdular:
Allâh'ü Teâlâ hazretleri, Cebrail (a.s) 'ı yeryüzüne biraz toprak getirmesi için gönderdi.
Cebrâil (a.s) yeryüzüne geldiğinde yeryüzü kendisine:
- "Benden bir şey eksiltmenden dolayı senden Allah'a sığınırım" dedi.
Cebrail (a.s)  geri döndü. Topraktan hiçbir şey almadı.

Celâleddin-i Rumî (k.s.)
- "Cebrail (a.s)  utanma ve hayâ madeni idi. (Toprağın) bu yeminleri onun yolunu kapattı...
(Yeryüzünden utandığı için ondan toprak almadı)"


(Cebrail (a.s): "Ya Rabbi Toprak sana sığındı!" dedi.

Mikail (a.s)  yeryüzüne gönderildi.
Birinci defa (Cebrail (a.s) 'a sığındığı gibi yeryüzü) ona da sığındı.

Mesnevî'de buyruldu:
"Mikail (a.s), yeryüzüne indi. Ondan bir avuç almak için elini uzattı. Bunun üzerine toprak, titredi. Kaçtı. Ağladı, feryâd-ü figan etti. Gözünden yaşlar dökmeye başladı. Bunun üzerine Mikail (a.s), Rabbin huzuruna vardı. Kendisinden istenilen işten ve elinden bulunması gereken bir avuç topraktan boş olarak.."

Mesnevî'de buyruldu:
Bunun üzerine Allâh'ü Teâlâ Hazretleri, İsrafil (a.s) 'a emretti:
- "Yürü git! Yeryüzünden bir avuç toprak al gel."

İsrafil (a.s)  yeryüzüne indi.
Yeryüzü yine feryâd-ü figân ile ağlamaya başladı. İsrafil (a.s)  hemen geriye döndü, eli boş olarak.
Özrünü ve yeryüzünün durumunu Allâh'ü Teâlâ'ya arz etti.

Allâh'ü Teâlâ hazretleri, ölüm meleğini (Azrail (a.s) 'ı) yeryüzüne gönderdi. Yeryüzü, ondan Allah'a sığındı.

Azrail (a.s):
-"Allâh'ü Teâlâ hazretlerine muhalefet etmekten ona sığınırım!" dedi.
Azrail (a.s) yeryüzünün üzerinden toprak aldı.
Toprağı, kırmızı, siyah ve beyaz olarak karıştırdı. Bundan dolayı, Âdemoğlunun renkleri ayrı ayrıdır.
Sonra o toprağı, tatlı, tuzlu ve acı su ile yoğurdu. Bundan dolayı insanların ahlaktan değişiktir.


Allâh'ü Teâlâ hazretleri, ölüm meleğine hitabetti:
-"Cebrail ve Mikail yeryüzüne merhamet edip acıdılar. (Bunun içinde yeryüzünden toprak almadılar.) Sen yeryüzüne merhamet etmedin. Hiç şüphesiz bu topraktan yaratacağım ruhları seninle elinle kılacağım!" buyurdu.

Allâh'ü Teâlâ buyurdu:

-"Yüce ilminin izzeti için seni, mahlûkatın üzerine cellât (ruhlarını almaya) vazifeli kıldım (Yani mahlûkatın ruhunu almaya seni vekil kıldım)."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:242-243-244)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 11 Haziran 2011, 18:21:13
Sadaka Kelimesi Harflerinin Manası

"Sadaka" lafzı, dört harftir. Bunlardan her biri bir manaya işaret etmektedir.

Sad Harfi : Mani olmak ve korumaktır. Yani sahibinden dünya ve âhiretin kötülüklerini meneder.
Dal Harfi : Delildir. Sahibinin cennetine gitmesine delâlet eder.
Kaf Harfi : Onu Allâhü Teâlâ hazretlerine yaklaştırır.
He Harfi : Allâhü Teâlâ hazretlerinden hidayet bulmaktır.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:161-162)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 11 Haziran 2011, 18:26:18
Sadakanın Sahibine Söylediği 5 Söz

Hazret-i Ali bin EbûTâlib (r.a.)'dan rivayet olundu.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
'Sadaka sahibinin elinden çıktığı zaman daha alıcısının eline geçmeden beş kelimeyle konuşur.'
"Ben azdım, sen beni çoğalttın.
Ben, küçüktüm , sen beni büyüttün.
Ben, düşmandım, sen beni dost ettin.
Ben, fâni idim, sen beni bakî kıldın.
Ben, şimdiye kadar korunmaktaydım, (şimdi ise) ben senin bekçin oldum."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:160-161)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: mazlum - 11 Haziran 2011, 19:35:37
Mücteba .Hz Allah sizlerden razı olsun , bu güzel  çalışmanızın devamını dileriz.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 11 Haziran 2011, 19:50:51
Mücteba .Hz Allah sizlerden razı olsun , bu güzel  çalışmanızın devamını dileriz.

Hazret-i Allah şu zamanda hizmet ettirdiği tüm kardeşlerimizden razı olsun.

Ruhü’-l Beyan tefsirinin değerini bilen bir hocam, aslından yani osmanlıcasından okumak gerektiğini söyleyip "Ruhu gider, Beyanı kalır" demişti. Bizim ilmimiz beyanı kadar...
Büyükler aslından okumayı tavsiye ediyor. İlmi yeterli olan arkadaşlara duyurulur.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: teksir - 12 Haziran 2011, 04:46:05
Allah razi olsun gercekten cok guzel degerli bilgileri bizilerle paylasiyosun.
devamini bekleriz.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 12 Haziran 2011, 11:57:16
İlim Talebeliğinin Fazileti

Efendimiz (s.a.v.)Hazretleri Buyurdular:
"Kim, Allâhü Teâlâ hazretlerinin cehennem ateşinden azat ettiği kişilere bakmayı severse; ilim öğrenenlere (şer’i ilimlerin talebelerinin yüzüne) baksın!

Nefsim kudret elinde olan Allâhü Teâlâ hazretlerine yemin ederim ki. İlim öğrenen herhangi bir talebe, âlimin kapısına gidip geldiğinde, muhakkak ki, Allâhü Teâlâ hazretleri o kişiye her adımına bir senelik sevabını yazar...

Allâhü Teâlâ hazretleri, o kişiye her adımına karşılık, cennette bir şehir yaratır.

İlim talebesi, yeryüzünde yürür; yeryüzü (dünya) onun için tevbe ve istiğfarda bulunur.

İlim talebesi, akşamlar ve sabahlar, günahları kendisi için bağışlanır.

Ve bütün melekler, 'onların (ilim talebelerinin) cehennem azabından azat olunduklarına' şahadet ederler..."                     

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:285)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 13 Haziran 2011, 12:25:00
Diyalogçulara Karşı Delil

"Ey o bütün iman edenleri Kâffeten silm'e (teslimiyete) girin de Şeytan adımlarına uymayın. Çünkü o sizin aranızı açan belli bir düşmandır.Size bunca beyyineler geldikten sonra yine kayarsanız, iyi bilin ki, Allah çok onurlu bir hâkim’dir. Onlar, sade gözetiyorlar ki, Allah buluttan gölgelikler içinde meleklerle geliversin de kendilerine, iş bitiriliversin. Hâlbuki bütün işler Allah'a götürülür." (Sureyi Bakara :208-209-210)

"Ey o bütün iman edenler" Hitabın münafıklara yönelik olması halinde: Ey o diliyle iman edenleri
"Kâffeten (hep birlikte) silm'e girin," Yani, hep birlikte zahirî ve batını olarak; Allah'a teslim olun ve O'na itaat edin, demektir.
"Silm" teslim olmak ve taat etmek manasınadır.

Buna göre bu cümlenin manası şöyledir:
Külliyen (yani tümüyle) İslâm'a girin ve İslâm’a başka bir şeyi karıştırmayın.
Hitâb, kitap ehlinden iman edenleredir. Çünkü onlar iman ettikten sonra eski dinlerinin bazı hükümlerine riayet ediyorlardı.

Sebeb-i Nüzul
Rivayet olunduğu üzere, Abdullah bin Selâm ve onun bazı ashabı Tevrat’ın bazı hükümlerine bağlı kalıyorlardı. Meselâ Cumartesi gününe saygı gösteriyorlar, deve etini ve sütünü haram sayıyorlardı. Onlar bu şeylerden kaçınmanın İslâm’da mubah olduğunu düşünüyorlardı. Kendi eski şeraitlerinde bunlara riayet etmek vacip olduğundan onlar, bunun İslâm’da helâl olduğunu bildikleri halde itikatları üzerine sabit kalıyorlardı.
Âdetlerin ayrılığında istisnaları sormak için, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine geldiler:
- "Ya RasûlAllahî Tevrat da gerçekten Allah'ın kitabıdır. Bizi bırak da (bize izin ver de) gece namazlarımızda Tevrat okuyalım?" dediler.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Nesh olunan ve hükmü kaldırılan hiçbir şeyi tutup ona sarılmayın. Daha önce ülfet edip alıştığınız şeyleri bırakın. Kaldırılan şeyler ile yalnızlığınızı gidermeyin. Hak ile vahşet birlikte olmaz. Bu şeytanın süslemesidir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 476-477)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: ay-yüzlüm - 14 Haziran 2011, 16:04:48
devamını bekliyoruz kardeşim çoğu bilgiyi yüksek müsadelerinizle kaydediyorum
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: lalegül - 14 Haziran 2011, 20:53:22
Allah c.c. razı olsun kardeşim.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 15 Haziran 2011, 01:51:33
devamını bekliyoruz kardeşim çoğu bilgiyi yüksek müsadelerinizle kaydediyorum
İnşAllah ay-yüzlüm.

Allah c.c. razı olsun kardeşim.
Cümlemizden razı olsun.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 15 Haziran 2011, 02:10:32
Her Doğan Çocuğa Şeytan Musallat Olur

Efendimiz(s.a.v.)Hazretlerinden rivayet olundu:
"Hiçbir çocuk yoktur ki, doğduğu zaman ona şeytan dokunmasın. Onun dokunması dolayısıyla, bağırır. Meryem ve çocuğu bundan müstesnâ'dir."

Bu hadis-i şerifin manası:
Muhakkak ki şeytan, her doğan çocuğu iğvâ etmeye tama eder (musallat olmak ister). Hazret-i Meryem'in annesinin bu duasının ve istiâzesinin bereketiyle. Meryem ve onun çocuğuna şeytan musallat olamamıştır.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:426)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 16 Haziran 2011, 03:30:14
Kilisedeki  Ayine Giden Müslümanın  Kâfir Olduğu (Diyalogçulara Cevap)

Bu fakir der ki:
Kaadir olan Allâhü Teâlâ hazretleri, ona iyiliğini versin (Fethü'l-Karib’in sahibine müsamaha ve hoşgörüyle davransın), ondan bilindi ki, Rum diyarında (Anadolu'da) bazı Kıbtiler (çingeneler) İslâmiyetlerini izhar ediyorlar ve onların, güzel bir şekilde muhlislerin namazları gibi namaz kıldıkları ve ihlâs ehlinin oruçları gibi oruç tuttuklarını görüyoruz. Sonra bu kişiler, Hıristiyanların mevsimlerinde (merasim ve ayinleri döneminde) Kiliselerine giriyorlar. Onlar gerçekten bu davranışlarıyla mürted oluyorlar (dinden çıkıyorlar). Onların ölülerinin üzerine namaz kılmak sahih ve doğru olmaz; eğer onlar bu halleri üzerinde vefat ederlerse... Çünkü onların Kiliselere tazim ettiklerinde şüphe yoktur. Ve onların Hıristiyanların belirli günlerinde ve gecelerinde fiilleriyle Hıristiyanlara katılıp onlara muvafık davrandıklarında da asla şüphe yoktur. Bundan dolayı onların küfürleri hakkında asla şüphe etmeyiz. Onların şahadet kelimesini getirmeleri âdetleri gereğidir. Onların âdetleri gereği şahadet kelimesini getirmeleri (ve hatta namaz kılmaları ve oruç tutmaları gibi) hiçbir şey, onların itikatlarında kendilerine fayda vermez.


Bu devrin âlimleri, (hoşgörü yaklaşımıyla) Hıristiyanların kiliselerine ta'zîm eden, Hıristiyanların belirli gün ve gecelerindeki merasim ve ayinlerinde Kiliselere giden Müslümanların küfürleri hakkında cehaletlerinden dolayı susmaktadırlar. Bundan Allâhü Teâlâ hazretlerine sığınırız.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:112)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: ruy-ı zemin - 16 Haziran 2011, 18:26:51
Allah razı olsun Mücteba kardeşim... Gönüllerimizdeki manevi susuzluğu gideriyorsun...
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 16 Haziran 2011, 19:48:33
Allah razı olsun Mücteba kardeşim... Gönüllerimizdeki manevi susuzluğu gideriyorsun...

Cümlemizden ruy-ı zemin.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 17 Haziran 2011, 02:59:02
Öğrenilmesi Haram Olan İlimler

İlim (bazen) haram olur.  O da;
1- Felsefe,
2- Şa'beze,
3- Tencim (fal ilmi),
4- Remi ilmi,
5- Tabiatları bilme ilmi
6- Sihir ilmidir...
7- Mantık ilmi de felsefe ilminin içine girer.. Yine bu haram kısımdandır:
8- Hurûf ilmi,
9- Musiki ilmi...               

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:283)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 17 Haziran 2011, 03:26:10
Kilise İnşaatı, Ona Hürmet ve Yardımın Küfür Olduğu

Kafir kişi mescid veya bir hayır kurumu bina etmekle Müslüman olmaz.Ta ki şehadet kelimesini getirmedikçe.     
Müslüman bunun hilafınadır. (müslüman kişi, kilise inşa etse, kilise imar etse, kilisenin ihtiyaçlarını giderse veya kiliseye tazimde bulunsa; gerçekten o Müslüman kâfir olur.) Çünkü küfür, sadece niyetle hâsıl olur. Müslümanlık ise ancak şahadet kelimelerini telaffuz etmekle (dil ile söylemekle) hâsıl olur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:111)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: rahle - 17 Haziran 2011, 04:30:21
kıymetli paylaşımlarınızdan dolayı Allah razı olsun.

kilise mevzuu ile ilgili bir sorum olacak,

almanyadayım,6 yasındaki oğlum katolik okuluna başlayacak okulun ilk günü ve bazı günlerde kiliseye gitme mecburiyeti var, ve ,din derslerinede girmesi lazım ,bu durum zaruretmidir ,mazur sayılırmı
yoksa mahsurlu zararlımıdır.

hocalarımızdan cevab rica ediyorum.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 18 Haziran 2011, 00:16:09
kıymetli paylaşımlarınızdan dolayı Allah razı olsun.

kilise mevzuu ile ilgili bir sorum olacak,

almanyadayım,6 yasındaki oğlum katolik okuluna başlayacak okulun ilk günü ve bazı günlerde kiliseye gitme mecburiyeti var, ve ,din derslerinede girmesi lazım ,bu durum zaruretmidir ,mazur sayılırmı
yoksa mahsurlu zararlımıdır.

hocalarımızdan cevab rica ediyorum.

Sorunuzun kesin cevabını bilmiyorum.
"Sadakat İslami Forum > DİNİ KATEGORİLER > İSLAMİ SORULARINIZ VE CEVAPLARI" (http://www.sadakat.net/forum/islami_sorulariniz_ve_cevaplari-b11.0)
bölümü üzerinden Müteallim Hocamıza sorabilirsiniz.

Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 18 Haziran 2011, 04:33:40
Mehdi ve Deccal İzahı

İmam Süyûti (r.h.) hazretleri buyurdular:
Mehdî aleyhir-Ridvân, Deccal’dan yedi sene önce zuhur eder.
Deccal ise güneşin batıdan doğmasından on sene önce huruç eder (çıkar).

Mehdinin Zuhur Zamanı

Mehdî Aleyhir-Ridvân, bin iki yüz (Hicrî 1200) yılında kıyam eder.
Veya bin iki yüz dört (1204) yılında zuhür eder. Doğrusunu Allahü Teala hazretleri bilir. Mehdi aleyh’r-Rıdvan’ın zuhurundan önce başka şartlar da vardır. Beni Asfer (sarı oğullarının) hurucu ve başka alametler gibi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:273-274)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 18 Haziran 2011, 04:37:52
Yahudiler, Hiristiyanlar ve Müslümanların Ayrıldığı Fırka Sayısı

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdu:
-"Yahudiler yetmiş bir fırkaya bölündüler; hepsi Hâviye (ateşinde)dirler; ancak bir fırka müstesna.
-"Hıristiyanlar, yetmiş iki fırkaya bölündüler; hepsi Hâviye (ateşinde)dirler; ancak bir fırka müstesna
Benim ümmetim de yakında yetmiş üç fırkaya bölüneceklerdir; hepsi Hâviye (ateşinde)dirler; ancak bir fırka müstesna."

Kitap Ehli Ateştedir

Kitap ehli "Hepsi Hâviye (ateşinde)dirler; ancak bir fırka müstesna." diye buyurulup istisna yapılması (Efendimiz s.a.v. hazretleri gelmeden önce) geçmiş zamanlarda, o kitaplar nesh olunmadan önceydi. Ama nesh'ten (yani Efendimiz s.a.v. hazretlerinin peygamber olarak gönderilmesinden) sonra ise Yahudi ve Hıristiyanların) hepsi (ebedî olarak) Hâviye ateşindedirler.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:276-277)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 19 Haziran 2011, 04:04:49
Mahşerde Her Kul İçin Bir Değil, Birçok Terazi Kurulacak

Te'vilât-i Necmiyyede buyuruldu:
Allâhü Teâlâ hazretleri, "Artık kimin mizanları(tartıları) ağır basarsa," kav'l-i şerifinde, cemi sîgasıyla "mizanları(tartıları)" buyurdu. Çünkü her bir kul için hallerine münasip olarak adaletle birçok mizan kurulmaktadır.
Bedeni için bir mizan kurulur. Bunda onun vasıfları tartılır.
Ruhu için bir mizan kurulur. Bunda onun sıfatları tartılır.
Sırrı için bir mizan kurulur. Bunda onun halleri tartılır.
Hafî için bir mizan kurulur. Bunda onun ahlakı tartılır.
Hafî, latif ve ruhanî olup, Rabbanî ahlakın feyzine kaabiliyeti vardır. Bundan dolayı Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:                

Mizanda (Tartıda) En Ağır, Güzel Ahlakın Olma Sebebi

-"Mizan'a güzel ahlaktan daha ağır bir şey konulmadı."(H.Ş.)
Zira güzel ahlak, mahlûkaatın sıfatlarından değildir. Belki âlemlerin Rabbinin sıfatıdır.
Kullar ise, Allâhü Teâlâ hazretlerinin ahlâkı ile ardaklanmakla memurdur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:350-351)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: mazhar - 19 Haziran 2011, 12:48:27

Mücteba kerdeşim bu çok kıymetli değerli bilgiler için Allah razı olsun...


kıymetli paylaşımlarınızdan dolayı Allah razı olsun.

kilise mevzuu ile ilgili bir sorum olacak,

almanyadayım,6 yasındaki oğlum katolik okuluna başlayacak okulun ilk günü ve bazı günlerde kiliseye gitme mecburiyeti var, ve ,din derslerinede girmesi lazım ,bu durum zaruretmidir ,mazur sayılırmı
yoksa mahsurlu zararlımıdır.

hocalarımızdan cevab rica ediyorum.

Sayın rahle, bu okula göndermek zorundamısınız ?başka altarnatif yok'mu?sizin oralarda  müslümanlar kendi derslerine(din) dersi dışında başka  din derslerine gitmek zorund'mı? katolik okulu olduğu için mecburi'mi?

Benim çocuğum olsa göndermemek için elimden gelen her şeyi yapardım

Zor bir durum,Allah yardımcınız olsun
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 20 Haziran 2011, 04:51:45
En Büyük Azab, Bu Yoldan Dönene

Vaktinin Şeyhinin biriciği ve en büyüğü olan Ebu Abdullah eş Şirazi (k.s.) Hz.leri buyurdular:
Efendimiz (s.a.v.) hazretlerini rüyamda gördüm, şöyle buyuruyorlardı:
- "Kim Allâhü Teâlâ hazretlerine giden bir yolu öğrenir ve ona girer... Sonra da o yoldan dönerse, Allâhü Teâlâ hazretleri, âlemlerden hiçbir kimseye etmediği bir azap ile ona azap eder."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:70)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: cennet_nuru - 21 Haziran 2011, 00:17:24
"Kur’an-ı güzel okudum" demenin küfür olduğuna beyanı

Zahiriddin el Mergınani(r.a) Hz.lerinden hikaye edilir.

-"Kim, zamanımızdaki kurrâlara (Kur'ân-ı kerimi okuyanlara) okumaları esnasında; "sen Kur'ân-ı kerimi güzel okudun!" dese o kişi kâfir olur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 617)

Kardeşim soracağım soracağım diyorum unutuyorum yukarıdaki yazıyı biraz açıklayabilir misin ?
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: fazıl14 - 23 Haziran 2011, 15:55:40
Essalamu Aleykum..

“Falanca zat Kur’an-ı Kerimi çok güzel okuyor” ifadesinin yanlış olduğunu, zira Kur’an-ı kerimin o kişinin okuyuş tarzına göre güzel ya da çirkin okuduğu tevehhümünün ortaya çıkacağı; o yüzden de “Güzel Kur’anımızı güzel okudu” diye söylenmesi icap eder inşaAllah..

İmam Gazâli - İHYA-İ ULÛMİD-DİN..
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 25 Haziran 2011, 14:20:38
"Kur’an-ı güzel okudum" demenin küfür olduğuna beyanı

Zahiriddin el Mergınani(r.a) Hz.lerinden hikaye edilir.

-"Kim, zamanımızdaki kurrâlara (Kur'ân-ı kerimi okuyanlara) okumaları esnasında; "sen Kur'ân-ı kerimi güzel okudun!" dese o kişi kâfir olur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 617)

Kardeşim soracağım soracağım diyorum unutuyorum yukarıdaki yazıyı biraz açıklayabilir misin ?

Essalamu Aleykum..

“Falanca zat Kur’an-ı Kerimi çok güzel okuyor” ifadesinin yanlış olduğunu, zira Kur’an-ı kerimin o kişinin okuyuş tarzına göre güzel ya da çirkin okuduğu tevehhümünün ortaya çıkacağı; o yüzden de “Güzel Kur’anımızı güzel okudu” diye söylenmesi icap eder inşaAllah..

İmam Gazâli - İHYA-İ ULÛMİD-DİN..


cennet_nuru sorunuz için; fazıl14 cevabınız için teşekkür ederiz.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 25 Haziran 2011, 14:21:56
Gece Gündüzden Daha Şereflidir

Bundan dolayı, geceleri ünsiyet kurmak (sohbet ve muhabbet etmek) daha çoktur... Geceler, sevenlerin ünsiyet vaktidir. Mahbubların (sevgililerin) gözlerinin aydınlığı ânıdır.

Âyet-i kerime, gecede, gündüzde, buyurarak gecenin gündüz üzerine 'takdîm edilmesi; muhakkak ki gecenin Mevlâ Teâlâ hazretlerine hizmet etme vakti ve gündüzün de mahlükata hizmet etme anı olmasından dolayıdır. (Bundan dolayı gece gündüzden daha şerefli ve daha üstün olduğundan takdîm olundu.)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 290)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 25 Haziran 2011, 14:23:54
İnfakın Fazileti

Sonra bilki İnfak mertebe mertebedir.
Avamın İnfakı,
Havassın infakı,
Avamın infakı mal iledir. Ecr-u sevabı cennettir.
Havassın İnfakı, nefs-i tezkiye ve kalbi tasfiye etmekle hâlini islâh etmektir. Melikü'l-müteâl hazretlerinin yolunda malını infak etmekle mal sevgisini kalbinden çıkarıp cennetlerde şerefe nail oluncaya kadar kalbini saf ve duru bir hale getirmek ve Allâhü Teâlâ hazretlerinin katında hüsrana uğrayanlardan olmayıncaya kadar, cimrilikten kaçınmaktır.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:131)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 25 Haziran 2011, 14:24:50
Laleli Camisinin Adının Nereden Geldiği

Böyle bir hadisenin Üçüncü Mustafa ile Lâleli Babanın arasında da cereyan ettiği rivayet edilir. Üçüncü Mustafa Han'ın (1717-1774) devrinde Lâleli Baba adında bir gönül adamı vardı. Lâleli Baba eskicilik yapardı. Dükkânı caminin karşısında olduğu halde zahiri olarak hiç Cami'de görünmezdi. Onun Batini tarafını tanımayanlar, zahire göre hüküm verip ona "zındık" ve "dinsiz" diyorlardı. Üçüncü Mustafa'nın annesi, Mihrimanşâh Sultan, Lâleli Babanın hakkında söylenen sözlerin etkisinde kalarak onun durumunu görmek için tebdili kıyafet ederek bir Cuma günü dükkânın karşısına gelip onu izler. Selalar okunmaya başlar. Herkes camiye girer. Valide Sultan dikkatleri üzerine çekmemek için ileriye giderken. Lâleli Baba tamir etmekte olduğu ayakkabıdan başını kaldırmadan arkasından seslenir:
-"Ne o sultanım! Camiden mi kaçıyorsun?"
Valide Sultan durdu. Kendisini tanıması mümkün değildi. Yüzünde kalın bir peçe ve sırtında eski, yırtık pırtık ve siyah bir çarçaf vardı. Valide Sultan seslendi:
-"Beni nereden tanıyorsun?"
-"Tanıttılar!"
-"Nasıl?"
-"Sen onu düşünme! Abdestin var mı?"
-"Evet!"
-"O halde namazı beraber kılalım!" Bu konuşmalar üzerine. Lâleli Baba, Valide Sultana:
-"Yum gözlerini" dedi. Valide Sultan gözlerini yumdu.

-"Aç," dedi. Açtı. Mekke'delerdi. İnsanlar Ka'benin çevresinde kelebekler gibi uçuşuyorlardı. Onlar da Ka'beyi tavaf ettiler. Namazlarını kıldılar. Namazdan sonra. Laleli Baba. Valide Sultana:
-"Yum gözlerini," dedi. Sonra yine "aç gözlerini," dedi. Valide Sultan yine kendisini aynı yerde buldu... Bu hadise üzerine Üçüncü Mustafa Han, Lâleli Baba'yi saraya çağırdı. Sarayda ona sordu:
-"Dünyanın en tatlı şeyi nedir?"
Lâleli Baba:
-"Yemek içmek ve sonra da yediklerini rahatça dışarıya atmaktır!"dedi. Padişah ona kızdı.
-"Senin gibileri ancak yeme içme ve dışarıya çıkmayı düşünürler."dedi.
Padişah sordu:
-"Bana dua edecek olursan, nasıl bir dua edersin?" diye sordu:
O:
-"Rahat bir şekilde yemeniz, içmeniz ve sonra da rahat bir şekilde def-i hacet etmeniz için, size dua etmek isterim," dedi. Padişah kızdı ve onu hapse attırdı. Bu hadise üzerine padişah kabz oldu. Doktorlar aciz kaldılar. Bir türlü şifaya kavuşamadı. Neden sonra zindandan Lâleli Babayı çıkarttılar. Lâleli Baba'nın duasıyla şifaya kavuştu. Bu hadise üzerine Üçüncü Mustafa yaptırmış olduğu camiye Lâleli Baba'nın adını verdi. "Lâleli Cami"nin adı bu hadiseden gelmektedir.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:142)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 26 Haziran 2011, 22:18:53
"Bize iki meyte ve iki kan helâl kılındı." (Hadis-i Şerif)

Hadis-i Şerifte buyuruldu:

“Bize iki meyte ve iki kan helal kılındı”

Amma (bu hadis-i şerifte geçen) iki meyte'den murad;
  1.Balık,
  2.Çekirge'dir.
Ve "iki kan "dan murad ise;
  1. Ciğer,
  2. Dalak'tır.
Etin içinde olan kan.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:203)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 26 Haziran 2011, 22:24:57
Terazideki Tozları Silmeyenin Ölürken ki Hali

Bazılarından rivayet olundu.
Halet-i nez’inde (can çekişme anında olan) bazı insanlara ve hayatında terazi (tartı) ile uğraşan bir kimseye  "La ilahe illAllah ..." söyle, dendi.
O kişi;
- "Bunu söylemeye kaadir olamıyorum. Mizan (terazinin) dili, benim dilimin üzerindedir. Beni, La ilahe illAllah, demekten "men ediyor" dedi.

O zat, buyurdu, ben ona;
- "Sen teraziyi (tartıyı) tam yapardın" dedim.

O kişi;

- "Evet! Öyledir. Lakin teraziye toz ve kirden herhangi bir şey düştüğünde ben ona aldırış etmezdim" dedi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:240-241)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 27 Haziran 2011, 11:59:38
Cenab-ı Allah’ın (c.c)  Üç Bin (3000) İsminin Besmele İçinde Olduğu

"Cenâb-ı Allah'ın üç bin (3000) ismi vardır" dediler.

Cenâb-ı Allah, üç bin isminden bin (1000) tanesini Meleklere öğretti, onlardan başkası bilmez. Bin (1000) tanesini Peygamberlere öğretti, onlardan başkası bilmez. Üç yüz (300) tanesi Tevrat’ta, üç yüz (300) tanesi İncil’de, üç yüz (300) tanesi Zebur'da, doksan dokuz (99) tanesi Kur'an-ı Kerim'de mevcuttur. Bir (1) tanesini  Cenâb-ı Allah, kendine ayırdı.

Sonra bu üç bin (3000) ismin manası ( besmelede bulunan) bu üç isim Allah, Rahman ve Rahîm'de vardır.

Kim besmeleyi öğrenir ve söylerse, sanki Cenâb-ı Allah'ın bütün isimlerini zikretmiş gibi olur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:41)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 27 Haziran 2011, 12:10:08
Besmele ile Beraber Bir Nefeste Okunan Fatiha-i Şerife’den Nail Olan Sevab

Muhyiddini Arabi Hazretleri "Fütûhâtı Mekkiye" isimli kitabında şöyle dedi:
"Sen Fatiha-i Şerîfe’yi, besmele fasılasıyla beraber kesiksiz olarak; bir nefeste okursan,
Muhammed Mustafa (s.a.v)'den yeminle, Cebrail (a.s)'dan yeminle, Mikâil (a.s)'dan yeminle, İsrafil (a.s)'dan yeminle.
Cenâb-ı Allah'ın şöyle buyurduğu rivayet edildi.

"Ey İsrafil Keremim, varlığım, celâlim ve izzetim hakkı için kim: "Bismillahirrahmanirrahıym" kavli şerifini Fatiha sûresine bitişik olarak bir kere okursa, siz şâhid olunuz ki,
ben onu mağfiret ettim, (günahlarını bağışladım),
onun hasenatını kabul ettim,
onun kötülüklerini geçtim,
onun dilini Cehennemde yakmayacağım,
onu kabir azabından, Cehennem ateşi azabından, kıyamet gününün azabından ve büyük korkudan onu korurum.
O kişi bana, Peygamberler ve evliyanın bulunduğu tarafından gelir. Yani evliya kullarımla beraber bana gelir."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:44)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 27 Haziran 2011, 12:16:05
Fatiha Sûresine “Seb’ul Mesani” Denilmesinin Sebebi

1- Fatiha Sûresinin her bir ayeti Kur'ân-ı Kerimin yedide biri makamına geçerli olduğu içindir. Kim Fatiha suresinin hepsini okursa, kendisine tüm Kur'ân-ı kerimi okumuş sevabı verilir.

2- Fatiha Sûresinin her bir ayeti Kuranı Kerimin yedide biri makamına geçerli olduğu içindir. Kim Fatiha Suresinin hepsini okursa,kendisine tüm Kuranı Kerimi okumuş sevabı verilir.

3- Kim ağzını, yedi ayet olan Fatiha Sûresini okumak için açarsa, Cenab-ı Allah ona, Cehennemin yedi kapısını kapattığı için bu ad verilmiştir.

Rivayet edildiğine göre, Cenab-ı Allah, Hadis-i Kudside şöyle buyurdu:

"Fatihatûl Kitab(Fatiha Sûresi) arşımın hazinelerinden bir hazinedir’’

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:47)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 28 Haziran 2011, 11:38:07
Kalplerin Paslanma Sebepleri

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri şöyle buyurdular:

- "Muhakkak bu kalpler, demirin pas tuttuğu gibi pas tutar."

- "(Ya RasülAllah!) Cilâsı nedir?" diye sordular.

Efendimiz (s.a.v.):

"(Kalbin cilâsı:) Kur'ân-ı Kerim'i okumak, Allah'ı çok zikretmek ve ölümü çok anmaktır" buyurdu.
Hataların anası (ana kaynağı kötü huylar) üçtür.
(Onlar da:)

Hırs, Haset, Kibir.

Bunlardan altı kötü ahlâk daha doğdu ve böylece dokuz oldu.
(Onlar:)

Karnı tıkabasa yemek, çok uyumak, çok istirahat etmek (tembellik), mal sevgisi, makam sevgisi ve riyaset (başkanlık) sevgisidir.

Mal ve riyaset (başkanlık) sevgisi; sahibini helak ve küfre çeken kötü huyların en büyüğüdür.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:202-203)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 28 Haziran 2011, 17:11:26
Dört Yüzyıl Yaşayan Melik’i,  Şeytanın "İlahsın" Diye Kandırması

Genç bir melik, (bir gün şöyle) dedi.
- "Ben meliklikten bir lezzet bulamıyorum. Bilmiyorum ki, insanlar da böyle mi buluyor yoksa sadece ben mi lezzet bulamıyorum",

 Ona:
- "İnsanlar da böyle hayatın lezzetini bulamıyorlar", dediler.
Genç Melik sordu:
- "Bunu ne sağlar?"

Onlar:
- "Senin Allah'a itaat etmen ve Cenâb-ı Allah'a asi olmaman. Ancak bununla mutlu olursun", dediler.
Memleketindeki âlim ve Salih insanları davet etti.

Onlara:
- "Hep benim yanımda ve meclisimde hazır olun. Bana sürekli Cenâb-ı Allah'ın itaatini emredin ve benden gördüğünüz, kötülüklerden beni alıkoymaya çalışın!" dedi. Böyle yaptı. Âlim ve Salihlerin sayesinde istikametini düzeltti. Dört yüz yıl Melik oldu.
(Dört yüz yıllık saltanatından sonra) Şeytan ona bir adam şeklinde geldi.

Melik'e sordu:
- "Sen kimsin?"

Melik:
- "Âdemoğullarından bir adam'ım" dedi.

Şeytan:
- "Eğer sen Âdemoğullarından olsaydın, sen de Âdemoğullarının öldüğü gibi ölürdün." Dedi.

Melik sordu:
- "Ya ben kimim?"

Şeytan:
- "Sen bir ilâhsın! İnsanları sana ibadet etmeye çağır", dedi. Melik'in kalbine bir şeyler girdi. Şeytanın vesvesesine kapıldı. Mimbere çıktı. Şöyle dedi:
- "Ey insanlar! Ben uzun süredir, sizden bir şey gizlemiştim. Fakat onu izhar etmenin zamanı yaklaştı. Ben şu kadar yıldır sizin melik’inizim. Eğer ben Âdemoğlundan olsaydım, ben de (sizin dedeleriniz ve ecdadınız gibi) ölürdüm. Lâkin ben Âdemoğlundan değilim! Ben bir ilâhım! Bana ibadet edin..."
Allah c.c. Hazretleri, zamanın peygamberine vahyetti.
Ona haber ver:
- "Ben ona benim yoluma istikamet bulmasını nasip ettim. O da şimdi benim tâatimden isyanıma döndü. (Eğer tevbe edip hâlini düzeltmezse) izzetim ve celâlim hakkı için onun üzerine Buhtunnasr'ı musallat kılacağım."

Melik, bu kötü halinden vazgeçmedi, iyiliğe dönmedi. Allah onun başına Buhtunnasr'ı musallat etti. Buhtunnasr o melik'in boynunu vurdu. Onun hazinelerinden yetmiş gemi altın aldı.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:202-203)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 29 Haziran 2011, 11:41:15
En Büyük Zenginlik “Kur'an Zenginliği”

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:

"Kur’ân (ve kendisine kur'ân ilmi verilen) zengindir. Ondan sonra (ondan daha büyük bir) zenginlik yoktur."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:189)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 30 Haziran 2011, 12:35:26
Cinlerden Korunmak İçin Yapılacaklar

- Ezân-ı şerif okunmalıdır. "Ezan-ı şerifin okunduğu yerden cin ve şeytanlar kaçarlar." (Hadis-i Şerif)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:89)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 30 Haziran 2011, 13:04:48
Cinlere Cin Denilmesinin Sebebi

"Cin'lere cin denilmesinin sebebi, cinlerin insanların gözlerinden gizlenmeleridir." Yani cinlerin insanların gözlerinden örtünmeleri ve görünmemeleridir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:128)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 30 Haziran 2011, 13:09:30
Maneviyat Herkese Anlatılmaz

Sırlara taalluk eden şeylerin ağyardan  gizlenmesi vasiyet olunur ...

Gerçek bir tasavvuf ehli, tasavvuf ehli olduğunu, rabıta, zikir, evrâd-ı şerif, maneviyat bulunmuş olduğu hali,  üstadına manevî durumu ve benzeri hâl ehlinin ancak bilmesi gereken şeyleri, avam’a anlatmaz. Zira bu tür şeyler, fitneye yol açar. [Bu konuları avam, kaldıramayacağı için, kapatılması kolay olmayan fitne gediklerini açar.]
Hâlbuki "insanlara akıllarının kaderince konuşun" düsturuyla mükellefiz.
Bazı şeyler herkese anlatılmadığı için onlara "Sır" denilmiştir. Herkese anlatılsa sır olmaktan çıkar.

Sırların başkalarına anlatılmasının bir sakıncası da, işe vakıf olmayanlar, anlatılan sırları çok basit bir şekilde kavrarlar. İnsanlar, maneviyatı kendi kültür dağarcıklarında bulunan objelerine göre kavrarlar. Onlarda maneviyatı çok basit bir şekilde anlayıp sırları düşük bir mertebeye düşürürler. Ve böylece bizler maneviyatın halkın nazarında değersiz bir hale gelmesine sebep olmuş oluruz. Ve böylece birçoğu, “demek ki bunların yolu bu kadar basit bir şeymiş.” der ve maneviyatı küçümser, maneviyattan soğur ve hatta belki maneviyata düşman kesilirler.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:120)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 01 Temmuz 2011, 11:58:32
Kabe-i Muazzama'nın Yapılma Sebebi

"Kâbenin ilk olarak temelini atan meleklerdir" denildi.

Allahü Teâlâ hazretleri, meleklere:
"Ben yeryüzünde halife kılacağım," dedi.

Melekler:
- "Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek teşbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler.
Bunun üzerine Allah, meleklere gadab etti. Melekler, Allah'ın gadabından Allah'a sığındılar. Allah'ın arşını ziyaret etmeye başladılar. Arşın çevresini yedi tavaf ile tavaf ettiler. Rablerini kendilerinden râzî kılmaya çalıştılar. Allah onlardan râzî oluncaya kadar çalıştılar.

Allah, onlardan râzî oldu ve onlara:
- "Benim için yeryüzünde bir beyt (Kâbe) bina edin. Âdemoğullarından kendisine gadab ettiğim kişiler, sizin arşımı tavaf ettiğiniz gibi onlar da beytimi tavaf etsinler ve böyle ben de onlardan râzî olayım" buyurdu. Bunun üzerine melekler, beyti (Kâbeyi) bina ettiler.   

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:53)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 02 Temmuz 2011, 20:25:47
Ahir Zaman Ümmeti Olmamızın Sebebi

Allah Sübhânehû ve Teâlâ hazretleri, habibi edibi Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretlerinin ve ümmetinin şerefine ve hürmetine, bizleri ahir zaman ümmeti kıldı.

Eğer biz diğer ümmetlerden önce gelmiş olsaydık, elbette kabirlerimizde onlara bakar ve onların hallerini görür ve bu şekilde onlara karşı delilleriyle şahitlik ederdik. Fakat Allahü Teâlâ hazretleri, bize olan rahmeti ve bize verdiği şereften dolayı, onları bizden önce dünyaya gönderdi ve onlar kabirlerinde bizi beklemektedirler. Biz kıyamette, geçmiş bütün ümmetlere şahit olalım diye Allahü Teâlâ hazretleri, bizi ahir zaman ümmeti kıldı.

Yine Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin, ümmeti merhumenin âlimleri hakkında:
"Ümmetimin âlimleri, İsrail oğullarının nebileri gibidirler" buyurmaları, bu ümmete şeref olarak kâfidir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 135)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 04 Temmuz 2011, 11:24:36
Başkasının Yerine  Namaz Kılmak, Oruç Tutmak Olmaz, Ama Zekât Verilir

İbadetler, çeşit çeşittir.
Sadece bedenî olanlar. Namaz gibi. Bu tür ibadetleri başkasının yerine yapmak caiz değildir. Çünkü namaz kılmaktan maksat; nefs-i emmarenin zillet, kusur ve ayıbını kabul etmesidir. Başkasının vekâletiyle hâsıl olmaz (ancak kişinin namaz kılmasıyla hâsıl olur.) Sadece malî olan ibadetler. Zekât gibi. Bunda niyabet (başkasının yerine yapması) caiz olur. Çünkü bundan maksat, fakiri zengin kılmaktır. Bu niyabetle hâsıl olur. Lakin vasiyeti olmaksızın terk eden kişi, sorumlu tutulmaz.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:82)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 04 Temmuz 2011, 11:27:30
İnsan Kendi Değerini Bilmeli

Cafer-i Sadık (k.s.) hazretleri şöyle diyordu:

-"Ey Âdemoğlu! Kendi nefsinin değerini bil! Zira Allâhü Teâlâ hazretleri, senin canının kıymetini sana öğretti!
   Allâhü Teâlâ hazretleri, sana cennet bedelinden başka bir şeye razı olmadı!"


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:157)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 05 Temmuz 2011, 12:00:44
Musa(a.s)'ın Meleklere "Rabbimiz Uyur mu?" Demesi

Rivayet olundu.

Musa Aleyhisselam, Allahü Teâla hazretlerinin uyuyup uyumadığı hakkında meleklere:
-"Rabbimiz uyur mu?" diye sordu.

Allahü Teâla hazretleri meleklere, Musa Aleyhisselam'ı üç gün uykusuz bırakmalarını, uyumasına izin vermemelerini vahyetti.

Sonra. Allahü Teâla. Musa Aleyhisselam'a:
- "Eline içi dolu iki (cam) bardak al" dedi.
Musa Aleyhisselam içi su dolu iki bardak aldı. Onu uyku tuttu. Musa Aleyhisselam uyudu. Bardaklar elinden düşüp kırıldılar.

Sonra Allahü Teâla hazretleri, Musa Aleyhisselam'a vahyetti:
-"Ben kudretimle gökleri ve yeri tutmaktayım. Eğer beni uyku ve uyuklama tutacak olursa, o zaman yer ve gök (senin elindeki bardaklar gibi) düşüp zail olurlar."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:45)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: İsra - 06 Temmuz 2011, 05:55:58
Allah razı olsun
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 06 Temmuz 2011, 11:43:46
Allah razı olsun
Cümlemizden Lika.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 06 Temmuz 2011, 12:09:18
Rasûlüllah(a.s)'ın  Fazileti

Efendimiz Hazretleri buyurdular:

"Ben Allahü Teâlâ'nın katında Allah'ın kulu ve peygamberlerin sonuncusu olarak yazılıydım; Âdem (a.s) ise daha o zaman balçık halindeydi. Size yakında bunun tevilini haber vereceğim:
Ben babam, İbrahim (a.s)'ın duasıyım, İsa (a.s)'ın kavmine olan müjdesiyim, annemin rüyasıyım.
Annem beni doğurduğu sıralarda görmüştü. Annem rüyasında kendisinden bir nurun çıkıp, Şam’ın saraylarına kadar her yeri kendisine aydınlattığını görmüştü. İşte ben buyum."

İbrahim (a.s)'ın duası ile Kur'an-ı Kerim'de geçen bu duayı kasdetti. Muhakkak ki o. İsrail oğullarının içinden de kendilerine peygamber gönderilmesi için Allah'a dua etti.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:72)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 06 Temmuz 2011, 12:17:03
Peygamberimizin Diğer Peygamberlere 6 Şeyle Üstün Kılınması

Hadisi Şerifte buyuruldu:

"Ben diğer peygamberler üzerine altı şeyle üstün (ve faziletli) kılındım.

1. Bana cevâmi'ul-kelim (çok mana ifade eden az söz) verildi.

2. (Düşmanlarıma) Korku ile yardım olundum.

3. Bana ganimet helâl kılındı.

4. Yeryüzü bana mescid ve tahûr (temiz ve temizleyici) kılındı.

5. Bütün mahlûkata peygamber olarak gönderildim.

6. Benimle peygamberler sona erdirildi. "

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:15)   
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 06 Temmuz 2011, 17:50:39
Hz. Peygamberimizin Bir Adının da “Nur” Olduğu

Bu mana'da Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin, mi'rac'ta gördüklerini haber vermesi, mükemmel olup ve (bilgi olarak) sana yeter.

Muhakkak ki Efendimiz (s.a.v.) hazretleri:

Âdem Aleyhisselam'ı dünya semasında gördü,
Hazreti Yahya ve İsa Aleyhisselam'i ikinci kat sema'da,
Yusuf Aleyhisselam'ı üçüncü kat sema'da,
İdris Aleyhisselam'ı dördüncü kat sema'da,
Harun Aleyhisselam'ı beşinci kat sema'da,
Musa Aleyhisselam'ı altıncı kat sema'da,
İbrahim Aleyhisselam'ı yedinci kat sema'da gördü.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, (bütün bunları) geçti; hatta "Sidre-i Münteha" 'ya yükseldi.
Ve oradan da "Kaabe Kavseyn ev edna"'ya yükseldi.

O yüce hazrete yakınlıkta bu derecelerde yükseliş; efendimiz (s.a.v.) hazretlerine onun bu nuru istila etmeye ve nurun ziyasından (istifade etme) kuvvetine güç getirmesi ve tevhid nurlarının, vücud zulümatın'a galebesi kaderincedir.
Peygamberlerin mertebeleri, bazıları bazılarının üstünde oldu.

Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin, insaniyet zülmetinin üzerine, vahdaniyet nuru, galebe geldiği vakit; Celal ve Cemal sıfatlarının tecelli etmelerinin hamleleriyle onun vücüdunun zulmeti, izmihlale uğradı, eridi yok oldu ve böylece fena buldu.

Her bir peygamber, vücudunda kalan zulmet miktarınca semavat (göklerin) mekanlarından bir mekânda kaldı.

Efendimiz hiçbir mekân ve imkânda kalmadı. Çünkü o vücudunun zulmetinden fena bulup; vücudunun nuruyla baki kalmıştı.

Bundan dolayı, Allahü Teâla hazretleri, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerini,  "Nur" diye isimlendirdi.
Allahü Teala buyurdu:
- "İşte size Allah'tan bir nur, bir parlak kitab geldi." (Sureyi Maide :15)
"Nur", Muhammed Mustafa (s.a.v.) Hazretleri'dir.
"Kitab", ise Kur'an-ı Kerim'dir.

(Bunu) anla, ganimet bil. Sen bu manaları buradan başka bir yerde (ve kitabta) bulamazsın.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:16-17)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 07 Temmuz 2011, 11:40:16
Peygamberimiz(s.a.v)'in Yaratıldığı Tarih

Ebû Hüreyre (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Cebrail aleyhisselâm'a sordu:
- "Ya Cebrail, kaç yaşındasın?"

Cebrail Aleyhisselâm buyurdu:
- "Ya ResûlAllah (s.a.v.) kaç yaşımda olduğumu bilmiyorum! Ancak dördüncü hicâb'tan bir yıldız vardır ki, her yetmiş bin senede bir kere doğar. Şimdiye kadar ben o yıldızı yetmiş iki bin kere gördüm."

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Ya Cebrail! Rabbimin izzetine yemin olsun ki ben o yıldızım!" (Benim cevherimin yaratılması o yıldızdan öncedir)"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:316)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 07 Temmuz 2011, 18:27:29
Peygamberimizin Açlıktan Karnına Taş Bağlamasının Hikmeti

"Ben sizden herhangi biriniz gibi değilim. Muhakkak ki ben Rabbimin katında bulunuyorum;o bana yediriyor ve içiriyor" (Hadis-i Şerif)

Meşhur Şeyh Üftâde (k.s.) hazretleri buyurdular:
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, zahirde sırf zayıf ümmeti için yemek yediler.  Yoksa Efendimiz  (s.a.v.) hazretlerinin yeme ve içmeye ihtiyacı yoktu.
Efendimiz  (s.a.v.)  hazretlerinden rivayet edilen, "Efendimiz (s.a.v.) hazretleri taş bağlardı" hadis-i şerifleri (de beyan edilen karnının üzerine taş bağlaması ise) açlıktan değildi. Belki letafetinin kemalindendi. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri (mülk âleminden) melekût âlemine yükselmemek içindi. Karnı üzerine taş bağlıyordu ki, irşâd âleminde (dünyada) istikrarı sağlanabilsin..."

Şeyh Üftâde (k.s.) buyurdular:

- "Yani Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, hudûs âlemine baktıkları zaman, in'âm oluyor (ni'metleniyor) ve bekaa tecelli ediyordu."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:463)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Nekre - 08 Temmuz 2011, 01:23:31
Allah Razı olsun
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 08 Temmuz 2011, 01:56:49
Allah Razı olsun
Cümlemizden Nekre.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 08 Temmuz 2011, 13:27:31
"Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) herşeyin varlık sebebidir."

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri her varlığın (ve kâinatın) yaratılması ve vücuda gelmesi için illet-i gaye (yaratılış sebebi)dir.

Onun şerefli vücutları ve latif unsurları, yaratılan mevcudatın en faziletlisidir.

Temiz ruhları, kudsî ruhların en misalidir.

Kabilesi kabilelerin en faziletlisidir.

Dili dillerin en hayırlısıdır.

Kitabı ilâhî kitapların en hayırlısıdır.

Ehli ailelerin en hayırlısıdır.

Ashabı ashâbların en hayırlısıdır.

Doğum zamanı zamanların en hayırlısıdır.

Ravza-ı münevvereleri, mutlak olarak mekânların en yücesidir.

Onun (s.a.v.) şerefli ve mübarek parmaklarından kaynayan su, mutlak olarak suların en faziletlisidir.

Ondan sonra fazilet bakımından Zemzem suyu gelir.

Zira Efendimiz (s.a.v.) hazretleri Mi'râc gecesinde, Zemzem suyu ile mübarek göğsünü yıkadı. Eğer Zemzem suyundan daha faziletli bir su olmuş olsaydı; elbette Efendimiz (s.a.v.) hazretleri o su ile göğsünü yıkardı...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:317)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 09 Temmuz 2011, 10:07:44
Efendimiz Hazretlerinin Ana Babasının Hangi Din Üzerine Öldüğü

(Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin anne ve babalarının hangi din üzere öldükleri, hakkında üç mezhep vardır:)

(Birincisi:) Seleften büyük bir cemaat ve âlimlerin çoğu Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin anne ve babalarının iman üzere vefat ettikleri görüşündedirler. Şunu delil getirdiler. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin nesebi, şirkin kirinden, küfrün aybından ve her türlü pislikten arınmıştır. O dönemde Kureyşin putlara taptığı meşhurdur. Amma, onların içinde Hazreti İbrahim’in dinî üzere olup putlara tapmayanlar da vardı. Ve aynı zamanda Hazreti İbrahim şöyle dua etmişti: "Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!" Ve Allahü Teâlâ Hazretleri, Hazreti İbrahim için:
Ve onu ardında (zürriyetinde) kalan bir kelime yaptı; gerek ki rücu, edeler.

(ikincisi:) Başta Teysir tefsirinin sahibi olmak üzere bazı âlimler birinci görüşe sahihtirler. Dediler ki: Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, mü'minleri müjdelemek ve kâfirleri korkutmakla emir olunduğu zaman, kâfirlerin azaplarını zikrediyordu. Biri ayağa kalktı ve sordu:
-"Ya RasûlellahI Benim babam nerededir?" Efendimiz s.a.v.) Hazretleri:
-"Baban ateştedir," buyurdu. Adam üzüldü. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri onu teskin etmek için:
-"Muhakkak ki senin, benim ve İbrahim’in ebeveyni ateştedir," buyurduğunu ve bunun üzerine: "Sen, o cehennemliklerden sorumlu değilsin." Ayetinin nazil olduğunu rivayet etmektedirler. Onlar da bundan sonra bir şey sormadılar. Bu soruşturmayı istemeyen ayeti kerime şudur:
" Ey o bütün iman edenler! Öyle şeylerden sual etmeyin ki, size açılırsa fenanıza gidecektir. Hâlbuki Kur'an indirilmekte iken sorarsanız, onlar size açılır. Allah, onlardan şimdilik af buyurdu. Allah gafur, halimdir."

(Üçüncüsü:) imam Kurtubî Hazretleri'nin içinde bulunduğu âlimlerden büyük bir topluluğun mezhebidir. Bunlar, Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin anne ve babalarının cehennemden kurtuldukları görüşündedirler.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:796-797)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 10 Temmuz 2011, 16:29:31
"Şefaat sadece peygamber (s.a.v) efendimize aittir."

Te'vilat-i Necmiyyede buyuruldu:
Bu istisna(şefaat etme izni) Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine racidir. Çünkü Allahü Teâla Hazretleri, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine "Makam-ı Mahmud"u vaad etti. Bu şefaat makamıdır. ( Şefaat-i uzma (büyük şefaat) makamıdır.)

Ayet-i Kerimenin manası:
"Kulu Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretlerinden başka katında kim şefaat edebilir." (Sure-i Bakara:255) Ancak o yüce Rasül şefaat etme iznine sahiptir. O'na şefaat vaadi verildi. Peygamberler de şefaat etmede ona yardımcı olacaklardır.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:49)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 11 Temmuz 2011, 08:55:25
Peygamberimizin Kolaylık Üzerine Gönderilmesi

Efendimiz Hazretleri Buyurdular:

"Ben Yahudi ve Hıristiyan dini üzere gönderilmedim. Lakin ben, hoşgörü temeline dayanan Hanîf (Allah'ı bir bilen islâm dini) üzere gönderildim. Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a and olsun ki, birinizin sabah ve akşam Allah yolunda (cihâd etmesi) dünya ve içinde olan her şeyden daha hayırlıdır. Ve birinizin (cihâd) safında kıyam etmeniz altmış yıllık namazından daha hayırlıdır."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:280)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 12 Temmuz 2011, 11:11:44
Hz. İbrahim (A.S)  ve Hz. İsa (A.S)’a İnen Ayetlerden Sonra Sevgili Peygamberimizin Ağlaması Ve Hz. Allahın Ümmetine Müjdesi

Abdullah bin Amr bin As (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu.
- Efendimiz (s.a.v) hazretleri, İbrahim (a.s) hakkında olan;
"Rabbim. Çünkü onlar insanlardan birçoğunu şaşırttılar. Bundan böyle kim benim izimce gelirse, işte o bendendir, kim de bana isyan ederse artık sen gafûr'sun, rahîm'sin." ibrahim: 14/36/ Âyet-i kerimesini çok okudu. (Defalarca tekrar etti.)

Ve İsa (a.s)'ın:
Allah buyurur ki: "Bu, işte sâdıklara sadâkatlerinin fayda vereceği gündür. Onlara, altından ırmaklar akar cennetler var; ebediyyen içlerinde kalmak üzere onlar..." Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan razı... İşte, o fevz-i azîm bu.
Allah'ındır bütün o göklerin ve yerin ve bunlarda ne varsa hepsinin mülkü... Ve O, her şeye kadîr, dâima kadirdir..."


Tefsîr-i Şerifi:
"Eğer onlara azap edersen, şüphe yok ki, senin kullarındırlar ve eğer kendilerine mağfiret kılarsan, yine şüphe yok ki, sen azîz, hâkimsin." El-Mâide: 5/1 18, Ayet-i Kerimesini, çok okudu.

Sonra Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, elini göğe Kaldırdı (ve ümmeti için yalvarmaya başladı).
-"Allâhım Ümmetimi Ümmetimi" dedi ve (ümmeti için) ağlamaya başladı.

Allâh'ü Teâlâ hazretleri. Cebrail (a.s)'a emretti:
- "Ey Cebrâil Habibim Ahmed! Rasûlüm Muhammed'e git. Rabbin onun niye ağladığını çok iyi biliyor.Ona neden ağladığını sor!"
Cebrail Aleyhisselâm,   Efendimiz  (s.a.v.)  hazretlerine geldi.   Ona neden ağladığını sordu. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, niçin ağladığını ona haber verdi.
Her şeyi en iyi bilen, Allâh'ü Teâlâ hazretleri, Cebrail (a.s) emretti:
-"Ey Cebrail! (Habibim Ahmed Rasûlüm) Muhammed (s.a.v.)'e git! O'na de ki:"
-"Muhakkak ki biz, yakında ümmetin hakkında" seni razı edeceğizi Seni unutmayız!"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:217-218)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 12 Temmuz 2011, 13:33:03
Beraat Gecesinde Kılınacak olan 100 Rekatlık Namaz : "Salât-ı Hâyır"

Salât-ı Hâyır denen bu namazı Rasulullah Efendimiz (s.a.v.) Hz. Ali (k.v.)'ye şöyle tarif buyurmuşlardır.

“Ya Ali ! Bir kimse Şâ’banı şerifin 15. gecesi 100 rek’at namaz kılarsa, her rek’atın da Fatiha-ı Şerif'den sonra İhlas suresini 10 defa okur, Ya Ali ! Kim bu namazı bu şekilde kılarsa Cenâb-ı Allah bu gecede istediği bütün ihtiyaçlarını verir ve ona 70 bin melek gönderir. O melekler onun için gelecek seneye kadar günâhlarını silerler, sevaplarını yazarlar ve de onun derecelerini yükseltirler. O sene içerisinde ölecek olursa şehit olarak gider. Ayrıca Cenâb-ı Hakk onun için Adn cennetlerine 770 bin melek vazifelendirir. Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği hiçbir kimsenin hatır ve hayâlinden geçirmediği güzellikte şehirler, saraylar, bağlar, bahçeler inşâ ederler.”

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:403)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 13 Temmuz 2011, 00:17:08
Tâbiinin büyüklerinden Hasan-ı Basri Hazretleri “Bana Rasûlullah efendimizin eshâbından otuz kişi şu Hadis-i Şerifi haber verdiler.”
“Kim bu gecede şu namazı kılacak olursa; Cenâb-ı Hakk ona 70 defa rahmetiyle nazar eder, her nazarı ilahisinde o kulunun 70 ihtiyacını giderir. Ki, bunun en küçüğü, Allah’ın onu mağfiret buyurmasıdır.”

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:403)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 13 Temmuz 2011, 00:22:21
“Kim bu gecede 100 rek’at namaz kılarsa, Cenâbı Hakk ona 100 melek gönderir. 30 tanesi o kişiyi cennetle müjdelerler, 30 tanesi ona cehennem azâbından teminât verir, 30 tanesi ise o kişiden dünya afâtını (belâ ve musibetler) def eder, 10 tanesi ise o şahıstan şeytanın hile ve tuzaklarını def ederler.” Hadis-i Şerif

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:403)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 13 Temmuz 2011, 00:25:46
“Cenâb-ı Hakk Şâ’ban-ı şerifin 15. gecesi rahmetini dünya semâsına indirir. Güneşin batmasından doğmasına kadar devam eder.” Hadis-i Şerif

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:304)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 13 Temmuz 2011, 11:06:28
"Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)’in Nesebi  Hep Nikâh Üzereydi"

Efendimiz (s.a.v.)'in soyu hep nikâh üzereydi.

Hadis-i şerifte varid oldu:
-"Ben, neseb bakımından, hısım ve haseb yönünden sizin en temiziniz ve en nefisinizim! Ta Âdem Aleyhisselâmın zamanından bu yana benim babalarımın (ecdadımın) içinde sefahat yoktur. Hepsi nikâh ile evlenmiş ve nikâh ile gelmişlerdir..."

Bu şundandır, zina’dan veli gelmez: peygamber nasıl gelsin?

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:316)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 14 Temmuz 2011, 11:55:18
Safa ile merve arasında 70 bin peygamberin kabri vardır.

Haberde şöyle denildi:

"Safa ve Merve, Cennetten iki kapıdırlar, icabet yerine konulmuşturlar. İkisinin arasında yetmiş bin peygamberin kabri vardır. Safa ile Merve arasında sa'y yapmak, yetmiş köle azâd etmeye muadil ve denktir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 194)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 14 Temmuz 2011, 12:02:35
Ahir Zamanda Vâazın Fayda Vermeyeceği

Emr-i bil ma'rûf ve nehyi ani'l-münker (iyiliği emretme ve kötülüğü yasaklama işi ve ibadeti) ebediyyen (insanlardan) sakıt olmaz.

Lakin ahir zamanda vaaz ve sakındırma işi insanlara fayda vermez.Çünkü o gün kalbler, şiddetli bir şekilde katılaşır ve nefisler, ancak dünya lezzetlerine merak salar. (insanların ilgisini ancak dünya ve dünya lezzetleri çeker.)

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:360)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: teksir - 14 Temmuz 2011, 22:47:38
Allah razi olsun
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 15 Temmuz 2011, 02:08:50
Allah razi olsun

Cümlemizden teksir.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: tevekkülcü - 15 Temmuz 2011, 02:43:22
şimdiki zamane uymuyor değil dimi canlar,Mevlam cc kalplerimizi hak üzerine sabit kılsın,paylaımlarınız için teşkler canlar..
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 15 Temmuz 2011, 12:22:56
Peygamberimizin Nurunun Hazreti Âdem’den İntikal Şekli

Allâhü Teâlâ hazretleri, Âdem Aleyhisselâmı yarattığında, Habib-i Ekremi (s.a.v.) hazretlerinin nurunu onun sırtına koydu. Onun alnında parlıyordu.
Sonra Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin nuru, oğlu Şit Aleyhisselâma intikal etti.
O yerine vasiyyet ettiği oğlu.... Şit Aleyhisselâm, Âdem Aleyhisselâm'ın çocuklarının üçüncüsüydü.
Hazret-i Havva (bir batında) bir erkek ve dişi olmak üzere iki çocuğu beraber doğuruyordu. Bu nebevî nura hürmeten, Şit Aleyhisselâm tek doğdu.
Sonra o nur Şit Aleyhisselâm'ın evlâdlarından bir kişiden diğer kişiye intikal etti. Ta Abdülmuttalib'e ulaştı.
Sonra da onun oğlu Abdullah'a...
Sonra (Abdullah’ın evlenmesi üzerine) Hazret-i Âmine'ye geçti....

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:317)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 16 Temmuz 2011, 21:39:20
Dünyevi Konulara ait Resülümüzün Emirleri

Rivayet olundu:
Osman bin Maz'ûn (r.a) hazretleri bir gün Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine geldi.
Ve:
- "Muhakkak ki benim nefsim bana iğdiş (hadım) olmamı söylüyor? (içime iğdiş olmak doğuyor?)" dedi.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri:
- "Dur Ey Osman! Muhakkak ki ümmetimin hadımlaşması oruçtur."

Mesnevî'de buyruldu:
Papazlaşma! Kendini hadım etme! İğdiş olma!
İffet ve şehvetten kaçılacak yerde...
Hevâ-ü hevesler olmadıkça, heveslerin nehy edilmesi mümkün değildir.
(Bu) ölülerle savaşmanın mümkün olmadığı gibidir.
"Yiyin" emri, şehvet için sana bir tuzaktır.
Sonra ki,
"İsraf etmeyin" emri de iffettir.
Çünkü sen sabrın külfetine katlanmadıkça, karşılığında da bir şart bir mükâfat hâsıl olmaz.
O şart ve o mükâfat ne güzeldir.
Bir karşılık ki gönül okşar, Can'a can katar...



Camide Namazı Beklemek

Osman bin Maz'ûn (r.a.) buyurdular:
- "Ya resûlAllah (s.a.v.) dağların üzerinde ibadetler edip, rahip olmak geliyor içimden?"

Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
- "Dur! Ey Osman! Ümmetimin rahipliği mescitte namaz vaktini beklemek için oturmalarıdır."



Mala Sahip Olmanın Fazileti

Osman bin Maz'ûn (r.a) hazretleri:
- "Ya ResûlAllah (s.a.v.)! Malımın hepsini çıkarıp dağıtmak geliyor içimde (ne buyurursunuz)?" dedi.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Yavaş ol! Ey Osman! Muhakkak ki sizin bir günden bir güne sadaka vermeniz; senin nefsini, aile ve iyâlini iffetle geçindirmen, miskinlere ve yetimlere merhamet etmen onlara vermen, bundan yani bütün malını dağıtmandan daha faziletlidir... (Malının hepsini dağıtma. Malın olsun ki hem sen başkalarına muhtaç olmazsın ve hem de sürekli muhtaçlara yardım etmiş olursun.)..."



Evli Olmanın Fazileti

Osman bin Maz'ûn (r.a) hazretleri:
- "Ya ResûlAllah! Muhakkak ki benim nefsim, bana eşim Havle hanımı boşamayı düşürdü. (Eğer müsaade edersen, eşimi boşamak istiyorum?)" dedi.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Yavaş ol! Ey Osman! Muhakkak ki benim ümmetimin hicreti, onların Allâhü Teâlâ hazretlerinin kendilerine haram kıldığı şeylerden hicret edip kaçmalarıdır.
Veya hayatımda bana hicret etmeleridir.
Ya da vefatımdan sonra gelip kabrimi ziyaret etmeleridir.
Yahut da öldüğünde, geride bir hanım, iki hanım, üç veya dört hanım bırakmalarıdır..."




Evlâda Sahip Olmanın Fazileti

Osman bin Maz'ûn (r.a.) hazretleri:
- "Ya ResûlAllah, eşimi boşamayı yasakladın; nefsim bana bir daha cima etmemeyi söylüyor?" dedi.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Dur! Ey Osman! Muhakkak ki Müslüman bir kişi, hanımı veya sağ elinin sahip olduğu (cariyesi) ile cima ettiği zaman; eğer bu cimadan kendisine bir çocuk nasip olmazsa; (bile elbette) cennette ona bir hizmetçi olur. Eğer bu cimasında kendisine bir çocuk olur da çocuk kendisinden önce vefat ederse, o çocuk kıyamet gününde onun için ferat (cennette onu bekleyen bir kişi) olur ve kıyamet gününde ona şefaat eder. Eğer kendisinden sonra ölürse, o zamanda kıyamet gününde onun için nur olur..."



Et Yemek?

Osman bir Maz'ûn (r.a.) hazretleri:
- "Ya ResûlAllah (s.a.v.); nefsim bana et yemememi söylüyor?" dedi.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Yavaş ol! Ey Osman! Et yemeyi severim! Bulduğum zaman et yerim! Eğer ben Rabbimden her gün bana et yedirmesini dilesem; elbette Rabbim bana her gün et yedirir!"



Sünnet ile Amel
 
Osman bin Maz'ûn (r.a.) hazretleri buyurdular:
- "Nefsim bana bir daha koku sürünmememi söylüyor?" dedi.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Acele etme! Ey Osman! Muhakkak ki Cebrail Aleyhisselâm, ara sıra koku sürünmemi bana emretti. Cuma günü ise o hiç bırakılmaz.
Ey Osman! Benim sünnetimi terk etme! Sünnetimden yüz çevirme! Kim sünnetimden döner ve sonra tövbe etmeden bu hal üzere ölürse; kıyamet günü melekler, onun yüzünü benim havuzumdan çevirirler."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:32-33-34)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 16 Temmuz 2011, 21:41:09
Ebu Cehil'in Resülümüz(s.a.v)'e İman Edememe Sebebi

Hikâye olundu.
Sultanın biri, Bâyezid-i Bestâmî (k.s.) hazretlerinin kabrini ziyaret etti. Bâyezid-i Bestâmî (k.s.) hazretlerinin ashabına (Mürid ve talebelerine) onun halini sordu.

Onlar:
- "Bâyezid-i Bestâmî (k.s.) hazretlerini gören cehennem ateşine girmez!" dediler.

Sultan:
- "Ebû Cehîl. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerini görmesiyle beraber; cehennem ateşine girecektir. Senin şeyhin Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin üzerinde (bir makama sahip) değildir..." dedi.

Talebe buyurdu:
- "Ey Sultân! Ebû Cehîl, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerini görmedi. Belki o, Ebû Talib'in yetimi olarak gördü. Eğer Ebû Cehîl, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerini Hz. Allah’ın Resülu olarak görmüş olsaydı; elbette ona imân ederdi, cehennem ateşinden kurtulurdu ve irfan nuruyla nurlanırdı." dedi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:22)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 17 Temmuz 2011, 16:33:15
Sevgili Peygamberimiz(s.a.v)’e Eza Edenlerin Akibetinin Haber Verilmesi,
Peygamberlerin Sıkıntı Çekmelerinin Sebebi


Efendimiz (s.a.v.) hazretleri bir defasında da kendisine eziyet eden Kureyşin bu büyüklerine hitaben ashabına buyurdular:
- "Sizi müjdeliyorum! Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri kendi dinini izhar edecektir. (Bütün dinlerin üzerine kuvvetlendirecektir.) O kelimesini tamamlayacaktır. Peygamberine (ve ona iman edenlere) yardım edecektir! Şu Kureyşin ulularını sizler, daha dünyada iken ellerinizle kestiğinizi elbette göreceksiniz. (Onları öldüreceksiniz)..."

Ve gerçekten Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin buyurdukları gibi oldu.
Ashâb-ı Kiram kendi elleriyle müşriklerin ileri gelenlerini kestiler ve öldürdüler.
Hiçbir zannedici kişi, bu eziyetlerin, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin hakkında bir noksanlık olduğunu zannetmesin. Belki bunlar. Efendimiz ( s.a.v.) hazretlerini yücelticidir. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin kadr ve kıymetinin büyüklüğüne ve derecesinin yüceliğine delildir. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin yüksekliğinin azameti ve Rabbinin katında yerinin yüksekliğine delildirler; Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Allah katında duasının müstecâp ve sözlerinin geçerli olduğunu bildiği halde, (müşriklere beddua etmeyip; onların eziyetlerine) çok sabrettiği ve bunlara tahammül ettiği için Allah katında derecesi çok çok yüce oldu...

Zira Efendimiz (s.a.v:) hazretleri buyurdular:
- "İnsanlardan en çok belâ görenler Peygamberler (a.s.) Hazerâtıdır..."

Peygamberler altın gibidirler. Onlara isabet eden şiddetler ve belâlar ise ateş gibidir. Altın, ateşe karşı tutulur. Bu tutulma işi altını ziyadesiyle güzel yapar. Böylece altınlarda olduğu gibi, peygamberlerde de ancak ve ancak yüceliği, Allah katında derecelerinin yükselmesini ziyade kılar...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:752)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: yabangulu - 17 Temmuz 2011, 19:40:09
devamini bekleriz insAllah
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 18 Temmuz 2011, 00:13:09
devamini bekleriz insAllah

inşAllah yabangulu.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: dehale54 - 18 Temmuz 2011, 07:41:18
Sadakanın Sahibine Söylediği 5 Söz

Hazret-i Ali bin EbûTâlib (r.a.)'dan rivayet olundu.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
'Sadaka sahibinin elinden çıktığı zaman daha alıcısının eline geçmeden beş kelimeyle konuşur.'
"Ben azdım, sen beni çoğalttın.
Ben, küçüktüm , sen beni büyüttün.
Ben, düşmandım, sen beni dost ettin.
Ben, fâni idim, sen beni bakî kıldın.
Ben, şimdiye kadar korunmaktaydım, (şimdi ise) ben senin bekçin oldum."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:160-161)

Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 18 Temmuz 2011, 12:57:07
Resülümüz (s.a.v) Kevserin Başında İken, Ona Doğru Gidenlerden, Alıkonanların Alıkonma Sebebi

Hadisi Şerifte Buyuruldu;
- "Ben havz-ı kevser'in başında iken, sizden bana reddedilenlere (yönelenlere) bakarım. VAllahi bazı erkekler benden kesilirler. (alıkonulurlar)

Elbette ben derim ki:
- "Ey Rabbim! Bunlar benden ve benim ümmetimdendir!"

Allâhü Teâlâ buyurur:
- "Sen bunların senden sonra neler uydurduklarını ve yaptıklarını bilmiyorsun! Bunlar senden sonra ökçelerinin üzerine geri döndüler."

Bu onların mürted olmalarından ibarettir. Irtidad, sâlih amellerden kötü amellere geçmekten umumidir. Veya islâm'dan küfre girmektir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:168)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 19 Temmuz 2011, 16:03:00
"Allah(c.c.)'dan Gayriyi Dost Edinseydim Ebu Bekiri Dost Edinirdim."

Efendimiz Hazretleri buyurdular:
- "Eğer ben Allah'tan gayri bir "Halil" edinmiş olsaydım; elbette Ebû Bekri halil edinirdim. Lakin Allâhü Teâlâ hazretleri sizin sahibinizi (arkadaşınızı-peygamberinizi) halil edindi."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 294)   
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 20 Temmuz 2011, 13:27:29
Bid'at Ehline Sempatinin Cezası

Rivayet olundu. (Ölümünden sonra) İbni Mübarek (r.h.) hazretleri rüyâ'da görüldü.

Ona denildi:
- "Rabbin sana ne etti?"

Buyurdular:
- "Ben bir gün bir bid'at ehline lütuf ile bakmam sebebiyle Rabbim, bana itap etti, azarladı ve otuz sene beni durdurdu!"

Allâhü Teâlâ hazretleri bana:
- "Dinde benim düşmanım olan bir kişiye ünsiyet kurdun?" diye hesap sordu.

Bid'at ehline bir an hoşgörüyle bakanın hâli böyle olunca; zikirden sonra zalim kavimlerle beraber oturan ve bid'at ehliyle olanların hâli acaba nasıl olur?

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:284)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 20 Temmuz 2011, 13:29:52
"Her bid’at dalâlettir"

Efendimiz Hazretleri Buyurdular:

- "Muhakkak ki, sözlerin en sadıkı ve en doğrusu, kitabullah'tır.
Hidayetlerin en güzeli, Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretlerinin hidayetidir.
İşlerin en şerlisi, yeni çıkardan (ve dinde uydurulanlara)dır. (Dinî işlerde) uydurulan her yeni şey bid'attir. Her bid'at, dalâlettir ve her dalâlet, cehennem ateşindedir."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:284)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 21 Temmuz 2011, 12:16:12
Zengine Zenginliğinden Dolayı Tevazunun Tehlikesi
                 
- "Kim bir zengin kişiye; onun zenginliğinden dolayı tevazu ederse, o kişinin dininin üçte ikisi gider." (Hadisi Şerif)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 420)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 21 Temmuz 2011, 12:20:12
Resülümüz (a.s)'ın Hazreti Allahtan İstediği Üç Şeyden İkisinin Kabul Edilmesi

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Rabbimden üç şey istedim. (Bunlardan) ikisini verdi; birinden beni menetti.

1. Ben Rabbimden ümmetimi kıtlık ile helak etmemesini diledim; Rabbim bunu bana verdi. (Bu dileğimi kabul etti...)
2. Ben Rabbimden ümmetimi suda boğulmakla helak etmemesini istedim; Rabbim bunu bana verdi. (Bu dileğimi kabul etti...)
3. Ben Rabbimden, ümmetimin şiddet ve hınçlarını kendi aralarına koymamasını   (ümmetimi birbirine düşürmemesini) istedim; Rabbim beni bundan menetti.  (Bu dileğimi kabul etmedi.)"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 485)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 22 Temmuz 2011, 11:33:14
İlim Talebesine Tasaddukun Önemi

İmam-ı Rabbani Müceddid-i Elf-i Sâni Ahmed Farûki Serhendi hazretleri bu mektûb'u nakîb seyyid şeyh Feride yazmıştır.

Din âlimlerine ta'zim etmek ve şeriatı garra'nın hameleleri olan ilim talebelerinin değerini bildirmenin lâzım olduğunu bildirmektedir:

Allahü Teâlâ, Peygamberlerin en üstünü hürmeti için "aleyhi ve aleyhimüssalevât vetteslîmât vettehıyyât", din düşmanlarına karşı olan mücadelenizde yardımcınız olsun! İltifat yoluyla göndermiş olduğunuz mübarek mektubunuzu okumakla şereflendim, ilim talebelerine ve tasavvuf ehline sarf ve harcamak üzere, bir miktar para gönderdiğinizi yazıyorsunuz. Mektubunuzda ilim talebelerini tasavvuf ehlinin üzerine takdim etmeniz çok güzel oldu. Değer bakımından gerçekten böyledir. Zahir, batının ünvanı olduğuna hükmedilir. Batında da bu cemaatin (yani ilim talebelerinin tasavvuf ehlinin üzerine) takdim edilmesini ümit ederiz. (Ne güzel buyurmuşlar) "Ve her kabın içinde bulunan şey dışarıya sızar." İlim talebelerini tasavvuf ehlinin üzerine takdim etmek şeriatın ilerlemesine sebep olur. Çünkü ilim talebeleri, nebevi şeriatın yükünü taşıyanlar ve bekçileridir. Muhammed Mustafa aleyhisselâmın dinî onlarla kaimdir. Din, ilim talebeleriyle ayakta durmaktadır. Kıyamet günü insanlara İslâmiyet’ten sorulacak, tasavvuftan değil... Cennete girmek, Cehennemden kurtulmak, ancak şeriat ile amel etmeğe bağlıdır, insanların en iyileri, seçilmişleri olan Peygamberler "salevâtüllahi Teâlâ ve teslimâtühü aleyhim", halkı (insanları) şeriatlara davet ettiler. Kurtuluşun medarının şeriat olduğunu beyan ettiler. O büyüklerin (peygamberlerin), gönderilme maksatları şeraitleri tebliğ etmekti.

O hâlde en büyük hayr ve iyilik, şeriatı yani İslâmiyeti Öğretmek ve dinin eğitimine ve öğretimine yapılan çalışma, hizmet, yardımdır ve İslâmiyet’in hükümlerinden bir ahkâmını ortaya ihya etmektir.
Hususiyetle İslâm şiarının yıkıldığı, çöktüğü ve zayıf olduğu bir zamanda; Allah yolunda fakirlere milyonlarca sadaka dağıtmak, şeriatın meselelerinden birinin öğrenilmesine ve halk arasında revaç bulmasına asla müsavi olamaz. Çünkü bu işte, (yani şeriatın öğretilmesinde) mahlûkatın en büyükleri olan Peygamberlere "aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" uymak ve o büyüklerin vazifesine ortak olmak vardır. Hâlbuki Müslüman’ın hasenatının en mükemmeli ancak onlara tabi olmakla mümkündür. Milyonla sadaka vermek, hayrat, hasenat yapmak ise, bu büyüklerden gayrı herkese müyesser olabilir. Şeriatın ikamesi ve onun ahkâmı ile amel etmekte nefse muhalefet vardır. Mal infak etmek (yani hayrat yapmak) ise, çoğu kere nefsin hoşuna gidebilir. Evet, eğer malın infakı şeriatın öğretilmesi için oluyorsa, yani İslâmın öğretilmesi ve milletin ona revaç bulması, dine eğilmesi için oluyorsa, o harcamanın ve sarf edilenin üzerimizde çok yüksek dereceleri vardır...Bu niyet(İslâmın öğretilmesi ve milletin ona revaç bulması, dine eğilmesi) ile az bir şey vermek, bu niyet olmadan sarf edilen milyonlardan aşağı değildir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 348)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 23 Temmuz 2011, 15:32:08
"İlim talebeleri cehennemden azad olmuşlardır"

Hadis-i Şerifelerinde Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri buyurdular:
"Kim Allahü Teâlâ Hazretlerinin Cehennemden azâd ettiklerine bakmak istiyorsa ilim talebelerine baksın. Muhammed (s.a.v.) nefsi kudret elinde olana and olsun ki, hiçbir talebe yok ki değişir yani âlimlerin kapısına gider ve gelirse muhakkak Allahü Teâlâ onun her adımına bir senelik ibâdet (sevabını) verir. Her adımına cennette bir şehir yaratır. O yeryüzünde yürür, üzerinde yürüdüğü toprak onun için istiğfarda bulunur. Akşama ve sabaha da günahları bağışlanmış olarak girer. (Günahları affolunur)"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:395)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 24 Temmuz 2011, 15:21:58
Varis-i Resûl Mürşid-i Kâmil

Sonra resûl, zahirî vahiy ve Batıni vahiy ile gelir. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin vârisi Batıni vahiyle gelir... Batıni vahiy, ilâhî ilhamdır...
Peygamberler için mu'cize olarak gelmesi caiz olan her şey; evliya için keramet olarak zahir olması da caiz olur...

Allâhü Teâlâ hazretleri, zahirî ve Batıni resûllerin gelmesinden sonra kulların arasında hükmeder.

Eğer onu tasdik ederlerse; onların tasdikleri kaderince aralarında saadet ile hükmedilir. Ve yok eğer onu yalanlarlarsa; o takdirde de onların yalanlamaları nisbetinde aralarında şekaavetle hükmedilir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:567)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 25 Temmuz 2011, 12:18:12
Kula Mürşid-i Kâmil'in Lüzumu

Hazret-i Şeyhü'l-Ekber (k.s.) el-Ethar (tertemiz) buyurdular:

"Eğer senin için; senin iş ve amellerinin üzerinde senden gayri (bir mürşid-i kâmilin) muradı cereyan etmezse; senin nefsinin hevâ-ü hevesinden intikal edip (dönmen ve kurtulman asla) sahih olmaz. Velev ki sen bu (sahada) bütün ömrün boyunca gayret etsen ve çalışsan bile (mürşid-i kâmil olmadan nefs-i emmarenin hevâ-ü hevesinden senin kurtulman) mümkün değildir. (Bundan dolayı:)
Hürmeti (ve saygısı) senin içinde meydana gelen bir mürşid-i kâmil bulduğun zaman; hemen ona hizmet et!
Onun (mürşid-i kâmilin) elinin önünde (gâsilin yani ölü yıkayıcısının elindeki) ölü gibi ol!

O (mürşid-i kâmil), seni dilediğin gibi evirir, çevirir.
Onunla (mürşid-i kâmil ile) beraber senin kendi nefsin üzerinde bir tedbirin yoktur.
Onunla beraber mutlu yaşarsın!
Onun sana emrettiği şeylere yapışmak ve yerine getirmek konusunda yarış halinde ol!
O seni yasakladığı şeylerden kaçın!
O sana bir meslek (ve iş yapmanı) emrettiği zaman, onun emriyle o mesleğe gir; kendi istek ve nefsinin arzusuyla bir mesleğe girişme!
O sana oturmanı emrederse; onun emriyle otur. Kendi nefsinin istek ve arzusuyla oturma!
Zira o, senin hâlinin maslahat ve islahını senden daha iyi bilmektedir.

Ey oğulcağızım!
Seni irşat edecek olan bir mürşid-i kâmili bulmak için çalış!
Mürşid-i kâmil, senin zatın vucûd-i ilâhî ile kemal buluncaya kadar, senin içine doğan hatıralardan (kötü düşüncelerden, o zat) seni korur!
İşte ancak o zaman, itısam (koruma ve dayanmanın) keşfi vücuduyla sen kendi nefsini tedbir edebilirsin!



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:256)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 26 Temmuz 2011, 12:20:05
İnsanlara Seviyelerine Göre Hitap Edilmesi

- "Biz peygamberler topluluğu, insanları mertebelerine indirmek ve insanlara akılları kaderince konuşmakla emir olunduk" (Hadis-i Şerif)

- "Ben insanlara akılları kaderince hitab etmekle emir olundum." (Hadis-i Şerif)

- "İnsanlara onların bildikleri (ve anladıkları) şekilde konuşun. Siz insanların Allâhü Teâlâ hazretlerini. Resulünü (s.a.v.) yalanlamalarını ister misiniz?" (Hadis-i Şerif)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 408)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 26 Temmuz 2011, 19:21:39
"Yahudi ve hıristiyanlar müşriktirler"

"Ve müşriklerden de değildi" (Sure-i Ali İmran - 67)

(Bu kavl-i şerif) Yahudi ve Hıristiyanların müşrik olduklarını ta'riz içindir.
Çünkü onların (Yahudilerin) "Üzeyr Allah'ın oğludur." Ve (Hıristiyanlann da) "Mesih Allah'ın oğludur" demelerinden dolayı Yahudi ve Hıristiyanlar müşriktirler.

Allâh-ü Teâlâ müşriklerin, ibrahim Aleyhisselâm'ın milletinden olduğu iddialarını böylece reddetti.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:529)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 26 Temmuz 2011, 19:28:46
"Allah gayyurdur (Kıskançtır)"

- "Allâh'dan sakın! Allah gayyurdur. Çok kıskançtır. Kulunun kalbinde kendisinden başka bir şeyin bulunmasını sevmez ve razı olmaz!"

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:626)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 27 Temmuz 2011, 11:44:37
Âlimlerden Kaçan ve Buğz Edenlere Verilecek Ceza

Efendimiz(s.a.v.) Hazretleri buyurdular:

- "Ümmetimin üzerine bir zaman gelecektir. O dönemde insanlar, âlimlerden ve fakihlerden kaçacaklardır. İşte o çağda, Allâhü Teâlâ hazretleri, onlara (âlimlerden ve fakihlerden kaçanlara) üç büyük belâ verecektir:

Birincisi: Onların kazançlarında bereketi kaldıracaktır.

İkincisi: Onların başına zalim bir sultanı musallat edecektir.

Üçüncüsü: Onlar, dünyadan imansız çıkacaklardır..."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:459)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 27 Temmuz 2011, 18:58:40
Âdem Aleyhisselam'ın Toprağının Yeryüzünden Alınması

"ve (Allah) Âdem'e isimlerin hepsini öğretti" (Sureyi Bakara:31)

Veheb bin Münebbih Hazretleri buyurdular:
Allahü Teâlâ Hazretleri, Âdem (a.s)'ı yaratmayı murad ettiği zaman, yeryüzüne vahyetti yani yeryüzüne anlattı ve ona ilham etti.
- "Ben senden halife kılacağım, onlardan kim bana itaat ederse onu Cennetime koyarım ve onlardan kim bana asi olursa onu da Cehenneme koyarım" dedi.

Yeryüzü (toprak):
- "Benden bir varlık yaratacaksın da o da Cehennemlik mi olacak?" diye sordu.

Allahü Teâlâ Hazretleri:
- "Evet!" dedi.
Yeryüzü (arz) ağlamaya başladı. Toprağın ağlamasından, kendisinden kıyamete kadar akacak olan pınarlar fışkırdı.
Allahü Teâlâ Hazretleri, yeryüzünün dört zaviyesinden toprağın siyahından, beyazından, kırmızısından, güzelinden, çirkin ve kötüsünden, kolayından, zorundan, dağından ve ovasından kendisine bir avuç toprak getirmesi için Cebrail (a.s)'ı yeryüzüne gönderdi.

Cebrail (a.s) yeryüzünden toprak almak için geldiğinde, toprak şöyle yalvardı:
- "Benden toprak alman için gönderen Allah'ın aşkına, benden bir şey alma" diye yakardı.
"Çünkü Sultana yaklaşmakta birçok menfaatler olduğu gibi, büyük bir tehlike de vardır. 'Babacığım! Sayısız menfaatler oradadır. Ve eğer huzur istersen kenarı uzlete çekil.' denildiği gibi"
Cebrail (a.s), ondan bir şey alamadan mekânına geri döndü.
- "Yeryüzü senin büyük adına yemin ederek bana yalvardı. Bunun üzerine ondan bir şeyi almayı kerih (çirkin ve kötü) gördüm." dedi.
Allahü Teâlâ Hazretleri Mikail (a.s)'ı gönderdi. Mikail (a.s) yeryüzüne indi.
Yeryüzü Cebrail (a.s)'a dediğinin aynısını söyledi. Mikail (a.s) bir şey almadan geri döndü ve Cebrail (a.s)'ın söylediğinin aynısını söyledi.
Allahü Teâlâ Hazretleri İsrafil (a.s)'ı gönderdi, İsrafil (a.s) da bir şey almadan döndü. Cebrail (a.s)'ın dediği gibi mazeret beyan etti.

Allahü Teâlâ Hazretleri ölüm meleğini Azrail (a.s)'ı gönderdi.
Azrail (a.s) yeryüzüne geldiğinde, arz (yeryüzü) ona:
- "Seni gönderen Allah'ın izzet (ve üstünlüğüne) sığınırım. Bugün benden alacağın bir avuç toprak yarın Cehennemde olacak" dedi.
Azrail (a.s):
- "Ben de O yüce ve aziz olan Allah'ın bir emrine asi olmaktan ona sığınırım" dedi.
Azrail (a.s) yeryüzünün dört köşesinde (açı ve boyutunda) kırk zira kadar bir avuç toprak kapıp aldı.
Bundan dolayı topraktan yaratılan insanoğlu, yeryüzünün değişik renklerinden dolayı değişik renk ve vasıflarda dünyaya gelmektedirler. Onlardan kimi beyaz, siyah, kırmızı, yumuşak ve serttir. Bütün zürriyet bu avuç topraktan oldu.
İnsanın bedeninin aslı bu topraktır. İnsan vefat ettiği zaman toprağının alındığı yere defnedilir.


Azrail (a.s) bu toprağı aldıktan sonra göğe yükseldi.
Allahü Teâlâ Hazretleri, Azrail (a.s)'a sordu:
- "Yeryüzü sana yalvardığında ona rahmet edip acımadın mı?"
Azrail (a.s):
- "Ya Rabbi! Senin emrin mi üstün, yeryüzünün yalvarması mı?" dedi.

Allahü Teâlâ Hazretleri buyurdular:
- "Sen onun evladının ruhlarını kabzetmeye (almaya) elverişlisin" buyurdu.

Ravzatül-ulema’da buyruldu.
 
Yeryüzü Allahü Teâlâ Hazretlerine şikâyette bulundu :
- "Ya Rabbi! (insanın yaratılması için benden alınan toprak ile) ben eksiliyorum" dedi.

Allahü Teâlâ Hazretleri:
- "(Senden alınan toprağın) en iyi ve en güzel kokar bir şekilde elbette sana geri iade edeceğim" buyurdu. Onun için cenazelere misk ve güzel kokular sürülmektedir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:381-382)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 28 Temmuz 2011, 11:53:02
Şeytanın Yaratılış Sebebi

Allahü Teâlâ hazretleri şeytanı pis ile temizi, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etmek için yarattı.

Allahü Teâlâ hazretleri, peygamberleri, kendilerine zahidler tabi olsunlar ve iyi insanlar onları örnek alsınlar diye yarattı.
Şeytanı da kendisine şakiler tabi olsun, kötü insanlar onun yolunda yürüsünler diye yarattı. Böylece iki kesimin arasındaki fark ortaya çıkmış olur.
Şeytan ateşe dellâldir.
Dünya çığırtkanlığı yapar ve ateşe çağırır.
Onun işi Cehennem simsarlığıdır, insanların arasına ayrılık koymaktır.
Şeytanın sermayesi dünyadır.


Şeytan dünyayı kâfirlere arz ettiğinde kendisine:
- "Bunun ücret ve karşılığı nedir?" denilir.

Şeytan:
- "Dünyaya sahip olmanın karşılığı, dini terk etmektir" der.
Kâfirler, dinin karşılığında dünyayı satın alırlar.

Zahidler, dünyayı terk ederler.
Şeytanın kendilerine arz ettiği dünyadan yüz çevirirler.
Ona rağbet edenler ise. Kalplerinde ne dinin ve ne de dünyanın terkini görmezler. Yani dini de terk etmezler, dünyayı da bırakmazlar.

Onlar şeytana:
- "Dünyadan bize bir tadımlık ver de bakalım dünyanın tadı nasıl bir şeymiş?" derler.

Şeytan, onlara:
- "Bana rehin verin" der.

Onlar da bir tadımlık dünyanın karşılığında, işitmelerini ve görmelerini verirler. Bundan dolayı, dünya erbabı, dünyalığın haberlerini işitmeyi ve dünyanın ziynetlerini, süslerini müşahede edip görmeyi çok severler. Çünkü hakikatte onların işitme ve görmeleri, şeytanın yanında rehindir. Şeytan onlardan rehin aldıktan sonra dünyalıktan bir tadımlık verdi.
Bundan dolayı dünya ehli, zahirilerin dünyanın ayıbı hakkındaki konuşmalarını işitmezler, duymazlıktan gelirler.
Onlar dünyayı asla çirkin görmezler, belki dünyalık gözlerine hep güzel görünür. Dünyanın süs ve metaını hep hoş görürler.


Zira:
"Bir şeyin sevgisi kör ve sağır eder" denildi.

Arif kişiye gereken, zahid olması ve dünyadan kaçması, dünyaya rağbet etmemesidir. Dünyalıktan ancak ve ancak helâl ve temiz olanı kabul etmelidir.

Hasan Basrî (r.h.) buyurdular:
"Helâl temizdir. Helal için kıyamet gününde sual yoktur. O da, elbette elde edilmesi gerekendir."

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Allahü Teâlâ hazretlerinin, Âdemoğluna hibe ettiği her şeyde sevap vardır. Âdemoğlu avret yerini örtmek için bir elbise alıp giymesinde, açlığını gideren bir ekmek alıp yemesinde ve kuş yuvası kadar da olsa bir ev alıp girmesinde sevap vardır."

Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine sordular:
- "Ya RâsûlAllah tuz nasıldır?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Tuz kendisinden hesap sorulan nimetlerdendir." buyurdular.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 240-241)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 29 Temmuz 2011, 14:27:44
Yükselmenin Şartı


Çektiğin zorluk ve zahmetler kadar yüksek mertebeler kazanırsın!

Yükseklik arayan geceleri uykusuz geçirir.

Hem izzet ve şeref arıyorsun ve hem de geceleri uyuyorsun?

Denize dalan, incileri arayan!   




(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:534)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 30 Temmuz 2011, 22:16:10
"Şeytanın en sevdiği şey, küçük çocukları Kur'ân-ı Kerim okumaktan alıkoymaktır."

İbnü Abbas (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu.
Buyurdular ki:
"Her akşam şeytanın aveneleri (ona tâbi olanları) efendilerinin yanına dönerler. Her biri şeytanın önünde konuşup ona yaptıklarını rapor verip anlatırlar. "Şöyle yaptım", "böyle yaptım", "Falanca zahidi aldattım" derler. Hatta en küçükleri "Ben falanca sabiyyi (çocuğu) Kur'ân-ı Kerimi okumaktan alıkoydum" der. Hemen şeytan yerinden kalkar. Onu alıp yanına oturtur ve onun yaptığıyla neşelenip sevinir.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:314)


Sıbyanlara Kur'an-ı Kerim okumayı öğretmenin anlamını ve mükafatını siz düşünün.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 31 Temmuz 2011, 16:14:00
Orucun Fazileti ve Mükâfatının Cemâlullah Olduğu

Hâdis-i Kudsî’de Allahü Teâlâ azze ve celle buyuruyor:

"Oruç benim içindir ve elbette onun sevabını ben vereceğim. Kulum benim rızam için şehvetini, yemesini ve içmesini terk etti. Oruç bir kalkandır. Oruçlunun iki sevinçli anı vardır. İlk sevinci iftarını yaptığı zamandır; diğer sevinci ise, Rabbine mülâki olduğu vakittir. Oruçlunun ağız kokusu, Allahü Teâlâ hazretlerinin katında, misk ve anber'den daha güzel ve daha temizdir."

Bu hâdis-i kudsî'de geçen "Oruç benim içindir ve elbette onun sevabını ben vereceğim" demek, orucun karşılığı benim demektir. Orucun karşılığı huriler, saraylar, köşkler, değildir. Orucun karşılığı Allah’tır. Bundan dolayı Allahü subhânehû ve teâlâ hazretleri, kendisini görme saadetine nail olmayı açlığa bağladı.

İsa (a.s)'ın kendisini görme isteğine karşı
ona şöyle hitâb etti:
"Aç kalırsan, beni görürsün."

Sa'dî buyurdu:
O olmadan ten hiç bir şey değil.
Maden ve hikmet odur.


"Oruç benim içindir ve elbette onun sevabını ben vereceğim" hâdis-i kudsî'de oruç, Allahü Teâlâ hazretlerine izafe edildi. Çünkü oruçta riya yoktur. Belki oruç tutmak bir sırdır. Onu yani bir kişinin oruç tuttuğunu, ancak ve ancak Allahü Teâlâ hazretleri bilir. Bundan dolayı da, Allahü subhânehû ve Teâlâ hazretleri, orucunun karşılığı olur.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 328-329)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 01 Ağustos 2011, 11:39:41
Orucun Batîni Olarak İzahı

Oruç zahirde olduğu gibi batında da olur. Batına hitâb, kalbin, ruhun ve sırrın orucuna; "Ey o bütün imân edenler!" kavl-i şerifiyle işaret edilerek, Allah ile huzur bulup onun nurlarını müşahede edenlere seslenildi.

Kalbin orucu, akla gelen düşüncelerden yani mahlûkatın meşrebinden kendini alıkoyup oruç tutmaktır.

Ruhun orucu, ruhanî mülâhazalardan kendini alıkoyup oruç tutmaktır.

Sırrın orucu, Allah'tan gayrisini müşahede etmekten kendini alıkoyup oruç tutmaktır.

Kim orucu bozan şeylerden imsak eder (kendini tutarsa), onun orucunun nihayeti, gece çöktüğü zamandır.
Yani akşam olduğu zaman o kişi, iftar eder.


Kim ağyardan yani Allah'tan gayri her şeyden imsak ederek oruç tutarsa, onun orucunun sonu yani iftar vakti, Hak Teâlâ hazretlerini müşahede etmesidir.

Zira Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Onu (Ramazan-ı şerif ayını) görünce oruç tutun ve onu (Şevval ayını) görünce iftar edin." Hakikat ehline göre bu hâdis-i şeriflerdeki zamirler, Hak Teâlâ hazretlerine râcidir. Onun için kulun orucunun hem zahirî ve hem de batını olması gerekir. Hak Teâlâ hazretlerini görmek için hem zahirî ve hem batını tutulan oruç, Hak Teâlâ hazretlerini görmekle olur.
Kişinin "Üzerlerinize oruç yazıldı" yani, zahirde her uzvun ve batında da her sıfatın üzerine oruç yazıldı.

Dilin orucu, yalan, fuhuş ve gıybetten kendini tutmasıdır.

Gözün orucu, gafletle bakmaktan ve kötülüğe bakmaktan kendisini tutmasıdır.

Kulağın orucu, malayani (dünya ve âhiretine faydası olmayan şeyleri), nehyedilenleri ve şehevî duyguları uyandıran sesleri dinlemekten kendisini alıkoymasıdır.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 329-330)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 02 Ağustos 2011, 12:45:28
"Cennetler dört kişiye âşıktır. Günahlar iftar vaktinde bağışlanır."

Bazı haberlerde şöyle varid oldu.
Cennetler dört kişiye müştaktır:

1 - Ramazan-ı şerif orucunu tutan,
2 - Kur'ân-ı Kerim okuyan,
3 - Dilini muhafaza eden,
4 - Komşularına yemek yedirip içiren.

Muhakkak ki, Allahü Teâlâ hazretleri, Müslüman kulun günahlarını iftar vaktinde bağışlar.
"Ayaklarıyla kendisine yürüdükleri (günahları), elleriyle kendisini kabzettiği şeyleri, iki gözünün bakmasından doğan günahları, kulaklarının işittiği günahları, dilinin konuştukları ve kalbine akan havadisten dolayı, Allah kulunu bağışlar."



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 339)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 03 Ağustos 2011, 12:15:46
Oruçluların Mezarlarından Dirilince Hazreti Allahın Verdiği Nimetler

Hadisi Şerifte şöyle buyuruldu:

"Kıyamet günü olduğu zaman, kabirlerde olanlar dirilirler.
Allahü Teâlâ hazretleri, Rıdvan'a vahyedip (emir verir):
- "Oruçlu kullarımı diriltip, aç ve susuz olarak mezarlarından çıkarttım. Cennetin şehevî nimetleriyle onları karşıla" der.

Rıdvan seslenir:
- "Ey gilmân, ey vildân (Cennet hizmetçileri!) Nur'dan tabaklar ile nimetleri getirin!"

Bunun üzerine kum tanelerinden, yağmur damlalarından, gökteki yıldızlar ve ağaç yapraklarından daha çok gilmân ve vildân (Cennet hizmetçileri); birçok meyveler, lezzetli içecekler, iştahlı yiyecekler ile toplanırlar. Karşılaştıkları herkese o nimetleri ikram edip yedirir ve içirirler.

O nimetlerden yiyip içenlere şöyle derler:

"Yiyin için; afiyet olsun, geçmiş günlerde takdim ettiklerinize mukabil!"



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 339-340)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 04 Ağustos 2011, 12:11:54
Oruç Tutanların Beraatı

Efendimiz(s.a.v.) hazretlerinden rivayet olundu.

"Mi'râc gecesi, Sidretü'l-Münteha'nın yanında bir melek gördüm. Uzunluk ve genişlik bakımından onun bir benzerini görmemiştim. Onun uzunluğu bir milyon senelik yol kadardı. Onun yetmiş bin başı vardı. Her baştada yetmiş bin yüzü vardı. Her yüzde yetmiş bin dil vardı. Yine her başta nurdan yetmiş bin örük vardı. Her örüğün üzerinde de Allah'ın kudretiyle bir milyon inci bağlanılmıştı. Her incinin içinde de nurdan bir deniz vardı. Bu denizlerde balıklar vardı. Her bir balığın uzunluğu iki yüz yıllık kadardı. O balıkların sırtında, "Allâh'dan başka ilâh yoktur. Muhammed (s.a.v.) Rasûlüllah'tır" yazılıydı.

Bu melek ellerinin birini başının üzerine koymuştu, diğerini de sırtının üzerine... O "hazaratü'l-kuds"teydi. O melek, tesbih ettiği zaman, onun sesinin güzelliği sebebiyle arş titriyordu.
Cebrail'e onu sordum.

Cebrail bana:
- "Bu bir melektir. Allah, Âdem (a.s)'ı yaratmazdan iki bin sene önce onu yarattı."

Ben:
- "Bu melek, bu sonuca nasıl ulaştı?" diye sordum.

Cebrail:
- "Allahü Teâlâ Cennetin içinde arşın sağında bir havuz yarattı. O melek oradaydı. Ramazan-ı şerif orucunu tutmanız sebebiyle sana ve ümmetine o mekânda tesbih okumasını Allah ona emretti" dedi.
O meleğin önünde iki sandık gördüm. Her bir sandığın üzerinde nurdan bin kilit vardı. Cebrail (a.s) 'a o iki sandıktan sordum.
 
Cebrail (a.s) bana:
- "Ona sor!" dedi. Ben de o meleğe sordum.

Melek:
- "Bu iki sandıkta ümmetinden oruç tutanların Cehennem azabından, beraatları bulunmaktadır. Ne mutlu sana ve senin ümmetine!" dedi.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 340-341)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 05 Ağustos 2011, 11:57:23
Oruç ile Teravihden Elde Edinilen Sevap

Efendimiz Hazretleri buyurdular:
"Allahü Teâlâ ve teberake Hazretleri, sizin üzerinize Ramazan-ı şerif orucunu farz kıldı. Ben de kıyamını (teravih namazını) sünnet kıldım. Kim inanarak ve sevabını umarak, Ramazan-ı şerif orucunu tutar ve teravih namazını kılarsa; annesinden doğduğu gün gibi günahlarından çıkar (temizlenir)."



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 342-343)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 05 Ağustos 2011, 16:07:54
Oruçlunun Üç Bayramı

Bizim (Müslümanların) üç bayramı vardır.

1 - İftar vakti. Bu tabiî bayramdır.

2 - Ölüm bayramı. Kâmil bir iman ile ruhu kabz olup Müslüman olarak canını canana teslim ettiği vakit, işte bu büyük bayramdır.

3 - Âhirette tecelli bayramıdır. Yani Cennette Cenâb-ı Allah'ın tecelli ettiği andır. Bu bayramların en büyüğüdür.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 345)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 08 Ağustos 2011, 12:27:27
Oruçluya İftar Yemeği Vermenin Sevabı

Efendimiz Hazretleri buyurdular:

"Kim oruçluya iftar verirse, oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeksizin oruçlunun sevabının bir misli de onun olur."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 345)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 09 Ağustos 2011, 13:19:55
Orucun Seyahate Benzetilmesi

Oruç, seyahate benzetildi. Çünkü,

1- Oruç, kişiyi şehvetlerden alıkoyar, keser, uzak tutar; seyahat gibi...
Seyahat eden (ve oruç tutan) kişi, tabiatının meylettiği (canının çektiği) her şeyden faydalanmaya gücü yetmez (o imkânı bulamaz).

2- Zira oruç, gerçekten nefsanî bir riyazettir. Kişi oruç sebebiyle, Mülkün ve Melekûtun gizliliklerinize (derinliklerine ve çok marifetlere) erer; seyahat eden kişi, bilmediği ve görmediği yerlere vardığı ve ulaştığı gibi...

Cennette Bir Seyyah!
Bazı arifler buyurdular:
(Orucun seyahate benzetilmesinde şöyle bir) nükte daha vardır:

Seyyah (gezgin) kişi, yeryüzünde gezer. Hangi şehir hoşuna giderse; orada yerleşir, ikamet eder. Eğer şehir hoşuna gitmezse, o şehirden çıkar; başka bir şehre gider... Oruç tutan kişi de böyledir.

Oruç tutan kişi, cennete girdiğinde, ona:
- "Gir! Cennetin dilediğin kapısından! Hangi oda, hangi saray senin hoşuna gidiyorsa, orada konakla!" denilir.
Böylece o kişi de, dilediği gibi, cennetin saraylarında ve konaklarında gezer; yeryüzündeki seyyah (gezgin) gibi...



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:185)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 10 Ağustos 2011, 11:48:20
Acve  Hurması

"Acve hurması zehire şifa’dır."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:258)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 11 Ağustos 2011, 11:53:38
Bid'at'ın Çeşitleri, Faydalı ve Zararlı Olanları

Âlimler (r.h. hazeratı) bid'at hakkında buyurdular:

1- Vacip olan bid'at,
2- Mendûp olan bid'at,
3- Mübah olan bid'at,
4- Mekruh olan bid'at,
5- Haram olan bid'at.


Vacip olan bid'at, mülhid (inkârcıların) ve diğerlerinin şüphelerini reddetmek için delilleri bir araya getirmek, yazmak ve telif etmek gibi...

Mendûp olan bid'at, kitap yazmak, medreseler ve diğer(hayırlı ilim ve marifet için yerler) bina etmek gibi.

Mübah olan bid'at, çeşit çeşit renkli ve lezzetli yemekleri yaymak gibi.

Mekruh olan bid'at ve Haram olan bid'at.

Bu son ikisi açıktırlar.(İbni Melek’in sözleri bitti.)              


(Ruhul Beyan Tercümesi :C:11:S.189)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 12 Ağustos 2011, 12:09:37
Kalbe Feyzin Akmasının, Mürşidi  Kâmille  Mümkün Olduğu

... kalbe ilâhî nurun ve feyzin akması çok defa kolay elde edilmez. Bu ancak, hakikat ehlinden olan bir Mürşid-i Kâmil'in terbiyesiyle hâsıl olur. Çünkü kişi, Rabbinden mahcuptur, yani önünde perde ve örtüler vardır. Kişinin hicabı (perdesi ise) gafletidir. Bu gaflet perdesi ancak ve ancak Allahü Teâlâ hazretlerinin fazl-ü keremiyle kalkar. Lâkin bu gaflet perdesinin kalkmasının birçok sebepleri vardır. Hastanın ilacını bulması, ancak bir tabîb-i hâzik yani kendi dalında mütehassıs bir doktorun işaretiyle mümkündür.
Bu mütehassıs Doktor, Mürşid-i Kâmil'dir.
Kalbden kir ve pas zail olduğu zaman, kalbden gaybe bir pencere açılır.
Salikin ikrarı tahkiki olur; taklidî değil... Yani iman ve ikrarı taklit olmaktan çıkar, tahkiki olur. Tevhidi, tecrid ve tefrîdî olur.
İşte bu durumda emir akseder ...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 252)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 13 Ağustos 2011, 18:05:00
Kelime-i Tevhidin Mizanda En Ağır Olması

Hasenatın en güzeli tevhiddir. Çünkü tevhid hepsinin esasıdır. Bundan dolayı, tevhid terazide tartılmaz.  

Efendimiz  (s.a.v) hazretleri buyurdular:

"Muhakkak ki, senin yapmış olduğun her hasene kıyamet günü mizana konulur, tartılır.
Ancak: 'Allah'tan başka ilâh yoktur.' Şahadeti hariç. Bu şahadet mizana konulmaz. Çünkü eğer bu şahadet, onu gerçekten sadık ve gönülden söyleyen kişiden mizanın bir kefesine konulacak olsa, yedi kat sema ve yedi arz ve içinde olan her şey, başka bir kefesine konulsa, elbette ki. 'Allah'tan başka ilâh yoktur.' Şahadeti ve inancı bunlardan daha ağır gelirdi."



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 523)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 15 Ağustos 2011, 12:38:15
Şeytanın Vesvesesi ve Vesvesenin Mertebeleri

Sual
Eğer denilse ki: "Biz şeytanı görmediğimiz halde ve sözlerini işitmediğimiz halde, şeytan nasıl bize emreder? Şeytanın vesvesesi nasıldır? Ve nasıl kalbe ulaşır?"

Cevap
Deriz ki: Şeytanın sözü, insan nefsinin ve tabiatının kendisine meylettiği ve ona karşı eğilim duyduğu gizli bir sözdür.
Denildi ki, şeytan latif bir cisim olduğu için Âdemoğlunun bedenine girer, insana vesvese verir ve böylece nefse, kötü fikirleri vesvese yoluyla konuşarak telkin eder.

Allahü Teâlâ buyurdu:
"(O şeytan) ki vesvese verir sinelerinde nâsın."

Efendimiz (s.â.v.) hazretleri şöyle dua etmişlerdir.
"Allahım, senin zikrinden alıkoyan vesveselerden kalbimi tamir et ve benden şeytanın vesveselerini uzaklaştır."



Şeytanın Vesvesesinin Mertebeleri

Akâmi'l-Mercan isimli kitap'ta buyruldu:
Şeytanın Âdemoğluna vesvese vererek, onu çağırdığı şeyler şu altı mertebeye münhasırdır.

Birinci mertebe:
Küfür, şirk ve Allah Rasûlü (s.a.v.) hazretlerine düşmanlık mertebesidir. Eğer şeytan. Âdemoğlunu bu yönden elde eder ve isteklerine kavuşursa, bundan dolayı yorgunluklarını unutur. Çünkü şeytan istediğini elde etmiştir. Şeytanın kuldan istediği ilk şey budur.

İkinci mertebe:
Bid'at mertebesidir. Bu mertebe yani birini bid'at ehli yapmak, şeytana göre fâsıklıktan ve isyandan daha sevimli gelir ve hoşuna gider. Çünkü insan bir günah işlediğinde, tevbe edebilir. Hâlbuki bid'atın tövbesi yoktur. Çünkü bid'atın sahibi düştüğü sapık yolun sahih, doğru, hak yol olduğunu sanmaktadır. Bundan dolayı bid'attan asla tevbe etmez.

Üçüncü mertebe:
Her türden büyük günahlardır. Şeytan insana büyük günahları işletmekten aciz kalır ve bunu başaramazsa dördüncü mertebeye döner.

Dördüncü mertebe:
Küçük günahları işletir. Küçük günahlar bir araya geldiklerinde yani toplandıklarında büyük günah olur. Büyük günahlar, çok kere sahibini helak eder.
Bundan dolayı Efendimiz (s.a.v.) hazretleri şöyle buyurdular:
"Sizi sakındırırım; Küçük günahlardan. Çünkü küçük günahlar, bir kulda toplanır ve zamanla onu helak ederler."

Başka bir hâdis-i şeriflerinde şöyle buyurdular:
"Sizi küçük günahları umursamayan davranışlardan sakındırırım! Çünkü bu, bir çöle inen topluluğa benzer. Bu topluluktan biri, küçük bir odun parçası getirip büyük bir ateş yakarlar. Sonra onun üzerinde yemek pişirip doyasıya yerler."
Eğer şeytan bundan da aciz kalır ve başarılı olamazsa, beşinci mertebeye intikal eder.

Beşinci mertebe:
Mübahlar ile iştigaldir. Kendisinde sevap ve azab bulunmayan, mubah olan işler ile meşgul olmasını sağlar. Belki mubahların en büyük cezası, mubahlar ile meşgul olurken sevapları kaçırmak ve boş yere zaman harcamaktır. Eğer şeytan bundan da aciz kalıp başarılı olmazsa, altıncı mertebeye yönelir.

Altıncı mertebe:
Faziletçe düşük ameller mertebesidir. Fazilet ve sevap bakımından daha faziletli ve üstün ameller varken, şeytan kişiye bunları bıraktırarak fazilet ve sevabı daha düşük amellere yöneltir ve teşvik eder. Böylece faziletin elden çıkmasını temin edecek ve daha üstün amelin sevabını kaçırtacaktır.
Şeytan, faziletli amelden, mefdûle (yani kendisinden daha faziletli amel bulunan az faziletli amellere), Efdâl (en faziletli amelden) faziletli amelilere çeker. Böylece faziletli amellerden serlere çekmesi mümkün olsun diye kişiyi, kolay olan faziletli amellerden kişiyi zor ve meşakkatli olan faziletli amellere çeker. Sürekli iki rekât nafile namaz kılmayı alışkanlık haline getiren kişiyi, o iki rekâttan soğutmak ve onu tamamen taatten nefret ettirmek için, ona yüz rekât namaz kıldırtır.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 238-239-240)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 16 Ağustos 2011, 12:01:38
Amel Terazisini Hazreti Davud(a.s.)’un Görmek İstemesi ve İçininin Nasıl Doldurulacağını Hazreti Allah(c.c.)’a Sorması

Rivayet olundu:
Davud (a.s), Rabbinden kıyamet günü kurulup, amellerin tartıldığı "mizanı" (teraziyi) kendisine göstermesini diledi. (Allâhü Teâlâ hazretlerinin göstermesiyle) o da mizanı gördü. Mizanın her bir kefesi doğuyla batı gibiydi. Davud (a.s) (mizanın büyüklüğü karşısında) bayıldı.

Kendisine geldiğinde sordu:
- "Ey Allâhımî Bu mizanın kefesinin içini haseneyle (sevap ve iyiliklerle) doldurmaya kimin gücü yeter? (Kim buna kaadir olabilir?)"

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
- "Ey Davudi Ben kulumdan râzî olduğum zaman, bu mizanın içini sadaka olarak verilen küçük bir hurma ile doldururum!."



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:355)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 17 Ağustos 2011, 12:12:36
Öğretilen İlmin Mizanda Faydası

Bir adamın amelleri getirilir. Mizanının kefesine konulur. Haseneleri (iyilik ve sevapları) hafif gelir. Buluta benzer bir şey getirilir. Onun mizanının kefesine konulur.

Sevapları ağır basar. Ona denilir ki:

- "Bunun ne olduğunu biliyor musun?"

O kişi;
- "Hayır!" der.

Denilir ki:
- "Bu senin insanlara öğretmiş olduğun ilmin faziletidir!"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:356)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 17 Ağustos 2011, 12:15:01
Amel Terazisinin Uzunluğu ve Yapısı

Fârisî Tefsirde buyuruldu:
Tibyân'da İbni Abbas (r.a.) hazretlerinden rivayet edildi ki, mizanın direğinin uzunluğu beşyüz (500) bin senelik uzunluktadır.
Mizanın kefelerinin biri nur diğeri de zulmettir. Haseneler, nur olan kefeye konulur; kötülükler de zulmet olan kefeye konulur...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:355)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: hsgul - 18 Ağustos 2011, 01:31:30
Allah razı olsun emeğinize sağlık yazıların devamını bekleriz....
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 18 Ağustos 2011, 02:25:44
Allah razı olsun emeğinize sağlık yazıların devamını bekleriz....

Allahü zül celal vel kemal ve tegaddes hazretleri şu zamanda canlarıyla, başlarıyla hizmet eden hakiki hizmet erlerinden razı ve memnun olsun.
Bizimkisi çölde kum tanesi mesabesinde ...
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 18 Ağustos 2011, 12:24:48
Mizanın Şekli ve Tartılma Usülleri

Ameller öyle bir mizanda tartılır ki,
"Muhakkak ki o mizanın bir lisanı (dili) ve iki kefesi vardır." (Tefsiri Bağavi.c.3 .s.246)
Bütün mahlûkat, adaletin izhâr edilmesi ve ma'zeretin kesilmesi için ona bakacaklardır...
Nasıl ki, onlara amellerinden sorulur. Onların yaptıkları amelleri, dilleri ve diğer organları (uzuvları) itiraf eder.
Ve onlara, peygamberler, melekler ve (vücutlarının bazı organları) şahidlik ettikleri gibi...
Ve yapmış oldukları bütün ameller, kendi amel defterlerinin sahifelerinde sabit (yazılmış) olduğunu görürler. Ve kendileri "Hesap mevkıf"'inde kendi amellerini okurlar...



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:354)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 19 Ağustos 2011, 12:36:31
Tartıda Kelime-i Şehadetin Ağırlığı

Rivayet olundu:

- "Bir adam mizana (tartıya) getirilir. Onun için doksan dokuz sicil (dosya) açılır. (Dosyaların) uzunluğu gözlerin alabildiği kadardır. O kişiye, içinde kelime-i şahadet bulunan bir kart çıkarılır. Bütün sicilleri (dosyaları) terazinin bir kefesine ve bu kart terazinin bir kefesine konulur. Dosyalar hafif gelir ve kart ağır basar."

"Kart" küçük bir kâğıt parçasıdır. Bu, elbise (ve kumaşın) bir katının içine konulur ve üzerine o elbisenin fiyatı yazılır.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:354)



Ameller Tartılırken, Mezara Atılan Bir Avuç Toprağın Faydası

(Âlim ve evliyanın) bazılarından hikâye olunur.
Buyurdular:
- "(Vefat eden tanıdıklardan) bazılarını rüyâm'da gördüm ve sordum,"
- "Allâhü Teâlâ hazretleri sana ne etti (sana nasıl muamele etti?)"

O zat buyurdu:
- "Benim hasenelerim tartıldı. Günahlarım sevaplarımdan daha ağır geldi. O anda semâ'dan bir kese geldi. Hasenelerin kefesine düştü. Ve böylece hasenelerim (sevap ve iyiliklerim, günahlarıma) ağır geldi. Sonra ben, o keseyi açtım. Bir de baktım ki o kesenin içinde benim bir Müslümanın mezarının üzerine atmış olduğum bir avuç toprak var..."



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:355-356)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: fazıl14 - 19 Ağustos 2011, 15:51:43
Kelime-i Şehadetin Ağırlığı Çok Fazladır.

Abdullah bin Amr (r.a) Peygamberimiz aleyhisselamın şöyle buyurduğunu anlatıyor:
Muhakkak ki, Allahü Teala, ümmetim içerisinden bir adamı kıyamet gününde bütün halkın huzurunda kurtaracaktır.O kimsenin önüne doksan adet amel sahifesi serecektir ki, onun her sahifesi gözün görebildiği kadar uzun olacaktır.
Allah bu adama:
-Bunlardan inkar ettiğin bir şey var mı? Amelleri kaydeden katiplerim haksızlık etti mi? Diye soracaktır.Adam:
-Hayır, haksızlık etmediler, ey Rabbim, diyecektir.Allahü Teala:
-Bunlar için söyleyeceğin bir özrün var mı? Der.Adam:
-Hayır, bir özrüm yok, ey Rabbim, diyecektir.Allahü Teala:
-Evet, bunlardan hepsi doğru, ancak senin bizim nezdimizde bir iyi amelin vardır.Bugün sana asla haksızlık yapılmayacaktır, buyuracaktır.Bunun üzerine içerisinde “Eşhedü enla ilahe illAllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve rasülühü,” yazılı olan bir tezkere çıkarılacak ve Allahü Teala kendisine:
-Amellerin tartılmasına hazır ol! Diyecektir.Adam:
-Ey Rabbim, bu kadar sahifeler yanında bu tezkere ne kıymet ifade eder ki? Diye soracaktır.Allahü Teala:
-Sana kat`iyetle haksızlık edilmeyecektir, diye cevap verecektir.Sonra o tezkere terazinin bir kefesine, sahifeler de diğer kefesine konulacak ve neticede sahifeler hafif, tezkere ise ağır gelecektir.Zira Allah`ın ismi ile tartılan hiçbir şey, onun isminden daha ağır gelemez!.(Tirmizi)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: omur - 19 Ağustos 2011, 16:21:44
Allah razi olsun.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: duyerdem - 20 Ağustos 2011, 14:01:15

"Kur’an-ı güzel okudum" demenin küfür olduğuna beyanı

Zahiriddin el Mergınani(r.a) Hz.lerinden hikaye edilir.

-"Kim, zamanımızdaki kurrâlara (Kur'ân-ı kerimi okuyanlara) okumaları esnasında; "sen Kur'ân-ı kerimi güzel okudun!" dese o kişi kâfir olur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 617)
Bahsini biraz daha açabilir misiniz kardeşim.Burada Kur'an-ı kerimi güzel okuduğunu ifade edilmesi cokça karşılaşabileceğimiz bir konudur.Burada Kur'an-ı kerimi  hakkıyla okudun demek maksatlı bir deyiş şekli mi küfre girer demek mı lazımdır yoksa kıraatini begendimiz bir kişiye Kur'an-ı güzel okudun demek de küfre girer mi?Bizler güzel Kur'an-ı güzel okudun demeyi mi tercih etmeliyiz?Hazreti Kur'an güzeldir bizlerin günahkar dilleri ona layık değildir tabiki.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 20 Ağustos 2011, 15:10:05

"Kur’an-ı güzel okudum" demenin küfür olduğuna beyanı

Zahiriddin el Mergınani(r.a) Hz.lerinden hikaye edilir.

-"Kim, zamanımızdaki kurrâlara (Kur'ân-ı kerimi okuyanlara) okumaları esnasında; "sen Kur'ân-ı kerimi güzel okudun!" dese o kişi kâfir olur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 617)
Bahsini biraz daha açabilir misiniz kardeşim.Burada Kur'an-ı kerimi güzel okuduğunu ifade edilmesi cokça karşılaşabileceğimiz bir konudur.Burada Kur'an-ı kerimi  hakkıyla okudun demek maksatlı bir deyiş şekli mi küfre girer demek mı lazımdır yoksa kıraatini begendimiz bir kişiye Kur'an-ı güzel okudun demek de küfre girer mi?Bizler güzel Kur'an-ı güzel okudun demeyi mi tercih etmeliyiz?Hazreti Kur'an güzeldir bizlerin günahkar dilleri ona layık değildir tabiki.



39 - “Falanca zât Kur’an-ı Kerimi çok güzel okuyor” ifadesinin yanlış olduğunu, zira Kur’an-ı kerimin o kişinin okuyuş tarzına göre güzel ya da çirkin okuduğu tevehhümünün ortaya çıkacağı; o yüzden de “Güzel Kur’anımızı güzel okudu” diye söylenmesi icap eder.

"99 Mesele-i Mühimme Çalışması - 39. Mesele" (http://www.sadakat.net/forum/hakikat_ekseninde/99_meselei_muhimme_calismasibilgisayara_indir-t4199.0.html;msg59103#msg59103)
(İmam Gazâli - İhya-i Ulumiddin)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 22 Ağustos 2011, 12:38:42
Kıyamet Günü Müminin Amelleri Tartılır, Kâfirin Amelleri Tartılmaz

Te'vilât-i Necmiyye'de buyuruldu:

"Vezn, yani tartı, Allâhü Teâlâ hazretlerinin katında, kıyamet gününde;

1. Hak ehli,
2. Sıdk erbabı,
3. Amel-i birr (güzel amel) içindir...

Yoksa bâtıl ehli için vezin ve amellerin tartılması yoktur. "

Şu kavl-i şerif bu (hakikate) delâlet eder.
- "Artık kıyamet günü biz onlara hiçbir vezin/terazi tutturmayız!" (Sureyi Kehf/105)

Rivayet olundu:
- "Kıyamet günü, çok yiyen, çok içen, uzun boylu iri cüsseli (insan azmanı bir) adam getirilir. Tartılır; fakat bir sivrisineğin kanadıyla bile tartılmaz..."

Tartılan Şahıs mı, Amel mi?

Bu rivayet, tartılan şeyin, şahsın kendisi olduğuna delâlet eder.
Bazı âlimler bu görüşte oldukları gibi... Lakin cumhura göre ise amel sahifeleri tartılacaktır.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:352-353)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 22 Ağustos 2011, 12:57:41
Kaza Borcu Olanın Nafile Namaz Kılabileceği


Musannıf İsmail Hakkı Bursevî (k.s.) hazretlerinin açıklamalarından kaza namazı olanların asla sünnet ve nafile namaz kılmamalıdır; gibi yanlış bir manası çıkmaz. Zira fıkıh kitaplarımıza göre, kaza borcu olan kişiler, beş vakit namazın sünnetlerini, teheccüd, Duhâ, Evvâbin, tesbih namazı ve mübarek gecelerde kılınan hacet namazlarını ve diğer nafileleri kılabilir.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:296)(İbni Abidin C.1.S.688)



Hanefî mezhebine göre, "Üzerinde kaza namazı bulunan bir kimse nâfile namaz kılamaz" hükmü beş vakit namazın evvelindeki veya sonundaki namazlar ile duhâ, tesbih, tehiyyetü’l-mescid ve evvabin namazları gibi hakkında teşvik edici hadis-i şerifler bulunan nafileler müstesna tutulmuştur. (İbni Abidin, c.1, s.688; Fetava-i Hindiyye, c. 1, s.132)

(Mehmed Emre, Eskişehir, Balıkersir-Bilecik Eski Müftüsü - Günümüz Meselelerine açıklamalı Fetvalar, 2 /162 - )
(İbni Abidin, c.1, s.688; Fetava-i Hindiyye, c. 1, s.132)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 23 Ağustos 2011, 12:22:59
Edebe Riayetin Lüzumu

İmanın da beş suru (kalesi) vardır.

Birincisi: Yakin’dir.
İkincisi: İhlâs'tır.
Üçüncüsü: Farzları eda etmektir.
Dördüncüsü: Sünnetleri tamamlamak.
Beşincisi: Edepleri muhafaza etmek (edepli ve terbiyeli olmaktır).

İnsan, edebini muhafaza etmeyi taahhüt ettiği zaman elbette ki, şeytan ona vesvese veremez ve onu saptıramaz.
İnsan, edebi terk ettiği zaman, sünneti terk etmeye tama eder, sonra farzları terk etmeye başlar. Sonra ihlâsı ve sonra da yakini terk eder.
İnsana yakışan bütün işlerinde edebe riayet etmek ve edebi muhafaza etmektir. Abdest, namaz, alışveriş, sohbet ve bunların dışındaki bütün işlerinde edepli olmalıdır.

Bil ki:
Şeriat ahkâmdır. Tarikat edeptir. (Şeriat ve tarikatı) reddedenler, edeplerine riayetleri olmadığı için reddetmişlerdir, iblis ve (imanı) reddedenler gibi.

Denildiği gibi:
Edepsiz kişide değer ve kıymet olmaz. O kimin oğlu olursa olsun onda celâl olmaz. Edeb iyidir. Kişi edeble yükselir. Netice edeptir.

İbni Şîrîn (k.s.) Hazretlerine soruldu:
- "Hangi edeb, Allahü Teâlâ Hazretlerine daha yakındır?"

İbni Şîrîn buyurdular:
- "Allah'ın Rubûbiyetini bilmek, onun taatiyle amel etmek, sevinçlere hamdetmek ve zararlara sabretmektir."



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:749)



Îman, mü'minin kalbinde Allâh'ın yaktığı bir meş'ale, bir nurdur. Bunun koruyucu kaleleri, çerçevesi, surları ise, aşağıdaki şekilde görüleceği gibi farzlar, vâcibler, sünnetler, müstehablar, mendublar ve nâfilelerdir.

(http://i55.tinypic.com/2lc66gp.jpg)

Îman, bu ibâdetlerle çerçevelenip kale içine alınarak korunur. İmanı koruyan bu kaleleri yıkanlar yani, farzları, vâcibleri, sünnetleri terk edenler, imanlarını kolay kolay muhafaza edemezler.

(Muhtasar İlmihal - Hasan Arıkan Hocaefendi)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 24 Ağustos 2011, 12:08:23
Zekât ve Cihadın Esrarı

Bil ki, şüphesiz Allâhü Teâlâ hazretleri, bize yolunda savaşmayı emretti. Bu, Allah yolunda varlığını saçan ve çaba gösterenlerin zahir olup ortaya çıkması içindir.
Allah bize malı harcamak suretiyle zekât vermeyi de emretti. Zekât, muhabbetüllah yani Allah sevgisini iddia eden kişilerin tebeyyün edip aşikâr olup ortaya çıkması içindir.
Savaş, ilâhî sevginin ölçüsü, yani muhabbetüllah'ın mihengidir. Çünkü her insana, hayatı ve malı sevecek bir cibilliyet (yaratılış özelliği) verilmiştir. Allah, böylece kullarını, cihâd ve zekâtla, kendi yolunda olup olmadıklarını ortaya çkıkarmak için imtihan etti. Bu, iddia sahiplerinin iddialarının kesin olup olmadığını ortaya çıkaracaktır. Çünkü herkes Allahü Teâlâ hazretlerini sevdiğini iddia etmektedir. Hâlbuki Allahü Teâlâ hazretlerini sevdiğini söyleyen kişilerin iddiaları, onların Allah yolunda canları ve mallarıyla cihâd etmeleri ve zekâtlarını hakkıyla vermeleriyle ortaya çıkar...

İşte cihâd (ve zekâtın) sırrı budur! Bundan dolayı Hazreti Ali (r.a.) Efendimiz şöyle buyurdular:

"Bir gençte (yani kişide) en hayırlı hasletler, şecaat ve sahavet yani cesur ve cömert olmaktır. Bu iki haslet ikiz kardeştiler. Cesur olan her kişi aynı zamanda cömerttir."



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 401-402)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 25 Ağustos 2011, 12:06:56
Sevilenlerden İnfak Etmenin Şart Olduğu

"Siz birr'e eremezsiniz." (Sureyi Ali İmran :92)
Kendisine isabet ettiği zaman, nail olacağına nail olamaz.

Ey mü'minler! Yarışanların kendisine ermek için yarıştıkları, birre (iyiliğe) eremezsiniz. Birr adına hiçbir şeye ulaşamazsınız. Ebrâr (iyilerin) zümresine giremezsiniz.

Allah'ın Birri Ne Demektir?
Allâhü Teâlâ hazretlerinin birrine nail olamazsınız. Allâhü Teâlâ'nın birri. O'nun sevabı, rahmeti, rızası ve cenneti demektir...
"infak etmedikçe,"
Allâhü teâlâ hazretlerinin katında onlara rağbet ederek, Allah yolunda infak etmedikçe;
"Sevdiğiniz şeylerden,"
Sevdiğiniz malların bazısını, mallarınızdan sizin hoşunuza giden en değerli, kıymetli ve size en sevimli mallardan, demektir.


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:608)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 05 Eylül 2011, 12:10:38
Sadece Bakmanın Bile İbadet Olduğu

Hadis-i Şerifte şöyle buyuruldu:

"Babanın yüzüne bakmak ibadettir.
Kâbe-i mükerremeye bakmak ibadettir.
Mushaf (Kur'an-ı kerime) bakmak ibadettir.
Âlim'in yüzüne bakmak ibadettir.
Kim bir âlimi ziyaret ederse, sanki beni ziyaret etmiş gibi olur. Kim bir âlim ile musâfaha ederse, sanki benimle musâfaha etmiş gibidir. Kim bir âlimin yanında oturursa benimle oturmuş gibidir. Dünyada benim yanımda oturan kimseyi kıyamet gününde Allahü Teâlâ Hazretleri, onu yine yanımda oturtturur."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:395)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 06 Eylül 2011, 12:30:31
Şeytan Secdeden Kaçınmaya Devam Ediyor

Rivayet olunduğuna göre, Hak Teâlâ Hazretleri tarafından şeytana:

- "Âdem (a.s)'ın kabrine secde et, senin tövbeni kabul edeyim, günahlarını bağışlayayım" denildi.

Şeytan:
- "Ben Âdem’in kalıbına, ceset ve bedenine secde etmedim; nasıl olur da onun mezar ve ölüsüne secde edeyim" dedi.

Yine haber'de geldiğine göre, Allahü Teâlâ Hazretleri, şeytanı her yüz bin senede bir ateşten çıkarır. Âdem (a.s)'ı da cennetten çıkarır ve ona secde etmesini emreder. Şeytan yine secde etmekten kaçınır. Âdem (a.s)'a secde etmeyen şeytanı yine ateşe döndürür.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:405)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 07 Eylül 2011, 11:35:16
Hayvan Etlerinin İnsanlara Tesiri

Hayvanların etleri de böyledir. Etlerin (insanların huy, ahlak ve tabiatlarının değişmesinde) büyük bir tesiri vardır.

Hadis-i şerifte buyuruldu:

- "Size sığırın, sütünü ve onun yağını tavsiye ederim. Sığırın etinden (fazla yemekten) sakının. Zira sığırın süt ve yağında deva ve şifa vardır. Eti ise (fazla yenildiğinde) hastalık vardır."



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:221)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 08 Eylül 2011, 11:53:47
Şeytanın Efendimiz (s.a.v) Hazretlerine İtirafı

İbni Abbas (r.a.) hazretlerinden rivayet edildiğine göre:
Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, bir gün Mescid-i Nebevi'den çıktı. İblis Mescid-i Nebevi'nin kapısındaydı.

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, ona sordu:
- "Seni mescidimin kapısına getiren nedir?"

Şeytan:
- "Beni buraya getiren Allah’tır."

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:
- "Neden" diye sordu.

Şeytan:
- "Bana dilediğini sorman için" dedi.

İbni Abbas (r.a.) dedi ki,  Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin şeytana ilk sorduğu namaz hakkındaydı.

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, şeytana sordu.
- "Ey mel'un. Ümmetimin cemaatle namaz kılmalarına neden mani oluyorsun?"

Şeytan:
- "Ey Muhammed senin ümmetin cemaatle namaz kılmak için evden çıktıkları zaman beni çok sıcak bir humma (ateş) tutar. Onlar cemaatten ayrılmadıkça ateşim sönmez"

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri yine sordu:
- "Sen ümmetimin Kur'an-ı kerime hizmet etmelerine neden mani oluyorsun?"

Şeytan:
- "Senin ümmetin Kur'ân-ı kerimi okudukları zaman ben kurşun gibi eriyorum" dedi.

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:
- "Sen ümmetimin Allah yolunda cihâd etmelerine neden mani oluyorsun?" dedi.

Şeytan:
- "Onlar, cihada çıktıkları zaman, ayaklanma bağlar vurulur. Onlar dönesiye kadar bağlı kalıyorum."

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:
- "Ümmetimin hacca gitmelerine niye mani oluyorsun?"

Şeytan:
- "Ümmetin hacca gitmek için evden çıktıklarında onlar dönesiye kadar ben, zincirlere ve demir halkalara vuruluyorum."

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:
- "Ümmetime neden cimri olmaları için vesvese veriyorsun?"

Şeytan:
- "Ümmetin sadaka vermeyi niyet ettiği ve düşündüğü zaman, tahta biçildiği gibi ben de başımdan bıçkı ile biçiliyorum gibi, anlatılması zor ağrı ve acı çekiyorum" dedi.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:28-29)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 09 Eylül 2011, 12:28:23
Vermek, Çalışmak ve Koşmanın Faydası

- "Sefer et!
Ayrıldıklarının karşılığını bulursun!

- Dök! (Bol bol ver)...
Zira gerçekten şerefi kazanmak dökmek ve vermekle kazanılır

- Eğer aslan ininden çıkıp gezmezse, parçalayacak av bulamaz!
Eğer ok yaydan ayrılmazsa; isabet edeceği bir pay bulamaz..."

Sa'dî (k.s.) buyurdular:
- "Cefa çekmeyen!
Ne kadar cefa çekersen o kadar tahsil edersin. Gönül çalışmakla hoş olur..."




(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:288-289)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 12 Eylül 2011, 12:01:33
Dua yapılırken ne halde olmalıyız !!!

Mesnevide buyuruldu:

- "Âllâhü Teâlâ hazretlerine dua etmede, ağlamaksız, niyaz ve tazarru’dan yoksun olma ki dostun feyizlerinin saçıldığına erişesin ... "



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:609)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 13 Eylül 2011, 13:40:37
Duanın Sonunda Elleri Yüze Sürmenin Hikmeti

Ömer bin Hattâb (r.a.) hazretleri buyurdular:

- "Efendimiz (s.a.v.) hazretleri iki elini dua için kaldırdığı zaman, onlarla yüzünü meshetmeden asla ellerini indirmezdi."

Bu, elin üzerine gelen bereketten bir şeyin yüze ulaşması (ve o feyiz ve bereketin eserinin yüze vâsıl olması) içindir...



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:610)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 15 Eylül 2011, 11:37:19
Dua'da Ellerin İçi Nereye Doğru Olacak

Yine buyurdular:

Sünnet olan, kişinin hacetini isterken onların ikisini yayması yani ellerinin içini göğe doğru açmasıdır.

Dertli, sıkıntılı ve üzüntülü kişi dirseklerini dikip, ta elinin içi yüzüne karşı gelecek şekilde tutması gerekir.

Beddua Ederken Elleri Tutmanın Şekli

Birinin aleyhinde beddua ederken, elinin içini (ayasını) ters çevirmeli ve elinin sırtını göğe doğru tutması gerekir.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:611)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 15 Eylül 2011, 11:37:57
Duanın Elleri Göğe Doğru Açmak ve Ona Bakmanın Hikmeti

Dua esnasında elleri göğe açmak ve ona (göğe açılan ele) bakmak, isteyenin sultanın hazinelerine işaret etmesi menzilesindedir.
Sonra o kişi sultandan, bu hazineden ata (bahşiş) rekabetsiz bir şekilde bolca vermesini ister.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:

- "Semada da rızkınız ve o va'dolunduğunuz!" (Zariyat Suresi, Ayet  22)

Semâ (gök) duanın kıblesidir ve bereketlerin inme yeridir.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:611-612)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 16 Eylül 2011, 11:34:24
Dûa Edene Hazreti Allah’ın (c.c) Yakın Olduğu ve Duasının Kabul Olacağına İnanması Gerektiği

Ve ne bilirsin  belki o saat/kıyamet yakında olur. (Ahzab Suresi, 63)
Bu âyet-i kerimenin manâsı ise, şöyledir:
Allâhü Teâlâ hazretlerinin rahmeti çok yakındır;
1- Zâkir (zikreden) ve Şâkir (şükreden) bir lisân ile,
2- Hazır ve tâhir (temiz) bir kalb ile dua edenlere çok yakındır,
demektir.

Bu ayet-i kerimede, "Her halde Allah'ın rahmeti yakındır muhsinlere." Kavl-i şerifinde)
1- Ümidi tercih etmek,
2- Rahmet tarafının ağır basması,
3- İcabete vesileye tembih vardır.


Ben vesile ile "ihsan"ı kastediyorum... ve ben:

- "Senin, onu görür gibi, Allah'a ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da muhakkak Allah, seni görüyor,"

Şeklinde tefsir edilen ihsanı murad ediyorum...

Ve hadis-i şerifte vârid oldu:
- "(Dualarınıza) yakînen (kesinlike) icabet edileceğini (inanır ve bilir) olduğunuz halde, Allâhü Teâlâ hazretlerine dua edin."
Yani Rabbine dua eden kişi, Rabbinin duasını kabul edeceğine yakinen (kesinlikle) inansın, demektir.

Çünkü duanın reddedilmesi için,
1- İcabetinde aciz olmak,
2- Kendisine dua edilenin kereminin olmaması;
3- Veya kendisine dua edilenin, dua eden kişiden habersiz olması, lazım...

Bütün bu şeyler Allâhü Teâlâ hazretleri için menfidir. (Allâhü Teâlâ hazretleri için böyle şeyler düşünülmez ve Allâhü Teâlâ bu tür noksan sıfatlardan münezzehtir.)

Zira Allâhü Teâlâ hazretleri;
1- Âlim’dir. (Her şeyi hakkıyla bilir),
2- Kerim'dir. (Hatta kul istemeden bile bolca verir),
3- Kadir’dir. (Gücü her şeye yetendir...)

(İşte bundan dolayı) hiçbir şey, Allâhü Teâlâ hazretlerini dualara icabet etmekten men edemez.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "(Dualarınıza) yakînen (kesinlike) icabet edileceğini (inanır ve bilir) olduğunuz halde, Allâhü Teâlâ hazretlerine dua edin. Biliniz ki muhakkak Allâhü Teâlâ hazretleri gafil, umursamaz ve ilgisiz bir kalb'den asla dua kabul etmez."



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:617-618)
Başlık: Dua Eden Kul, Hazreti Allah'ın Hitabına Dayanabilse İdi ...
Gönderen: Mücteba - 19 Eylül 2011, 12:04:44
Dua Eden Kul, Hazreti Allah'ın Hitabına Dayanabilse İdi, Hazreti Allahın Cevabı ...

- "Kul dua vaktinde kendisinin başına gelen bir şeyden eğer, Allâhü Teâlâ hazretlerine fakirliğini (ve aczini) izhâr eder. (açıklamaya dursun)"

Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri de buyurur ki:
- "Eğer o kulum benim kelâmıma (hitâb-i ilâhiyeme) dayanabilmesi olmuş olsaydı elbette ona;
'Lebbeyk' (Buyur! Kulum!) diye icabet ederdim."




(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:619)
Başlık: Dua Eden Adama Hazreti Musa’nın Acıması, Hazreti Allah’ın Hazreti Musa'ya Cevabı
Gönderen: Mücteba - 20 Eylül 2011, 11:30:17
Dua Eden Adama Hazreti Musa’nın Acıması ve Hazreti Allah’ın Hazreti Musa'ya Cevabı

Musa (a.s), Allâhü Teâlâ hazretlerine dua eden, çok yalvaran ve tazarru eden bir kişiye rastladı.

Musa (a.s), (o kişinin hâline bakarak acıdı ve kendi kendisine);
- "Eğer bu adamın haceti benim elimde olmuş olsaydı; elbette onu yerine getirir(ve ihtiyacını giderir)dim," dedi.

Musa (a.s)'ın böyle şeyleri kalbinden geçirmesi üzerine Allâhü Teâlâ hazretleri Musa (a.s)'a) vahyetti:
- "Ey Musa! Ben ona karşı elbette senden daha çok merhametliyim! Lakin o bana dua ediyor; ama onun bir koyunu var ve onun kalbi hep koyunundadır. Hâlbuki ben, diliyle bana dua edip, kalbi benden başkasında olan kişinin duasını kabul etmem!" buyurdu.

Musa (a.s), adama bunu hatırlattı. (Ve bu konuda ona öğüt verdi.)
Adam da bütün kalbiyle Allâhü Teâlâ hazretlerine yöneldi. Ve duası kabul olundu. Haceti yerine getirildi.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:619)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 03 Ekim 2011, 12:10:10
"İlahi azap ilk olarak Hazreti Nuh’un (a.s) kavmine geldi"

Denildi ki:
Nuh (a.s)'ın kavmi;
1- Kendilerinden önce başlarına azabın geldiği başka bir kavmi işitmemişlerdi.
2- Nuh (a.s)'ın kavmi, gafil idiler.
3- (Kendilerine bir azabın gelmeyeceğinden) emindiler.
4- Onlar, Nuh (a.s)'ın vahiy ile bildiklerini bilmiyorlardı.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:647)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 04 Ekim 2011, 11:56:17
Yılanın Öldürülmesi ve Hazreti Âdem’in Hizmetçisi İken İblisi Cennete Sokması

Kim yılan ve akrebin zarar ve tehlikesinden korkarsa şöyle dua etsin."Selamün ala Nuhin Fil alemin.İnna kezelike neczil muhsinin" (Sure-i Saffat:79-80)
Efendimiz Hazretleri buyurdular; "Namazda olsanız bile yılanı öldürün’’
Bu ayeti kerimeleri okuyan kişi Allah'ın izniyle yılan ve akreplerin tehlikesinden emin olur.
Bil ki hayvanlardan aslında insanlara eziyet eden her varlık, eziyetinden dolayı hiç şüphesiz öldürülür. Bunda ihtilâf yoktur. Yılan, akrep, zehirli keler ve benzerleri gibi.

El-Habbâzinin, "El-Hidâye" üzerine yazmış olduğu haşiye'sinde şöyle buyurdu:
"Yılanın öldürülmesi, ya zararı defetmek veya bir faydayı celbetmek (çekmek) içindir."

Bu güzel ve ince konuları toplayan ben fakir (İsmail Hakkı Bursevî.) derim ki:
Zarar için veya fayda için öldürülür sözünün içine, bal arısı, ipek böceği ve benzerleri de (bu hükmün altına) girer. Çünkü ipek böceğini öldürmeden kendisinden faydalanmak mümkün değildir.

Yılanı öldürmek

Yılanın cevheri, başlangıçtan beri habistir. Yılan, şeytanı çenelerinin arasına alarak, cennete sokmakla Âdem (a.s)'a ihanet ettiği için gerçekten kötüdür. Eğer yılan şeytanı cennete sokmasaydı, şeytan asla cennete girmeye yol bulamayacaktı.

Şeytan ona: "Sen benim zimmetimdesin" demişti.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:429-430)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 05 Ekim 2011, 11:45:49
Fıkıh İlmi’nin Tarifi

İmam-ı Azam Ebû Hanife hazretleri fıkıh ilmini şöyle tarif ettiler:

"Kişinin amel yönünden lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesidir."



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:273)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 06 Ekim 2011, 11:40:21
İmam-ı A'zâm Hazretlerinin Çalışmadaki Gayreti

Denildi ki:
"İmam-ı A'zâm Ebû Hanife hazretleri, yirmi sene akşam abdestiyle sabah namazını kıldı.
Ve asla yan gelip yere uzanmadı. (Yatağa girip uyumadı).
Uyuma elbisesi, (pijama) edinmedi.
Çıplak olarak yıkanmadı.
Ve ayaklarını uzatmadı... "




(Ruhul Beyan Tercümesi :C:11:S:183)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 07 Ekim 2011, 11:47:29
İmam-ı Azam'ın Faize Karşı Hassasiyeti

İmam-ı Azam Ebû Hanife hazretlerinin birinden bin siyah dirhem alacağı vardı. Adam İmam-ı Azam hazretlerine bin adet beyaz dirhem getirip verdi. İmam-ı Azam hazretleri beyaz dirhemleri kabul etmedi.

Ve:
- "Bu beyaz dirhemleri, dirhemlerime karşılık istemem! Korkarım ki bu dirhemlerin beyazlıkları faiz olabilir" buyurdular.
O beyaz dirhemleri geri sahibine verdi. Kendi dirhemleri gibi siyah dirhemleri alıp kabul ettiler.

Ebû Bekir (r.h.) buyurdular:
‘’Ben İmam Azam Ebû Hanife hazretlerini, bir adamın kapısında gördüm. Adamın kapısını çalıyordu (vuruyordu), sonra da geri dönüp güneşte duruyordu.Kendisine bunun sebebini sordum.
O:
- "Bu evin sahibinden benim alacağım var. Biz menfaat getiren her türlü ödünç ve borçtan nehiy olunduk. Onun için bu adamın evinin gölgesinden faydalanamam" buyurdular.



(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:218)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 10 Ekim 2011, 13:03:19
Cemaate Yetişemeyenlerin Yapması Gerekenler

Cemaate yetişemeyenler için imam Azam Ebû Hanife Hazretleri, şöyle buyurmaktadır:

- "Herhangi bir meşguliyet, unutma veya uyuma sebebiyle cemaate yetişemeyen bir Müslüman, evinde ailesiyle cemaat yapmalıdır. Bir kişinin evinde ailesi arasında özürsüz olarak tek başına namaz kılmak mekruhtur."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:150)




Cemaatle Namaza Gelmeyenin Evinin Yakılması

Hadis-i şerifte varid oldu:

"Gerçekten istedim ki, adamın birine emredeyim de insanlara namaz kıldırsın. Ben de namaza cemaatten geri kalan kavme (kişilere) bakayım! Ve onların evlerini yakayım!"


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:149)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 11 Ekim 2011, 11:58:22
Allah Yanındaki Değerini Öğrenmek İsteyen

Haberde şöyle geldi:
"Kim Allahü Teâlâ hazretlerinin katındaki değerini öğrenmek kendisine sürür verecekse; kendi kalbinde Allahü Teâlâ'nın menziline (yerine ve değerine) baksın. Zira bir kul, hangi mertebe de Allah'a değer verirse; Allah da kendi nezdinde o kuluna o kadar değer verir." İnsan ilahi bir nüsha’dır. İlâhî varidatlara kabil bir şekilde yaratıldı, insanın yarısı, aşağı tarafı kendisinden düşük olup mülk mertebesindedir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:722)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: fazıl14 - 11 Ekim 2011, 13:54:51
Cemaate Yetişemeyenlerin Yapması Gerekenler

Cemaate yetişemeyenler için imam Azam Ebû Hanife Hazretleri, şöyle buyurmaktadır:

- "Herhangi bir meşguliyet, unutma veya uyuma sebebiyle cemaate yetişemeyen bir Müslüman, evinde ailesiyle cemaat yapmalıdır. Bir kişinin evinde ailesi arasında özürsüz olarak tek başına namaz kılmak mekruhtur."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:150)




Cemaatle Namaza Gelmeyenin Evinin Yakılması

Hadis-i şerifte varid oldu:

"Gerçekten istedim ki, adamın birine emredeyim de insanlara namaz kıldırsın. Ben de namaza cemaatten geri kalan kavme (kişilere) bakayım! Ve onların evlerini yakayım!"


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:149)


Ebû Hüreyre radıyAllahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah'a yemin ederek söylüyorum, içimden öyle geçiyor ki, odun toplamayı emredeyim, odun yığılsın. Sonra namazı emredeyim, ezan okunsun. Daha sonra bir adama cemaate imam olmasını emredeyim. En sonunda cemaate gelmeyen adamlara gidip onlar içindeyken evlerini yakayım."

Buhârî, Ahkâm 52, Ezân 29; Müslim, Mesâcid 251-254. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 48; Nesâî, İmâmet 49

Açıklamalar

Bu hadisin bazı rivayetlerinden öğrendiğimize göre, Resûl-i Ekrem Efendimiz bir namazda bazı kimseleri göremeyince bu sözleri söylediler. Bir başka rivayete göre, yatsı namazı, bir diğerinde sabah namazı, bir rivayete göre de cuma namazı hakkında bunu söylemişlerdir. Ama her hâlükârda namaz için söyledikleri kesindir. Bazı rivayetlerde ise münafıklara en ağır gelen namazların sabah namazıyla yatsı namazı olduğunu belirttikten sonra namaza gelmeyenleri böyle tehdit etmişlerdir. Buhârî'nin rivayetinin sonunda şu nebevî beyan da yer alır:
"Canımı gücüyle elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, bu cemaatten geri kalanların herhangi biri burada semiz etli bir kemik parçası veya iki tane güzel paça bulacağını aklı kesse hemen yatsıya gelirlerdi." Böylece namaza gelmeyenlerin dünya menfaatini düşündüklerine, âhiret nimetini hesaba katmadıklarına işaret buyurulmakta ve bu kimseler kınanmaktadır.
Cemaatle namazı terkedenleri tehdit eden hadisler gerçekten büyük bir yekun tutar. Daha önce de işaret edildiği gibi, âlimlerimizden bir kısmı cemaate devam etmenin farz-ı ayın olduğunu söylemişlerdir. Hatta İmam Ahmed İbni Hanbel ile İmam Şâfiî'nin de başlangıçta böyle bir görüşünün olduğu bilinmektedir. Daha sonra her ikisinin de cemaate devam etmenin farz-ı kifâye olduğunu söyledikleri ifade edilir. Yani tek başına namaz kılan bir kimse, cemaati terkettiği için günahkâr olur fakat namazı sahihtir. Hanefîlerden Tahâvî de farz-ı kifâye olduğu görüşündedir. Onların bu husustaki dayanakları bu hadis ile benzerleridir. Çünkü onlara göre sünnet olsaydı, terkedenler yakılmakla tehdit edilmezlerdi. Hanefî mezhebinin yaygın görüşü, sünnet-i müekkede olduğu yönündedir. İmam Mâlik de bu görüştedir. Fakat Hanefî mezhebi imamlarından vâcip olduğunu benimseyenler de vardır. Onlara göre sünnet denilmesi, vâcipliği sünnetle sabit olduğu içindir. Şayet evini yakma tehdidi gerçekten namazı terkedenlerin cezası olsaydı, onların peşlerini bırakmaz bu cezayı yerine getirirdi. Oysa böyle bir durum söz konusu değildir. Konuyla ilgili olarak şu hususlara da önemle dikkat çekilir: Cemaate devam zahmetsizce gidip gelmeye gücü yetenlere vâciptir. Bu vücûbiyet özürlülerin üzerinden düşer. O özürlerin neler olduğuna biraz önce temas etmiştik. Bir yerleşim birimindeki halkın tamamının cemaati terketmesine müsaade edilmez. Çünkü bu bir isyan ve ibadete karşı tavır almaktır. Özürsüz olarak cemaate gitmeyene ta'zir cezası verilir. Cemaate hiç gitmeyen kimseye ses çıkarmayan komşularının da günahkâr olacağı görüşü benimsenmiştir. Bu, ictimâî sorumluluğun, toplumun birbirini murakabe etmesinin ve sosyal dengeyi sağlamanın, insanlarla iyi ilişkileri devam ettirmenin ve düşmanlıkları önlemenin bir yolu ve tedbiri kabul edilebilir. Hadis şerhleri ile fıkıh kitaplarımızda bu konular üzerinde uzunca durulduğunu görürüz.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Bir özrü olmadan cemaate devam etmemek, çok büyük vebali mûciptir.
2. Âhiret kazancını dünya menfaatinin önüne geçirmek gerekir.
3. Peygamber Efendimiz'in tehdidi bulunan konulardaki emir ve yasaklara riayet etmekte hassas davranmak gerekir.
4. Cemaate gitmenin farz-ı ayın, farz-ı kifâye, vâcip ve sünnet-i müekkede olduğu yönünde görüşler vardır. Bunların hangisini kabul edersek edelim, cemaatin terkedilmesi câiz değildir.
5. Cemaati terketmek, münafıkların âdeti olduğu için mü'minlerin bundan şiddetle sakınması gerekir.
6. Cezayı gerektiren bazı hususlarda önce tehdidte bulunulur, eğer sonuç alınırsa cezaya gerek kalmaz.
7. Bir hak uğruna aranan kimseyi evinden çıkarmak için her çareye başvurulur.

Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 12 Ekim 2011, 11:46:42
Şeytan erkekte üç yerde bulunur, Kadında da üç yerde bulunur.

İbni Abbas (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu. (Buyurdular):

Muhakkak ki şeytan, erkekte üç yerde bulunur:

1. İki gözünde,
2. Kalbinde,
3. Zekerinde.


O (şeytan) kadında da üç yerde bulunur:

1. İki gözünde,
2. Kalbinde,
3. Ve kalçalarında."
         


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:233)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 13 Ekim 2011, 12:01:46
Tavafın İşaret Ettiği Manalar

Haccın farzlarından biri de tavaftır.
Tavaf: kişinin, Rubûbiyet kâbesinin çevresini yedi kere tavaf etmek, yedi beşerî tavır ve sıfatlardan çıkmasıdır:
Yedi beşerî sıfat;
1. Kibir,
2. Hırs,
3. Şehvet,
4. Hased (kıskançlık),
5. Gazab,
6. Cimrilik,
7. Kin...

Her bir tavaf bu nefsanî ve beşerî kötülüklerin her birinden kurtuluşa işarettir.


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:642)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 14 Ekim 2011, 12:16:16
Hac için azık olarak beş harf İle hazırlanan

Maik bin Dinar (r.h.) dan rivayet olundu:
Beyt-i Haramı haccetmek üzere yola çıktım. Bir de baktım ki yolda azıksız ve bineksiz olarak giden bir genç vardı. Ona selâm verdim. Selâmımı aldı.

Ona sordum:
-"Ey genç! Nereden?"

O:
-"Onun yanından!" dedi.

Sordum:
-"Nereye?"

Genç cevap verdi:
-"Ona..."

Ben:
-"Hani azık" dedim,

O:
-"(Azık vermek) onun üzerine düşer!" dedi.

Ben;
-"Yol azıksız ve susuz olarak bitmez; seninle beraber (yenilecek ve içilecek) bir şey var mı?" dedim.

O:
-"Evet! Ben yola çıkma anında beş harf ile azık hazırladım," dedi.

Ben;
-"Bu beş harf nelerdir?" dedim.

O genç;
-"Bunlar Allâhü Teâlâ hazretlerinin şu kavl-i şerifidir:
-"Kef, He, Ye, Ayn, Sâd"

Ben sordum;
-"Kef, He, Ye, Ayn, Sâd" kavl-i şerifinin manâsı nedir?. "

Genç, buyurdu:
"Kef, Kâfî",
"He, Hâdî",
"Ye, Müeddî (eda eden ulaştıran)",
"Ayn, Âlim",
"Sâd, Sâdık (doğru söyleyen)dir."


Kimin arkadaşı, kâfi (yeterli), hadi (yol gösteren), müeddi (ulaştıran, veren), âlim (her şeyi) bilen ve sâdık (vaadi ve sözü hak ve doğru olan) olursa;
O kişi (çölde) kaybolmaz, korkmaz, azık ve su yükünü taşımaya muhtaç olmaz...
"

Mâlik (r.h.) buyurdular:
-"(O gençten) bu sözleri işittikten sonra ona giydirmek üzere gömleğimi çıkarttım ....
O gömleğimi giymeyi kabul etmekten imtina etti, kaçındı."


Ve buyurdu:   
-"Ey şeyhî Çıplak olmak; helâli hesap; haramı azab olan fanî dünyanın gömleğini giymekten daha hayırlıdır!"

Gecenin karanlığı çöktüğünde, yüzünü sema’ya doğru kaldırır ve şöyle der:
-"Ey taat ve ibâdet kendisine sürür veren ve ma'sıyetler, kendisine zarar vermeyen! Sana sûrur veren şeyi bana nasîp et! Sana zarar vermeyen şeyden (günahlardan dolayı da) beni mağfiret kıl ve beni bağışla!" (diye hep dua ediyordu....)
İnsanlar, ihrama girip, telbiye getirdiklerinde (o genç zahirde ve sesli telbiye getirmedi... Bunun üzerine ben ona)
-"Neden telbiye getirmiyorsun?"
dedim.

O;
-"Ey şeyh! Ben 'Buyur Allâhım!' dediğimde,"
-'Sana Lebbeyk ve Sa'deyk yoktur. Ben senin sözlerini dinlemiyorum!' denilmesinden korkuyorum" dedi. Sonra o genç yürüyüp gitti. (Bizden ayrıldı.) Onu bir daha görmedim.
Sonra Minâ'da onu gördüm.

Şöyle dua ediyordu:
-"Allâhım! İnsanlar, hediye kurbanlarını kestiler. Udhıyye ve hediyeleriyle (yani kurbanlarıyla) sana yaklaştılar. Ya Rabbim! Nefsimden başka kendisiyle sana yaklaşacağım hiçbir şeyim yok! Onu benden kabul et!" dedi.

Sonra bir nâra attı.
Ölü olarak yere düştü.

Söz söyleyenin biri o an şöyle dedi:
-"Bu genç! Allah'ın sevgili kuludur! Bu Allahının öldürdüğüdür! Seyfullah (Allah'ın kılıcı) ile öldürüldü...."

Ben onun techîz ve tekfin işlerini yaptım. Onu götürüp kabre defnettim.
O gece, hep onu düşündüm. Onun durumunu tefekkür ettim. O hal üzere uyudum. O gece, o genci rüyamda gördüm.

Ona;
-"Allâhü Teâlâ hazretleri sana ne etti (nasıl ve neyle muamele etti)" dedim.

O;
-"Allâhü Teâlâ hazretleri, bana, Bedir şehidlerine ettiği gibi muamele etti! Bedir şehidleri kâfirlerin kılıçlarıyla şehid oldular ben de Cebbarın kılıcıyla öldüm!" dedi.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:309-310-311)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 17 Ekim 2011, 11:50:58
Haccın Fazileti

Bana ulaştı ki, hamamın ateşini yakan birine (külhana) yakması için, bir yığın bağlanılmış deve kemiği geldi.

Hamamcı dedi ki:
- "Ben o kemikleri, ocağa attım. Fakat o kemikler yanmadan ocaktan dışarıya çıktı. Hayret ettim. Kemiği bir daha attım; yine çıktı. Üçüncü kere bütün kuvvetimle ta ocağın ortasına bol ateşin olduğu yere attım; yine çıktı."

O anda gaipten bir ses işittim:

- "Yazıklar olsun sana! Bu on kere hacca gitmiş olan bir devenin kemiğidir. Nasıl onu ateşte yakıyorsun?" diye bana seslenildi.

Bu rahmet ve şefkat hac yolculuğunda bineklik vazifesi yapmış olan bir hayvana yapılınca, gerçekten hac yapan bir Müslüman’a acaba nasıl büyük bir şefkat, merhamet ve mağfiret tecelli edecektir?

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 447)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 18 Ekim 2011, 12:08:09
Babası ile Hacca Giden Çocuğun Hazreti Allah’a Kavuşması

Rivayet olundu. Allah'ın dostlarından bir arif haccetmeye niyetlendi. Yol hazırlığı yaptı. Arifin küçük bir oğlu vardı.

Babasına sordu:
- "Baba! Nereye gidiyorsun?"

Arif:
- "Beytüllah'a (Allah'ın evine) gidiyorum" dedi.
Çocuk, beytüllahı (Ka'beyi) gören, Ka'benin Rabbini de göreceğini sandı.

(Çocuk Allahı görme aşkıyla, babasına):
- "Baba neden beni de beraberinde götürmüyorsun?" dedi.

Arif:
- "Oğlum! Sen daha buna elverişli değilsin. Yolculuğa dayanamazsın, sana haccetmek farz değil" dedi.
Çocuk ağladı. Çocuğunun çok ağlamasına dayanamayan baba, oğlunu da mecburen yanına alıp, yolculuğa çıktı. Mikâta vardıklarında, ihrama girip telbiye getirdiler. Harem-i şerife girdiler.
Beytüllah göründüğünde, çocuk saygı gösterdi ve yere düşüp öldü. Babası dehşete düştü.

- "Oğlum nerede? Ciğer pareme ne oldu?" dedi.

Beytin zaviyesinden bir ses geldi:
- "Sen beyti kasdettin (senin maksadın Ka'beyi görmekti) Ka'beyi gördün. Oğlun Rabbini görmeyi kasdetti ve o Rabbini gördü, Rabbine kavuştu." Çocuğun ölüsü onların gözlerinin önünde yükselip kayboldu.

Gizliden şöyle bir ses işittiler:
"O hiç bir yerde değildir. O ne yerdedir, ne cennettedir. Belki o güçlü padişahın huzurunda doğruluk koltuklarındadırlar."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:49-50)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 19 Ekim 2011, 11:52:44
Haccın Helal Para ile Yapılması

Bazı hacılardan hikâye olundu.
Haccedip dönerlerken arkadaşlarından biri yolda vefat etti. Arkadaşları onu orada gömdüler. Onun kabrinde kazmayı unuttular. O kazmayı mezarından çıkartmak için kabrini açtılar. Birde ne görsünler! Adamın boynu ve iki eli kazmanın halkasından birleşip kazmanın sapına dolandığını gördüler.. Hemen üzerini toprakla kapattılar. Sonra ailesine onun hâlini sordular.

Ailesi:
- "O biriyle arkadaşlık etti. Onun malını alıp o mal ile haccetti" dediler.

Hâdis-i şerifte buyruldu:
"Kim Beytüllahı helâl kazanç ile haccederse, o kişi bir adım attığında mutlaka Allahü Teâlâ kişiye her adımından dolayı yetmiş hasene yazar, onun yetmiş hatasını siler ve onun yetmiş derecesini yükseltir."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 465)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: teksir - 19 Ekim 2011, 17:26:51
Allah razi olsun emegine saglik
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 19 Ekim 2011, 19:03:39
Allah razi olsun emegine saglik

Cümlemizden.
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 20 Ekim 2011, 11:42:03
Kesilen Kurbanın Her Bir Uzvunun, Kesenin Bir Uzvunun Ateşten Kurtulmasına Fidye Olduğu

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, bir gün, çok güzel ve boynuzlu bir koç kurban etti.

Ve buyurdu:
- "Allah'tan başka ilâh yoktur. Allâhü Ekber! Benim cidden namazım, ibadetlerim, hayatım, ölümüm, hep âlemlerin rabbi olan Allah içindir. Şeriki/ortağı yoktur O'nun. Ben bununla emrolundum ve ben muslimlerin evveliyim."

Sonra kurbanı kesti. Ve buyurdu:
- "Bunun kılı ve yünü benim kılımın ateşten fidyesidir.
Bunun derisi benim derimin ateşten (kurtuluşuna) fidyedir.
Bunun kanı benim kanımın ateşten fidyesidir.
Bunun eti benim etimin ateşten (kurtulmasına) fidyedir.
Bunun kemikleri benim kemiklerimin ateşten (kurtulmasına) fidyedir.
Bunun damarları, benim damarlarımın ateşten (kurtulmasına) fidyedir."


Sordular:
- "Ya ResûlAllah (s.a.v.) Canınıza değsin! Afiyetler olsun! Bu sadece sana mı mahsustur?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdu:
- "Hayır! Belki bu bütün ümmetim içindir. Ta kıyamet saatine kadar yeryüzüne gelecek olan bütün ümmetime mahsustur. Bunu, Cebrail (a.s), Allâhü Teâlâ azze ve celle hazretlerinden bana haber verdi...."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:305-306)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 21 Ekim 2011, 11:25:21
Dünyayı Ayakta Tutan Dört Şey

Efendimiz Hazretleri buyurdular:

"Dünyanın ayakta durması dört şey sebebiyledir;

1- Âlimlerin ilmi,
2- Âmirlerin adaleti,
3- Zenginlerin cömertliği,
4- Fakirlerin (gönül erlerinin) duası."

Duada tevessül

Kişiye gereken, Esma-i hüsnâ (Allahü Teâlâ hazretlerinin güzel isimleriyle) ona dua etmesi ve selef-i kiramdan rivayet ve nakil ile gelen tesirli dualar ile dua etmektir.

Dua'da sâlihler, evliya ve peygamberler ile tevessül ederek Allah'a dua edilmelidir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 364)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 24 Ekim 2011, 12:09:32
Haccac’ın Haram Lokma Yedirmesi ve Duanın Kabul Olmama Sebepleri

"Dua göklerin anahtarıdır, helal lokma da onun dişleridir."

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"(Müslüman) kişi Allah'a itaat için sefere çıkar. Uzun müddet yolculuk yapar. Saçı sakalı birbirine karışmış ve tozlanmış bir halde ellerini sema’ya (göğe) uzatır ve:

- "Ya Rabbi Ya Rabbi" diye yalvarmaya ve dua etmeye başlar.

Hâlbuki adamın yediği haramdır, içtiği haramdır. Giydiği haramdır.
Ve hep haramla beslenip gıdalaşmıştır. Bunun duası nasıl kabul olunsun? Allah onun duasına hiç icabet eder mi?"



Hikâye

Hikâye olunur ki, Küfe’de duaları müstecâb yani Allah katında duaları makbul olan bir takım iyi insanlar vardı. Ne zaman onların başına bir vali musallat olsa, onlar, o valiye beddua ederlerdi. Vali de kısa zamanda helak olurdu.
Haccâc bir hile düşündü, tedbir aldı. İbni Mervân'dan Küfe valiliğini aldığı zaman kara kara düşündü. Bu Allah dostlarının beddualarından emin olmanın yollarını aradı. Küfe’ye geldiği ilk gün onları sofrasına yani yemeğe çağırdı. Duası makbul olan o iyi insanlar, Haccac'ın yemeğinden yediler. Yemekten sonra Haccâc.

Çevresindekilere:
-  "Artık bunların beddualarından emin oldum. Artık bunların bedduaları bana zarar vermez" dedi.
(Çevresindekiler, şaşkınlıkla sordular):
- "Nasıl?"

Haccâc devam etti:
- "Bunların midesine haram lokma girdi. Midesine haram lokma giren bir kişinin duasını Allahü Teâlâ hazretleri asla kabul etmez." buyurdu. (Gerçekten de öyle oldu.)



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 358-359)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 25 Ekim 2011, 12:02:22
Zilhiccenin İlk On Günü Yapılacaklara Verilen Sevaplar

Muhakkak ki kim bu günlerde bir miskine bir sadaka verirse; o kişi sanki Allah'ın resul ve nebilerine tasadduk etmiş (yardımda bulunmuş) gibi sevap alır...

Ve kim (bu günlerde) bir hastayı ziyaret ederse, o kişi sanki evliyâullah ve budala (abdalları-Allah’ın has kullarını) ziyaret etmiş gibi olur.

Ve kim bir cenazede bulunursa, o kişi, Bedrin şehitlerinin cenazelerine katılmış gibi olur.

Ve kim bir mümini giydirirse; Allâhü Teâlâ hazretleri de ona cennetin hüllelerini giydirir.

Ve kim bir yetime iltifat edip, lütuf ve ihsanda bulunursa; Allâhü Teâlâ hazretleri, onu kıyamet günü arşının gölgesinde gölgelendirir.

Ve kim, ilim meclislerinden bir mecliste bulunursa, sanki o kişi enbiyâullah'ın (Allah'ın peygamberlerinin) ve resulü (s.a.v.) hazretlerinin meclisinde bulunmuş gibi olur.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:62)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 26 Ekim 2011, 11:33:47
Hazreti Allah’ın Dünyada Görülmeme Sebebi

Bazı âlimler ve hikmet sahibleri, Allahü Teâlâ'nın dünyada görülmemesinin (ve cennette mü’minler tarafından görülmesinin) sebep ve hikmetlerindeki inceliği şöyle beyan ettiler.


Birincisi: Çünkü dünya, düşmanlarının yurdu ve kâfirlerin cenneti olmasındandır.

İkincisi: Eğer mü'min, Allah'ı görmüş olsaydı, kâfirler, mü'minlere şöyle derdi: "Eğer ben Allahı görmüş olsaydım, elbette ona ibadet ederdim. Eğer mü'min ve kâfir bütün insanlar, Allahı görmüş olsalardı, birinin diğerinin üzerine bir meziyyeti olmazdı.

Üçüncüsü: Gayba (görülmeyene) muhabbet, görülene muhabbet gibi değildir. (Görülmeyen daha çok aranır ve istenir).

Dördüncüsü: Dünya maişet yeridir. Eğer halk, Allahı görebilmiş olsalardı, iş ve güçlerini bırakırlardı, işler tatil olurdu.

Beşincisi: Bu görme, basiret (kalb) gözüyle olurdu, baş gözüyle değil. Melekler, mü'minlerin kalplerinin saflığını görsünler diye.

Altıncısı: Allahü Teâlâ'nın değerinin tam takdir edilmesi içindir. Zira her görülen şey gerçekten aziz ve yücedir.

Yedincisi: Allahü Teâlâ dünyada görülmemesi, kullara bir rahmettir. Çünkü insanlar, bu dünyada kıskanç olarak yaratıl¬mışlardır. Eğer Allah, bu dünyada görülebilseydi, mü'minin kalbi, başkası da görebilecek diye çatlardı. Tıpkı Musa (a.s)'ın görmeyi istemesi üzerine, dağın kıskanarak, paramparça olması gibi.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:528-529)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 27 Ekim 2011, 12:31:16
İnsanın Topraktan Yaratılma Sebebi

Allâh'ü Teâlâ hazretleri, Adem (a.s)'ı topraktan yarattı. Çünkü toprağın makamı, tevazu ve meskenet makamıdır. Tevazu makamı ise yücelmek, yükselmek ve sebat etmek makamıdır.

Bundan dolayı Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Kim tevazu ederse, Allâh'ü Teâlâ hazretleri, onu yükseltir (ve yüceltir.)"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri şöyle dua ediyordu:
- "(Allah'ım) beni miskin olarak yaşat ve miskin olarak vefat ettir.”


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 245)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 28 Ekim 2011, 11:56:51
İnsanın Ateşle Cezalanma Sebebi

İnsanın topraktan yaratılması, insanın su ile değil de; ateşle azaba çarpılmasının hikmetidir. Zira topraktan ma'mûl bir zarf (kap gibi herhangi bir eşya) bevil veya (dışkı gibi) başka bir necasetle pislenirse, su ile temizlenmez.
(Topraktan yapılmış bir kap suyun içine konulursa, suda erir, çamur haline gelir ve tamamen bozulur. Yine de ona necaseti bulaştıran sidiği ondan ayırtmak mümkün olmaz.) Bundan dolayı (topraktan mamul olan insan) ma'siyetlerle kirlendiği ve necis olduğu zaman; ateşten başka bir şeyle temizlenmez; ancak ateşle temizlenir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 245-246)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 31 Ekim 2011, 11:48:41
Pazar Gününün Hristiyanlarca Bayram Olma Sebebi

Rivayet olundu:
Bu sofra (Havarilerin istediği ve İsa (a.s)'ın dua ettiği sofra) Pazar günü indi. Bundan dolayı Hıristiyanlar pazar gününü bayram edindiler.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:194)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 01 Kasım 2011, 12:09:46
Ahiret, Cennet ve Cehennemin Gizlenme Sebebi

Allâhü Teâlâ hazretleri, âhireti insanların gözlerinin önünde gizledi. Zira eğer âhiret; cennet, cehennem görülselerdi; o zaman insanlar, onu inkâr edemezlerdi. (Onu gözle gördüklerinden dolayı ister istemez herkes iman edecekti... Kimse akıl ve iradesini kullanamayacaktı...) O takdirde teklifler, mihnetler ve imtihan kalkardı.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 342)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 02 Kasım 2011, 12:09:21
Şibli Hazretlerinin Resülümüz (s.a.v)'e Tazim Sebebi

Ebu Bekr-i Şibli hazretleri bir gün Ebû Bekr bin Mücâhid Mükre hazretlerinin bulunduğu mescide girince. İbn-i Mücâhid hemen ayağa kalktı. Daha sonra İbn-i Mücâhid hazretlerinin arkadaşları kendisine:
"Sen niçin Vezir Ali Bin İsâ için ayağa kalkmadın da. Şiblî için ayağa kalktın?" diye sordular.

İbn-i Mücâhid cevaben şöyle dedi:
"Ben Resûlullah efendimizin tazim ettiği bir zât için ayağa kalkmıyayım mı? Ben Peygamber efendimizi rüyamda gördüm.
Bana:
'Yâ Ebâ Bekr! Yarın sana Cennet ehlinden bir kişi gelecek. O geldiğinde, ona ikramda bulun!' buyurdu, iki gece sonra yine Peygamber efendimizi tekrar rüyamda gördüm.

Bana:
'Yâ Ebâ Bekr! Allahü teâlâ. Cennet ehlinden olan kimseve ikram ettiğin gibi, sana da ikram etti.' buyurdu.

Ben:
'Yâ ResûlAllah! Şiblî bu dereceyi nasıl elde etti?' diye sordum.

Peygamber efendimiz:
"O. beş vakit namazını kılıp her namazın arkasından beni hatırlıyor ve meâlen: 'And olsun size, içinizden bir Peygamber geldi ki. zahmet çekmeniz onu incitir ve üzer. Size çok düşkündür. Müminlere çok merhametlidir. Onlara hayır diler.' (Tevbe sûresi: 128) âyet-i kerîmesini okuyor. Bunu seksen seneden beri yapıyor." buyurdu. Ben bunu yapanı tâzîm etmeyeyim mi?"



Kendisi şöyle anlatır:
"Bir gün kırık bir köprüden geçerken ayağım kaydı ve suya düştüm. Su epey derindi. Bu sırada yabancı bir elin beni kenara götürmek için uzandığını gördüm. Dikkatlice baktığımda, huzurdan kovulan mel'ûn şeytan olduğunu gördüm.

Ona:
"Ey Me'lûn! Senin adaletin tekme atmaktır, el tutmak değildir. Böyle yapman neden icâb ediyor?" diye sordum.

Şeytan:
"Ben tekme yemeğe müstehak olan insanlara tekme atarım. Adem'le yaptığım kavgada bir yara  almışım, yaram iki olmasın diye, diğer biriyle kavgaya girmem" dedi.



Bir gün. Ebû Bekr-i Şiblî "Allah Allah!" deyip duruyordu.
O sırada bir genç:
"Niçin La ilahe illAllah demiyorsun?" diye sordu. Bunun üzerine Şiblî hazretleri derin bir ah çekerek. "(La ilahe) der de (illAllah) diyemeden vefat ederim diye korkuyorum." dedi.
Bu sözler gence çok dokundu ve orada bir âh çekerek vefat etti. Bunun üzerine gencin yakınları ve vârisleri Ebû Bekr-i Şibiryi Halifeye şikâyet ettiler.

Halife:
"Yâ Şiblî! Bunların dediklerine ne dersin?" deyince,

Şiblî hazretleri:
"Yâ Emîr-el-müminîn! O gencin ruhu. Mukaddes olan Allahü teâlânın cemaline kavuşmayı beklerken, aşk ateşinin bir kıvılcımıyla yanmış, her şeyden alâkasını kesmiş. Takati son dereceye varmış, bu sözün neticesindeki güzellikte sıçrayan bir şimşek. Onun canını çarpmış ve sonunda onun ruhu bir kuş gibi kafesinden uçup gitmiştir.
Şiblî'nin bunda ne günahı var?"
dedi.

Bunun üzerine Halife:
"Derhal bu zâtı evine gönderin. Kendimi öyle bir hâl kapladı ki. sanki divandan düşecekmiş gibi oluyorum." dedi..



Ebû Bekr-i Şiblî buyurdu ki:
"Tasavvuf; tam olarak beş duyu organını günahlardan korumak, her nefes veriş ve alışında günah istememeye dikkat etmektir."
"Bir şahıs ne zaman mürid olabilir?" sorusuna şu cevabı verdi:
"Seferde ve hazarda hâli hep aynı olan kimsedir. Yalnız olduğu zaman da başkalarının yanında olduğu zamanda aynı davranışlar içinde olandır."



Ebû Bekr-i Şiblî 945 (H.334) senesinde Bağdat'ta vefat etti. Vefatından sonra kendisini rüyada gördüler. Münker ve Nekir'in (Şiblî r.h.'ın tedavisi için) halifeye yazı yazdı. Halife, doktorların en önde gelenleri, onu tedâvî etmesi için gönderdi. Bir türlü onu iyileştiremediler.

Doktor imam Şiblî (k.s.) hazretlerine:
- "Valllahi eğer bilsem, senin tedavi olman benim cesedimde bir et parçasıyla olsa mutlaka onu keserdim; bu bana asla zor değil..." dedi.

İmam Şiblî (k.s.) buyurdular:
- "Benim tedavim bunun çok altında bir şeyledir!"

Doktor sordu:
- "Nedir o?"

İmam Şiblî (k.s.) buyurdular:
- "Senin (belindeki) zünnârı kesmendir!"

Bunun üzerine (Hıristiyan doktor):
- "Eşhedü ellâ ilahe illAllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh." Ben şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Yine ben şehâdet ederim ki Muhammed (s.a.v.) Allah'ın kulu ve rasûlüdür.
Bu haber halifeye ulaştırıldı. Halife ağladı.

Ve:
- "Biz hastaya doktor gönderdik; bilmiyorduk, meğer hastayı doktora göndermişiz!" dedi.



Hikmet

İmam Yafiî (r.h.) hazretleri buyurdu:
"Sualine karşı ne yaptın?" diye sordular.

Şöyle cevap verdi:
"Geldiler, Rabbin kimdir dediler, Benim Rabbim O’dur ki, size ve Bütün melekler Âdem (a.s) a secde edin diye emir verdi. Ben o zaman, Âdem (a.s) ın arkasında idim. Size bakıyordum.” dedim.

Bu cevap, bütün Âdemoğullarını kurtarır deyip gittiler.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:182-183)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 03 Kasım 2011, 11:38:08
İçki ve Kumarla İlgili Ayette Namazın Ayrıca Zikredilmesinin Sebebi

Bu âyet-i kerimede hâsseten namazın zikredilmesi ve halbuki namaz zikrin içinde olmakla beraber "ve namazdan alıkoyar..." buyurması, namaza tazîm ve namaza mani olmanın imâna mani olmak olduğunu ilan etmek içindir. Zira namaz, imânın (ve dinin) direğidir.

- "Şarap (ve içki) içen kişi, puta tapan gibidir." Hadis-i şerifleri, bu âyet-i kerimeden istifâde edilmiştir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:54-55)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 04 Kasım 2011, 11:53:28
Malayani Konuşana, Sevgili Resülümüzün (A.S) Şaşma Sebebi

Hadis-i şerifte buyuruldu:
- "Âdem oğulcağızına şaşarım! Onun dili, azı dişleri üzerinde oturan iki meleğin kalemi, tükürüğü de mürekkepleri iken, nasıl olur da mâlayanî (dünya ve âhirette faydası olmayan sözlerle)konuşurlar."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:120)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 09 Kasım 2011, 09:25:31
Duaların en hayırlısı Arefe günü duasıdır. Duaların en hayırlısı ...

Hadisi Şerifte buyuruldu:
- "'Duaların en hayırlısı, Arefe günün duasıdır.'

Benim ve bütün peygamberlerin söylediklerinin en hayırlısı:
- 'La ilahe illAllahü vahdehû la şerike leh lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü-ve hüve âlâ külli şey'in kadîr.'
Allah'tan başka ilâh yoktur. Tek o vardır. Onun bir şeriki ve ortağı yoktur. Mülk onundur. Hamd ona mahsustur. Ve o her şey üzerine kadirdir..."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:97)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 10 Kasım 2011, 12:23:25
Belalar; Affa Sebep, Günahlardan Arınma Sebebi ve İlahi Kamçıdır.

Belâlar Mağfirete Sebeptir

Dünyada kahr, celâl ve belâ'ya uğramak, gufrana sebeptir. Kişinin (ibâdet ve taatiyle) nail olamadığı cennetteki derecelere; kişi, ancak uğradığı belâlar kaderince nail olur.
Haberde şöyle varid oldu:
- "Muhakkak ki cennette, havada asılı bazı makamlar vardır. Kuşun yuvasına girmesi gibi o makamlara da belâ ehli olanlar girerler. Belâ ehlinden başkası ona giremez."


Belâya Uğrayanlar

- "Muhakkak ki kişi, dini hasebince (belâya) mübtelâ kılınır. Eğer bir kişi, dininde salâbet (kuvvetli bir dinî itikad) sahibi ise, onun belâları şiddetli olur. Eğer kişi, dininde ince (ye zayıf) ise o da dini kaderince belâya uğrar. (Müslüman) bir kul, (yeryüzünde) günahsız olarak yürüyünceye kadar belâlara uğrar... "


Belâlar ilâhî Kamçıdır

Belâlar, Allâhü Teâlâ hazretlerinin kulları üzerinde kamçılarıdır. Kulları, dünyaya meyil etmesinler ve onunla meşgul olmasınlar diye... Kullar, bu kamçıların vurulmalarından dolayı Allâhü Teâlâ hazretlerine doğru firar edip kaçarlar... (Allah'a sığınırlar...) Atın karargâhına (ahırına) kaçması gibi... Karargâh olan diyar sadece âhirettir.

Ne güzel buyurmuşlar:
Biz belâları kimseye vermeyiz.
Ta ki onun adını zevale uğrayanlardan edelim...


Hakikî Ümmet

Özetle; kim, musibetlerden ve belâlardan bir şeye uğrarsa; (iyi bilsin ki) güzel sonuç sabırdadır. Kişi, sabır ile hakiki ümmet-i merhumeden olur. Ve sabır ile kişi, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin izine girmiş (ve yolunda yürümüş) olur.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 362-363)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 11 Kasım 2011, 12:01:09
Kur'ân-ı Kerimi Hakir Görenin Akibeti

Rivayet olundu:
Başbuğlardan biri (askerlerin başlarından) biri zalim idi. Emrinin altındakilere zulmediyordu. Emrindekilerle beraber büyük şeyhlerden birinin evine geldi. Ben "menşur" sahibiyim. Bundan dolayı benim evime konuklamayın, dedi.

O komutan:
- "Menşurunu getir" dedi.

O şeyhte gitti. Kur'ân-ı Kerimi getirdi. Kur'ân-ı kerimi açtı.

Ve şu ayet-i kerimeyi okudu:
- "Ey o bütün iman edenleri Kendi odalarınızın gayrı odalara, sahiplerine istinas edip/izinsiz ve zamansız selâm vermeden girmeyiniz; bu sizin için hayırlıdır, gerek ki düşünürsünüz."

O komutan:
- "Bende senin emirden (padişahtan) herhangi bir menşur sahibi olduğunu zannetim!" dedi. Ve şeyhin getirmiş olduğu ve okuduğu Kur'ân-ı Kerimin ayetine iltifat etmedi. Zorla şeyhin evine girdi. O gece kuluncuna bir hastalık girdi ve helak oldu..."

Kur'ân-ı Kerimi Hakir Gören Azaba Uğrar

Bunda, şu işaretler vardır:
Hazret-i Kur'ânı diğer ayetler gibi değildir. Kim Kur'ân-ı kerimi reddeder ve Kur'ân-ı kerimi hakir görürse; gerçekten o kişi, Allahü Teâlâ hazretlerinin gadabına çok şiddetli bir şekilde çarpılmıştır.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:464)


Yücelmek İsteyen Kuran’ı Kerime Tazim Etsin

Akılı kişiye düşen vazife, makam, mevki ve rütbesinin artması için Kur'ân-ı kerime ta'zim etmektir. Şanın ve heybetinin düşmemesi için; asla Kur'ân-ı kerimi (ve emirlerini) küçük görmemelidir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:466)
Başlık: Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: bayraktar38 - 11 Kasım 2011, 19:48:50
ben ruhül beyanı öğrenmeyi gerçekten çok istiyorum ama nerden başlıyacağımı ve kimden yardım alabileceğimi bilmiyorum sizin burada paylaştıklarınız için çok teşekkür ediyorum. ruhu gitse bile beyanı bize şifa gibi oluyor lütfen devamını istiyoruz
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 14 Kasım 2011, 12:15:04
ben ruhül beyanı öğrenmeyi gerçekten çok istiyorum ama nerden başlıyacağımı ve kimden yardım alabileceğimi bilmiyorum sizin burada paylaştıklarınız için çok teşekkür ediyorum. ruhu gitse bile beyanı bize şifa gibi oluyor lütfen devamını istiyoruz

Biz teşekkür ederiz. Allahü zül celal vel kemal hazretleri izin verdiği müddetçe paylaşımlarımıza devam edeceğiz. (inşâAllah)

http://s2.dosya.tc/server19/J2QZYB/RuhulbeyanTefsiri.rar.html

http://www.upload.gen.tr/d.php/www/y3ltwl6h/Ruhulbeyan_Tefsiri.rar.html
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 14 Kasım 2011, 12:35:49
Kuran-ı Kerim'in Ezberleyen ve Okuyanlara Faydası
  
Kâdî Beydâvî (r.h.) buyurdular:

- "Yani eğer Kur'ân-ı kerimi tasvir eder (yazar) ve bir derinin içine koyar ve o deri de ateşe atılırsa; Kur'ân-ı kerimin bereketiyle ona ateş dokunmaz ve onu yakmaz!..."

Kur'ân-ı kerimi ezberleyen ve devamlı onu okumaya devam eden mü'mine ateş nasıldır acaba?

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:260)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 14 Kasım 2011, 13:18:58
Okunan Kur’an-ı Kerim'in Sevabı

Efendimiz Hazretleri Buyurdular:

"Kim Kur'ân-ı Kerimi namazda kıyam halinde okursa o kişiye her harfe karşılık yüz hasene vardır.
Kim (nafile namazlarda) oturarak Kur'ân-ı kerim okursa o kişiye de (her harfe karşılık) elli hasene vardır.
Kim, namazın dışında Kur'ân-ı kerimi okursa, o kişiye (okuduğu Kur'ân-ı kerimin) her harfine karşılık on hasene vardır.

Kim Allah'ın kitabını dinler (kulak verirse)ona da her harfe karşılık bir hasene vardır."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:261)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 15 Kasım 2011, 12:24:14
Kur’an Ehlinin Ölümü - Kişi Yaşadığı Şey Üzerine Vefat Eder

Bazı hayırlı insanlardan rivayet olundu.

Kur'ân-ı kerim ehlinden birinin vefatı hazırdı. (Ölüm hastalığındaydı.)
Çevresindekiler ona:
"La ilahe illAllah" söyle dediler.

O kişi:
Bismillâhi'r-rahmânir-rahıym
"Tâ, Ha.
Kur'ân'ı sana bedbaht olasın/meşakkat çekesin diye indirmedik. Ancak saygısı olana tezkir/sohbet ve nasihat için, bir tenzil olarak indirdik o yaradan dan ki, hem yeryüzünü yarattı, hem O yüksek yüksek gökleri. O Rahman arş üzerine istiva buyurdu. Bütün semavâttakiler ve bütün aradakiler ve bütün bunların aralarındakiler ve bütün yerin dibindekiler hep onun. Sen bu sözü ilan edeceksen de, o hem sırrı bilir, hem daha gizlisini. Allah... başka ilah yok, ancak o... Hep onundur o en güzel isimler/esmâ-i hüsnâ."
(Taha Suresi.ayet.1-8)

Okumaya başladı. Bu âyet-i kerimeleri tekrar etti. Tâ ölünceye kadar hep bunları okuyordu.

Bundan anlaşıldı ki, ölüm, bir şahsın yaşadığı şey üzerinedir. Yani kişi, yaşadığı şey üzerine vefat eder.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:261-262)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 15 Kasım 2011, 12:29:28
Vaâz Mevzuu

"Bu ise tam bir kitâb. Onu biz indirdik. Çok mübarek. Bundan böyle buna tâbi olun ve takva ile korunun. Gerektir ki rahmetimize eresiniz.
Demeyesiniz ki; 'Kitâb yalnız bizden evvel iki taifeye indirildi ve doğrusu biz onların tedrisatından derslerinden kat'iyyen gaafil bulunuyoruz
'
.
Yahut demeyesiniz ki: 'Eğer bize Kitâb indirilmiş olsaydı, her halde onlardan daha ziyade muvaffak olurduk', işte size rabbinizden beyyine/açık delil geldi, hidayet de geldi, rahmet de geldi. Artık Allah'ın ayetlerini inkâr eden ve onlardan men'e kalkışandan daha zalim kim olur? Elbette biz, o ayetlerimizi men'e kıyam edenleri/kalkışanları, bu kabahatleri yüzünden azabın en müthişiyle cezalandıracağız."  (Sure-i Enam; Ayet 155,156,157)


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:252)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 16 Kasım 2011, 11:48:51
Kur’an-ı Kerim Hatminin Önemi

Hamîd bin A'râc'dan (r.h.) rivayet olundu.
Buyurdular:
"Kim Kur'ân-ı kerim okur ve Kur'ân-ı kerimi hatmeder de sonra dua ederse, dört bin melek onun duasına âmin der. Sonra bu melekler, hep ona dua ederler, onun için istiğfar ederler, akşama kadar veya sabaha kadar ona salât okurlar." (yani ona dua ve istiğfarda bulunurlar...)

Akıllı kişiye düşen vazife, çabalamak. Tâ ki Kur'ân-ı kerimi hatmetmek için çalışmalı; tâ ki yaz (mevsiminin) günlerinin ve kış gecelerinin evvelinde hatim etmelidir; meleklerin dua ve istiğfarlarından daha ziyâde almak için.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 612-613)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 16 Kasım 2011, 11:50:52
Kur’an-ı Kerim'in Öğrenenlere Şefaatçi Olması

Hazret-i Ali (r.a.)'dan rivayet olundu.Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:

- "Kim Kur'ân-ı kerimi öğrenir. Onu izhâr eder ve onu muhafaza ederse; Allâhü Teâlâ hazretleri onu cennete koyar ve onu ehli beytinden (ailesinden) Kendilerine cehennem vacip olmuş olan on(larca) kişiye şefaatçi kılar."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 613)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: suden - 16 Kasım 2011, 13:09:25
tefsirin osmalıca veya tercümesini nasıl  bulabiliriz?veya varmı
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 16 Kasım 2011, 13:20:21
tefsirin osmalıca veya tercümesini nasıl  bulabiliriz?veya varmı


http://s2.dosya.tc/server19/J2QZYB/RuhulbeyanTefsiri.rar.html

http://www.upload.gen.tr/d.php/www/y3ltwl6h/Ruhulbeyan_Tefsiri.rar.html
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 17 Kasım 2011, 11:43:56
Kur’an-ı Kerimin Haber Verdiği Hakikatler

Kur'ân-ı kerim, haber verdiği şeylerde gerçekten doğruluğun en yüce ve doruk noktasına ulaştı, demektir.
(Meselâ:)
1.  Allâhü Teâlâ hazretlerinin zatının varlığı,
2.  Allâhü Teâlâ hazretlerinin sübûti sıfatları,
3.  Allâhü Teâlâ hazretterinin selbi sıfatları,
4.  Allâhü Teâlâ hazretlerinin ahkâmını haber vermesi,
5.  Vaîd (korkutma yani cehennem ve azab ile ilgili haberler)
6.  Vaad (müjde cennet mükâfat ile ilgili haberler)
7.  Sevap,
8.  Azab.
9.  Geçmiş (ümmetlerin hallerini haber vermesi,
10. Gelecek (tecelli edecek olan) gayıblardan haber vermesi,
11. Kaza ve hükümde adalet...
12. Mükelleflere taalluk eden hükümleri adaletle zikretmesi,
13. İnsanlar, Cinlere hitap etmesi, (Meselâ;)
14. Namaz, Oruç, Zekât, Hac, Cihad Ve diğer tekâlif-i şeriyye (şeriat'ın getirdikleri yükümlülüklerde) hep adaletle hitap etmektir. Bu mükellefiyetler ister emir ve ister nehiy olsunlar.

Kur'anda Değişiklik Yok

"O'nun kelimelerini değiştirebilecek yok." (Sureyi Enam/115

Hiçbir kimse bunlardan hiçbir şeyi daha âdil ve daha sadık (doğru, gerçekçi bir şeyle) değiştiremez.
Hatta bunların misliyle de bunlar değiştiremez.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:44)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 18 Kasım 2011, 12:01:39
Sohbetin Önemi - Kendi Cinsinden Olmayan Sohbetten Kaçınmalı

Bazı arifler buyurdular:

İman, kalbin zahirinde olduğu zaman: kul, dünya ve âhireti sever olur. Bu durumda kişi, bir defasında Allâhü Teâiâ hazretleriyle beraber olur; bir defasında da nefsiyle beraber olur. Fakat iman kişinin kalbinin batînına girerse; kul, dünyasına buğzeder, nefsinin hevâ-ü hevesinden hicret eder...
Bu mertebeye ulaşmak, ancak ilâhî cezbeye tutulmak ve mürşid-i kâmilin sohbetiyle olur..

İnkâr Ehlinin Sohbeti

Kendi cinsinden olmayan kişilerin sohbetinden kaçınmak bunun şartlarındandır. Çünkü bu, gerçekten çok tesirlidir. Kaybedenler, ancak, nefsin hevâ-ü hevesinin yardımı ve inkâr ehliyle beraber oturmak sebebiyle kaybettiler... Hak ve hak olan hal zahir oldu. Haktan sonra olan ise dalâletten başka bir şey değildir.

Müteâl (çok yüce) olan Allâhü Teâlâ hazretlerinden irtihal vaktine kadar, bizi içtihada muvafık kılmasını isteriz...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:544-545)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: teksir - 18 Kasım 2011, 19:30:07
  fg1))  devamini bekliyoruz
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 21 Kasım 2011, 12:10:21
Zemzem Kuyusunun Bulunuşu ve Hazreti Abdulah’ın Kurban Edilme Hadisesi

Abdülmuttalib rüyasında, zemzem kuyusunu kazdığını gördü. Kendisine zemzem kuyusunun yeri (rüyasında) vasfedildi. Abdülmuttalib, zemzem kuyusunu kazmak için kalkıp harekete geçti; ama o gün oğlu Haris'ten başka bir oğlu olmadığından zemzem kuyusunu kazma işini yapamadı.

Abdülmattalib;
- "Eğer on oğlum olur ve bunların da hepsi bulûğ çağına ererlerse; onlardan birini, Kâbe’nin yanında kurban edeceğini nezretti."
Abdülmuttalib'in erkek oğullarının sayısı, ona ulaştığında nezrini (adağını) onlara (oğullarına) haber verdi.
Oğulları ona itaat ettiler.
Abdülmuttalib, oğullarının her birinin ismini bir fal okunun üzerine yazdı. (Fal oklarını çektiler.)
Ok (Efendimiz s.a.v. hazretlerinin babası) Abdullah'a çıktı.
Abdülmuttalib, Abdullah'ı Ka'be'nin yanında kesmek üzere eline bir bıçak aldı. (Ka'beye geldiler.)
Kureyşliler dârü'n-Nedvelerinden kıyam ettiler. Bu işe karşı çıktılar.

Ve ona;
- "Yapma!" dediler, "Tâ ki bu konuya bakalım (bir hâl çaresi) düşünelim!" dediler.
Sonra Abdülmuttalib'i alıp, bir "Arrâfe"nin (çok bilenin) yanına götürdüler.

Arrâfe onlara;
- "Sahibinizin (adamınızın) karşısına on deve koyarak kur’a çekin; eğer fal okları sizin adamınıza çıkarsa; develerin sayısını onar onar yükseltin. Ta ki develere ok çıkıncaya kadar. Herhangi bir sayıda develere ok çıkarsa; Rabbiniz sizden râzî olmuş demektir. Siz de hemen o sayıda develeri kurban edin!" dedi.
Kureyşliler de öyle ettiler. Bir fal ok'una Abdullah'ın ismini diğer tarafa da on deve koydular. Abdullah'ın ismi çıktı. Onar onar develerin sayılarını ziyade ettiler. Hep Abdullah'ın ismi çıkıyordu. Sonuçta, develerin sayısı yüz'e ulaştı. Develer, yüz (100) olunca, fal ok'unda develer çıktı. Tam yüz deve kurban edildi. Etleri orada terk edildi. O develerin etlerinden hiçbir insan ve yırtıcı hayvan men edilmedi.

"İki Kurbanın Oğluyum"

Bundan dolayı, Efendimiz (s.a.v.) hazretleri;

- "Ben iki kurbanın oğluyum!"

Hadis-i Şerif ile babası Abdullah ile İsmail (a.s)'ı murad ettiler.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:176-177)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 22 Kasım 2011, 11:54:57
Duha Namazının Sevabı

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:

"Kim, Duhâ namazını on iki rek'at olarak kılarsa; Allâhü Teâlâ hazretleri ona cennette altından bir ev bina eder.”

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:294)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 23 Kasım 2011, 13:28:15
"İçki içene kız verilmez"

Hadisi Şerifte buyuruldu:

"Allâhü Teâlâ benim dilim üzere haram kıldıktan sonra kim içki içerse, o bir kız (veya dul bir kadın istediği) zaman onunla evlendirilmez.
İçki içen aracı olduğu zaman aracılığı kabul edilmez.
İçki içen kişi konuştuğu zaman tasdik edilmez.
İçki içen kişiye herhangi bir emânet bırakılmaz. Zira ona bir emânet bırakıldığı zaman, o emâneti helak eder. Onun üzerine geri bırakmamak üzere Allâhü teâlâ hazretlerine haktır."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:57)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 24 Kasım 2011, 11:53:44
İçki İçenin Ahiretteki Azabı

Hadis-i Şerifte Buyuruldu:

"Kim dünyada içki içerse, Allâhü Teâlâ hazretleri ona, büyük siyah yılanın zehiri ve akreplerin zehrini içirir. İçkici kişi, yılan ve akreplerin zehrini içtiği zaman, daha o zehirleri içmeden önce onun yüzünün etleri bîr kabın içine düşer. Adam onları içtiği zaman, onun eti bir cîfe (leş) gibi kokmaya başlar. Mevkif in ehline eziyet verir. Kim, şarap ve içki içme işinden tövbe etmeden önce ölürse; o kişinin dünyada içmiş olduğu içkinin her yudumuna karşılık, ona cehennemin irinlerinden bir içimlik içirmek, Allâhü Teâlâ hazretlerinin üzerine haktır.    

"Allâhü Teâlâ hazretleri lanet etsin:

1-   İçkinin kendisine,
2-   İçkiyi içene,
3-   İçkiyi sunana (ve içiren),
4-   İçkiyi satana
5-   İçkiyi satın alana,
6-   İçkiyi sıkan (hazırlayan),
7-   İçkinin sıkılmasını (hazırlanmasını) isteyene,
8-   İçkiyi taşıyan,
9-   İçkiyi kendisi taşıttıran,
10-   İçkinin bedelini (parasını) yiyenlere.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:56)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 25 Kasım 2011, 12:27:57
Kumarda Meydana Gelen Fena Sıfatlar

Amma kumar ise, onda yerilen ve kötü sıfatların çoğu heyecan bulup canlanır;

1-   Hırs,
2-   Dünya malına düşkünlük,
3-   Cimrilik,
4-   Kibir,
5-   Gurur,
6-   Düşmanlık,
7-   Nefret,
8-   Buğz,
9-   Kin,
10-Haset.

Ve bunların benzeri kötü sıfatlar ve işlere sahip olur. Kul bu şekilde kumar ile hak ve orta yoldan sapmış olur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:58)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 28 Kasım 2011, 11:53:12
Hazreti Allah’ın Kullarına Her Gün Nidası

Sehl bin Abdullah’ı Tüsteri (r.h.) buyurdular:
"Hiçbir gün yoktur ki, Celil ve noksan sıfatlardan münezzeh olan Allâh-ü Teâlâ şöyle nidada bulunmasın’’
(Her gün Allah  c.c. şöyle seslenir kullarına:)

Ey kulum! Bana hiç insaflı davranmadın!

Ben seni zikrediyorum; sen beni unutuyorsun!

Ben seni kendime davet ediyorum; sen benden başkasına gidiyorsun!

Ben senden belâ (ve musibetleri) uzaklaştırıyorum; sen ise hatalara dalıyor ve günaha devam ediyorsun!

Ey Âdemoğlu! Yarın bana geldiğinde ne diyeceksin?


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:448-449)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 29 Kasım 2011, 11:57:51
Kâfirlerin Dünyadaki İyiliklerine Ahirette Sevab Var mıdır?

Kâdî İyâz (r.h.) buyurdular:

Âlimlerin icmâı vardır ki:

1. Kâfirlere amelleri fayda vermez.
2. Kâfirler, amellerinden dolayı sevap alamazlar.
3. Kâfirler nimetlerle (cennetle) mükâfatlandırılmazlar.
4. Azabları hafifletilmez.
5. Lakin kâfirleri cürümleri (kabahat ve İslâm’a saldırmaları) bakımından bazılarının azabı diğer bazılarından daha şiddetlidir.


Kafirlerin iyilikleri, Müslüman olduktan sonra makbüldür

Evet! (Öyledir, imansızlar yani bütün küfür ehli yapmış oldukları iyiliklerine karşılık asla sevap alamaz ve kâfirler kesinlikle cennete giremezler.)
Lakin kâfirler, Müslüman oldukları zaman, geçmiş olan hayır ve hasenata karşılık sevap alırlar.

Hadis-i Şerifte vârid olduğu üzere;
"Kâfirlerin haseneleri (iyilikleri) Müslümanlıklarından sonra makbuldür." (Hadis-i Şerif)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:289-290)



Not: Edison cennete girecek mi? sorusunun cevabıdır.
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 30 Kasım 2011, 12:25:49
Ahir Zamanda Dünyayı Din İle Kazanacakların Akibeti

Efendimiz(s.a.v) Hazretleri buyurdular;
-"Âhir zamanda dünyayı din ile celbedecek (kazanacak ve dini dünyaya âlet edecek olan) kavimler, çıkacaktır... "
Din ile dünyayı alırlar...
İnsanlar için, koyun derisinden yumuşak elbise giyerler.
Onların dilleri, şekerden (ve baldan) daha tatlıdır. Ve kalbleri ise kurtların kalbi (gibi katı)dır...

Allâhü azze ve celle buyurur:
- "Beni mi aldatıyorlar yoksa bana karşı cesarette mi bulunuyorlar? Zatıma kasem ederim ki, elbette bunların üzerine fitneler gönderirim. Onların içinde olan halîm(uysal olanları) bile hayran kalır (ve bu duruma şaşırır...)"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:318)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 30 Kasım 2011, 12:28:28
Vahiy ve Akıl Meselesi

Allahü Teâlâ hazretleri, bizleri lütuf ve keremiyle yarattı, imtihan için dünyaya gönderdi, imtihana ve ilâhî tekliflere ehil olabilmemiz için bizlere aklı verdi. Akla rehberlik etmesi için de bizlere bizim içimizden peygamberler vasıtasıyla vahiy gönderdi. Akıl vahyin rehberliğinde yürüdüğü zaman sâhil-i selâmete çıkar. Yok, eğer akıl vahiyden mahrum olursa, "ateizmin kör kuyusunda" boğulup gider... Vahiy, akıl sahiplerinedir. Din akıl sahiplerine hitap eder. Akıl olmadan vahiy anlaşılmaz. Ama akıl da vahiysiz yaşayamaz.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:340)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 01 Aralık 2011, 12:16:08
Seherde Yapılan Duaların Fazileti

- "Allâhü Teâlâ hazretlerinin Hafız'a vermiş olduğu bütün saadet hazineleri (ilim, marifet, fesahat ve belagat)... Hepsi gece dualarının, seher vaktinde virdler, zikirler ve evrâd-ı şeriflerin bereketiyledir..."

Bu zikredilen takrirlerden; gecenin gündüz üzerine daha faziletli olduğu anlaşıldı...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 291)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 02 Aralık 2011, 11:49:17
Zilhiccenin On gününde Olan Önemli Hadiseler

İmam Nisâbûrî (r.h.) buyurdular:
Zilhiccenin onuncu günü Ramazan-ı Şeriften sonra günlerin en faziletlisi ve Allâhü Teâlâ hazretlerinin katında en sevimlisidir.
Çünkü Zilhiccenin onuncu günü, Kelîmullah Musa Aleyhisselâm'ın Allâhü Teâlâ hazretlerine iltica ettiği gündür.

1. O gün bütün mahlukat hac için ihrama girdi.
2. Zilhiccenin on günlerinde, Adem Aleyhisselâm tövbe buldu.
3. İsmail Aleyhisselâm kesilmekten fidye bulup kurtuldu.
4. Hûd Aleyhisselâm o günlerde kurtuldu.
5. Nuh Aleyhisselâm o günlerde kurtuldu.
6. Muhammed Aleyhisselâm risâlete nail oldu.
7. Ashâb-ı kiram Rıdvan bîatını yaptılar.
8. O günlerde Hayberin fetih müjdesi geldi.
9. Hudeybiye o günlerde fetih oldu.
10. Mağfiret o günlerde indi.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:96)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 05 Aralık 2011, 12:25:39
Hayvan Keserken Besmele Çekmenin Sırrı

Kesim işleri anında besmele vacip oldu. (Bunun sebep ve hikmetlerinden biri de şudur:)
Muhakkak ki, can çekişme ve ölümün acısı çok şiddetlidir. Allâhü Teâlâ hazretlerinin zikriyle ölüm ise bütün şeylerden daha tatlıdır.   

Biz kesim anında besmele (Allâhü Teâlâ hazretlerinin) zikriyle emir olunduk ki, kesilen hayvan ölüm anında Allâhü Teâlâ hazretlerinin zikrini işitir ve böylece, Allâhü Teâlâ hazretlerinin isminin (ve zikrinin) tatlılığıyla beraber, can çekişme ve ölüm acısı kendisine şiddetli gelmez.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:84)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 06 Aralık 2011, 12:07:56
Ölmek Üzere Olanlara Kelime-i Tevhid'in Faydası

İşte bundan (ölüm şiddetinin zikrullah ile unutulmasından) dolayı Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:

"Mevtalarınıza (ölmek üzere olanlarınıza), 'Lâ ilâhe İllallâh' (Kelime-i Tevhidin) şehadetini telkin ediniz. (Bu sebeple) Sekerâtü'l-Mevt(ölüm sarhoşluğu) üzerinize kolay olur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:84-85)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 07 Aralık 2011, 12:12:24
Hayatta, Ölüm Anında ve Ölülere Yasin-i Şerif Okumanın Fazileti

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Ölülerinizin (ve ölmek Özere olanlarınızın) üzerine Yasin Sûresini okuyun."

Ve Yasin sûresi, Kuran-ı Kerim'in kalbidir. Bir Kişi, Allâhü Teâla ve Tebareke hazretlerini ve ahireti dileyerek, "Yasin suresini okursa, muhakkak ki onun bütün günahları bağışlanır. Ondan dolayı onu (yasin suresini) ölülerinizin (ve ölmek özere olanlarınızın) üzerine okuyun."
"Herhangi bir kişinin ölümü anında kendisinin üzerine Yasin sûresi okunursa, muhakkak ki otum ona kolaylaşır. (Kolaylıkla ve fazla acı duymadan can verir)"

Tabutun çıkmadığı yani ölünün çıkmadığı hiçbir ev yoktur. Bir yerde insan varsa, orada mutlaka ölüm vardır. Bizler de elbette bir gün öleceğiz.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:85)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 08 Aralık 2011, 11:45:58
Maneviyat Ehlinin Aleyhinde Olanların Aleyhde Olma Sebepleri

Bu (bazılarının maneviyat ehlinin hallerini inkâr etmeleri ve hatta aleyhinde olmaları) şundandır:

Kim, hayvani sıfatların içine girer ve onların esiri olursa, onun üzerine hayvani ve nefsanî sıfatlar ve şeytanî sıfatlar üzerine hâkim olur. Ona galebe çalarlar. Böylece o kişinin ruhanî meşreplerden içmeye  (ruhaniyattan istifade etmesine) yol ve imkân yoktur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:120)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 09 Aralık 2011, 11:58:57
Tasavvufta İstidrac

Onlardan (evliya ve şeyhlerden) bazıları çölde yürüyordu. Çok susadı. Bir kuyunun başına vardı. (Kuyudan su çekmek için kova, ip gibi âletler yoktu; kuyunun içine de inemiyordu, o suya baktığında) kuyunun suyu kaynamaya başladı. Su yükseldi. Ta kuyudan taşmaya başladı. Bunun üzerine o zat başını semâya kaldırdı.

Ve şöyle dedi:
- "Ya Rabbi? İyi biliyor (ve inanıyorum) ki sen her şeye kadirsin! Fakat ben buna takat getiremem. Sen bana bazı bedevileri (çölde yaşayan kötü insanları) bana musallat kılsaydın da bana şiddetli bir tokat vursaydı da ve bana içilecek bir yudum su verseydi; benim için daha hayırlı olurdu. Sonra ben bu yumuşaklığın, şefkat ve merhametin ondan değil de sadece senden olduğunu bilirdim!"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 386)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 12 Aralık 2011, 13:15:04
Kıyamet Hadis-i Şerifi

Ebû Hüreyre (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu:

Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinden işittim şöyle diyordu. Yanında da sahabeden bir taife vardı.
"Muhakkak ki Allâhü Teâlâ ve Tebâreke hazretleri gökleri ve yerleri yaratma işinden fariğ olunca (bitirince) Sûr'u yarattı.
Onu İsrafil (a.s)'a verdi. İsrafil (a.s) Sûr'u ağzı üzerine koydu. Emir olunacak zamanını beklemek üzere gözünü Arşa dikti."


Ben:
"Ya ResûlAllah (s.a.v.) Sûr nedir? diye sordum."

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Boynuzdur!"

Ben yine sordum:
"Nasıl bir boynuzdur?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Büyüktür! Beni Hak ile gönderen Allah'a yemin olsun, muhakkak ki ondaki bir deliğin büyüklüğü, gökler ve yerin eni gibidir.
Ona üç kere üflenecektir.
Birinci üfleyiş: Korkutma üflemesidir.
İkincisi üfleyiş: ölme üfleyişidir.
Üçüncüsü üfleyiş: ölümünden sonra Âlemlerin Rabbi için yeniden diriliş için olan üflemedir.

Allâhü Teâlâ hazretleri İsrafil (a.s)'a; birinci nehfa (üflemeyi) emreder ve buyurur:
"üfle!"

O da hemen "feza nefha”sını (korkutma üfürmesini) üfürür.
Allâhü Teâlâ hazretlerinin diledikleri müstesna gök ve yerin bütün ehli korku ve dehşete kapılır. Allâhü Teâlâ hazretleri kendisine üflemeyi uzatmasını emreder. O da hiç durmaksızın uzun uzun üflemeye devam eder.

Bunlar. Allâhü Teâlâ hazretlerinin şu kavl-i şerifinin manasıdır.
"Onlar da başka değil, bir tek sayhaya bakıyorlar: öyle ki ona hık yok!"

İşte o zaman Allâhü Teâlâ hazretleri, dağları harekete geçirip yürütür. Onlar bulutlar gibi yürümeye başlarlar. Ve neticede bunlar serap hâline gelirler. Sonra yeryüzünü çok şiddetli bir sarsıntı ile sarsar. Yeryüzü, denize atılmış ve fırtınaya tutulmuş dalgaların kendisine çarptığı, tavana asılı bir kandili rüzgârlar salladığı gibi içindekileri sallayan bir gemiye benzer.

Bu durum Allâhü Teâlâ hazretlerinin şöyle buyurması gibidir:
"O gün ki sarsar râcife. 6 Onu velyeder o râdife! 7 Yürekler o gün oynar kaygıdan, 8 Gözleri kalkmaz saygıdan!" (En-Nâizât: 79/6-9.)

İnsanlar yerin üzerinde sallanırlar. Emzikli anneler, emzirdikleri yavrularından gafil olup atarlar. Hamileler düşük yaparlar. Çocuklar ihtiyarlar.
Şeytanlar, dehşetten uçarlar. Göğün kenarına geldiklerinde, melekler hemen onlara yetişir ve onları döverler, kamçılarlar... İnsanlar, arkalarını dönüp kaçarlar. Muhakkak ki onlar için Allah'ın emrinden hiçbir kurtarıcı kurtaramaz. O zaman insanların bazıları bazılarını çağırmaya başlarlar, işte bu Allâhü Teâlâ hazretlerinin şu kavl-i şerifidir:
"O arkanıza dönüp gideceğiniz gün...."

Onlar bu haldeyken yer çatlamaya başlar. Yeryüzü bir uçtan diğer uca kadar yarılıp çatlamaya başlar, insanlar daha önce benzerini görmedikleri bir hadise görürler. Bu yüzden onları büyük bir sıkıntı ve şiddet tutar. Büyüklüğünü ancak Allah bilir.
Sonra göğe baktıkları zaman onu erimiş maden gibi görürler. Sonra gök yarılır. Yıldızlar dökülür. Güneş ve ay tutulup katlanır ve dürülürler. Mezarındaki ölülerin bu hadiselerin hiçbirinden haberleri olmaz.

(Râvi) Ebû Hüreyre (r.a.):
"Ya ResûlAllah (s.a.v.)!
Hele sur üfürüleceği, Üfürülüp de bütün göklerdeki kimseler, yerdeki kimseler Allah'ın dilediği müstesna olmak üzere hepsi feza ile ürperdiği ve her biri ona hor-hakir geldikleri gün ne müthiştir?
Kavl-i şerifinde Allâhü Teâlâ hazretlerinin diledikleri müstesna olan kimseler kimlerdir?"
diye sordu.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Şehitlerdir!
Dehşet ve korku ancak dirilere ulaşır. Şehitler ise Rablerinin katında rızıklandırılan kimselerdir. Allâhü Teâlâ hazretleri onları o günün dehşet ve korkularından koruyup emin kılmıştır. O günün şiddeti, Allâhü Teâlâ hazretlerinin öyle bir azabıdır ki onu mahlûkatının en şerlilerine gönderir, işte Allâhü Teâlâ hazretlerinin şu kavl-i şerifidir:
"Ey o bütün insanlar! Rabbinize korunun; çünkü o saat zelzelesi çok büyük bir şeydir!  Onu göreceğiniz gün, her emzikli emzirdiğinden geçer ve her yüklü kadın hamlini vaz'eder ve naşı hep sarhoş değillerdir ve lâkin Allah'ın azabı şediddir"

O azap içerisinde bütün kullar, Allah'ın uzamasını dilediği kadar kalırlar. Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri İsrafil (a.s)'a "ölüm nehfa"sını üflemesini emreder. İsrafil (a.s) ölüm üfürüşünü üfürür. Bu üflemenin ardından Allâhü Teâlâ hazretlerinin diledikleri hariç yer ve göklerin ehli bütün mahlûkatı hemen o an düşüp ölür.
Sonra ölüm meleği Azrail (a.s) Allâhü Teâlâ hazretlerine gelir.
"Ya Rabbi Senin dilediklerin müstesna bütün gök ve yer ehli öldü!" der.

Allâhü Teâlâ hazretleri, kimlerin kaldığını en iyi bilen olduğu halde sordu:
"Kimler kaldı?"

Azrail (a.s):
"Ya Rabbi ölmeyecek olan Sen.  Hamale-i Arş (Arşı taşıyan melekler... ) Cebrail (a.s), Mikail (a.s), bir de ben (Azrail (a.s)..."

Bunun üzerine Allâhü Teâlâ hazretleri,
"Cebrail ve Mikâil'de ölsün!" buyurdu.

Böylece Cebrail (a.s) ile Hazret-i Mikail’de ölürler...

Sonra Azrail (a.s) Cebbar olan Allâhü Teâlâ hazretlerine gelir:
"Ya Rabbi! Cebrail ve Mikail de öldü!" dedi.

Allâhü Teâlâ hazretleri, her şeyi kendisi bildiği halde sordu:
"Kim kaldı?" diye sordu.

Azrail (a.s):
"Ya Rabbil Hiç ölmeyecek olan Hay, Kayyûm ve Bakî olan Sen Hamele-i Arş ve ben" der.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
"Hamele-i Arş melekleri de ölsünler!"
Hamele-i Arş melekleri de ölürler. Ondan sonra Allâhü Tealâ hazretleri, Arş'a Sur’u İsrafil’den almasını emreder.

Sonra Azrail (a.s) gelir:
"Ya Rabbil Hamel-i Arş'ta öldü!" der.

Allâhü Teâlâ hazretleri her şeyi bildiği halde sordu:
"Kim kaldı?"

Azrail (a.s):
"Ya Rabbi Hay, Kayyum ve Baki olan Sen ve (mahlûkattan) ben kaldım!" der.

Allâhü Teâlâ hazretleri.
"Sen de benim mahlûkatımdan birisin, seni ve gördüğün her şeyi yarattım. Sen de hemen öl!" der.

Bunun üzerine Azrail (a.s)'da öldü.
Ne zaman ki, doğurmayan ve doğrulmayan bir olup kimseye muhtaç olmayan vâhid (bir) ve Kahhar olan Allâhü Teâlâ hazretleri yalnız kalır, işte o zaman Evvel olduğu gibi Ahir de O olmuştur. Gökleri ve yeri yazılı kâğıtların tomarını dürür gibi dürüp, onları döşer. Sonra da üç kere onları kudret eliyle yakalayıp, dürmesinin akabinde üç defa:
"Cebbar Benim!
Cebbar Benim!
Cebbar Benim!"
buyurur.

Sonra (harf ve ses gibi noksan sıfatlardan münezzeh olan) Allâhü Teâlâ hazretleri, kendi kelâmıyla üç kere seslendi:
"Bugün mülk kimindir?" diye nida eder.

(Bütün canlılar öldüğü için) Allâhü Teâlâ hazretleri kendi zatına cevap verir:
"Vâhid (bir) ve Kahhar olan Allah'ındır!"

Bu konuda Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
"O gün ki yeryüzü başka şekle tebdil olunur, semâvat da... ve hep o vâhid-kahhâr olan Allah için fırlarlar;"

Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
"Bir de sana dağlardan soruyorlar, binaenaleyh de ki: 'Rabbim onları un ufak edip savuracak da yerlerini düpedüz bomboş bırakacak; onda ne bir eğrilik, ne bir yumruluk göremeyeceksin!'"

Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri bütün mahlûkata tek bir sayha ile nida eder. Bu nida üzerine mahlûkatın hepsi daha önce bulundukları gibi. o değiştirilen arazide, içinde olan içinde, üstünde olan üstünde olmak üzere bu yeri yeryüzünde bulunurlar.
Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri, onların (yeni arazinin ve ölülerin) üzerine Arş'ın altında bir yağmur yağdırır. Göğe yağmasını emreder. O da kırk gün yağar. Yağmur insanların (ve yerin) üzerine tam on iki zira' kadar yükselir. Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri, cesetlerin bitmelerini emreder. Cesetler, kalkan otu veya yeşilliklerin bitmesi gibi biterler. Cesetler, tekâmül ederler ve tekâmül edip, eski hâline gelirler.

Allâhü Teâlâ hazretleri:
"Hamele-i Arş, dirilsin!" buyurur. Onlar da hemen dirilirler.

Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri, İsrafil (a.s)'a emreder: o da sura ağzının üzerine koyar.

Daha sonra Allâhü Teâlâ hazretleri:
"Cebrail ve Mikail dirilsin!" buyurur. Onlar da hemen dirilirler.

Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri, ruhları çağırır. Müslümanların ruhları nur gibi parlayarak, kâfirlerin ruhları ise kapkaranlık (zulmetler içinde) getirilirler. Hepsini kudret eliyle yakalar ve surun içine atar.
Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri İsrafil (a.s)'a "Yeniden diriliş nefha”sına üfürmesini emreder, İsrafil (a.s), ba's (yeniden diriliş) nefhasını üfürür. Bütün ruhlar, gökle yer arasını dolduran arıların kovanlarından çıktığı (ve etrafa dağıldığı) gibi, ruhlar da surlardan çıkarlar.

O zaman Allâhü Teâlâ hazretleri:
"İzzetim ve Celâlim hakkı için, elbette her ruh cesedine dönecektir!" buyurur.
Bu emir üzerine yerin içinde bulunan cesetlerine girmeye başlarlar, önce insanların burunlarından girip, sonra bedenlerin içerisinde (zehirli hayvanlar tarafından) sokulan kişinin içinde zehir yürüdüğü gibi yürürler, sonra da onların üzerinden toprak yarılıp açılır.
Ben toprağın kendisinden yanılacağı (ve topraktan çıkacak) kimselerin ilkiyim.

"Özleri düşkün düşkün kabirlerden çıkarlar, sanki çıvgın çekirgeler gibi çağırana koşarak der ki kâfirler:
'Bu pek zorlu bir gündür!"
Yalınayak, çıplak, sünnetsiz bir halde, dirilirler ve süresi yetmiş sene olan bir mevkifte duracaksınız. Ne sizlere bakılacak ve ne de aranızda hüküm verilecektir.
O kadar ağlayacaksınız ki gözyaşları dökeceksiniz.
Gözyaşlarınız tükenecek sonra kan ağlayacaksınız.
O kadar terleyeceksiniz ki, ter ağzınıza kadar çıkıp dayanacaktır veya çenelere ulaşacaktır.

O zaman siz:
"Bizim için Rabbimize kim şefaatçi olacak ki aramızda hüküm versin" diyeceksiniz.

Sonra Allah Teâlâ hazretlerinin kendi kudret eliyle yarattığı. Kendisine ruhundan üflediği ve kendisiyle karşılıksız konuştuğu babanız Âdem (a.s)'dan bu hususta daha hak sahibi kim olabilir diyerek; hep birden Adem (a.s)'a gelip; kendisinden bu hususta talepte bulunacaksınız.

O da:
'Ben bu işin sahibi değilim' demek suretiyle bundan çekinecek.

Böylece (insanlar) şefaat için bütün peygamberleri tek tek araştırıp dolaşacaklar. Fakat her peygambere geldiklerinde o. onlara karşı bu şefaate yanaşamayacaklarını beyân edeceklerdir. Ta ki bana gelecekler. Ben de 'Fahs'a' giderek secdeye kapanacağım.

Ebu Hureyre (r.a.) hazretleri sordular:
"Ya ResulAllah! Fahs nedir?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Arşın ön tarafıdır"

(Sonra Efendimiz s.a.v. hazretleri devam etti:
Ta ki Allahü Teâlâ hazretleri, bana bir melek gönderir. O melek benim pazılarımdan tutarak beni kaldırır ve Allahü Teâlâ hazretleri bana:
"Ya Muhammed" diye hitap eder.

Ben de;
"Evet! Ya Rabbi!" derim.

Allahü Teâlâ hazretleri, en iyi bilen olduğu halde;
"Halin nedir?" diye sorar.

Ben de:
"Ya Rabbi Bana şefaat vaad ettin, öyleyse beni mahlûkatın hakkında şefaatçi kıl da onlar arasında hüküm ver" derim.

Allahü Teâlâ hazretleri:
"Muhakkak seni şefaatçi kıldım. Ben (hareketten münezzeh olduğum halde) size gelip aranızda hüküm vereceğim" buyurur.
Bunun üzerine ben de döner ve insanlarla birlikte dururum. Biz o halde dururken; gökten şiddetli bir gürültü duyarız da o bizi korkutur.
Derken birinci kat semanın ehli, yeryüzünde bulunan cin ve insanların iki misli olarak inerler. Yere yaklaştıklarında yer onların nuruyla parlar ve safları tutarlar.

Biz onlara:
"Rabbimiz sizin aranızda mı?" (Size hüküm mü veriyor) deriz.

Onlar;
"Hayır! O gelecektir" derler.

Sonra ikinci kat semanın ehli, daha önce inmiş olan meleklerin iki misli ve yeryüzünde bulunan cin ve insanların iki katı olarak inerler. Yere yaklaştıklarında yer onların nuruyla parlar ve onlar da safları tutarlar.

Biz onlara:
"Rabbimiz sizin aranızda mı?" deriz.

Onlar;
"Hayır! O gelecektir" derler.

Sonra (üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı ve) yedinci kat dâhil bütün sema tabakalarının ehli olan melekler bu katlanarak artmayla yeryüzüne inerler. Neticede Cebbar Teâlâ hazretleri, buluttan gölgeler içinde, meleklerle tecelli eder.
O gün O'nun Arşını sekiz melek taşır. Bu gün ise dört tanedir. Ayaklan yedi kat yerin son hududunda olup; yer ve gökler onların bellerine gelmektedir. Arş ise onların omuzları üzerindedir.

Onlar sesli yaptıkları tesbihlerinde:
"Arş'ın ve azametin sahibini tesbih ederiz. Mülk ve melekût'un (maddi ve manevi bütün âlemlerin) sahibini tenzih ederiz.
Hiç ölmeyecek diriyi tesbih ederiz. Yaratıkları öldürüp kendi ölmeyen Zatı tenzih ederiz.
O, son derece tesbih edilen, son derece mukaddes olan, ziyadesiyle münezzeh olandır.. O Kuddüs'dür.
Meleklerin ve Ruh'un (Cibril-i Emin'in) Rabbi olan o yüce Rabbimizi tenzih ederiz. Mahlukatı öldürüp kendi ölmeyen yüce Rabbimizi tesbih ederiz.."
derler.

Bundan sonra Allahü Teâlâ hazretleri, kürsüsünü dilediği yere koyarak kendi kelamıyla kullarına:
"Ey cinler ve insanlar topluluğu! Ben sizi yarattığım günden bugününüze kadar dinledim. Sözlerinizi duyuyor, amellerinizi görüyordum.
Şimdi siz de beni dinleyin:
İşte bunlar sizin amelleriniz ve defterlerinizdir ki size okunmaktadır, artık hayır bulan Allah'a hamdetsin başkasını bulan ise kendini tenkit etsin"
diye nida eder.

Sonra Allahü Teâlâ hazretleri, cehenneme emreder de ondan uzun ve karanlık bir boyun çıkar.

Bundan sonra Allahü Teâiâ hazretleri buyurur:
"And vermedim mi size 'Ey âdemoğulları Şeytan'a kulluk etmeyin, o size açık bir düşmandır!' diye. Ve 'Bana kulluk edin, doğru yol budur!' diye? Böyle iken celâlime karşı o içinizden birçok cibilletleri yoklan çıkardı. Ya o vakit sizin akıllarınız yok muydu?
Bu, işte o cehennem ki va'dolunur dururdunuz: 'Bugün yaslanın ona bakalım küfür ettiğiniz için!' "


Sonra Allâhü Teâlâ buyurur:
"Ve haydin ayrılın bugün ey mücrimler ey günahkârlar!"

Böylece Allahü Teâlâ hazretleri insanları ayırır ve ümmetler diz üstü çökerler.

Bu hususta da Allahü Teâlâ hazretleri şöyle buyuruyor:
"Ve her ümmeti görürsün ki diz çökmüştür, her ümmet kitabına davet olunuyordu Bugün o yaptığınız amellerin cezası verilecek! İşte kitabımız yüzünüze karşı hakkı söylüyor; çünkü biz sizin yaptıklarınızı hep İstinsah (kopya) ediyorduk."

Bundan sonra Allahü Teâlâ hazretleri, cinler ve insanlar hariç, bütün mahlûkat arasında hüküm verir. Vahşi hayvanlar ve diğer hayvanlar arasında hükmeder. O kadar ki. Boynuzlu hayvan aleyhine boynuzsuz için hükmeder. Kısas uygulanır.

Bütün bunlar bitip hiçbir hayvanın diğerinde alacağı kalmadığında Allahü Teâlâ hazretleri, onlara:
"Toprak olun" buyurur. Bütün hayvanlar toprak olurlar.

O gün ki kişi ellerinin ne takdim ettiğine bakacak ve diyecek ki kâfir:
"Ah ne olaydı ben bir turab (toprak) olaydım!"

Sonra Allahü Teâlâ hazretleri, kulları arasında hükmetmeye başlar, ilk hükmolunan şey kan davaları olur.

Allah yolunda öldürülenlerin hepsi şah damarları kan aktığı bir halde başlarını taşıyarak gelirler ve (katillerini göstererek):
"Ey Rabbimizl Filan filan kimseler bizi katletti" derler.

Allahü Teâlâ hazretleri en iyi bilen olduğu halde.
"Siz öldürüldünüz değil mi?" diye sorar.

Onlarda:
"Ey Rabbimiz! Biz izzet senin olsun diye öldürüldük" derler.

Allahü Teâlâ hazretleri de onlara:
"Doğru söylediniz" buyurur.

Yüzlerine güneşin nuru gibi bir nur verir, sonra melekler onları cennete götürürler. . .
Allah yolundan başka niyetlerle öldürülenler de, şah damarından kan aktığı halde başlarını taşıyarak gelirler ve (katillerini göstererek)
"Ey Rabbimiz! Filan filan kimseler bizi katletti" derler.

Allahü Teâlâ hazretleri, en iyi bilen olduğu halde:
"(Siz) niçin öldürüldünüz?" diye sorar.

Onlar da:
"Ey Rabbimiz! Biz izzet senin olsun diye öldürüldük" derler.

Allahü Teâlâ hazretleri onlara,
"Siz (benim yolumda öldürülmüş görülseniz bile. Sizin niyetiniz benim azametim, yolunda olmadığı için helak oldunuz" buyurur.

Sonra öldüren her bir kişi mutlaka öldürdüğüne karşılık öldürülür. Zulüm yapan herkes de yaptığı zulme karşılık mutlaka cezalandırılır. Yine de her şey Allahü Teâlâ hazretlerinin dilemesindedir. Allahü Teâlâ hazretleri, dilerse kuluna azap eder; dilerse rahmet eder.
Sonra Allahü Teâlâ hazretleri, kalan kullar arasında hüküm verir. O derece ki kimsenin yanında kimsenin hakkı kalmaz. Mutlaka Allahü Teâlâ hazretleri, mazlumun hakkını zalimden alır: Hatta süte su katıp satanı sütü sudan ayırması için zorlar.

Allahü Teâlâ hazretleri bundan da fariğ olunca, bütün mahlûkata sesini işittiren bir münadi:
"Her kavim, kendi ilahlarının ve Allah'ı bırakıp da taptıklarının yanına gitsin" diye seslenir.

O zaman Allah'tan başka bir şeye tapan herkesin önüne o ilahlarının bir sureti sokularak mutlaka çıkartılır...
O gün meleklerden bir melek Üzeyr (a.s)'ın suretine; diğer biri de Meryem oğlu İsa (a.s)'ın suretine sokulur. Yahudiler ona, Hıristiyanlar da buna tabi olurlar, sonra ilahları onları cehenneme çeker.

Bu hususta Allahü Teâlâ hazretleri şöyle buyurdu:
"Haberiniz olsun ki siz ve Allah'tan başka taptığınız nesneler hep cehennem mermisisiniz, siz O'na vürûd edeceksiniz. Onlâr ilâh olsalardı ona vürûd etmezlerdi, halbuki hepsi onda muhalled kalacaklar."

Artık içlerinde münafıkların da bulunduğu müminlerden başkası kalmaz.

Allahü Teâlâ hazretleri onlara dilediği bir hey' ette (şekil ve hareketten münezzeh olduğu bir halde) gelerek:
"Ey insanlar! İnsanlar (ilahlarının peşine) gitti! Siz de ilahınıza ve ibadet eder olduğunuza tabi olun!" buyurur.

Onlar da:
"VAllahi bizim Allah'tan başka ilahımız yoktur. Biz ondan başkasına ibadet etmezdik" dediler.

O zaman Mevla Teâlâ hazretleri:
"Ben sizin rabbinizim!" der.

Onlar (bunun imtihan olduğunu sanarak):
"Biz senden Allah'a sığınırız" derler.

Sonra Allahü Teâlâ hazretleri:
"Sizinle Rabbinizin arasında, onunla kendisini tanıyacağınız bir nişan ve alâmet var mı?" diye sorar.

Onlar:
"Evet" derler.

O zaman Allahü Teâlâ hazretteri, onlara yakından keşfedip (müminlere heybetini gösterip), azametiyle tecelli buyurunca, O'nun Rableri olduğunu anlarlar. Çeneleri üzerine yüzükoyun secde eder oldukları nakle yere kapanırlar. Her münafık da (secde etmek isteyince) ensesi üzere geri düşer. Allahü Teâlâ hazretleri, onların bellerini sığır boynuzları gibi yapar (da eğilmeye güç bulamazlar). Sonra Allahü Teâlâ hazretleri, onların yerden kaldırılmaları için izin verir (melekler onları) kaldırırlar.

Allahü teala hazretleri cehennemin ortasına, bıçağın veya kılıcın keskin tarafı gibi olan Sırat'ı kurar... Sırat'ın üzerinde, geçeni aşağı çeken kancalar, çengeller ve sa'dan (her tarafında demir gibi dikenleri olan, devenin atladığı bir bitki) dikeni gibi dikenler vardır. Onun önünde çok kaygan, ayakları üzerinde sabit duramayacağı bir köprü vardır.

Sırat köprüsünün üzerinde (insanların kimi)
Göz açıp kapama,
Yahut şimşek çakma,
Veya rüzgâr esmesi gibi,
Ya da iyi cins koşucu atlar.
Veya süratli koşan süvariler,
Yahut yayalar gibi ...

İnsanlar amellerine göre farkı hızlarla geçerler,

(Onlardan kimi) selametle kurtulur:
Kimi yara bere içinde kurtulur,
Kimi de yüzü üstü cehenneme şiddette atılır.
"Bizim için rabbimize kim aracı olur da (onun şefaatiyle) cennete gireriz?" derler.
Sonuçta:
"Allahü Teâlâ hazretlerinin kudret eliyle yarattığı kendisine ruhundan üflediği ve kendisiyle karşılıklı konuştuğu babamız Âdem’den bu hususta daha hak sahibi kim olabilir?" derler.

Hep birden Âdem (a.s)'a gelirler, kendisinden bu hususta talepte bulunurlar.

Âdem (a.s) bir zellesini anlatarak;
"Ben bu işin sahibi değilim, lakin siz Nuh'a gidin, çünkü o Allah'ın Resullerinin ilkidir" der.

Bunun üzerine mahşer ehli Nuh (a.s)'a giderler. Ondan şefaat talep ederler.

Nuh (a.s) da bir zellesini anlatarak;
"Ben bu işin yetkilisi değilim. Siz İbrahim’e gidin, çünkü Allah onu Halil (dost) seçmiştir" der.

Mahşer ehli İbrahim (a.s)'a varırlar, ona da aynı talepte bulunurlar.
O da bir zellesini zikrederek;
"Ben bu işin sahibi değilim, siz Musa'ya gidin, (çünkü Allah onu sırdaş olarak kendine yaklaştırmış, onunla konuşmuş ve ona Tevrat indirmiştir" der.

O vakit Musa (a.s)'a giderler. Kendisinden şefaat istendiğinde o da bir zellesini anlatarak:
"Ben bunun ehli değilim, lakin siz Allah'ın ruhu ve Kelimesi olan Meryem oğlu İsa’ya gidiniz"
der.

Meryem oğlu Isa (a.s)'a gelirler.
Şefaat taleplerini arz ederler. İsa (a.s);
"Ben sizin sahibiniz değilim ve lakin siz Muhammed Mustafa (s.a.v.)'a gidin" der

Bu arada insanlar bana gelirler. Rabbim katında benim üç şefaat hakkım vardır. Allâh onları bana vaat etti. Ben de yürüyüp cennete giderim. Cennetin kapısının halkasından tutup açılmasını isterim, hemen kapı bana açılır. Selamlanır ve 'Merhaba' denilerek karşılanırım. Cennete girdiğimde Rabbime bakınca secdeye kapanırım. Allahü teala hazretleri bana mahlûkatından hiç birine izin vermediği şekilde hamd ve tanzimde bulunmam için müsaade etti.

Sonra bana:
"Habibim Ahmed Resulüm ya Muhammed başını kaldır. Şefaat et  (şefaatin) kabul olunacaktır. .işte (isteğin sana) verilecektir." buyurur.

Başımı kaldırdığımda Allahü Teâle hazretleri en iyi bilen olduğu halde, "halin nedir?" diye (bana) sorar.

Ben de:
"Ya Rabbi! Bana şefaati vaad ettin! Öyleyse beni cennete girecekler hakkında şefaatçi kıl ki, cennete girebilsinler!" derim.

Bunun üzerine Allahü Teala hazretleri:
"Muhakkak ki ben seni şefaatçi kıldım ve onlara cennete girmeleri için izin verdim" buyurur. (Bunun üzerine cennet ehli cennete girerler)

Canım (kudret) elinde olan Zata yemin ederim ki, cennet ehli, ailelerini ve evlerini bildiği kadar siz, dünyada ki ailelerinizi ve evlerinizi bilemezsiniz. Onlardan her biri 72 zevcesinin yanıma girerler. Bunlardan 70'ini Allahû Teâlâ hazretleri yoktan yaratmış (huriler)dir. İkisi de Âdem (a.s)'ın evladından dünyadaki hatunlardır. Onlar (dünya kadınları) Allahü Teala hazretlerine dünyada ibadet ettikleri için, Allahü Teâlâ hazretlerinin yoktan yarattığı (cennet kadınlarının hurilerin) üzerine üstünlükleri vardır.
Yakuttan bir köşkte bulunan hanımlarından ilkinin yanına girdiğinde, onu incilerle bezenmiş altından bir taht üzerinde otururken bulur ki, üstünde ince ve kalın ipek kumaşlarından 70 kat elbise bulunur.
Sonra o kişi elini onun iki omuzu arasına koyup baktığında elbiselerinin, derisinin ve etinin ötesinden kendi elini onun göğsünden görür. Şüphesiz ki o sizin biriniz içi boş yakutun ipini gördüğü gibi hanımın bacağındaki iliği görür. Onun göbeği kocası için ayna, kocasınınki de onun için bir aynadır. O, hanımının yanında iken ne o hanımından usanır ve ne de hanımı ondan bıkar. Her defa onunla yakın olmak istediğinde mutlaka onu bakire olarak bulur. Ne onun tenasül uzvu gevşer ve ne de hanımının ki acı çeker.

O sıra kendisine:
"Muhakkak biz anladık ki, sen usanmazsın da, usanılmazsın da (sen de hanımında birbirinizden usanmayacaksınız), fakat burada hastalık ve ölüm yoktur, senin başka hanımların da var" diye nida edilir.

O da hanımının yanından çıkarak diğer hanımlarına tek tek uğrar, her birine geldiğinde, hanımı ona:
"VAllahi cennette senden güzel şey göremiyorum ve cennet içinde bana senden daha sevgili hiç bir şey yoktur" der.


Cehennem ehli cehenneme düştüğünde cehenneme Rabbinin yarattığı kullardan, amellerinin kendilerini helak ettiği bir takımları düşer ki, ateş onlardan kiminin sadece ayaklarını yakalar, daha ileri geçmez. Bazısını ateş yarı dizlerine kadar, kimini dizlerine, bir kısmını da bellerine kadar tutar. Kiminin de yüzü müstesna bütün vücudunu kaplar. Ancak Allahü Teâlâ hazretleri yüzünü ateşe haram kılmıştır.

O zaman ben:
"Ya Rabbi ümmetimden ateşe düşenler hakkında beni şefaatçi kıl" derim.

Allahü Teâlâ hazretleri de:
"Tanıdıklarınızı çıkarın!" buyurur.

Bunun üzerine içlerinden tek fert kalmayacak şekilde onlar çıkartılırlar.
Sonra Allahü Teâlâ hazretleri, şefaat izni verince, şefaat etmeyen hiç bir peygamber ve şehit kalmaz.

Allahü Teâlâ hazretleri:
"Kalbinde bir dinar ağırlığında iman bulunanı (cehennemden) çıkarın" buyurur.

Böylece onlardan bir fert kalmayacak şekilde hepsi (cehennemden) çıkarılırlar.

Sonra Allahü Teala şefaat ederek:
"Kalbinde bir dinarın üçte ikisi kadar iman bulduğunuzu da çıkarın" buyurur.

Sonra:
"Üçte bir kadar" buyurur.

Sonra:
"Dörtte biri kadar" buyurur.

Sonra:
"Bir kırat kadar" buyurur.

Ve en sonunda:
"Hatta bir hardal tanesi kadar imân bulduğunuzu (cehennemden) çıkarın!" buyurur.

Bunun üzerine onlar da çıkarılır... Hatta içlerinde iman sahibi bir kişi bile kalmaz.
Nihayet Allah için bir hayır yapan bile ateşte kalmaz ve şefaat hakkı olan bütün fertler; (Yani:
1- Peygamberler,
2- Evliya,
3- Âlimler
4- Şehitler.
5- İlim talebeleri de şefaat etmemiş kalmaz...)


O kadar ki Allah'ın bu rahmetini gören iblis bile kendisine şefaat edilir ümidiyle uzanır.

Sonra Allahü Teâlâ hazretleri:
"Ben kaldım! Ben ise rahmet edenlerin en rahmetlisiyim" buyurur ve Allahü Teâlâ hazretleri, (kudret) elini cehenneme sokup, kendisinden başka kimsenin sayamayacağı miktarda çok kimseleri, kömür gibi oldukları halde oradan çıkarır...
Onlar, hayat ırmağı denilen bir nehre atılırlar ve dere kenarında yetişen tane gibi biterler ki onlardan güneş görenler yeşil, gölgede Kalanlar sarı olur; böylece onlar inci misali yetişirler de boyunlarında, "Rahman Teala'nın azatlısı olan cehennemlikler" diye yazılırlar...
Cennet ehli onları bu yazı ile tanırlar... Hâlbuki Allah için hiç bir hayır işlememişlerdir.

Bu yazı boyunlarında olarak, Allah'ın dilediği kadar cennette bekledikten sonra onlar;
"Ey Rabbimiz! bu yazıyı bizden sil!" derler. Allahü Teâlâ hazretleri de onlardan o yazıyı siler."





Teslim Olmalıyız

Sana hakiki İslâm’ı ve teslim olmayı tavsiye ederim; tâ ki kurtulasın... Bu da vücudu terk etmektir. Âlemlerin Rabbinin hükümlerinin cereyan etmesi için; kaza bastonuna teslim olmuş kader meydanındaki top gibi (vücudu terk etmek gerekir...)
Bu da ancak Allâhü Teâlâ hazretlerinin fazl-ü keremiyle hâsıl olur. Lakin peygamberler ve evliya (mürşid-i kâmiller) vasıtalardır.

Mesnevî'nin sahibi işaret ettiği gibi (Mevlânâ k.s.) buyurdu:

"O gün ki, İsrafil (a.s), Suru’nu üfürdü.
Yüz yıllık ölüyü diriltti.
O gün peygamberlerin (ve evliyanın) kalplerinde öyle nâmeler vardır ki,
Hikmet taliplerini ihya ederler.
His kulağı, o nameyi anlamaz.
Zira o kulak zulümden kirlenmiştir.
Âdemoğlu perinin namesini anlamaz.
Zira onun esrarının mahremi değildir.
Gerçi insan ve peri namesi birdir ama.
Gönül namesi onlardan üstündür.
Peri de insanoğlu da hapishanedir.
Her ikisi de cehalete alışmıştır.
Bu, insan ve cinlere Hakkın nidasıdır.
Bu yok eden yokluğa gönül bağlamayın.
Temiz kalbe vehim ve zan layık mıdır?
Kevn-ü fesad âlemi fânidir.
Bakî olan ruhumuz doğmuş değildir."   


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 527-528-529-530-531-532-533-534-535-536-537-538)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 13 Aralık 2011, 11:39:40
Kıyamet Alametleri

Efendimiz (s.a.v) hazretleri buyurdular:
Muhakkak ki kıyametin alametlerindendir.
1. Namazların öldürülmesi (zayi edilmesi ve hakkıyla kılınmaması),
2. Şehvetlere tabi olmak,
3. Âmirlerin hain olması,
4. Vezirlerin (idarecilerin) fasık olmaları.

Selman-ı Farisi (r.a.) hemen atıldı ve sordu:
"Babam ve annem ile. Bu olacak mı?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Evet! Ey Selman (bunlar olacak!) Bunlar olduğu zaman, mü'minin kalbi sudaki tuz gibi eriyecektir! Değiştirmeye güç yetirilmez!"

(Selman) dedi:
"Veya bu da olur mu?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Evet! (bu olacak.) Ey Selman! Muhakkak ki o gün insanlar çok zelil olacaktır. O gün mü'min kişi, insanların arasında korkuyla yürüyecektir! Eğer konuşursa (adeta) onu yerler! Yok eğer sükût eder (konuşmazsa) gayzından (kederinden) ölür."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:143-144)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: tk1978 - 14 Aralık 2011, 03:36:41
Kıyamet Hadis-i Şerifi

Sonra Allahü Teâlâ hazretleri:
"Ben kaldım! Ben ise rahmet edenlerin en rahmetlisiyim" buyurur ve Allahü Teâlâ hazretleri, (kudret) elini cehenneme sokup, kendisinden başka kimsenin sayamayacağı miktarda çok kimseleri, kömür gibi oldukları halde oradan çıkarır...
Onlar, hayat ırmağı denilen bir nehre atılırlar ve dere kenarında yetişen tane gibi biterler ki onlardan güneş görenler yeşil, gölgede Kalanlar sarı olur; böylece onlar inci misali yetişirler de boyunlarında, "Rahman Teala'nın azatlısı olan cehennemlikler" diye yazılırlar...
Cennet ehli onları bu yazı ile tanırlar... Hâlbuki Allah için hiç bir hayır işlememişlerdir.

Bu yazı boyunlarında olarak, Allah'ın dilediği kadar cennette bekledikten sonra onlar;
"Ey Rabbimiz! bu yazıyı bizden sil!" derler. Allahü Teâlâ hazretleri de onlardan o yazıyı siler."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 527-528-529-530-531-532-533-534-535-536-537-538)
***AllahÜEKBER***AllahÜEKBER***
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 14 Aralık 2011, 03:50:38
Üye olan yada olmayan tüm kardeşlerimize Kıyamet Hadis-i Şerifi için kıymetli zamanlarını ayırıp sonuna kadar okumalarını hararetle tavsiye ederiz.
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 14 Aralık 2011, 12:19:29
Peygamberlerin Bile Selâmet Diledikleri Haşr ve Kıyamet Günü

Bil ki:
Resuller (kitap ile gönderilen peygamberler), haşr (dirilme ve kıyamet gününde) "Allâhım selâmet ver, Allâhım selâmet ver (Kurtar kurtar)" derler.(Hadis-i Şerif)

Ümmetleri hakkında çok şiddetli bir şekilde korkarlar. Ve kendi nefisleri hakkında korkarlar...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:342)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 15 Aralık 2011, 11:43:52
Kıyamette Kederden Kurtulmanın Yolu, Mevkıfta Bin Sene Kalma Sebebi

Kim ki, o gün Allâhü Teâlâ hazretlerine;

1. İhlâs ile O'nun varlığına şehadet eder,
2. Allah'ın Resulü Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretlerini ikrar eder,
3. Şirkten sihirden, büyüden uzak,
4. Müslümanların kanlarını akıtmaktan uzak,
5. Allah ve resulü için nasihat eder,
6. Allâhü Teâlâ hazretlerine itaat edenleri sever,
7. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine itaat eden ve sünnet-ı seniyyeye göre yaşayanları sever,
8. Allah ve Resulü (s.a.v.) hazretlerine isyan edenlere buğz ederse; bu kişi, Allâhü Teâlâ hazretlerine ulaşırsa: Rahman’ın Arşının gölgesinin altında gölgelenir ve her türlü gam (keder, üzüntü ve korkulardan) kurtulur...



Mevkıfta Bin Sene Bekler

(Ama) kim,  bunların (yukarıda sıralanan günahları işleyip) hududunu aşar, bu günahlardan birini,

1. Bir kelime ile değiştirirse veya kalbini değiştirirse,
2. Ya da dininde bir şeyden şek ve şüphe içine düşerse;

O kişi, tam 1000 sene sıcaklıkta, üzüntü, keder, gam ve azab'ta kalır...
Ta ki,  Allâhü Teâlâ hazretleri,  dilediğiyle onun hakkında hükmetsin..


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:343-344)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 16 Aralık 2011, 11:47:31
Kim Kıyamet gününde İman ile beraber 3 Şeyi Getirirse Cennetin Kapılarından Dilediğinden Girer

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:

"Üç şey var ki kim onları kıyamet gününde iman ile beraber getirirse, cennetin kapılarından dilediğinden cennete girer, hurilerden istediği kadarıyla evlenir.

(Bunlar:)
1. Katilini bağışlayan,
2. Her farz namazlardan sonra 'Kulhuvellâhü ehad ..' (ihlâs) suresini on bir (11) kere okuyan,
3. Kendisinden borç isteyene borç veren kişidir. Veya Allah'tan başka kimsenin bilmediği gizli borcunu Allah korkusundan ödeyen'dir.

Ebû Bekrini's-Sıddîk (r.a.) sordular:
'Ya Resûlallâh! Ya bunlardan birini yapana  (ne var)?'

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
'Veya bunlardan birini yapana da bu mükâfatlar var!"

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:224-225)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 19 Aralık 2011, 11:48:19
Kıyamette En Şiddetli Azabı Kim Görecek

(Aşere-i mübeşşereden olan) Ebû Ubeyde b. Cerrah (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu.

"Ya Rasûlallâh! Kıyamet gününün en şiddetli azabını hangi insan görecektir?" diye sordum.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri:
1. Bir peygamberi öldüren,
2. Kötülüğü nehyeden,
3. İyiliği emreden kişiyi öldürendir." buyurdular ve sonra şu ayet-i kerimeyi okudu:

"Ve haksızlıkla peygamberleri katleyleyenler ve insanlar içinde adl ü insaf emreden kimseleri katledenler, şimdi hep bunlara elîm [gayet acı] bir azap müjdele, işte bunlar, dünya ve âhiret'te amelleri heder [bir hiç] olmuş kimselerdir ve onları kurtaracak da yoktur."
Al-i İmrân:3/21-22

Sonra buyurdular:

Hadis-i şerifin son kısmı şöyledir:

"İsrail Oğulları bir günün ilk saatlerinde bir saat içinde tam kırk üç (43) peygamberi öldürdüler. Yüz kişi Kıyam etti. Yetmiş kişi, İsrail oğullarının âbidlerindendi. Bunlar o peygamberleri öldürenlere emri bil’ma'ruf ve nehyi anil-münker yaptılar, (iyiliği emredip kötülüğü nehyetmeye ve onları peygamberleri öldürmekten alıkoymaya başladılar.) Bunların da hepsini günün sonuna doğru o gün hepsini öldürdüler, işte Allâh'ü Teâlâ hazretleri kitabında bunları zikretti."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:358)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 20 Aralık 2011, 11:52:01
"Kişi, Kıyamet Günü sadakasının gölgesinde olur”

Hadisi Şerif: "Kişi, kıyamet Günü sadakasının gölgesinde olur"
Yani, eğer vermiş olduğu sadakaları Allah içinse o kişi, Allâhü Teâlâ hazretlerinin korumasında olur.
Eğer onun sadakaları cennet ise, o kişi cennetin gölgesinde olur.
Eğer onun sadakaları (harcamaları) hevâ ve heves için olursa, o zaman hâviyenin (cehennemin) gölgesinde olur. Cidden bunu iyi anla!

Ne güzel buyurdular:
Yaş odun merkebe yüklendiğinde, ödü kopar...
Hangi tohum saçılırsa, göz ondadır...

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:201)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 21 Aralık 2011, 11:42:47
Kıyamette Her Mümine Kâfirlerden Bir Fidye Verilmesi

Hadis-i Şerifte buyuruldu:
"Kıyamet günü olduğu zaman,her mümine diğer dinlerde olan kafirlerden bir adam verilir ve ona “bu senin ateşten kurtulman için bir fidyendir" denilir.                                                      

Fidyenin Manası: İhtimalki fidyenin manası şu olabilir:Allahü Teâla hazretleri,cehennem ateşine,onu insanlardan ve cinlerden dolduracağını vaat etti.O da, Allahü Teâla Hazretlerinin, müşrikler ve müminlerin asi olanlarıyla vaâdini gerçekleştirecektir. Allahü Teâla Hazretleri, cehennem ateşine takdim edeceği kafirlerle onları razı eder. İşte bu (müşrik ve kafirlerle cehennemin dolması)müminlerden fidye olması gibidir.

(Ruhü'l Beyan Tercümesi C:8 S:392/393)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 22 Aralık 2011, 12:24:58
Kıyamette İyi ve Kötü İnsanların Başına Gelenler

Hazret-i Ali (r.a.) buyurdu.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Muhakkak ki kıyamet gününde elbette elli (50) mevkif vardır. Bu mevkiflardan her biri bin senedir, ilk mevkif, insanlar-kabirlerinden kalktıkları zamandır, insanlar, mezarlarından kalktıklarında tam bin sene çıplak ayak, başı açık aç ve susuz olarak beklerler.

Kim kabrinden;

1- Rabbine iman etmiş,
2- Peygamberine iman etmiş,
3- Allah'ın cennetine,
4- Cehennemine iman etmiş.
5- Ölümden sonra dirilmeye,
6- Kıyamete,
7- Kaza ve kadere,
8- Hayrın ve şerrine.
9- Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretlerinin Allâhü Teâlâ hazretleri katında getirdiklerini. Yani, Kur'ân-ı Kerim ve İslâm şeraitini, tasdik ederse, kurtulur, fevz ve necata uğrar. Ganimete erip mes'ûd olur.

Ama kim bu şeylerden (imanın esaslarının birinden) şek ve şüphe ederse, açlığında, susuzluğunda, gam, keder ve üzüntü içinde tam bin sene kalır. Ta ki Allâhü Teâlâ hazretleri onun hakkında dilediği gibi hükmedinceye kadar öyle kalır. Sonra insanlar bu makamdan mahşere sevk edilirler, insanlar ateşin kıvılcımları ve tepesinde ve güneşin sıcaklığı altında tam bin sene ayakları üzerinde beklerler. Ateş
onların sağlarında ve ateş onların sollarında, bir ateş onların önlerinde bir ateş onların arkalarında ve güneş ise onların üzerlerinde olduğu halde beklerler. O gün arş'ın gölgesinden başka bir gölge yoktur.

Kim Allâhü Teâlâ ve tebâreke  hazretlerine, ona  ihlâs ile şahit ve peygamberi Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretlerine ikrar ederek;
1- Şirkten,
2- Sihirden uzak,
3- Müslümanların kanlarını akıtmamış olarak,
4- Allah'a nasihat,
5- Resulü (s.a.v.) hazretlerine nasihat,i
6- Yani Allah ve Resulü (s.a.v.) hazretleri için iyilik isteyen,
7- Allah ve Resulü (s.a.v.) hazretlerine itaat edenleri seven,
8- Allah ve Resulü (s.a.v.) hazretlerine isyan edenlere buğz edenler ise; Rahman olan Allah'ın arşının gölgesinin altında gölgelenirler. Gam ve kederinden kurtulur.

Ve her kim bu konularda had ve hududunu aşar ve tek bir kelime ile bu günahlardan birine düşerse ve bu konuda kalbi değişir veya dinin emirlerinden biri konusunda herhangi bir şek ve şüphe taşırsa; tam bin sene, sıcaklıkta üzüntü ve Allah'ın azabında kalır. Ta ki Allâhü Teâlâ hazretleri onun hakkında dilediği gibi hükmedinceye kadar.

Sonra insanlar zulmet ve nûr'a sevk edilirler. O zulmette tam bin sene kalırlar.

1- Allâhü Teâlâ hazretlerine herhangi bir şey şirk koşmadan kavuşur;
2- Kalbine nifaktan herhangi bir şey girmez,
3- Dinin emirlerinden herhangi birinde içinde şek ve şüphe etmez,
4- Kendi nefsinde hakkı verir,
5- Hakkı söyler,
6- Kendi nefsinde insanlara karşı insaflı olur,
7- Gizlilik ve aşikâr olarak Allah'a itaat eder,
8- Allâhü Teâlâ hazretlerinin kaza (ve takdirine) râzî olur,
9- Allâhü Teâlâ hazretlerinin kendisine verdikleriyle kanaat ederse;
Göz açıp kırpıncaya kadar miktar (çok kısa bir sürede) yüzü bembeyaz olarak zulmetten nûr'a çıkarılır. Ve böylece gam ve kederlerin hepsinden kurtulur. Kim bu şeylerin birinden geri kalır veya muhalif olursa, o gam, keder ve üzüntünün içinde tam bin sene kalır. Sonra o kişi yüzü kapkara (simsiyah) olmuş olduğu bir halde, o zulmetten çıkarılır. O kişi artık Allâhü Teâlâ hazretlerinin meşîeti (ve dilemesi)altındadır. Allâhü Teâlâ hazretleri ona dilediği gibi yapar (ve hükmeder)."

Şeyhü'l-Ekber Muhyiddîn-i Arabi (k.s.) hazretleri, bu Hadis-i Şerifi rivayet ettikten sonra devamında buyururlar:

Sonra insanlar, hesap için mevkiflere sevk edilirler. Bunlar on (10) mevkiftır. Mevkiflerin her birinde bin sene kalırlar.
(Birinden kurtulan diğerine geçer...):
1. Mevkifte haramlardan sual olunur.
2. Mevkifte hevâ-ü hevesten,
3. Mevkifte Anne ve baba hakları,
4. Mevkifte işleri kendi emrinde olan insanların haklarından, (aile ve bakmakla yükümlü olan kişilere) Kur'ân-ı kerim-i talim etmek, onlara dinlerini öğretmek ve onları edeplendirmekle hakkında hesaba çekilir.
5. Mevkifte; mülkiyeti altında olanlar hakkında (köle, esir ve işçileri) hakkında hesaba çekilir.
6. Mevkifte akrabalarının hak ve hukuku,
7. Mevkifte sıla-i rahm,
8. Mevkifte hasetten,
9. Mevkifte mekir (tuzak) ile
10.Mevkifte hile hakkında hesaba çekilirler.

Sonra insanlar, kitaplarını almak için tam on beş (15) mevkifte hesap olunurlar. Bu mevkifllerin her birinde tam bin sene beklerler.

1. Mevkifte sadakalardan ve Allâhü Teâlâ hazretlerinin kendisine farz kıldığı zekattan hesaba  çekilirler.
2. Mevkifte hak sözden, insanları affetmek ve bağışlamak konularında hesaba çekilir.
3. Mevkifte iyiliği emretmek,
4. Mevkifte kötülüğü nehyetmek,
5. Mevkifte güzel ahlak,
6. Mevkifte Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek konusunda,
7. Mevkifte haram maldan,
8. Mevkifte içki içmek,
9. Mevkifte ferçlerini (avret mahallerini) haramdan korumak,
10. Mevkifte yalan sözden,
11. Mevkifte yalan yere yemin etmek,
12. Mevkifte faiz yemek,
13. Mevkifte namuslu kadınlara iftira etmek,
14. Mevkifte yalan yere şahitlik etmek,
15. Mevkifte bühtandan sual olunur.

Bütün bunlardan kurtulan kişi Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin "Livâ-ü'l-hamd" sancağının altında toplanırlar.  Bu günahları işleyip, dünyada bunlardan tevbe etmeden ölen kişiler ise, bunların her birinde tam bin sene gam, keder, üzüntü, korku, açlık, susuzluk içinde bekler. Ta ki Allâhü Teâlâ hazretleri onun hakkında hükmünü verince kadar.
Sonra insanlar, kitaplarını okumak için bin sene ayakta kalırlar. Ameli iyi olan cennete kötü olan insan ise insanların önünde rezil ve rüsvâ edilir ve orada bin sene kalırlar. Sonra insanlar, mizan için sevk edilirler. Burada bin sene kalırlar. Hesabı ağır gelen kurtulur. Hafif gelen ise bin sene orada kalırlar.

Sonra insanlar Allâhü Teâlâ hazretlerinin kudret önünde on iki (12) mevkifte kalırlar.Bu mevkiflerin her biri bin senedir.

1. Mevkifte köle azad etmek,
2. Mevkifte, Kur'ân-ı kerim hakkında, Kur'ân-ı kerimin hukuku ve Kur'ân-ı Kerim-i okumak,
3. Mevkifte cihattan,
4. Mevkifte gıybetten,
5. Mevkifte nemîmeden,
6. Mevkifte yalandan,
7. Mevkifte ilim öğrenmekten,
8. Mevkifte ucub (kendini beğenmek) dinî, mesleği, işi, soyu ve sopu hakkında kendini beğenmek ve insanlardan üstün görmekten,
9. Mevkifte kibirlenmekten,
10. Mevkifte Allah'ın rahmetinden ümidini kesmekten,
11. Mevkifte mekrullah'tan emin olmaktan,
12. Mevkifte komşu hakkından sual olunur.
Bunların her birinde kurtulan kurtuldu. Yoksa her birinde tam bin sene yokluk, açlık, üzüntü ve keder içinde kalırlar.

Sonra insanlar sırat köprüsüne sevk edilirler. Sırat köprüsünün üzerinde geçitler vardır. Üç bin sene yükseliş, üç bin sene düz, üç bin sene de inişli bir yoldur. Sırat köprüsünün üzerinde gözetleyen melekler vardır.

Köprünün üzerinde bulunan gözetlemelerde melekler sual ederler:

1. İmandan,
2. Namazdan,
3. Zekâttan,
4. Oruçtan,
5. Hacdan,
6. Taharetten,
7. Mezalim (haksızlık olunanlara hakkını vermekten).
İnsanlar, bunların her birinde bin sene kalırlar. Ta ki Allâhü Teâlâ hazretleri dilediği gibi hükmedinceye kadar.

Allah’ın mağfiretine rahmetine sığınırız; Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin şefaatini talep ederiz. Âmin.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:313-314-315-316)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 02 Ocak 2012, 12:58:22
Nahiv Âlimi ile Gemici

Nahiv ilminin âlimlerinden bir zat bir gün bir gemiye bindi.

Gemiciye sordu:
"Nahiv ilmini biliyor musun?"

Gemici:
"Hayır!" dedi.

Nahiv âlimi:
"Senin ömrünün yarısı gitti!" dedi.

Biraz sonra, rüzgâr kalktı gemi sallanmaya başladı.

Kürekçi sordu:
"Sen yüzmeyi biliyor musun?"

Nahiv âlimi:
"Hayır!" dedi.

Gemici:
"Senin ömrünün hepsi gitti!" dedi.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:486)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 03 Ocak 2012, 12:25:05
İbadette Niyetin Ehemmiyeti

Hikâye olunur: Ebû Kasım Cüneyd (k.s.) hazretleri, buyurdular:
"Ben camiye (Cuma namazı kılınan camiye) çok erken gittim.

O anda bir ses işitim:
'Ey Ebu'l-Kasım! Seni geçtiler!'

İkinci Cuma günü daha erken bir vakitte camiye gittim.

Yine bir ses işittim:
'Ey Ebu'l-Kasım seni geçtiler!'
Ben hep daha erken Cuma namazına gelmeye çalıştım. Hep aynı sesi işittim. Öyle ki sabahtan Cuma için namaza gittiğim oldu.

Yine aynı sesi işittim:
'Ey Ebu'l-Kasım seni geçtiler!'

Bunun üzerine ben, bu kadar erken Camiye geldiğim halde beni geçen kişinin kim olduğunu bana tarif etmesini Allâhü Teâlâ hazretlerinden istedim.

Mihrâb tarafından gizliden şöyle bir ses geldi:
'Camiye acele gelmekte seni geçen kişi, camiden en son çıkan kişidir!'

O gün Cuma namazını kıldım. Ta ikindi namazına kadar camide oturdum. Cemaat ile ikindi namazını da kıldım. Sonra insanların çıkmasını bekleyinceye kadar oturdum. Cemaatin sonunda çok yaşlı bir ihtiyar çıktı. Hemen onun cübbesinden tuttum.

Ve ona:
'Ey şeyh! Sen cemaate ne zaman geldin?' diye sordum.

O zat:
'Zeval vaktinde geldim!' dedi.

Ona:
'(Ben ta sabah namazında geldiğim halde) sen hangi şeyle beni geçtin? Buna delâlet eden nedir?' diye sordum.

O kişi:
'Ey Ebu'l-Kasım! Ben Cami'den çıktığım zaman; o günkü gibi ertesi gün de camide kalmaya niyet ediyorum!' dedi.

Ebu'l-Kasım Cüneyd (k.s.) hazretleri buyurdular:
'Bunun üzerine anladım ki, bu kişinin beni geçmesi, benden önce camiye gelmiş olması değil; onun himmet ve niyetidir...'


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:47)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 04 Ocak 2012, 13:55:18
En Büyük Günahlardan Biri

En büyük günahlardan biri de, bir kişinin (Müslüman) kardeşine:
"Allâh'dan kork!" dediği zaman,

karşı tarafın ona cevâb olarak:
"Sen önce kendi nefsine bak! Sen mi bunu bana emrediyorsun!" demesidir.

Yolun en doğru ve iyisine başarı ve vaaz Allâh-ü Teâlâ hazretlerindendir.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:361)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 05 Ocak 2012, 12:19:29
Şükürün Ehemmiyeti

Hadis-i Şerif'te buyuruldu;

"Az olana şükretmeyen çoğa da şükretmez, insanlara teşekkür etmeyen, Allâhü Teâlâ hazretlerine de şükretmez. Allâhü Teâlâ hazretlerinin nimetlerini konuşmak, şükürdür. Terki ise küfrân (i nimet ve nânkörluk)tur. Cemaat rahmet ve firkat (cemaatten ayrılık ise) azabtır."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:363)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 06 Ocak 2012, 12:51:18
Bel'âm  Bin Baûrenin İlahi  Rahmetten Kovulma Sebebi

Rivayet olundu.

Peygamberler (a.s.)'ın bazıları, Allâhü Teâlâ hazretlerine, Bel'am'ın durumunu ve onun bunca alâmet ve kerametlerden sonra ilâhî rahmetten kovulmasının hikmet ve sırrını sordular.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
"Bel'âm bin Baûrâ günlerden hiçbir gün bana şükretmedi; ona verdiğim nimetlere karşılık olarak... Eğer o bir kere olsa bile bana şükretmiş olsaydı; elbette o nimetleri ondan soyup almazdım."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:364)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 09 Ocak 2012, 13:32:44
Şükrün Çeşitleri

Te'vîlât-ı Necmiyye'de şöyle buyruldu:

Şükürde üç vecih vardır. Sözler ile şükür, ameller ile şükür ve haller ile şükür.

(Birincisi:) Sözler ile şükür. Sözler ile şükretmek, Allah'ın nimetlerini, kendi nefsinde gizlemek, (yani o nimetlere böbürlenmemek) gizlemek, başkalarıyla beraber olunduğunda izhar etmek ve Rabbiyle beraber olunduğunda ona karşı fakir ve zelil bir kul olduğunu söyleyip izhar etmektir. Allahü Teâlâ buyurduğu gibi: Ve amma sâili (yoksulu) azarlama! Fakat rabbinin nimetini anlat da anlat!
"Aza şükretmeyen, çoğa da şükretmez, insanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükredemez. Allah'ın nimetlerini konuşmak şükürdür. Şükrü terk etmek nankörlüktür. Cemaat rahmet, ayrılık ise azaptır."

(ikincisi:) Ameller ile şükürdür. Ameller ile şükür, Allah'ın verdiği nimetleri, onun taat ve yolunda harcamaktır. O nimetleri, asla isyanda kullanmamaktır. Kişi, Allah'ın verdiği maddi ve manevi nimetler ile kaçırdığı taatlerden kaçırdıklarını elde etmeye çalışır. Onunla isyandan uzaklaşır. Allahü Teâlâ buyurduğu gibi: "Çalışın ey Davut hanedanı, şükür için çalışın! Mamafih kullarım içinde şekûr olan azdır."

(Üçüncüsü:) Ahval (haller yani lisan-i hâl) ile şükürdür: Mün’im, yani nimetleri veren Allah "Şekûr" çok şükreden sıfatıyla kulun "sırrı’nın üzerine tecelli eder. Kul artık nimetlerde Mün'imi; şükürde Şekûrü görür. Kul böylece, Mün'imi, ni'metlerde, nimetleri de Mün'im olan Allah'dan görür. Şekûrü, şükür'de ve şükretmeyi de Şekûr'den olduğunu bilir. Kul, varlığını ve şükrünü, mün’im olan Allah’ın nimetlerinden iki nimet olarak görür.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:514)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 10 Ocak 2012, 12:02:10
Sahte Şeyhler Kedi Gibidirler

Sa'dî bu tür şeyleri yererken şöyle buyurdu.

Zaman zaman, işitirsin...
O kedi yüzlüleri...
Onlar fareleri avlamak tamahına ve sevdasına kapıldılar...
Fareleri avlamak için attıkları nâraler ötelerden işitilir...
Onların riyazet çekmeleri isim ve gurur içindir...
Asla Allah için değil...
Boş davulun sesi yüksek çıkar...
Ta uzaklarda işitilir...



Meşhur Olma

Yani, davulun sesi uzaklara ulaşır. Davulun içi boş olduğu için uzaklardan sesi işitilir.
Bu, halk arasında zikirleri çok meşhur olan sahte şeyhlere misaldir...
Onların zikirlerinin halk arasında çok meşhur olması, onların gönül dünyalarının hakikat ve marifetten boş olmasındandır...
Zira vuslata ermeyi isteyen gerçek şeyhler ve hak yolunun yolcuları, yalnızlığı, kendi hallerinde yaşamayı ve halkın diline düşmek ve meşhur olmaktan nefret ederler.

Gerçek şeyhler, Allâh-ü Teâlâ hazretlerinden (mâsivâ'dan) başka herşeyden kaçarlar. Bırakın, nefsini halkın arasında meşhur etmek, insanların ellerindeki malı celbetmek (çırağlık almak), belki insanların kendilerinden bile kaçarlar.

Rağbetten kaçan kişi rağbet olunur...

Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:575)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 11 Ocak 2012, 16:15:47
Susan Adama Konuş Denilince Boş Konuşması ve İmam-ı Ebu Yusuf’un (r.h.) Cevabı

İmam Ebû Yusuf (r.h.) hazretlerinin meclisinde bir adam çoğu kere hazır oluyordu. Ve sükûtu (susması) çok uzun sürerdi. (Pek konuşmazdı.)

Bir gün ona sordu:
"Sana ne oluyor? Neden konuşmuyorsun? Hiçbir meseleden sormuyorsun?"

O:
"Ey kâdî! Bana haber ver, oruç tutan kimse ne zaman iftar eder?" diye sordu.

İmam Ebû Yûsuf (r.h.):
"Güneş battığı zaman!" buyurdu.

Adam:
"Peki ya gece yarısına kadar güneş hiç batmazsa ne olur?"

İmam Ebû Yusuf (r.h.) tebessüm ettiler ve Cerir'in şu beytini misâl getirdiler:
"Boş olan kimseler için, sukûtte ziynet vardır. Ancak, özünün (aklının) saflığı ise onun konuşmasıdır."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:119)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 12 Ocak 2012, 12:52:47
Mezarlık Bekçisi Firavun

"Firavun'un ehlinden, yani Firavun'a tâbi olan ve onun inançlarının ehlinden kurtardık."

Firavun, Amâlika hükümdarlarına verilen bir lakaptır.
Fars (Iran) meliklerine Kisrâ,
Rum meliklerine Kayser,
Türk hükümdarlarına Hakan,
Habeş meliklerine Necâşî,
Yemen hükümdarlarına Tübbe denildiği gibi.

Amâlikalar, ceberut (çok azılı ve zalim) insanlardır. Onlar Mısır melikleridir. Onlar, Amlîk bin Lavid bin irem bin Sam bin Nuh (a.s)'ın soyundan gelmektedir. Şam civarında oturanlar da onlardandır. Şam'da oturanlara Cebâbirler (azılı ve zalimler) diye isimlendirildiler. Mısır meliklerine de Firavun adı verildi. Firavun, oldukça azılı olduğu için bu ismi aldı.
Bu kelimeden dolayı Araplar: "Kişi Firavunlaştı" derler. Kişi azıttı ve şımardığı zaman böyle söylenir.

Burada Firavun’dan murad, bütün Firavunlar değildir. Mısır'da olan firavun’dur. Musa (a.s)'ın Firavun'u, Velid bin Mus'ab ibni Reyyân'dır. Firavun Kıbtîlerdendir. Firavun, dört yüz seneden fazla yaşadı.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:486-487)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 16 Ocak 2012, 12:12:42
Ayetü'l-Kürsi'nin Fazileti

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri şöyle buyurdular:
"Âdem Aleyhisselam, insanların efendisidir. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Arabların efendisidir. Övünmüyorum. Rumların efendisi Suhayb'tir. Fars'in efendisi Selman'dir. Habeşin efendisi Bilal'dir. Dağların efendisi Tur-i Sina'dir. Günlerin efendisi Cuma günüdür. Kelamin efendisi Kur'an-i Kerimdir. Kur'an-ı Kerimin efendisi, Bakara süresidir. Bakara süresinin efendisi de Ayetü'l-Kürsi'dir."

"Bu ayet-i kerime (Ayetü'l-kürsi) bir evde okunduğu zaman, şeytanlar oradan kaçarlar. Otuz gün oraya yaklaşamazlar. Erkek ve kadın sihirbazlar (ve onların sihir ve büyüleri) kırk gece o eve giremez. Ey Ali! Onu, (ayetü'l-kürsi) çocuklarına, ehline ve komşularına öğret. Bundan daha büyük bir ayet inmedi."

Yine Hazret-i Ali (r.a.) Efendimizden rivayet olundu, buyurdular:

"Ben sizin peygamberiniz (Efendimiz s.a.v.)den işittim. Minberin üzerinde şöyle dediğini işittim:

"Kim, Ayetü'l-Kürsiyi her farz namazın arkasından (hemen) okursa, cennete girmekten onu ancak ölüm men eder. Buna ancak sıddıklar ve abid olan kişiler devam edebilirler. Kim yatağına gireceği zaman, Ayetü'l-Kürsi okursa, Allahü Teâla Hazretleri onun kendisini, komşularının komşularını ve çevresinde bulunan evlere emniyet verir."



"Ayetü'l-Kürsi Cinlerden Korur"

Muhammed bin Übey bin Ka'b O'da babasından rivayet etti. Babası kendisine haber verdi.
Kendisinin yeşil hurmaları kurutma harmanlığı vardı. Onları taahhüt ediyordu yani koruyordu. Hurmalarının eksilmekte olduğunu gördü. Bir gece hurmaların bekçiliğini yapıp beklerken, erginlik çağına eren bir genç gibi olan bir varlık gördü.
Buyurdular:
"O bana selam verdi. Selamını aldım.

Ve ona sordum:
"Sen kimsin? İnsan mısın yoksa cin mi?"

O: "Cinim!" dedi.

"Elini bana uzat dedim."
Elini uzattı. Eli köpek eli (ayağı) gibiydi. Kılları, köpek kılına benziyordu.

Kendisine sordum:
"Cinlerin yaratılışı böyle mi?"

"Cinler bilirler, onların içinde benden daha şiddetlisi yoktur."

Ona yine sordum:
"Bu yaptığın işe seni hamleden (mecbur edip iten) sebep nedir?"

O:
"Senin sadaka'yı seven bir kişi olduğun haberi bana ulaştı. Senin yiyeceklerinden bir nasip alıp yemek istedim" dedi.

Babam ona sordu:
"Bizi sizin (şer ve zararınızdan) ne korur? (Hangi ayet ve duayı okusak cinlerin şerrinden muhafaza ediliriz?)"

O:
"Bakara süresinde olan şu ayeti Kerime:(Ayet ül-kürsiyi.) Kim bu Ayeti akşamleyin okursa, sabaha kadar bizden korunmuş olur. Ve kim bu ayeti sabahleyin okursa akşama kadar bizim zararımızdan korunmuş olur." dedi.
Sabah olduğunda babam gelip bunu Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine haber verdi.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri şöyle buyurdular:
Habis (olan şeytan) doğru söylemiştir."



"Ayetü'l-Kürsi Cinni Ağaçtan İndirdi"

Rivayet olundu. Adamın biri bir ağaç veya hurma ağacına geldi. Orada bir hareket (ses) işitti. Adam seslendi. Adam Ayetü'l- Kürsi okumaya başladı. Bunun üzerine şeytan ağaçtan inip onun yanına geldi.

Adam şeytana (cine) sordu:
"Bizim bir hastamız var; onu ne ile tedavi edelim?"

Şeytan:
"Beni ağaçtan indirdiğin ayetle!" dedi.

Cinlere kıtlık isabet etmesi

Sahabelerden Zeyd bin Sabit (r.a.) hazretleri kendisine ait olan bir duvara cıktığında, orada gürültü ve kargaşa sesleri işitti.

Zeyd bin Sabit (r.a.) sordular:
"Nedir bu?"

Cinlerden bir adam cevap verdi:
"Efendim! Bize kıtlık isabet etti. Sizin meyvelerinizden nasiplenmek ve yemek istiyoruz! Meyvelerinizden yiyebilir miyiz?"

Zeyd bin Sabit (r.a.):
"Evet!" dedi.

Ve sordu:
"Bana haber verin! Sizin şerrinizden korunmak için ne okumalıyız?"

Cin:
"Ayetü'l-kürsi..." dedi.



Ayetü'l-Kürsi'nin Faydaları

Evet, Ayetü'l-Kürsi, cinlere karşı kendisinden istifade edilen ve yardımı görülen ayetlerin en büyüğüdür.
Sayılmayacak kadar birçok kişi tecrübe ettiler. Tecrübe edenler. Ayetü'l-Kürsi'nin (maddi ve manevi birçok) faydasını gördüler. İnsanın nefsinden ve sârâya tutulmuş olan kişilerden şeytanı tart etmek (kovmak), şeytanın (cinlerin kendisine musallat olup) göründüğü kişileri bu durumdan kurtarmak veya şeytanların emirlerine aldığı kişilerin ıslahı için Ayetü'l-Kürsi'nin çok beliğ bir tesiri vardır.

Mesela: Şehvet ehli, zevk ve sefa'ya dalanlar, kötülükleri dinleme erbabını, saz ve caz ehlini, zulüm ve gazap ehli (ve onların arkalarında gidenler) için de faydalıdır. Sıdk (samimi bir kalp ve iyi niyetle) bunların üzerine okunduğu zaman faydası görülecektir.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:66-67-68-69-70-71)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 17 Ocak 2012, 12:00:42
İnsanın dört düşmanı, dörtte dostu vardır

Muhakkak ki insanın dört düşmanı var.
1- Mal,
2- Ehli,
3- Evlâdı,
4- Dostları.
Bunların hiçbiri, ölü ile birlikte mezara girmezler. Ölü mezarında, bunlardan ayrı yalnız ve tek başına kalır...

İnsanın sadık dostları da dört tanedir.
Onlar:
1- Kelime-i şahadet,
2- Namaz.
3- Oruç (hac, zekat, öşür ve sadakalar...)
4- Zikrullah (ilim ve salih amel...)

Bunlar;
1- Kişiyle birlikte kabre girerler.
2- Allâhü Teâlâ hazretleri katında ona şefaatçi olurlar.
3- Ölüye arkadaşlık ederler... 
Böylece ölü mezarında yalnız kalmamış olur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 637)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 18 Ocak 2012, 12:01:07
Acem Kraliçesinin, Ravza-ı Mutahhare Yanında Mümine Olarak Vefatı

Rivayet olundu:
Ömer bin Hattab (r.a.) hazretleri, Acem diyarının (İran memleketinin) bazı kalelerini fethetmesi için bir ordu donattı. Bu ordu tam dört bin atlıydı. Ordunun başına oğlu Abdullah (bin Ömer) (r.a.)'ı komutan olarak tayin etti.

Abdullah bin Ömer (r.a) buyurdu:
"Biz yüksek bir dağın üzerinde olan kaleyi kuşatıncaya kadar işimizi gizli tuttuk. Kale o kadar yüksekti ki, silâhlarımız ona ulaşmıyordu. Kalenin içinde kâfirlerden büyük bir ordu vardı. Kalenin emîresi (kraliçesi) güzel bir kadın idi. O kaleyi kuşatmaktan bize şiddetli bir yorgunluk geldi. Günlerden bir gün, o şehrin emîresi (kadın idarecisi) bizim askerlerimizin manzarasına bakar. Askerlerin içinde, Arap gençlerinden güzel ve yakışıklı bir genci gördü. O genç, gerçekten ata binen, iyi silâh kullanan ve harp taktiklerini iyi bilen ve savaşta mahir bir gençti. Kadının bakışları, o gencin üzerine toplanınca korkuya kapıldı.

Onun etrafında bulunan bazı cariyeleri ona;
"Ey Melike! Neden korktun? Hâlbuki sen onların gelmesine mâni olan kuvvetli bir kalenin içindesini?" dediler.

O;
"Bizim bu kalemizi bu genç fethedecektir!" dedi.

Cariyeler:
"Nasıl?" dediler.

O;
"Bir saat sonra göreceksiniz!" dedi.

Sonra o Melike (kraliçe) o gence bir elçi gönderdi ve

ona;
"Benim, senin olacağım ve senin de benim olacağın bir yol bulabilir miyim? (Böyle bir şey mümkün mü?)" dedi.

Genç, ona:
"Evet! (Böyle bir şey mümkündür) ama bunun iki şart vardır:
1- Harici kaleyi bize teslim etmen:
2- Dâhilî kaleyi de O'na (Allah'a) teslim etmendir."

Melike (kraliçe) yine elçiler gönderdi ve ona sordu:
"Harici kale'nin ne olduğunu anladık! Ama dâhilî kalenin ne olduğunu anlamadık? (Bunu açıklar mısın?)"

Genç;
"(Dahilî kale'yi ona teslim etmen) senin kalbini Allâhü Teâlâ hazretlerine teslim etmendir ve Allâhü Teâlâ hazretlerinin vahdaniyetini ikrar etmendir!" dedi.

Kadın bir gün o gence haber gönderdi:
"Askerlerinle beraber şehre girin! Çünkü ben size kapıları açtım" dedi.

Şehre girdiklerinde, o genç, emîre kadına İslâm’ı arz etti.

Kadın, ona;
"Biliyorsun ki, ben Kraliçeyim! Büyük himmet ve âli mertebe sahibiyim! Senin askerlerinin içinde rütbe bakımından senden daha büyük kimse var mı? Varsa ben onun elinde Müslüman olayım!" dedi,

O genç;
"Evet! (Bu askerlerin içinde benden büyük kimse var. O da) bizim emîrimiz ve büyüğümüzdür. Emîrü'l-mü'minin (mü'minlerin halifesi hazret-i Ömer r.a'ın) oğludur!" dedi.

Kadın Abdullah bin Ömer (r.a.) hazretlerinin önüne huzura getirildiğinde. Abdullah bin Ömer (r.a) ona İslam dinini arz etti.

Kadın birincisi gibi konuştu yani;
"Müslümanların içinde senden daha büyük kimse var mı? Gidip onun önünde Müslüman olayım?" dedi.

Abdullah bin Ömer (r.a.) hazretleri;
"Evet! Babam, emîrü'l-mü'minin. (mü'minlerin halifesi Ömer r.a. var)" dedi.

Kadın;
"Öyleyse, beni ona gönder! Ta ki onun elinde Müslüman olayım?" dedi.

Bunun üzerine, Abdullah bin Ömer (r.a,) hazretleri, Kraliçeyi, beraberinde bir bölük asker ve birçok mal ile beraber, kale'den çıkartıp, Hazret-i Ömer (r.a.)'a gönderdi.

Kadın (Medine-i münevvere'de) Hazret-i Ömer (r.a.)'ın huzuruna çıktı.
"Ey mü'minlerin emîri burada senden daha büyük kimse var mı?" dedi.

Hazret-i Ömer (r.a.);
"Evet (benden daha büyük var! Benden büyük olan) Allah'ın Resulü Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretleridir! Ve bu da onun kabr-i şerifidir!" dedi. Ve hazret-i Ömer (r.a.), Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin Ravza-ı Mutahharasını işaret etti.

Kraliçe;
"Öyleyse ben ancak onun elinin önünde Müslüman olurum!" dedi. Onun söylediklerine icabet etti.
Kadın, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin nurlu kabri şerifine geldiğinde, selâm verdi. Büyük bir edep, vakar ve hürmetle Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin kabr-i şeriflerinin önünde diz çöküp oturdu.

Ve;
"Eşhedü en lâa ilâahe illAllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlühû"
(Ben şahadet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Ve ben şehâdet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) Allah'ın kulu ve resulüdür!) dedi.

Sonra o kadın:
"Ben zulmetlerden nur'a çıktım!
Ya ResûlAllah (s.a.v.) hazretleri. Ben imanımın günahlara bulanmasından ve inancımın ma'siyetlerle kirlenmesinden korkuyorum!
Seni hak peygamber olarak bize gönderen Allah'tan, bir daha günaha ve ma'siyete girmeden benim ruhumu almasını istiyorum!
" diye dua etti.

Sonra da, başını Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretlerinin eşiğine koydu. Ve aynı saatte vefat etti.

Bunun üzerine, o kadının güzel halinden dolayı, Hazret–i Ömer (r.a.) (ve orada bulunanlar) ağladılar. Sonra hazret-i Ömer (r.a.), kadının yıkanmasını, teçhizini ve Baki mezarlığında, Sahabelerin (r.a. hazerâtının) arasına defnedilmesini emretti.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:124-125-126)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: mazhar - 19 Ocak 2012, 01:25:17
Allah razı olsun.Çok büyük ve ibretli bir hadise...
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 19 Ocak 2012, 11:37:22
Allah razı olsun.Çok büyük ve ibretli bir hadise...

Cümlemizden.
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 19 Ocak 2012, 11:44:04
Kâfirlerin Kur'ân-ı Kerimde Değişiklik İsteme Sebepleri

"Bundan başka bir Kur'ân getir!" (Sûre-i Yunus, âyet 15)
Bu inen Kur'ân-ı Kerimden gayri bir Kur'ân getir. Bu tertip üzere olmasın. Onun nazmı ve içeriği, bizim akıldan uzak gördüğümüz ve kabul etmediğimiz, şeyleri içermesin. O Kur'ânda ölümden sonra yeniden diriliş, ceza, cennet ve cehennem, bizim hoşlanmadığımız şeyler; bizim taptığımız şeyleri yeren ve hakir gören ayetler bulunmasın...

"veya bunu değiştir." (Sûre-i Yunus, âyet 15)
Bu inen Kur'ân-ı kerim nazım ve tertibi üzerine kalsın: lakin bizim akıldan uzak gördüğümüz ve hoşlanmadığımız, ayetlerin yerine bizim yolumuza uygun ayetler koy!

Yahudi âlimleri Tevrat’ı, değiştirdikleri gibi, Hıristiyan Ruhbanları incili kendi hevâ-ü heves, arzu ve isteklerine göre (ilâhî kitabı) değiştirdikleri gibi. . .


Kâfirlerin Siyaseti?

Kâfirlerin bu istekte bulunmalarının (asıl niyetleri) belki Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine gelmek ve iman etmekten kendilerini muaf tutmak (yani iman etmeme konusunda kendilerini haklı görmek) ve bu şekilde Efendimiz (s.a.v.) hazretlerini susturmaktır.

(Eğer kâfirlerin dediği gibi onların istekleri doğrultusunda Kur'ân-ı kerimin ayetleri değişecek veya iptal edilecek olsaydı)
Onlar Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine;
"Senin bize okuduğun Kur'ânın ilâhî kelâm olduğu, sana gökten indiği ve bir melek vasıtasıyla vahiy olunduğu iddian ve davandan sen yalancısın! Sen bunları kendi tarafından söylüyor, uyduruyor ve sen yalan yere Allâhü Teâlâ hazretlerine iftira ediyorsun!" diyeceklerdi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:437)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 20 Ocak 2012, 11:44:59
Dihyetü'l-Kelbî'nin (r.a.) Müslüman Oluşu

Hikâye olunur;
Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, Dihyetü'l-Kelbî'nin Müslüman olmasını istiyordu. Çünkü onun emrinin altında, yediyüzbin(700.000) kişilik bir ailesi vardı. Eğer Müslüman olsa bütün ailesi Müslüman olacaktı.

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri şöyle dua ediyorlardı:
"Allahım Dihyetül-Kelbiye İslâmi nasib et"

Dihyetü'l-Kelbî Müslüman olmaya niyetlendiği zaman, Allahü Teâlâ bunu Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerine bildirdi.
Sabah namazından sonra idi. Cebrail (a.s.) geldi.
Şöyle buyurdu:
"Allah sana selâm ediyor. Şu an Dihyetü'I-Kelbî senin huzuruna gelmek üzeredir"

Cahiliyet döneminde Müslümanların kalbinde Dihyetü'l-Kelbi'ye karşı bir şey vardı. Müslümanlar bunu işitince Dihyetül-Kelbî'nin aralarına katılmalarını hoş karşılamadılar. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, Sahabelerin Dihyetü'l-Kelbiye karşı bu tutumlarını ve onu sevmediklerini biliyordu. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, sahabelere, "Dihye'ye karşı sağlam olun, onu sıcak karşılayın. Beni onunla yalnız bırakıp giderseniz, onun kalbini İslâm’dan soğutur", demeyi ihmal etmedi.

Dihye, Mescide girdiğinde, sırtındaki cübbesini çıkartıp, yere Dihye'nin oturması için altına serdi. Ve ona, cübbesinin üzerine oturmasını işaret etti. Dihye Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin cübbesini yerden kaldırdı. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin bu kereminden dolayı, Dihye ağlamaya başladı. Dihye, Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin cübbesini yerden kaldırdı. O mübarek cübbeyi kokladı ve öptü. Sonra büyük bir saygı ile başının üzerine koydu. Gözlerine ve yüzüne sürdü.

Dihye:
"Ya Rasûlellah İslâm'ın (İslama girmenin) şartları nelerdir? Bana söyleyin" dedi.

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:
"Senin önce 'Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed (s.a.v.) Allah'ın Rasûlüdür.' demendir" dedi. Dihye büyük bir aşk ile tevhit kelimesini söyledi.Sonra Dihye ağlamaya başladı. Çok şiddetli bir ağlama tuttu onu.

Efendimiz (s.a.v.) sordular:
"Ey Dihye! Sen İslam ile şereflendin bu ağlamak nedir?"

Dihye:
"Ya Rasûlellah! Ben büyük ve fahiş bir hata işledim. Rabbine söyle benim günahlarımın kefareti nedir acaba? Rabbim bana nefsimi öldürmeyi emrederse öldüreyim, eğer bana bütün malımı sadaka olarak dağıtmamı emrederse günahlarıma kefâret olması için dağıtayım!" dedi.

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri sordular:
"Ey Dihye nedir bu günahın?"

Dihye:
"Ben Arabların Meliklerindendim. Kızlarımın olmasından ve onların da kocaya varmalarını kendime ar ve ayıp gördüm. Doğan kız çocuklarımı öldürdüm. Bu şekilde tam yetmiş tane kız çocuğumu kendi ellerimle öldürdüm."
Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri buna hayret ettiler. Bir şey demedi. Sükût etti.

O anda Cebrail (a.s) geldi. Ve:
"Ey Muhammed (s.a.v.)! Allah, sana selâm ediyor.
Ve buyuruyor ki: Dihye'ye söyle, izzettim ve Celâlim hakkı için sen:
"Allah'dan başka ilah yoktur. Muhammed (s.a.v.) Allah'ın Rasûlüdür" dediğin zaman ben seni af ve mağfiret ettim. Senin altmış yıllık günahlarını örttüm ve senin altmış yıllık kötülüklerini bağışladım. Nasıl kız çocuklarını öldürmeni bağışlamam?" dedi.

Bunun üzerine ağlamaya başladılar. Ve şöyle buyurdu:
"Allahım! Dihye bir kere şahadet kelimesi getirmekle ve 'Allah’dan başka ilah yoktur. Muhammed (s.a.v.) Allah'ın Rasûlüdür' demekle sen bağışladın. Çok kere şahadet kelimesini getiren, doğru söz ve halis (ihlâslı) iş yapan (amel işleyen) mü’minler için nasıl bağışlanmazlar?"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:678-679)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 23 Ocak 2012, 13:30:43
Sahte Şeyhlerin Deccal Olarak Tavsifi

Şeyh Ali Dede Efendi (k.s.) hazretleri, "Es'iletü'l-Hikem" isimli kitabında buyurdular:
"Deccallar ve Deccalların ümmet arasında zuhuru hakkında varid olan Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin hadis-i şeriflerinde hiç şüphesiz ilim ehlinin katında muhakkak ki Deccallar, halkı saptıran imamlar (önderler, reisler ve şeyhler)dir. Hiç şüphesiz bu zamanın tasavvuf ehli ve müteşâyihleridir. (Şeyh olduklarını söyleyen, gerçek evliya olmadan baba ve dedelerinin şeyhliğiyle şeyhlik iddia edenler zamanın deccallandır.) Bu asrımızda deccal olan mutasavvıf ve şeyhleri müşâhade etmekteyiz. O deccâl şeyhler nerede olurlarsa olsunlar; Allâhü Teâlâ hazretleri onları katletsin ve kahretsin!"(91)

Şeyh Ali Dede Efendinin sözleri bitti.

Bazı (âlim ve evliya) buyurdu:
Zahiren tasavvuf ehlinin kisvesine bürünen sofulara kendisini benzeten (külah, sarık ve cübbe giyen) birinin halini çok iyi bildiğim için ona:
"Cübbeni bana sat!" dedim.

O sahte şeyh:
"Avcı, ağını sattığı zaman ne ile avını avlayacaktır?" diyerek kendi halini kendisi ortaya koydu.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:131-132)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 24 Ocak 2012, 11:52:40
Bir Erkeğin Kadın Gibi Haraket Etmesinin Sebebi

Muhannes: işlerini, sözlerini, hareketlerini ve şeklini kadınlara benzeten erkek. Muhanneslik yapanlar mel'ûndur. Bunlar için, hadîs-i şerifte; "Kendilerini kadınlara benzeten erkeklere ve erkeklere benzeten kadınlara, Allah lanet eylesin!" buyruldu.
İslâm hukukuna göre bir erkeğe hakaret etmek kastıyla; "Ey Muhannes!" diyen, ta'zir olunur(cezalandırılır)."
Tenbîh ve malûmat babında şunu siz sevgili okuyucularımın bilmesinde büyük bir fayda vardır:

İmam Celâleddin es-Suyûtî (r.h.) hazretleri; "Laktu'l-Mercân fi Ankâmı’l-Cân" isimli kitabında buyurdular.
İbni Abbâs (r.a.) buyurdu:
"Muhannesler cinlerin evlâtlarıdır."

Sordular:
"Bu nasıl olur?"
İbni Abbas (r.a.) buyurdu:
"Allâhü Teâlâ hazretleri ve onun Resulü Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, hâiz halindeki hanıma gelmeyi (yaklaşmayı) haram kıldı. Hâiz halinde hanıma cinsel ilişkide bulunmak haram olduğu halde, herhangi bir kişi, haiz halindeki hanımına cinsel ilişkide bulunursa, şeytan ondan önce davranır. O kadın hamile kalırsa; muhannes çocuk doğurur."

Sağlıklı bir evlâda sahip olmak için; Müslümanlar, mutlaka Kur'ân-ı kerim ve Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin sünnetlerine göre hayatlarını tanzim etmelidirler.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:282)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 25 Ocak 2012, 11:45:56
Sahabeye Dil Uzatan Birinin Kabrindeki Feci Akıbeti

Bir şiî vardı. Kendisine İbni Heylân deniliyordu. Sahabe-i kiram hakkında yakışık olmayan sözler söylüyordu.
İbni Heylân bir gün duvar yıkıyordu. Yıktığı duvar onun üzerine yıkıldı. Duvarın altında kalıp fecî bir şekilde can verdi. Medine-i Münevvere'nin "bakî" kabristanlığına defnettiler. Fakat ikinci gün onu kabrinde bulamadılar. Hatta onun üzerine defnedilen toprak bile yoktu. Bu durumda başka birisinin o kabri deşme ve açma ihtimali yoktu. Çünkü o toprağıyla beraber yoktu. Kabrin kerpiçlerini olduğu hal üzere gördüler. Bunu insanlardan büyük bir kalabalık gördü. Hatta buna şahit olanlardan biri de Kadı Cemâleddin Efendi idi. Zamanla bunun şöhreti o kadar yayıldı ki dünyanın her yerinden insanlar onu görmeye geliyorlardı. Bu hadise Allâhü Teâlâ hazretlerinin kalbini şerh ettiği kimselerin kendisinden ibret aldığı ayetlerdendir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 279-280)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 26 Ocak 2012, 13:02:39
Resülümüzün Fakir Muhacir Sahabilere Müjdesi

Ebû Sâid El-Hudrî (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu:

Buyurdular:
"Ben, muhacirlerin zayıflarından (fakirlerinden) bir nefer (topluluk) ile beraber oturuyordum. Çıplaklıktan dolayı bazıları, bazılarının arkasında saklanarak kendilerini örtüyorlardı. Kaari (Kur'ân-ı kerimi okuyan bir zat) bize Kur'ân-ı kerim okuyordu.Efendimiz (s.a.v.) hazretleri yanımıza geldiler.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri bize selâm verdi ve sordu:
"Sizler ne yapıyorsunuz?"

Biz:
"Ya ResûlAllah (s.a.v.)! Kâri (okuyucu) bize Kur'ân-ı kerim okuyor ve biz de Allah'ın kitabını dinliyoruz!" dedik.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri:
"Ümmetimin içinde, nefsimi kendileriyle sabretmem için emir olunduğum kişiler kılan Allâhü Teâlâ hazretlerine hamd-ü senalar olsun!" buyurdu.
Sonra Efendimiz (s.a.v .) hazretleri, kendisini bizden sayması için; bizim tam ortamıza oturdu.

Sonra eliyle (işaret ederek) bize;
"Bu şekilde halka (çevremde dâire) olun!" buyurdu.
(Sahabelerin halka şeklinde oturmalarıma) hepsi, yüzleri Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine göründü.

(Ebû Said el-Hudrî r.a.) buyurdu:
"Efendimiz (s.a.v.) hazretleri o muhacirlerin zayıfları (ve fakirleri) arasında benden başka tanıdık bir yüz görmedi..."

Sonra Efendimiz (s.a.v.) hazretleri bize buyurdu:
"Müjdeler olsun! Ey fakir (zayıf ve yoksul) muhacirler topluluğu! Kıyamet gününde tam kurtuluş ile müjdeler olsun size! Siz kıyamet günü, zenginlerden yarım gün önce cennete gireceksiniz!" buyurdu.

Bu yarım gün, (dünya seneteriyle) beş yüz yıldır...."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 426)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 27 Ocak 2012, 11:49:54
Darb-ı Mesel'in Ehemmiyeti

Cenâb-ı Allah, göndermiş olduğu kitaplarında darb-ı mesellere çok yer vermiştir. İncil'de bir sureye "Darb-ı Meseller" adı verilmişti.
Kur'ân-ı Kerim'de darb-ı mesel ve ibretlerden tam bin ayet vardır. Peygamberlerin, âlimlerin ve hukemâ'nın kelâmında darb-ı meseller sayılamayacak kadar çoktur. İmam Suyûtî Hazretleri, (Usul-u Tefsir" ile ilgili kitab'da) zikretti. Kur'an-ı Kerim'in ilminin büyük bir kısmı darb-ı mesellerdedir, insanlar ise ondan gafildirler. Onların (münafıkların) hallerinin manası ve durumu gerçekten acaibtir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:261)


Darb-ı Mesel: Bir durumu temsil yoluyla anlatmak maksadıyla eskiden beri söylenegelmiş hikmetli ve meşhur söz veya atasözü.
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 30 Ocak 2012, 12:14:44
Her insan toprağının alındığı yere gömülür.

Her ceset, tıynetinin (çamurunun) alındığı yere gömülür. O Adem oğullarının çamurunun yoğrulmak için alındığı yere defnedilir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 246)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 31 Ocak 2012, 12:24:40
Cennet ehlinin nail olduğu nimetler ve Cemal-i İlahi'yi seyir.

Cennet ehli cennete girdikten sonra

Cumartesi günü, bir münadi şöyle seslenir:
"Huld Cennetinde Adem (a.s)ın ziyafetine gelin. Bunun üzerine herkes gelir. Âdem (a.s) da onların hepsine yedirir. İçirir, giydirir ve sevinçle yerlerine geri dönerler.

Sonra bir münadi Pazar günü şöyle seslenir:
"Nâim Cennetinde Nuh (a.s)ın ziyafetine gelin."

Sonra bir münadi Pazartesi günü şöyle seslenir:
"Firdevs Cennetinde İbrahim (a.s)ın ziyafetine gelin."

Sonra bir münâdi Salı günü şöyle seslenir:
"Me'vâ Cennetinde Musa A(a.s)ın ziyafetine gelin."

Sonra Çarşamba günü bir münadi şöyle seslenir:
"Adn Cennetinde İsa (a.s)ın ziyafetine gelin."

Sona bir münadi Perşembe günü şöyle seslenir:
"Tubaağacı altında Muhammed Mustafa (s.a.v.) in ziyafetine gelin."

Sonra Cuma günü bir münadi şöyle seslenir:
"Dâr-ül-Celâl'de Rabbin ziyafetine gelin. Onlar da gelirler."

Cenab-ı Allah onlara tecelli eder ve şöyle buyurur:

Rabbi Görme

"'Mezîd günü' ki o kurban ve Ramazan-ı Şerif bayramı günleridir. Cennet ehli o günlerde zikretmek için toplanırlar. Bu cennet ehlinden avamlar içindir.

Amma havas ise, her gün onlar için bayramdır. Havas ise günde iki kere, sabah ve akşam Rablerini ziyaret ederler.

Ehassü'l-havâs ise, her nefes onlar için bayramdır."

Te'vilât-i Necmiyyeden

"Yâ Allah! Ey bizim yegâne rabbimiz! Bize semadan bir mâide indir..."
Sırlar ve hakikat sofrasını indir, inayet semasından üzerinde hidayet yiyecekleri olduğu halde inen esrar dolu sofralar. "Bizim için olur." Hak ehli sıdk-u samimiyet erbabı için olur. "Bir bayram." Onunla sevinecek ve ferahlanacak yap. "Hem evvelimiz, hem ahirimiz için."İlk ve son nefesimiz için... Çünkü hakikat erbabı nefeslerinin başını ve sonunu murâkebe altına alırlar. Allâhü Teâlâ hazretlerine yükselmek ve Allâhü Teâlâ hazretlerine rağbet etmek için... Nefsin, Allâhü Teâlâ hazretlerine yükselmesi kendileri için bayram olur.

"Esselâmü aleykum yâ İbadî (Ey kullarım size selâm olsun.)" Cenab-ı Allah'ın dilediği kadar, onlar yüce Rabbe bakarlar. Müminler, altı cihetten münezzeh, yön, yer, mesafe, cephe ve herhangi bir aracı olmaksızın Allah Teâlâ'yı görürler. Sonra hepsi Onun için. Secdeye kapanırlar.

Cenab-ı Allahın dilediği kadar secdede kaldıktan sonra, (Allâh'ü Teâlâ) onlara:
"Başlarınızı kaldırın burası ibâdet yeri değildir" buyurur.

Bunun üzerine onlar, içinde bulundukları bütün nimetleri unuturlar. Allâh'ü Teâlâ'ya bakmak, onlar için her şeyden daha sevimli olur.

Allâh'ü Teâlâ şöyle buyurur:
"Temennide bulunun (Dileyin benden ne dilerseniz)"

Onlar da;
"Senin rızanı temenni ediyoruz" derler.

Bunun üzerine Allâh'ü Teâlâ:
"Ben sizden razı oldum" der.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:207-208)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 01 Şubat 2012, 13:08:43
Hazreti Allah’ın Herkesin Rızkına Kefil Olduğu

İmam Fahreddin-i Râzî (r.h.) hazretleri (tefsir-i kebirinde) buyurdular:

"Hem Allah'ın size merzûk kıldığı nimetlerden helâl ve hoş olarak yiyin!" kavl-i şerifi, Allâhü Teâlâ hazretlerinin her bir kimsenin (bütün mahlukatın) rızkını tekeffül ettiğine (üzerine aldığına) delâlet eder. Eğer Allâhü Teâlâ hazretleri, herkesin rızkını tekeffül etmemiş olsaydı; "Hem Allah'ın size merzûk kıldığı nimetlerden helâl ve hoş olarak yiyin!" buyurmazdı.
Allâhü Teâlâ hazretlerinin rızka kefil olduğuna göre, rızk için çok aşırı bir talep ve hırs peşinde olmamak lazım. Bu konuda mübalağa etmemelidir. Allâhü Teâlâ hazretlerinin kefalet, teminât ve ihsanına güvenilmelidir. Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri çok kerimdir. Vaadinden dönmekten münezzehtir. Bundan dolayı Efendimiz (s.a.v.) hazretleri; "Allah'tan korkun! Rızkı talep etme konusunda güzel (ve helal yollardan) elde edin!" buyurdular."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:26-27)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 02 Şubat 2012, 12:26:48
Hazreti İbrahim'in On Sünneti

Kelimeler, tefsirlerde değişik şekillerde tefsir edilip yorumlandı. Birincisi İbrahim (a.s)'ın sünneti olan on şeydir. İbn-i Abbas hazretleri buyurdular:
"On şey vardır ki, onlar, İbrahim (a.s)'ın şeriatında farz, bizde sünnettir. O, on şeyin beşi, baş ile (yani insanın başıyla) ilgilidir. Onlar:
1. Mazmaza (abdeste ağıza bol bol su vermek, ağız temizliği yapmak)
2. İstinşâk (burna su vermek, burun temizliği yapmak),
3. Saçı bölmek (temiz tutmak ve taramak),
4. Bıyıkları kısaltmak,
5. Misvak kullanmaktır. (Ağız ve diş temizliğini yapmaktır).

Bedende olan beş vazife:
1- Sünnet olmak,
2- Etek traşı olmak,
3- Koltuk altlarını temizlemek,
4- Tırnakları temizlemek
5- Su ile istinca etmektir. Yâni bevil, ve pislik yerini (ön ve arka mahalleri ) su ile temizlemektir."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:20)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 03 Şubat 2012, 12:39:13
Bir Kavmin Amelini Sevmenin Hükmü

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri buyurdular:
"Kim amellerinden dolayı bir kavmi severse, onların zümresinden (cemaatinden olarak) haşr olur. Kıyamet günü onların hesabıyla hesaba çekilir ve her ne kadar onların amellerini işlemezse bile."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:261)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: yabangulu - 05 Şubat 2012, 01:32:38
Allah razi olsun devamini bekleriz
Hakkinizi helal edin
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 05 Şubat 2012, 04:11:12
Allahü zül-celal vel-kemal ve tegaddes hazretleri cümlemizden razı olsun.
Faideli olabiliyor isek ne âlâ.
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 06 Şubat 2012, 16:44:14
Münafıkların Ahiretteki İbretli Durumları

Denildi ki:
Münafıklara, yaptıklarına muvafık olarak muamele edilir. Bu (münafıklara yapılacak muamele), haberde varid oldu:

Münafıklar Cehennem ateşine atılıp; orada uzun süre azab gördüklerinde, Rahman Allah’tan yardım isteyeceklerdir.
Onlara:
"İşte kapılar! Muhakkak Cehennemin kapıları açıldı. Hemen buradan çıkın" denilir.
Münafıklar, hızlıca kapılara koşarlar (Kapılara hücum ederler). Tam kapıya geldiklerinde kapı tekrar üzerlerine kapanır. Cehennemin kuyularına; derekelerine, şeytan ve tağutlar ile birlikte geri döndürüleceklerdir.
Cenâb-ı Allah, onlar için:
"Haberin olsun ki, kâfirler hep hile kuruyorlar. Ben de kurarım onların hilelerine hile."

Hadis-i şerifte
"Kıyamet günü bir nefere (bir cemaate) cennete girmesi emrolunur. Cennete yaklaşırlar ve hatta kokusunu almaya başlarlar. Cennetin köşklerine ve Cenab-ı Allah'ın cennet ehline hazırladığı nimetleri görürler. Nida olunurlar.
'Onları çevirin! Onların cennette nasipleri yoktur' (denilir). Geçmişte ve gelecekte hiç kimsenin görmediği ve dönmediği büyük bir pişmanlık ve hasretle dönerler.

Onlar:
"Ya Rabbi senin evliya kullarına hazırlamış olduğun sevap ve mükâfatı bize göstermeden önce keşke bizi Cehenneme atsaydın" derler.

Allah (c.c.):
"Ben bunu size göstermeyi murad ettim. Çünkü siz benimle halvet ettiğiniz zaman, büyüklükle ön plana çıktınız, (ibadet etmediniz.) Amma insanlar ile karşılaştığınız zaman onlara saygı gösterdiniz, insanlara riyakârlık ettiniz. Kalplerinizde olanın hilâfına (içinizde olmayan imanı) izhar ettiniz. Dünyaya hazırlandınız. Benden korkmadınız. İnsanlara hürmet ettiniz, saygı gösterdiniz, benim kadrimi bitmediniz, beni yüceltmediniz. Siz dünya hukukunu çiğnemekten kendinizi tuttunuz. Fakat kötülükleri benim için terk etmediniz. Yani insanlar için, kötülükten kendinizi alıkoydunuz. Benim için değil, öyleyse bu gün. Sizin hürmetiniz yani çok sevabınız olmasıyla beraber, size 'Elim azab'ımı tattıracağım."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:218-219)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 07 Şubat 2012, 12:03:16
Münafığın Dört Alameti

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Dört şey kimde bulunursa; o kişi münafıktır. O kişi oruç tutsa, namaz kılsa ve kendisinin Müslüman olduğunu zannetse bile... (O alâmetler:)
1- Konuştuğu zaman yalan söyleyen,
2- Kendisine emanet edildiği zaman hıyanet eden,
3- Vaad ettiği zaman, vaadinden cayan,
4- And ettiği (söz verdiği) zaman sözünü bozan..."

Kimde bu huylardan biri bulunursa; o kişide nifaktan bir haslet bulunmuş olur; ta ki onu terk edinceye kadar..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:57)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 08 Şubat 2012, 13:03:36
“Cehennem boş olarak kalır” Sözünün Açıklaması

"Cehennem boş olduğu halde kalır" Sözünü iyi kavramak için önce cehennemin tabakalarını ve her bir tabakaya kimlerin gireceğine bakmak lazım. Bilindiği üzere cehennem yedi tabakadır. Ve şunlardır:

1. Cehennem: (insan ve cinlerin âhirette kendisinde azab göreceği ilâhî azabın tecelli ettiği yerin) en yüksek tabakasıdır. Buna "Tabaka-i ulyâ-i nâr" yani ateşin en üst tabakasıdır. Cehenneme, tevhîd ehlinin isyankâr ve günahkârları girecektir.

2. Lezâ: Hristiyanların gireceği yerdir.

3. Hutame: Buraya Yahudiler girecektir.

4. Saîyr: Sabitlerin (yıldızlara tapanların) gireceği yerdir.

5. Sakar: Mecusîlerin gireceği yerdir.

6. Cahîym: Müşriklerin gireceği yerdir.

7. Haviye:Münafık ve mürtedlerin (İslâm dininden çıkanların) gireceği yerdir.

Görüldüğü gibi, isyankâr ve günahkâr olanlar "Cehennem"e gireceklerdir. Hıristiyan, Yahudi, Mecusî, Sabiîn, müşrik ve münafıklar da ilâhî azabın diğer tabakalarına gireceklerdir. Diğer tabakaların her birinin hususî isimleri vardır. Bu isimlerin her birinin Kur'ân-ı Kerimde geçtiği yerler vardır.
Azabın bütün tabakalarının hepsine birden müşterek olarak "Cehennem" de denilmektedir.

Bütün bu açıklamalardan sonra; Muhyiddîn-i Arâbî hazretlerinin keşif yoluyla söyledikleri "Cehennem boş olduğu halde kalır" Sözün iyi açıklanması ve ehl-i sünnet ve'l-cemaate uygunluğunu; son devir Osmanlı dersiâmlarından, ]ilim ile tasavvufu birleştiren şu açıklaması gerçekten konuyu çok güzel bir şekilde ifade edip özetlemektedir:

"Evliya’nın büyüklerinden bazı kâşifler (keşfi açık olanlar) milyonlarca sene geçtikten sonra cehennemin boşaldığını görmüşlerdir. O keşif sahibi evliya’nın boşaldığını gördüğü yer, asi ve günahkâr tevhid ehlinin yeri olan DEREKE-İ ULYÂ-I NÂR’ dır. Yani cehennemin en üst tabakasıdır. Yoksa küfür ehlinin gireceği altı dereke değildir. Çünkü Celal-i İlahide nihayet olmadığı gibi, onun yemişi neticesi olan azab-ı ilahide de nihayet yoktur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:135-136)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 09 Şubat 2012, 12:23:01
Halkı Sapıtan Önderlerin Cehennemdeki Hali

Onların (Allah'a iftira edenlerin) imamı (önderleri) Amr ibni Lühay el-Huzâî'dir.

Bu zât;
1- Mekke'nin ilk meliklerindendir.
2- İsmail Aleyhisselâm' ın dinini ilk olarak değiştiren ve tahrif eden kişidir.
3- Dikili taşlar edindi.
4- Putlar dikti.
5- Bahire'yi meşru kıldı.
6- Şaibe,
7- Vasile,
8- Ham ve benzerî değişik şeyleri halka din olarak öğretti...

Amr ibni Lühay'den Rivayet olundu:
Onun (Amr ibni Lühay el-Huzâ'î) hakkında Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Amr ibni Lühay el-Huzâ'î' yi cehennem ateşinde gördüm, bağırsakları sürüklendiğini gördüm. Onun bağırsaklarının kokusundan (bütün cehennem ehli) eziyet görür."

İşte bu onların reislerinin ve büyüklerinin cehennemdeki hâlidir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:129)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 10 Şubat 2012, 12:33:20
Âhir Zamanda İnsanlarının Durumları ve Ad Kavminin Feci Halleri

Bu (zamanımız), âhir zamandır. Bu zamanda, zahirde ve batında, ölüm ve hayatında kıbleye dönen insanlar çok bulunurlar. (Bu çağda ehl-i sünnet ve'l-cemaat üzere olan kişiler çok çok azdır...)

Söyleyen ne güzel söylemişler:
"Nas (insanlar) gitti, geriye ise ancak nasnâs kaldı." Nasnâs, insanlara benzeyen ve hakikatta insan olmayandır.

1- Onlar Ye'cûc ve Me'cûc'dür.
2- Sureti insan suretinde olan hayvandır.
3- İnsan sureti üzerine yaratılıp, bir şeyde insana benzeyen ve diğer bir şeyde insana benzemeyendir.
4- Adem oğlu değillerdir.
5- Denildi ki, onlar Adem oğlundandırlar...

Ad Kavmi

Ad kavminden bir mahalle ehli; peygamberlerine isyan ettiler; Allâhü Teâlâ hazretleri, onu "nasnâs"' a neshetti. Onlardan her bir adamın aynı yerden çıkan bir eli ve bir ayağı vardı. Onlar kuşlar gibi sıçrıyor ve hayvanlar gibi otluyorlardı.

Hayırlı insanlar neredeler?
Akıl sahipleri neredeler?
Hepsi gelip geçtiler!
VAllahi onlardan çok az kaldı!

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 281)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 13 Şubat 2012, 12:20:11
Cennet hoşa gitmeyen şeylerle gizlendi, Cehennem ateşi de şehvetlerle kapatıldı

Efendimiz Hazretleri buyurdular:
-"Cennet mekruhlarla (nefsin hoşuna gitmeyen) şeylerle gizlendi. Cehennem ateşi de şehvetlerle kapatıldı."

Kâfirlerin amelleri, bu hayatta onlara süslü ve güzel bir surette görünmektedir. Onlar da amellerini güzel görüyorlar. Tuğyan ehli de o günahları güzel görürler. Onların bu amelleri ahirette kendilerine münker ve korkutucu hakiki suretlerinde tezahür eder. Onlar bu anda, bu amellerini tanırlar. Ameller, kendi hakikî suretlerinde izhar edilmeyi kendilerinden haber vermek diye tabir edildi. Çünkü onlardan her biri amellerinin hakikatini ve mahiyetini olduğu gibi bilmeye sebeptir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 725)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 16 Şubat 2012, 12:51:31
İnsanların İmtihan Olduğu Şeyler

Cenab-ı Allah'ın buyurdukları gibi "İnsanlara; kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden şehvetlerin sevgisi bezendi; fakat bunlar dünya hayat'ın geçici şeyleri. Hâlbuki Allah... Âkibet güzelliği O'nun yanındadır’’. (Sure-i Ali İmran, âyet 14)

Dünya ziyneti ve Allah'dan dünya şehvetini istemekle hileye uğratıldılar. Ve uhrevî saadeti istemek, hakikatte o bilinmeyen bir aldatmadır. Allahü Teâla buyurdukları gibi "Allahı aldatmaya çalışırlar.Halbuki Allah,onların aldatmalarını başlarına geçirir." (Sure-i Nisa, âywet 142) Ve bu manada:"Onlar ancak kendi nefislerini aldatıyorlar" buyuruldu.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:222)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 17 Şubat 2012, 12:26:38
Amellerin Göğe Yükselmesi

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, Muâz'a (r.a.) tavsiyede bulunurken şöyle buyurdular:
"Ey Muâz! Sana bir hadis (söz) söyleyeceğim, eğer sen onu tutarsan, sana fayda verir. (Yok) eğer. Kaybedersen (tutmazsan) o zaman da Allahü Teâlâ Hazretlerinin yanında senin delilin kesilir.

Ey Muâz! Mübarek olan Allahü Teâlâ Hazretleri, yedi kat semevât ve yeri yaratmadan önce yedi melek yarattı. Yedi kat sema’nın her birine bu meleklerden birini kapıcı yaptı. Kulun amellerini yazmak ve muhafaza etmekle vazifeli melekler, sabah vaktinden akşam vaktine kadar, göğe yükselirler. Onların güneş aydınlığı gibi bir nuru vardır. Melekler, o ameller ile dünya semasına çıkasıya kadar o ameli temiz ve çok görürler. Birinci kat sema ile müvekkel (vazifeli olan) melek, hafaza meleklerine şöyle seslenir:
"Durun! Bu ameli alın, sahibinin yüzüne çarpın! Ben gıybet edenleri bilen ve tanıyan biriyim. Rabbim, gıybet edenlerin amellerini buradan öteye geçirmememi bana emretti. Bu amellerin sahibi gıybet yapan biridir. Onun amelleri buradan öteye geçmez; ne kadar temiz veya çok olursa olsun." Dil o ki, şükür ve teşekkür ede. Hak şinâs kişi kimsenin gıybetinde bulunmaz."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:298-299)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 20 Şubat 2012, 12:33:30
Melekler ile Azazil'in, Azan Cinleri Yeryüzünden Kovmaları

Allahü Teâlâ Hazretleri, gök ve yeri yarattı. Melekleri ve cinleri de yarattı. Melekleri sema’da iskân etti (yerleştirdi), cinleri de yeryüzüne yerleştirdi. Cinler, "Cânn"ın evlâdıdır. Cânn, cinlerin babasıdır. Âdem (a.s), beşerin (insanlığın) babası olduğu gibi... Allahü Teâlâ Hazretleri, Cânnı ateşin dumansız alevinden yarattı. Sema ile gök arası onundur. Yıldırımlar oradan iner. Orada oturduklarında nesilleri çoğaldı. Cânnın yaratılması, yerle gök arasında yaşaması, Âdem (a.s)'dan altmış bin sene önceydi. Cânn ve kavmi, bu âlemde, yedibin sene kadar uzun bir ömür sürdüler.
Sonra onların arasında hased (kıskançlık), aşırılık ve zulümler baş gösterdi. Fesat ve fitne çıkarttılar. Birbirlerini öldürdüler.
Allahü Teâlâ Hazretleri, onların başına dünya semasının meleklerini gönderdi. İblis'i onların başına "âmir" tayin etti. İblisin (şeytanın) adı (o zaman) Azâzil idi. iblis, cinlerin en bilginiydi. Yeryüzüne indirildiler. Melekler, cinleri hezimete uğratıp, onları yerden çıkarıp, deniz adalarına ve dağların yüksek tepe ve oyuklarına sürdüler. Arzda sakin oldular. Üzerlerindeki ibadet emri hafif idi. Çünkü meleklerden sınıfın her biri göklere yükselirdi. Korkuları şiddetli olurdu. Dünya semasının meleklerinin işleri bir üsttekilerine nazaran kolay olurdu.

Allahü Teâlâ Hazretleri İblise yeryüzünün mülkünü (saltanatını) ve cennetin hazinelerini verdi, iblisin yeşil zümrüdden iki kanadı vardı. Bazen yerde Allah'a ibadet ederdi,-bazen gökte ve bazen de cennette ibadet ederdi...
Zamanla içine "ucub" girdi. Kendi kendini beğenme kaprisine kapıldı. Kendi kendine şöyle düşündü.
-"Allahü Teâlâ Hazretleri, bu maddî ve manevî saltanatları bana verdiğine göre, ben Allah'a karşı meleklerden daha mükerrem ve sevimliyim'' dedi. Yine böylece dünyaya yönelip onunla olan herkese işinin değiştirilmesi emredilmiştir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:362-363)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 21 Şubat 2012, 11:59:30
Tırnak Kesme Şekli ve Günü

Hadis-i Şerif'te buyuruldu:
"Kim tırnakları Cuma günü keserek kısaltırsa, Allahü Teala onu, gelecek cumaya kadar ve üç gün ziyadesiyle belalardan muhafaza eder"

Yine Hadisi  Şerifte buyuruldu:
"Kim tırnaklarını Cuma günü keserse o günün misline(öbür cumaya) kadar korunmuş olur."

Yine Hadisi Şerifte buyuruldu:
"Kim fakirlikten, göz ağrısı şikayetinden, alaca hastalığı ve delilikten emin olmak istiyorsa, perşembe günü ikindiden sonra tırnaklarını kessin."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:25)



El ve Ayak Tırnaklarını Kesme Şekli

İmam Nevevî hazretleri, zikrettiler:
Tırnak kesmede müstehab olan, ayaklardan önce ellerin tırnaklarından kesmeye başlamaktır.
Tırnak kesilirken, önce sağ elin şahadet parmağıyla başlanır. Sonra orta parmak, sonra yüzük parmağı, sonra küçük parmak ve en son başparmağın tırnakları kesilir. Sonra sol ele döner.

Sol elde küçük parmaktan başlanır, yüzük parmağı ve sonra diğerleri (orta parmak, şahadet parmağı ve başparmağın) tırnakları sırayla kesilir.

Sonra ayaklara geçilir. Sağ ayağın küçük parmağından başlanır; sol ayağın küçük parmağından bitirilir.

(Sağ ayak parmaklarına küçük parmaktan başlanıp sırayla kesilir; sol ayağın parmaklarına ise başparmaktan başlanıp küçük parmağa doğru sırayla kesilir.) İmam-ı Gazali hazretleri, İhyâ-u Ulumiddin kitabında bu şekilde zikretti.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:26)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 22 Şubat 2012, 12:20:33
Saçların Nasıl Yapılacağı

Müşrikler, saçlarını başlarında bölüyorlardı. Kitap ehli ise, saçlarını, sarkıtıyorlardı, yani alınlarının üzerine bırakıyorlardı. Onu kısa tutuyorlardı, ona nâsiye saçı denirdi. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, kendisine ilâhî bir hüküm gelmeyen bu konuda kitap ehlinin şeklini muvafık görmüştü. Onların kitaplarında bu bir emir olabilir ihtimali ile... Fakat Cebrail (a.s) indi, saçın ortadan ikiye bölünmesini ona emretti.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri çoğu kere, saçlarını bırakırdı, (kökten kazıtarak) traş olması yoktu. Lakin İmam Gazali hazretleri, bu bizim zamanımızda saçı fazla uzatmayı mekruh görmüşlerdir. Çünkü saçı uzatmak bâzı alevîlerin şiârı (alâmeti farikası)dır. Eğer saçını bırakan kişi alevi değil ise, onlara karışmış ve benzemiş olur.

Cinâyetü'z-zahire”de zikredildi:
Saçı, kıvırcık kıvırcık yapıp dalgalandırmak, saçları (yani ondüle) yapmak, erkeklere haramdır. Çünkü erkeklerde, saçları uzatıp lüle lüle yapılması, fesatlıklara yol açmaktadır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:21)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 23 Şubat 2012, 11:48:31
Şeytanların Aslı

Bazı Müfessirler, Şeytanların insan ve cinden başka bir cins ve hepsinin iblis'in çocukları olduğuna kani olmuşlardır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:28)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 24 Şubat 2012, 12:20:57
Şeytanın Kandıramadığı Mümin İçin Hileleri

"Şeytan", mü'mini aldatmaktan yorulduğu ve aciz kaldığı zaman, mü'mine vesvese vermek, iğvâ ile mü'mini bozmak için, insanlardan taşkınlık yapan ve haddini aşanlara gider. Mü'mini fitnelere düşürmek için, onu aldatır. (Ve o azgın ve taşkın kişiyi mü'minin başına musallat eder...)

Mâlik bin Dinar (r.h.) hazretlerinden rivayet olundu:
"Bana insanların şeytanları, cinlerin şeytanlarından daha şiddetli ve daha tehlikelidirler. Bu (şundandır:) Çünkü ben cinnî şeytanlardan Allâhü Teâlâ hazretlerine sığındığım zaman (eûzü çektiğimde) onlar benden (kaçıp) giderler, insan şeytanları ise bana gelirler ve ayan (göz göre göre) beni günaha çekerler..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:31)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 27 Şubat 2012, 12:05:44
İnsan Şeytanları Nefsi Emmaredir

"İnsan şeytanları" ile "nefs-i emmâre"ye işarettir. Nefs-i emmâre, düşmanların en büyük düşmanıdır. Bundan dolayı "İns ve cin şeytanlarını..." kavl-i şerifiyle) insan şeytanları, cin şeytanlarından önce zikredildi... Diğer yerlerin zıddına...
Nefs-i emmâre ashabı, cin şeytanlarından daha şiddetli ve daha zordur. Zira insanın hilesi, insanın hilesiyle beraber çok katmerlidir.
Erbâb-ı kulûb (kalb erbabı) asla nefs-i emmâre'nin ashabının yaldızlı sözlerine meyletmezler. Her ne zaman düşmanların düşmanlığı kuvvetlenirse, evliyanın da imanı artar.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:34)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 28 Şubat 2012, 11:33:48
Şeytanın Tasarrufu Olan (İstifade  Ettiği) Şeyler

Üzerinde besmele çekilmeyen,
1. Her bir yemek,
2. Her içilecek şeyler,
3. Her Giyilecek elbiseler.
4. Ve bunlardan başka kendisinden menfaat görülen bütün şeylerden şeytanın tasarrufu ve kullanması vardır. Bu ya aynını telef etmekle olur. Veya aynını baki kılmakla olur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:83)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 29 Şubat 2012, 12:14:03
Şeytanın Kandıramadığı Şeyhe İnsanları Nasıl Saptırdığını Anlatması

Hikâye olundu. Şeyhlerden bir abid vardı. Şeytan onu iğfal etmek istedi. Buna güç yetiremedi. Hiçbir sey o şeyhin aldanmasına vesile olmadı.
Şeytan, ona:
"Benim Ademoğullarını nasıl saptırdığımı sormaz mısın?" dedi.

O da:
"Evet!"

Şeytan:
"Anlatayım mı?"

Şeyh:
"İnsanlan saptırmak için en güvendiğin yolların ne olduğunu bana haber ver?" dedi.

Şeytan:
"İnsanları aldatmak, saptırıp dalalete düşürrmek için başvurduğum yollar:
1. Cimrilik,
2. Hiddet (sinirlenmek),
3. Sarhoşluktur.

Çünkü adam cimri olduğu zaman, malını kendisinin gözünde az gösterir ve ona başkalarının malına göz dikmesini söyler ve böylece bu şekilde ona vesvese veririm.

Eğer adam hiddetli (sinirli) olursa, aramızda onunla oynarız; çocuklar topla oynadıkları gibi... Hiddetli kişi, duasıyla ölüleri dirilten (evliya) bir kişi olsa bile ondan (yani onu aklatmaktan) asla ümit kesmeyiz.

Adam sarhoş olduğu zaman, onu her türlü şehvet (ve günaha) çekeriz: keçiyi kulağından tutup çektikleri gibi...

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:28)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 01 Mart 2012, 12:26:10
Müminin Ölümüne Şeytanın Ağlama Sebebi

Bazı şeyhlerden rivayet olundu. Buyurdular:
Mü'min vefat ettiğinde, ailesinden bazılarının ağlamasından daha şiddetli olarak, ölen mü'minin ardından şeytan ağlar. (Şeytanın bu ağlaması) mü'mini dünya hayatta kendi (vesvese) ve fitneleriyle fitneye düşüremediği içindir...
Mü'minin ruhu, sema’ya yükseltildiği zaman, melekler;
"Bu kulu, şeytandan kurtaran ve muhafaza eden, Allâhü Teâlâ hazretlerini teşbih ve takdis ederiz! Ya nasıl kurtuldu bu?" derler.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:35)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 02 Mart 2012, 12:25:17
Şeytanın Oynaştığı Vaizler

Efendimiz (s.a.v) Hazretleri buyurdular:
"Nice vaizler vardır ki, şeytan onlarla oynaşır."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:467)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 05 Mart 2012, 12:25:16
Şeytandan Şikâyet Eden Adama Şeytanın Cevabı

Adamın biri, Şeyh Ebû Medyen (k.s.)'a geldi.

- "Bu şeytan bizden ne istiyor?" diyerek şeytanı ona şikâyet etti.

Şeyh de buyurdu:
- "Senden az önce de şeytan geldi; o da senden şikâyetçiydi" dedi.

Adam, büyük bir şaşkınlıkla sordu:
- "Şeytanın benden şikâyeti neydi?"

Şeyh buyurdu. Şeytan:
- "Yakında o gelip beni şikâyette bulunacaktır. Lakin Allahü Teâlâ hazretleri, beni dünyaya malik kıldı. Mülkümde benimle çekişen kişinin imanını almadan ben teselli olmam. Kim elini dünya ve dünyanın süslerinden çekerse, o kişi, dünyanın yorgunluk ve mihnetinden kurtulup istirahate nail olmuştur." dedi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 275)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 07 Mart 2012, 11:13:19
Evlenenler İçin Şeytanın Feryadı

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Hâdis-i şeriflerinde buyurdular:

"Kim evlenirse, dininin yarısını korumuştur, Diğer yarısından dolayı da takvalı olup Allah'dan korksun."

"Kim evlenirse, dininin üçte ikisini korumuştur."

"Sizden biriniz evlendiği zaman, şeytanı feryat edip şöyle der: 'Yazıklar olsun bana! Bu Âdemoğlu dininin üçte ikisini benden korudu.'"

"Onlar sizin için bir libas (elbise ve örtü) siz de onlar için bir libas (elbise ve örtü) mesabesindesiniz." Ayet-i kerimesinin manası: "Onlar (kadınlar) sizin için sükûn yeri ve siz onlar için sükûnet kaynağısınız." demektir.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurduğu gibi:
"O, odur ki, sizi bir tek nefisten yarattı. Eşini de ondan yaptı ki, gönlü buna ısınsın (onda sükûnet bulsun diye)."

Hiçbir şey, iki eşin (karı-kocanın) birbirlerine sükûn ettiği. Birbirleriyle kaynaşıp huzur buldukları gibi sükûn etmez.
"Allâhü Teâlâ bilmektedir" yani ezelde bildiği için.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 369)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 08 Mart 2012, 10:38:48
Şeytan ile Dostluk ve Düşmanlığın Hükmü

"İblis ile sulh ve barış üzere olmak, Allâhü Teâlâ ile cenktir. Şeytan ile cenk Allâhü Teâlâ hazretlerine itaattir..." [Sûre-i Sebe/ 34/20]

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:389)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 09 Mart 2012, 10:56:43
Şeytan Yaşlanır mı?

İbni Abbâs (r.a) dan rivayet olundu.

Buyurdular:

"Muhakkak ki zaman, şeytanın üzerinde geçer ve böylece şeytan yaşlanır (ihtiyar olur); sonra da, otuz yaşına döner."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:382)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 12 Mart 2012, 10:41:14
Şeytanın Sevdiği ve Sevmedikleri

Vehb bin Münebbih (r.h.) hazretlerinden zikredildi.Buyurdular ki:

"Allâhü Teâlâ hazretleri Şeytana  Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine gitmesini ve Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin kendisine sorduğu her suale doğru cevap vermesini emretti."

Şeytan da elinde değnek olan ihtiyar bir kimse suretinde Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine geldi.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, ona sordu:
"Kimsin sen?"

O:
"Ben İblisim!" dedi.

Sordular:
"Niçin geldin?"

Şeytan:
"Allâhü Teâlâ hazretleri, sana gelmemi senin sorduğun her suale cevap vermem ve sana haber vermemi, bana emretti," dedi.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri sordular:
"Benim ümmetimden senin kaç düşmanın var?"

Şeytan:
"On beş!" dedi ve onları saymaya devam etti.

1.   Birincileri sensin,
2.   Âdil imam (idareci),
3.   Mütevazı olan zengin,
4.   Doğru tüccar,
5.   Huşu duyan (Allah'tan korkan ve mütevazı) âlim,
6.   Nasihat eden mü'min,
7.   Kalbinde merhamet olan mü'min,
8.   Tevbesinin üzerinde durup sebat eden kişi, (1/428)
9.   Haramdan sakınan (verâ sahibi),
10. Taharet (temizlik ve abdeste) devam eden mü'min,
11. Çok sadaka veren mü'min,
12. İnsanlarla olduğu zaman ahlakı güzel olan mü'min,
13. İnsanlara faydalı olan mü'min,
14. Kur'ân-ı Kerimin hâmili (ezberleyen ve onun sorumluluğunu yüklenen) ve ona (hizmet etmeye ve okumaya) devam eden kişi,
15. İnsanlar, uyurken geceleri kıyamla (uyanık ve namaz kılmakla) geçiren kişilerdir" dedi.


Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, yine şeytana sordular:
"Benim ümmetimden senin dost ve arkadaşların kaç kişidir?"

Şeytan:
"On kişidir!" dedi ve saymaya devam etti:

1.   Zulümkâr sultan (idareci),
2.   Kibirli zengin,
3.   Hain tüccar,
4.   İçki içen,
5.   Koğuculuk yapan,
6.   Gösteriş sahibi (riyakâr),
7.   Faiz yiyen,
8.   Yetimin malını yiyen,
9.   Zekâta mâni olan (zekâtı vermeyen, zekâtı verilmesi gereken yerlere vermeyen ve kendisine zekât almak düşmediği halde zekât alan ve böylece Müslümanların zekâtına mâni olan),
10. Tul-u emel sahibi olan kişilerdir."


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:172-173-174)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 13 Mart 2012, 10:08:03
Şeytanın Bazı İnsanlarla Çocukların Topları İle Oynadıkları Gibi Oynaması

Şeyh Hasan Muhammed bin Serrâc (r.h.) buyurdular.
Ben Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) hazretlerinden işittim. Buyurdular:
 
"Rüyamda İblisi gördüm. Âdeta çıplaktı."

Şeytana:
"İnsanlardan utanmıyor musun?" dedim.

O:
"Eğer bunlar, insanlardan olmuş olsalardı, çocukların toplarla oynadıkları gibi ben onlarla oynayamazdım," dedi.

Ben yine şeytana sordum:
"İnsan kimdir?"

O:
"Şirûzî mescidinde bir kavim vardır. Onlar hep mescide devam edenlerdir ki, vücutlarında derman bırakmazlar. Kalbimi yakarlar. Ne zaman onları gözüme kestirmeye uğraşırsam, hemen beni Allah'a işaret ederler. Onların zikirlerinin nuruyla yanacak gibi olurum" cevabını verdi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 524-525)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 14 Mart 2012, 11:08:21
Şeytana Mühlet Verilme Sebebi

Allâhü Teâlâ hazretleri, şeytana mühlet verdi. Sadece;
1. Onunla kulları mübtelâ kılsın,
2. Onunla kulları imtihan etsin,
3. Onun sebebiyle kulların muhlisi ile hevâsına tabi olanı temyiz edip, ayırtsın
4. Şeytana muhalefet etmekle sevaba yönelsinler...


Ameller Zayi Olmaz ve denildi ki:

Allâhü Teâlâ hazretleri, şeytanın gökte ve yeryüzünde yapmış olduğu ibadetlerine mükâfat olarak ona mühlet verdi... Ve böylece bilinsin ki, Allâhü Teâlâ hazretleri, amel edenlerin amellerini asla zayi etmez.


Günahların Yüklemesi

Ve denildi ki: Allâhü Teâlâ hazretleri, ona mühlet verdi ve onu (dünya) zamanlarının sonuna kadar hayatta (dâim) kıldı. Bu onun bilmediği bir cihetten onun için istidrâçtır ki, ondan başka kâfir ve şerlilerin (kötülerin) yüklenemeyecekleri kadar günahları yüklenmesi içindir...


Uzun Ömür Kâfirlerin Reisinedir

Allâhü Teâlâ hazretleri, şeytana malum güne kadar mühlet verdi ki, basiret sahipleri ondan ibret alsınlar... (Bütün asırlar boyunca akıl sahipleri onun hâlini düşünüp ibret alsınlar ve bilsinler ki) muhakkak, bu dünyada uzun ömre sahip olmak, kâfirlerin reisi ve tacirlerin (günahkârların) liderleri içindir...


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:383-384)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 15 Mart 2012, 10:09:58
Şeytanın İnsana Vaat Ettiği Çirkinlikler

Bu ayet-i Kerime’de işaret edilen manalar:
"Muhakkak ki şeytan fakirdir; bunun için de zahirî olarak fakirliği vaad eder" (Sûre-i Bakara, Âyet 268)
Şeytan hakikatte çirkinliği emreder.

"çirkinlikler" kelimesi, aslında bütün kötülükleri kendisinde toplayan bir isimdir. Çünkü şeytanın fakirlik vaat etmesi, "çirkinlikler" kelimesinin bütün manalarını tazammun etmektedir.

Şeytan insana şu çirkinlikleri vaat eder:

1.  Cimrilik,
2.  Hırs,
3.  Hak Teâlâ hazretlerinden (rahmetinden) ümidini kesmek,
4.  Hak Teâlâ hazretlerinin vaadlerinden şek ve şüpheye düşürmek,
5.  Mahlûkatın rızkını verdiğini,
6.  İnfak eden insanlara, yerine başka mallar vereceği ve iyiliklere kat kat sevap vereceği gibi ilâhî vaadlerden insana vesvese vermek.
7.  Allah'a sû-i zann,
8.  Allah'a tevekkül etmeyi terk etmek
9.  Hak Teâlâ hazretlerinin kavl-i şerifini tekzip etmek,
10. Kur'an-ı Kerimi yalanlamak,
11. Allâhü Teâlâ hazretlerinin fazl-ü keremini (ve nimetlerini) unutmak,
12. Küfran-ı nimet (nankörlük) etmek,
13. Hak'dan yüz çevirmek,
14. Halk'a (ve onların yanlışlıklarına) yönelmek,
15. Allâhü Teâiâ hazretlerinden recâ ve ümidi kesmek,
16. Kalbi Allâhü Teâlâ hazretlerinden başka şeylere bağlamak,
17. Şehvetlere tâbi olmak,
18. Dünyevî haz ve (kısmetleri) âhiret üzerine tercih etmek,
19. İffeti terk etmek,
20. Kanaati elden bırakmak,
21. Dünya sevgisine sarılmak.

Dünya sevgisi bütün hataların başı ve her türlü belânın tohumudur. Kimin kalbine şeytanın vesvese kapılarından biri açılırsa, o kişi yakında bütün bu afetlere uğrayacaktır. Kim bu kapıları (şeytanın vesvese yollarını) kapatırsa, Allâhü Teâlâ hazretleri, ona çeşit çeşit kerametlerle ikram’da bulunur ve Allah onun derecelerini yükseltir.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:189-190)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 16 Mart 2012, 10:29:24
Hazreti Allah (c.c)'ün Şeytanla Konuşma Şekli

Âlimler ihtilâf ettiler;
"Allâhü Teâlâ hazretleri acaba şeytan ile vasıtasız olarak mı konuştu; yoksa vasıta ile mi?"

Sahih olan (görüşe göre), muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri, onunla bir melek vasıtasıyla konuştu. Zira Bari Teâlâ hazretlerinin kelâmı, konuştuğu kişi için bir rahmet, rızâ, ikram ve yüceliktir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:384)
Başlık: Şeytanın İnsana Dört Cihetten Gelmesinin İzahı
Gönderen: Mücteba - 19 Mart 2012, 10:50:55
Şeytanın İnsana Dört Cihetten Gelmesinin İzahı


Şeytanın Önden Gelmesi

"Sonra elbette onlara sokulacağım," Bundan sonra onlara muhakkak ki geleceğim, "Onların önlerinden, " (Araf Sûresi, âyet 17)
Yani âhiret yönünden sokularak onları o konuda şek ve şüpheye düşüreceğim..
Yine onlara haset yönünden geleceğim. Onlara kıskançlığı süslü ve güzel göstereceğim. Özellikle kendi zamanlarındaki büyüklerinden âlimleri, şeyhleri, büyük zatları kıskanmalarını sağlayacağım.

1- Onların hallerinden,
2- Amellerinden,
3- Ve sözlerinden hakkında sapıtsınlar diye....


Şeytanın Arkadan Gelmesi

"Ve onların arkalarından," Dünya tarafından onlara gelir ve onları dünyaya rağbet ettiririm...
Yine onlara asabiyet (ırkçılık, kavmiyetçilik) yönünden onlara gelirim. Ve böylece,

1- Sahabeler,
2- Tabiîn,
3- Ve geçen meşâhiy-i kiram hakkında sapıtırlar, ileri geri konuşur ve onlara buğz ederler...


Şeytanın Sağdan Gelmesi

"Ve onların sağlarından..." hasenat tarafından onlara gelirim.
Onları ucub (kendini beğenmek ) ve riya (gösterişe) düşürürüm. Onlara bast(ve genişletmek ve manevî olarak üstünlük) yönünden geleceğim. Ve böylece müritlere (bir şey olduklarını zannı vereceğim ve müritleri) şeyhlerin sohbetlerinde sû-i edep (edepsizlik) etmeye teşvik edeceğim. Müritler haşmet ve ta'zimi terk ederler.
Onları kabul rütbesinden düşürmek için, sözde genişlik ve mizaha (hafifliğe) iteceğim...


Şeytanın Soldan Gelmesi

"Ve onların sollarından (sokulacağım)" Yani;

1- Kötülükleri (ve günahları) yönünden onlara geleceğim,
2- Ve onlara günahları süslü göstereceğim,
3- Yine onlara muhalefet yönünden geleceğim,
4- Onlara şeyhlerin emirlerini terk etmelerini emredeceğim,
5- Onlara şeyhlerin nehyettiklerini yapmalarını sağlayacağım,
6- Onları onun sebebiyle reddin yerine koymak için çalışırım,
7- Ve onları velayet gayretinin kamçılarıyla helak edeceğim,
8- Böylece (mürşid-i kâmiller) onları kabul ettikten sonra reddedeceklerdir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:386-387)
Başlık: Şeytanın yanında 3 Sınıf olan İnsanlar
Gönderen: Mücteba - 20 Mart 2012, 10:47:34
Şeytanın yanında 3 Sınıf olan İnsanlar

Habis şeytan, Yahya (a.s.)'a göründü.Ona,

"Sana nasihat etmek istiyorum" dedi.

Yahya (a.s.):
"Sen yalan söylüyorsun! Sen bana nasihat etmezsin. Lakin bana Adem oğullarından haber ver" dedi.

Şeytan:
"Âdem oğulları, bizim yanımızda üç sınıftır.

Birinci Sınıf İnsan:
Bize sınıfların en şiddetlisidirler. Onu fitneye (ve günaha) düşürmeye yöneliriz. Onu fitneye düşürürüz ve ona yerleşiriz. Sonra o kişi, kendisine gelip, Allah korkusundan titrer ve hemen tevbe ve istiğfar eder. Bizim onda idrak ettiğimiz her şeyi bizim aleyhimize bozar (bütün çalışmalarımız boşa gider...) Sonra biz ona bir daha döneriz; o da tevbe ve istiğfara döner. Ve biz ondan hacetimize ulaşamayız. Fakat ondan ümit de kesmeyiz... İşte biz (şeytanlar) böyle kişilerin elinden yorgun ve bitkin düşeriz...

İkinci Sınıf:
Bunlar bizim elimizde, çocuklarınızın elindeki top gibidir. Biz onları dilediğimiz tarafa çeviririz (yani istediğimiz gibi onlarla oynarız...)

Üçüncü Sınıf:
Bunlar senin gibi ma'sûm olanlardır. Biz onlardan hiçbir şeye kaadir olamayız..." dedi.



Leziz Yemek?

Bundan sonra Yahya (a.s) ona sordu:
"Sen benden bir şeye kaadir olabildin mi hiç?"

Şeytan:
"Hayır! Ancak bir kere sana gücüm yetti!"

Yahya (a.s), hayretle sordu:
"Nedir o?"

Şeytan devam etti:
"Bir defasında sana bir yemek takdim olunmuştu. (Senin önüne bir yemek getirilmişti.) Sen ondan yedin. Ben o yemeği sana leziz göstermeye devam ettim. Senin iştahın çekti ve sen istediğinden daha çok yedin... Böylece o gece, daha önceki gecelerde olduğun gibi aynı saatte (gece namazına ve teheccüde) kalkamadın..."

Yahya (a.s):
"Hiç şüphesiz bundan sonra artık kesinlikle doyuncaya kadar yemeyeceğim!" dedi.

Şeytan da ona:
"Senden sonra hiçbir âdeme (insana) asla nasihat etmeyeceğim!" dedi.



Fâsıkın Cömertliği

Şeytan yine kendi aslî suretinde Hazret-i Yahya bin Zekeriyya (a.s) ile karşılaştı.

Yahya (a.s) şeytana:
"Bana haber ver! İnsanların içinde sana en sevimli kimdir? Ve insanlardan en çok buğzettiğin kişiler kimlerdir?"

Şeytan:
"Ben en çok cimri mü'mini severim! Ve insanlardan bana en kötü ve en çok buğzettiğim kişi ise, cömert fâsıktır..."

Yahya (a.s) ona sordu:
"Bu nasıl olur?"

Şeytan:
"Çünkü cimri adamın cimriliği bana yeterlidir! Fâsık olan cömert ise, Allâhü Teâlâ hazretlerinin onun cömertliğine muttali olması onun yapmış olduğu cömertlik sebebiyle ona hidayet nasip etmesi ve onu kendisine yöneltmesi ve ona velayet mertebesini vermesinden çok korkarım!" dedi.

(Şeytan bütün bu açıklamalarından sonra da) "Eğer sen Yahya olmamış olsaydın; gerçekten sana bunu haber vermezdim!" dedi.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:440-441)
Başlık: Büyük günahların en büyüğü
Gönderen: Mücteba - 20 Mart 2012, 10:51:25
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:

"Büyük günahların en büyüğü, dünya sevgisidir"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:445)
Başlık: Şeytanı Yakalama Kıssası
Gönderen: Mücteba - 21 Mart 2012, 11:14:48

Şeytanı Yakalama Kıssası

Ebû'l-Eslem ed-Deylemî buyurdular:

"Muaz bin Cebel (r.a.)'a, şeytanı tuttuğun an ile ilgili kıssanı bana haber ver (anlat)" dedim.

O:
"Rasûlüllah (s.a.v.) hazretleri, beni Müslümanların sadakalarının üzerine (bekçi) tayin etmişti. Hurmaları bir odaya koymuştum. Fakat hurmalarda noksanlık gördüm. Gidip bunu Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine haber verdim.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri bana:
'Bu şeytandır, onlardan alıyor' dedi.

Hurmaların olduğu odaya girdim, kapıyı kilitledim, bekleyeme başladım. Büyük bir karanlık geldi. Ortalığı kapladı, Sonra başka bir surete büründü. Kapının aralıklarından içeriye girdi. Ben gömleğimi üzerime şiddetli bir şekilde örttüm. O hurmaları yemeye başlayınca hemen üzerine sıçradım. Onu yakaladım. Ellerimi üzerine koydum.

Ve:
'Ey Allah'ın düşmanı!' dedim.

O:
'Beni bırak! Ben yaşlı ve birçok aile (külfet ve çocuk) sahibiyim! Fakirim! Nusaybin cinlerindenim! Sahibiniz gönderilmeden önce bu şehir bizimdi. Sahibiniz (Peygamberiniz) gönderildikten sonra biz bu şehirden çıkarıldık. Benim yakamı bırak! Bir daha asla gelmeyeceğim!' diye yalvardı. Ben de yakasını bıraktım.

Bunun üzerine Cebrail Aleyhisselâm gelip olup bitenleri, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine haber verdi. Efendimiz (s.a.v.) namazı kıldı. Beni çağırdılar. Huzuruna çıktım.

Bana:
'Esirine ne yaptın?' diye sordu.

Ben de olup bitenleri ona haber verdim.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
'O mutlaka geri dönecektir!'

(Muaz bin Cebel hazretleri) buyurdular:
'Hurmaların olduğu odaya girdim. Üzerime kapıyı kilitledim. Şeytan yine geldi. Kapının yarıklarından içeriye girdi. Hurmadan yemeye başladı. Birinci defa yaptığımı yine yaptım (üzerine atlayıp hemen yakaladım)'

Şeytan:
'Beni serbest bırak, bir daha gelmeyeceğim!' dedi.

Ben de:
'Ey Allah'ın düşmanı! Sen daha önce bana elbette gelmeyeceğim demedin mi?' dedim.

O:
'Elbette geri dönmeyeceğim!
Bunun alâmeti sizden, birinizin Bakara Sûresinin son iki ayetini okuduğu zaman, bizden (şeytanlardan) hiçbiri o gece onun evine giremez!'
dedi."


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:286-287)
Başlık: Görülmeyen Şeytanla Savaşma Şekli
Gönderen: Mücteba - 22 Mart 2012, 11:15:39
Görülmeyen Şeytanla Savaşma Şekli

Sual:
Eğer denilirse, Biz onlarla (şeytanlarla) nasıl savaşalım ve onlardan nasıl korunabiliriz? Hâlbuki biz onları göremiyoruz?

Cevab:
Biz,  onların şahıslarıyla (dövüşmek suretiyle) savaşmakla emir olunmadık...

Ve ancak bizler, şeytanların;

1- Vesveselerini defetmek,
2- Onların kalplerimize ilka edip koydukları şeyleri, Allâhü Teâlâ hazretlerine sığınmak suretiyle kabul etmemekle emir olunduk....

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:436)
Başlık: "Livâtanın Mucidi Şeytandır"
Gönderen: Mücteba - 23 Mart 2012, 11:10:36
"Livâtanın Mucidi Şeytandır"

Denildi ki onların (Lut a.s.)'ın kavminin bu çirkin işi yani livâta(fiilini) ilk olarak icad edip yapmalarının sebebi,(şuydu).
Onların memleketleri, o Şam toprağı mümbitti. Meyvelerin çeşitleri, hububat, yeşillik ve her türlü ziraat oluyordu. Mahsül ve ziraat vakti olduğunda, çevrelerinde insanlar, iyilik ve yardım almak için geliyordu. Fakirlerin çok gelmelerinden dolayı, eziyet görmeye başladılar. Şeytan onlara yaşlı(ve bilge) bir insan suretinde geldi. Ve onlara; "Eğer şöyle şöyle yaparsanız, bu fakirlikten kurtulursunuz" dedi. Önceleri bunu yapmaktan kaçındılar. İnsanlar kendilerine geldiler. Onlar, güzel genç bir oğlana isabet ettiler. Bu çirkinlik onların içine yaygın hale geldi. Onlar bu işi ancak yabancılara yapıyorlardı.

Kelbî (r.h.) buyurdular:
Bu (livâta) işini ilk yapan Habis, Şeytandır. Şeytan, önce onlara güzel bir oğlan suretinde göründü. Onları kendi nefsine davet etti. (Bu iş, halkın arasına yayıldı) ondan sonra memleketlerine gelen her tüysüz yabancı oğlanlara bunu yapmaya başladılar. Şehvetlerini tatmin etmek ve insanların kendilerine hücum etmelerini defetmek için emredlere (tüysüz oğlanlara) yaptılar. Uzun bir zaman bu şekilde yaşadılar... Bu hal onların arasında çok yayılınca, arz (yeryüzü) büyük bir gürültüyle Rabbine seslendi, yalvarıp, yakardı. Sema yeryüzünün sesini işitti. Sema da Rabbine yakardı. Arş, semanın sesini işitti. Arş da Rabbine yakardı.Allâhü Teâlâ hazretleri semaya onlara taş yağdırmasını ve arz'a da (yeryüzüne de) onları içine almasını emretti... Önce başlarına gökten taş yağdı. Sonra yeryüzü onları içine yuttu.

Denildi ki:
Lût (a.s)'ın kavminden mukim olanlar yerin altına geçtiler. Misâfir olan (başka memleketlerde yolculuk ve seferde olanların da) başlarına gökten taş yağdı.

Sahibini Kırk Gün Bekleyen Taş:                                                                                                  
Rivayet olundu:
Onlardan (Lut (a.s)'ın kavminden) bir tüccar Harem-i şerifteydi. Bir taş tam kırk gün onun için durdu. O adam ticaretini bitirdi. Harem-i şeriften çıktığı zaman hemen taş onun üzerine düştü...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:716)
Başlık: Şeytanın En Çok Sevdiği ve Hazreti Allah’ın (c.c) En Çok Buğz Ettiği Şey
Gönderen: Mücteba - 26 Mart 2012, 10:48:50
Şeytanın En Çok Sevdiği ve Hazreti Allah’ın (c.c) En Çok Buğz Ettiği Şey

Hazret-i Süleyman bin Davud (a.s) cinlerden bir İfrit'e dedi ki:
-"Yazıklar olsun sana! İblis nerededir?"

İfrit;
-"Ey Allah'ın peygamberi, onun hakkında bir şey mi emrettin?" dedi,

Hazret-i Süleyman:
-"Hayır!", "Nerededir o? diye sordum" dedi,

İfrit;
-"Ey Allah'ın peygamberi şeytan gitti" dedi.

Sonra ifrit, Süleyman (a.s)'ın önünde yürüdü. Ta denizin üzerinde şeytana hücum etti. Baktılar ki şeytan, sudan bir döşeğin üzerindeydi.
Süleyman (a.s)'ı gördüğünde; Süleyman (a.s)'dan sarsıldı, (yerinden) ayrıldı, Süleyman (a.s) 'ı karşıladı.

Ve ona;
-"Ey Allah'ın peygamberi! Benim hakkımda bir şey mi emrettin?" dedi.

Süleyman (a.s):
-"Hayır! Lakin sana; senin en çok sevdiğin ve Allâhü Teâlâ hazretlerinin en çok buğz ettiği şeyin ne olduğunu sormaya geldim!" dedi.

Şeytan;
-"VAllahi! Eğer sen yürüyüp bana gelmemiş olsaydın; (benim en çok sevdiğim ve) Allâhü Teâlâ hazretlerin de en çok buğz ettiği şeyin; erkeğin erkeğe gelmesi ve kadının da kadına gelmesi olduğunu sana haber vermezdim" dedi.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:718-719)
Başlık: Kadınların ve Tüysüz Oğlanların Yanındaki Şeytanların Sayısı
Gönderen: Mücteba - 27 Mart 2012, 10:20:33
Kadınların ve Tüysüz Oğlanların Yanındaki Şeytanların Sayısı

Kâdî (r.h.) buyurdular:
Ben imam'dan işitim, şöyle diyordu:

-"Her bir kadın ile beraber iki şeytan vardır. Ama her bir güzel ve tüysüz oğlan ile beraber ise on sekiz şeytan vardır..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:720)





Lezbiyenlik de Zinadır

Hadisi Şerifte buyuruldu:
-"Kadınların kendi aralarında sürtüşmek (sevicilik yani lezbiyenlik); onlar arasında zinadır."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:719)
Başlık: Soy Sop Üstünlüğü İle Övünenlerin Şeytana Benzemesi
Gönderen: Mücteba - 28 Mart 2012, 10:55:30
Soy Sop Üstünlüğü İle Övünenlerin Şeytana Benzemesi

Mesnevî-i Manevî-yi şerif; Soy ve sopunun üstünlüğünü ve kendilerinin kendi soyundan olmayanlardan daha faziletli, daha hayırlı ve daha iyi olduklarını savunan insanlar, şeytanın yolundan gidiyorlar.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:374)
Başlık: Kırk Yaşına Vardığı Halde Hayrı Şerrinden Az Olana Şeytanın Taltifi
Gönderen: Mücteba - 29 Mart 2012, 10:57:02
Kırk Yaşına Vardığı Halde Hayrı Şerrinden Az Olana Şeytanın Taltifi

Hadis-i Şerif'te varid oldu.

"Kul, kırk yaşını ulaştığında, hayırları, şerlerine galip olmazsa; şeytan onun iki gözlerinin arasında öper ve ona; 'Ebediyen bir daha iflah olmaz bir şekilde feda olunan bir yüz!' der..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:387)
Başlık: Cin ve Büyüden Korunmanın Manevi Yolları
Gönderen: Mücteba - 30 Mart 2012, 10:37:33
Cinler ve Şeytanlar İçimize Nasıl Girerler?

Cin ve şeytanlar, bizim içimize, ince bir cismin zarfların içine girmesi gibi ererler...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:435)



Cin ve Büyüden Korunmanın Manevi Yolları

Aşağıdaki ayet ve dualar okunmalı veya yazılıp üzerinde taşınmalıdır.

1- Fatiha sûresi,
2- Bakara sûresinin ilk dört âyetleri,
3- Bakara sûresinin 163. ayet-i kerimesi,
4- Ayetü'l-Kürsi ve devamındaki bir âyet,
5- Bakara sûresinin son iki âyetleri,
6- İsrâ sûresi 45 ve 46. âyetleri,
7- EI-Mü'minûn sûresinin son dört âyet-i kerimesi,
8- Mü'min sûresi ilk üç ayetleri,
9- Cin sûresi ilk dört ayet-i kerimesi,
10- İhlâs sûresi,
11- Felak sûresi,
12- Nâs sûresi,
13- Kaside-i Bürde'nin bu mübarek beyitleri,
14- Tehlil,
15- Ezan-i Muhammedî.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:434)      
Başlık: Belaların Geliş Sebebi
Gönderen: Mücteba - 02 Nisan 2012, 10:51:00
Belaların Geliş Sebebi

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, buyurdular:
"Allahü Teâlâ Hazretleri, bir kulunu sevdiğinde, onu müptela kılar (onu imtihan eder). Eğer sabrederse, Allah onu seçer. Eğer razı olursa, Allah onu arındırıp temiz ve seçkin kılar."

Sana gelen belâları, hafifletmen için, önce, o belâları verenin muhakkak Allah olduğunu bileceksin. Allah'ın bütün işlerinin güzel olduğu itibariyle bu belâ'nın içinde elbette gizli bir güzellik vardır. Allah bu belâları sana onlardan daha güzel bir fiil ve iş sebebiyle sana dönmesi ve sana bol bol ata ve ihsanda bulunması için vermekte olduğunu kesinlikle kabul edeceksin.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:495)
Başlık: "Sabırla akşam sabah Olur. Tufana sabrın varsa bela defolur."
Gönderen: Mücteba - 03 Nisan 2012, 11:19:34
"Sabırla akşam sabah Olur. Tufana sabrın varsa bela defolur."

Hafız (k.s.) buyurdular:
- "Ey gönül! Sabûr (çok sabırlı) ol! Gam çekme ve keder ve üzüntüye kapılma! Zira sonuçta bu akşam sabah olur. Bu gece seher vakti olur...."

"Sabreden muradına erer"

Ve Yine buyurdu:
- "Eğer Nuh (a.s) gibi, senin de Tufana sabrın varsa; Belâ def olur. Bin yıllık muradın hâsıl olur..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 353)



-"Feyzî ilâhîyi kabul etmek için pak, temiz ve duru olmak gerekir... Yoksa her bir taş ve kül, lü'lü'-u mercan olmaz!. "

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 358)
Başlık: Sıkıntılı Hallerde Hazreti Allah'a Namazla Sığınılacağı
Gönderen: Mücteba - 04 Nisan 2012, 11:10:51
Sıkıntılı Hallerde Hazreti Allah'a Namazla Sığınılacağı

Rivayet olundu:
"Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, bir iş konusunda sıkıntıya girip üzüldükleri zaman, hemen namaz kılarak Allah'a sığınırdı."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:469)
Başlık: Gün’ün İnsanlara Seslenmesi
Gönderen: Mücteba - 05 Nisan 2012, 10:59:52
Gün’ün İnsanlara Seslenmesi

Âlâ İbni Ziyâd'dan şöyle rivayet olundu.

Dünya her gün şöyle seslenir:
"Ey insanlar! Ben yeni bir günüm, ben yapacağın amellere şahidlik etmekteyim. Eğer benim güneşim batarsa, bir daha kıyamete kadar ben size dönmem."

Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerine, soruldu:
-"Ya RasülAllah! İnsanların hayırlısı kimdir?"

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:
-"Ömrü uzun ve ameli güzel olandır" buyurdular.

Yine soruldu:
-"Hangi insan şerlidir?"

bu soruya Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:
-"Şerli ve kötü insan, ömrü uzun ameli kötü; insanların şerrinden korkup ve hayrı umulmayan kişidir," buyurdular.


Ebû Derdâ
(r.a.) Hazretlerinden rivayet olundu:

"Güneş doğduğunda muhakkak yanında iki melek vardır. O melekler, seslenirler ve onların seslerini insan ve cinler hariç bütün varlıklar işitirler.

O melekler şöyle derler:
'Ey insanlar! Rabbinize gelin. Âz ve yeterli olan bir şey; çok ve insanı oyalayan şeylerden daha hayırlıdır.'

Güneş her battığında mutlaka yanında yine iki melek vardır. Melekler, nida ederler ve o meleklerin seslerini insan ve cinler hariç yeryüzünde bulunan bütün varlıklar işitirler.

Melekler şöyle dua ederler:
'Allahım, malını senin yolunda infak edenin yerine yenisini ver. Malını infak etmeyip, elinde tutanın da malını telef et'

Mesnevide buyruldu:

Verilen her bir ekmek on ekmek getirir.
Can dahi on cana bedel olur.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:407-408-409)
Başlık: En’am Süresinin İlk Üç Ayetinin Fazileti
Gönderen: Mücteba - 06 Nisan 2012, 10:30:58
En’am Süresinin İlk Üç Ayetinin Fazileti

Merfu olarak, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinden şöyle rivayet olundu:
Kim sabahladığı vakit, "En'âm suresi”nin başından üç âyet-i kerimeyi" kavl-i Şerifine kadar okursa; Allâh’ü Teâlâ hazretleri, kendisine yetmiş bin melek vekil eder. Melekler onu muhafaza ederler. Tâ kıyamete kadar onların amellerinin misli ona yazılır.
Beraberinde demirden bir külünk bulunan bir melek yedinci kat semadan iner. Şeytan onun kalbine şerden herhangi bir şey vermek (vesvese ve kötülük ilkâ etmek) istediği zaman, o melek elindeki külünk ile şeytanı döver. O kişi ile şeytanın arasında yetmiş bir perde koyar.

Kıyamet günü olduğu zamanda Allâh'ü Teâlâ hazretleri, kendisine şöyle seslenir:
- "Adem oğlu (Kudret ve rahmet) gölgemin altında yürü! Cennetim meyvelerinden ye! Kevser'in suyundan iç! Selsebîl suyundan yıkan! Sen benim kulumsun; Ben de senin Rabbinim! (Bu gün sana hesap ve azap yoktur!"

İmam Vahidi (r.h.) hazretleri, "Elvasît"(isimli tefsirinde) rivayet ettikleri gibi...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:229)




"İnsanlara teşekkür etmeyen; Allâh'ü Teâlâ hazretlerine şükretmez." [Hadis-i Şerif]

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:231)
Başlık: "Mü’minin niyeti amelinden daha hayırlıdır"
Gönderen: Mücteba - 09 Nisan 2012, 10:47:33
"Mü’minin niyeti amelinden daha hayırlıdır." Hadis-i Şerif'inin İzahı

Hadisi Şerif: "Ameller niyete göredir"
Sual: Eğer sen Efendimiz Hazretlerinin "Mü’minin niyeti amelinden daha hayırlıdır" Hadis-i şerifinin manası nedir? diye soracak olursan.
Bu sorunun iki cevabı vardır:
Birinci cevabı:
Derim ki, bu hadis-i Şerif'in vurûd sebebi şöyledir:
Hazret-i Osman (r.a.), Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, suyunun içilmesi için bir kuyu kazan kişiye büyük bir sevap vaat ettiğini işitti. Sözü edilen kuyuyu kazmaya niyet etti. Fakat kuyu kazma işinde kâfirin biri ondan önce davrandı. Sözü edilen kuyuyu bir kâfir kazdı.
Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, "Mü'minin niyeti amelinden daha hayırlıdır." Yani "Kâfirin amelinden daha hayırlıdır" buyurdular.

İkinci cevabı:
"Müminin mücerret niyeti (amelsiz niyeti); niyetsiz amelinden daha hayırlıdır" demektir. Çünkü mü'min kişi, niyetsiz bir amel işlediğinde; onun niyetle beraber işlemiş olduğu ameli bu niyetsiz amelinden daha hayırlı olmuş olur.


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:130)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 10 Nisan 2012, 11:03:13
Hareti İsa’ya Verilen Mucizeler

Meryem'in oğIu İsa'ya verilen beyyineler "Meryem'in oğlu İsa'ya da o beyyineleri verdik," (Sureyi Bakara:253)
Galip gelen parlak ayetler ve açık seçik Mucizeler verdik. (Bu beyyineler:)

1. Ölüleri diriltmek,
2. Hastalara şifa vermek,
3. Anadan doğma körleri iyileştirmek,
4. Alaca hastalığına yakalananlara şifa olmak,
5. Çamur'dan kuş yapmak,
6. Gayblardan haber vermek,
7. İncil,
8. Ve gökten sofranın (yemeğin) inmesi.

(Ruhul Beyan Tercümesi :C.3. S17)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 11 Nisan 2012, 11:06:35
Bazı Sahabilerin Dünyadan El Çekmek İstemeleri Üzerine Hazreti Allah ve Resülünün Emirleri

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, bir gün vaaz ettiler ve kıyameti anlattılar. Korkutma işini teblîğ ettiler, insanlar, ondan ayrıldıklarında ağladılar. Sahabelerden 10 kişi, Osman bin Maz'ûn el-Cümhi'nin evinde toplandılar, müşavere ettiler.

Bu sahabeler;

1.   Ruhbanlık etmeyi,
2.   Yün elbise giymeyi,
3.   Aba (kaba elbiseler) giymeyi,
4.   Karalara bürünmeyi,
5.   Zekerlerini (tenasül aletlerini) kesmeyi,
6.   İğdiş olmayı,
7.   Bütün seneyi oruçlu geçirmeyi,
8.   Geceleri tâ sabahlara kadar kıyam ve namazla geçirmeyi,
9.   Asla yatağın üzerine yatıp uzanmamayı,
10.Et yememeyi,
11.Et yağı yememeyi,
12.Yağlı ve leziz yemekler yememeyi,
13.Kadınlara asla yaklaşmamayı,
14.Koku sürünmemeyi,
15.Soğuk su içmemeyi,
16.Bundan böyle iş, sanat, ziraat ve ticâretle uğraşmamak,
17.Ve (bundan böyle) yeryüzünde seyahat etmek konusunda ittifak ettiler....

Bu sahabelerin bu kararları Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine ulaştı.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri (hemen) Osman bin Maz'ûn (r.a.) hazretlerinin evine geldi. Kendisine tesadüf etmedi. Onun hanımı Ümmü Hakîm ki bu kadın sahabînin adı Havle idi ve o Attâr (kokucu) idi.

(Efendimiz s.a.v. hazretleri Havle r.a. hazretlerine) buyurdu:
- "Senin kocan ve arkadaşlarından bana ulaşan haber doğru mu?" diye sordu.

Kadıncağız, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine karşı yalan söylemek istemedi ve kocasının haberini (ve sırrını) ortaya koymayı da istemedi (bunun için şöyle cevâp verdi:)
- "Ya ResûlAllah (s.a.v.)! Eğer kendisi sana söylediyse doğrudur!"dedi.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri döndü.

Osman bin Maz'ûn (r.a.) hazretleri, evine geldiğinde, hanımı, ona Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin evlerine kadar geldiğini bildirdi. Osman bin Maz'ûn hemen Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine gitti.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri bu durumu ona sordu.
O;
- "Evet! (işittikleriniz doğrudur ya ResûlAllah)!" dedi.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri:
-"Amma hiçbir zaman ben bunu size emretmedim!
Muhakkak ki nefsinizin sizin üzerinizde hakkı vardır.
Oruç tutun!
iftar edin!
(Gecenin bir kısmında) kalkın (namaz kılın),
Uyuyun!
Muhakkak ki ben kıyam ederim, uyurum, oruç tutarım, iftar ederim, et yerim, yağ yerim, kadınlara da yaklaşırım, kim benim sünnetimden yüz çevirirse, (sünnetimden dönüp onunla amel etmezse) o kişi benden değildir"
buyurdu.

Sonra Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, ashabını topladı, onlara bir hutbe okudu ve buyurdu:
-"Kadınları, yemekleri, kokuları, uyku ve dünyevî şehvetleri kendilerine haram kılan kavmin hâli nicedir? Amma muhakkak ki ben size, kıssîsîn (keşişler) ve rahipler olmanızı emretmedim. Muhakkak ki benim dinimde, et yemeyi ve kadınları terk etmek ve manastırlar edinmek (bir yere kapanıp orada ibâdet etmek) yoktur.
Benim ümmetimin seyahati oruçtur.
Ümmetimin ruhbanlığı ise cihat ve mücâhede'dir.
Ey ümmet ve ashâbıml Allah'a ibâdet edin! Ona hiçbir şeyi şirk koşmayın!
Haccedin!
Umre yapın!
Namaz kılın!
Zekat verin!
Ramazan-ı şerif orucunu tutun!
İstikâmetinizi düzeltin!
Dosdoğru olun ki size de doğru davranılsın!
Muhakkak ki sizden önce olan ümmetler, helak oldular. Onların helak olmalarına şiddet sebep oldu. Onlar, dinlerini zorlaştırdılar. Allâhü Teâlâ hazretleri de onların üzerine zorlaştırdı, işte bu kiliseler ve manastırlar onların kalıntılarıdır (ve onlardan arta kalan şeylerdir...)"


İşte bu hadise üzerine bu Âyet-i Kerime nazil oldu.
"Ey o bütün imân edenler! Allah'ın size helâl kıldığı nimetlerin hoşlarını kendinize haram etmeyin, aşırı da gitmeyin. Çünkü. Allah aşın gidenleri sevmez.
Hem Allah'ın size merzûk kıldığı nimetlerden helâl ve hoş olarak yiyin, hem de kendisine mü'min bulunduğunuz Allah'tan korkun"


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:28-29-30)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 12 Nisan 2012, 11:20:28
"Üzerine güneşin doğduğu her şeyden hâyırlıdır"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Muâz bin Cebel (r.a.) hazretlerini Yemene (vali olarak) gönderdiği zaman, ona buyurdular:

"Elbette senin sebebinle Allâhü Teâlâ hazretlerinin bir adama hidayet vermesi; senin için (sevap olarak) güneşin üzerinde doğduğu her şeyden daha hayırlıdır!"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:286)
Başlık: Sam’ın Dirilişi ve Danyâl (a.s.)'a Söylediği Hakikatlar
Gönderen: Mücteba - 13 Nisan 2012, 10:53:21
Sam’ın Dirilişi ve  Danyâl (a.s.)'a Söylediği Hakikatlar

Sarih el-Hattab, Vehb bin Münebbih'ten rivayet etti. O buyurdu:
Danyâl (a.s), ıssız bir çölde yürüyordu.

Bir ses işitti:
-"Ey Danyâl! Dur! Acâiblikler gör!" Danyâl (a.s) sağına soluna baktı bir şey göremedi. Yine yoluna devam etti.

İkinci kere bir ses işitti. Danyâl (a.s):
İkinci ses üzerine "durdum" dedi. Bir de ne göreyim bir ev beni kendisine çağırıyor. Ben de o evin içine girdim. Altından yapılmış bir yatak gördüm. Misk ve anber ile donatılmış. Üzerinde ölü bir genç vardı. Genç, ölü değil de sanki uyuyordu. Gencin üzerinde anlatılmayacak vasıfta birçok güzel süs eşyaları, altın ve mücevherat vardı. Sağ elinde altından bir yüzük, başında altından yapılmış taç vardır. Başı ucunda bir kılıç vardı. Yapraktan ve yeşilliklerden daha yeşildi.

Bir baktım yataktan bir ses geldi:
-"Bu kılıcı al ve üzerindekini oku!" Bunun üzerine ben kılıcı aldım ve üzerindeki yazıları okudum.

O kılıcın üzerinde şu yazılıydı:
- "Bu, Samsam bin Avc bin Unuk bin Ad bin irem'in kılıcıdır. Ben binyediyüz (1700) sene yaşadım. Ben on iki bin cariye (kadın) ile temasta bulundum. Ben kırk bin şehir bina ettim. Ben zulüm, zorbalık ve ahmaklık ile insaf dairesinden çıktım. Benim hazinelerimin anahtarlarını, dört yüz katır taşırdı. Dünyanın haracını (vergisini) ben alırdım. Dünya ehlinden benimle münazara edebilecek ve çekişebilecek kimse yoktu. Kimse benim karşıma çıkıp benimle harb edemiyordu. Ben Rubûbiyeti (Rab olduğumu) iddia ettim. Bana açlık isabet etti. Öyle bir duruma düştüm ki, açlığımı gidermek için, bir avuç içi kadarcık bir tane (yenecek maddesi, buğday ve arpa için) bin (1000) kafîz  kadar inci (ve altın) verdim. Gün geldi, bunu bulamadım. Bulmaya gücüm yetmedi. Varlığın içinde açlıktan öldüm.
Ey dünya ehli!
Ölümünüzü zikredin! Hem de çok zikredin. Benden ibret alın!
Beni aldattığı gibi, dünya hayatı sizi aldatmasın. Muhakkak ki, ehlim (ailem ve avânelerim) benim günahımdan hiçbir şeyi üzerimden kaldıracak değiller. Kimse benim günah yükümü yüklenmez
."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:689-690)
Başlık: Allah İçin Verilen Ekmeğin Kesilen Eli İadesi
Gönderen: Mücteba - 16 Nisan 2012, 11:16:39
Allah İçin Verilen Ekmeğin Kesilen Eli İadesi

İsrailoğulları arasında kıtlık olmuştu.
Fakirin biri, İsrailoğullarının sokaklarından bir sokağa girdi. O sokakta zengin bir ev vardı.

Fakir kişi;
- "Allah rızası için bana sadaka veriniz!" dedi.

Zengin adamın kızı, o fakire sıcak bir ekmek verdi.
Yolda zengin kişi, o fakirle karşılaştı.

Ve ona;
- "Sana bu ekmeği kim verdi?" diye sordu.

O da (zenginin kendi evini işaret ederek);
- "Şu evin kızı verdi!" dedi. Zengin kişi, büyük bir hırsla evine girdi. Ve kızının sağ elini kesti. (Zaman geçti...)
Allâhü Teâlâ hazretleri, o zenginin halini değiştirdi. Çok fakir düştü. Fakir olarak da öldü.

Sonra zengin bir genç, onun kızını çok güzel gördü, gerçekten o kız güzeldi. Onunla evlendi. Kızı kendi evine aldı. Gece olduğunda, sofra hazırlandı. Kız, Sol elini yemeğe uzattı.

Genç adam kendi kendine;
- "Fakirlerin az edepli olduklarını işittim!” diye geçirdi.

Sonra fakir kıza;
- "Sağ elini uzat!" dedi.

Kız ikinci ve üçüncü kere yine sol elini uzattı.

O anda gizliden şöyle bir ses geldi:
- "Sağ elini çıkart. Senin kendisinin rızası için ekmek verdiğin Rabbin sana elini geri verdi"

Kız sağ elini çıkarttı;
Allah'ın izniyle yerindeydi... (Yıllar önce kesen eli yerindeydi. Kızcağız, kocasıyla beraber mutluca ekmek yedi.)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:63)
Başlık: Kadınların Dikkatine
Gönderen: Mücteba - 17 Nisan 2012, 11:01:05

"(Sırattan ayakları) kayanlar çoktur. Ondan kayanların çoğu ise kadınlardır." [Hadis-i Şerif]

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:247)
Başlık: Asilere Mühlet Verilme Sebebi - Cehennemin Yaratılma Sebebi
Gönderen: Mücteba - 18 Nisan 2012, 10:39:35
Asilere  Mühlet Verilme Sebebi -  Cehennemin Yaratılma Sebebi

Eğer "Allahü Teâlâ hazretlerinin asilere dünyada mühlet vermesinin sebebi nedir?" diye soracak olursan; denildi ki, Allahü Teâlâ hazretleri, asi olan kullarına mühlet verdi. Onları dünyada iken hemen yakalayıp cezalandırmadı ki, "Allah subhânehû ve Teâlâ hazretlerinin kulları; af, ihsan ve bağışlamanın, tutup cezalandırma ve intikam almaktan daha sevimli ve Allaha daha hoş olduğunu görsünler", diyedir. Yine bu sebeple kulları, "Allahü Teâlâ'nın şefkati, iyiliği, kerem ve cömertliğinin büyüklüğünü bilsinler" diyedir. Aslında bundan dolayı ateş (cehennem) yaratıldı.

Cehennem, Hazreti Allah'ın şefkati, iyiliği, keremi ve cömertliğinin eseridir.
Allah'ın cömertliğinin iyice anlaşılması ve cehennemin neden yaratıldığının iyice kavranılması için şu iki kişiye bakın:
1- Adam'ın biri insanlara ziyafet veriyor.
 Ve şöyle diyor: "Kim benim ziyafetime gelirse ona ikramda bulunacağım. Ziyafetime gelmeyene de hiçbir şey yoktur."
2- Bir başka ziyafet veren de, kerem, iyilik ve cömertliğinin tam olarak beyan edilmesi için: "Kim benim ziyafetime gelirse, ona ikramda bulunacağım; ziyafetime gelmeyen kişiyi döveceğim ve hapsedeceğim," diye buyurmaktadır. Hiç şüphesiz bu kişinin keremi ve cömertliği birinci kişinin kereminden daha mükemmel ve daha tamamdır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:48)
Başlık: Karz-ı Hasen'in Sadakadan Çok Ecri Olmasının Hikmeti
Gönderen: Mücteba - 20 Nisan 2012, 11:10:51
Karz-ı Hasen'in Sadakadan Çok Ecri Olmasının Hikmeti

Efendimiz Hazretleri Buyurdular:
"Cennette girdim, kapısının üzerinde şöyle (yazılı olduğunu) gördüm: 'Sadaka (bire) on'adır. Karz (ödünç vermek) ise (bire) on sekiz'edir.'

Sordum:

- 'Ya Cebrail nasıl, sadaka on misliyle; karz (ödünç verme) on sekiz misliyle oluyor?'
Cebrail Aleyhisselâm buyurdular:
- 'Çünkü sadaka (şeriat bakımından) zengin ve fakir kişinin eline düşer. Karz (ödünç) ise ancak ihtiyacı olan kişinin eline düşer.' "

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:224)
Başlık: Hazret-i Hasan'ın Cömertliği ve Kârlı Alışverişi
Gönderen: Mücteba - 24 Nisan 2012, 10:47:14
Hazret-i Hasan'ın Cömertliği ve Kârlı Alışverişi

İmam Hasan bin Ali (r.a.) hazretlerinin canı bir yemek çekti, iştahlandığı yemek kendilerinde yoktu. Fatma (r.a.) hazretlerinin bir gömleğini götürüp pazarda altı dirheme sattı.
Yolda bir dilenci karşısına çıktı.
- "Allah rızası..." diye kendisinden istekte bulundu.
Hazret-i Hasan (r.a.) sahip olduğu altı dirhemi ona verdi.
Sonra yolda bir adama rastladı. Adam dişi bir deveyi satıyordu. O deveyi ondan borca satın aldı.
Bir başka adam karşısına çıktı. Deveyi kendisinden satın almak istediğini söyledi. Hazret-i Hasan peşin olarak iyi bir kâr ile deveyi ona sattı.
Deveyi veresiye kendisinden satın aldığı kişiye parasını vermek için aradı, bulamadı. Sanki yer yarılmış, adam içine girmişti. Onu bulamadı.

Hazret-i Hasan (r.a.) hadiseyi Efendimiz hazretlerine hikâye edip anlattı.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Senden bir şeyler isteyen (cennet meleği) Rıdvan idi. Sana deveyi satan, Mikail Aleyhisselâm idi. Senden deveyi satın alan ise Cebrail Aleyhisselâm idi."

İşte bu hadise üzerine bu Âyet-i Kerime nazil oldu:
"Fi-sebilillah mallarını infak eden, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayı, gönül incitmeyi reva görmeyen kimseler, rabları indinde onların ecirleri vardır, onlara bir korku yoktur ve onlar mahzun (da) olmayacaklardır."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:133)
Başlık: Sadaka ve Cömertliğin Fazileti
Gönderen: Mücteba - 25 Nisan 2012, 11:06:31
Sadaka ve Cömertliğin Fazileti

Ebû Hüreyre (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Kim, temiz ve helâl kazancından bir hurma değerinde sadaka verirse ki Allah ancak temiz ve helal şeyleri kabul eder. Allah bunu sağıyla (kudretiyle) kabul eder, sonra onu sahibi için besleyip büyütür, sizden birinizin sahibi için tayını besleyip büyüttüğü gibi; o sadakalar dağ gibi oluncaya kadar artar."

Bu hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, "sadakaların terbiye edilmesini (beslenip büyütülmesini)" zikrettiler. Sevablarının beslenip büyütülmesi bütün ibadet ve taat için geçerlidir.

Allâhü Teâlâ hazretlerinin kabulüyle, muhakkak ki sadakalar ister farz ve isterse nafile olsun hepsi, içlerinde bulunan tabiî mal sevgisinden dolayı kendilerinde bulunan noksanlığın (giderilmesi) için, Allâhü Teâlâ hazretlerinin terbiyesine (sevablarını çoğaltmasına) muhtaç olduğuna işaret vardır.

Hadis-i Şerif'te buyuruldu:
"Mü'minin sadakası, sahibini, dünya’nın afetlerinden, kabrin fitnesinden ve kıyamet gününün azabını defeder."



Cömertlik

Hadis-i Şerif'te buyuruldu:
"Cömertlik, kökü cennette olan ve dalları dünyaya sarkan bir ağaçtır. Kim cömertliğin dallarından birine tutunursa o cömertliği onu cennete sevkeder. Cimrilik de kökü cehennem ateşinde ve dalları dünyaya sarkan bir ağaçtır. Kim cimriliğe sarılırsa, cimrilik onu cehennem ateşine sevkeder."


Dul yetim ve miskinlerin işine koşan kişi mücâhid gibidir.

Hadis-i şerifte buyuruldu:
"Dul (ve yetimlerin) işine koşan ve miskinlerin ihtiyacını gideren kişi, Allah yolunda cihâd eden mücâhid gibidir."
Yani "Dul, yetim, miskin, fakir ve biçarelere yardımcı olmak için çalışıp kazanan insan Allah yolunda cihâd eden kişi gibidir" demektir.
Çünkü dul, yetim ve miskinlerin ihtiyaçlarını karşılamak ve onlara yardım etmek büyük bir sabır ve kötü olan nefs-i emmâre ile mücâhede etmeye bağlıdır. Bunun için sevabı da o nisbette büyüktür.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:126-127)
Başlık: hazretlerinin
Gönderen: Mücteba - 26 Nisan 2012, 11:45:55
Ömer Bin Abdülaziz hazretlerinin Yüzüğünü İnfakı

Ömer Bin Abdülaziz Hazretlerinin parmağında bir yüzük vardı. Yüzüğün içinde bir kaş vardı ki sarraf ve kuyumcular ona paha biçemiyorlardı. Değerini takdir etmekten aciz kalıyorlardı...
O kaş bir yıldız gibiydi. Öyle ki, geceleyin dünyayı gündüz gibi aydınlatıyordu. Bu yıldızı (parmağındaki taşı) görenler aydınlığıyla gündüze açılmış bir kapı sanıyorlardı. Gün sanki onun aydınlığından yapılmıştı....

Derken... Aksi tesadüf bir yıl müthiş bir kıtlık oldu. Halkın dolunayı andıran yüzü hilâle döndü. Halife hazretleri, halkın ekonomik olarak iktisaden çöktüğünü, tâkattan düştüğünü, halktan rahat ve kudret görmeyince kendisinin tek başına rahat, huzur ve ekonomik bir varlık içinde yaşamayı İslâmî bulmadı ve insanlık saymadı...

Halkın ağzının zehir gibi acı olduğunu gören bir insanın boğazından tatlı su geçer mi?
Halife hazretleri, gariplere, yetimlere (miskin ve fakirlere) acıyarak yüzüğünün satılmasını emretti.
Satış parası tam bir hafta boyunca yoksullara dağıtıldı...

Yüzüğünün satıldığını duyanlar ona şöyle dediler:
- "Ne diye sattın? Böyle bir şey bir daha geçmez ki ele."

Yüzü bal mumu gibi sarardı Ömer bin Abdülaziz'in, gözlerinden yağmur gibi yaşlar döküldü. Oluk oluk sular akıtarak onlara cevap verdi:
- "Şehrin yüreği yoksulluktan yaralı iken, idarecinin süse düşmesi çirkin ve kötü bir harekettir. Bana taşsız (kaşsız) yüzük yakışır, fakat halkımın gönlünün kederli, üzüntülü ve yoksulluk içinde olmaları asla yakışık olmaz."


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:129)
Başlık: Sadakayı Gizli Verenlerin Yaptıkları
Gönderen: Mücteba - 27 Nisan 2012, 10:54:34
Sadakayı Gizli Verenlerin Yaptıkları

Selef-i Sâlihîn (daha önceleri yasayan sâlih insanlar) sadakalarını insanların gözlerinden gizlemek için çok çalıştılar.
Kimisi â'mâ olan fakirleri aradılar, onlara sadaka verdiler ki, kendisine sadaka veren kişinin kim olduğunu bilmesin diye...
Kimisi fakir uyurken sadakasını onun elbisesine bağladılar.
Kimisi de sadakalarını alsınlar diye fakirlerin geçtiği yollara bıraktılar.

Bu şekilde riya’dan kurtulmaya çalıştılar.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:149)
Başlık: "Hazreti Allah İsteseydi Herkesi Hidayete Erdirirdi"
Gönderen: Mücteba - 02 Mayıs 2012, 15:55:35
"Hazreti Allah İsteseydi Herkesi Hidayete Erdirirdi"

De: “İşte hüccet-i baliğa/apaçık deliller ancak Allah’ın. Evet, o dileseydi, sizi hep birden hidayete erdirirdi.” (Sûre-i En'am 6/49)

Eğer Allahü Teala hazretleri istese, seni taşa çevirir ve sen, sana ne yapıldığını asla bilemezdin.
Sen yorgunluğunda devam edip gittin. Sen gadabında yuvarlandın ve kirlendin.

Ey hasta kişi!
Kabre girmeden önce nefsini tedavi et!
Ona gereken ilacı ver!


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:159)
Başlık: Sa'dî (K.S.)'un Ahiretle İlgili Önemli İkazı
Gönderen: Mücteba - 03 Mayıs 2012, 11:18:18

Sa'dî (K.S.)'un Ahiretle İlgili Önemli İkazı

Sa'dî (K.S.) buyurdular:
O vakit, insan, fiil ve sözünden hesaba çekilir.
Ulu'l-azm peygamberlerin mübarek teni titrer.
Akılları başlarından gider.
Bir yer ki orada peygamberler dehşete kapılmaktadır.
Sen nasıl özrünü beyân edeceksin?
Gel birader... O utanma diyarına vasıl olmadan.
Orada yaptıklarından dolayı utanmadan, Gaflet uykusundan uyan!
Tövbe et günahlarına...
Çünkü yarın tamamen mahcup olacaksın!

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:167)
Başlık: Arkadaşlık Yapılması Caiz Olmayan Beş Grup İnsan
Gönderen: Mücteba - 07 Mayıs 2012, 11:36:28
Arkadaşlık Yapılması Caiz Olmayan Beş Grup İnsan

Muhammed el-Bakır (k.s.) hazretleri buyurdular:
(Babam) Zeyne'l-Abidin (k.s.) hazretleri bana beş vasiyet ve nasihatte bulundu ve buyurdular:

"(Şu) beş kişi ile asla sohbet ve arkadaşlık etme! Ve asla onlarla bir araya gelme! Ve onlarla yol arkadaşlığı yapma!
1- Fasıkla arkadaşlık etme! Çünkü fâsık kişi seni bir lokma ekmeğe ve hatta onun altındaki bir menfaate satar.
O anda ben sordum:
- "Ey babacığım! Bir lokmanın altında olan menfaat nedir?"
Buyurdular:
- "Ona tamah eder ve sonra da ona nail olamaz!"

2- Cimri adam ile arkadaşlık etme!  Çünkü cimri kişi, senin kendisine en muhtaç olduğun şeyleri bile sana vermez....

3- Yalancı ile arkadaşlık etme! Çünkü yalancı kişi, serap mertebesindedir. Yakını senden uzaklaştırır. Uzağı sana yakınlaştırır.

4- Ahmak ile arkadaşlık etme! Ahmak adam sana menfaat vermek isterken zarar verir.
Ve denildi ki:
-"Akıllı düşman; ahmak dosttan daha hayırlıdır!"

5- Sıla-ı rahmi kesen (yakın akrabalarıyla ilişkisini koparan) ile arkadaşlık etme!
Çünkü ben yakın akrabalarıyla ilişkisini kesen kişiyi Allah’ın kitabında tam üç yerde mel'ûn olduğunu gördüm."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:23 -24)
Başlık: Her Hal ve Şartta İyiliği Tavsiye Kötülükten Mene Çalışmanın Gerektiği
Gönderen: Mücteba - 08 Mayıs 2012, 11:13:27
Her Hal ve Şartta İyiliği Tavsiye Kötülükten Mene Çalışmanın Gerektiği

"İyiliği emredin; Siz kendiniz onunla amel etmeseniz bile, kötülükten alıkoymaya çalışın; Siz kendinizi kötülükten alıkoyamazsanız bile." (Hadis-i Şerif)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:465)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 09 Mayıs 2012, 11:23:52
Gönül Yapanın Sevabı

Kalb, Allahü Teâla’nın nazargâhıdır,
Gönül yap ki gönül yapmak haccı ekberdir.
Bir gönül yapmak binlerce Ka'beden daha iyidir.
Kâ'be Azerin Halilinin yapmış olduğu bina’dır,
Gönül ise nazargâhı İlâhî’dir.


Elbette kalbi temizlemek gerekir. Kalpler iyice temizlenince onun yanına ilâhî nurlar, rahmanı sırlar yerleşir ve onun üzerine sükûnet ve vekar iner. Kul bu rütbelere ulaştığında hakikî olarak Rabbine secde ve rükû eder ve sırrı ile Rabbine nail olup kurtulur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:42)
Başlık: Cebrail (A.S) Dünya Ehlinden Olsaydı İnsanlara Neler Yapardı
Gönderen: Mücteba - 10 Mayıs 2012, 11:42:13
Cebrail (A.S) Dünya Ehlinden Olsaydı İnsanlara Neler Yapardı

Muhammed b.İsmail el-Buhari Hazretlerinden rivayet olundu:

"Bize baliğ oldu (ulaştı). Allahü Teâlâ hazretleri, Cebrail Aleyhisselam'a vahyedip buyurdular.

- 'Ey Cebrail! Ben Azûmüşşan seni dünyaya gönderip; seni dünya ehlinden kılmış olsaydım, orada hangi taatı (ve ameli) yapardın?' diye sordu.

Cebrail Aleyhisselam:
- 'Ya Rabbi! Benim işimi sen benden daha iyi biliyorsun. (Eğer ben dünya ehlinden olmuş olsaydım) o takdirde üç şeyi yapardım.
Birincisi: İyal sahiplerine (çoluk çocuğu olan kişilere) ailelerinin nafakalarını temin etme hususunda yardımcı olurdum.

İkincisi: Ben halkın ayıplarını ve günahlarını gizlerdim. Hatta senden başka mahlûkatından hiçbiri, kullarından herhangi birinin
ayıbını ve günahlarını öğrenemezdi.

Üçüncüsü: Susuz insanlara su verirdim. Su ile onların susuzluklarını giderirdim.' "

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:30)
Başlık: Muhiddin Arabî Hazretlerinin Ölüm Sonrası İçin Duâsı
Gönderen: Mücteba - 11 Mayıs 2012, 11:17:11
Muhiddin Arabî Hazretlerinin Ölüm Sonrası İçin Hazreti Allah'a Duâsı

"Ey Allah'ım!
Alınlar terlediği, inlemeler çoğaldığı ve bizim üzerimize sevgililer ağladığı ve tabipler bizden ümitlerini kestiği zaman; bize rahmet et.
Allah'ım!
Toprak bizi örttüğü, ahbap ve dostlar bizi terk ettiği, nimetler bizden ayrıldığı ve nesim (hoş rüzgar) kesildiği zaman bize rahmet et.
Allah'ım!
İsmimiz unutulduğu, cismimiz çürüdüğü, kabrimiz kaybolduğu ve zikrimiz (bahsimiz) kapandığı (ve hiçbir kimsenin artık bizden söz etmediği ve tamamen unutulduğumuz) zaman, bize rahmet et! Allah'ım! Sırlar açıklandığı, gizlilikler (ve kalpte olanlar) ortaya çıkarıldığı, amel defterleri yayıldığı, teraziler ortaya konulduğu zaman bize rahmet et!
Allah'ım!Ey Hayy-ü Kayyûm ve yâ Rahman yâ Rahîm!
Senin rahmetinle senden yardım diliyoruz!"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 288)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: yaz gülü - 12 Mayıs 2012, 02:48:44
Allah RAZI OLSUN
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 14 Mayıs 2012, 11:12:39
Allah RAZI OLSUN

Cümlemizden ...
Başlık: Dünya Sevgisinin Kalbden Çıkması İçin Bilinmesi Gerekenler
Gönderen: Mücteba - 14 Mayıs 2012, 11:15:05
Dünya Sevgisinin Kalbden Çıkması  İçin Bilinmesi Gerekenler

Dünya sevgisinin kalbten çıkması için kişinin kalbini Allâhü Teâlâ hazretlerinin kefil olduğu (üzerine aldığı) şeylerde, kalbini boş (ve hoş) tutmasıdır. Yanı rızk endişesini kalbinden çıkartmak ve Allâhü Teâlâ hazretlerinin emirleriyle meşgul olmaktır.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
"Ey Âdemoğlu! Ben seni topraktan yarattım! Sonra bir nutfeden (bir damla meniden)... Seni yoktan yaratmak bana hiç yorgunluk vermedi! Sen var olduğun zaman, sana sevk edeceğim (nimetlendireceğim) bir parça ekmek mi bana zor gelip yorgunluk verecek?"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:178)
Başlık: Hazreti Allah Herkesten Sabırlıdır
Gönderen: Mücteba - 15 Mayıs 2012, 11:01:28
Hazreti Allah Herkesten Sabırlıdır

Efendimiz (s.a.v) Hazretleri buyurdular:
"Hiçbir kimse, kendisiyle ilgili olarak duyduğu eza verici isnat ve iftiraya, Allah'dan daha çok sabırlı değildir. Çünkü onlar, (kâfirler-Yahudi, Hıristiyan ve müşrikler) Allah'a evlad (kız ve erkek evlad) isnat ederler, Allah da buna rağmen onları afiyette kılar ve onlara türlü rızıklar verir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:472)
Başlık: Kâfirlere Nimet Verilme Sebebi
Gönderen: Mücteba - 16 Mayıs 2012, 10:55:11
Kâfirlere Nimet Verilme Sebebi

Allahü Teâlâ buyurdu: ‘’Ayetlerimizi inkâr edenlere gelince, biz onları, bilemeyecekleri yönlerden derece derece düşüşe yuvarlayacağız’’.(Sûre-i Araf, âyet 182)

‘’Bu sözü yalanlayanı bana bırak. Onları bilmedikleri yönden derece derece azaba yaklaştıracağız." (Sûre-i Kâlem, âyet 44)

Sehl-i Tüsterî (k.s.) hazretleri bu Ayet-i Kerimenin manasında şöyle buyurdular:
"Biz onlara bolluk ve nimetlerle mühlet veririz; bu nimetlerle şükrü unuttururuz. Onlar nimete yapışıp mün'imi (nimeti vereni) unutunca yakalanıp hesaba çekilirler."

Ebü'l-Abbas İbn-i Ata hazretleri de şöyle buyurdular:
"Onlar ne zaman bir hata işleseler; biz onlara nimetlerimizi yenileriz ve böylece onlara bu hata ve günah’tan dolayı istiğfarı unuttururuz."

Akıllı kişiye düşen, dünyanın ziynet ve süslerine asla aldanmamasıdır. Allah'dan başka hiçbir şey ile sevinmemelidir. (Dünyanın taşı ve altını insanın gönlünde müsavi olmalıdır.) Muhakkak ki Allah'ın dışında olan her şey batıldır, rezalettir. Geçici rezaletlerle mağrur olmak ve onlara aldanmak, kemal olan aklın, olgun olan anlayış (kavrayışın) ve irfanın yapabileceği bir kâr değildir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:47)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 18 Mayıs 2012, 10:56:04
Nemrud’un Sonu

Rivayet olundu.
Bu hüccet getirme yarışmasından (Nemrud'un mağlup olmasından) sonra, Nemrud büsbütün kibre kapıldı. İyice azıp şımardı ve İbrahim Aleyhisselam'ı ateşe attı.

Allahü Teala hazretleri ona ve kavmine "Sivrisinek" musallat kıldı. Sivrisinekler onların etlerini yiyip, kanlarını içiyordu. Sadece kemikleri kalıyordu.
Nemrud ise kendisine hiçbir şey isabet edemeden olduğu gibi duruyordu. Allâhü Teâlâ hazretleri, ona bir sivrisinek gönderdi. Sivrisinek Nemrud'un burnundan beyninin içine girdi.
Sivrisinek dört yüz (400) yıl Nemrudun beyninde kaldı. (Sivrisinek onu rahatsız ettiğinden rahatlamak için her gün) kafasına tokmakla vuruluyordu.

Böylece Allâhü Teâlâ hazretleri, Nemrud'a tam dört yüz yıl azâb etti. Nemrud dört yüz sene melik olup hüküm sürdüğü gibi...
Bâbil şehrinde göğe yükselen kubbeyi yapan bu Nemrudtur. Allâhü Teâlâ'nın emri gelerek binaların temelleri kökünden sarsıldı. Tavanları üstlerine çöküverdi.

Şeyh Attâr (k.s.) hazretleri buyurdular:
Düşman tarafına atılan ok, onun işinin önünü kesmeye kıfayet eder.

İnsanın cevheri

Bu Ayet-i Kerime’de şu işaretler vardı(Bakara Suresi :258. Ayet-i Kerime)
Allâhü Teâlâ hazretleri, hiç kimseye vermediği mülkü Nemrut'a verdi. Nemrut, Rubûbiyet iddia etti; önce kimse bu iddia'da bulunmadı.
Allâhü Teâlâ hazretleri, kemali talep etmesi için insan'a güzel istidat verdi. Kimin kemali talep etme hususunda istidadı güzel olur ve cevherindeki takatinden dolayı, o kişi kemali yolunda daimî bir hareket içinde olur. Ne zaman kemale yönelirse, hemen ulvî ve süflî mertebelerinin en azamı (maksimum derecesine yükselmek için) seyre başlar.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:92-93)
Başlık: Kediye Kötülük Sebebi İle Azap Olunan Kadın
Gönderen: Mücteba - 21 Mayıs 2012, 11:12:53
Kediye Kötülük Sebebi İle Azap Olunan Kadın

"Bir kadın, ölesiye kadar habsettiği bir kedi sebebiyle azap olundu da bu yüzden cehenneme girdi. Kediyi habsettiği vakit; onu doyurmamış, su vermemiş, yerdeki, haşeratı bile yemeye bırakmamışdı." (Hadis-i Şerif)  

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:53)
Başlık: Kız Çocuğunu Diri Diri Kuyuya Atan Adamın Hikâyesi
Gönderen: Mücteba - 22 Mayıs 2012, 11:47:51
Kız Çocuğunu Diri Diri Kuyuya Atan Adamın Hikâyesi

Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinden rivayet olundu. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin ashabının içinde ve Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin önünde (yanında) sürekli üzüntülü olan bir adam vardı.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ona sordu:
-"Sana ne oluyor? (Bu kadar) mahzun oluyorsun?"

O zat:
-"Ya ResûlAllah (s.a.v.)!
Ben câhiliyet dönemimde bir günah işledim! Müslüman olduktan sonra o günahımın af ve mağfiret kılınamayacağını düşünerek üzülüyorum! (O günahım beni mahzun ediyor, onu hatırladıkça üzülüyorum!)"
dedi.

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:
-"Bana günahından haber ver?" buyurdular:

O kişi:
-"Ben kız çocuklarını öldürenlerdendim!
Bir kız çocuğum doğdu. Eşim, onu öldürmemem ve terk etmem üzere şefaatte bulundu. Ben de onun isteğini kabul ettim. Kızı ona terk ettim. Kızım büyüdü. Gelinlik çağına ulaştı. Kadınların en güzellerinden oldu. Onu istemeye geldiler.
Hamiyet (taassub, kıskançlık ve cahiliyet damarım) kabardı.
Kalbim onu evlendirmeye tahammül etmedi.
Veya onu hiç evlendirmeden öyle evde bırakmaya da râzî olmadım.

Bir gün eşime;
-'Ben şu şu kabilelerde bulunan akrabalarımı ziyarete gitmek istiyorum! Kızımı da benimle beraber gönder!' dedim.

Eşim, buna çok sevindi. Kızı elbise ve ziynetlerle süsledi. Benden de ona ihanet etmemem (öldürmemem) üzere birçok misak (yemin ve ahidler) aldı. Kızımı aldım onunla (çölde) bir kuyunun başına gittim. Kuyuya baktım. Kız, kuyuyu görünce benim, onu kuyuya atacağımı hissetti. Bana sarıldı ve ağlamaya başladı. Yalvardı, yakardı.

Göz yaşları içinde;
-'Ey babacığım! Ey babacığım! Bana ne yapmak istiyorsun?' dedi.
Ona acıdım. Sonra kuyuya baktım hamiyet (cahiliyet ve kıskançlık) bana galip geldi. Kızım yine sımsıkı bana sarıldı.

Hüngür hüngür ağlamaya başladı ve bana;
-'Babacığım!
Annemin emanetini zayi etme! (Anneme verdiğin sözü bozma! Ben annemden sana emanetim, annemin emanetini yitirme!)'


Ben bir kuyuya bakıyorum; bir birde kıza...
Kuyuya baktıkça hamiyet damarım kabarıyor; kıza baktıkça da merhamete geliyordum.
Sonuçta şeytan bana galip geldi. Kızımı (kendi elimle) baş aşağı kuyuya attım!

Kızım kuyunun altında hâlâ ağlıyor ve bağırıyordu:
-'Baba! Beni öldürdün! Baba beni öldürdün?'
Orada uzun süre kaldım.Ta ki kızımın sesi tamamen kesildi. (Öldüğüne kanaat ettikten sonra) ayrıldım.

Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, ağlamaya başladı. (Mübarek gözlerinden yaşlar aktı.) Bütün sahabeler ağladılar.
Ve Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Eğer cahiliyet döneminde yaptığından dolayı, bir kişiyi cezalandırmayı emretmiş olsaydım; elbette senin yaptıklarından dolayı seni cezalandırırdım!"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Muhakkak ki İslâm mâ kablini (kendisinden önce işlenen günahları) siler."

Başka bir hadis-i şerifte de;
-"Tevbe de kendisinden önce işlenen günahları siler."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:184-185-186)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 23 Mayıs 2012, 11:15:30
Şehir Ehli İle Köy Ehli Arasındaki Farkın Misali

Eğer sen şehir ehli ile köylerde (dağ başlarında ve çöllerde yaşayan bedevilerin) arasındaki farkı öğrenmek istiyorsan; dağ başlarında (kendiliğinden bakımsız olarak yetişen ağaçların) meyveleriyle (bakımlı) bağ ve bostanlarda yetişen meyveleri birbiriyle karşılaştır. (O zaman farkı anlarsın)!

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:29)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 24 Mayıs 2012, 11:09:17
O gün baba evlada, evlad babaya sevabını vermez, veremez

İkrime'den rivayet olundu.

O Buyurdu:
"Baba (ve anne), kıyamet günü, evladının eteğine yapışır (yalvarır:)
-"Ey oğlum. Evladım!
Ben dünyada senin babandım (annendim). Benim kurtulmam için miskal habbesi kadar bir haseneye (sevaba) ihtiyacım var. Eğer bana verirsen kurtulurum. Ne dersin der?"


Evladı:
-"Senin kendisinden korktuğun şeyden (Cehennem azabından) ben de senin gibi korkmaktayım. Ben sana bir şey veremem!" der.

Kişi, oradan eşine gider. Onun eteğine yapışır.

Ona:
-"Ey falanca eşim! Ben dünyada senin eşindim," diye söze başlayıp, dünyada ona yapmış olduğu iyilikleri sayar.

Ve sonra da ona şöyle yalvarır:
-"Ben senden bir hasene (sevap) istiyorum. Ben kurtuluşum senin bana hediye edeceğin bir sevaba bağlıdır. Ne dersin bana sevap verecek misin?"

Eşi:
-"Sana sevabımdan bir şey veremem. Senin kendisinden korktuğun (Cehennem azabından) ben de korkmaktayım," der.

Bundan dolayı Allahü Teâlâ Hazretleri buyurdular:
"Hem günah çeken bir nefis, başkasının günahını çekmeyecek, yükü ağır basan onun yükletilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun!"

Yani kimin günahları ağır gelirse, hiç kimse ondan günah yükünden bir şey alıp yüklenmez.

Sadi buyurdu:

Herkes kaçacaktır.
Sanki kendisini öldürecekmişim gibi.
Ey Sadi kimseden ümit bekleme, ameli Salih işle.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:483)
Başlık: Abid Kimsenin İbadetinin Ecdadına da Gitmesi
Gönderen: Mücteba - 25 Mayıs 2012, 11:07:37
Abid Kimsenin İbadetinin Ecdadına da Gitmesi

Hadis-i Şerif'te şöyle buyuruldu:

"Müslümanlardan bir adam (kişi) ardından bir zürriyet bırakır. O zürriyeti Allahü Teâlâ hazretlerine ibadet ederlerse, o zürriyetin ibadetinin sevabının bir mislini Allah, onun ecdadına verir. Bu hâl o kişinin zürriyetinden ibadet edenler oldukça kıyamet kopana kadar devam eder."
İkinci sebep ise, İbrahim (a.s) ile Hazreti İsmail'in duaları suret bakımından her ne kadar hususî görünüyorlarsa da Aslında duaları umumîdir. Zira peygamberlerin evlâdının ıslahı, bütün insanlığın ıslahı için bir yoldur.
Sanki şöyle dua ettiler:
"Ya Rabbi!
Zürriyetimizden ıslahı sebebiyle bütün kullarını ıslah et, kullarına hidayet nasip et."

Dua ederlerken bütün zürriyetimiz demediler, zürriyetimizden bazılarını buyurdular. Çünkü onlar, kendileri zürriyetlerinden bazılarının münşin bazısının da kendi nefislerine zulmeden zalim kişiler olacağını apaçık biliyorlardı.
Onlara evlatlarının bir kısmının mü'min bir kısmının da zalim olacağını bildiren ise şu nassı şerif (ayeti kerime) dir.
"Zalimler benim ahdime nail olamaz!" (Sûre-i Bakara, âyet 124)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:68)
Başlık: Nemrud’un Azgınlığının Sebebi
Gönderen: Mücteba - 28 Mayıs 2012, 11:43:28
Nemrud’un Azgınlığının Sebebi

Nemrudun tuğyan ve azgınlığına sebep olan şey onun istiğnası(maddi olarak hiçbir şeye muhtaç olmaması)dır.

Allahü Teâlâ şöyle buyurdu:
"Çünkü insan muhakkak tuğyan eder, kendini müstağni görmekle’’ (Sûre-i Alak, Âyet 6-7)

(Bunun) istiğnası(hiç muhtaç olmaması) kemale erince onun tuğyan ve azgınlığı da (kemale erip) doruk noktasına çıkar. Hatta nimetleri (ve onları vereni) inkâr edip küfranı nimete kapılır.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:94)
Başlık: Hazreti Isa’ya Gökten İnen Sofranın Mahiyeti ve Ona İnanmayanların Akibeti
Gönderen: Mücteba - 29 Mayıs 2012, 11:54:44
Hazreti Isa’ya Gökten İnen Sofranın Mahiyeti ve Ona İnanmayanların Akibeti

Bir de baktılar ki beş pide vardı. Birincisinin üzerinde zeytin vardı. İkincisinin üzerinde bal vardı. Üçüncüsünün üzerinde yağ vardı. Dördüncüsünün üzerinde peynir vardı. Beşincisinin üzeride kurutulmuş et vardı.

Havarilerin başı (reisi) olan Şern'ûn (İsa (a.s)'a hitaben:)
-"Ey Ruhullah! Bu dünya yemeğinden mi âhiret yemeğinden mi?" diye sordu.

İsa (a.s):
-"İkisindende değil... Lakin Allâhü Teâlâ hazretleri, kudretiyle yarattı, istediğinizi yiyin. Şükredin... Allâhü Teâlâ hazretlerinin fazl-ü kereminden size daha fazla vermesi için ona şükredin..."

Havariler:
-"Ey Ruhullah! Bu âyeti gördükten sonra keşke bize başka bir âyet göstersen?" dediler.

Onların bu isteği üzerine Isa (a.s):
-"Ey Balık! Allâhü Teâlâ hazretlerinin izniyle diril!" buyurdu.
Bir de baktıları ki (onların gözlerinin önünde) balık canlandı ve deprenmeye başladı.

Sonra Isa (a.s) balığa:
-"Daha önce olduğun hale dön!" buyurdu.
Balık pişmiş haline döndü.

O sofra tam bir gün yerde kaldı. Ondan yiyenler yediler. Sonra sofra uçtu. O günden sonra bir daha yere inmedi.
Denil di; Sofra, birer gün aralıkla tam kırk gün indi. Yani bir gün iniyordu, Bir gün inmiyordu. Fakir, zengin, büyük ve küçük herkes o sofranın başında toplanırdı, insanlar, tâ kusasıya kadar ondan yiyorlardı. Sonra sofra uçup gidiyordu. Onlar da havalanan sofranın gölgesine bakıyorlardı. O sofradan yiyen fakir ömrü müddetinde mutlaka zengin oldu. Yiyen hasta mutlaka şifâya kavuştu. Ve bir daha ebediyyen hastalanmadı.

Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri, Isa (a.s)'a vahyetti.
-"Benim soframı fakirlere ve hastalara aç! Zenginlere ve sağlıklı olanlara değil..."

Bununla insanlar muztarip oldular. Zengin ve sağlıklılara büyük (ve ağır) geldi. Hatta şikâyet ettiler. Sofranın şanı ve onun hakikaten gökten inmesi hakkında insanları şek ve şüpheye düşürdüler. Bundan dolayı onlardan mesh olunanlar nesh olundular. Bunun üzerine Hınzırlar (domuzlar suretinde) oldular.

Domuz olan bu insanlar, sokaklarda ve çöplüklerde yürümeye başladılar. Çöplüklerde pislikler yemeye başladılar. İnsanlar bu durumu gördüklerinde Isa (a.s)'a koştular. Nesh olunanlar üzerine ağladılar.
Domuzlar (hınzıra dönüşen insanlar) Isa (a.s)'ı görünce ağladılar. Isa (a.s)'ın çevresinde dolaşmaya başladılar. Onları teker teker isimleriyle çağırmaya başladılar. Başlarıyla işaret ediyorlardı. Ama onlar konuşmaya güç yetiremiyorlardı.
Hınzırlara dönüşen bu insanlar, üç gün yaşadılar. Sonra helak oldular. Kendilerinden herhangi bir yavru doğmadı.

Zaten nesh olunan (insandan hınzır ve maymuna dönüşen bütün insanlar) böyledir...


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:196-197)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 30 Mayıs 2012, 11:06:31
İnfak Edenlerin Nail Oldukları Mükâfat

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular ki:

-"İki melek daima halka nasihatle şöyle nida ve dua ederler:
-'Ey Allâhım!
İnfak eden (Allah rızası için Allah yolunda malını harcayan) cömertlere, ihsanda bulun! İkram et!
Kat kat nimet ver! Ve onları lütfüne lakıy kıl!'


-'Allâhım!
Cimrileri her zaman ziyan içinde ziyana uğrat! Cimrileri perişan et!...'


(Lakin infakın yerinde olsun!
Allâhü Teâlâ hazretlerinin sana verdiği malı, Allâhü Teâlâ hazretlerinin rızası ve onun emrettiği şekilde İnfak et! Harca...)"


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:39)
Başlık: Tevbe'nin Çeşitleri
Gönderen: Mücteba - 31 Mayıs 2012, 11:18:57
Tevbe'nin Çeşitleri

Tövbe, Allahü Teâlâ Hazretlerinden bir nimettir. Allahü Teâlâ Hazretleri bu ümmete in'âm etti. Diğer ümmetlere Allah, bu nimeti vermedi.

Tövbe’nin dört mertebesi vardır.

Birincisi: Tövbe ismiyle ilgilidir. O'da saliklerin (seyrü suluk’a girenlerin) ilk mertebesidir. Bu nefsi emmâre'nin tövbesidir. Bu mü'minlerden avamların mertebesidir. Bu tövbe’de, menhiyyatı (Allah'ın yasakladıklarını) terk etmek, Allah'ın emirlerini işlemek, kaçırdıklarını (namaz ve oruç gibi ibadetleri) kaza etmek, hakları hak sahiplerine vermek, zulmettiği kimseler ile helâlleşmek, yaptıklarına pişman olmak ve bir daha onlara dönmemeye azmetmektir.

İkincisi: İnâbe mertebesidir. Bu nefs-i levvâme'nin mertebesidir. Bu, evliya’dan mü'minlerin havassının (seçkin olanların) mertebesidir. Allah'a inâbet, dünyayı terk etmek, dünyanın lezzetlerine karşı zahit olmak, güzel ahlâka sahip olmak, nefsi, hevâ ve hevesine muhalefet ederek temizlemek ve nefis ile mücâhede etmeye devam etmektir. Nefis inâbe mertebesini kazanırsa, kalb makamına girer. Kalbin sıfatıyla vasıflanır. Çünkü inâbe kalbin sıfatlarındandır.
Allahü Teâlâ buyurdu:
"Gaybda Rahman’a haşyet duyan ve inâbeli bir kalb ile gelen kimselere!"

Üçüncü mertebe "Evbe" mertebesidir. Bu ise nefs-i mülheme'ye mahsus bir yerdir. Bu mertebe, evliya’nın havassının mertebesidir. Allah'a "evbe" etmek (ona yönelmek), mü'minin şevk ve iştiyak duygularının eseri olarak Allah ile karşılaşmaya ve buluşmaya yönelmesidir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:519)
Başlık: "İstiğfarın Yanında Tevbe de Şarttır"
Gönderen: Mücteba - 01 Haziran 2012, 12:43:30
"İstiğfarın Yanında Tevbe de Şarttır"

Bu fakir (şeyh imam allâme müfessir seyyid İsmail Hakkı Bursevî k.s. hazretleri) der ki:
Haddâdî r.h. hazretleri;
"Hâlbuki kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah'ın mağfiretine sığınırsa, Allah'ı bir gafur, rahîm bulur..." (Sûre-i Nisa, âyet 110)

Âyet-i Kerimesinin tefsirinde buyurduktan gibi (âlimler) tevbe ile istiğfarın arasını tefrik ederler...
Yani sadık tevbe ile istiğfar eden (dediler) ve tevbeyi şart koştular. Çünkü istiğfar, bütün âlimlerin icmâi (söz birlikleriyle) tevbe olmuş olmaz; tevbe eden kişi; istiğfar ile beraber; "Ya Rabbi! Ben sana döndüm, ben kötülük ettim ve ebediyyen bir daha o kötülüğe dönmeyeceğim. Bundan dolayı beni bağışla" demedikçe; onun istiğfarı, tevbe olmaz...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:764-765)
Başlık: İstiğfar ve Mağfiret’in Manası
Gönderen: Mücteba - 04 Haziran 2012, 10:52:44
İstiğfar ve Mağfiret’in Manası

İstiğfar : Mağfireti istemektir.

Mağfiret : Allâhü Teâlâ hazretlerinin dünyada kulunun günahlarını örtmesi (başkalarından gizlemesi) ve âhirette de ona ceza vermekten geçmesi, (onu bağışlamasıdır...)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:763)
Başlık: İbadetlerdeki Kusurdan Dolayı İstiğfar Edilmesi Gerektiği
Gönderen: Mücteba - 05 Haziran 2012, 10:25:00
İbadetlerdeki Kusurdan Dolayı İstiğfar Edilmesi Gerektiği

Sonra istiğfar, sade günahlara mahsus değildir. Belki layık-i veçhiyle (şartları, erkânı, sünnet ve âdâbları) yerine getirilmeden yapılan ibadetlerden dolayı da istiğfar edilir.

Bazıları buyurdukları gibi:
-"Sahabeler, müstakil ibadetlerden ve o ibadetlerin içinde vaki olan şeylerden dolayı da istiğfar ederlerdi..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:772)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 05 Haziran 2012, 10:26:33

Hazreti Allah’a Hem İstiğfar Hem Tevbe Edilmesi Gerektiği

"Ve hem rabbinizin mağfiretini isteyin, Ömrünüzün günlerinde; '(Sûre-i Hud, Âyet 3)
1. Yaptığınız aşırılıklardan,
2. Allah'tan gayrisini talep etmekten,
3. Allanın rızasını talep etmeyi terk ettiğiniz.
4. Hicapları (manevî mânileri) tahsil ettiğiniz,
5. Fıtrî istidadınızı iptal ettiğiniz; için istiğfar ediniz ki, istiğfar, sizin nefislerinizin tezkiyesi ve kalplerinizin tasfiyesi olmuş olsun' sonra O'na tevbe edin."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:774)
Başlık: Tevbenin Makamları
Gönderen: Mücteba - 07 Haziran 2012, 11:26:26
Tevbenin Makamları

İmam Gazalî(r.h.) hazretleri , "Minhâcû'l-Âbidîn" isimli kitabında buyurdular:

Tevbe'nin makamları üçtür.
1. Günahların çirkinliğini düşünmek,
2. Allah'ın azâb ve gadabını düşünmek,
3. Kendi zaifliğini düşünmek.

Birincisi: Günahların gayet çirkin olduklarını düşünmektir.

İkincisi: Allah-ü Teâlâ Hazretleri'nin cezalandırması gayet şiddetli, azabının çok elim (ve acı verici) ve senin onun gazabına takat getiremeyeceğin kadar büyük olduğunu düşünmektir.

Üçüncüsü: Kendi zayıflığını, tahammülünün az ve çaresizliğini düşünmendir. Zira, güneşin sıcaklığına, polisin tokadına ve karıncanın ısırmasına dayanamayan bir insan, cehennemin sıcağına, zebanilerin kamçılarına ve ateşten yaratılmış olan katır gibi akreplerin, deve boynu gibi cüsseli yılanların ısırmasına nasıl tahammül edecektir; gazâb diyarı ve cehennemde?... Gazabından ve azabından Allah'a sığınırız.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:372)
Başlık: Tevbe Edip Düzelen İnsanın Haline Bakan Şeytanın İsyanı
Gönderen: Mücteba - 08 Haziran 2012, 11:49:55
Tevbe Edip Düzelen İnsanın Haline Bakan Şeytanın İsyanı

Eğer Allâhü Teâlâ hazretleri ona minnet eder ve tevbe etmeye muvaffakiyet verir ve o da tevbe ederse; Allâhü Teâlâ hazretleri o kulunu cehaletin karanlığının derinliklerinden çıkarır ve onu dalâletin kör kuyularından kurtarır, işte o zamanda şeytan;
-"Yazıklar olsun bana. O kişi ömrünü dalâletten kesip kurtardı. Benim gözlerimi isyanda parlattı!" der.
Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri o kulunu tevbe sebebiyle ma'siyetin zulmetinden; taat ve ibadetin nuruna çıkarır...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:387)
Başlık: Zulmünden Sonra Tevbe Edenlerin Affı
Gönderen: Mücteba - 11 Haziran 2012, 10:53:35
Zulmünden Sonra Tevbe Edenlerin Affı

"Zulmünden (isyan ve hatalarından) sonra günahlarından Tevbe edenler; salihin kulların zümresine dâhildirler."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 431)

Başlık: Tevbe Ederken Düşünülmesi Gereken Hususlar
Gönderen: Mücteba - 11 Haziran 2012, 10:54:23
Tevbe Ederken Gereken Hususlar

Akıllı kişiye düşen vazife, feyiz ve felah (kurtuluş) yolunda; salâh ehlinin vasıl olduğuna (yüce mertebelere) vasıl olmaktır. Tarikatın ilk işi ise Tevbe ve istiğfardır....

Tevbeye Sevkeden
Âlimler (r.h. hazerâtı) buyurdular:
1. Önce günahın çirkinliğini düşün
2. Sonrada bunda kendi zaafiyetini ve hayatının azlığını düşün...
Bir karıncanın ısırmasına ve güneşin sıcaklığına tahammül edemeyen bir kişi, cehennem ateşine ve (boğa gibi) yılanların ısırmalarına (sokmalarına) nasıl dayanabilir? (Bunları tam düşünürsen Tevbe edersin!)

Günahlardan Çıkmak
Kula gereken, günahların bütün kısımlarından çıkmaktır.
1. Sen Allâhü Teâlâ hazretleri ile aranda olan günahlardan Tevbe ve istiğfar ile çıkmalısın.
2. Allah'ın kulları (mahlûkat) arasında olan günahlardan ise,
        a) Helalleşmek,
        b) Ve hak sahiplerine haklarını vermekle olur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 435-436)
Başlık: Peygamberimizin Rüyasında Gördüğü Kimseler
Gönderen: Mücteba - 12 Haziran 2012, 15:40:30
Peygamberimizin Rüyasında Gördüğü Kimseler

Efendimiz Hazretleri uzunca bir Hadisi Şeriflerinde şöyle buyurdular:

"Dün gece çok acâib (bir rüya) gördüm:

Ümmetimden bir adam gördüm:
Onun ruhunu almak için ölüm meleği (Azrail (a.s)) kendisine geldi. Anne ve babasına yapmış olduğu iyilik, ölüm meleğini reddetti. (Anne ve babaya yapılan iyilikler uzun ömre sebep olduğu gibi güzel bir ölümle iman ile gitmeye sebep olur)

Ümmetimden bir adam gördüm:
Adamın üzerine kabir azabı saçılıyordu. (Kabir azabına müstehak olacaktı), adamın almış olduğu abdestler geldi, onu kabir azabından kurtardı.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Her tarafını şeytanlar kuşatmıştı. Onun daha önce yapmış olduğu zikrullah geldi. O adamı şeytanların elinden kurtardı.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Azab melekleri ona hâkim olmuşlardı. Ona azab edeceklerdi. Onun dünyâda kılmış olduğu namazlar geldi. Namazı, kendisini zebanîlerin elinden kurtardı.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Susuzluktan solumaktaydı. Her ne zaman havuzun başına varsa, kendisine su verilmiyordu. Sudan men ediliyordu. Onun orucu geldi. Oruç, ona su verdi. Onu susuzluktan kurtardı.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Sıra sıra oturan peygamberlerin yanına varıp oturmak istiyordu. Onu peygamberlerin yanına oturmaktan men ediyorlardı. Onu kovuyorlardı. Onun cenabetten dolayı almış olduğu gusül abdestleri geldi, elinden tutup, yanıma getirdi. Her yerde kovulan o kişiyi yanıma oturttu.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Önünde bir zulmet (karanlık) vardı. Arkasında karanlık vardı. Sağında karanlık vardı. Solunda karanlık vardı. Üstünde bir karanlık vardı. Altında karanlık vardı. Adam karanlıkların içinde şaşkındı, ne edeceğini ve hangi tarafa hareket edeceğini bilemiyordu. Adamın hac ve umreleri geldi, onu zulmetlerden (karanlıklardan) çıkarıp, nur'un içine koydular.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Mü'minler ile konuşuyordu. Mü'minlerden hiç kimse kendisiyle konuşmuyordu. Adam mü'minlerin içinde yalnız kalmıştı. Sıla-ı rahmi geldi. Sıla-ı rahm: Ey mü'minler topluluğu! Bununla konuşun. Bununla konuşun! Diyordu. Bunun üzerine mü'minler de kendisiyle konuşmaya başladılar.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Ateşin önündeydi. Ateş alev alev olmuştu. Ateşin kıvılcım ve alevleri, adamın yüzünü yakmak üzereydi. Adam eliyle ateşi yüzünden savmaya çalışıyordu. Adam'ın vermiş olduğu sadakalar geldi. Adamın yüzünü ateşten korudu. Adam ile ateş arasında bir perde oldu. Sadakaları, başının üzerinde birer gölgelik oldu.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Zebaniler onu her mekândan (her tarafından sımsıkı) tutmuşlardı. Adamın yapmış olduğu emr-i bil'marûf ve nehyi ani'l-münker (iyiliği emretme ve kötülüğü yasaklama) amelleri geldi. O adamı zebanilerin elinden kurtardı. Onu rahmet meleklerinin eline verdi.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Dizlerinin üzerinde çökmüştü. Onunla Allah'ın (ilâhî rahmetin) arasında perdeler vardı. Onun güzel ahlakı geldi. Onun elinden tuttu. Adamı alıp Allahın katına çıkarttı, ilâhî rahmete nail olmasına sebep oldu.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Sahifeleri, (amel defteri) sol tarafından verilmeye meylediyordu. Onun kalbinde bulunan Allah korkusu geldi. Amel defterini sağ eline koydu.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Mizanı çok hafifti. Onun yedirmiş olduğu iftarlar geldi. Terazinin iyi amel tarafı ağır bastı.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Cehennemin kenarında duruyordu. Cehenneme düşmek üzereydi. Allah'ın büyüklüğünden dolayı hissetmiş olduğu titremeler ve ürpermeler geldi. Onu cehennemden kurtardı. Adam sıratı geçip cennete geçti.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Cehenneme düşmek üzereydi. Cehenneme meyletmişti. Allah korkusundan dolayı dökmüş olduğu göz yaşları geldi. Gözyaşları onu cehennemden çıkarttı.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Sırat köprüsünün üzerinde ayakta duruyordu. Adam bir dal ve yaprak gibi sallanıyordu. Onun Allah'a olan hüsn-ü zannı geldi. Sallanma ve titremesi geçti. Adam sırat köprüsünü geçti.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Sıratın üzerindeydi. Bazen sürünüp emekleyerek yürüyordu. Bazen küçük adımlar ile yürüyor, bazen de durup bir şeylere bağlanıyor ve tutunmaya çalışıyordu. Onun namazları geldi. Onun elinden tuttu. Onu doğrulttu, ayağa kaldırdı. Adam bu sıratı geçti.

Ümmetimden bir adam gördüm:
Cennetin kapılarına varmıştı. Cennetin kapıları onun yüzüne kapandı. Onun şehadet ve tevhid kelimeleri geldi. Cennetin kapıları açıldı. Şehadet kelimesi onu cennete koydu."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:98-99-100)
Başlık: Müminler İçin İstiğfarda Bulunmanın Sevabı
Gönderen: Mücteba - 14 Haziran 2012, 12:08:15
Müminler İçin İstiğfarda Bulunmanın Sevabı

Efendimiz Hazretleri Buyurdu:
"Kim her gün mü'minler için istiğfarda bulunur (Allâhım mü'minleri bağışla diye dua ederse); her mü'min erkek ve mü'min kadın sayısınca; Allâhü Teâlâ hazretleri ona bir hasene yazar."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 441)
Başlık: Ölüler için duâ hediye edilir mi? Yapılan duânın ölüye faydası var mıdır?
Gönderen: Mücteba - 15 Haziran 2012, 11:29:04
Ölüler için duâ hediye edilir mi? Yapılan duânın ölüye faydası var mıdır?

Hadisi Şerifte buyuruldu:

"Mezarındaki ölü, denizde boğulmak üzere olup imdat dileyen kimse gibidir. (Veya hapishanede tutsak olan kimse gibidir. Çalışma ve kazanma imkânı olmadığı için) o kendisine gelecek olan duaları bekler. (Veya hapishanedeki mahkûm gibi akraba ve dostlarından kendisine gelecek olan bir hediyeyi beklemektedir...)

Ölü;
1- Babasından,
2- Annesinden,
3- Kardeşinden,
4- Arkadaşından,
5- Dost ve yakınlarından gelecek olanı (duâ ve hediyeleri) beklemektedir.

Ölüye bir dua  (ve hediye) geldiği zaman, o dünya ve içindekilerden daha sevimli ve daha hayırlıdır.
Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri, dünya ehlinin duâlarını dağlar misali, kabir ehlinin üzerine sokar...
Muhakkak ki hayattakilerin ölülere hediyeleri, onlar için istiğfar etmektir ve onlar için sadakalar vermektir.
"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 441)
Başlık: Mir'aç'ta Peygamberimiz (s.a.v)'in İstediklerinin Kabulü
Gönderen: Mücteba - 19 Haziran 2012, 12:34:30
Mir'aç'ta Peygamberimiz (s.a.v)'in İstediklerinin Kabulü

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Mir'aç Hadisinin sonunda şöyle buyurdular:
- "Allah'a yaklaştırıldım. Arşın direklerine bile yakın oldum. Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri (vasıtasız) olarak bana ilham (vahiy) etti.

Ben:
-'Peygamber, rabbinden ne indirildi ise ona iymân getirdi. mü'minler de... Her biri Allah'a ve melâikesine ve kitaplarına ve peygamberlerine: "Peygamberlerinden hiçbirinin arasını ayırmayız' diye iymân getirdiler... Yahudi ve Hıristiyanlar ayırdıkları gibi..." dedim.

Allâhü Teâlâ buyurdu:
- "(Yahudi ve Hıristiyanlar) ne dediler?"

Ben:
-"İşittik ve isyan ettik" dediler.

Mü'minler ise,
- “İşittik ve itaat ettik" dediler, dedim.

Allah (c.c.) buyurdu:
- "Doğru söyledin! İşte (istediğin) verilecektir," dedi.

Ben:
- "Yâ rabbenâ! Eğer unuttuk veya kasdımız olmayarak yaptıksa, bizi muâhaze buyurma!" dedim.

Allah (c.c.) buyurdu:
- "Senden ve senin ümmetinden, hata (yanılma) unutma ve bir şeye zorlamayı kaldırdım!"

Ben, şöyle dua ettim:
- "Yâ rabbenâ! Hem bize, bizden evvelkilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme!" Yani Yahudilere yüklediğini bize yükleme!

Allah (c.c.) buyurdu:
- "Bu (dua) senin ve senin ümmetin içindir,"

Ben:
- "Yâ rabbenâ! Hem de bize takatimiz olmayanı yükletme."

Allah buyurdu:
- "Muhakkak ki bunu yaptım (duanı kabul ettim)"

Ben:
- "Ve (ey Rabbim!) bizden günahlarımızı afv buyur ve bizlere mağfiretini reva, rahmetini ata kıl! Sensin mevlâmız! Bizi mansur buyur [bizi galip ve muzaffer eyle] artık seni tanımayanlara karşı! Kahrolsun kâfirler!..." dedim.

Allah buyurdu:
- "Muhakkak ki bunu yaptım (duanı kabul ettim!)"

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:283-284)
Başlık: Bakara Süresinin Son 2 Ayetinin Fazileti
Gönderen: Mücteba - 19 Haziran 2012, 12:43:04
Bakara Süresinin Son 2 Ayetinin Fazileti

Ed-Dürrül-Mensur Tefsirinde buyuruldu:
"Allâhü Teâlâ hazretleri, cennet hazinelerinden iki ayet indirdi. O ayetleri, Rahman olan Allah, mahlûkatı yaratmadan iki bin sene önce kendi kudret eliyle yazdı. Kim onları yatsı (namazın)dan sonra okursa, geceyi kıyam (ibâdetle) geçirmenin yerine ona yeterlidir."

Yine Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinden rivayet olundu:

"Kim Bakara suresinin son iki ayetini okursa, kendisine kâfidir."

Yâni gecenin kıyamında (geceyi ibâdetle geçirmede) kendisine "kâfidir veya kıyamet gününün hesabından dolayı kâfidir" demektir.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:285)
Başlık: Sünniliğe En Büyük Zararı Müteşâyih(Sahte Şeyhlik) Verdi
Gönderen: Mücteba - 20 Haziran 2012, 10:44:37
Sünniliğe En Büyük Zararı Müteşâyih(Sahte Şeyhlik) Verdi

"Müteşâyih" Kelimesi, "tefâul" babından ism-i fail'dir. Tefâül babının binası, içten olmayan bir şeyi izhar etmek manasınadır, ilim sahibi olmayan cahil insanların bilgiçlik taslamalarına "Teâruf-i cahilane" denildiği gibi. Gerçekten, marifet ehli, evliya, şeyh olmadığı ve hakikî manada bir ermişliği olmadığı halde, baba ve dedelerinin sâlih insanlar, şeyh veya temiz kişiler olmasını ileri sürerek; kendilerinin de marifet ehli ermiş, şeyh veya evliya olduğunu iddia edenlere de "Müteşâyih" denir. Tasavvuf tabiri olan Müteşâyih, şeyh olmadığı halde şeyh gibi görünen, sahte şeyh, şeyhlik taslayan kişi demektir. Buna "müteşeyyih”te denir.

Sadık vicdanî, müteşâyihlerin islâm dinine verdikleri zararı şöyle beyan etmektedir:
Din-i mûbîn-i ahmed-i mürsel be-bâd dâd
Der sünniyân teşeyyuh der-şia ictihâd
İslâm dinini Sünnîlikte teşeyyuh, Şiîlikteki ictihâd berbâd etti.

Büyük islâm Şairi, Nâbî (k.s.) Hazretleri müteşâyihler hakkında şöyle buyurmaktadır:
Asırda zındık sima şeyhler
Müstecabu'd-da'velikte lâf atar.
Gaybtan mansıb verip taliblere
Aldatıp halkı velayetler satar.

Müteşâyih'lerin islâm dinine vermiş olduğu zararı hiçbir din düşmanı vermemiştir. Din kisvesine bürünüp, saf Müslümaların tertemiz duygularını istismar eden insanların bu yolda kazanmış olduktan her türlü mal, para ve maddî çıkar, fahişelerin kazançları ile aynı kategoride değerlendirilir.

Merhum Ziya Paşa, fuhuş yapılarak kazanılan mal ile din alet edilerek kazanılan para ve mala şöyle lanet okumaktadır:
"Lanet ola ol male ki, tahsiline anın
Ya din ola ya ırz-u namus ola alet."
Müteşâyihlerin şerrinden ve fitnelerinden Allah’a sığınırıız.(Mütercim)

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:560-561)
Başlık: Sahte Şeyhlerin Zinâkâr Kadınlardan 70 Kat Daha Çok Azap Görecekleri
Gönderen: Mücteba - 21 Haziran 2012, 11:16:52
Sahte Şeyhlerin Zinâkâr Kadınlardan 70 Kat Daha Çok Azap Görecekleri

Rivayet olundu:
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Miraç Gecesi bir takım kadınlar gördü. Kadınların ellerinde makaslar vardır. Kadınlar, o makaslarla kendi göğüslerini makaslıyor. Parça parça kesiyorlardı. Çok şiddetli bir azabın içindeydiler. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Cebrail Aleyhisselâm'a bunun sebebini sordu.
Cebrail Aleyhisselâm:
"Bunlar, kocaları ve çocukları olduğu halde, zinadan çocuk doğuran kadınlardır!" dedi...

Sahte Şeyhler ve Zinâkâr Kadınlar

Şeyh es-Safi (k.s.) hazretleri buyurdular:

"Marifet iddia edip, irşâd makamına oturanlar; dünya menfaati için gösteriş yapan (sahte şeyh ve evliyalık taslayanlara) yapılacak azâb, bu zinâkâr kadınlara yapılan azabın yetmiş (70) katı olacaktır."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:562-563)
Başlık: "Kur'ân-ı Kerim İle Dünyalık Elde Etmek, Çalgıcılıktan Kötüdür"
Gönderen: Mücteba - 25 Haziran 2012, 11:52:36
"Kur'ân-ı Kerîm İle Dünyalık Elde Etmek, Çalgıcılıktan Kötüdür"

Çalgıcılar

Çalgı aletlerini alet ederek, dünyalık kazanan bir kişi, Kur'ân-ı Kerim'i vesile kılarak dünyalık menfaat elde etmeye çalışan kişilerden (kötü âlim ve sahte şeyhlerden) daha ehvendirler (daha iyidir)...

Ekmeğe Ulaşmak

Meselâ yüksek bir yerde, ekmek olur da, oraya eli ulaşamazsa bir kimsenin ve orada ekmeğe elinin yetişmesi için ve Kur'ân-ı Kerim'den başka bir şey yoksa: ekmeği elde etmek için Tanburu (çalgı aletini) ayaklarının altına alıp ekmeğe uzanmalıdır; Kur'ân-ı Kerim'i ayaklarının altına almamalıdır...

Denildi ki:
Dini satmak, apaçık ve büyük bir zarardır.
En büyük ustalık dünyayı sarfedip, din satın almaktır...


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:564)
Başlık: Ahlaksız Âlim ve Cahil Abidin Hazreti Ali’nin Belini Bükmesi
Gönderen: Mücteba - 25 Haziran 2012, 11:54:07
Ahlaksız Âlim ve Cahil Abidin Hazreti Ali’nin Belini Bükmesi

Hazret-i Ali (r.a.) buyurdular:
"İki kişi benim belimi kırdı (büktü).
1. Ahlaksız (günah işleyen ve ibadetsiz) âlim,
2. İbadete sarılan cahil sofu,


Çünkü (bu kötü) âlim ahlaksızlığıyla insanları ilimden uzaklaştırmakta ve halkın nefretini kazanmaktadır.
Cahil sofu ise, ibadete bağlanışıyla insanları, cehalete teşvik etmektedir."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:573)
Başlık: "O Gün Onların En Şerlileri Onların âlimleridir"
Gönderen: Mücteba - 26 Haziran 2012, 11:45:17
"O Gün Onların En Şerlileri Onların âlimleridir"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"İnsanlar üzerine bir zaman gelecek; İslâm'ın ancak ismi kalacak, Kur'ân-ı Kerim'in ancak resmi kalacaktır. İnsanların kalbleri hidayetten harab olacak, mescidleri bedenleriyle mamur (dolup taşıyacaktır. O gün göğün üzerinde gölgelik ettiği kişilerin en şerlileri, onların (o devrin) âlimleridir."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:654)
Başlık: "Sahte şeyh zinâkâr kadın gibidir"
Gönderen: Mücteba - 27 Haziran 2012, 11:53:38
"Sahte şeyh zinâkâr kadın gibidir"

Bazı şeyhler buyurdular:
"Kim nefis tezkiyesinden yoksun, meb'de ve meâd marifeti olmadan alçak dünyalık için kendisinin kalb ve irşat sahibi olduğunu iddia ederse, o kişinin azabı, zina eden ve bundan dolayı cehennemde göğüsleri makaslanarak azab gören zinâkâr kadınların azabından daha şiddetli ve kat kat olacaktır. Nefis terbiyesini görmeden, ruhen yükselmeden ve mürşidi kâmil olmadan evliyalık taslayan kalb ve irşad ehli olduğunu iddia eden kişi; Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin Mi'râc gecesi, göğüslerini makaslar ile keser halde gördüğü kadınlar gibidirler"

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri mîrâc gecesi makaslar ile göğüslerini kesen kadınlar gördüler.
Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, Cebrail (a.s)'a:
-"Bunlar kimlerdir?" diye sordu.
Cebrail (a.s):
-"Bunlar zina eden ve zina’dan çocuk getiren kadınlardır," buyurdu.

Evliyâullah olmadan veli olduğunu ve gerçekten mürşid-i kâmil olmadan irşad makamına oturup cahil halkı çevresine toplayan ve insanların inançlarını sömüren müteşeyyihlerin durumu zina eden bu kadınlardan daha kötüdür. Zira delilsiz iddia batıldır. Sahibi dal (sapık) ve mudildir (saptırıcı, insanları dalâlete götürendir). Bu durumda olan şeyhlik ve evliyalığı iddia edenler, zinâkâr kadın gibi. Onların istek ve arzusu üzerine onlara tabi olanlar da veled-i zina (zina’dan doğan çocuk) gibidirler. Muhakkak ki, veled-i zina’nın mürebbisi (terbiye edicisi) olmadığından hükmen helak olmuştur. Kendisi irşad olmamış bir kişi, çevresine topladığı insanları gereken bir şekilde irşad etmesi mümkün olmadığı için, onun etrafındaki insanlar da manevî terbiye ve irşâd'dan mahrum kalırlar. Veled-i zina gibi büyürler ve sapıtırlar. Çünkü: Bid'atçıya tâbi olmak, ancak bid'at ve ilhad neticesi verir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:766)
Başlık: Nefsin İki Kılıcı
Gönderen: Mücteba - 28 Haziran 2012, 10:51:50
Nefsin İki Kılıcı

Nefsin geçen iki kılıcı vardır. Nefis o iki kılıç ile kahraman erlerin şiddetli boyunlarını ve onların azametlerini (kemiklerini) keser.

O iki kılıç:
1- Batın (mide),
2- Ferc(mahrem yerlerinin) şehvetleridir.

Mide şehveti, ferc (cinsi temas) şehvetinden daha şiddetlidir. Çünkü ferci kuvvetlendiren ancak batın (mide) şehvetinin sultanıdır...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:297)
Başlık: Hakiki Âlimleri Ziyaret Etmenin Sevabı
Gönderen: Mücteba - 29 Haziran 2012, 11:05:14
Hakiki Âlimleri Ziyaret Etmenin Sevabı

Hadisi Şerifte Efendimiz Hazretleri buyurdular:
"Kim sevabını Cenâb-ı Allah’tan dileyerek, Mescid-i Aksâ'yı ziyaret ederse; Allah ona bin şehit’in mükâfatını verir ve onun cesedini cehennem ateşine haram eder. Kim bir âlimi ziyaret ederse o kişi sanki Mescid-i Aksâ'yı ziyaret etmiş gibi sevap alır."


(Ruhul Beyan Tercümesi C.1:S:773)
Başlık: Zebanilerin Kötü Din Âlimlerine Saldırması
Gönderen: Mücteba - 16 Temmuz 2012, 16:48:26
Zebanilerin Kötü Din Âlimlerine Saldırması

Hasan Basrî Hazretleri buyurdular:
Zebaniler (Cehennemin âmir melekleri), fasık olan hamele-i Kur'ân ve kötü din âlimlerine, puta tapanlardan daha süratli ve daha hızlı saldırırlar.

Bunun üzerine onlar, yani hamele-i Kur'ân ve kötü din âlimleri:
-"Ey Rabbimiz! Ne oluyor bize? Bu Zebaniler neden önce bize saldırıyorlar? " diyecekler.
Allahü Teâlâ Hazretleri, şöyle buyuracaktır: "Bilen kişi bilmeyen gibi değildir"

Kim dinin karşılığında dünyayı satın alırsa, o kişi gerçekten apaçık ve büyük bir zarar ve hüsranın içine düşmüştür. Ve daimî olarak o kişi şeytan ile münazara ve çekişme içindedir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 274)
Başlık: Hazreti Allah’ın Hususi Kulları “Ebdallar”ın Sayısı ve Hususiyetleri
Gönderen: Mücteba - 17 Temmuz 2012, 12:26:40
Hazreti Allah’ın Hususi Kulları “Ebdallar”ın Sayısı ve Hususiyetleri

Ebud-Derdâ (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu.
Kendisi buyurdular:
-"Muhakkak ki Allâh'ü Teâlâ hazretlerinin (bazı husûsî) kulları vardır, Onlara, "Ebdâl" denilir. (Onlar bu dereceye); çok oruç tutmak, çok (nafile) namaz kılmak, tevazu göstermek (Allah'tan korkan kişi olarak görünmek) ve güzel giyinmekle asla ulaşmadılar.

Lakin onlar bu dereceyi;
1- Kalb doğruluğu,
2- Gerçek bir korku,
3- İyi niyet,
4- Sadrın (gönül dünyalarının) selâmeti,
5- Bütün Müslümanlara rahmet,
6- Mahlûkata şefkat,
7- İhlaslarıyla,
Allâh'ü Teâlâ hazretleri, ilmiyle onları kendi zatı için (diğer insanların içinden) seçip ayırdı.

Onlar kırk (40) kişidirler. Onların kalpleri ibrahim (a.s)'ın kalbi misalidir, Onlardan bir kişi öldüğü zaman, Allâh'ü Teâlâ hazretleri onun yerini tutacak bir kişi yaratır.

Bil ki onlar;
1- Hiçbir şeye küfretmezler,
2- Asla sövmezler,
3- Lanet okumazlar,
4- Altlarında olanlara (emirlerinin altında olan kişilere) eziyet etmezler,
5- Üstlerinde olanlara haset etmezler.
6- Onlar insanların en hayırlılarıdır.
7- Ahlakı en yumuşak olanlarıdır.
8-  İnsanların en cömertleridir.
9- Onlar hayır işlerinde yarışırlar.
10- Onlar Rablerinin katında yüksek derecelere ulaşırlar...

Onlar ile Rablerinin arasında bulunanlar ne süratli koşan atlar ve ne de esen şiddetli rüzgâr (fırtınalar) ulaşamaz...  Onlar içlerinden gelerek (ihlas ve takva ile) hareket ederler. Hayırlara yarışmaklaAllâh'ü Teâlâ'nın fazlü keremiyle olan sevinçlerinden dolayı onların kalplerinde yüksek tavanlara (yani göklere) çıkar.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 269)
Başlık: Evliyanın Keramet Göstermekten Çekinmesi Gerektiği
Gönderen: Mücteba - 18 Temmuz 2012, 13:39:51
Evliyanın Keramet Göstermekten Çekinmesi Gerektiği

Şeyh Abdullah el-Kureşî (k.s.) buyurdular:

-"Kim, âyet ve kerametlerin ve hâriku'l-âdelerin kendisinden zahir olmasını; halkın, ma'siyetlerin zuhurunu kerih görmeleri gibi çirkin görmezse; bu (keramet ve harikulade) şeyler kendisinin hakkında bir hicap ve perdedir. Kerametleri gizlemek ise rahmettir..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 387)
Başlık: İmam-ı Azam Hazretlerinin Namaz Elbisesi
Gönderen: Mücteba - 19 Temmuz 2012, 11:01:34
İmam-ı Âzam Hazretlerinin Namaz Elbisesi

(Avret mahallini örtmek farzdır) Elbise edinmek vaciptir. Güzel giyinmek sünnettir.


İmam-ı Âzam'ın Elbisesi

İmam-ı Âzam Ebû Hanife (k.s.) hazretleri, gece namazları için bir elbise edindi. O elbisesi;
1- Gömlek,
2- Sarık,
3- Cübbe,
4- Şalvar idi.


Bu elbiselerin değeri bin beş yüz (1500) dirhem idi. İmam Âzam Ebû Hanife hazretleri, her gece bu elbisesini giyerdi.
Ve şöyle buyururdu:
-"Allâhü Teâlâ hazretleri için (güzel elbiseler giyerek) süslenmek; insanlar için süslenmekten daha evlâdır..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:459)
Başlık: Ramazan-ı Şerif'in Gecelerinde Namaz Kılmanın Sevabı
Gönderen: Mücteba - 20 Temmuz 2012, 11:36:35
Ramazan-ı Şerif'in Gecelerinde Namaz Kılmanın Sevabı

Sahih hadis-i şeriflerde Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Kim, iman ederek ve sevabını umarak Ramazan-ı şerifin gecelerini kıyam (namaz kılmak)la geçirirse; o kişinin geçmiş (bütün günahları) bağışlanır."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:120)
Başlık: Nefsin Arzularının, Tapılan Buzağıya Benzetilmesi
Gönderen: Mücteba - 23 Temmuz 2012, 11:24:40
Nefsin Arzularının, Tapılan Buzağıya Benzetilmesi

Te'vîlât-ı Necmiyye’de buyruldu:
Muhakkak ki her kavmin Allah’tan başka kendisine ibadet ettiği (taptığı) bir buzağıları vardır. Bir kavim, dirhem ve dinar yani para buzağısına tapıyor, bir kavim, şehvetler buzağısına tapıyor, bir kavim makam ve mevki buzağısına tapıyor ve bir kavim, hevâ (ve heves) buzağısına tapıyor. Allah'ın en çok buğuz ettiği budur.

Allahü Teâlâ her saîd'in Musa kalbine şöyle demesini ilham eder:
"Ey kavmim cidden siz o buzağıyı put edinmekle kendi kendinize zulmettiniz, bari gelin Rabbinize tövbe ile dönün." Mâsivâ'dan (Allah'dan başka şeyleri) çıkartarak, Allah'a dönün. Bu ise size ancak ve ancak nefislerinizi öldürmekle mümkün olur. "(Öyleyse) nefislerinizi öldürün,", Hevâ ve hevesi frenlemek ve dizginlemekle. Çünkü hevâ ve heves, nefsin hayat kaynağıdır. Firavun, hevâ ve hevesine tâbi olmakla Rubûbiyet iddia etti.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:521)
Başlık: İbadetin Allah İçin Yapılacağı
Gönderen: Mücteba - 24 Temmuz 2012, 11:01:14
İbadetin Allah İçin Yapılacağı

‘’Ve nahnü lehü abidüün’’ (Sûre-i Bakara :138) "Biz işte O'na ibadet edenleriz." Kavl-i şerifinde şuna işaret vardır: Muhakkak ki arifler Rablerine ibadet ederler. Ama ariflerin ibadeti, cennetin şevk ve iştiyakından dolayı olmadığı gibi cehennem korkusundan da değildir. Onlar sırf Allah için Allah'a ibadet ederler.

Allahü Teâlâ Zebur'da şöyle buyurdu:
"Sadece ve sadece cennet veya cehennem için bana ibadet eden kişiden daha zalim kim olabilir? Eğer cennet veya cehennemi yaratmasaydım itaat ve ibadete ehil ve müstahak olmayacak mıydım?"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:112-113)
Başlık: Hazret-i Osman ve Abdurrahman B. Avf’ın Cömertliği
Gönderen: Mücteba - 25 Temmuz 2012, 11:33:18
Hazret-i Osman ve Abdurrahman bin Avf’ın Cömertliği

Bu tefsir âlimleri buyurdular:
Bu ayet-i Kerime ve bundan önce ki ayet-i Kerime Hazret-i Osman bin Affan (r.a.) ile Hazret-i Abdurrahman bin Avf (r.a.) hakkında nazil oldu.
Hazret-i Osman (r.a.) Tebük seferinde ceyşü'l-usra (güçlük ordusu)'na bin (1000) deveyi yükleriyle birlikte bin (1000) dinar ile tasadduk etti.
Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ellerini kaldırıp şöyle dua etti:
-"Ya Rabbil Ben ondan (Osmandan) razıyım; Sen de ondan razı ol"
Amma Abdurrahman bin Avf ise, malının yarısı olan dört bin (4000) dinar tasadduk etti. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine gelip:
-"Benim sekiz bin dinarlık servetim var. Bunun dört bin dinarını kendi nefsim ve ailem için tutup bıraktım. Dört bin dinarını da Allâhü Teâlâ hazretlerine ödünç veriyorum," dedi.

Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) ona şöyle dua ettiler:
-"Allâhü Teâlâ hazretleri, senin yanında alıkoyduğunu da Allah için verdiğini senin hakkında mübarek ve bereketli kılsın!"

İşte Hazret-i Osman ile Abdurrah bin Avf (r.a.)'ın halleri böyleydi. Onlar mallarını (seve seve) tasadduk ettiler. Başa kakma ve gönül incitme gibi hiçbir şey onların akıllarına gelmedi.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:134)
Başlık: Arkasında Hayırlı Bir İş Bırakarak Ölene Müjde
Gönderen: Mücteba - 26 Temmuz 2012, 11:42:52
Arkasında Hayırlı Bir İş Bırakarak Ölene Müjde

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Ne mutlu ona ki dünyadan gittiği (vefat ettiği) halde arkasında ondan hayırlı bir iş kalmıştır!"


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:61)
Başlık: Yahudiler ve Hıristiyanlar Müşriktir
Gönderen: Mücteba - 31 Temmuz 2012, 11:32:04
Yahudiler ve Hıristiyanlar Müşriktir

"İbrahim ne Yahudi idi, ne Nasrani… Velakin Müslim bir hanif idi ve müşriklerden olmamıştı;" (Ali İmran Suresi ayet:67)
Bu âyet-i kerime ile Allâhü Teâlâ hazretleri, Mekke ehlinden kendilerinin akîde ve amel yönünden İbrahim (a.s)'ın dini üzere olduklarını iddia edenleri reddetti.

Yahudiler de müşriklerdir. Yahudiler;
- "Üzeyr Allah'ın oğludur!" (Tevbe Sûresi, âyet 30) demeleriyle müşriktirler.

Hıristiyanlar ise:
- "Mesih (İsa) Allah'ın oğludur!"  (Tevbe Suresi, âyet 30) sözleriyle müşriktirler.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:303)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: hikem1 - 31 Temmuz 2012, 14:10:00
Safvetüt-Tefasir  sahibi  Es_Sabuni,  tefsirinde  Aliİmran 67 ayetinde  şunları ifade ediyor: ''İbrahim ne Yahudiliğe  nede Hıristiyanlığa  mensubdu.Çünkü Yahudilik  ,Haz.Musanın  şeriatından  tahrif  edilmiş  bir  dindir.  ''  Fakat  o,  bütün batıl dinlerden uzak, hak  dine  mensub  dosdoğru  bir  müslümandı.   O  müslümandı, müşrik değildi''  Burada    Hıristiyan ve  Yahudilerin müşrik olduklarına bir ta'riz  vardır...Bu ayet  aynı zamanda  ,İbrahimin  dinine  mensub olduklarına dair  iddialarınıda  reddeder''   demektedir.  Binaenaleyh  bu  ayeti  kerime  şimdiki  dialogcuların   ibrahimi  dinler diye  ,  hıri,stiyanlık  ve yahudiliği  gösterme teşebüslerine bir reddiyedir.Ayet  açık olmasına rağmen  büyük bir  cesaretle  batıl  dinleri  İbrahimi  dinle diye lanse etmek caddeyi  kübradan inhiraf  etmek  demektir...
Başlık: İnfakı Öven Hazreti Mevlana’nın Şiiri
Gönderen: Mücteba - 02 Ağustos 2012, 11:28:42
İnfakı Öven Hazreti Mevlana’nın Şiiri

"Mal infak etmek cömert için bir şereftir.
Aşıkın cömertliği ise maşukun yolunda canı feda etmektir..

Hak için ekmek verirsen karşılığı ekmektir. Can feda edersen karşılığı candır.
Ekin eken çiftçi önce anbarı boşaltır.

Ama sonra hâsılatı pek çok olur. Fakat tohum anbarda tutulursa; israf olur. Yazık olur.
Zira onu fareler yiyip mahvederler..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:40)
Başlık: Ölçüde Hile, Zina ve Yalanın İnsanlığa Zararları Nelerdir?
Gönderen: Mücteba - 03 Ağustos 2012, 15:37:12
Ölçüde Hile, Zina ve Yalanın İnsanlığa Zararları Nelerdir?

Hadisi Şerifte şöyle buyuruldu:
"Tartı ve ölçüde hile yapıldığı zaman, yağmur hapsedilir (oraya yağmur kıt yağar).
Zina çoğaldığı zaman, öldürmeler çoğalır.
Yalan çoğaldığında karışıklıklar (herc-ü merclik) çoğalır.

Bunun hikmeti, zina nefsi helak etmektedir. Zira veledi zina, hükmen helak olmuştur. Bundan dolayı seri bir şekilde ölüm cezası vaki olmaktadır. Çünkü ceza amelin cinsindendir.

Görmüyor musun? Keyillerde (ölçü ile satılan hububat ve tahıllarda) sahtekârlık ve aldatma meydana geldiğinde, Allah, onlara yağmur vermemekle cezalandırmaktadır. Yağmursuzluk, rızkların noksanlaşmasına sebeptir. Yalan da böyledir. Yalan insanların arasına tefrika ve düşmanlığın girmesine sebebtir. Bundan dolayı Allah, yalancı bir topluma hercü merc verir. Herc, fitne ve karışıklık demektir. Bela geldiğinde umumî gelir. Ceza vaki olduğunda, şeytanın kardeşlerine büyük belâ ve ceza’dır. Allah'ın sâlih kullarına ise, rahmettir. Çünkü ölüm mü'minin hediyesidir; fasıklar için ise hasret ve pişmanlıktır. Sonra Allah, onları amelleri ve niyetleri üzerine diriltir ve onlara amellerinin karşılıklarını verir.
Taun'dan kaçmak haramdır. Zira firar, muhtar olan faili (Allahı) unutmaktır.

İbni Mesûd (r.a.) buyurdukları gibi: Taun, kaçana ve ikamet edene fitnedir. Firar eden "kaçtım ölümden kurtuldum", der. İkamet eden ise, "ben burada, öleceğim" der.

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri buyurdular.
"Taun'dan firar eden, savaştan kaçmış gibi (günahkârdır). Taun’un olduğu yerde kalıp sabreden ise savaşta sabreden gazi gibidir (sevap alır)."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:542-543)
Başlık: Başkalarını Karşılarken Kesilen Hayvanın Durumu
Gönderen: Mücteba - 06 Ağustos 2012, 18:06:20
Başkalarını Karşılarken Kesilen Hayvanın Durumu

Meşânk'ül-Envâr’ın Hâdis-i şeriflerindendir. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Allah, anne ve babasına lanet eden kişiye lanet etsin. Allah, Allah’tan başkası için kurban kesen kişiye lanet etsin."
İmam Nevevî (r.h.) buyurdular:
Burada Allah’tan başkasının adı ile kesmekten murat, put, Musa veya ikisinden başka bir şey için kurban kesmek demektir.

Şeyh İbrahim Meravedî (r.h.) buyurdular:
Sultanların (idareci veya herhangi bir kişinin) karşılanması sırasında yakınlık için kesilen hayvanların etlerinin haram olduğuna Buhara ehli (âlimleri) fetva verdiler. Çünkü o,  Allah'tan başkasının namına boğazlanan, hayvan olmuş olur.

Râfiî (r.h.) buyurdular:
Bu haram değildir. Zira hayvan onların gelişine duyulan sevinçten dolayı kesilmektedir. Bu durum, çocuk dünyaya geldiğinde kesilen akîka kurbanı gibidir. Bunun benzerleri tahrimi icap etmez. Sözü burada bitti.

Müslümanları küfürden korumak ve amellerinin zayi olmaması için Müslümanların amelleri buna hami olunur. Çünkü müvahhid'in nazarını Mevlâsının razı olacağı amellere dikmiştir. Kendisini Allah'a yaklaştıracak kolaylıklarla Allah'a ibadet etmektedir.

Allahım! Bizleri zellelerden ve ayak kaymalarından koru! Âmin.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:124-125)
Başlık: "Riya yılan, cimrilik akrep gibidir"
Gönderen: Mücteba - 07 Ağustos 2012, 17:23:44
"Riya yılan, cimrilik akrep gibidir"

Selef-i sâlihîn, sadaka vermekte ve sadakadaki riya’dan korunmaya çok titiz davrandılar. Çünkü nefse galip olan çoğu kere riyadır. Riya sadakanın sevabını helak eder.

Kişi kabrine konulduğu zaman, onun kalbindeki riyakârlık yılan suretine dönüşür. Yani yılanın ısırıp acı vermesi gibi riyakârlık (gösteriş de) insanı ısırıp ona acı verir.

Cimrilik de kabirde bir akrep suretine dönüşür. (Akrebin insanı ısırıp, insana acı verdiği gibi cimrilikte sahibini ısırıp ona acı verir.) Bütün infaklardan maksad, cimriliğin alçaklığından kurtulmaktır.

Riya, cimrilikle imtizaç ettiği (karıştığı) zaman, akrebi, yılanın gıdası yapmak gibi bir şey meydana gelir. Bu durumda kişi akrepten kurtulur ama yılanın kuvveti (ve zehiri dolayısıyla acı vermesi) daha çok olur.

Bunların hepsi kalbte ve helak edici sıfatlar olduklarına göre, bunların gıdaları ve kuvvetleri de onların iktizalarının gereği icabet etmeye bağlıdır.


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:140)
Başlık: Riya ile Verilen Sadakanın Durumu
Gönderen: Mücteba - 08 Ağustos 2012, 12:39:58
Riya ile Verilen Sadakanın Durumu

Dağıttığı malından dolayı Allah'ın rızasını ve âhiret sevabını murâd etmez.
"Artık onun meseli,"
Onun acâip hâli:
"Meseli, bir kaya meseline benzer ki"
Düz, pürüzsüz ve temiz bir bir kayaya benzer.
"Üzerinde biraz toprak varmış."
Topraktan azıcık bir şey vardı.
"Derken şiddetli bir sağanak inmiş de,"
Üzerine şiddetli ve iri taneli bir yağmur yağınca:
"Onu yapyalçın etmiş bırakıvermiş..."
Üzerinde toz adına hiçbir şey bırakmadı ve onu tertemiz etti.
"İstifade edemezler."
(Bu kavl-i şerif, mukadder bir sualin cevabıdır.) Sanki: "Bu durumda onların halleri nice olur?" diye sorulmaktadır.

Onun için:
"Hiçbir şey istifade edemezler."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:145)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: efsanef - 08 Ağustos 2012, 12:44:27
Zikr-İ Cehrî
Ebû Musa ei-Eş’arî hazretlerinden rivayet olundu. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Hayber’e gaza ettiğinde idi. insanların eşrefi, Rasûlüllah (s.a.v.) hazretleri bir vadiye yöneldiği zaman (sahabeler) tekbirle seslerini şöyle yükselttiler:
“Allahü ekber Allahü ekber. Lâilâhe illAllah- Allah büyüktür, Allah büyüktür. Allah’tan başka ilâh yoktur.” Efendimiz (s.a.v.) hazretleri onlara:
-”Yavaş olunuz. Nefsinizi yormayın. Çünkü siz sağır ve gaib olanı çağırmıyorsunuz. Yâni sız sağır ve uzakta olana dua etmiyorsunuz. Siz hakkıyla işiten, çok yakın olan ve sizinle beraber olan Rabbinize dua ediyorsunuz.” Buyurdular.[1]
Bu (yâni zikrin gizli veya aşikâr yapılması) meşrebier ve makamlar itibariyledir. Gaflet ehline layık olan hâtıra gelen kötülükleri sökmek (kalb’ten çıkartmak) için cehri zikretmeleridir. Huzur ehline de münâsip olan, zikr-i hafî (yâni gizli zikir daha uygun) olduğu gibi…
Sa’dî buyurdu:
Dost b na benden çok yakındır.
Ne yazık ve ne şaşılacak şey ki, ben ondan çok uzağım.
.

Kaynak :İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/351-352.
.


--------------------------------------------------------------------------------

[1] Sahih-i Buhârî: 3883; Sahîh-i Müslim: 4873; (Sahih-i Buhari’deki metin esas alınmıştır)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: efsanef - 08 Ağustos 2012, 12:45:16
İlim Talebelerine Yardım
Abdullah b. Mübarek (r.h.) hazretleri, her sene fakirlere ve ilim talebelerine bin dirhem altın sadaka verirdi. Ve Fudayl bin lyaz (r.h.)’a şöyle derdi: “Eğer sen ve ashabın (talebelerin) olmasaydı ticâret yapmazdım.”
Abdullah b. Mübarek (r.h.) hazretleri, Fudayl ve ashabına şöyle derdi: “Siz dünyâ ile meşgul olmayın. İlim ile iştigâl edin. İlim öğrenmeye bakın. Ben sizin bütün ihtiyaçlarınızı karşılarım!“
(İlim Talebelerine yardım hakkında İmam-i Rabbani hazretlerinin bir Mektubu) ( 1 )
Yahya Bermekî266, Süfyân-ı Sevrî (r.h.) hazretlerine her ay bin dirhem gönderirdi. Süfyân-ı Sevrî hazretleri, secdelerinde Yahya Bermekî için şöyle dua ederdi:
-”Allahım! Yahya Bermekî benim dünyâ işlerimde bana kâfi geliyor (benim ihtiyaçlarımı giderip kendimi ibâdete vermemde bana yardımcı oluyor). Sen de âhiret işlerinde ona kâfi ol. (Onun âhiretteki hâlini düzelt ve ona yardımcı ol)” (1/295)
Yahya Bermekî öldükten sonra bâzı dostları onu rüyasında gördüler. Ona sordular:
-’”Allah sana ne etti (nasıl muamele etti?) O:
-”Süfyân-ı Sevrî hazretlerinin dualarının bereketiyle Allah, bana bağışladı. Günahlarımı affetti.” dedi.
Saib buyurdu:
Bu cihan günlerinde idare lambasının kandilini yak.
Sen kandile yağ koy ki, o da seni aydınlatsın.
Allahü Teâlâ hazretleri bizi ve sizi, kitabının muktezası ve hitabının medlûlünce amel etmeyi nasîb etsin. Amin
.

Kaynak: Kaynak: İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/347-350.

.

( 1 )- İlim Talebelerine yardım hakkında İmam-i Rabbani hazretlerinin bir Mektubu
(Imam-ı Rabbani Müceddid-i Elf-i Sâni Ahmed Farûki Serhendi hazretleri. Bu mektûb’u. nakîb seyyid şeyh Ferîde yazmıştır. Din âlimlerine ta’zim etmek ve şeriatı garra’nın hameleleri olan ilim talebelerinin değerini bildirmenin lâzım olduğunu bildirmekdedir:
Allahü Teâlâ, Peygamberlerin en üstünü hürmeti için “aleyhi ve aleyhimüssalevât vetteslîmât vettehtyyât“, din düşmanlarına karşı olan mücâdelenizde yardımcınız olsun! İltifat yoluyla göndermiş olduğunuz mübarek mektubunuzu okumakla şereflendim. İlim talebelerine ve tasavvuf ehline sarf ve harcamak üzere, bir miktar para gönderdiğinizi yazıyorsunuz. Mektubunuzda İlim talebelerini tasavvuf ehlinin üzerine takdim etmeniz çok güzel oldu. Değer bakımından gerçekten böyledir. Zahir, bâtının- unvanı olduğuna hükmedilir. Bâtında da bu cemaatin (yâni ilim talebelerinin tasavvuf ehlinin üzerine) takdim edilmesini ümit ederiz. (Ne güzel buyurmuşlar) “Ve her kabın içinde bulunan şey dışarıya sızar.“
llm talebelerini tasavvuf ehlinin üzerine takdim etmek şeriatın ilerlemesine sebeb olur. Çünkü ilim talebeleri, nebevi şeriatın yükünü taşıyanlar ve bekçileridir. Muhammed Mustafa aleyhisseiâmın dîni onlarla kaimdir. Din, ilim talebeleriyle ayakta durmaktadır. Kıyamet günü insanlara islâmiyetden sorulacak, tasavvuftan değil… Cennete girmek. Cehennemden kurtulmak, ancak şeriat ile amel etmeğe bağlıdır. İnsanların en iyileri, seçilmişleri olan Peygamberler “salevâtüllahi Teâlâ ve teslîmâtühü aleyhim“, halkı (insanları) şeriatlere davet ettiler. Kurtuluşun medarının şeriat olduğunu beyan ettiler. O büyüklerin (peygamberlerin), gönderilme maksatları şeriatleri tebliğ etmekti.. O hâlde en büyük hayr ve iyilik, şeriatı yâni islâmiyet! öğretmek ve dinin eğitimine ve öğretimine yapılan çalışma, hizmet, yardımdır ve islâmiyetin hükümlerinden bir ahkâmını ortaya ihya etmektir. Hususiyetle İslâm şiâr’ının yıkıldığı, çöktüğü ve zayıf olduğu bir zamanda; Allah yolunda fakirlere milyonlarca sadaka dağıtmak, şeriatın meşelerinden birinin öğrenilmesine ve halk arasında revaç bulmasına asla müsâvî olamaz.. Çünki, bu işte, (yâni şeriatın öğretilmesinde) mahlukatın en büyükleri olan Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” uymak ve o büyüklerin vazifesine ortak olmak vardır. Hâlbuki, Müslümanın hasenatının en mükemmeli ancak onlara tabi olmakla mümkündür. Milyonla sadaka vermek, hayrat, hasenat yapmak ise, bu büyüklerden gayrı herkese müyesser olabilir. Şeriatın ikâmesi ve onun ahkamı ile amel etmekte nefse muhalefet vardır. Mal infak etmek (yâni hayrat yapmak) ise, çoğu kere nefsin hoşuna gidebilir. Evet, eğer malın infakı şeriatın öğretilmesi için oluyorsa, yâni İslâm öğretilmesi ve milletin ona revâc bulması, dine eğilmesi için oluyorsa, o harcamanın ve sarf edilenin üzerimizde çok yüksek dereceleri vardır… Bu niyet ile az bir şey vermek, bu niyet olmadan sarf edilen milyonlardan aşağı değildir.
Suâl: (Eğer denilse ki:) Nefsine uyan ve nefsinin elinde esir olan ilim talebesi, nefsi ile cihâd eden ve nefsin elinden kurtulan söfîden nasıl üstün olabilir?
Cevâp: (Buna şöyle cevâb veririm:) Bu suâli soran kişi, kelâmın hakîkatından sonra anlamamış ve meramın aslına muttali olmamıştır. Muhakkak ki ilim talebesi, nefsinin elinde esir olmakla beraber, mahlukatın kurtuluşuna sebebtir. Zîrâ şeriatın hükümlerinin tebliğ edilmesi, ilim talebelerine bağlıdır. Her ne kadar o ilim talebesinin kendi nefsi ondan faydalanmazsa bile (onun ilminden insanlar faydalanmaktadır.) Söfî ise, kendini kendi nefsini kurtarmakla berabar o sâdece kendisini kurtarmıştır. Mahlûkata iltifat etmemektedir (başkalarına faydası yokdur.) Fazilet ve üstünlük, kendisine taalluk eden şeye göredir. Çok kişinin kurtuluşuna sebep olmak, büyük toplulukların saadetine çalışmak, kişinin kendi nefsinin kurtuluşuna çalışmasından daha üstündür. (Yâni İslâmiyet, insanların saadetine çalışanları, kendini kurtarmağa çalışanlardan, daha üstün tutmaktadır.) Evet, şu bir gerçektir ki, (tasavvuf yolunda ilerliyen) sofi bir sâlik, fena ve beka makamlarından, Allah ile Allah’tan seyr derecelerine erer ve sonra insanları da’vet etmek için âleme döner; ilim sahibi olup halkı davet etme vazîfesi ile şereflendirilirse, Peygamberlik makamından nasîbi olur. Böylece o sofî, şeriatı tebliği eden (yâni Islâmiyeti bildirenlerden) sayılır. (Mürşid olan bu kişi) şerefli âlimlerin hükmüne girer. (Ve böylece İslâm âlimleri gibi üstün ve kıymetli olur.) Bu, (makam ve mevki) Allahü Teâlâ’nin fazl-ü keremidir. Onu dilediğine verir. Allah, büyük fazilet ve ihsan sahibidir.”
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: efsanef - 08 Ağustos 2012, 12:48:06
Duanın Hemen İcabet Edilmemesinin Sebebleri
Kim bir hacet için dua eder de duası hemen kabul olunmaz ve haceti hemen verilmezse, bu, yâni duanın hemen kabul edilmemesi birkaç şekilde yorumlanır:
Birincisi: Duaya mutlaka icabet hâsıl olur, icabet edilmemesi muhaldir. Muhakkak ki duaya icabet, ihtiyacın giderilmesinden ayrı bir şeydir. İhtiyacın giderilmesi de, duanın icabetinden apayrı bir şeydir… Duanın İcabeti, kulun:
“Ya Rabbi!” dediğinde, Allahü Teâlâ hazretlerinin ona:
“Buyur kulum!” demesidir.
Bu vaadedilen ve mevcut olan icabettir. Bu hal, doğrulukta O’na yönelen herkes içindir. İhtiyacın giderilmesi ise, istenen şeyin verilmesidir. Bu (yâni istenen şeyin verilmesi bir kaç şekilde tecelli eder:)
1 -Bazan hemen verilir.
2-Bazan da uzun bir süreden sonra meydana gelir.
3-Bazan da âhirete kalır.
4-Bazan da ondan daha hayırlı bir şey kendisine verilir.
ikincisi: Duaya icabet, tek bir cihetten değildir. Belki İcabetin bir çok cihet ve yönleri vardır. Hadîs-i şerifte şöyle buyuruldu:
“Müslümanın duası, şu üç sebepten biri dışında reddedilmez:
1 - Ya günah olan, ya da akrabayla ilişkiyi kesme ile ilgili olan bir konuda dua eder:
2-Veya istediği şey kendisi için âhirette bırakılır.
3-Ya da duası kadar kendisinden bir kötülük defedilir.[1]
“Herhangi  (müslüman)  bir kişi,  bir dua ile Allah’a dua ettiğinde kesinlikle duasına icabet edilir. (Bu kabul:)
1- Ya hemen dünyâda âdlen verilir.
2- Ya âhirete bırakılır.
3- Ya Duasının miktannca günahları silinir.
a) Bu kişi, günah olan bir şey istemedikçe,
b) Ya da yakın akrabayla alâkasını kesen bir kişi olmadıkça,
c) Veya acele etmedikçe, (Sahabeler) sordular:
-”Ya Rasûlellah (s.a.v.) insan nasıl acele eder?” Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-”Ben Rabbime dua ettim, Rabbim duamı kabul etmedi” diyerek aceleci olmuş olur.[2]
“Bir (müslüman) kul dua ettiğinde, muhakkak Allah onun istediğini ona verir veya onun istediği hayır kadar ondan bir şerri defeder. Ancak günah, yâni kötü bir şey için dua eden veya akraba ile ilgiyi kesen kimse bundan müstesnâ’dır.[1]
Üçüncüsü: Daha önce de geçtiği gibi. duaya icabet Allahü Teâlâ hazretlerinin meşietine yâni dilemesine bağlıdır.
Dördüncüsü: Kulun duasına icabet edilmesinin şartı, kulun da Allahü Teâlâ hazretlerinin davetine icabet etmesidir. Zîrâ Allahü Teâlâ bu âyeti kerimede şöyle buyurdu:
-”O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iymân etsinler.
Beşincisi; Muhakkak ki duanın şartlan ve edepleri vardır. Bu şartlar ve edepler, icabetin sebepleridirler. Bu şart ve edepleri mükemmel ve tam bir şekilde yerine getirenler, icabet ehli olup duaları kabul olunur. Bunları ihlâl eden yerine getirmeyenler ise, haddi aşanlardan olur ve o kişi cevâp ve Duasının kabul edilmesine hak kazanmış olmaz.
.

Kaynak: İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/356-358.
.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Tirmizi: hadis no: 3441

[2] Tuhfetü’l-Ahvezi: 3747
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: efsanef - 08 Ağustos 2012, 12:49:23
Mevtaların Ruhları İki Kısımdır
İmam (Fahreddin Râzî), bâzı imamlardan naklen buyurdu: Ruhlar iki kısımdır.
1 - Nimet olunanlar,
2- Azab olunanlar.
Azap olunan ruhlar, hapistedirler. Onlar, azap ile meşgul olup; birbirlerini ziyaret etmekten, buluşmak ve görüşmekten men edilmişlerdir.
Nimet ve ikram olunan ruhlar, salıverilmişlerdir, hapis değiller. Onlar, birbirleriyle görüşürler, buluşurlar ve birbirlerini ziyaret ederler, ve müzâkere ederler. Yâni dünyâda olup bitenleri hatırlayıp, kendi aralarında konuşurlar ve dünyâ ehlinden söz ederler. Ruhlardan her biri, ameli kendi amelinin misli olan bir arkadaşının ruhu ile beraberdir. Bu beraberlik “Darü’l-berzâh” ta yani kabirde ve “Dârü’l-cezâ“da yani mahşerde vardır ve sabittir. “Kişi sevdiğiyle beraberdir. Hadîs-i şerifinin gereğince, insanlar, üç âlemde de sevdiğiyle beraberdir. Bu üç âlem:
1 - Dünya,
2- Kabir
3- Mahşer (Âhiret)
İnsanlar, her vatan ve her durakta sevdikleriyle beraberdir.
Bundan dolayı akıllı kişiye gereken, seçkin kişilerin sohbetini tercih etmeli, gece ve gündüz âhiret hazırlığı içinde olmalı, mal, makam ve mevkiye aldanmamalıdır. Tûli emel ile Allah’tan alâkasını kesmemelidir. Çünkü dünyâ ve dünyânın içinde bulunan her şey fânidir, geçicidir. Onun için her vakit ve her ân Allah’tan korkun, takvâlı olun.
Sâib buyurdu:
Eğer başta gaflet ve tûl-i emel varsa, o hanesini harab etmiştir
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: efsanef - 08 Ağustos 2012, 12:51:09

Dünyâdan el ve etek çeken bir kavm.
Hikâye olundu: Zülkarneyn dünyâdan el ve etek çeken bir kavme uğradı. Dünyayı terketmişlerdi. Ölülerinin mezarlarını, evlerinin kapılarının önünde kazmışlardı. Yiyecek olarak da topraktan biten yeşillikler ile kanaat ediyorlardı. Hep taat ve ibâdetle meşgul idiler. Zülkarneyn onların meliklerini (idarecilerini) yanına davet etmek üzere haber gönderdi. Onların melikleri:
-”Benim Zülkarneyn’in sohbetine ihtiyacım yoktur,” dedi. Bunun üzerine Zülkarneyn onun yanına geldi. Zülkarneyn onların meliklerini çok fakir bir halde görünce sordu:
-”Sizin yanınızda neden altın ve gümüş çok az bulunmaktadır?” O:
-”Bizim aramızda dünyâyı isteyen hiç kimse yok. Dünya bizden hiç kimseyi doyurmaz. Biz ölümü unutmayalım diye mezarlarımızı her zaman görebileceğimiz bir yere, evlerimizin kapılarının önünde kazmaktayız,” dedi. Sonra melikleri, bir insan başı çıkarttı.
-”Bu vatandaşlarına zulüm eden krallardan bir kralın başıdır. Dünyanın odunlarını topluyordu. (Yâni altın ve gümüşlerini topluyordu). Allah onun ruhunu kabzetti. Üzerinde kötülükleri ve günahları kaldı,” dedi. Sonra melik, ayrı bir insan başı daha çıkarttı. Yine dedi: (1/280)
-”Bu âdil bir kralın başıdır. Vatandaşlarına karşı adaletli ve müşfikti. Zamanı gelince Allah onun ruhunu aldı. Onu Cennetine koydu. Onun derecelerini yükseltti.” Melik daha sonra elini Zülkarneyn’in başının üzerine koydu. Ve şöyle dedi:
-”Senin başın bu iki kafa’dan hangisidir?“
Zülkarneyn ağlamaya başladı. Ve Zülkarneyn, melike şu teklifte bulundu:
-”Eğer benimle sohbet etmek istersen, memleketimin yarısını sana veririm. Vezirlik işlerimi sana havale ederim,“dedi. Melik:
-”Heyhat, benden uzak olun,” dedi. Zülkarneyn sordu:
-”Niçin?” Melik:
-”Çünkü senin mülk, saltanat, memleket ve malından dolayı bütün insanlar sana düşmandırlar. Ama kanaatımdan dolayı hepsi bana dostturlar,” dedi.
Sa’dî buyurdu:
Kanaat köşesinde yamalı elbiseyle oturmak,
manâ ehlinin katında yüz hazineden daha iyidir.
(Not: Bu hikâyede geçen, Iskender-i zülkarneyn olsa gerektir. A.D.)
Kaynak:İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/275.
Başlık: Riyakârın Neye Benzediği
Gönderen: Mücteba - 09 Ağustos 2012, 11:37:54
Riyakârın Neye Benzediği

Bazı âlimlerden (rivayet olundu) buyurdular:
Taat ve ibadetini riya (gösteriş) ve sum'â (desinler) diye yapan kişinin misali, kesesine (altın yerine) çakıl taşları doldurarak (veya para cüzdanına para yerine değersiz kâğıtlar doldurup) pazara çıkan adamın hâli gibidir.
İnsanlar onun şişkin kesesini gördükçe:
-"Bu adamın kesesi ne kadar dolu ve şişkindir (demek ki bu çok zengin bir adam!"
Bu kişiye insanları bu şekilde konuşmalarından başka bir fayda ve cüzdanında değersiz kâğıtlardan ona bir menfaat gelmez. Bu çakıl taşlarıyla bir şey alamaz.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:149)
Başlık: "Riya, küçük şirktir."
Gönderen: Mücteba - 10 Ağustos 2012, 12:59:09
"Riya, küçük şirktir."

Hadis-i Şerif'te Buyuruldu:
"(Ey ümmet ve ashabım! Sizin üzerinize korktuklarımın (içinde) en korktuğum şey, küçük şirktir.
(Sahabeler) sordular:
-"Yâ Rasûlallâh! Küçük şirk nedir?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "(Küçük şirk) riya (gösteriş)tir. Allâhü Teâlâ hazretleri, kullara amellerinin karşılığını vereceği günde, onlara (riyakârlık yapanlara) şöyle der: "Dünyada gösteriş yaptığınız kimselere gidin. Bakın hele onların yanımda bir mükâfat bulacak mısınız?"

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:150)
Başlık: Üç Riyakârın Ahirette Hesabı
Gönderen: Mücteba - 13 Ağustos 2012, 10:43:09
Üç Riyakârın Ahirette Hesabı

Efendimiz Hazretleri Buyurdular:
"Muhakkak ki Allâhü Teâlâ ve tebâreke hazretleri, hüküm vermek için kullarının arasına azamet ve kudretiyle inecektir. Tüm ümmetler, diz çökmüş haldedirler. Hesap için ilk çağırılacak kişiler şunlar:

1. Kur'ân-ı Kerim’i toplayan (ezberleyen) kişi,
2. Allah yolunda ölen kişi,
3. Çok mâl (servet) sahibi zengin.


Allâhü Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerim’i ezbere toplamış olan kimseye (Kur'ân-ı Kerim’i okuyana:)
"Peygamberime indirdiğim kitabı sana öğretmedim mi?" diye buyurur.

O:
-"Evet! Ya Rabbi!" der.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
-"Öğrendiğinle ne amel ettin?" diye sordu.

O:
-"(Yâ Rabbi!)   Gece ve gündüz hiç durmaksızın tüm vakitlerde (Kur'ân-ı Kerim’i) okuyup, durdum."

Allâhü Teâlâ hazretleri:
-"Sen yalan söylüyorsun" diyecektir.

Melekler de:
-"Sen yalan söylüyürsun." diyecektir.

Allâhü Teâlâ hazretleri:
-"Sen, 'insanlar ne güzel okuyor'" diye okudun, insanlar da bunu sana söylediler.

Mal sahibi getirilir.
Allâhü Teâlâ hazretleri, ona:
-"Senin imkânlarını genişletip seni hiç kimseye muhtaç olmayacak hale getirmedim mi?" diye soracaktır.

O:
-"Evet! Ya Rabbi, bana ihsanda bulundun, geniş bir rızık verdin," der.

Allâhü Teâlâ hazretleri:
-"Verdiğim, mal, mülk ve zenginlik ile ne yaptın?" diye soracaktır.

O:
-"Senin verdiğin mal ile sıla-i rahm yaptım, (yakın akrabaları gözettim) ve (dul, yetim ve fakirlere) tasaddukta bulundum," der.

Allâhü Teâlâ hazretleri, ona:
-"Sen yalan söylüyorsun," der.

Melekler de ona:
-"Sen yalan söylüyorsun." derler.

Allâhü Teâlâ hazretleri ona:
-"Sen bu iyilikleri benim rızam için yapmadın. Halk sana 'ne cömert adamdır' desinler, diye yaptın. Dünyada bu sana söylenildi."

Sonra Allah yolunda öldürülen kişi getirilir.

Allâhü Teâlâ hazretleri ona sordu:
-"Niçin öldürüldün?"

O:
-"Ya Rabbi! Senin yolunda cihâd etmekle emrolundum. Ben de gittim, savaştım ve senin yolunda öldürüldüm," diyecektir.

Allâhü Teâlâ hazretleri ona:
-"Sen yalan söylüyorsun!" der.

Melekler de ona:
-"Sen yalan söylüyorsun!" derler.

Allâhü Teâlâ hazretleri ona:
-"Sen insanlara senin için. 'falanca kişi ne cesur ve atılgan adamdır,' desinler, diye savaştın. Dünyada bu sana söylenildi.

Sonra Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"İşte bu üç kişi, kıyamet gününde Allah'ın kendileriyle cehennem ateşini tutuşturacağı yaratıklardır."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:151-152)
Başlık: Riyakarın Ahiretteki Hali
Gönderen: Mücteba - 14 Ağustos 2012, 12:00:05
Riyakarın Ahiretteki Hali

"Ve" halbuki, gerçekten:
"Üstüne de ihtiyarlık çökmüş,"
Yaşlılık seneleri isabet ki, yaşlılıkta insan, şiddetli bir şekilde ağaçların meyve ve ürünlerinden faydalanmaya muhtaçtır. Çünkü yaşlı kişi, maişetini tedarik etmekten tamamen acizdir. (Onun bütün ümidi yıllardır yetiştirmiş olduğu bağ ve bahçesiydi.)
"Ve onun (zâyi'f) elleri ermez, güçleri yetmez birtakım zürriyeti var."
(Bahçe sahibi olan bu kişiye) yaşlılık isabet etmiş, ihtiyarlık çökmüş olduğu halde, onun bir de küçük (yaşta olan) zürriyeti var. Zürriyeti (yaşlı adamın bakmakla yükümlü olduğu küçükler), kendi başlarına çalışmaya, kazanmaya ve maişetlerini tertip ve temin etmeye kadir değiller.

"Ona isabet ediversin."
Bu bahçeye, "Bir bora (kasırga)" Kasırga olan bir rüzgâr, yerin üzerinde dönen ve sonra da bir direk heyeti şeklinde göğe yükselen bora.
"içinde ateş vardır." Şiddetli.

"Ve o bahçe yanıversin?"
Böylece bütün verimleri gittiği gibi: bahçelerin kökleri bile harabeye döndü. Yaşlı adam hayretler içerisinde kaldı. Onu tekrar geri çevirmeye gücü yetmez. Onların misillerini dikmeye de kuvveti yoktur. Zürriyeti küçük ve aciz oldukları için ona yardım etmekten de aciz olduklarından onlardan da ona yardım etmek gibi hayır gelmez.

İşte gördüğün gibi bu, bir hasene (güzel amel) yapıp ona riya(başa kakma) ve eziyet edip gönül incitme gibi hareketlerle amellerinin sevaplarını yakan ve yok eden kişinin, kıyamet günü olduğu zaman çektiği hasret, esef ve üzüntü hâlinin temsilidir.
Kişi kıyamet gününde salih amellerine şiddetli bir şekilde ihtiyaç duyacaktır. Fakat amellerinin sevaplarının (riya, başa kakma ve gönül incitmek gibi sebeplerle) yandığını görecektir.

Yaşlı adamın bu hâli ve düşmüş olduğu bu çaresizliği, onun melekût âlemindeki gizli hâline benzetildi.
(Yaşlı ve güçsüz ihtiyarın bahçeyi dikip yetiştirmeye gücü olmadığı gibi, bu kişininde kıyamet gününde bir daha dünyaya gelip o güzel amelleri işleme imkânı da yoktur.)

Amel-i hasene işleyen kişi kendi fikrinde, Ceberut’un cennetlerine yükselmeyi düşünüyordu; sonra arkası üzerine yalancı âleme döndü. Hak Teâlâ hazretlerinin rızasının dışına (riya ve desinler gibi mâsivâya) iltifat etti. Böylelikle bütün çalışmasını ve amellerini boşa çıkarttı.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:165-166)
Başlık: Haram Sadaka Veren ve Arkasında Haram Bırakanın Hali
Gönderen: Mücteba - 15 Ağustos 2012, 12:07:25
Haram Sadaka Veren ve Arkasında Haram Bırakanın Hali

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdu:

"Bir kul, kazandığı haram malı sadaka vermeye kalkışmasın. Çünkü bu ondan kabul edilmeyeceği gibi, hakkında bereketli de olmaz. Yine böyle bir malı arkasından terk edip geriye bırakırsa bu haram mal onun cehennemdeki azığı (ve onun cehennemde kalma süresinin ziyade olmasına vesile) olur. Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri, kötüyü kötü ile silmez. Ancak kötüyü iyilikle silip önler. Doğrusu habis ( pis ve murdar) olan şey, habisi (pis ve murdarı) temizlemez."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:183)
Başlık: Gizli Sadakaların En Faziletlisi
Gönderen: Mücteba - 16 Ağustos 2012, 11:28:50
Gizli Sadakaların En Faziletlisi

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Sadakanın en faziletlisi, az olup çalışarak elde edilen şeyin gizli olarak bir fakire verilmesidir."

Yine Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Muhakkak ki kul, gizlilikte bir amel işler, Allâhü Teâlâ Hazretleri de onun amelini gizli olarak yazar. Eğer kişi o yaptığı ameli izhar ederse, gizlilikten nakledilip, aleniyyet (aşikâr olmuş amel olarak) yazılır. Eğer yapmış olduğu ameli konuşmaya başlar ve başkalarına anlatırsa, gizlilik ve aleniyet olmaktan nakledilip, riya olarak yazılır."

Hadis-i şerifte buyuruldu:
"7 kimse vardır ki Allah, kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı o günde onları kendi gölgesinde gölgelendirir.
1- Âdil imam,
2- Allah'a ibadetten neşe alan genç,
3- Kalbi mescidlere bağlı olan kişi, camiden çıktığı zaman, bir daha oraya dönesiye kadar...
4- Allah için birbirlerini seven iki adam... Allah sevgisinden dolayı bir araya gelen ve ayrılan kimseler...
5- Yalnız kaldığında Allâhü Teâlâ hazretlerini zikredip ağlayan kişi.
6- Kendisini hüsn-ü cemal ve makam sahibi bir kadın çağırdığında: "Ben Allah'tan korkuyorum." diyen adam.
7- Bir sadaka ile sadaka veren; fakat verdiği sadakayı gizleyen; hatta sol eli sağ elinin ne verdiğini bilmez."

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Gizli sadaka Rabbin gadabını söndürür."

Amma sadakayı izhar etmenin caiz olmasının yönü ise, eğer insan, sadakasını izhar ettiğinde insanların kendisine tâbi olarak sadaka vereceklerini bilirse işte o zaman sadakasını izhar etmesi daha faziletli olur.


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:197-198-199)
Başlık: Gizli Verilen Sadakanın Mükâfatı
Gönderen: Mücteba - 17 Ağustos 2012, 11:51:09
Gizli Verilen Sadakanın Mükâfatı

İbni Abbas (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu:
"Nafile sadakaları gizli vermek, aşikâr vermekten yetmiş (70) kat daha üstündür. Farz olan sadakaların aşikâr verilmesi ise, gizli verilmesinden yirmi beş (25) kat daha efdaldir."

"Ve" Allâhü Teâlâ: "Günahlarınızdan bir kısmına keffâaret olur;" (Sureyi Bakara :271)

Tebğîzıyyedir. Yani günahlarınızdan bir şey demektir. Çünkü Allâhü Teâlâ hazretleri, gizli ve aşikâr verilen sadakaların sebebiyle günahların bir kısmını bağışlar.

Veya imam Ahfeş (r.h)'in görüşüne göre burada ki "min” kelimesi zâiddir. O zaman ayet-i Kerimenin manası: "Allâhü Teâlâ hazretleri, sizin bütün günahlarınızı siler," şeklinde olur.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:195)
Başlık: Duânın Kabul Şekilleri
Gönderen: Mücteba - 27 Ağustos 2012, 11:28:01
Duânın Kabul Şekilleri

Hadis-i Şerif'te Buyuruldu:
"Müslümanın duâsı, şu üç sebepten biri dışında reddedilmez.
1- Ya günah olan ya da akraba ile münasebeti kesme ile ilgili olan bir konuda duâ eder,
2- Veya istediği şey kendisi için ahirete bırakılır,
3- Yada duâsı kadar kendisinden bir kötülük def edilir’’


Yine Hadis-i Şerif'te Buyuruldu:
"Herhangi  (Müslüman) bir kişi,  bir duâ ile Allah'a duâ ettiğinde kesinlikle duâsına icabet edilir.

Bu kabul:
1- Ya hemen dünyada acilen verilir,
2- Ya âhirete bırakılır,
3- Ya duâsının miktarınca günahları silinir.

a) Bu kişi, günah olan bir şey istemedikçe,
b) Yada yakın akrabayla alâkasını kesen bir kişi olmadıkça,
c) Veya acele etmedikçe.


(Sahabeler) sordular:
"Ya Rasûlellah (s.a.v.) insan nasıl acele eder?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Ben Rabbime duâ ettim, Rabbim duâmı kabul etmedi" diyerek aceleci olmuş olur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 357)
Başlık: Duânın Şartları ve Edepleri Hakkında
Gönderen: Mücteba - 28 Ağustos 2012, 12:36:36
Duânın Şartları ve Edepleri Hakkında

Muhakkak ki duânın şartları ve edepleri vardır. Bu şartlar ve edepler, icabetin sebepleridirler. Bu şart ve edepleri mükemmel ve tam bir şekilde yerine getirenler, icabet ehli olup duaları kabul olunur. Bunları ihlâl eden yerine getirmeyenler ise, haddi aşanlardan olur ve o kişi cevap ve duâsının kabul edilmesine hak kazanmış olmaz.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 358)
Başlık: Duâ Edenin Yapması Gerekenler
Gönderen: Mücteba - 29 Ağustos 2012, 10:43:49
Duâ Edenin Yapması Gerekenler

1- Nefsini tezkiye etmelidir.
Duâ eden kişi, nefsini tabiî vasıflardan ve ahlâk-ı zemîmeden (kötü ahlaktan) tezkiye edip temizlemelidir. Çünkü tabiî sıfatlar ve ahlak-ı zemîme  (kötü ve yerilmiş ahlak) duânın yollarını kesmektedirler.

2- Kalbini tezkiye etmelidir...
Kalbini, nefsanî ve ruhanî olan, insanî alâkalardan meydana gelen kirlerden temizlemelidir. Duâ eden kişi, kalbini ezkâr (zikir ve evrad) ve zikrin nuruyla ve güzel ahlâk nuruyla tasfiye etmeli, nurlandırıp parlatmalıdır.
Çünkü bu sebepler insanı Allah'a yaklaştırma sebepleridir. Bu sebeplerle duâlar Allahü Teâlâ hazretlerine yükselir. Allahü Teâlâ hazretleri buyurdukları gibi:
-"O'na (güzel ve) hoş kelimeler (Tevhit, zikir ve duâlar) yükselir, onu (duâları) da amel-i salih yükseltir."

3- Ruhunu mâsivâ kirinden tezkiye etmelidir.
Duâ eden kişi, Mevlâ’nın lütfüne mazhar olmak ve ilâhî iltifata mazhar olmak için; Allah'ın gayrisine iltifat etmek kirinden ruhunu tezkiye edip temizlemelidir.

4- Sırrını şirkin pisliklerinden tezkiye etmelidir.
Duâ eden kişi, sırrını ayıp ve bulaşığından tezkiye edip temizlemelidir. Bu da ancak, hakkı talep etmek için duâda sadece Hakka teveccüh edip, Allahü Teâlâ hazretlerine yönelmekle olur, Duâsının müstecâb olup Allah'ın katında makbul olması için; duâda Hak Teâlâ hazretlerinden, haktan başka bir şey istememelidir. Bu takdirde duâsı kabul olur; ricası boşa çıkmaz. Buyurduğu gibi:
"İyi biliniz ki, beni (m rızamı arayan ve) talep eden bulur. Ama kim benden başka bir şey talep ederse beni bulamaz."
Ve Allahü Teâlâ, duâ ile kendisini talep edenlere icabet edeceğini vaat etti. Ve bu ayet-i kerimede şöyle buyurdu:
"Bana duâ edince duâcının duâsına icabet ederim." Yani: "Beni talep ettiği zaman," demektir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 359-360)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: hüzün tülü - 29 Ağustos 2012, 16:16:30
Allah razı olsun...ruhul beyanı cok merk ediyordum cok kıymetli kitap oldugunu duymştm hakikaten öyleymiş. devamını beklerzz..
Başlık: Hazreti Ali (r.a)’den; Dua Nasıl Yapılır?
Gönderen: Mücteba - 31 Ağustos 2012, 11:04:19
Hazreti Ali (K.V.)’den; Dua Nasıl Yapılır?

"Hazret-i Ali (K.V.)'dan rivayet olundu. Buyurdular:
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri bana, şöyle dua et dedi: "Allahım! Bana hidayet ver ve beni doğruluk ve istikamet üzere bulundur. Ve duanda doğru yolu hidayet bulmanı ve doğrulardan nasibin olan doğruluğu zikret."

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri Hazret-i Ali (r.a.)'a dua vaktinde bu iki işi aklına getirmeyi ve kalbinde hazır etmeyi emir buyurdu.
Bu icabetin sırrıdır. Peygamberlerin, kâmil insanların, benzerlerinin ve dualarının kabul olunmalarının büyük sırrı budur.
İstikamet, dua ve isteme halinde teveccüh etmektir, yani yönelmektir. Dua anında nida etmek icabetin kuvvetli şartıdır.
Kim dua halinde görmekten, (yani duasının kabul olunduğunu görür gibi olduğunu) geçenlerin veya hazır olanların ilimden daha sahih bir tasavvur ile onu tasavvur eder ve sonra dua ederse hiç şüphesiz onun dua işinden sonra ve duaya sarılmasından sonra duasına icabet olunur. Bundan asla şüphe yoktur.

Ama kim ki, nida olunan şeylere yöneldiğini sanır, çok dua eder, ama dua esnasında başkasını kalbinde ve düşüncelerinde tasavvur edip kalbinde hazır bir hale getirir de sonra duasının kabul olunmadığını ve kendisine icabet edilmediğini görürse, o kişi kendi nefsinden başkasını levmetmesin, kimseyi kötülemesin, ancak kendi nefsini yersin. Çünkü o icabete yetecek şekilde dua edemedi. Çünkü dua esnasında kendisine galib olan halin tasavvuratından meydana gelen sıfatlara yöneldi.
Lakin böyle kişilerin duaları da, bunların rablerine olan hüsnü zannının şefaatiyle bazen meyve verir. Ve şefaat, ilâhî bir maiyyet ve yardımda onun ihatasıyladır. Teveccühünde hata eden kişi (min vehcin) yani bir taraftan hata etmesiyle beraber, diğer taraftan isabet etmiştir. Teveccühlerinde hata eden kişiler, ictihadlarında hata eden müctehidler gibidirler, içtihadında hata eden müctehid, külliyen mahrum değildir; ecir ve sevap alır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 361-362)
Başlık: Hazreti Allah’ın, Sevdiği ve Buğzettiği İnsanların Duâlarına Verdiği Karşılık
Gönderen: Mücteba - 03 Eylül 2012, 11:16:23
Hazreti Allah’ın, Sevdiği ve Buğzettiği İnsanların Duâlarına Verdiği Karşılık

Muhakkak ki bir kul, Allah'a duâ eder. O kul Allah'ın sevdiği bir kul ise, Allahü Teâlâ, Cebrail (a.s)'a şöyle der:
- "Bu kulumun ihtiyacının gereğini yap, yerine getir; ama hemen verme, ihtiyacının kendisine verilmesini geciktirin. Çünkü ben bu kulumun sesini işitmeyi seviyorum."

Ama Allah'ın kendisine buğzettiği ve sevmediği bir kulu kendisine duâ ettiği zaman da Allahü Teâlâ hazretleri, Cebrail (a.s)'a şöyle emir buyurur:
- "Bu kulumun ihlâsı karşılığında onun ihtiyaçlarını giderin. İstediklerini hemen acele olarak kendisine verin. Çünkü ben onu sevmiyorum ve sesini işitmekten ikrah ediyorum."


Hikâye

Bağdat'ta büyük bir kıtlık oldu. Halife, Müslümanlara yağmur duâsına çıkmalarını emretti.
Müslümanlar, yağmur duâsına çıktılar. Duâ ettiler. Allah'tan yağmur istediler. Yağmur yağmadı.
Bunun üzerine Halife, Yahudilere yağmur duâsına çıkmalarını emretti. Yahudiler, yağmur duâsına çıktı. Yağmurun yağmasını istediler. Yağmur yağdı. Herkes şaşırdı. Halife hayret etti.

Müslüman âlimleri çağırdı. Meseleyi onlara sordu:
- "Müslümanların duâsı kabul olunmadı. Yahudiler, yağmur duâsına çıkınca hemen yağmur yağdı; bunun sebep ve hikmeti nedir?"
Âlimler bu soruya tatmin edici bir cevap veremediler.

Sehl bin Abdullah (k.s.) hazretleri buyurdular:
- "Ey mü'minlerin emîri! Biz Müslümanlar topluluğu, Allah'ın kendisinden razı olduğu İslâm dininde olduğumuz için, Allah, bizleri sevmektedir ve bize hidayet etmektedir. Allah, bizim duâlarımızı, tazarru' ve yalvarmalarımızı sevmektedir. Bundan dolayı duâlarımıza hemen icabet etmedi, istediğimizi hemen bize vermedi. Bunlar (Yahudiler topluluğu) ise, Allah'ın kendilerine buğzettiği ve lanet ettiği kişilerdir. Allah, onları rahmet kapısından defetmek ve onları kovmak için, onların istediklerini hemen verdi."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 362-363)
Başlık: Duanın Kabul Edildiği Bazı Mekânlar
Gönderen: Mücteba - 04 Eylül 2012, 11:59:58
Duanın Kabul Edildiği Bazı Mekânlar

Dua için, kabul edilmesinin umulduğu bazı mekânlar (yerler) vardır.
Meselâ:
1- Kâbe ilk görüldüğü an.
2- Üç büyük mescid görüldüğü an,
    a ) Mescid-i Haram,
    b ) Mescid-i Nebevî.
    c ) Mescid-i Aksa,
3- En'âm Sûresinin 124'ncü Âyetinde bulunan iki lafzatüllah arasında durulup dua edildiği zaman.
O mübarek ayet şudur:
- "Bunlara bir âyet geldiği zaman, "Allah'ın peygamberlerine verilen risâlet, aynıyla bizlere verilmedikçe sana asla iman etmeyiz," diyorlar. Allah, risâletini nereye tevdi edeceğini daha iyi bilir...
Mekkârlıklarından dolayı öyle mücrimlere, yarın Allah yanında, hem bir küçüklük, hem pek şiddetli bir azap isabet edecek."
4- Tavafta yapılan dua,
5- Mültezem'de (kâbenin kapısında) yapılan dua,
6- Zemzem kuyusunun yanında,
7- Zemzem suyunu içerken,
8- Safa ve Merve (tepelerinin) üzerinde,
9- Safa ile Merve arasında sa'y yaparken,
10- Makam-ı İbrahim’in arkasında,
11- Arafatta,
12- Müzdelifede,
13- Minâ'da,
14- Üç Cemerâtta; hacda üç yerde şeytana taş attıktan sonra.
15- Peygamberler  (a.s.)  hazretlerinin kabirlerinin yanında okunan dualar makbuldür. Denildi ki; Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin kabr-i şeriflerinden başka hiç bir peygamberin kabri kesin olarak bilinmemektedir, İbrahim (a.s)'ın kabri şeriflerinin yeri tam olarak bilinmeksizin surun içindedir. Yani bulunduğu çevre biliniyor. Diğer peygamberlerin kabirleri hakkındaki bütün rivayetler, kesin değildir.

16- Salihlerin kabirlerinin yanında okunan dualar. Ehlince bilinen şartlara riayet edildiği zaman,   sâlihlerin (evliya’nın) kabirleri yanında yapılan duaların kabul olduğu tecrübeyle sabittir.
Allah'ım, üzerimize sâlihlerin bereketini saç. Âmin.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 364-365)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 05 Eylül 2012, 11:31:51
Sıkıntılı Zamanlarda Duâ Etmek Şarttır

Bilki zararın keşfi zamanında (sıkıntının ortadan kaldırılması için) duâ etmemek, şeriat ve tarikat ehline göre kötüdür. Sıkıntıların kalkması için duâ etmemek, Allah'a karşı mukavemet göstermek gibidir.

Meşakkat ve sıkıntılar yüklenmek için istekte bulunmak, sıkıntı istemek de şeytanın tuzaklarındandır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 354)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 06 Eylül 2012, 11:10:45
Duada Elleri Tutma Şekli

Dua'da faziletli ve sünnet olan dua ederken elleri bitiştirmektir.

Musannif İsmail Hakkı Bursevî (k.s.) hazretleri Rumeli ulemasındandır. Rumelili Hıristiyanlar ile Müslümanların bir arada yaşadığı bir yerdir. Bilindiği üzere Hıristiyanlar dua ederlerken, ellerinin içlerinin tamamen birbirine birleştirir ve çenelerinin altına koyarak dua ederler. O dönemin Müslüman âlimleri Musannif hazretleri gibi, Hıristiyanlara benzememek için dua'da elleri açmanın daha faziletli olacağını beyan etmişlerdir.

Yoksa dua'da elleri birbirine bitiştirmek ve avuçlarını açmak sünnettir.

Kutub-i sitte'de bu konuda birçok hadis-i şerif mevcuttur.
 
Hazret-i Âişe (r.a.) annemizden rivayet olundu.
-"Efendimiz (s.a.v.) hazretleri her gece yatağına geldiği zaman, iki elini birleştirir sonra onların içine nefes eder.
Ve onlara;
1- Kulhuvellâhüehad,
2- Kul eûzü birabbil-felak,
3- Kul eûzü birabinnâs sûrelerini okur..
Sonra onlarla gücü yettiği kadar mübarek cesedini meshederdi, iki eliyle başından ve yüzlerinden başlar ve cesedinin ön tarafından başlayarak meshederdi. Ve bunu üç kere yapardı..."

Tefsir kitapları:
Tefsir kitaplarının çoğu, dua ederken elleri birleştirmek gerektiğine bu hadis-i şerif-i kaynak gösterirler:

Tasavvuf ve Mevize kitapları:
İhya-u Ulumiddin'de buyurdu:

"Efendimiz (s.a.v.) hazretleri dua ettikler zaman, iki avucunu birleştirir ve elinin içlerini yüzüne taraf tutardı."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:612-613)



Dua yapılırken ne halde olmalıyız !!!

Mesnevide buyuruldu:

- "Âllâhü Teâlâ hazretlerine dua etmede, ağlamaksız, niyaz ve tazarru’dan yoksun olma ki dostun feyizlerinin saçıldığına erişesin ... "



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:609)



Duanın Sonunda Elleri Yüze Sürmenin Hikmeti

Ömer bin Hattâb (r.a.) hazretleri buyurdular:

- "Efendimiz (s.a.v.) hazretleri iki elini dua için kaldırdığı zaman, onlarla yüzünü meshetmeden asla ellerini indirmezdi."

Bu, elin üzerine gelen bereketten bir şeyin yüze ulaşması (ve o feyiz ve bereketin eserinin yüze vâsıl olması) içindir...



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:610)



Dua'da Ellerin İçi Nereye Doğru Olacak

Yine buyurdular:

Sünnet olan, kişinin hacetini isterken onların ikisini yayması yani ellerinin içini göğe doğru açmasıdır.

Dertli, sıkıntılı ve üzüntülü kişi dirseklerini dikip, ta elinin içi yüzüne karşı gelecek şekilde tutması gerekir.

Beddua Ederken Elleri Tutmanın Şekli

Birinin aleyhinde beddua ederken, elinin içini (ayasını) ters çevirmeli ve elinin sırtını göğe doğru tutması gerekir.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:611)


Duanın Elleri Göğe Doğru Açmak ve Ona Bakmanın Hikmeti

Dua esnasında elleri göğe açmak ve ona (göğe açılan ele) bakmak, isteyenin sultanın hazinelerine işaret etmesi menzilesindedir.
Sonra o kişi sultandan, bu hazineden ata (bahşiş) rekabetsiz bir şekilde bolca vermesini ister.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:

- "Semada da rızkınız ve o va'dolunduğunuz!" (Zariyat Suresi, Ayet  22)

Semâ (gök) duanın kıblesidir ve bereketlerin inme yeridir.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:611-612)


Dûa Edene Hazreti Allah’ın (c.c) Yakın Olduğu ve Duasının Kabul Olacağına İnanması Gerektiği

Ve ne bilirsin  belki o saat/kıyamet yakında olur. (Ahzab Suresi, 63)
Bu âyet-i kerimenin manâsı ise, şöyledir:
Allâhü Teâlâ hazretlerinin rahmeti çok yakındır;
1- Zâkir (zikreden) ve Şâkir (şükreden) bir lisân ile,
2- Hazır ve tâhir (temiz) bir kalb ile dua edenlere çok yakındır,
demektir.

Bu ayet-i kerimede, "Her halde Allah'ın rahmeti yakındır muhsinlere." Kavl-i şerifinde)
1- Ümidi tercih etmek,
2- Rahmet tarafının ağır basması,
3- İcabete vesileye tembih vardır.


Ben vesile ile "ihsan"ı kastediyorum... ve ben:

- "Senin, onu görür gibi, Allah'a ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da muhakkak Allah, seni görüyor,"

Şeklinde tefsir edilen ihsanı murad ediyorum...

Ve hadis-i şerifte vârid oldu:
- "(Dualarınıza) yakînen (kesinlike) icabet edileceğini (inanır ve bilir) olduğunuz halde, Allâhü Teâlâ hazretlerine dua edin."
Yani Rabbine dua eden kişi, Rabbinin duasını kabul edeceğine yakinen (kesinlikle) inansın, demektir.

Çünkü duanın reddedilmesi için,
1- İcabetinde aciz olmak,
2- Kendisine dua edilenin kereminin olmaması;
3- Veya kendisine dua edilenin, dua eden kişiden habersiz olması, lazım...

Bütün bu şeyler Allâhü Teâlâ hazretleri için menfidir. (Allâhü Teâlâ hazretleri için böyle şeyler düşünülmez ve Allâhü Teâlâ bu tür noksan sıfatlardan münezzehtir.)

Zira Allâhü Teâlâ hazretleri;
1- Âlim’dir. (Her şeyi hakkıyla bilir),
2- Kerim'dir. (Hatta kul istemeden bile bolca verir),
3- Kadir’dir. (Gücü her şeye yetendir...)

(İşte bundan dolayı) hiçbir şey, Allâhü Teâlâ hazretlerini dualara icabet etmekten men edemez.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "(Dualarınıza) yakînen (kesinlike) icabet edileceğini (inanır ve bilir) olduğunuz halde, Allâhü Teâlâ hazretlerine dua edin. Biliniz ki muhakkak Allâhü Teâlâ hazretleri gafil, umursamaz ve ilgisiz bir kalb'den asla dua kabul etmez."



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:617-618)


Dua Eden Kul, Hazreti Allah'ın Hitabına Dayanabilse İdi, Hazreti Allahın Cevabı ...

- "Kul dua vaktinde kendisinin başına gelen bir şeyden eğer, Allâhü Teâlâ hazretlerine fakirliğini (ve aczini) izhâr eder. (açıklamaya dursun)"

Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri de buyurur ki:
- "Eğer o kulum benim kelâmıma (hitâb-i ilâhiyeme) dayanabilmesi olmuş olsaydı elbette ona;
'Lebbeyk' (Buyur! Kulum!) diye icabet ederdim."




(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:619)


Dua Eden Adama Hazreti Musa’nın Acıması ve Hazreti Allah’ın Hazreti Musa'ya Cevabı

Musa (a.s), Allâhü Teâlâ hazretlerine dua eden, çok yalvaran ve tazarru eden bir kişiye rastladı.

Musa (a.s), (o kişinin hâline bakarak acıdı ve kendi kendisine);
- "Eğer bu adamın haceti benim elimde olmuş olsaydı; elbette onu yerine getirir(ve ihtiyacını giderir)dim," dedi.

Musa (a.s)'ın böyle şeyleri kalbinden geçirmesi üzerine Allâhü Teâlâ hazretleri Musa (a.s)'a) vahyetti:
- "Ey Musa! Ben ona karşı elbette senden daha çok merhametliyim! Lakin o bana dua ediyor; ama onun bir koyunu var ve onun kalbi hep koyunundadır. Hâlbuki ben, diliyle bana dua edip, kalbi benden başkasında olan kişinin duasını kabul etmem!" buyurdu.

Musa (a.s), adama bunu hatırlattı. (Ve bu konuda ona öğüt verdi.)
Adam da bütün kalbiyle Allâhü Teâlâ hazretlerine yöneldi. Ve duası kabul olundu. Haceti yerine getirildi.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:619)



İbadetten Sonra Duanın Vacip Olduğu

‘’Rabbena tekabbel minna, İnneke entessemiul alim’’
(Sure-i Bakara 127)

Emredilen her ibadet veya Allah'a yakınlık için yapılan her iş bitirildikten sonra, dua etmenin vacip olduğuna bu ayeti kerime delâlet etmektedir.
Bu ayeti kerime, ibadetle mükellef olan herkesin ibadeti veya Allah'a yaklaşmak için yaptığı bir işi(manen), emredildiği şekilde yerine getirip bu konuda bütün çabasını harcadıktan sonra, yapılan işin, hizmetin, taatın ve ibadetin edilmesi için tazarru ile Allah'a dua edilmesinin gerekli ve vacip olduğuna delâlet etmektedir. Bunu kabul etmek veya etmemek Allah'a kalmış bir şeydir. Allah'ın üzerine hiçbir şey vacip değildir. Allah'ın herhangi bir zorunluluğu ve mecburiyeti yoktur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:65-66)

Başlık: Emr-i Bil-Maruf Nehy-i Ani'l-Münker Yapılmayınca İyilerin de Helak Olacağı
Gönderen: Mücteba - 06 Eylül 2012, 11:24:59
Emr-i Bil-Maruf Nehy-i Ani'l-Münker Yapılmayınca İyilerin de Helak Olacağı

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri Buyurdular:
"Nefsim yedi kudretinde olan Allahü Teala Hazretlerine and olsun ki, elbette sizler marufu emredecek ve elbette münkerden nehyedeceksiniz .Veya elbette Allahü Teala Hazretleri hepinizin üzerine katıdan azap gönderir. Bundan sonra dua edersiniz, dualarınıza icabet edilmez. Dualarınız artık kabul olunmaz’’

Bu Hadis-i Şerif'in bir benzeri de İmam-ı Gazali Hazretlerinin ihyasındadır. Yahudilerin kötüleri, Allah'a ve onun Peygamberi Yuşa Aleyhisselâm'a karşı gelip, yeryüzünü günahla kirletirken, iyileri de hadiseye seyirci kalıyorlardı. Güçleri yettiği halde onları kötülüklerden alıkoymuyorlardı. Onlara gereken vaaz ve nasihati etmiyorlardı.

Cenab-ı Allah, Yuşa Aleyhisselâm'a vahyetti:
- "Ey Yûşal Senin kavminin iyilerinden kırk bin, kötülerinden altmış bin kişiyi helak edeceğim."

Yuşa Aleyhisselâm:
- "Ya Rabbi! Kötü ve şerli olanlar tamam, onları helak et ama iyilerin helak olmalarının sebebi nedir?" diye dua etti.

Cenab-ı Allah:
- "İyileri, kötülerin kötülüklerine mani olmadılar, onlara benim için buğzetmediler. İyiliği emredip kötülüklerden insanları alıkoymaya çalışmadıkları için onları helak edeceğim," buyurdu.


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:676)
Başlık: Emir ve Yasaklara Dikkat İle Alakalı Önemli Tavsiyeler
Gönderen: Mücteba - 07 Eylül 2012, 15:12:12
Emir ve Yasaklara Dikkat İle Alakalı Önemli Tavsiyeler

İbn-i Abbas Hazretlerinden rivayet olundu.
Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine bir katır hediye edilmişti. O katırı Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine Kisrâ (İran Şahı) hediye etmişti. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, kıldan yapılmış bir ip (yular) ile ona bindi. Sonra beni de arkasına oturttu... Uzun zaman benimle gitti.

Sonra bana döndü:
-"Ey genç!" dedi.

Ben:
-"Buyur yâ Rasûlullah (s.a.v.)!" dedim.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Sen Allah'ın (emirlerini ve yasaklarını) muhafaza et; O da seni (bütün sıkıntı ve belâlardan) muhafaza etsin!
Sen Allah'ın (dinini) muhafaza et; O'nun (yardımını ve rahmini hemen) önünde görürsün!
Varlıkta (ve bollukta ibâdet, ihlas ve takvan ile) Allah'a tanı ki; Allâhü Teâlâ hazretleri de şiddet ve darlıkta seni tanısın (sana yardım etsin)!
Bir şey isteyeceğin zaman (sadece) Allah'tan iste!
Yardım dileyeceğin zaman Allah'tan yardım dile!
Olacak şeyler hakkında kalem geçti. (Olacaklar yazıldı...)
Eğer bütün mahlûkat (senin için toplanıp), Allâhü Teâlâ hazretlerinin sana hükmetmediği bir menfaati sana vermek isteseler buna kaadir olamazlar (böyle bir şeye güçleri yetmez...)
Yine eğer bütün insanlar, Allâhü Teâlâ hazretlerinin yazmamış olduğu bir zararı sana dokundurmak için senin aleyhinde çalışsalar buna da güçleri yetmeyecektir.
Eğer sen, yakın ile (tereddütsüz bir imanla) beraber sabır ile amel etmeye güç yettirirsen; bunu yap!
Eğer buna gücün yetmezse sabret!
Muhakkak ki, senin kerih gördüğün (sevmediğin ve hoşlanmadığın) şeylere sabretmede çok hayırlar vardır!
İyi bil ki ilâhî nusret (yardım) sabırla beraberdir.
Muhakkak ki belânın açılması (giderilmesi) sıkıntıyla beraberdir.
Muhakkak ki kolaylık zorlukla beraberdir!"


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 298-299)
Başlık: Hazreti Adem (A.S.) Hangi Cennette Kaldı?
Gönderen: Mücteba - 10 Eylül 2012, 11:54:59
Hazreti Adem (A.S.) Hangi Cennette Kaldı?

1- Ya Huld cennetidir. Huld cenneti, "dârü'l-ceza" (mükâfat yurdu olan) cennettir, ilim ehlinin çoğu bu görüş üzerinedir. Bu onların kitabında bulunduğu için...
2- Veya semada bir cennettir. Oradan indirildi.
3- Ya da yeryüzünde bir cennet...
Bu cennet, yeryüzünün diğer yerlerine nazaran yüksek bir yerde olup;
 a) Ağaçlı, Meyveli, Gölgeli, Nimetler sahibi,
 b) Mutluluk, Sürür, Ve güzellikler sahibi bir cennetti....

Allâhü Teâlâ hazretleri bu cenneti, ikisi için hazırladı. Bu cenneti "Dârü'l-İbtilâ" mübtelâ ve imtihan yurdu kıldı. Zahir ve Batin ehlinden bazı muhakkikin (tahkik ehli) bu görüş üzeredirler...

(Âdem (a.s)'ın içinden çıkarıldığı cennet, cennet-i huld'tan başka bir yerdir)
1- Çünkü bu cennette mükellefiyet vardır. O mükellefiyet de "Şu ağaçtan yememek" emridir. (Cennetü'l-Huld yani) mükâfat cennetinde ise mükellefiyetler yoktur...
2- Çünkü Âdem (a.s), bu cennette uyudu.
3- Bu cennetten çıkarıldı.
4- İblis bu cennette Âdem (a.s)ın yanına girdi (ona musallat oldu).

Hâlbuki:
1- Cennette (yani huld cennetinde) uyumak yoktur.
2- Girdikten sonra cennetten çıkmak yoktur.
3- Ve şeytan kovulduktan ve çıkarıldıktan sonra oraya (huld cennetine) girmesi caiz değildir...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:396-397)
Başlık: İncir'in Nail Olduğu Ecir
Gönderen: Mücteba - 11 Eylül 2012, 11:08:31
İncir'in Nail Olduğu Ecir

Bir yaprağı başka bir yaprağın üzerine koyarak, yaprakları birbirlerine yapıştırıp yamadılar. Kendi bedenlerinin üzerine... Ya da avret yerlerinin üzerine.

Denildi ki: Bu yaprak, incir yaprağıydı... İncir Ağacı

Âdem Aleyhisselâm’ı incir ağacından başka hiçbir ağaç örtmedi.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
- "Sen Âdem (a.s)'ı tesettür edip örttüğün gibi; Ben de senden manayı (meyveyi), davadan (çiçekten) önce çıkaracağım..."
Hâlbuki diğer ağaçların davaları, manalarından önce çıkar.

İşte bu hikmetten dolayı, (incirden başka) diğer bütün ağaçların meyveleri önce çiçek kapçığından çıkar. Sonra meyvesi ikinci olarak o çiçek kapçığından ortaya çıkar.

İncir ağacında ise, ondan ilk önce beliren ve ortaya çıkan onun meyvesidir. İncirin meyvesi çiçek kapçığı olmaksızın ortaya çıkar..

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:407-408)
Başlık: Cennetten Dünyaya İndirilen Hazreti Âdem’in Dünyada Yaptığı İşler
Gönderen: Mücteba - 12 Eylül 2012, 10:31:01
Cennetten Dünyaya İndirilen Hazreti Âdem’in Dünyada Yaptığı İşler

Rivayet olundu:
Allâhü Teâlâ Hazretleri, Âdem (a.s)'a buyurdu:
- "Cennet ağacı olarak sana verdiklerim içinde bu ağaçtan başka ağaç yok muydu?"

Âdem (a.s):
- "Evet! (Vardı)! Fakat senin izzetine kasem olsun ki, lakin ben senin mahlûkatından birinin senin isminle yalan yere yemin edeceğini asla zannetmedim!" dedi.

Allâhü Teâlâ buyurdu:
- "İzzetime kasem olsun ki, elbette seni yeryüzüne indireceğim! Sonra sen artık geçimine ancak meşakkat ve zorlukla nail olacaksın!"

İlk Öğretilen Meslekler

Allâhü Teâlâ derhal Âdem (a.s)'ı yeryüzüne indirdi.


1-   Ona demir sanatını (ve demiri işleme işini) öğretti.
2-   Ona toprak sürmesini ve ekmesini emretti. Bunun üzerine Âdem (a.s) da;
3-   Toprağı sürdü,
4-   Ekin ekti,
5-   Tarlayı suladı,
6-   Hasat zamanı biçti,
7-   Harman etti,
8-   Harmanı ezdi.
9-   Harmanı savurdu,
10- Değirmende öğüttü
11- Hamur yoğurdu,
12- Ekmek yaptı
13- Ve pişirdi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:409-410)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 13 Eylül 2012, 11:39:57
Hazreti Âdem’in Elbisesi

İbni Abbas (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu. (Buyurdular):
- "İkisinin (Âdem Aleyhisselâm ile Hazret-i Havva'nın) elbiseleri, tırnaktandı... "
Veya elbiseleri tırnağa benziyordu.

Elbiseleri, tırnağın yaratılışı gibi üzerlerinde yaratılmıştı.
Elbisenin soyulması, şeytana isnâd edildi. Hâlbuki bununla beraber, onların elbiselerini bizzat eliyle üzerlerinden soyup alan kişi değildir. Bu, şeytanın onların elbiselerinin soyulmasına sebep olmasından dolayıdır...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:430)
Başlık: Hazreti Âdem’in Fazilet Sebebi
Gönderen: Mücteba - 14 Eylül 2012, 10:54:11
Hazreti Âdem’in Fazilet Sebebi

1. Âdem (a.s)'ın şerefi, onun vasıtasız olarak yoğrulmasıdır.
Şu kavl-i şerifte olduğu gibi;
 "O benim iki elimle yarattığıma secde etmene ne mâni oldu sana?" (Sûre-i Sad 38/75)

Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin Kavl-i Şerifleri;
- "Allâhü Teâlâ hazretleri (kudret) eliyle Âdem (a.s)'ın çamurunu kırk sabah yoğurdu."

2. Ve yine Âdem (a.s) diğer mahlûkat üzerine şeref ve fazileti, onun, şerefli ruhun üflenmesine mahsus olmasındandır. Hazrete izafe edilen ruhun ona vasıtasız olarak üfürülmesidir...

Allâhü Teâlâ buyurduğu gibi:
-"Ve ruhumdan ona üfledim..."

3. Ve ruhun üflenmesi anında kendisinde tecelli etmesine mahsus olmasıdır. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurduğu gibi;
-"Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri, Âdem (a.s)'ı yarattı da onda tecelli etti."(H.Ş)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:375)
Başlık: Yetim`in Gözünü Kör Eden Komutan ! Zâl oğlu Rüstem.
Gönderen: efsanef - 18 Eylül 2012, 00:19:00
Yetim`in Gözünü Kör Eden Komutan ! Zâl oğlu Rüstem.
Hikâye olundu: Zâl oğlu Rüstem, İsfendiyâr ile mücâdele ettiğinde güçlü ve fazla bir kuvvete sahib olmasına rağmen; onu mağlûb etmeye bir türlü gücü yetmiyordu. Her hamle’de İsfendiyâr onu yaralıyordu. Rüstem, İsfendiyâra bir zarar veremiyordu. İsfendiyârın bedeni, balığın cildi gibiydi. Ona hiçbir şey işlemiyordu…
Sonra Rüstem, babası Zâl ile bu konuyu istişare etti. Babası ona:
-”Oğlum! İsfendiyarı mağlûb etmeye gücün yetmez. Çünkü İsfendiyara hiçbir şey kâr etmez. Ancak iki başlı bir ok yaparsın ve onunla İsfendiyârın iki gözünü vurabilirsen, onu öldürürsün!” dedi.
Zâloğlu Rüstem bunu yaptı.
O okla İsfendiyârın iki gözünü vurdu. Bununla onu mağlûb etti.
Bunun sebebini şöyle hikâye ederler.
İsfendiyâr, gençliğinde (Ilgın ağacı) dalı ile bir yetime vurmuştu. O vurmayla yetim gözünü kaybetmişti. Çok ağladı. Sonra yetim o dalı aldı ekti. O dal zamanla büyüdü kocaman bir ağaç oldu. Rüstem, o Ilgın ağacının dalından bir dal koparıp onunla ok yaptı. İsfendiyârı gözünden vurduğu oku, o ağacın dalından yapmıştı.
Zâloğlu Rüstem Kimdir ?
Zâloğlu Rüstem, efsânevî kahramanlardandır. Tek başına bir orduya karşı koyabilecek bir güce sahipti. 650 (altıyüzelli) sene veya daha fazla yaşadığı rivayet edilir, iranlılar ile Turanlılar arasındaki mücâdelede büyük bir cesaret ve yiğitlik gösterdi. İsfendiyâr İle olan mücâdelesi ve onu katletmesi çok meşhurdur. Bu konuda daha geniş bilgi için bakınız: Tarihi taberi tercemesi, c. 1. s. 572-596,
İsfendiyâr Turanlıların büyük kahraman ve komutanıdır. Tek başına bir orduya bedeldi. Zâloğlu Rüstem tarafından öldürüldü. Gerçekten hoş ve manidar olan hayat hikâyesini. Tarihi taberi tercemesi. c. 1, s. 572-596*de okuyun.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/561.
Başlık: İsm-i Âzam duasını Kimler Ögrenebilir ?
Gönderen: efsanef - 18 Eylül 2012, 00:21:12
İsm-i Âzam duasını Kimler Ögrenebilir ?
Adamın biri meşâyihten birine hizmet eder ve ona:
-”Bana ismi Âzam duâsanı öğretmeni istiyorum,” der. O da:
-”Senin bunu öğrenebilme ehliyetin var mı?” der. Adam:
-”Evet!” der. Meşâyih ona:
- O halde sen, şehrin giriş kapısına git, sonra gel, orada gördüklerini bana anlat!” der. Adam şehrin giriş kapısına gider. Oturur ve beklemeye başlar. Bir de bakar ki, yaşlı bir oduncu, eşeğiyle odun getiriyor. Askerin biri gelip yaşlı oduncuyu döver ve odunlarını elinden alır. Bu olaydan sonra döner şeyhine gördüklerini anlatır. Şeyh, ona:
-”Eğer İsm-i Âzam duasını bilseydin bununla o askere ne yapmak isterdin?“
Adam:
-”O askerin helak olması için bedduada bulunurdum” der. Şeyh kendisine:
-”O gördüğün yaşlı oduncu var ya, işte bu İsm-i Âzam duasını bana öğreten odur.” Der. Adam şaşar kalır. Şeyh devam eder:
-”Şunu iyice bilmelisin ki, İsm-i Âzam duasını şu sıfatlara sahip halim ve selim birisi öğrenebilir:
1-Sabır,
2- Mahlukata merhamet.
3- Mahlukata şefkat.
Sonra, muhakkak ki, az konuşmak, nefsi islâh etme yolunda en faydalı şeylerdendir. Helâl ve temiz lokma, tabiat ve ahlakı islâh etmek ve nefsi saflaştırıp nurlandırmakta en faydalı şey olduğu gibi…
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/532-533.
Başlık: Kafirlerin İslam’dan soğumalarına sebep bizim zayıf olan imanımızmı ?
Gönderen: efsanef - 18 Eylül 2012, 00:31:22
Kafirlerin İslam’dan soğumalarına sebep bizim zayıf olan imanımızmı ?
Bâyezid zamanında bir kâfiri, iyi bir Müslüman çağırdı. Ona:
-”islâm ile nurlansan ve hem de necat ehli olup sürür ve sevinç bulsan ne iyi olur!” dedi. O Kâfir dedi ki:
-”Eğer bu îmân, âlemin şeyhi Bâyezid’in îmânı gibiyse; şüphesiz öyle bir îmâna ben güç ve takat getiremem. Onun gayret ve himmeti benim tahammül ve tasavvurumdan çok fazladır. Onun yaptığını ben, hayâl bile edemem…
Gerçi din ve îmândan uzağım ama, onun îmânına îmân ettim. Onun herkesten yüce. Hakk’a sadâkatından dolayı, pek latif ve nurlu olduğuna îmân ettim.
Yok eğer sizlerin îmânı îmân ise, ona bir arzum ve meylim yoktur.
 (Ey bu zamanın gafil ve Allah’ın nurundan mahrum olan ilim ve amelsiz Müslümanları!) Kimde îmâna bir meyil ve Müslümanlığa doğru bir ilerleme zuhur etse, sizi görünce ona bir gevşeklik gelir, İslam’dan soğur.
Zîrâ sizin îmânınızın adı kalmış! Manâsı yok olmuştur. Çöle kurtuluş yeri demek gibidir bu…
Sizin îmânınızı (ve hayat tarzınızı) görenin îmân aşkı söner, yok olur.”
Kaynak : Mesnevî ve İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/523-526.
Başlık: Soğan Ve Sarmısak Ve Efendimiz (S.A.V.)’in Son Yediği Şey
Gönderen: efsanef - 18 Eylül 2012, 00:32:24
Soğan Ve Sarmısak Ve Efendimiz (S.A.V.)’in Son Yediği Şey
Hadis-İ Şerifte Buyuruldu:
“Kim soğan, sarmısak ve pırasa yediyse (onların kokusu kendisinde var) olan kişi, asla mescidimize yaklaşmasın, insanlar, pis kokudan rahatsız olduğu gibi melekler de rahatsız olurlar.“ Bu hadîs-i şerifte geçen Meleklerden murad, bütün vakitlerde insanlar ile beraber olan melekler değil, ibâdet yerlerinde bulunan meleklerdir. Onların eziyet görmelerinin manâsı, bu kokulardan rahatsız olmaları demektir. Bunlara mahsus olan kokular veya pis olup çevresine yayılan, rahatsızlık veren bütün kokulardan melekler rahatsız olurlar. Bu sebebten dolayı, mescidde hiç insan olmasa bile, pis kokan kişiler yine mescide giremezler. Çünkü mescidler, meleklerin karargâhı ve yerleştikleri yerlerdir. Bundan dolayı Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri,
“Eğer siz muhakkak soğan ve sarmısak yiyecekseniz, onları pişirerek, kokularını yok edin,”  Soğan ve sarmısak gibi insanların rahatsız oldukları buhar gibi pis kokuları veren şeyleri yeme ve sürünme konusunun mekruhluğunda âlimler, insanların toplanmış oldukları diğer yerleri de, mescide kıyas ettiler. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, soğan ve benzerlerini zikretti. Kendilerine vahiy geldiği ve Allah’a münâcatta bulunduğu içindir. Lâkin diğerlerine ruhsat verdi. Denilir ki. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin son yediği şey soğan idi. Bunu ümmetine soğan yemenin mübâh olduğunu bildirmek için yemiştir. Azimet olan. kişinin, bütün söz, efal (işler), hal ve hakeretlerinde Efendimiz, (s.a.v.) Hazretlerine uymasıdır.
Kaynak : Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi
Başlık: Ynt: Yetim`in Gözünü Kör Eden Komutan ! Zâl oğlu Rüstem.
Gönderen: mazhar - 18 Eylül 2012, 05:55:21
 Yedikıta Dergisi cevap verdi:

Rüstem, Firdevsî’nin Şehnamesi’nde destanlaştırılan efsanevi İran tarihinin en ünlü kahramanı, pehlivanıdır. Babasının ismi Zal’dır. Bu sebeple kendisine Rüstem-i Zal veya Zaloğlu Rüstem denilir. Pûr-ı Zal, Rüstem-i Destan gibi lakaplarla da anılır.
Rüstem, dünyaya geldikten sonra hızla büyüyüp gelişerek kısa sürede yiğitlere yaraşır bir vücut yapısına ve güce kavuşmuştur. 700 batman ağırlığındaki gürzü, güçlü kemendi, kaplan postundan yapılmış elbisesi ve yıldırım hızındaki atı Rahş ile İran krallarının sıkıntıya düştükleri anda yardımlarına koşmuş, onları ve İran halkını büyük tehlikelerden kurtarmıştır.
Rüstem’in en büyük ve zorlu ra¬kibi Turan (Türk) hükümdarı Efra-siyab olmuştur. Efrasiyab’ın Dîvânü Lügâti’t-Türk’te geçen Alp Er Tunga olduğu bilinmektedir. Fakat İran efsanesinde İran milliyetçiliğinin tesiriyle Efrasiyab kötülenmektedir.
Rüstem, İran ve Eski Türk edebiyatında kahramanlık ve yiğitlik sembolüdür. Divan şairlerimiz tarafından çokça kullanılmıştır.
Mesela Nef’î Dördüncü Murad Han’ı methettiği meşhur bir kasidesinde:
Şâhâne-meşreb Cem gibi sâhib-kırân Rüstem gibi
Hem Îsî-i Meryem gibi ehl-i dil ü ferhunde-dem demektedir.
Yedikıta.com.Tarih Postası.com
Başlık: Ynt: İsm-i Âzam duasını Kimler Ögrenebilir ?
Gönderen: mazhar - 18 Eylül 2012, 06:07:33
Çok güzel bir bilgi,teşekkürler.Allah'ın sevgili kulu olmak kolay değilmiş...
Başlık: Abdullah B. Mübarek'in, Bir Bidatçiye Lütuf İle Bakmasına Verilen Ceza
Gönderen: Mücteba - 18 Eylül 2012, 11:28:26
Abdullah B. Mübarek'in, Bir Bidatçiye Lütuf İle Bakmasına Verilen Ceza

Rivayet olundu:
Abdullah İbn-i Mübarek Hazretleri rüya’da görüldü.
Onu rüyada görenler, kendisine sordular:
-"Rabbin sana ne yaptı (Allah sana nasıl muamele etti)?"

Abdullah İbni Mübarek Hazretleri cevap verdi:
-"Beni azarladı, beni otuz sene bekletti."

Sordular:
-"Neden?"

-"Çünkü bir gün ben lütuf ile bid'atçı bir kimseye bakmıştım."

Bundan dolayı Rabbim bana şöyle dedi:
-"Benim dindeki düşmanıma sen, niçin düşmanlık göstermedin?" buyurdu. Bu hatırlatmadan sonra, zalimler ile beraber oturan zalimlere avenelik eden kimselerin hâli nice olur?

İnsanların bozulduğu, mezhep ve din ihtilafları baş gösterdiği, insanların sünnetten uzaklaştığı bir zaman, Peygamberlerin Efendisi (s.a.v.) Hazretlerinin Sünnet-i Seniyyesine sarılan kişiye yüz şehit sevabı vardır.

Hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri
buyurdular:
"İnsanlar üzerine bir zaman gelecek. O vakit, benim sünnetim delinir, halk arasında terk edilir. Bid'atler türemeye başlar. O gün sünnetime bağlı olan kişi, gariban gibi olup, yalnız kalır. Kim insanların bid'atlerine bağlanırsa, çevresinde hemen elli arkadaş veya daha fazla insan bulur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:812-813)
Başlık: Musibet’in Tarifi
Gönderen: Mücteba - 19 Eylül 2012, 10:47:34
Musibet’in Tarifi

Musibet, insanın başına gelen ve kendisine isabet eden ve insanın kendisinden hoşlanmadığı felâket ve belâ demektir.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, musibeti şöyle tarif ettiler:
"Mü'mine eziyet veren şey, onun için musibettir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 185)
Başlık: İçkinin Zararları:
Gönderen: efsanef - 21 Eylül 2012, 00:17:46
İçkinin Zararları:
1 – İnsanların arasına düşmanlık girer,
2- Buğz (öfke)girer,
3- İnsanlar, birbirlerinden nefret edip kin beslerler.
4- İnsanı Allahı zikretmekten alıkoyar,
5- İnsanı namazdan alıkoyar,
6- Halim kişiyi, sefih bir hale getirir.
7- İnsanın aklını alır,
8- İnsanın düşünme melekesini yok eder,
9- içki içen kişi beyinsiz ve akılsız bir hale geldiği için kendi sidiğiyle oynar,
10- Pisliğiyle oynar,
11- Kusmasıyla oynar.
12- Malına zarar verir,
13- Sağlığına zarar verir,
14-  Dinine zarar verir,
15- Vaktine zarar verir,
16- Toplumdaki yerini düşürür,
17- Değersiz bir hâle gelir.
Kumarın Zararları
1- İflas,
2- Düşmanlık,
3- Adam öldürmek,
4- Toplumdaki sevgi ve hoşgörüyü kaldırır.
5- Büyük fitnelere yol açar.
Karşı tarafın malını hiçbir çaba ve yorulma göstermeksizin, alması, o adama bir kötülüktür. Dolayısıyla adam. kazanana düşmanlık besler, kötülükte bulunur ve hatta işi onu öldürmeye kadar götürür.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/535-537

İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/538
Başlık: Dünyâ kendi erbabına böyle muamele eder
Gönderen: efsanef - 21 Eylül 2012, 00:20:18
Dünyâ kendi erbabına böyle muamele eder
Hikâye olundu: İsa Aleyhisselâm, Bir yahudî ile beraber yola çıkmıştı. İsa Aleyhisselâm’ın yanında üç ekmek bulunuyordu. Bunları koruması için yahudiye verdi. Ve:
-”Bunları muhâfaz et.” diye tenbih etti.
Bir süre sonra yahudî bunlardan birini (İsa Aleyhisselâm’dan habersiz) yedi.
Sonra İsa Aleyhisselâm, yahudiye:
-”Üç ekmeği ver“, dedi. Yahudi iki ekmeği, İsa Aleyhisselâm’a takdim etti. İsa Aleyhisselâm sordu:
-”Hani üçüncü ekmek nerede?” Yahudi pişkin pişkin cevap verdi:
-”Bana verdiğiniz ekmekler bunlardan fazla değildi. Bana bu kadar ekmek verdiniz,“dedi.
Yürüdüler… Yahudî, Isa Aleyhisselâm’dan çok acâib haller ve mucizeler gördü. İsa Aleyhisselâm, bununla adına yemin verdirdi, fakat yahudî yine aldığını söylemedi.
Yürüdüler… Yolda, altından yapılmış üç kerpiç buldular. İsa Aleyhisselâm yahudiye döndü:
-”Bunlardan biri benim, biri senin, diğeri de, üçüncü ekmeği yiyenin olsun,” dedi. Yahudî hemen öne atıldı, büyük bir sevinç ve heyecan ile:
-”Üçüncü ekmeği ben yedim,” dedi. İsa Aleyhisselâm. ona:
-”Benden uzak ol! Allah’ın kudretiyle tecelli eden bunca mucizeler gördüğün halde ikrar etmedin. Küçük bir dünyalık görünce hemen ikrar etmeye başladın. (Al, üçü de senin olsun)”, dedi. Altından yapılmış üç kerpici de yahûdîye terkedip yoluna devam etti.
Üç hırsız geldi. Yahûdîyi öldürdüler. O altın kerpiçleri aldılar. Sonra kendilerine yemek getirmesi için aralarından birini şehre gönderdiler.
Adam, şehrin yoluna düşüp gözden kaybolduğunda, geride kalan iki hırsız şehre ekmek ve yemek almaya giden arkadaşlarını öldürmek üzere anlaştılar.
-”O yemekleri alıp bize döndüğünde onu öldürürüz ve böylece onun payını aramızda paylaşırız,” dediler.
Yemek almaya giden de kötülük düşündü. Yemekleri aldı. Zehir satın alarak, arkadaşlarına yemek için almış olduğu yiyeceklerin içine döktü, “iki arkadaşım bu yemekleri yiyip, ölsünler ve onların paylan da bana kalsın” diye düşündü. Bu düşünceyle arkadaşlarına döndü.
Arkadaşları ona pusu kurdular. Onu öldürdüler. Sonra yemeğin başına oturdular. Yemekleri yediler. İkisi de zehirlenip orada öldüler. Daha sonra İsa Aleyhisselâm oraya uğradı. Yahûdîyi ve bu üç kişiyi orada öldürülmüş gördü. Çok taaccub etti. Hayretler içinde kaldı. Cebrail Aleyhisselâm indi ve ona bunların kıssasını (hikâyesini) haber verdi. (Bunun üzerine İsa Aleyhisselâm:
“İşte dünyâ, kendi erbabına böyle muamele eder,” buyurdular.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/491-492.
Başlık: Musibet Anında İstircâ'nın Faydaları
Gönderen: Mücteba - 25 Eylül 2012, 12:25:22
Musibet Anında İstircâ'nın Faydaları

Musibete uğrayan kişinin musibet anında: “İnna lillahi ve inna ileyhi râciûn" (Sureyi Bakara :156) “Biz Allah'ınız ve nihayet O'na döneceğiz" sözünde birçok faydalar vardır:

1- Kişi bu cümleyi tekrarlamakla, layık olmayan yani uygunsuz kelimeleri sarfetmekten korunmuş olur.
2- Bu cümle, felâket ve musibete uğrayan kişinin kalbine teselli verir ve üzüntüsünü azaltır.
3- Bu cümleyi söyleyen kişinin, bundan sapıtıp başka layık olmayan uygunsuz sözler söylemesine şeytan sebep olamaz. Şeytan ona başka sözler söyletemez.
4- Bu cümleyi söyleyen kişiden bu güzel sözleri işiten başkaları da, ona uyup söylemeye başlarlar.
5- Bunu diliyle söyleyen kimse, kalbiyle de güzel bir inanç ve itikatta olduğunu hatırlar.
Ve böylece Allah'ın kaza ve kaderine teslim olur.
Muhakkak ki başına bir musibet gelen kişi, musibet anında dehşete kapılır. Kendisine, mezkûr teslimiyeti, yani Allah'ın kaza ve kaderine teslimiyetin gerekliliğini hatırlatacak birine ihtiyaç duyar.

Hadis-i şerifte şöyle buyruldu:
"Her hangi bir kula bir musibet isabet ettiği vakit, o kul: “inna lillahi ve inna ileyhi râciûn Allahümme ecirnî fî musibeti ve'hlüfnî hayran minhâa" “Biz Allah'ınız ve nihayet O'na döneceğiz! Allahım, beni musibetimle mükâfatlandır ve onun yerine bana ondan daha hayırlısını nasip et" diye dua ederse, mutlaka Allahü Teâlâ hazretleri o kişiyi musibetinden dolayı mükâfatlandırır ve yerine ondan daha hayırlısını verir."

Said bin Cübeyr (r. h.) buyurdular:
Musibet anında okunmak için, bu ümmete verilen dua hiç bir ümmette verilmedi. Yani istircâ hiç bir ümmete verilmedi. Eğer istircâ yani belâya uğradığı zaman; “İnna lilIahi ve inna ileyhi râciûn”: “Biz Allah'ınız ve nihayet O'na döneceğiz" duası birine verilseydi, elbette Yakûb (a.s)'a verilirdi. Kur'ân-ı Kerim'de okuyup işitmiyor musun? Yusuf (a.s)'ı kaybettiği kıssa'da Yâkûb (a.s) şöyle dedi: “Ya esefa ala Yusuf” (Ah Yusuf’um ah)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 186-187-188)
Başlık: Sabır Edilecek ve Edilmeyecek Musibetler
Gönderen: Mücteba - 26 Eylül 2012, 10:35:52
Sabır Edilecek ve Edilmeyecek Musibetler

İbni Mesut (r.a) buyurdular:
"Gökten düşmek,benim için Alahın herhangi bir kaza,"keşke böyle olmasaydı" demekten daha sevimlidir"

Hz.Ali (r.a.) dan rivayet olundu:
"Kim  musibet anında elleriyle yüzüne ve oyluklarına vurursa,muhakkak ki onun sevabı yanar’’.

Denildi ki, insana isabet eden hoş olmayan şeyler, eğer Allahü Teâlâ hazretleri tarafından gelmiş ise, ona sabretmek gerekir. Çünkü o belâ ye musibetler, adi ve hakîm olan Allahü Teâlâ tarafından gelmiştir. Bu musibetler, mutlaka Allah'ın adalet ve hikmetinin icabıdır. Allahü Teâlâ hazretleri, kimseye haksızlık etmediğinden mutlaka buna sabretmek gerekir.

İnsanın başına gelen hadise ve musibet eğer zalimlerden dolayı gelmişse, yani zalimlerin zulmüne uğramış ise, buna sabretmek vacip değildir. Belki zalimlerin kendisine zarar vermesine ve musibetlerine mâni olması caizdir. Hatta belki bu konuda zalimler ile muharebe bile eder. Eğer bu muharebede öldürülürse şehit olur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 189)
Başlık: Sabredenlere Mizan Kurulmaz
Gönderen: Mücteba - 27 Eylül 2012, 10:27:42
Sabredenlere Mizan Kurulmaz

Hazreti Hasan (r.a) buyurdular:
Ben dedem, Rasûlüllah (s.a.v.) hazretlerinden şöyle dediklerini işittim:
-"Ey oğlum kanaatkâr ol. İnsanların en zengini olursun farzları yerine getir, insanların en âbidi olursun.
Ey oğul! Cennette bir ağaç vardır. Ona: yani belâ ağacı, denir. Kıyamet günü belâ ehli getirilir. Onlara divan açılmaz ve onlar için mizan da kurulmaz. Onların üzerine oluk oluk ecir ve sevap dökülür.

Bu Hadis-i Şerif'i irad ettikten sonra Efendimiz (s.a.v) hazretleri “Ancak sabredenlerdir ki, ecirlerine hesapsız erdirilir." âyet-i kerimesini okudular.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 190)
Başlık: Kadın ve Dua
Gönderen: efsanef - 30 Eylül 2012, 00:57:09
Kadın ve Dua
Hikâye olundu: İsrâiloğullarının içinde sâlih bir adam vardı. Çok sevdiği bir eşi vardı. Allah bu sâlih kula kendisine üç istekte bulunmasını bildirdi. Adam eşine:
-”Rabbimden üç mühim ihtiyacımın giderileceği yâni üç konuda yapacağım duamın makbul olacağı hakkında haber aldım. Çok ihtiyaçlarım var. Ne yapacağımı ve öncelikle hangi ihtiyaçların giderilmesi için duâ edeceğimi bilemiyorum. dedi. Kadın:
-”Benim için bir, kendin için iki istekte bulun!” dedi. Adam sordu:
-”Ne istersin?” Kadın:
-”Senin Rabbinden benim isteğim, beni benden daha güzel ve çekici bir kimsenin bulunmayacağı surette kılmasıdır!“
Adam önce hanımının çok güzel olması için duâ etti. Hanımının güzelliğinden ve cemâlinden evin içi aydınlanmaya başladı.
Kadın evden çıkmak için ayağa kalktı, kapıya yürüdü. Kocası sordu:
-”Nereye?” Kadın:
-”Bâzı sultanlara gidiyorum! Güzelliğimi senin gibi birisinin yanında boşa harcayacak değilim!“dedi-
Adam eşinin sokağa çıkmasına mani oldu. Fakat kadının güzelliği bâzı sultanların kulağına gitti. Sultanın aveneleri geldiler, kadını zorla kocasından alıp götürdüler. Kadın seve seve gitti. Muradına erip sultanların eşi olacaktı…
Adam büyük bir inkisar ile dergâh-ı ilâhiyeye avuçlarını açtı:
-”Allahım! Senin katında benim iki hacetim kaldı. Makbul olacak iki duam kaldı. Allâhım! Onu maymuna çevir!” Allah, sâlih kulunun duasını kabul etti. Kadın hemen oracıkta maymun oluverdi. Sultan, kadını hemen yanından kovdu. Saraydan uzaklaştırdı.
Kadın maymun hâlinde evine geldi. Kocası onun o haline acıdı. Yine duâ etti:
-”Allâhım! Eşimi eski haline getir!” diye. Allah duasını kabul etti. Eşi eski haline geldi.
Fakat sâlih adamın üç makbul duası da boşuna gitmiş oldu. Ne Adam iflah oldu, ne de eşi…
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/612-613.
Başlık: Allah’tan Başkasının Adına Yemin
Gönderen: efsanef - 30 Eylül 2012, 00:58:24
Allah’tan Başkasının Adına Yemin
Kim; başkasının adına yemin ederse, meselâ,
“Ka’beye yemin olsun!“
“Beytüllah’a yemin olsun!“
Allah’ın peygamberine yemin olsun!” veya babasına ve benzeri şekilde yapılan yeminler, yemin değildirler. Bunlar, şeriat bakımından yemin olmadıkları için, bunlara itibâr da edilmez ve bunlarla söylediklerine muhalefet ederse, keffâret de gerekmez.
Allah’tan başkasının adına yemin etmek (aynı zamanda) mekruhtur.
İmâm   Şafiî   (r.h.)   hazretleri   bu   günahlar   için: olmasından korkarım,” buyurdular.
Hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmaktadır:
 Masiyet ”Allah’tan başkasının adına yemin eden kişi, muhakkak ki Allah’a şirkkoşmuştur.
“Kim Allah’tan baskısına yemin ederse, mutlaka kâfir olmuştur veya müşrik olmuştur.”
Bu (tür) hadîs-i şeriflerin mânâsı, kim Allah’tan başkasına yemin eder ve yemin ettiği şeyin tazimine itikâd ederse (yani yüceliğine inanırsa), o kişi, Allah’a gösterilmesi gereken ta’zimde; o yemin ettiği şeyle Allah’a şirk koşmuştur.
Eğer yemininde ta’zim kastı ve itikadı olmazsa,  (bu tür yeminlerde) bir beis yoktur. Halk arasında âdet olduğu üzere: “Hayır! Babama yemin olsun ki (öyle değil)” demek gibi…
Ali er-Râzî (r.h.) buyurdular: “Hayatıma and olsun” veya “Senin hayatına and olsun!” ve bunlara benzer şekilde yemin eden kişinin küfründen korkarım.
Gerçi halkın çoğu bu gibi şeyleri bilmeden söyleyip dururlar. Ben elbette bunun kesin şirk olduğunu söylemekteyim. Çünkü Allah’tan başkasının adına yemin yapılmaz. İslâm’dan beri yâni uzak olmak için yemin yapılmaz. Kim bunu inanarak gerkçekten bilerek yaparsa, elbette o kişi İslama salim olarak dönemez. Eğer bu kişi yalandan yemin ediyorsa, onun da küfründen korkulur.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
“Kim bilerek yalan yere İslâm’dan başka bir dinle yemin ederse, o kişi dediği gibidir. (Hangi din üzere yemin etmiş ise o dindedir.)”
Hadîs-i şerifin zahiri buna (yani İslâm’dan başka bir din üzere yemin eden kişinin İslâm dîninden çıktığına) işaret eder.
Eğer bir Müslüman: “Ben böyle yaparsam yahûdî olayım (veya hıristiyan olayım gibi yemin eder),” ve o işi yaparsa, kâfir olur. İmâm Şafiî (r.h.) hazretleri bu görüştedir…
Hanefîler ise buyurdular ki: O kişi tekfir edilmez, yâni kâfir olmaz. Hanefîler bu hadîs-i şerîfleri tehdit mânâsına hamlettiler (yorumladılar).
Fakat: “Eğer ben bu işi yaptıysam yahudîyim” diye fiili mazı (yani dili geçmiş zaman kipiyle) söyleyip yemin eder ve o işi işlerse, Hanefîler bu konuda ihtilâf etmişlerdir. Eğer bu adam bunun yemin olduğunu bilirse, sahih olan fetvaya (görüşe) göre bu adam kâfir olmaz. Eğer bu kişi. yemin ile kâfir olacağı inancındaysa ve bunu bile bile yaparsa kâfir olur. Çünkü küfre, bile bile rızâ göstermiştir. Hanefî âlimlerinin çoğuna göre hadîs-i şerifin hamli (yorumu) böyledir.
“Fetavây-ı Bezzâziyye“de, fetvaya göre, bunun yemin olduğu, böyle bir kimseye keffâret lâzım olduğuna dair fetva vardır.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/592-594.
Başlık: Hacca Azıksız Ve Hazırlıksız Gidilmez
Gönderen: efsanef - 30 Eylül 2012, 01:02:28
Hacca Azıksız Ve Hazırlıksız Gidilmez
Denildi ki, Yemen ehli, azık almazlar ve yola azıksız çıkarlar. (Bunun sebebini soranlara da şöyle cevap verirlerdi:)
-”Bizler tevekkül edenleriz! Çünkü Beytullah’a hacca gidiyoruz! O bizi doyurmayacak mı?” diyerek, tamamen insanlara yük olurlardı. Mekke’ye vardıkları zaman da halktan dilenmeye başlarlardı. Çoğu zaman da bu durum onları, hırsızlığa, soyguna, yağmalamaya ve gasp, yapmaya götürürdü. Ve bu şekilde azıksızliktan dolayı rezil olurlardı. Bunun üzerine Allahü Teâlâ hazretleri: “Ve azık tedârik edin,” buyurdu.
Yâni, size yetecek ve kendisiyle yüzünü kararmaktan alıkoyacağınız kadar, kuru ekmek, yağ, sevik, hurma ve benzeri azıkları yanınıza alın. Bu azık sebebiyle insanlardan yemek istemekten, insanları zor durumda bırakmaktan ve onlara yük olmaktan korunun “Çünkü azığın en hayırlısı takvadır.” İstemekten ve çalıp, gasbetmekten korunun.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 2/434-435.
Başlık: Ynt: Hacca Azıksız Ve Hazırlıksız Gidilmez
Gönderen: efsanef - 30 Eylül 2012, 01:02:58
Hac Yolcusunda Bulunması Geren Üç Hususiyet
Ebû Cafer Muhammed Bakır (r.h.) şöyle buyurdular: Şu üç şeyi yerine getirmeyen kişi. Allah’ın evine gitme sıkıntı ve zahmetine katlanmasın.
1-Verâ,
2- Hilm,
3- İyi arkadaşlık.
Verâ. kişiyi Allah’ın haram kıldığı şeylerden uzaklaştırır.
Hilm, yumuşak huyluluk ki, kişinin gazabını önler.
İyi arkadaşlık, insanı arkadaşlık ettiği müslümanlarla iyi geçinmesini, onlarla arkadaşlık edip hoş sohbet sahibi kılar. Yolcu ve müsâfır olanlar, bu üç şeye muhtaçtırlar. Bilhassa hac yolcusu, bu üç hususiyete, başkalarından daha muhtaçtır. Bir kişide eğer bu üç hususiyet kemâliyle varsa, onun haca tam ve mükemmel olmuştur. Eğer kişide bu hasletler yoksa, onun haca da yoktur.
Sadî ne güzel buyurmuş:
Bir kişiye hemen hacı denilmez.
Mühim olan onun ahlakıdır.
Hacı o yola giden değildir.
Zîrâ biçâre merkeb de o yola çıktı,

.

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 2/437.
Başlık: Ynt: Hacca Azıksız Ve Hazırlıksız Gidilmez
Gönderen: efsanef - 30 Eylül 2012, 01:03:37
Gurur ve kibir hacının manevi rütbesini  düşürür.
Bâzı Türkler, Şeyhü’İ-İslâm Ahmed Nâmikî el-Câmî (k.s.)[1] hazretlerinin meclisine devam ediyorlardı. Şeyhin kafasının üzerinde kalkan gibi bir nur görünüyordu. Kendisiyle beraber haccetmek üzere anlaşıp ittifak ettiler. Hac’dan döndüğü zaman bu hâl kendisinden zail oldu. Yâni şeyhin başının üzerindeki nur artık görülmez oldu. O kişi bunun sebebini Şeyh’ten sordu. Şeyh buyurdu:
-”Hacdan önce sen tazarru ve meskenet sahibiydin. Şu anda haccın sana gurur verdi. Sen aldandın. Sen nefsine kadr-ü kıymet ve bir menzil ve mertebe verdin. Bundan yâni haccınla mağrur olmandan dolayı senin manevî rütben düştü. O nuru görmez oldun.“
Hacı kişiye gereken, haram şeylerden tamamen uzaklaşması ve harama son vermesidir. Nafakasını asla haram kazançtan elde etmemesidir. Çünkü Allahü Teâlâ hazretleri ancak helâl ve temiz olanları kabul eder. “Ve Allahü Teâlâ hazretleri ancak helâl ve temiz olanı kabul eder

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Seyhü’l-İslâm Ahmed Nâmikî el-Câmî (k.s.) Horasan velilerindendir. 1049 yılında horasan’ın Namık köyünde doğdu. 1142 de vefat etti. Büyük kerametler sahibi bir zat idi. (80 bin kişi onun elinde tövbe ederek hakka rucu etti. Pek çok eser yazdı. Eserlerinden birinde şöyle buyurur: “Kendi zan ve kafasına göre davranarak, başkalarını düzeltmeye çalışmak, çoğu kere fayda yerine zarar hası! edebilir. Bunun için çok dikkatli ve uyanık olmalı, bir kimsenin saadetine vesile olayım derken, o kimsenin hatta kendinin bile felâketine sebep olmamalıdır“

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 2/464-465.
Başlık: Ynt: Hacca Azıksız Ve Hazırlıksız Gidilmez
Gönderen: efsanef - 30 Eylül 2012, 01:05:17
Bir hac, Allah yolunda yapılan yirmi gazve (savaş ve harb’ten) daha faziletlidir.
“Allâhü Teâlâ hazretleri, Arafat ehliyle meleklere karşı övünür ve şöyle der:
-”Ey Melekleri Kullanma bakın. Hepsi de uzak yerlerden, toz toprak içinde ve binbir zahmetle gelmişler. Şahit olun, ben onları bağışladım.
“Muhakkak ki Allah Azze ve CeİIe Hazretleri, Arefe günü akşamı, Arefe ehliyle meleklere karşı övünür (büyük bir övgüyle onlardan söz eder) ve şöyle der:
-”(Ey Melekleri) Kullarıma bakın! toz-toprak içinde, binbir zahmetle bana geldiler.
Yine bir rivayete göre Şeytanın Arafe gününde küçüldüğü, aşağılandığı ve zelil kılındığı kadar, bir başka günde ezilip küçüldüğü, hakaret gördüğü olmamıştır. Şeytanın bu derece ezilmesinin sebebi, Allah’ın rahmetinin inmesi, nice büyük günahlar var ki, onlara, ancak Arafede vakfe yapmak keffârettir, denilmesi ve Arafe’de vakfe yapmalarından dolayı Allah’ın büyük günahları bağışlamasını görmesidir
“Talha Ibn-i Übeydillâh İbn-i Kureyz (r.a.)’dan rivayete göre. Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şeytan, Arafe günündekinden daha küçük, daha hakir, daha hor ve daha öfkeli, hiç bir günde görülmemiştir. Bu da ancak, o günde Allah’ın rahmetinin indiğini ve Allah’ın büyük günahları affettiğini gördüğü içindir. Hadîs-i şerifte şöyle buyuruldu: “İnsanlardan en büyük günahkâr Arafe’de vakfe yaptığı halde Allahü Teâlâ hazretlerinin gerçekten günahlarını bağışlamadığını zanneden kişidir.
Bir hac, Allah yolunda yapılan yirmi gazve (savaş ve harb’ten) daha faziletlidir.
Denildi ki, bir devenin üzerinde bir kere hac yapıldığı zaman, o deve anne tarafından kırk batın mübarek olur. Bir devenin üzerinde yedi kere hac yapıldığı zaman, onu Cennetin mer’âlarında otlatmak, Allah üzerine hak olur.
Bunu En-Nehrânî (r.h.) nin şu sözleri tasdik etmektir:
Bana ulaştı ki, hamamın ateşini yakan birine (külhana) yakması için, bir yığın bağlanılmış deve kemiği geldi. Hamamcı dedi ki:
-”Ben o kemikleri, ocağa attım. Fakat o kemikler yanmadan ocaktan dışarıya çıktı. Hayret ettim. Kemiği bir daha attım; yine çıktı. Üçüncü kere bütün kuvvetimle ta ocağın ortasına bol ateşin olduğu yere attım; yine çıktı.” O anda gaibten bir ses işittim:
-”Yazıklar olsun sana! Bu on kere hacca .gitmiş olan bir devenin kemiğidir. Nasıl onu ateşte yakıyorsun?” diye bana seslenildi.
Bu rahmet ve şefkat hac yolculuğunda bineklik vazifesi yapmış olan bir hayvana yapılınca, gerçekten hac yapan bir Müslümana acaba nasıl büyük bir şefkat, merhamat ve mağfiret tecelli edecektir?
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 2/446-447.
Başlık: "Sabretti, kurtuldu" (Hazreti Süleyman Zamanındaki Kuş Hikâyesi)
Gönderen: Mücteba - 01 Ekim 2012, 11:16:23
"Sabretti, kurtuldu" (Hazreti Süleyman Zamanındaki Kuş Hikâyesi)

Süleyman (a.s)'ın zamanında bur kuş vardı. Bu kuşun güzel bir sesi vardı. Kuşun sureti de çok güzeldi. Onu bir adam bin dirheme satın aldı. Başka bir kuş geldi. Kafesinin üzerine konup öttü. O yabancı kuş gittikten sonra, kafesteki güzel sesli kuş ötmez oldu, sustu.
Adam Süleyman (a.s)'a geldi. Kuşunu şikâyet etti.
Süleyman (a.s):
- "Gidin o kuşu bana getirin!" dedi.

O kuşu getirdiklerinde Süleyman (a.s) kafesteki kuşa seslendi:
-"Sahibinin senin üzerinde hakkı vardır. Çünkü adam seni çok yüksek para ile satın aldı. Sen neden sustun? Niçin ötmüyorsun?" diye sordu.

Kuş:
-"Ey Allah'ın peygamberi Ona (sahibime) deki: Kalbini benden kaldırsın, yani benden ümidini kessin. Ben bundan böyle ebediyen kafesin içinde ötmeyeceğim" dedi.

Süleyman (a.s) sordu:
"Neden?"

Kuş:
-"Benim ötmem, feryat ve figanım vatan ve evlat hasretindendi."

Kuşun biri bana:
"Sen böyle güzel öttüğün için seni kafesin içinde hapsediyorlar. Ötme, sus! Eğer böyle devam edersen kurtulursun!" dedi. Ben de vatan ve evlâdıma kavuşmak için sustum. Artık ötmüyorum," dedi.

Süleyman (a.s) kuşun anlattıklarını adama anlattı.

Adam:
-"Ey Allah'ın peygamberi! Onu bırak gitsin. Ben onu sesi için kafese koymuştum. Ötmeyen kuşu ne edeyim?" dedi.

Süleyman (a.s), adama bin dirhem verip kuşu bıraktı.

Kuş kafesten kurtulup havalandığında şöyle ötmeye başladı:
-"Beni tasvir edip bana güzel şekil ve ses veren, beni havada uçuran ve kafeste bana sabır veren Allah sübhânehû ve teâlâ hazretleri, noksan sıfatlardan münezzehtir. Ona tesbih ederim!" diyordu.

Sonra Süleyman (a.s) çevresindekilere şöyle buyurdu:
-"Eğer bu kuş kafeste ötmeye devam etseydi oradan kurtulamazdı. Sabretti; kurtuldu."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 191)
Başlık: İnsanın İmtihan Edildiği Şeylerle Alakalı İmam-ı Şafi Hazretlerinin Önemli İzahl
Gönderen: Mücteba - 03 Ekim 2012, 10:46:03
İnsanın İmtihan Edildiği Şeylerle Alakalı İmam-ı Şafi Hazretlerinin Önemli İzahları

"Veleneblüvenneküm bişeyin minel havfi vel cui ve naksin minel emvali vel enfüsi vessemerat" (Sureyi Bakara: 155)

"Korku"dan murat, Allah korkusudur.
"Açlık", Ramazan-ı Şerif açlığıdır. Yani Oruç ile imtihandır.
"Ve mallardan noksanlık ve eksiklik" Zekât ve sakadalar ile imtihandır.
"Ve nefislerden (canlardan eksiklik)" Hastalıklardır.
"Meyve ve ürünlerden murat." evlâdın ölmesidir. Zira çocuk, kişinin gönlünün mahsulü ve meyvesidir.

Nitekim hâdis-i şerifte şöyle buyruldu:
Çocuk vefat ederse "Kulun çocuğu ölünce Allahü Teâlâ ölümle alâkalı meleklere buyurur:
-"Siz kulumun çocuğunu mu aldınız?"

Onlar:
-"Evet" derler.

Allah yine buyurur:
-"Siz kulumun kalbinin meyvesini mi aldınız?"

Onlar:
-"Evet!" derler.

Allah buyurur:
-"Kulum ne söyledi?"

Onlar:
-"Ya Rabbi Kulun sana hamdetti ve istircâ'da bulundu. Yani: kulun sana teslim olup: "İnna lillahi ve inna ileyhi râciûn "biz Allah'ınız ve nihayet O'na döneceğiz" dedi.

Allah, meleklere emreder:
-"Kuluma Cennette bir köşk yapın ve o köşke; "Hamd evi" adını verin."

Bazı marifet ehli buyurdular:
"Gaybı talep etmek, ya mal ile olur, ya nefis ile olur, yâ akrabalar ile olur, ya kalb ile olur veya ruh ile olur.
Mal ile icabet eden kurtulur.
Nefis ile icabet eden dereceler alır.
Kim akraba ve yakınlarını kaybetmeye sabrederse, o kişi, kaybettiğinin yerine geçen birine ve yakınlığa kavuşur.
Ve kimin ruhu kendisinden te'hir edilmezse o kişi vuslata devam eder."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 184-185)
Başlık: Daima Abdestli Ol!
Gönderen: Mücteba - 04 Ekim 2012, 11:37:04
"Daima Abdestli Ol!"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Ey Enes! Eğer senin gücün sürekli abdest üzere yaşamaya yeterse, bunu yap (daima abdestli ol). Çünkü Ölüm meleği, kulun ruhunu aldığında, eğer o kul abdest üzere ise kendisine şehadet yazılır."

Bu şundandır:
Muhakkak ki abdest, Allah'ın gayrisinden (yani mâsivâ'dan) ayrılmanın işaretidir.
Namaz, Allah'a muttasıl olmanın, yani Allah ile olmanın işareti olduğu gibi...


Yine hâdis-i şerifte buyruldu:
"Taharet (temizlik ve abdest) üzerine devam et; rızkında sana genişlik verilir."

Sûrî taharet (temizlik) sûrî rızkın genişlemesine sebeptir.
Ve batını taharet, manevî rızkın genişlemesine sebeptir. Maarif, ilhamlar ve varidatın gelmesine yol açar. Ve bu durum anında, güzel hayat ile kalb dirilir ve nefis sıfatlarından ölür. Bu ise ancak hakikî bir cihadın eseridir. Kim nefsin ipinden (bütün bağlantı ve saplantılarından) kurtulursa, o kişi kendi ihtiyarı ile ölmüştür ama ebedî olarak canlıdır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 473-474)


"Benim evladlarım ABDEST almazlar, ABDEST tazelerler."
[Ebu'l-Fâruk Hazretleri (K.S.)]

"Maneviyat yolunda tembellik, ABDESTSİZ uyumakla başlar."



Abdestli İken Ölen Şehid Olur

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v), Enes bin Mâlik'e (r.a.)  “Ölüm meleği, sana abdestli olduğun halde gelirse şehîd olarak ölürsün.” buyurdular

Bu sebeple Tâbi’în’den Kürz bin Vebere (r.a.) Hazretleri vefât ettikleri gece midesinde rahatsızlık olmasına rağmen rûhunu abdestli olarak vermek ve şehîdlik rütbesine ermek için seksen defa abdest almışlardır.

Abdest, sahibini dünya ve âhiret şerlerinden muhafaza eder, başına gelen sıkıntıları da hafifletir.

Allâhü Teâlâ, Hz. Mûsâ (a.s.)’ya şöyle vahyetti:
“Abdestin yok iken sana bir musîbet gelirse bunu başkasından değil ancak kendinden bil.”

Abdest, her halde mü’minin silahıdır. Mü’min onunla insan ve cin şeytanlarına karşı mücadele eder, abdest onu hoşuna gitmeyecek hallerden korur.

Abdullâh bin Ömer (r.anhümâ) Resûlullâh (s.a.v.)’dan şöyle nakletti: “Kim abdestli olarak gecelerse, onunla beraber bir melek onun için istiğfâr ederek sabahlar ve şöyle der: Yâ Allâh! Bu kulunu bağışla, zira o geceyi temiz olarak geçirdi.

Uyku ölümün kardeşidir. Bir kimse abdestli uyursa rûhu semâya yükselir. Allâhü Teâlâ’ya secde etmesi için ona izin verilir. Nitekim Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) hadîs-i şerîflerinde buyurdular ki:

“Kul abdestli olarak uyursa rûhu arşa yükseltilir, rüyası doğru çıkar. Eğer abdestli uyumazsa rûhu bu mertebeye ulaşamaz, rüyasında gördükleri karışık olup doğru çıkmaz.”

“Her kim abdestli olarak uyursa, yatağı ona mescid (gibi), uykusu sabahlayıncaya kadar namaz (kılmış gibi) olur…”

{ http://www.fazilettakvimi.com/tr/2013/9/8.html (http://www.fazilettakvimi.com/tr/2013/9/8.html) }
Başlık: Kadın nasıl Cihad Eder?
Gönderen: Mücteba - 05 Ekim 2012, 11:00:50
Kadın nasıl Cihad Eder?

Efendimiz (s.a.v) hazretleri buyurdular:
"Kadının cihadı, kocasıyla güzel geçinmektir."


Kadın, kocasıyla iyi geçindiği, kendi sorumluluklarını bilip, kocasına karşı vazifelerini iyi yaptığı ve koca evinde işlerine dikkat ettiği zaman, o kadına: "geçimi güzel olan kadın" denir.


Hâdis-i şerifte şöyle buyruldu:
"Hangi kadın, kocası kendisinden razı olduğu halde vefat ederse o kadın Cennete girer." Rıyâzu's-sâlihîn'de olduğu gibi.

Karı kocanın haklarından biri de eşlerin birbirleri için süslenmeleridir.
İbni Abbas (r.a.) buyurdular:
"Hanımım benim için süslendiği gibi ben de onun için süslenirim."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 611)
Başlık: Eşlerden Gelen Sıkıntıya Sabır Cihattır
Gönderen: Mücteba - 08 Ekim 2012, 17:27:50
Eşlerden Gelen Sıkıntıya Sabır Cihattır

Bil ki:
Eğer kadın kendisine (ve namusuna) halel getiren yerlerden beri (uzak) ve iffetle muttasıf ise, kocaya gereken şey, onunla iyi bir şekilde geçinmek ve o kadının vaziyetlerine ve kötü ahlâkına sabretmektir. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin adabı ile edeplenmek, yani Efendimiz (s.a.v.) hazretlerini kendisine örnek almaktır.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, pak ve temiz olan hanımlarına güzel davranırdı. Kadınlarla güzel geçinmek, onlardan gelenlere sabretmek, ahlak güzelliğindendir. Hiç şüphesiz hanımlarının (eşlerin) yaptıklarına sabreden kişi, Allah yolunda cihâd edenlerden sayılır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 621-622)
Başlık: "Ey nefsim! Kâmil ve er kişinin cihadı eşlerin çilesine sabretmektir."
Gönderen: Mücteba - 09 Ekim 2012, 16:49:11
"Ey nefsim! Kâmil ve er kişinin cihadı eşlerin çilesine sabretmektir"

Rivayet olundu:
Âbidlerden biri, hanımına karşı çok iyi davranıyordu. Ta hanımının ölümüne kadar böyle devam etti. Hanımı ölünce yakınları kendisine evlenmesi için teklif ve telkinde bulundular. O bundan yüz çevirip, evlenmekten imtina ediyordu.

Kendini şöyle savunuyordu:
-"Yalnızlık kalbimi daha fazla rahat ettiriyor."

Sonra âbid adam şöyle dedi:
-"Hanımın vefatından bir Cuma (bir hafta) sonra bir rüya gördüm. Gök kapıları açılmıştı. Sanki oradan bir takım insanlar iniyor, havada birbiri peşinden kayar gibi yürüyorlardı.

Bu adamlardan biri dönüp bana bakıyor ve hemen arkasından:
-"Şu kötü adama bakın" diyordu.

Öbürü de:
-"Evet! Öyledir" diye cevap veriyordu.

Üçüncüleri de aynı şeyi söylüyordu. Sonuncu adam gelinceye kadar niçin bana böyle dediklerini sormaya korktum. Nihayet sonuncusu geldiğinde, ben ona:
-"Bu kötü adam da kim?" diye sordum.

O:
-"Sensin!" dedi.

Büyük bir şaşkınlıkla:
-"Niçin?" diye sordum.

O:
-"Biz senin amelini Allah yolunda cihâd eden mücahitlerin amelleriyle birlikte yükseklere çıkarıyorduk. Fakat bir haftadan beri, amelini cihaddan geri kalanlarla birlikte bırakmamız emrolundu."

Sordum:
-"Sebebi?"

O:
-"Bunun neden ileri geldiğini bilemiyorum!" diye bana cevap verdi."

Âbid gördüğü bu rüya üzerine sabahleyin ihvanına:
-"Hemen beni evlendirin!" dedi.
Âbid böylece iki ve üç eşle hayat sürdü.

Kâşifi buyurdu: Ey nefsim! Kâmil ve er kişinin cihadı eşlerin çilesine sabretmektir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 622-623)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: -meczub- - 09 Ekim 2012, 16:53:20
üye olduktan sonra en çok bu sayfada okumayı seviyorum..teşekküreler.sık sık ekleme yaparsanız sevinirim..
Başlık: Üç Duâ
Gönderen: Mücteba - 10 Ekim 2012, 12:16:52
Üç Duâ

Hikâye olundu:
İsrailoğullarının içinde sâlih bir adam vardı. Çok sevdiği bir eşi vardı. Allah bu sâlih kula kendisine üç istekte bulunmasını bildirdi.

Adam eşine:
-"Rabbimden üç mühim ihtiyacımın giderileceği yani üç konuda yapacağım duamın makbul olacağı hakkında haber aldım. Çok ihtiyaçlarım var. Ne yapacağımı ve öncelikle hangi ihtiyaçların giderilmesi için dua edeceğimi bilemiyorum." dedi.

Kadın:
-"Benim için bir, kendin için iki istekte bulun!" dedi.

Adam sordu:
-"Ne istersin?"

Kadın:
-"Senin Rabbinden benim isteğim, beni benden daha güzel ve çekici bir kimsenin bulunmayacağı surette kılmasıdır!"

Adam önce hanımının çok güzel olması için dua etti. Hanımının güzelliğinden ve cemalinden evin içi aydınlanmaya başladı.
Kadın evden çıkmak için ayağa kalktı, kapıya yürüdü.


Kocası sordu:
-"Nereye?"

Kadın:
-"Bazı sultanlara gidiyorum! Güzelliğimi senin gibi birisinin yanında boşa harcayacak değilim!" dedi.

Adam eşinin sokağa çıkmasına mani oldu. Fakat kadının güzelliği bazı sultanların kulağına gitti. Sultanın aveneleri geldiler, kadını zorla kocasından alıp götürdüler. Kadın seve seve gitti. Muradına erip sultanların eşi olacaktı...

Adam büyük bir inkisar ile dergâh-ı ilâhiyeye avuçlarını açtı:
-"Allahım! Senin katında benim iki hacetim kaldı. Makbul olacak iki duam kaldı. Allahım! Onu maymuna çevir!"
Allah, sâlih kulunun duasını kabul etti. Kadın hemen oracıkta maymun oluverdi. Sultan, kadını hemen yanından kovdu. Saraydan uzaklaştırdı.
Kadın maymun hâlinde evine geldi. Kocası onun o haline acıdı.

Yine dua etti:
-"Allahım! Eşimi eski haline getir!" diye. Allah duasını kabul etti. Eşi eski haline geldi.

Fakat sâlih adamın üç makbul duası da boşuna gitmiş oldu. Ne Adam iflah oldu, ne de eşi...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 612-613)
Başlık: Sabırın Çeşitleri ve Fazileti
Gönderen: Mücteba - 15 Ekim 2012, 01:25:20
Sabırın Çeşitleri ve Fazileti

Sonra (bil ki) sabır, nefsi şeran mahzur olan, bütün şehvetlerden hapsetmek ve menetmektir.

Sabrın bütün cinsleri üçtür.
1. Taat etmek üzere sabır,
2. Masiyet etmemek üzere sabır,
3. Kötülüklere sabır.

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri Hadis-i Şeriflerinde buyurdular:
"Kim musibet (ve belâya) sabrederse, onun için üçyüz derece vardır. Her iki derecenin arası (ndaki mesafe) dünya ile sema arası gibidir.
Kim taat ve ibadetler üzerine sabrederse, onun için altıyüz derece vardır. Her iki derecenin arası (ndaki mesafe) dünya ile sema arası gibidir.
Kim ma'siyet (ve günah işlememek) üzere sabrederse, onun için de dokuz yüz derece vardır. Her bir derecenin arası Arş ile Kürsînin arası gibidir."


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:335)
Başlık: En Faziletli Ameller
Gönderen: Mücteba - 16 Ekim 2012, 11:17:57
En Faziletli Ameller

Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine soruldu:
-"İslâm nedir?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Güzel söz, yemek yedirmek ve selâmı yaymaktır."

Soruldu:
-"Hangi Müslümanlar daha faziletlidir?"

Buyurdular:
-"İnsanların, elinden ve dilinden selâmette olduğu yani zarar görmediği kişidir."

Soruldu:
-"Hangi namaz daha faziletlidir?"

Buyurdular:
-"Kıyamı (yani ayakta durulması) uzun olan"

Soruldu:
-"Hangi sadaka daha faziletlidir?

Buyurdular:
-"Azlık ve yoklukta vermeye çalışılan sadaka!"

Soruldu:
-"Hangi iman faziletlidir?"

Buyurdular:
-"Sabretmek ve müsamaha edip hoşgörmek."

Soruldu:
-"Hangi iman faziletlidir?"

Buyurdular:
-"Güzel ahlaki"

Soruldu:
-"Hangi cihat faziletlidir?"

Buyurdular:
-"Yaralanması ve kanlarının akmasıdır."

Soruldu:
-"Hangi köleyi azad etmek daha faziletlidir?"

Buyurdular:
-"Para cihetinden en pahalı olanı!"

Soruldu:
-"Hangi hicret daha faziltelidir?"

Buyurdular:
-"Senin, Rabbin azze ve celle hazretlerinin sevmediği şeylerden (fiil söz ve hareketlerden) hicret edip uzaklaşmandır!"

Soruldu:
-"Hangi saat daha faziletlidir?"

Buyurdular:
-"Gecenin yarısından sonraki zamandır. Sonra farz ve meşhûd olan (yani meleklerin şahit olduğu) sabah namazından güneşin, doğuşuna kadar devam eden zamandır."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 403)
Başlık: Ölümden Sonra Kesilen ve Kesilmeyen Ameller
Gönderen: Mücteba - 17 Ekim 2012, 12:56:28
Ölümden Sonra Kesilen ve Kesilmeyen Ameller

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:
"İnsan öldüğü zaman, onun işleri kesilip sona erer. Ancak üç (kişinin); sadaka-ı cariye, faydalanılacak bir ilim veya kendisine dua edecek iyi bir çocuk (bırakanın) işi (amel defteri) müs-tesna." Hadis-i şeriflerinde geçen Sadaka-ı Cariye, sözleriyle buna işaret ettiler.

İkincisi:

Racih (yani, iyi ve güzeli tercih) eden bir akıldan doğan eserlerden meydana gelen sürekli sevaplardır. Kendisiyle faydalanılan ilim gibi. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri: "Kendisiyle faydalanılan bir ilim," sözleriyle buna işaret ettiler.
Denildi ki:
Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin hâdis-i şeriflerinde geçen "Kendisiyle faydalanılan bir ilim" mübarek sözlerinden maksat; Naslardan istinbât olunan hükümlerdir. (Kur'an-ı Kerim ve Hâdis-i Şeriflerden çıkarılan fıkhı meselelerdir.) Ancak zahir olan, Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin bu Hâdis-i Şeriflerinin zahir olmasıdır. Muhakkak ki bu hâdis-i şerif umumîdir. Yazılan bütün kitaplara, Şer'i ilimlerin öğretilmesine ve Şer'i ilimler (Akâid-kelâm, fıkıh, usulü fıkıh, tefsir, hadis ve tasavvuf (güzel ahlâk'ın) anlaşılması için kendisine muhtaç duyulan (Sarf, iştikak, nahiv, vaziyye, meânî, beyan, bediî, mantık, münazara, şiir ilmi ve benzeri) âlet ilimlerine şamildir. Bu hâdis-i şerifte, ölümünden sonra sevabın kesilmemesini sağlayan ilmi, "Kendisiyle faydalanılan bir ilim" buyurarak, ilmi faydalanmaya bağlaması; kendisiyle insanların faydalanmadığı ilmin ecir ve sevap meyvesini vermedikleri içindir, insanlar, kendisiyle faydalanmıyorlarsa o ilimden ecir ve sevap alınmaz. Belki faydasız ilimden dolayı günah ve azab görülür. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri buyurdular:
"Kim öğrenmiş olduğu ilmi gizlerse, kıyamet günü o kişi (nin ağzı) ateşten gemler ile gemlenir."
İmam Sahavî Hazretleri buyurdular: Bu vaîd (yani korkutma ve günah), kitapları hapsetmek, onları kendisinden faydalanmak isteyen ve onları mütalaa etmek isteyen kişilerden gizlemek ve vermemeye de şamildir.

Üçüncüsü:

Nefislerden doğan (kişilerin işlemesiyle hâsıl olan sevaplardır. Erkek ve kız çocuklar gibi.) Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri: "Veya kendisine dua eden Salih bir evlat," sözleriyle buna işaret ettiler. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, burada evlâdı, Salih (iyi) olmakla kayıtlaması, hayr, hasenat ve sevabın ancak hayırlı evlat tarafından işlenebileceğine işaret içindir.
Amma evladın yapmış olduğu günah, babaya (onun amel defterine) lahik olmaz. Evlâdın yapmış olduğu günah'tan eğer babanın kusuru yoksa babanın amel defterine yazılmaz. Hadis-i Şerif'in son kısmına “yed-u lehü” (anne ve) babası için dua eder," buyurmakla evlâdı, ebeveyne dua etmeye teşvik etti. Dua fakir, zengin, âlim, cahil, kadın ve erkek herkesin yapabileceği bir ibadettir. Bu kayıt, mutlak olarak, yani dua etmeyen (anne ve babanın ruhları için Kur'anı Kerim okumayan, tövbe ve istiğfar etmeyen ve onlar için sadakalar göndermeyen) sâlih evlâd'dan baba için sevabın meydana gelmeyeceğini bildirmek içindir. Salih bir evlâd'dan anne ve babaya sevap gelmesi için o evlâdın mutlaka dua etmesini, kayda bağladı. Bu durum, meyveli bir ağaç eken kişinin hali gibi değildir. Zira meyveli ağacın meyvesinden yiyenler, ister dua etsinler, ister dua etmesinler, o ağacı eken kişiye sevap yazılır. Amma evlat böyle değildir. Evlat dua etmedikçe, o sâlih evladın mücerred varlığı ile sevap yazılmaz. Dua bakımından anne de baba gibidir. Eğer sen, bu hâdis-i şerif yani: "İnsan öldüğü zaman, onun işleri kesilir. Ancak üç şey kesilmez; sadaka-i cariye, faydalanılacak bir ilim veya kendisine dua edecek iyi bir çocuk."
Hadis-i Şerifiyle: "Kim İslâm’a bir çığır açarsa, bunun ve bununla amel eden¬lerin ecri, kıyamete kadar kendisinindir."
Hadis-i şerifleri "ve her ölen kişinin ameli kapanır. Ancak Allah yolunda (maddi ve manevi düşmana karşı) rabıta eden (nöbet tutan) kimse müstesna. Onun ameli kıyamete kadar artar."
Hadis-i Şeriflerinin arasını nasıl cemedebiliriz? Diye sorarsan cevaben derim ki: güzel bir çığır açmak, kendisiyle faydalanılan ilim cümlesindendir. Murabıt (rabıta eden, nöbet bekleyen) hâdis-i şerifin manası, o kişinin daha dünyada iken takdim ettiği önceden gönderdiği amellerinin sevabıdır. Bu sevaplar, ta kıyamete kadar çoğalır.
Hadis-i Şerif'te zikredilen üç kişiyle durum, vefatlarından sonra meydana gelen ameller ile ilgilidir. Bu şekilde amelleri sürekli artıp, çoğalmaktadır. O amellerden türeyen sevaplar, onun sevaplarına katılmaktadır.

Dördüncüsü:

(ölümünden sonra amel defterleri kapanmayanların dördüncüsü) Ruh'dan doğanlardır. Bunlar manevî evladlardır. Terbiyeden doğan manevî evladlardır. Şeriata bağlı, muhakkikîn'den, tasavvuf ehlinden Mürşid-i Kâmil şeyhlerin manevî olarak yetiştirip terbiye ettikleri evlâdından (mürid ve talebelerinden) dolayı hoca ve Mürşid-i Kâmillerin amel defterleri kapanmaz. Bu kısmı da daha önce hadîs-i şerifte zikredilen üç sınıfa dâhildir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:756-757-758-759)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 18 Ekim 2012, 11:12:26
Amellerinde Hazreti Allah'dan Başkasını Ortak Yapanın Hali

Cenab-ı Hak Hadis-i Kudsi'de buyurdu:

"Ben, şerik (ortaklardan) zenginim. Kim benim için amel eder ve benim için yapılan amelde başkasını ortak koşarsa, ben o kişiden (ve onun amelinden) uzağım."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:3 S:172)
Başlık: Amelsiz Kur'ân Okuyanın Hali
Gönderen: Mücteba - 19 Ekim 2012, 11:21:45
Amelsiz Kur'ân Okuyanın Hali

Tefsîrü'l-Hanefî'de buyuruldu:
Misali şöyledir:
Sultan mülkünde herhangi bir kimseye (toprak ve ) emirlik bağışlar, ona bir reislik (bir yerin baskanlığını veya niyabet (vekâleten idarecilik) verir. Sultan o adamını gönderdiği yerin halkının kendisine itaat etmesi için bir ferman yazıp eline verir.
Adam (elindeki ferman ile) o memlekete gelir, makamına oturur ve halk ona itaat eder.
Sonra sultan, ona bir ferman yazarak, kendisine büyükçe bir saray ve köşk inşa etmesini veya büyük bir ev yapmasını emreder ki, günün birinde sultan bu memlekete geldiğinde konaklayabileceği bir ev veya saray olsun.
Sultanın fermanı valiye ulaştı. Ama vali fermanda yazılı olan emre uymadı. Lakin adam her gün sultanın fermanını okuyordu. (Hatta bazen adamlarını toplayarak padişahın fermanını gözyaşları içerisinde onlara okuyordu.)...
Sultan o memlekete geldiğinde, yapılmasını emrettiği; sarayının yapılmadığını (temellerinin bile atılmadığını) gördüğünde, o vali sultan'dan hil'at (hediye veya takdir) almaya hak kazanır mı? Hatta zahire göre, (sultanın emirlerine itaat etmediği için) belki dayak, cezalandırma, azarlama ve hapse müstahak olur...

İşte Kur'ân-ı Kerim’de böyledir.
-Kur'ân-ı Kerîm bu menşur gibidir... Allâhü Teâlâ hazretleri, Kur'ân-ı Kerimde kullarına dinin erkânını imar etmelerini emretti.

Dâvûd Aleyhisselâm'a buyurduğu gibi:
- "Bir evi benim için boşalt ona yerleşeyim! Orada kullarım bana ibadet etsinler."
Ve Allâhü Teâlâ hazretleri, dinin imarının nelerle mümkün olduğunu kullarına açıkladı ve Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu:
"Hem namazı dürüst kılın ve zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin!" (Bakara Suresi :43)

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:270-271)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 22 Ekim 2012, 11:24:50
Fayda Veren Amel

Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine denildi:
-"Ya Resûlellah (s.a.v.) hangi amel daha faziletlidir?"

Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
-"Allahü Teâlâ hazretlerini bilmek."

Yine denildi:
-"Hangi ilmi murad ediyorsunuz?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Allahü Teâlâ ve Sübhânehû hazretleri hakkındaki ilimdir."

Yine Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine denildi:
-"Biz amelden soruyoruz, siz ilimden cevap veriyorsunuz!"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Az amel. Allah ilmiyle beraber menfaat verir. Ama Allahü Teâlâ hazretlerini bilmemek ondan cahil olmakla beraber işlenen çok amel fayda vermez."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 524)
Başlık: Hazreti Allah’ın, Mü'minlerden Aldığı Ahidler
Gönderen: Mücteba - 05 Kasım 2012, 15:51:25
Hazreti Allah’ın, Mü'minlerden Aldığı Ahidler

Allâh-ü Teâlâ Hazretleri'nin Peygamberlerle beraber, evliya (âlim ve bütün) mü'minlerden almış olduğu ahidler (şunlardır):

1. Tevhîd (Allah'ı bir bilmek,),
2. Dinin ikamesi (ayakta durması için çalışmak),
3. Dini dosdoğru yaşamak,
4. Dinin öğretilmesi,
5. Dinde asla tefrikaya düşmemek (bölünmemek).
6. Bazılarının bazılarını tasdik etmesi,
7. Birbirlerinin aleyhinde olmamak,
8. Halkı taat'a davet etmek,
9. Dini tebliğ etmek,
10. İbadeti Allah-ü Teâlâ Hazretlerine tahsis etmek (ihlâs ile Allah'a ibadet etmek).

Çünkü Allah-ü Teâlâ Hazretleri'nin kullarından istediği sadece ibadette sıdkıyet, samimiyet, ihlâs ve Rubûbiyyetin hukukuna riayet etmektir...

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:581)
Başlık: Rasülullah(A.S)'in Ümmeti İçin Korktuğu İki Şey
Gönderen: Mücteba - 06 Kasım 2012, 11:21:05
Rasülullah(A.S)'in Ümmeti İçin Korktuğu İki Şey

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri buyurdular:
"Ümmetim üzerine (gelmesinden) en çok korktuğum şey, hevâ ve hevese tâbi olmak ve tûl-u emeldir.
Çünkü hevâ ve hevese tâbi olmak, kişiyi hak'dan alıkoyar. Tûl-u emel ise, insana âhireti unutturur..."


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:603)
Başlık: "Ey Dünya! Bana hizmet edene hizmet et. Sana hizmet edeni de yor"
Gönderen: Mücteba - 07 Kasım 2012, 10:18:16
"Ey Dünya! Bana hizmet edene hizmet et; sana hizmet edeni de yor"

Allâhü Teâlâ hazretleri, dünyayı yarattığında ona şu kavl-i şerifiyle hitabetti:
-"Ey Dünya! Bana hizmet edene hizmet et. Sana hizmet edeni de yor (kendi hizmetinde çalıştırarak
ona yorgunluk ver)."

Bundan dolayı dünya Allah'ın bazı veli kullarına gelir. Bazı evliyaya da acuze (yaşlı bir kadın) suretinde gelerek evlerini süpürür. Bazı evliyaya da her gün bir kuru ekmek olarak gelir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 343)
Başlık: Dünyanın Tarifi ve İmtihan Yeri Olması
Gönderen: Mücteba - 09 Kasım 2012, 10:52:42
Dünyanın Tarifi ve İmtihan Yeri Olması

(Halbuki Allâhü Teâlâ hazretleri) yeryüzünde olan şeyleri ibtilâ ve imtihan için ziynet ve süs kıldı.
Dünyanın hakikati seni Rabbinden meşgul eden şeydir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 342)
Başlık: Dünyanın Fenalığı
Gönderen: Mücteba - 12 Kasım 2012, 11:32:45
Dünyanın Fenalığı

Allâhü Teâlâ hazretleri, Davud (a.s)'a şöyle vahyetti:

-"Ey Davud!
Dünya misali, cife misalidir. Üzerinde köpekler toplanır. Onu (kendilerine) çekerler. Sen onlar gibi bir köpek olmayı ister misin (ve köpek olmaktan hoşlanır mısın)? Onlarla (köpeklerle) beraber dünyaya saldırmaya (ve kendine) çekmeyi (arzular mısın)?

Ey Davud:
1. Güzel ve leziz yemekler,
2. Yumuşak elbiseler ve
3. İnsanlar içinde şöhret ve meşhur olmak ile âhirette cennet, ebediyyen bir araya toplanmazlar."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:207)
Başlık: Dünya ve İçindekilerin Yaratılış Sırası
Gönderen: Mücteba - 14 Kasım 2012, 11:36:58
Dünya ve İçindekilerin Yaratılış Sırası

Sahih (Hadis-i Şerif)te geldi:
"Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri,
Cumartesi günü toprağı yani yeryüzünü yarattı.
Pazar günü, yeryüzünde dağları yarattı.
Pazartesi günü ağaçları (yeşillik ve bitkileri) yarattı.
Salı günü mekruhları (sevilmeyen şeyleri) yarattı.
Çarşamba günü nuru yarattı.
Perşembe günü yeryüzünde debrenen mahlûkatı yarattı.
Cuma günü ikindiden sonra Âdem Aleyhisselâmı yarattı.
Halkın en sonuncusunu Cuma günün son saatlerinde yarattı. İkindi ile geceye kadar olan zaman arasında yarattı..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:365-366)
Başlık: "Dünya ve ahiret iki zevceli adam gibidir"
Gönderen: Mücteba - 15 Kasım 2012, 11:03:55
"Dünya ve ahiret iki zevceli adam gibidir"

Denildi ki: "Dünya ve âhiretin misali, iki karısı olan bir adam gibidir. Eğer ikisinden birini razı ve memnun ederse; diğerini kızdırır."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 344)
Başlık: "Ahiret deve katarı, Dünya da deve yünü gibidir"
Gönderen: Mücteba - 15 Kasım 2012, 11:10:24
"Ahiret deve katarı, Dünya da deve yünü gibidir"

Mesnevî-î Şerifte buyuruldu:

Âhiret deve katarı gibidir.
Bu cihan da devenin yünüdür...

Yünü tercih edersen, deven olmaz.
Deveye sahip olursan yünün de çok olur.


Bu iki beytin şerhi:

Yani develerin yünleri gibi olan dünyayı seçtin. Devenin yünü olan dünyayı devenin kendisi gibi olan âhiretin üzerine tercih ettin. Bu şekilde sen âhiretten mahrum olursun. Yünü tercih edenler, develerin kendisinden mahrum olduğu gibi... Develere mâlik olan deve sahipleri bunun hilâfınadır. Zira deve sahipleri için deve yün ve tüylerinin hiçbir değeri yoktur... (Çünkü o bunlara bolca sahiptir...)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 347)
Başlık: Gençlik ve Yaşlılık Anının İbretle Anlatılması
Gönderen: Mücteba - 16 Kasım 2012, 11:00:52
Gençlik ve Yaşlılık Anının İbretle Anlatılması

Mesneviden;

Ey baharın güzelliğine hayran kalıp dudaklarını ısıran!
Son baharın (ve kışın) soğukluğuna ve hazân mevsiminin sarılığına bir bak!

Gündüzün güneşin yüzünü güzel görürsün.
Birde akşamüstü güneşin batışında onun ölümünü düşün!
Dolunayı gökleri süsler görürsün!
Ama onun son günlerdeki hasretine bak!
İnsan çocuk iken, güzelliğiyle halkın dikkatini üzerine çeker.
Kocayınca her bakımdan itibarı kalmaz.
Gümüş bedenliyken seni avlayan güzellerin,
İhtiyarlıklarında pamuk tarlasına döndüklerini görürsün.
Ey yağlı ballı güzel yemeklere esir olan,
Onların fazlasına git de helâda seyret!
O zaman onlara;
-"Hani güzelliğin nerede? Tabaklardaki safa ve lezzetiniz ne oldu?" dersin.
O da sana;
-"O taneydi ben de tuzağıydım, tane gizli olunca, sen de tutuldun?" der.

Nice eller, üstadları kıskandırırken; Akıbet sanatını icrada onlar titrerler.
Gençken mahmur, nergis gibi gözler; sonunda sulanmaya başlar.
Aslanların safını dağıtan yiğit; Sonunda farelere mağlûp olur.
Misk kokan kıvırcık saçlar; sonunda merkebin kuyruğu gibi çirkinleşir önce böyle oluşa dikkat et; Sonra da onların değişerek nasıl bozulduklarına bak! (ibret al...)."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 348-349)
Başlık: Yağmurun Az Yağma Sebebi
Gönderen: Mücteba - 19 Kasım 2012, 12:18:04
Yağmurun Az Yağma Sebebi

İbni Mesud (r.a) Hazretleri, Efendimiz Hazretlerinden rivayet ettiler:
"Hiçbir sene diğer seneden daha fazla yağmur yağmaz. Lâkin bir kavim isyanları irtikâp edip günahlar işledikleri zaman; Allahü Teâlâ o yağmuru başka yere sarf eder. Eğer bütün toplum günah işlerse Allah, yağmuru (sırasıyla) ormanlık, dağ ve denizlere yağdırır."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:554)
Başlık: Yağmur Duasına Çıkarken Yapılacaklar
Gönderen: Mücteba - 21 Kasım 2012, 11:40:53
Yağmur Duâsına Çıkarken Yapılacaklar

Yağmur duâsına çıkmadan önce mutlaka tevbe etmek, sadaka vermek ve oruç tutmak lâzımdır. Salih insanları vesile edinmek ve bu konuda şefaatçi kılmak lâzım. Yağmur duâsına susuz hayvanlar, yayılan sığır ve koyunlar, zaif çocuklar çıkarılır. Umulur ki Allah, onların bereketine duâları kabul edip yağmur verir. Lâkin duâ'yı Rabbinin kabul edeceğine yakînen inanılarak duâ edilir. Çünkü duânın kabul edilmeyeceğine inanmak hâşâ, ya Allah'ın o duâları kabul etmede aciz olduğu veya onun fazl-ü kereminin olmaması veyahut da duâ edilen Yüce Rabbin kendisine dua eden kuldan hâşâ habersiz olması manası taşır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:554)
Başlık: Fakirlik, Kıtlık, Yağmur Yağmama ve Düşmanın Musallat Kılınma Sebebi
Gönderen: Mücteba - 22 Kasım 2012, 12:11:47
Fakirlik, Kıtlık, Yağmur Yağmama ve Düşmanın Musallat Kılınma Sebebi

Abbâs (r.a.) Hazretlerinden rivayet olundu.
Buyurdu ki; Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Beş şey, beş şey sebebiyle (olur)"

Sahabeler sordular:
"Ya ResûlAllah (s.a.v.)! O beş şey nedir?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:

1. Bir kavim ahdi bozduğu zaman, Allâhü Teâlâ hazretleri, onların başına düşmanlarını musallat eder.

2. Bir kavim Allâhü Teâlâ hazretlerinin indirdiğinin gayriyle amel ederse, onların içinde fakirlik yayılır.

3. Bir Müslüman kavmin içinde fuhuş açıkça yapıldığı zaman, onların içinde ölüm çoğalır.

4. Bir kavim, tartı ve ölçüde hile yaptığı zaman, onlar; nebattan (ve bereketten ) mahrum olurlar ve onlara kıtlık verilir.

5. Bir kavim, zekâtını vermediği zaman, onlardan yağmur hapsedilir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 487)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Akdeniz. - 22 Kasım 2012, 23:37:47
Alıntı
Yağmurun Az Yağma Sebebi

İbni Mesud (r.a) Hazretleri, Efendimiz Hazretlerinden rivayet ettiler:
"Hiçbir sene diğer seneden daha fazla yağmur yağmaz. Lâkin bir kavim isyanları irtikâp edip günahlar işledikleri zaman; Allahü Teâlâ o yağmuru başka yere sarf eder. Eğer bütün toplum günah işlerse Allah, yağmuru (sırasıyla) ormanlık, dağ ve denizlere yağdırır."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:554)

  Günah işlemenin insanlara nasıl bir etki yaptığı,Allah katında ne şekilde cezalandırıldığının iyi açıklaması,buradan da şunu anlıyorum her sene yağan yağmıur aynı ama nereye ne kadar yağmur isabet edecek,biraz da insanların durumu ile ilgili.

Allah razı olsun duymadığımız bilgileri bizlere duyurduğunuz için ufkumuzu açıyorsunuz...
Başlık: "Yağmurun Yağmasını Allahtan Başkasına Bağlayan Kâfirdir"
Gönderen: Mücteba - 23 Kasım 2012, 10:51:02
"Yağmurun Yağmasını Allahtan Başkasına Bağlayan Kâfirdir"

Kim, yağmurların yağmasının ancak Enva (ayın yörünge ve menzillerinden) olduğunu görür ve inanırsa; o kişi gerçekten kâfir olmuş olur. Ancak, yağmur ve yağmura sebep olan yıldızların Allâhü Teâlâ hazretlerinin yaratmasıyla olduğunu ve yıldızlar ise, Allâhü Teâlâ hazretlerinin kılması ve yaratmasıyla ancak birer vasıta ve emaredirler.
"Ravza" kitabında buyurduğu gibi. Müessir (tesir eden ve yaratan) Allâhü Teâlâ hazretleridir. Yıldızlar ise adî birer sebeptirler...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:470)
Başlık: Yağmur ve Malın, Az ve Çokluğuna Göre Fayda ve Zararı
Gönderen: Mücteba - 26 Kasım 2012, 10:33:10
Yağmur ve Malın, Az ve Çokluğuna Göre Fayda ve Zararı

Bazıları misal getirme konusunda buyurdular:
Yağmur, ihtiyaç kadar yağdığı zaman, fayda verir. Yağmur ihtiyaç hududunu (itidal durumunu) astığı zaman, ise zarar verir...

Malda böyledir. Mal, kişinin kendisiyle zarurî dinî ihtiyaçlarını giderecek: dinî ve dünyevî maksattan hâsıl kılacak kadar olursa; elbette çok faydalı olur. Ve eğer mal, ihtiyaç’tan fazla olursa: o durumda elbette isyan irtikâp etmeyi gerektirir. Ve mal ile kendi akran, kendisinden düşük ve fakirlere karşı övünür.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
-"Çünkü insan muhakkak tuğyan/azgınlık eder; Kendini müstağni/ihtiyaçsız görmekle..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:495)
Başlık: Günahlardan Pişmanlığın Seyyiatı Hasenata Tebdil Etmesi
Gönderen: Mücteba - 27 Kasım 2012, 11:07:21
Günahlardan Pişmanlığın Seyyiatı Hasenata Tebdil Etmesi

Rivayet olundu:
Melekler, bir kulun günahlarıyla semaya yükselirler. O günahları Levh-i Mahfûz'a arzettiklerinde, o günahların yerinde hasenat (iyilik ve sevaplar) görürler.

Melekler yüzükoyun secdeye kapanırlar ve derler ki:
-"Ey Rabbimiz! Sen biliyorsun ki; biz ancak onun işlediği amelleri yazdık!"

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
-"Doğru söylüyorsunuz Lakin kulum günahlarına pişman oldu. Gözyaşlarıyla benden şefaatçi oldular; ben de onun günahını mağfiretimle yargıladım. Keremle ona muamele ettim. Ben keremde bulunanların en kerimiyim!"

(Bu rivayet gösteriyor ki;)
1. İman,
2. Salih amel,
3. Hatalara karşı pişmanlık duymak,
4. Ve günahlarından tövbe etmek, dünya ve âhirette kurtuluşa sebeptir...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 399)
Başlık: Harcamada İfrat (Aşırılık) ve Tefrit (Noksanlık)
Gönderen: Mücteba - 28 Kasım 2012, 11:04:22
Harcamada İfrat (Aşırılık) ve Tefrit (Noksanlık)

İfrat (olan israf şunlardır:)

1- Zarurî hacetin üstünde olanlar,
2- Şeriata muhalif olanlar,
3- Tabiata uygun olanlar,
4- Şehvete uygun olanlar,
5- Gaflet üzere olanlar,
6- Edebi terk etme üzere olanlar,
7- Şerre olan harcamalar,
8- Ve bunlardan başka bunlara benzer harcamalardır...

Tefrit (olan israflar şunlardır:)
1- Zarurî hacetin altında noksan harcama,
2- Kuvvetin muhafazasında kusur etmek,
3- Kulluğun hakkını yerine getirmek takatinden kusur etmek,
4- Nefsini helak etmek suretiyle Rububiyetin hakkında mübalağa etmek (aşırı gitmek),
5- Nefsinin hakkını zayi etmek,
6- Rububiyetin hukukunu nefsin bazlarıyla zayi etmek,
7- Kalbin, Ruhun, Sırrın hukukunu zayi etmek,

O ki, nefsin hazları sebebiyle kişi, kendisinin husulüne müsait ve hâzır olmaktadır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:467)
Başlık: Hidayet Ve Dalâletin Gerçekleşmesi
Gönderen: Mücteba - 29 Kasım 2012, 12:03:37
Hidayet ve Dalâletin Gerçekleşmesi

Hidayet ve dalâletin yaratıcısı Allâhü Teâlâ hazretleridir. Fakat hidayet ve dalâleti isteyen ve kesbeden ise kullardır. Yani bir insanın hidayet ve dalâleti onun irade-i cüziyyesine bağlıdır. Çünkü Cenab-ı Allah, hidayeti isteyip, hidayeti dileyenlere hidayeti; Dalâleti isteyip, dalâleti dileyenlere de dalâleti halk eder: Ezelde "Ali cennetlik", "Veli cehennemlik" diye zât ve şahıslar üzerinde bir hüküm yoktur. Ancak elbiseler biçilmiştir, iman, güzel ahlak ve amel-i sâlih elbisesini giyen cennetliktir denilmiş: ayrıca küfür, isyan ve kötü ahlak elbisesini giyen cehennemliktir. Kul irade-i cüz'iyyesiyle bu elbiseler arasında serbest bırakılmıştır... Kişi, iradesini hidayete göre kullanırsa, Allâhü Teâlâ hazretleri ona hidayeti yaratır. Kişi, iradesini dalâlete göre sarf ederse, Allâhü Teâlâ hazretleri o kişiye de dalâleti yaratır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:453)
Başlık: "Kulluk Mertebeleri Üç’tür"
Gönderen: Mücteba - 30 Kasım 2012, 12:29:29
"Kulluk Mertebeleri Üç’tür"

Üftâde Efendi diye meşhur hazreti şeyh buyurdular:
Bizim yanımızda mertebeler üçtür.
Birincisi: Taklit mertebesidir. Bu bütün insanların mertebesidir.

İkincisi: Tahkik ve ikan mertebesidir. Bu dört büyük imam gibi müctehidlerin ve onların yolunu tutanların mertebesidir.

Üçüncüsü: Müşahede ve iykân mertebesidir. Bu seyr ü sülük ehlinden kemal derecesine ulaşan mürşid-i kâmillerin derecesidir.

Yine buyurdular:
Kişi nefs ve kötü ahlaktan temizlenmedikçe, ilimlerde ve akılda kâmil olsa bile, "meârif-i ilâhiye"yi tahsil edemez.
Görmüyor musun? Şeytan, nefsinde kibir ve haset olduğu için, ilmi ve aklıyla beraber, nasıl kibirlenip Allah'ın emrine isyan etti!
Kıble işinde ve Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin şanı hakkında Kitap ehlinin durumu da böyledir. Kitap ehlinin batınları kirli olduğu ve kötü niyetler taşıdıkları için onların bu konularda bilgi sahibi olması kendilerine fayda vermedi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 153)
Başlık: Tahiyyat Duâsının Ortaya Çıkışı ve Hallacı Mansur'un Tavrı
Gönderen: Mücteba - 06 Aralık 2012, 11:55:31
Tahiyyat Duâsının Ortaya Çıkışı ve Hallacı Mansur'un Tavrı

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, miraca çıktığı zaman, göklerde yüksek mertebelere yükseldi. Cebrail (a.s) hep kendisiyle beraberdi. Hatta "Sidretü'l-Münteha" denilen yere geldiklerinde, Cebrail (a.s). Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine:
-"Ben buradan öteye geçemem! Zira buradan ötelere geçmeye senden başka hiç kimseye izin verilmemiştir!" dedi. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri orayı geçti gitti. Allah'ın dilediği yerlere vardı. Cebrail (a.s) Rabbine selâm yermesini işaret etmişti.

Cenab-ı Allah'a şöyle iltica etmişti:
"Her türlü kavli, bedenî ve malî ibadetler, Allahü teâlâ'ya mahsustur."

Allahü Teâlâ hazretleri de:
"Ey şanı yüce peygamberi Selâm ve Allah'ın rahmetiyle bereketleri senin üzerine olsun." buyurdular.

Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, selâm'da ümmetinin de bir nasibinin olması için söyle buyurdular:
"Selâm bizlere ve Allah'ın sâlih kullarının üzerine olsun." dedi.

Bu güzel hadiseye şahit olan melekler (başta Cebrail (a.s) olmak üzere) ve bütün gök ehli bir ağızdan:
"Ben şahadet ederim ki. Allah'dan başka ilâh yoktur. Ve şahadet ederim ki, Hazreti Muhammed (s.a.v.) Allah'ın kulu ve Rasûlüdür." dediler.

Hallac-ı Mansur, eğer ben olsaydım:
"Selâm bizlere ve Allah'ın sâlih kullarının üzerine olsun", demezdim de: "Selâm bizlere ve Allah'ın bütün kullarının üzerine olsun." derdim: diyerek Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine karşı su-i edeb'de bulundu. Şeriatın batınında suç isleyen kişi, zahirde ceza’ya çarpılır. Hallac-ı Mansur da çok feci bir ceza’ya çarpıldı.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 136)
Başlık: Âlemi Ervahda Ahid Alınırken Kâfirlerin Bulunduğu Saf
Gönderen: Mücteba - 10 Aralık 2012, 15:01:28
Âlemi Ervahda Ahid Alınırken Kâfirlerin Bulunduğu Saf

Tevilat-ı Necmiyye’de buyuruldu:
"O kafirlerin misali’’ (Sûre-i Bakara, 171)
Âlemi ervâh'da, misak anında, Hak Teâlâ hazretleri, kendilerine; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye kendilerine hitab ettiği zamanda kâfirlerin durumu ve misali:
"Sade bir çağırma veya bağırmadan başkasını duymaz bir kulakla haykıranın hâline benzer;"
Çünkü kâfirler, son saflardaydılar.

Zira ruhlar, dört saf ve sınıftırlar.
1- Peygamberlerin (a.s)'ın ruhları,
2- Evliya’nın ruhları,
3- Müminlerin ruhları,
4- Kâfirlerin ruhları.

Bir izah: Safların bu şekilde olması, Cenab-ı hakkın ilmi ezelisi icabı olmuştur. Çünkü Cenab-ı Hak ilmi ezelisi ile imtihan yeri olan dünyada kendi ihtiyarları ile bazı kimselerin küfre sapacaklarını bildiği için ruhların saf tutma şekli ona göre yapılmıştır. Bu izah ilm-i akaide göre zarurîdir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 248-249)
Başlık: "Altı Şeyin Güzelliği, Altı Şeydedir"
Gönderen: Mücteba - 13 Aralık 2012, 11:24:23
"Altı Şeyin Güzelliği, Altı Şeydedir"

Riyâvet olundu: Altı şeyin güzelliği altı şeydedir: Onlar: ilim, adalet, cömertlik, tevbe, sabır ve haya (utanma)dır.

İlim amel'de (güzeldir),
Adalet sultanda,
Cömertlik zenginde,
Tevbe gençlikte,
Sabır fakirde,
Hayâ kadınlarda (güzeldir)...

Amelsiz ilim, tavansız ev gibidir.
Adaletsiz sultan, susuz kuyu gibidir.
Sehâvetsiz (cömert olmayan), yağmursuz bulut gibidir.
Tevbesiz genç, meyvesiz ağaç gibidir.
Sabırsız fakir, ziyasız kandil gibidir.
Hayâsız kadın, tuzsuz yemek gibidir.

Zengin kişiye düşen (şudur). Zenginlik bulutlarından, din ve dünyanın bereketlerini yağdırmalı, fakirlik ve ihtiyaçdan dolayı ölen kalblerin diriltilmesine sebep olmasıdır. Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri, iyilik yapanların ecirlerini zayi etmez.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:208-209)
Başlık: Ayaktan Çıkarılan Dikenin Cennete Vesile Olması
Gönderen: Mücteba - 17 Aralık 2012, 12:00:40
Ayaktan Çıkarılan Dikenin Cennete Vesile Olması

Adamın biri bir gün bir yetimin ayağından bir dikeni çıkartı. O adam öldükten sonra Sadreddin Hocaefendi onu rüyasında gördü. Adam cennette geziniyordu.
Ve:
-"Bir diken yüzünden bana ne güller açıldı" diyordu.

Elinden geldikçe acı ve merhamet et ki, sen düştüğün zaman da sana acıyan bulunsun.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:136)
Başlık: Saldırgan Canavardan Korktuğumuz Gibi Hz. Allahdan Korkacağız
Gönderen: Mücteba - 18 Aralık 2012, 12:25:16
Saldırgan Canavardan Korktuğumuz Gibi Hazreti Allahdan Korkacağız

Allahü Teâla Halil İbrahim (a.s.)a hitaben buyurdu:
Ey ibrahim! Benden kork! Zarar veren saldırgan canavardan korktuğun gibi.

Yani Allâhü Teâlâ hazretleri, birinin üzerine kaza ve hükümlerini icra etmeyi murad ettiği zaman, hiçbir peygamber ve velinin arasını ayırtmaz, yırtıcı canavar faydalı ile zararlının arasını tefrik etmediği gibi. Allâhü Teâlâ hazretlerinin tutması şiddetlidir. Mücrimler onun elinden, kahrından ve intikamından nasıl kurtulurlar?

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:78-79)
Başlık: Kalbe Kasvet Veren 3 Haslet
Gönderen: Mücteba - 19 Aralık 2012, 11:05:52
Kalbe Kasvet Veren 3 Haslet

Hazret-i Aişe (r.a.) Hazretleri, Efendimiz(s.a.v.) hazretlerinden rivayet ettiler.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdu:
-"Üç haslet kalbe kasvet verir.
(Onlar):
1. Yemekleri sevmek,
2. Uykuyu sevmek,
3. Rahatı sevmek..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:71)
Başlık: Savaştan Kaçmak Ömrün Kısalmasına Sebep Olur
Gönderen: Mücteba - 20 Aralık 2012, 10:45:46
Savaştan Kaçmak Ömrün Kısalmasına Sebep Olur.

‘’EZZAHFİ’’ Ordu demektir. Çokluğundan dolayı, üst üste kalabalık görülen ordudur. Onlar, sanki sürüngenler gibi sürünmektedirler. Burada Ordu," kelimesinden murad, ordudan (savaştan) kaçmaktır. Lâkin misliyle kayıd etmek gerekir. Veya haberin tekitli olması, savaştan kaçmanın haram olduğunu göstermektedir. Muhakkak ki savaştan kaçmak büyük günahlardandır. Savaştan kaçmak, ömrün kısalmasına sebep olduğu gibi, taun'dan kaçmak da ömrün kısalmasına sebep olabilir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:543)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 21 Aralık 2012, 12:16:43
Kıyamette Hazreti Allah, Mü'min Kulunun Hasımlarını Razı Eder.

Efendimiz Hazretleri Buyurdular:
"Kıyamet günü olduğu zaman, bir veliyyüllah'ın, yani Allah'ın rızasını ve dostluğunu kazanmış bir kişinin üzerine hasımları toplanıp kendisinden haklarını isterler. O hasımların her birine bir melek gelip vekil olur ve şöyle der: 'Allah'ın dostunu korkutmayın. Sizin hakkınızı bu gün Allahü Teâlâ size ödeyecektir' "

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:115)
Başlık: İbrahim (a.s.)’ın Duâ Okuyan Meleğe İkramı ve Cömertliği
Gönderen: Mücteba - 24 Aralık 2012, 16:43:46
İbrahim (a.s.)’ın Duâ Okuyan Meleğe İkramı ve Cömertliği

Denildi ki: İbrahim Aleyhisselâm'ın beş bin koyun sürüsü vardı. Beş bin sürüyü güden bir o kadar çoban köpeği vardı. Beş bin köpeğin hepsinin boyunlarında altın tasma vardı.
İbrahim Aleyhisselâm çölde koyunlarına bakarken; insan suretinde bir melek ona göründü.

Melek:
"Sübbuhun Kuddüsün Rabbüna  ve Rabbül melaiketi verruh" "Allâhü Teâlâ hazretleri, noksan sıfatlardan münezzehtir. Bütün ayıplardan arınmış ve tertemizdir. Allah, meleklerin ve ruh’un Rabbidir."

İbrahim Aleyhisselâm ona:
-"Rabbimin zikrini bir daha tekrarla; şu görmüş olduğun mallarımın yarısını sana vereyim!" dedi.

Melek tekrarladı, İbrahim Aleyhisselâm:
-"Rabbimi, tekrar teşbih et, sana malının hepsini vereyim," dedi.

Melek, İbrahim Aleyhisselâm'ın hâline hayret etti. Ve:
-"Allâhü Teâlâ hazretlerinin seni Halil (dost) edinmesine ve senin adının bütün millet ve dinlerde güzel anılmasına gerçekten sen layıksın," dedi.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:136-137)
Başlık: Cennete Müştak Olanın Yapacağı
Gönderen: Mücteba - 25 Aralık 2012, 11:32:34
Cennete Müştak Olanın Yapacağı

Hadis-i Şerif'te buyruldu:
-"Kim cennete müştak ise, hayırlara koşar. Kim cehennem azabından korkarsa, nefsini haramlardan tutar. Kim dünyadan zâhid olursa, onun üzerine musibetler hafif ve basit gelir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:87)
Başlık: Günahkârlar Tehlikede
Gönderen: Mücteba - 26 Aralık 2012, 11:49:17
Günahkârlar Tehlikede

Bil ki:
Muhakkak ki bütün isyankâr ve günahkârlar, tehlikeli bir durumda bulunmaktadırlar. Belki hepsi ümit ediyorlar! Ama sonuçlarının nasıl mühürleneceğini (imanla mı yoksa imansız mı gideceklerini ve âhirette nasıl muamele göreceklerini) bilmiyorlar.

-"Ey âsî! Mağrur olma! (Kendi kendine) aklanma! Zira ilâhî inayet her âsî ve günahkâr için hâsıl olmaz. Ve hem de sen Allâhü Teâlâ hazretlerinin af ve mağfiretini dilediği kişilerden olup olmadığını bilmiyorsun? Zira muhakkak ki hemen işin başında af ve mağfiretin tecelli etmesi çok azdır..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:75)
Başlık: Fakirin yiyeceği zenginin malındandır
Gönderen: Mücteba - 27 Aralık 2012, 13:33:42
Fakirin yiyeceği zenginin malındandır. Zengin bunu vermezse hesaba çekilecektir.

Denildi ki:
Herhangi bir hak men olunursa elbette onun birkaç katı elden çıkar.

Hazretl Ali (r.a.) buyurdular:
-“Allâhü Teâlâ hazretleri, fakirlerin azığını (yiyeceğini) zenginlerin malından farz kıldı. Bir fakirin açlığı mutlaka zenginlerin zekâtını vermemesiyledir. Ve elbette Allâhü Teâlâ hazretleri bundan dolayı zenginlere hesap soracaktır..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:40)
Başlık: Ümmet-i Muhammed'in Şahitliği
Gönderen: Mücteba - 28 Aralık 2012, 11:03:04
Ümmet-i Muhammed'in Şahitliği

Rivayet olundu:
Allahü Teâlâ hazretleri muhakkak ki, evvelîn ve ahirin yani geçmiş ve gelecek bütün insanları, bir yerde toplayıp bir araya getirecektir. Sonra ümmetlerin kâfirlerine sorulur:
-"Size inzâr edici nezir bir peygamber gelmedi mi?"

Onlar:
-"Hayır! Bize müjdeci ve korkutucu bir peygamber gelmedi" derler.

Bundan peygamberlere sorulur. Onların hali, onlara gönderilen peygamberlere sorulur:
-"Sizler tebliğ etmediniz mi?"

Peygamberler:
-"Bunlar yalan söylüyorlar. Gerçekten onlara tebliğ ettik!" derler.
Peygamberlerden beyyine yani peygamberliklerini tebliğ ettiklerine dair şahit ve delil istenir. Hâlbuki Allahü Teâlâ hazretleri peygamberlerin tebliğ vazifesini en iyi şekilde yaptığını bildiği halde onlardan hüccetin ikamesi için beyyine istenir, yani kâfirlere karşı sırf delil olsun diye:
-"Bunlara tebliğ ettiğinize deliliniz var mı?" diye sorulur.

Peygamberler:
-"Ümmet-i Muhammed bizim şahidimizdir," derler.

Ümmeti Muhammed getirilir. Ümmet-i Muhammed peygamberlerin hakkında şahitlik ederler.
-"Peygamberler tebliğ ettiler mi?" sorusuna, şöyle cevap verirler:
-"Gerçekten peygamberler hakkıyla bunlara Allah'ın dinini tebliğ ettiler."

Bunun üzerine geçmiş ümmetler:
-"Bunlar nereden biliyorlar? Bunlar bizden sonra gelmediler mi? Bizden sonra gelenler bize nasıl şahitlik edebilirler?" diye ümmeti Muhammed'in şahadetini kabule yanaşmazlar.

Bu durum Ümmet-i Muhammed'e sorulur:
-"Siz peygamberlerin tebliğ vazifesini yaptığını nereden biliyorsunuz?" diye.

Onlar:
-"Bize bir peygamber geldi. Ahir zaman peygamberi Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretleri bize geldi. Ona Kur'ân-ı kerim adında bir Kitap indirildi. Ya Rabbi! Sen Ahir zaman peygamberi Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretlerine indirdiğin kitabında, peygamberlerin tebliğini haber verdin. Sen verdiğin haberlerde sadıksın. Çünkü sözlerin en doğrusu senin sözündür." derler. Bunun üzerine Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretleri getirilir. Ona ümmetinin halinden sorulur. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, ümmetini tezkiye eder, onların sadık olduklarına ve doğruyu söylediklerine şahitlik eder. Bunun üzerine kâfirlerin Cehenneme atılması emredilir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:133-134)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 31 Aralık 2012, 12:58:54
Günahların Affına Sebep Olan Duâ

Kenzül-Umman’da kayıtlı Hadis-i Şerif olan bu tesbih; dua kitaplarında şu ifadelerle geçmektedir:
"Sübbûhun kuddûsün rabbünâ ve rabbül-melâiketi ver-rûh"
Bu tesbihi günde bir kere, ayda bir kere, senede bir kere ve ömründe bir kere okursa Allâh'ü Teâlâ onun geçmiş bütün günahlarını bağışlar; günahları denizlerin köpükleri ve kum tanecikleri kadar olsa bile. (Bu duâ Kenzül-Umman’da geçen Hadis-i Şerif'tir)

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:137)
Başlık: Ölümünün Kolay Olmasını İsteyenin Yapması Gereken
Gönderen: Mücteba - 02 Ocak 2013, 12:26:05
Ölümünün Kolay Olmasını İsteyenin Yapması Gereken

Kim ölümünün kolay olmasını istiyorsa, hayır yapmaya koşsun!
Kim şehvetlerini terk etmezse Rabbi ondan sadır olan taat ve ibadetlerine râzî olmaz!
Kim gizli hal ve hareketlerinde Allâhü Teâlâ hazretlerinden korkmazsa, onun göstermiş olduğu takva alâmetleri ona fayda vermez!

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:87)
Başlık: Kalb Temizliğinin Kabirde Kurtuluşa Erdirmesi
Gönderen: Mücteba - 03 Ocak 2013, 10:58:47
Kalb Temizliğinin Kabirde Kurtuluşa Erdirmesi

Hikâye olunduğu gibi, Malik bin Dinar (r.h.) hazretlerinden rivayet olundu. Buyurdular:
Basra'da küçük bir topluluk gördüm; bir cenaze taşıyorlardı. Onlardan başka kendileriyle beraber cenazeye katılan hiçbir kimse yoktu. (Hayret ettim. Onlara yaklaştım) ve kendilerine bundan (yani bu koca şehirde neden kimsenin cenazeye katılmadığını) sordum.

Onlar;
-"Bu (ölü) günahkârların büyüklerinden, (Onun için hiçbir kimse cenazesine katılmadı!)" dediler.
(Malik bin Dinar hazretleri buyurdular)
-"Ben cenazeye katıldım. O cenazenin üzerinde namaz kıldım. (O kişilere yardım ettim.) O ölüyü mezarına koydum. Sonra döndüm, gittim bir gölgede uyudum. Gökten iki meleğin indiğini gördüm. Melekler, onun kabrini açtılar. Meleklerin biri onun yanına indi.

Ve arkadaşına (diğer melek'e);
-"Bunu ateş ehlinden yaz! Zira bu kişide ma'siyet ve günahlardan salim olan hiçbir a'zâ (yanı günaha bulaşmamış hiçbir organı) yok!" dedi.

Diğer melek;
-"Ey kardeş! Acele etme! Onun gözlerini incele!" dedi.

Diğer melek:
-"Her iki gözünü inceledik! Onları gerçekten harama bakmakla dolu gördük!" dedi.
-"Kulaklarını incele!" buyurdu.

O;
-"Her iki kulağını fuhuş, münker (şeriat ve akla muvafık olmayan şeyler) ve kötülük ile dolu gördük!" dedi.

Bu kez;
-"Dilini incele!" buyurdu.

-"Dilini inceledik! Gerçekten dilini, mahzurlara dalmak ve haramları irtikâp etmekle dolu gördük!" dedi.

Bu sefer;
-"Ellerini incele!" buyurdu.

O;
-"Ellerini inceledik! Her iki elini, haram'a uzatılmak ve kendisine helâl olmayan şehvet ve lezzetlere uzatılmakla dolu olduğunu gördük!" dedi.

Bu kez de;
-"Ayaklarını incele!" buyurdu.

O;
-"Her iki ayağını inceledik! Her iki ayağını necis şeylere ve kötü işlere koşmakla dolu olduğunu gördük!" dedi.

O melek yine;
-"Ey kardeşim! Acele etme! Bırak bende onun mezarına ineyim ve onu inceleyeyim!" dedi. Kendisine izin verdi, ikinci melek o günahkâr kişinin mezarına indi. Bir saat kadar mezarında kaldı.

Ve sonra;
-"Ey kardeşim! Kalbini inceledim! Kalbini iman ile dolu olduğunu gördüm. Onun için bu kişiyi "merhum ve saîd olarak yaz!" buyurdu.

(Ve melek buyurdu:)
-"Allâhü Teâlâ hazretlerinin fazlı (kerem, rahmet ve mağfireti) onu kuşatan günah ve hataları içine alır (ve hepsinden daha geniştir).


Matemin Düğün Olur

Sa'dî (k.s.) buyurdular:
-"Matem günün, düğün olur; Eğer sen son anda, o gün iman ile vefat etmek sana nasip olursa."
Vefat günün, sevinme, ferahlanma günün olur. Eğer, sen ruhunu iman üzerine teslim edersen. Allâhü Teâlâ hazretlerinden afv, mağfiret ve ümit iste!

Hazret-i Fatıma (r.a.)'ın Evlâdının Hürmetine

-"İlâhî Fatıma (r.a.)'ın evlâdının hürmetine! Ki beni son nefeste iman sözü üzerine kıl!"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:75-76-77)
Başlık: Medine-i Münevvere'nin Fazileti
Gönderen: Mücteba - 07 Ocak 2013, 11:42:01
Medine-i Münevvere'nin  Fazileti

Hadis-i Şerif'te buyruldu:
-"(Medine şehri, körük gibidir) insanları nefyeder (kötü insanları temizleyip dışarıya atar); körük demirin pisliğini temizleyip kirini attığı) gibi..."

Hadis-i Şerif'te buyruldu:
-"Muhakkak ki iman Medine’ye sığınır. Yılanın deliğine sığındığı gibi..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:50)
Başlık: Nesh’in Hikmeti
Gönderen: Mücteba - 08 Ocak 2013, 10:50:52
Nesh’in Hikmeti

Nesihte hikmet ise, muhakkak ki, bedenin ıslahı (sağlığı) için tedaviye girişen bir doktor; kimi zaman hastanın hastalığına ve mizacına göre, gıdaları ve tedavi yöntemini değiştirir. Peygamberler de böyledir. Nefisleri terbiye ve ıslah eden peygamberler de böyledirler; seri amelleri ve ahlâki hükümleri değiştirirler. Bu tür şeyler nefisler için tıpkı bedenleri değiştiren gıda ve ilaçlar gibidirler. Muhakkak ki, ruhların gıdası ve tedavisi, seri ameller ve Allah'ın razı olduğu ahlâk ile mümkündür. Sâri' (hükümler koyucusu olan Allahü) Teâlâ Hazretleri, bunu, durumun icaplarına göre değiştirir. Bu tıpkı şuna benzer: Bir ilaç vardır, belli bir süre için tedavi sağlar, fakat öyle bir zaman gelir ki, aynı ilaç hastalık doğurur, işte ameller de böyledir. Belli bir süre bir iyileşme sağladığı halde, bir bozulmaya yol açabilir. Mürşidlerin ve müridlerin hallerini de buna kıyas et. Çünkü suluk’un kaidele-rinden biri de meşreplerin halleri cihetinden mürşitlerden büyük haz sahibi olan şeyler, müritlere verilir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:743)
Başlık: Kendisine Faydası Olmayan Putları Bırakıp, Hz. Allah’a Yönelen Kişinin Kurtuluşu
Gönderen: Mücteba - 11 Ocak 2013, 11:15:53
Kendisine Faydası Olmayan Putları Bırakıp, Hazreti Allah’a Yönelen Kişinin Kurtuluşu

Davud (a.s)'ın zamanında, kâfirlerin emirlerinden bazıları, bir katili yakalayıp, geceleyin bir dağın başında bir ağaca astı. İnsanlar onu öylece bırakıp evlerine döndüler. Bu adam ağaca asılı olarak tek başına kaldı. Tapmakta olduğu ilahlarına yani putlarına duâ edip yalvarmaya başladı. Putları kendisine hiçbir fayda vermedi. Adam Allah'a döndü. Ve adam şöyle yalvardı:
-"Sen hak olan Allah'sın! Şu anda sana geldim. Sana iman ettim. Günahlarımdan tövbe ettim. Senin rahmetinden medet bekliyorum!" dedi.

Allahü Teâlâ, Cebrail (a.s)'a:
-"Ey Cebrail! Şu adam kendi putlarına uzun bir müddet taptı, bu sıkıntılı anında da onlara yalvardı durdu. Fakat hiçbirisi kendisine bir fayda sağlamadı. Bunun üzerine bana sığındı. Bana dua etti, ben de duasını kabul ettim. Şimdi yere in ve kendisini sağlıklı bir şekilde ağaç’tan indir," buyurdu. Cebrail (a.s), kendisine emredileni yaptı. Adam kurtuldu. Allah'a imanı daha arttı. Şehre indi. Sabahleyin onun ölmediğini ve diri bir halde Allah'a namaz kıldığını gördüklerinde halk şaştı. Durumu Dâvud (a.s)'a haber verdiler. Davud (a.s), bu işin sırrının ortaya çıkması için Allah'a dua etti.

Allahü Teâlâ, Dâvud (a.s)'a vahyetti:
-"Ey Dâvud! Ben, bana iman eden ve dua edene rahmet ederim. Eğer ben bunu yapmayacak olursam, benimle diğer ilahların arasında ne fark kalır?" buyurdu.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 141-142)
Başlık: Güler Yüzlü Muamelenin Faydası
Gönderen: Mücteba - 14 Ocak 2013, 12:19:03
Güler Yüzlü Muamelenin Faydası

Aziz Mahmud Hüdâyî (k.s.) hazretlerinin meclislerinde buyuruldu:
"İstekte bulunan bir kişiyi güzel bir şekilde geri çevirmek; başa kakmak ve gönül incitmekle beraber verilen sadakadan daha hayırlıdır. Zira güzel bir söz, istekte bulunan kişinin kalbine ferahlık verir; ruhuna rahatlık verip içine su serper."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:139)
Başlık: Din ve Dünyaya Faydası Olmayan Şeyleri Okuyanın Habis Olduğu
Gönderen: Mücteba - 15 Ocak 2013, 11:24:57
Din ve Dünya'ya Faydası Olmayan Şeyleri Okuyanın Habis Olduğu

Mesnevide buyruldu:
"Din İlmi; Fıkıh (Usûl-u fıkıh, Akâid, Kelâm, Tasavvuf), Tefsîr (Usûl-u tefsir) Hadîs (Ve usûl-u hadisten) ibarettir!
Bunların dışında (kalıp, kişinin din ve dünyasına faydası olmayan boş şeylerden) her kim bir şey okursa işte o habistir."


Habis ve Tayyib'in Manası

Te'vilât-i Necmiyye'de buyuruldu:
Habîs (pis, murdar ve necis) seni Allâhü Teâlâ hazretlerinden alıkoyan ve meşgul eden şeydir.
Tayyib (Temiz) ise, seni Allâhü Teâlâ hazretlerine vâsıl eden şeylerdir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:110)
Başlık: Şeytanın yemek yemesi nasıldır?
Gönderen: Mücteba - 18 Ocak 2013, 11:25:31
Şeytanın yemek yemesi nasıldır?

Şeytanın Yemesi
Bu hadis-i şerif, şeytanın çiğnemek ve yutmakla yediğine delâlet eder; (ilim ehlinden) bir kavim bu zehap (görüşte) olduğu gibi.

Diğerleri de buyurdular:
Şeytanın yemesi sahihtir. Lakin şeytanın yemesi koklama ve nefes (yani solunum) iledir. Zira çiğnemek ve yutmak cisim sahibi olanlar içindir. Şeytanlar ise, ince (yani lâtif) cisim sahibi (olan cinlerden)dir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:82)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: ehlitetkiyk - 21 Ocak 2013, 01:17:19
eger ruhulbeyanin osmanlicasi varsa söyleyin hemen temin edeyim benim bildigim kadariyla arapcadir,osmanlica degil
Başlık: Cenazeyi Yıkamanın Sebebi
Gönderen: Mücteba - 21 Ocak 2013, 17:45:26
Cenazeyi Yıkamanın Sebebi

Ve denildi ki:
Ruh ölüden ayrıldığı zaman, ruhun ayrılma şiddetinden harekete geçip inzal olur ve bundan dolayı yaşayanlar tarafından (cenazenin) yıkanması vacip oldu.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:67)
Başlık: Cenaze Namazını Üç Saf Kılınanın Mağfiret Edileceği
Gönderen: Mücteba - 22 Ocak 2013, 11:35:03
Cenaze Namazını Üç Saf Kılınanın Mağfiret Edileceği

Hadis-i Şerif'te buyruldu:
-"Herhangi bir Müslüman vefat eder de onun üzerinde üç saffa ulaşan ümmet, bir cemaat namaz kılarsa; muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri o ölüye mağfiret eder..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:79)
Başlık: Cenaze Namazını 40 Kişinin Kıldığı Ölünün Bağışlanacağı
Gönderen: Mücteba - 22 Ocak 2013, 11:35:55
Cenaze Namazını 40 Kişinin Kıldığı Ölünün Bağışlanacağı

Hadisi Şerif'te buyuruldu:
-"Herhangi bir Müslüman’ın üzerinde kırk kişi cenaze namazı kılarsa; mutlaka (onlar) ona şefaatçi olurlar (onların sebebiyle Allah o kişiyi bağışlar)."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:79)
Başlık: İbadetlerin Sevaplarının Ölüye Hediyesi Caizdir
Gönderen: Mücteba - 24 Ocak 2013, 11:30:43
İbadetlerin Sevaplarının Ölüye Hediyesi Caizdir

İbni Melek (r.h.) buyurdular:
"Bil ki: İnsanın amelinin sevabını başkasına hediyesi caizdir. Namaz, sadaka ve ikisinden başka bir ibadetin sevabını başkasına bağışlaması ehl-i sünnete göre caizdir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:81)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 29 Ocak 2013, 11:50:53
Ölümü Anmanın Fazileti

Hadis-i  Şerif:
"Dünyada hakkında zahit olmanın en faziletlisi, ölümü anmaktır. İbadetlerin en faziletlisi, tefekkürdür (düşünmektir). Kim, ölümü anmak kendisini ağırlaştırıyorsa: o kişi, kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe olarak görür."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:178)
Başlık: Ölümden Önce Ahirete Yatırım Yapmanın Önemi
Gönderen: Mücteba - 30 Ocak 2013, 11:38:16
Ölümden Önce Ahirete Yatırım Yapmanın Önemi

"Vema tügaddimu li enfisüküm min hayrin tecidühü indellahi" (Sûre-i Bakara, Âyet 110) Yani, hayırlardan, namaz veya sadaka olsun veya bunların dışında önceden, ne takdim ederseniz ve kendi iyiliğiniz için önceden ne gönderirseniz, "Onu görürsünüz," Yani, sevâb ve mükâfat olarak görürsünüz, yoksa aynısını değil. Çünkü bu amellerin aynısı baki kalmaz. Ve yine bunların aynısını bulmak, insanların rağbet ettiği şey değildir. Onların karşılığında, verilen sevab görülür. "Allah katında."
Yani Allah katında, Âhirette muhafaza edilmiş olarak, görürsünüz. Semeresini görürsünüz. Yedirilen bir lokma'yı Uhud dağı büyüklüğünde görürsünüz "Her ne takdim ederseniz," cümlesinde geçen; takdim lafzı; Âllahü Teâlâ Hazretleri'nin mükelleflere vermiş olduğu bütün nimetlerin küllî ve aslî hikmeti, onları âhiretleri (ebedî hayatları) için takdim edilmesi (önceden gönderilmesi) ve onları ecel günleri (âhiretleri) için biriktirmeleri ve istif etmelerdir.
Hadis-i şerifte geldiği gibi: Bir kul vefat ettiği zaman, insanlar. "Geride ne bıraktı," derler; melekler ise: "önden ne gönderdi?" derler. , Allah bütün yaptıklarınızı görüyor.''
Yani, Allah âlimdir, amellerden az ve çok hiçbir şey ona gizli kalmaz. Amel, hayr ve şer ile mukayyed değildir. O umumîdir. Tergib ve terhibe şamildir. Tergib'te şu cihette kî, bu âyeti kerime, Âllahü Teâlâ, hayr'dan, çok amele mükâfat verdiği gibi, az bir amele mükafat verdiğine delildir. Terhib'te ise, Allahü Teâlâ şerrin azına da, çoğuna da ceza verip, azab eder. Allah katında hiçbir kimsenin ameli zayi olmaz.
Ömer bin el-Hattab (r.a.) Hazretlerinden rivayet olundu.Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, mezarlığa uğradı.
Ve onlara şöyle seslendi:
-"Essalâmü aleyküm ey kabir ehli. Bizim katımızda sizin ile ilgili haberler var. Kadınlarınız evlendiler, evlerinize başkaları yerleşti ve mallarınız taksim olundu."

Ona gizli bir ses cevab verdi:
-"Bizim tarafımızda da haberler var. Biz Önümüzde ne takdim ettiysek burada onu gördük. Ne infak etiysek burada o kâr olarak karşımıza çıktı. Geride ne bıraktıysak, onun hüsranına uğradık. O bizim için zarardır."

Söyleyen ne güzel söylemiş:
Ölümünden önce salih amel gönder, salih ameller işle; çünkü ölümsüzlüğe yol yoktur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:754-755)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 31 Ocak 2013, 12:06:03
Allah razı olsun kardeşim. Neredeyse hergün takip ettiğim konulardan.

Cümlemizden...
Başlık: Kalbin, Ruhun ve Sırrın İslama Girmesinin İzahı
Gönderen: Mücteba - 31 Ocak 2013, 12:14:52
Kalbin, Ruhun ve Sırrın İslama Girmesinin İzahı

Allahü Teala Hazretleri buyurdukları gibi:
"Ey o rabbine muti olan nefs-i mutmainne! Sen dön o rabbine hem râdıye olarak, hem merdiyye... Gir kullarım içine, Gir Cennetime'" (Sûre-i Fecr Âyet 27-28-29-30)

Kalbin İslam’a girmesi, kalbin nefsin rezil ahlakından tasfiye edilip arınması, temizlenmesi ve ruhun ahlaklarıyla tamamen süslenmesiyle olur.

Ruhun İslam'a girmesi, ruhun, Allahü Teâlâ hazretlerinin ahlakıyla ahlaklanması, ezelî ahkâma teslim olması, Allah'tan gayrisinden kat-ı nazar etmek ve ilâhî cezbelerin tasarrufuyla Allah'tan başkasından (yani mâsivâ'dan) taallukunu (her türlü alâkayı) kesmekle olur.

Sırrın İslâm’a girmesi, Allah'da fena bulması, (fena fillah'a ermesi) ve Allah ile beka bulması (yani, beka billâh derecesine yükselmesiyle) olur.

"Şeytanın adımlarına uymayın;" Yani şeytanın sureti ve sıfatı üzere olmayın, demektir. O da büyüklenmek, yüz çevirmek (burun kıvırmak) ve kibirlenmektir.

"Çünkü o sizin aranızı açan belli bir düşmandır."
Size, tabiatı icabı düşman olduğu, sizin ve onun cibilliyetiniz değişik olması ve onun, sizin fıtrî nurunuzdan kusurlu olmasındandır. Çünkü şeytan, ateşten yaratılmıştır. O sizden ancak kendisi gibi ateş ehli olmanızı istiyor. Sizin nuranî olmanızı istemez. O, surette sever görünse bile hakikatte düşmandır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 484-485)
Başlık: Dini Yumuşaklıkla Yayacağız
Gönderen: Mücteba - 02 Şubat 2013, 16:58:22
Dini Yumuşaklıkla Yayacağız

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdukları gibi -"Muhakkak ki bu din metindir, rıfkla (yumuşaklıkla) onun içine dalıp meşgul olun."
Rahmetle, Allâhü Teâlâ hazretleri, onlardan kötülüklerini affeder ve bağışlar. Allâhü Teâlâ hazretten ayet-i kerimeyle bağışlamayı emrettiği gibi:
-“Yine sen onlardan affet ve aldırma. Çünkü Allah ihsan ve iyilik edenleri sever.’’ (Sûre-i Mâide, Âyet 13)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:320)
Başlık: Yahudilerin Maymun ve Hınzıra Dönme Sebepleri
Gönderen: Mücteba - 04 Şubat 2013, 11:27:40
Yahudilerin Maymun ve Hınzıra Dönme Sebepleri

Bu konuda kıssa: Onlar, Davud (a.s)'ın zamanında kendisine "Eyle" denilen bir şehirde yaşıyorlardı. Eyle Medine ile Şam arasında bir yerde ve Kızıldeniz’in sahilinde bir yerdeydi. Allah onlara cumartesi günü balık avlamayı yasak etti. Cumartesi günü olduğu zaman, denizde balık kalmaz, hepsi sahile gelirdi. Bu durum, ya bu kavmi böylece imtihan içindi, ya da denizde çok balık ve Yunus balığının olmasındandı. Her cumartesi günü bütün balıklar, Yunus balığını ziyaret etmek için toplanırdı. Başlarını ve kuyruklarını sudan çıkarır oynaşırlardı. Öyle ki, balıkların çokluğundan su bile görülmez olurdu. Cumartesi günü geçtiğinde, balıklar ayrılırdı. Her biri denizin bir tarafına dağılır, diğer zamanlarda olduğu gibi çok az balık bulunurdu. O balıklardan hiç bir eser görülmezdi.
Sonra şeytan onlara vesvese verdi. "Siz sadece cumartesi günü balık tutmaktan nehiy olundunuz. (Hâlbuki o gün balık daha çok oluyor. Siz esas o gün tutun)" dedi. Bu şehirden bazı kişiler, balık tutmak niyetiyle denizin kenarında bazı havuzlar kazdılar. Oradan da suyu nehirlere döktüler. Cuma gecesi olduğunda, bu havuzun başına giderlerdi. Dalgalar, balıkları bu havuzlara atıyordu. Bu havuzlar, çok derin olduğu ve içinde çok az su bulunduğundan o havuzların içine düşen balıklar, çıkamıyordu. Böylece havuz, balıklar ile doluyordu. Pazar günü olduğundan da Yahudiler, gelir o balıkları avlarlardı. O balıkları tutarlar, yerler, tuzlarlar ve satarlardı. Bu şekilde malları çoğaldı. Zengin oldular. Bunu kırk sene veya yetmiş sene kadar yaptılar.

Üzerlerine bir ceza inmedi. Amma onlar; üzerlerine ilâhî bir azabın inmesinden de korkuyorlardı. Üzerlerine herhangi bir azab gelmeyince, birbirlerini müjdelediler ve günahlara karşı daha da cesur oldular. Onlar: "Biz bu işi yıllardır yapıyoruz, üzerimize bir belâ ve azab inmediğine göre, cumartesi günü balık avlamak muhakkak ki bize helaldir. Yoksa şimdiye kadar üzerimize azab inerdi" dediler. Yetişen yeni kuşak (çocukları da) babalarının yolunda gitti. Bir iki kere yapmakla zarar gelmedi. Bunu bütün şehir ehli yapmaya başladı. Şehrin nüfusu, yetmiş bin kadardı.

Cumartesi günü balık avlama konusunda şehir üçe bölündü.
(Birinci) Sınıf, kendileri, balık tutmadıkları gibi, halkı da bu kötü hareketlerinden vaaz ve nasihatlarıyla alıkoymaya çalışıyordu.
(ikinci) Sınıf, kendileri balık tutmuyordu ama halkı da bu hareketlerinden alıkoymak için çalışmıyordu. Kimseye bir şey demiyorlardı.
(Üçüncü) Sınıf, ise cumartesi günü çalışma emrini çiğnemişti. Hiç korkusuz ve vicdanları titremeden balık avlıyorlardı.
Kendileri balık tutmadıkları gibi, insanları balık tutmaktan alıkoymaya çalışan ve insanlara nasihat edenlerin sayısı on iki (12) bin kadardı. Bu nasihat edenler şöyle diyordu:
-"Ey kavmim! Siz Rabbinize isyan ettiniz. Peygamberinizin sünnetine muhalefet ettiniz üzerinize belâ gelmeden önce bu işi bırakın."
Yahudiler, vaaz ve öğütlere kulak asmadılar. Onların nasihatlerini kabul etmediler. Allahü Teâlâ Hazretleri de Yahudileri, "mesh" (insandan maymuna çevirmekle) cezalandırdı.
Ve şöyle buyurdu. Biz onlara (cumartesi emrini çiğneyenlere) dedik." Kahr ile dedik. "Maymunlar olunuz,"
"Bizim herhangi bir şey için sözümüz, onu murad ettiğimiz zaman sade ona şöyle dememizdir: Ol Hemen oluverir. Biz bu istediğimizde onlar, beklemeksizin hemen bizim istediğimiz gibi oldular.
"sefil maymunlar olun!"Maymunlar olun."

Bu kelime haberdir. Yani, maymunluk ile aşağılık arasında olun. Aşağılıkla, rahmetten kovulmak demektir. Bu onların sadece nasihatleri kabul etmekten kaçınmalarındandır.

Onları alıkoymaya çalışanlar:
"VAllahi sizinle aynı şehirde oturmayız", dediler.

Şehri duvar ile ikiye böldüler. Bu şekilde şehir ikiye bölünmüş oldu. Davud (a.s), onlara lanet etti. Yahudilerin günahlara ısrâr etmeleri üzerine Allah onlara gadab etti. Bir gece hepsi maymun oldular. Onları nehyedenler, sabahladıklarında onların kapılarına geldiklerinde kapılarını kapalı gördüler. Evlerinde bir ses işitilmiyordu. Evlerinde duman yükselmiyordu. İki şehrin arasında bulunan duvara tırmandılar. Gençlerin maymun, yaşlılarının hınzır (domuz) olduğunu gördüler. Kuyrukları vardı. Kuyruklarını sallayıp, insanlardan olan akrabalarını tanıyıp, yanına sokuldular. Amma insanlar, maymunlardan olan akrabalarını tanımadılar. Maymunlar gelip, insanlardan olan akrabalarının elbisesini kokluyor ve ağlıyorlardı,

İnsanlar:
-"Biz sizi bundan nehyetmedik mi?" diyorlardı.

Onlar da "Evet" manasında başlarını sallıyorlardı. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Bu hadise onların, maymun olduktan sonra, akıl ve anlayışlarının kaldığına işaret etmektedir. Maymunların başlangıcı bunlar değildir. Onlardan önce de maymunlar vardı. Bunlar, amellerinin kötülüğünden dolayı bu kötü hale döndürüldüler. Maymuna dönüşen bu insanlar, üç gün sonra hepsi öldü. Onlardan kimse türemedi. Nesilleri çoğalmadı. Dünyadaki maymunlar daha önce de var olan maymunlardır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:579-580-581)
Başlık: Hazreti Allah’ı zikreden ve unutan kime denir?
Gönderen: Mücteba - 05 Şubat 2013, 12:37:48
Hazreti Allah’ı zikreden ve unutan kime denir?

Efendimiz (s.a.v) hazretleri şöyle buyurdular:
"Allah'a itaat eden Allah'ı zikretmiştir. Her ne kadar bu kişinin namazı, orucu ve Kur'ân okuması az olsa bile... Allah'a isyan eden Allah'ı unutmuştur. Bu kişinin namazı, orucu ve Kur'ân-ı kerim okuması çok olsa bile..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 165)
Başlık: Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) Ebû Zerr'e (r.a) Vasiyeti
Gönderen: Mücteba - 06 Şubat 2013, 11:40:11
Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) Ebû  Zerr'e (r.a) Vasiyeti

Ebû Zer Gıfârî (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Ey Ebu Zerr!
Gemiyi yenile! Çünkü deniz derindir.
Azığı çok et! Çünkü sefer uzaktır.
Yükü az et! Çünkü yol korkuludur.
Amelini ihlâslı et! Çünkü gözeten (Allâhü Teâlâ) her şeyi görüyor."


Burada geçen, "gemiyi yenilemekten" murad, imanı tahkik etmek ve tevhîdin tekrarıdır.
"Denizden" murad ise, cehennemdir.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdular:
"Sonra muttaki olanlara necat veririz de zalimleri dizleri üstü bırakırız." (Sûre-i Meryem, Âyet 72)

Burada geçen "sefer" den murad ise, âhiret ve kıyamet seferidir.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdular:
"Semadan zemine (yukarıdan aşağıya) emir tedbir eder. Sonra da o ona urûc eyler, bir gündeki miktarı sizin sayınızdan bin sene eder." (Sûre-i Secde, Âyet 5)

"azık", cennetlerin azığı taat ve ibadettir. Cehennemin azığı ise kötülükler ve günahlardır.

"yük"ten murad, günahlar ve hatalardır. Burada yükleri azaltmaktan murad, günah ve hata işlememektir.

Ahiret yolu korkuludur. Çünkü zebaniler, yük ve ağır günah sahiplerini yollardan tutuklayıp cehenneme götürürler.

Bu yolculukta hiç kimse bir diğerin yükünü yüklenmez ve başkasına yardım edemez. Velev ki en yakın akrabası olsa bile.

"Hem günah çeken bir nefis, başkasının günahını çekmeyecek, yükü ağır basan onun yükletilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun!" (Sûre-i Fatır, Âyet 18)

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:170-171)
Başlık: Kötülerin, Geçmişi İle Övünmesinin, Aslı Temiz Su Olan Sidiğe Teşbihi
Gönderen: Mücteba - 07 Şubat 2013, 10:57:40
Kötülerin, Geçmişi İle Övünmesinin, Aslı Temiz Su Olan Sidiğe Teşbihi

Bil: Muhakkak ki fayda veren takvadır. Kurtuluşun sebebi imân ve sâlih ameldir... Hasep ve nesep (soy. sop. şan ve şeref) değildir...

Şeytan asla seni, malın çokluğu, evlâdının çokluğu, babalarının ve ecdadının övgüye layık (güzel amelleri, ilim ve takvaları kesinlikle seni) aldatmasın! Muhakkak ki sidiğin aslı saf temiz ve duru olan sudur. (Babaların temiz su oldukları gibi, sende bir sidik olabilirsin!) Allâhü Teâlâ hazretleri ölüyü, diriden çıkarır...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:113)
Başlık: Hazreti Allah’ın, İman Etmesini Dilediği Kimselere Verdiği Lütuflar
Gönderen: Mücteba - 08 Şubat 2013, 16:04:35
Hazreti Allah’ın, İman Etmesini Dilediği Kimselere Verdiği Lütuflar

"Allah, her kimi isterse," manası Farisi olarak şöyledir:
"Sonuçta Allâhü Teâlâ hazretleri her kim için dilerse. "Hidayetine erdirmek."
Ona hak yolu tarif etmek ve onu iman etmeye muvaffak kılmayı dilerse.

"Onun İslâm’a sinesini açar, gönlüne genişlik verir."(Enam Suresi.ayet.125)
Onun kalbi İslâm için genişler, enginleşir ve gönlü açılır.

Bu kavl-i şerif, nefsinin hakkı kabul etmeye, imanın kendisine girmesine hazır ve kalbi, İslâm’ın dışında olan şeylerden (küfür, nifak ve şirkten) arındırır ve İslâm’a zıt olan şeylerin kalbe girmesine mani olur; manasından kinayedir...

Kavl-i şerifin manası:
Allâhü Teâlâ hazretleri, kimin iman etmesini dilerse, o kişinin;
1. Küfürden yüz çevirmesini kuvvetlendirir,
2. Onun imana çağrışımlarını güçlendirir,
3. Onun kalbine imanı kabul etme kabiliyetini verir,
4. İmanın içine girmeye onu hazırlar,
5. Onu iman ile süsler,
6. Kalbini saf kılar,
7. Onun kalbinden imana zıt olan  (şirk,  nifak ve küfrü) çıkarır.
8. Böylece onun kalbi İslâm’a açılır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:113-114)
Başlık: Hazreti Allah’ın (c.c.) Küfrünü Dilediği Kimselere Muamelesi
Gönderen: Mücteba - 11 Şubat 2013, 12:19:14
Hazreti Allah’ın (c.c.) Küfrünü Dilediği Kimselere Muamelesi

"Ve her kimi de dalâlete bırakmak isterse, O kişinin ihtiyar (kendi istek ve hür iradesini küfür ve dalâlet tarafına) sarf etmesi üzerine; Allâhü Teâlâ hazretleri, onun içinde dalâlet yaratmayı murad ederse "Onun da kalbini daraltır"

Farisî olarak; "dar" demektir.
Hakkı kabul etmekten kaçınır. Onun içine iman girmez. (En'âm Sûresi, Âyet 125)

Yani, Allâhü Teâlâ Hazretleri, kimin (kendisinin hür seçimini küfür tarafına kullanması üzerine onun) küfrünü dilerse; onun imandan sarf-ı nazar etmeleri (imandan kaçınmalarını kendisine göre) kuvvetlendirir. Ve onun küfre çağıran ve davet eden sebeplerini (kendisinin) nazarında kuvvetlendirir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:118)
Başlık: Kâfirin Kalbine İmanın Vasıl Olmamasının Teşbihle Anlatımı
Gönderen: Mücteba - 12 Şubat 2013, 10:46:09
Kâfirin Kalbine İmanın Vasıl Olmamasının Teşbihle Anlatımı

Yani iman, kâfirin kalbine vasıl olmaz; nasıl ki, hayvan sürüleri, ağaçların birbirinin içine girip sarmaşık olduğu yere girmeleri, ulaşmaları mümkün olmadığı gibi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:118)
Başlık: Hazreti Allah Yolunda Tozlanan Ayağın ve Dinar İnfak Etmenin Mükâfatı
Gönderen: Mücteba - 14 Şubat 2013, 12:03:08
Hazreti Allah Yolunda Tozlanan Ayağın ve Dinar İnfak Etmenin Mükâfatı

Hadîs-i Şerif : "Kimin ayakları, Allâhü Teâlâ hazretlerinin yolunda tozlanırsa; Allâhü Teâlâ hazretleri onu cehennem ateşine haram kılar."

Hadîs-i Şerif : "Kim (Allah yolunda) bir dinar infak ederse; ona yedi yüz dinar olarak yazılır."

Bir rivayette ise;
-"(Allah yolunda infak edilen bir dinar tam) yedi yüz bin dinar (olarak yazılır.)"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:167)
Başlık: Hazreti Allah’ı Zikretmeden Yapılan Konuşmanın Kalbi Katılaştıracağı
Gönderen: Mücteba - 15 Şubat 2013, 10:55:12
Hazreti Allah’ı Zikretmeden Yapılan Konuşmanın Kalbi Katılaştıracağı

Efendimiz Hazretleri buyurdular:

"Allahı zikretmeksizin fazla konuşmayın. Zira Allahı zikretmeksizin çok konuşmak kalbi katılaştırır. Kalbe kasavet verir. Allah’tan en uzak olan insan ise, katı yürekli olanlardır."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:611)
Başlık: Fazilet, Sabır ve Allah İçin Birbirlerini Sevenlerin Ecri
Gönderen: Mücteba - 18 Şubat 2013, 10:35:15
Fazilet, Sabır ve Allah İçin Birbirlerini Sevenlerin Ecri

Hadîs-i Şerif'te Efendimiz Hazretleri buyurdular:
"Allahü Teâlâ hazretleri, âhirette mahlûkatı topladığı zaman, bir münadi şöyle nida eder:
-"Fazilet ehli nerededirler?"
Bir grup insan cevap verip ayağa kalkarlar. Ve onlar sür'atle Cennete doğru koşarlar. Yolda melekler onlarla karşılaşırlar.

Melekler sorarlar:
-"Sizi süratle Cennete koşarken görüyoruz! Sizler kimlersiniz?"

Onlar:
-"Biz fazilet ehliyiz!" derler.

Melekler:
-"Sizin faziletiniz neydi?" diye sorar.

Onlar:
-"Bize zülüm edildiği zaman biz sabrederdik. Ve bize kötülük edildiğinde affederdik" derler.

Melekler onlara:
-"Girin Cennete! Cennet, çalışanların ne güzel ecir ve karşılığıdır!" derler.


Sonra bir münadi şöyle nida eder:
-"Sabır ehli nerededirler?"

Bazı insanlar ayağa kalkarlar. Ve onlar süratle Cennete doğru koşarlar. Yolda melekler onlarla karşılaşırlar.

Melekler sorarlar:
-"Sizi süratle Cennete koşarken görüyoruz! Sizler kimlersiniz?"

Onlar:
"Biz sabır ehliyiz!" derler.

Melekler sorarlar:
-"Sizin sabrınız neydi?"

Onlar:
-"Biz Allah'ın taatı üzerine sabrederdik ve biz Allah'ın isyanlarının üzerine yâni günah işlememek için sabrederdik," derler.

-"Girin Cennete! Cennet, çalışanların ne güzel ecir ve karşılığıdır!" derler.

Sonra bir münadi şöyle nida eder:
-"Birbirlerini Allah için sevenler nerededirler?"

Bazı insanlar ağa kalkarlar. Ve onlar süratle Cennete doğru koşarlar. Yolda melekler onlarla karşılaşırlar.

Melekler sorarlar:
-"Sizi süratle Cennete koşarken görüyoruz! Sizler kimlersiniz?"

Onlar:
"Biz muhabbet ehliyiz! Birbirimizi Allah için sevenleriz!" derler.

Melekler sorarlar:
-"Sizin Allah için olan muhabbetiniz neydi?"

Onlar:
-"Biz birbirimizi sırf Allah için severdik," derler.

-"Girin Cennete!  Cennet,  çalışanların ne güzel ecir ve karşılığıdır!" derler.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 175-176)
Başlık: Ateşten Korunmanın Yolu
Gönderen: Mücteba - 19 Şubat 2013, 11:00:40
Ateşten Korunmanın Yolu

Hadîs-i Şerif'te buyruldu:
"Sizin her birinizle Rabbi, arada bir tercüman olmaksızın konuşacaktır. Kişi sağına bakar, ancak önce işlediği (ve takdim ettiği) şeyleri görür. Sonra soluna bakar, ancak daha önce işlediği (ve takdim ettiği) şeyleri görür. Önüne bakar önünde yüzününün karşısında sadece cehennem ateşini görür. Bu sebeple, yarım hurma (tasadduk etmek) ile de olsa ateşten sakının. Kim (bunu da) bulamazsa hoş ve güzel bir kelime ile (cehennem ateşinden korunsun.)"

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:174)
Başlık: Sadaka Verenin Çiftçiye Benzetilmesi
Gönderen: Mücteba - 20 Şubat 2013, 15:24:05
Sadaka Verenin Çiftçiye Benzetilmesi

Bil ki, sadaka veren kişi, çifçiye benzer. Çiftçi, meyve (ve ürün)lerin olacağına inancı tam olursa, ziraat ve ekine dört elle sarılır. Arzusunun gerçekleşmesi iyi verim almak için tohumların en iyilerini eker. Çünkü iyi tohumların, iyi ürünler ve çok mahsul alınmasında büyük tesiri vardır. Sadaka veren kişi de böyledir. Çünkü Allah'a, ölümden sonra dirilişe, sevap ve cezalandırılmaya olan imanı arttıkça, arzusunun gerçekleşmesi için, sadakasını arttıracağı gibi, malın iyisini sadaka olarak verir.

"Her halde, Allah, zerre miskaali zulmetmez. Ve eğer bir hasene olursa, onu kat kat artırır; bir de tarafından azîm bir ecir verir." (Sûre-i Nîsa, Âyet 40)

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:182)
Başlık: Bilinmeyen 5 Gayb
Gönderen: Mücteba - 21 Şubat 2013, 11:24:06
Bilinmeyen 5 Gayb

Efendimiz Hazretleri buyurdular:
"Gaybın anahtarlan beştir. Onları ancak Allâhü Teâlâ hazretleri bilir.
(Onlar:)
1. Rahimlerdekini ancak Allah bilir.
2. Yarın ne yapacağını kimse bilmez; ancak Allâhü Teâlâ hazretleri bilir.
3. Yağmurun ne zaman geleceğini bilmez; ancak Allah bilir.
4. Kişi, hangi toprakta (nerede) öleceğini bilmez; ancak Allâhü Teâlâ hazretleri bilir.
5. Kıyametin (saati) ne zaman kopacağını kimse bilmez; ancak Allâhü Teâlâ hazretleri bilir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 454-455)
Başlık: Ahirette Kâfir Gruplarının Birbirlerini Lanetleme Sebepleri
Gönderen: Mücteba - 25 Şubat 2013, 13:26:03
Ahirette Kâfir Gruplarının Birbirlerini Lanetleme Sebepleri

Müşrikler, müşriklere lanet okur,
Yahudiler, Yahudilere lanet okur,
Hıristiyanlar, Hıristiyanlara lanet okur,
Mecûsîler, Mecûsilere lanet okur,
(Ümmetlerin, cemaatlerin, tarikatların, mezheplerin ve fırkaların birbirlerine lanet okumaları hep) bu kıyas üzeredir....
Halklar, liderlerine lanet okurlar,
Tâbi olanlar, idarecilerine lanet okurlar.
Ve der ki:
-"Allâhü Teâlâ hazretleri size lanet etsin! Sizler bizi kandırdınız ve aldatınız!"
Cehennem ateşinde, insanlar, kendilerinin cehennem ateşine sapıtmasına sebep olan ve günaha girmelerine öncülük edenlere lanetedeceklerdir.

Riyakâr, riyakârlara lanet okur,
Sapık, sapıklara lanet okur,
Bid'at ehli, bid'at ehline lanet okur,
Deccâl’ın ordusu, deccâl'e lanet okur,
Halk, liderlerine lanet okur, insanlar, efendilerine lanet okur,
Ayak takımı, beyin takımına lanet okur,
Çocuklar, anne, babalarına lanet okur,
Sahte şeyhlere tabi olan beyinsizler, sahte şeyhlerine lanet okurlar,
Okurlar, kendilerini sapıtan yazarlara lanet okur,
Herkes kendi ideolojisini uyduran sahibine lanet okur,
Ümmet, imamına lanet okur,
Toplum, başkanına lanet okur,
Cemaat, hocasına lanet okur,
Ve hepsi de şeytan'a lanet okur.

Görüldüğü gibi, cehennemde, insanlar kendilerinin cehennem ateşine girmesine sebep olan ve dünyada beraber olup aynı fikir, aynı inanç ve ayni vazifeyi paylaştığı, gönüldeş, yoldaş ve dindaşlarına ve kendi toplumunun lideri, başkanı, şeyhi, hocası, büyük ve efendilerine lanet edeceklerdir.

Allâhü Teâlâ hazretleri Hak yoldan, kitap ve sünnetten ayırmasın. Lanet etmekten ve lanete uğramaktan bizleri muhafaza etsin!

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:492)
Başlık: Cehennemde Toplananların Birbirlerini Suçlamaları ve İki Kat Azaba Müstahak ...
Gönderen: Mücteba - 26 Şubat 2013, 15:07:39
Cehennemde Toplananların Birbirlerini Suçlamaları ve İki Kat Azaba Müstahak Olma Sebebi

Cehennemde Toplanırlar
"Nihayet hepsi orada birbirlerine ulanırlar/peşpeşe gelip toplanırlar," (Sûre-i Araf, 38 Âyetten)
Manası (şöyledir:)
Onlar (şirk, küfür, dalâlet ve isyan sahipleri) bazıları bazılarına lanet eder oldukları bir halde; bölük bölük peş peşe cehenneme girerler. Ta sonrakileri de gelir. Birbirlerine ular ve kavuşurlar. Hepsi cehennem ateşinde toplanırlar.
"Sonrakiler dediler."
"Öndekileri için,"

Öndekileri için derler. Bu hitap, Allâhü Teâlâ hazretlerinedir.

(Sonrakiler, öncekileri göstererek, Allâhü Teâlâ hazretlerine derler ki:)
"Rabbena/ ey rabbimiz! İşte şunlar bizi yoldan çıkardılar."
Bizim içimize şüphe düşürmek sebebiyle, bizi hidayetten saptırarak, dalâlet yoluna düşürdüler. Biz de onlara uyuverdik.
"Onun için onlara iki katlı azap ver." Kat, kat azap... "Ateşten,"

Çünkü onlar (hem);
1- Dalâlet ehlidirler, hem de
2- Mudildirler (insanları dalâlete düşürdüler)...

"Buyurur:" Allâhü Teâlâ hazretleri buyurur ki:

"Her biri için vardır," Öncekiler ve sonrakiler (halk ve liderleri) için vardır. "iki katlı (azap...)"
Amma liderlere iki kat azab olması;
1- Onların kendilerinin küfürleri,
2- Halkı dalâlete düşürmeleri sebebiyledir.

Etbâ' (tabi olan insanların) iki kat azaba çarpılmaları ise;
1- Küfürleri ve
2- Taklitleri sebebiyledir...


İki Kat Azab?

Burada iki kat azaptan murad, her birinin hak ettikleri azabın iki kat olması değildir. Zira hak ettikleri azabın ikiye katlanması zulümdür, iki kat azaptan murad;
1-
Dalâlet (azabı).
2- Taklîd (azabı)dır...

"Ve lâkin bilmiyorsunuz."
Sizin için olanları ve her bir fırka için olan azapları bilmiyorsunuz...

Liderlerin Savunmaları

"Ve öndekiler de derler ki:" Onlara hitaben... "Sonrakilere..."

Allâhü Teâlâ hazretlerinin onlara olan cevabını işittiklerinde (onlar da kendilerine şöyle derler:)
"Sizin de bize karşı bir meziyyetiniz/üstünlüğünüz olmadı."

Küfür ve dalâletten kaçmak yönünden (sizin bizden üstünlüğünüz yoktu...) Nasıl siz, azabınızın bizim azabımızdan daha hafif olmasını ve bizim azabımızın da sizin azabınızın iki katı olmasını talep ediyor ve istiyorsunuz?
Belki sizler, hevâ-ü hevesinize uygun olduğu için (bizim sözlerimize uyup) küfre girdiniz (ve saptınız)?

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:493-494-495)
Başlık: Cehennem Hazreti Allah’ın Şefkatinin Eseridir
Gönderen: Mücteba - 27 Şubat 2013, 10:44:12
Cehennem Hazreti Allah’ın Şefkatinin Eseridir

Denildi:
Allâhü Teâlâ hazretleri, şefkatinin çokluğundan ve (kullarının işlerini) idare etmesinden cehennemi yarattı...
(Cehennem ateşinin yaratılmasının misali:) insanları misafir eden kişi gibidir.

Der ki:
-"Kim benim misafirliğime gelirse; ona ikramda bulunurum! Ve kim de gelmezse, ona hiçbir şey yoktur!"

Halkı misâfir eden bir başkası da ikramının çokluğunu beyan için;
-"Kim benim soframa gelir ve bana misafir olarsa, ona ikramda bulunurum! Kim gelmezse onu da döver ve onu hapsederim!" der.
Bu onun ikramını te'kid eder. Ve tamamlar. Ve onun birinci kişiden daha çok ikram sahibi olduğunu gösterir...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:497)



Cehennem Ateşinin Hayrı

(Âlimlerin) bazıları da buyurdular ki:
Cehennem ateşi bir yönden hayırlıdır bir yönden de şerlidir.
Nemrûd'un ateşi gibi... Onların gözlerinde şerli idi. Ama İbrahim (a.s)'a karşı serin ve selâmet oldu.
(Cehennem ateşi) hâkimin elindeki (adalet) kamçısı gibidir.
Bu kamçı tuğyanda olan (azgınlık yapan ve toplumun huzurunu bozanlar) için hayırlıdır. Ama itaatkâr için şerlidir.
Cehennem ateşinden selâmet bulmak isteyen kişiye hayırlıların yoluna girmesini tavsiye ederim.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:497)
Başlık: Ölen Mümin ve Kâfirin Ruhunun Gittiği Yerler
Gönderen: Mücteba - 28 Şubat 2013, 11:34:36
Ölen Mümin ve Kâfirin Ruhunun Gittiği Yerler

"Elbette ayetlerimizi tekzîb edenler," (Araf Sûresi, Âyet 40-41)
Hüccetlerin delâlet ettiği dinin usulüne dair olan,
1- Tevhidi,
2- Peygamberlerin peygamberliğini,
3- Ölümden sonra dirilmeyi,
4- Ve cezayı yalanlayanlar...
"Ve onlara îmânı kibirlerine yediremeyenler,"
Büyüklendiler ve ona iman etmeye tenezzül etmediler ve gereğince amel etmekten kaçındılar. Onlar kâfirlerdir.

"Açılmaz," "Onlar için semanın kapıları,"
Yani;
1- Onların duaları kabul olunmaz,
2- Amelleri kabul olunmaz,
3- Onların ruhları göklere kaldırılmaz.
(Bilindiği) gibi göğe yükselmek mü'minlerin duâları, amelleri ve ruhlarının şanındandır...

Hadis-i Şerif'te buyuruldu:
-"Muhakkak ki mü'minin ruhu sema’ya yükseltilir. Kendisine (semanın kapıları) açılır ve ona denilir ki:
'Merhaba! Ey cesette olan temiz ruh hoş geldin! Tâ yedinci kat semâ'ya kadar (böyle hep merhabalarla karşılaşır...)'"


Ve kâfirin ruhu için de kapılar açılır ve ona;
-"Yerilmiş (kötü olarak) geri dön! Böylece (kâfirin ruhu) tâsiccin’e kadar yuvarlanır.”

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:499-500)
Başlık: Ölen Asi Müslümanların Ruhlarının Yeri ve Onlar İçin Dünyadaki...
Gönderen: Mücteba - 01 Mart 2013, 11:56:32
Ölen Asi Müslümanların Ruhlarının Yeri ve Onlar İçin Dünyadaki Yakınlarının Yapması Gereken İyilikler

Bil ki:
Muhakkak ki asi mü'minlerin ruhları, sema ile arz (yeryüzü) arasında olurlar... Bazıları havada olurlar. Bazıları kabirlerinin avlularında olurlar.

(Bu kalma suresi,);
1- Yedi güne kadar,
2- Bir seneye kadar,
3- Veya bundan başka bir zamana kadar hemen mezarının avlularında olurlar.
Tâ ki yaşayanların duâlarının bereketi ve kendisine yetişen (imdadına gelen) hayır ve hasenatın imdâdıyla kurtulur, "Dünyevî semâ"da bulunan karargâhlarına yükselirler.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:501)


Hasan Basrî (k.s.) hazretlerinin yanında, cehennemden en son çıkacak olan adamdan söz edildi. Ona "Hennâd" denilir. Henâd tam bin sene cehennemde azab olundu.

Ve şöyle nida etti:
-"Ey Hannân, Ey Mennan!"

Bunun üzerine Hasan Basrî (k.s.) hazretleri ağlamaya başladı. Ve
-"Keşke ben Hennâd olmuş olsaydım!" dedi.

(Orada hazır olanlar) ona şaştılar! O, onların şaşmalarına:
-"Yazıklar olsun size! Hennâd bir gün cehennemden çıkmayacak mı?" dedi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:504-505)
Başlık: Azab Gören Ruhların Cesaretlerinin Durumu
Gönderen: Mücteba - 04 Mart 2013, 11:20:26
Azab Gören Ruhların Cesetlerinin Durumu

Ruhlar Cesetlerine Bağlıdırlar. Bütün ruhlar, saîd ve şakilerin hepsinin ruhları, cesetlerine bağlı (ve bitişiktirler.) Ruhlara azab edilir. Ve o azaptan cesetler de elem ve acı duyarlar. (Bu durum) Güneş gibidir. Güneş göktedir; nuru, ışık ve aydınlığı da yeryüzündedir...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:501)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 05 Mart 2013, 18:11:06
Her Mü'min ve Kâfirin, Hem Cennette Hem de Cehennemde Bir Yeri Vardır

Hadîs-i Şerifte buyuruldu:
"Hiç bir kâfir ve hiç bir mümin yoktur ki, hem cennette, hem cehennemde bir yeri olmasın. Ve şu halde cennet ehli cennete, cehennem ehli cehenneme girdikleri zaman cennet, cehennem ehline kaldırılır gösterilir. Oradaki yerlerine bakarlar ve kendilerine, 'işte siz Allah'a itaat ederek amel etmiş olsaydınız, bunlar sizin makamlarınız idi,' denilir. Sonra 'ey Cennet ehli, haydi amelleriniz sebebiyle siz bunlara varis olunuz', denilir. Şu halde onların yerleri cennet ehli arasında bölüşülür."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:517)
Başlık: Arasatta (Mahşerde) İnsanların Halleri
Gönderen: Mücteba - 06 Mart 2013, 12:16:47
Arasatta (Mahşerde) İnsanların Halleri

Arasat: öldükten sonra insanların ve diğer canlıların diriltilip toplanacakları meydan, Buraya mevkıf ve mahşer de denir. Kıyamette herkes Arasat meydanında elli mevkıfte (yerde) durdurulur. Her mevkıfte bin sene kalırlar...
Arasat meydanında meşakkat (zorluk) ve sıkıntıda olanlar, kâfirler ile fâsıklardır (günahkârlardır). Onların hâlleri çok korkunç olup, güneş başlarına bir mil kadar yakın gelir. Herkes günahı kadar terler. Kimi dizine, kimi boğazına, kimi tepesine kadar ter içine gömülürler. Üzüntü ve pişmanlık ve kendine yanmaktan, bir hasrettir yükselir. Arasat meydanından, anne, gözünün nuru evlâdını tanımaz, kardeş, ciğer paresi kardeşini aramaz.

Hatta o gün hakkında Kur'ân-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:
-"O kaçacağı gün kişinin kardeşinden ve anasından, babasından ve refikasından, eşinden ve oğullarından; Onlardan her kişinin bir derdi vardır; o gün başından aşar..."

-"O gün ki, olur sema erimiş bir maden gibi. Dağlar da atılmış elvan yün gibi. Ve bir hısım bir hısıma hâlini sormaz!
Birbirlerine gösterilirlerken, mücrim/günahkâr ister ki fidye verse... O günün azabından oğullarını ve refikasını/eşini ve biraderini ve kendini barındıran fasilesini/kavmini ve yeryüzünde bulunanların hepsini de, sonra kendini kurtarsa! Hayır! Çünkü o salgın bir lezâ/salgın ateş, etrafı soyan nâr-ı ceza/ceza ateşi! Çağırır arkasını dönüp tersine gideni. Ve toplayıp toplayıp kasaya yığanı’’ (Mearic Sûresi,ayet 8-10 arası)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:538)
Başlık: Cennete En Son Girecek Olanlar
Gönderen: Mücteba - 07 Mart 2013, 11:39:25
Cennete En Son Girecek Olanlar

Onlar, Allâhü Teâlâ hazretlerinin keremini (rahmetini) ve adaletini ümit ediyorlar. Zira, "La ilahe illAllah" Allah'tan başka ilâh (ma'bûd) yoktur" kavl-i' şerifinin (her zaman ve her yerde) sahibine bir inayet ve yardımı vardır.
Daha sonra onun (kelime-i tevhidin) eseri onların üzerinde zahir olur... Onlar, orada Allâhü Teâlâ hazretleri, haklarında hüküm verinceye kadar beklerler. Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri, onları rahmetiyle cennete koyar. Bunlar, cennete en son girenlerdir.

Cennet Ehlinin Miskinleri

Allâhü Teâlâ hazretleri, onları (ashâb-ı a'râfi) affetmek ve bağışlamayı dilediği zaman, onları bir nehre götürür. O nehre; "Hayat nehri" denilir. O nehrin deresinin (kanalının) iki tarafı altındandır, inci ile bezenmiş ve süslenmiştir. Toprağı misktendir. (Çakıl ve taşları yakuttandır). O onları o nehre atar (ashab-ı a'râf nehirde yıkanırlar) Tâ ki renkleri düzelir. Göğüslerinde beyaz bir ben (leke) kalır. O beyaz ben sebebiyle tanınırlar. Sonra onlar getirilir. Ve cennete girerler. Onlara.- "Cennet Ehlinin Miskinleri" ismi verilir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:540-541)



Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin duâlarından biri de şuydu:

-"Allâhım! Benim yaratılışımı güzel yaptığın gibi benim ahlakımı da güzel yap!”

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:557)
Başlık: Riyakârın Amelinin Hazreti Allah’a Arzı Esnasında Cenabı Hakkın Buyurdukları
Gönderen: Mücteba - 08 Mart 2013, 12:32:31
Riyakârın Amelinin Hazreti Allah’a Arzı Esnasında Cenâb-ı Hakk'ın Buyurdukları

Hadîs-i Şerif'te varid oldu:

"Hafaza melekleri bir kulun amellerini yükseltirler.
1- Namazını,
2- Zekâtını,
3- Orucunu,
4- Haccını,
5- Umresini,
6- Güzel ahlakını,
7- Susmasını,
8- Allâhü Teâlâ hazretlerini zikretmesini,
(Vel-hâsıl her türlü ibadet ve taatını yükseltirler)

Yedi kat göklerin melekleri de onu uğurlayıp arkasına düşerler. Hatta Allâhü Teâlâ hazretlerine arz etmek için bütün perdeleri kat ederler. (Mekândan münezzeh olan) Rab celle celâlühü hazretlerinin (kudretinin) önünde dururlar. Ve bütün melekler, o amellerin, Allah rızası için yapılmış salih ameller olduğuna şahadet ederler.


Allâhü Teâlâ hazretleri onlara buyurur:
-"Sizler, benim kulumun amelinin üzerine muhafaza meleklerisiniz! Ben azîmüşşân ise, onun nefsinde (içinde, kalbinin derinliklerinde) bulunan (niyetlerinin) üzerine gözeticiyim! O kulum (sizin görmüş olduğunuz ve salih zannettiğiniz) bu amellerle beni(m rızamı) murad etmedi ve ben onu ihlâslı görmedim. Ve onun bu amelleriyle Âdemoğullarını aldatmayı (onların yanında kendisinin salih ve çok iyi bir kişi olduğu izlemini) vermeyi kast ettiğini ve niyetle bu amelleri işlediğini biliyorum. O kulum bu ibadetleriyle sizi kandırdı ama beni asla aldatamaz. (Ben onun gerçek niyetini çok iyi biliyorum. Bunu benden gizleyemez... Çünkü) ben gaybları hakkıyla bilenim! Kalplerde olanlara muttaliyim (gereğince biliyorum).
Hiçbir gizlilik bana gizli değildir.
Ve hiçbir uzaklık bana uzak değildir.
Benim olan şeylere olan ilmim; olmayan şeylere olan ilmim gibidir... (Olmayanı da olmuş gibi bilirim)
Geçmişe karşı olan ilmim baki olan (kalan şeye olan) ilim gibidir.
Benim öncekilere olan ilmim, sonrakilere olan ilmim gibidir.
Ben sırrı ve en gizli olanı bilirim.
Kulum, ameliyle nasıl beni aldatabilir?
O ancak hakikati bilmeyen mahlûkatı gururlandırıp kandırabilir! Ben ise en gayb şeyleri hakkıyla bilenim!
Benim lanetim onun (bu riyakâr, ameliyle insanları kandıran kulumun) üzerine olsun!"

O zaman yedi (kat göğün bütün) melekleri veya o amelleri Allah'a arz eden üç bin melek hep birden:
-"Ya Rabbi! Senin lanetin (bu riyakâr ve salih amellerle insanların gözüne girmeye çalışan ve insanlara kendisinin salih kişiymiş izlenimini veren bu kötü insanın) üzerine olsun! Bizim lanetimiz de onun üzerine olsun!" derler.

O anda sema ehli (bütün ruhanîler:)
-"Allahın laneti onun üzerine olsun ve lanet okuyanların lanetleri de onun üzerine olsun!" derler...


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:91-92)
Başlık: Sahte altını kuyumcunun bildiği gibi Hazreti Allah (c.c.)'de riyayı bilir.
Gönderen: Mücteba - 11 Mart 2013, 11:11:41
Sahte altını kuyumcunun bildiği gibi Hazreti Allah (c.c.)'de riyayı bilir.

Sa'dî (k.s.) hazretleri buyurdular:

-"Eğer bakırı gümüşle kaplarsan. Onu ancak bilmeyenlere ve işten anlamayanlara satar ve yutturursun!
Ey cancağızım! Sen sakın mangıra (madenî paraya) altın suyu sürme!
Bunu sarraf hemen anlar ve onu bir pula bile satın almaz..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:92-93)
Başlık: Amellerin Makbul Olanına Ve Olmayanına Hazreti Allah’ın Vâkıf Olması
Gönderen: Mücteba - 12 Mart 2013, 12:25:56
Amellerin Makbul Olanına Ve Olmayanına Hazreti Allah’ın Vâkıf Olması

"Hiçbir şey yoktur ki,bizim yanımızda hazineleri  olmasın.Fakat biz onu ancak malum bir miktar ile indiririz" (Sûre-i Hicr, âyet 21)
Amellerin hepsinin hazineleri vardır. Orada taksim olunur ve ona dönüp biter. Salih amellerin hazinelerinin sonu "Sidre-i münte-hâ"dır..
Bundan anlaşıldı ki "hafaza" melekleri, kulun kalbi ve kalıbı bütün amellerine muttali olup vakıftırlar.
Ama o amellerin makbul olanları veya makbul olmayanlarına vakıf değillerdir. (Melekler, amellerin kabul olunup olunmadığını) ancak o ibadetleri arz ettikten ve yükselttikten sonra öğreniyorlar.
Zapt edilen her amelden dolayı kul ceza (veya mükâfat) görecektir. Kulun amelini mahlûkattan gizlemesiyle; kul o amelini Allâhü Teâlâ hazretlerinden ve meleklerden gizlemeye kadir olamaz; (buna asla gücü yetmez.)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:93)
Başlık: Riyanın Tarifi
Gönderen: Mücteba - 13 Mart 2013, 12:37:00
Riyanın Tarifi

Gösteriş, âhiret ameliyle dünya menfaatini istemektir.

Bu:
1- (Âhiret ameliyle) Allâhü Teâlâ hazretlerinden dünya menfaatini istemek (ile;)
2- Veya insanlardan (dünyevî bir menfaat) istemek (birbirine) müsavidir...

Çünkü riya’da muteber olan, murad'tır (istektir) yoksa kendisinden istenen değildir...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:144)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 14 Mart 2013, 11:03:48
Nefsin Yedi Kötü Sıfatı

Bir kalbde reislik sevgisi bulundukça o kalb gerçek ve kamil bir iman ile iman etmiş olamaz.
 
Nefsin yedi kötü sıfatı vardır. (Onlar:)

1- Ucub,
2- Kibir,
3- Riya,
4- Gadab,
5- Haset,
6- Mal sevgisi (hırs)
7- Makam sevgisidir.

Cehennem'in de yedi kapısı vardır. Kim nefisini bu yedi (kötü huy) ve şeyden korursa, Cehennem'in yedi kapısını kapatmıştır.   

İbrâhim Bin Ethem Hazretleri, bazı talebe ve arkadaşlarına şöyle vasiyet etti.
"Kuyruk ol baş olma. Zira baş belaya uğrar, kuyruk bela ve musibetten kurtulur."

(Ruhul Beyan Tercümesi C.1 S.659)
Başlık: Şehitlerle Haşrolunmaya Hak Kazananlar
Gönderen: Mücteba - 15 Mart 2013, 12:03:29
Şehitlerle Beraber Haşrolunmaya Hak Kazananlar

Denildi:
-"Ya Rasûlellah! Hiç kimse şehitler ile beraber haşr olur mu?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Evet! Bir gün ve gecede yirmi kere ölümü hatırlayan kişi, şehitler ile birlikte haşr olur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 181)
Başlık: Allah Yolunda Öldürülenlerin Hali
Gönderen: Mücteba - 15 Mart 2013, 12:09:35
Allah Yolunda Ölenlerin Hali

"Vela Tegulu" (Sûre-i Bakara, 154) "Ve demeyin," Bu Âyet-i Kerim'e Bedir şehitleri hakkında nazil oldu. Bedir'de on dört kişi şehid düşmüştü. Bedir şehitlerinin altısı muhacirlerdendi, sekizi de esnârdandı.

Ve insanlar şöyle diyorlardı:
"Öldürülen kişi için," İnsanlar, Allah yolunda öldürülen kişi için: "Falanca adam öldü. Dünyanın nimet ve lezzetleri de ondan kaybolup gitti. Yani artık nimet ve lezzetlerden mahrumdur," diyorlardı.
Bunun üzerine Allahü Teâlâ bu ayeti indirdi ve:
"Ve Allah yolunda katlolunanlara 'ölüler' demeyin, hayır, diridirler velâkin siz sezmezsiniz," buyurdu. Hayvanî bünyenin bozulması demektir.

"Allah yolunda,"
Allah yolu, cihattır.
Çünkü bu, sevap kazanma ve Allah'ın rahmetine gark olmanın yolu ve sebebidir.

"Ölüler" Yani onlar "ölüdürler", demeyin. "Hayır, diridirler."
Hüküm bakımından bunlar tıpkı hayatta olanlar gibidirler. Bunların amellerinin sevabı kesilmez. Çünkü bunlar, Allah'ın dinine yardım etmek için öldürüldüler. Din dünyada devam ettiği sürece, onların da sevapları devam eder. Çünkü bu yolu onlar gerçekleştirdiler. Bu onların sünnetidir.

"Velâkin siz şuur edip sezmezsiniz."
Yani şehitlerin nasıl hayatta olduklarını ve hallerinin nasıl olduğunu siz şuur edip sezemezsiniz. Bunda, onların hayatlarının cismanî hayat ile zahiri olarak anlaşılabilecek bir şey olmadığına işaret vardır. Çünkü şehitlerin durumları, ruhanî bir iştir. Akıl ile idrak edilmez, belki vahiy ile anlaşılır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 176-177)
Başlık: Emire İtaatsizlik ve Cemaatten Ayrılmanın Fenalığı
Gönderen: Mücteba - 18 Mart 2013, 11:06:34
Emire İtaatsizlik ve Cemaatten Ayrılmanın Fenalığı

Hadîs-i Şerif:
"Kim emîrinden kerih ve kötü bir şey görürse ona sabretsin. (Cemaattan ayrılmasın, tefrikaya düşmesin). Çünkü kim, bir karış kadar cemaattan ayrılırsa, câhiliyyet ölümüyle ölmüş olur."

Hadîs-i Şerif:
"Kim taattan çıkar ve cemaattan ayrılır da sonra ölürse, câhiliyyet ölümüyle ölmüş olur."

Hadîs-i Şerif:
"Kim cemaattan bir karış kadar ayrılırsa, muhakkak ki o, boynundan İslâm yularını çıkartmıştır."

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri benim ümmetimi (veya Muhammed s.a.v.'in ümmetini) dalâlet üzere toplayıp birleştirmez. Allah'ın yed-i kudreti cemaat ile beraberdir. Cemaattan ayrılan, ayrı olarak ateşe girer."

Bu, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin şu Hadîs-i Şerif'inin manasıdır:
"Kim cennetin ortalarına meskûn olup yerleşmek kendisini sevindirirse, cemaata devam etsin. Çünkü şeytan tek başına olan kişiyle beraberdir; şeytan iki kişiden çok uzak durur."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:685)
Başlık: Halkın Durumuna Göre İdareci İyi Veya Kötü Olur
Gönderen: Mücteba - 19 Mart 2013, 11:26:53
Halkın Durumuna Göre İdareci İyi veya Kötü Olur

….Bunda valilerin, idare ettikleri insanların amelleri, hâl ve hareketlerine göre olduklarına işaret vardır.
Halk iyi ise valiler de iyi olur. Halk kötü olursa valiler de onlara kötü davranır.
Gaddarlık, zulüm ve haksızlık yayıldığı zaman, her bir Müslümana düşen vazife, tevbe ve istiğfar ile Allâh-ü Teâlâ hazretlerine yönelmesi lazımdır. Valinin zulmü veya adaleti, ziraat (ekinlerde), ağaçlarda, meyvelerde kazançlarda, sanatlarda veya sağılan hayvanlarda da zahir olur.

Zalim vali ve idarecilerin zulümlerinin uğursuzluğu ve kötü işlerinden malik oldukları memleketlerde ziraatın bereketi kalkar, ağaçların meyveleri noksanlaşır, tüccarların ticarî muameleleri kesâda uğrayıp zarar ederler, şehirlerde esnaf ve sanat ehlinin işlerinde durgunluk olur, sosyal hayat felce uğrar. İdareciler, âdil oldukları zamanda iş tam bunun, aksi olur. (Piyasalarda canlanma olur, ziraatın bereketi artar, ağaçların meyveleri bol olur, ticaret kâr getirir, esnaf ve sanatkârların işleri başlarını aşar, toplumda sevgi saygı ve huzur olur.)

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:383)
Başlık: Nasıl Olursanız Öyle İdare Edilirsiniz Sözünün İzahı
Gönderen: Mücteba - 20 Mart 2013, 11:04:12
Nasıl Olursanız Öyle İdare Edilirsiniz Sözünün İzahı

Bazı hitaplarda şöyle denildi:
-"Ben Allâhım! Melikü'l-mülk (padişahlar padişahıyım!) Meliklerin kalbleri ve perçimleri benim elimdedir. Kullar bana ibadet ederlerse, onlara rahmet ederim. Bana isyan ederlerse onları cezaya çarparım. Meliklere (padişahlara) sövmekle meşgul olmayın. Bana tevbe edin ki onları (melik ve padişahları) size karşı şefkatli kılayım."

Bu, Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin:
"Nasıl olursanız öyle idare edilirsiniz," Hadis-i Şerifinin manasıdır.

Bunun mânâsı:
"Eğer sizler, itaat ehli olursanız, rahmet ehli (ve şefkatli insanlar) size idareci olurlar.
Eğer sizler isyan ehli olursanız o zaman da siz ceza ehli (gaddar, zalim, merhametsiz) insanlar, tarafından idare olunursunuz," demektir.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:382)
Başlık: Tevazu ve Kibirlenmenin Karşılığı
Gönderen: Mücteba - 21 Mart 2013, 10:59:25
Tevazu ve Kibirlenmenin Karşılığı

Hadîs-i Şerif'te buyuruldu:
-"Kim, Allâhü Teâlâ hazretleri için tevazu ederse; Allâhü Teâlâ onu yüceltir. Ve kim de kibirlenirse; Allâhü Teâlâ hazretleri onu düşürür."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:377)
Başlık: Beyazid'i Bestâmî Hazretlerinin Kendisine Gelen Hâkime Tavsiyeleri
Gönderen: Mücteba - 21 Mart 2013, 11:03:32
Beyazid'i Bestâmî Hazretlerinin Kendisine Gelen Hâkime Nefsi İslah İçin Tavsiyeleri

Kâdî'nin (hâkimin) biri, bir gün Ebû Yezîd el-Bestâmî (k.s.) hazretlerine geldi. Ve
-"Biz senin bildiklerini biliyoruz! Fakat tesirini göremiyoruz?" dedi.

Ebû Yezîd Bestâmî (k.s.) buyurdu:
-"Bir miktar ceviz al! Bir kaba koy! Boynuna as! (Sonra şehri, çarşı ve pazarı dolaş ve halka) seslen:
-"Kim bana bir tokat vurursa; ona bir ceviz vereceğim!"
Eğer bunu yaparsan (bildiklerinin) tesirini görürsün..." Kâdî, istiğfar etti.

Ebû Yezîd Bestâmî (k.s.) buyurdular:
-"(Bu istiğfar ile) gerçekten sen günah işledin! Zira ben sana seni nefsinin kibrinden kurtaracak yolu zikrediyorum; sen de kibrinin emâlinden dolayı (tutmuş) bundan istiğfar ediyorsun?"


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:379)
Başlık: Adil Olmayan Kâdı’nın Taş Olması
Gönderen: Mücteba - 22 Mart 2013, 11:26:16
Adil Olmayan Kâdı’nın Taş Olması

Hikâye olunur. Hıristiyan’ın biri, hanımını bir eşeğe bindirip Müslüman kasabalarından birine geldi. Rindane hayat yaşayan serserilerden biri eşeğin kuyruğunu kesti. Eşeğin kuyruğunun kesilmesiyle eşek can havliyle ürküp sıçradı. Kadın eşekten düştü, kolu kırıldı ve hamlini (yani karnındaki çocuğunu) düşürdü. Kadın hamileydi.
Hıristiyan adam o memleketin kâdısına gitti. Mahkemede durumu anlattı. Şikâyetçi oldu. Kadı efendi işi ciddiye almadı.

O Rindaneye şöyle dedi:
-"Kesmiş olduğun eşeğin kuyruğunu yerine yerleştirip tut. Ta ki kuyruk eski haline gelesiye kadar."

Hıristiyan adama:
-"Sen de bekle, kadın hamile kalıncaya kadar. Kolu da zaten kendiliğinden iyileşir," dedi.

Hıristiyan adam şaşırdı. Kadı efendiye sordu:
-"Sizin adaletiniz bu mu? Şeriatınız bunu mu emrediyor?"

Hıristiyan adam, kadı efendinin cevap vermesini beklemeden, başını göğe kaldırdı, ellerini açtı ve şöyle dedi:
-"Ya ilâhî! Sen halim'sin; ama buna benim sabrım yok. Ey zaif ve horlananları gören ve zulme uğrayanlara yardım eden (bana yardım et!)"

Allah o kadı efendiyi neshetti yani yaratılışını değiştirdi. Hemen o anda taş oluverdi.

Bu hikâyede iki şey vardır.
1- Bu kadı efendi zulmüyle en büyük belâ'ya uğradı.
2- Mazlumlardan mutlaka zulmü kaldırmak lazım. Bu kişi kâfir olsa bile... Çünkü Allah, mazlum olan kâfirin duasını işitir, yani kabul eder.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 383-384)
Başlık: İdarecilerin Vereceği Hesap
Gönderen: Mücteba - 25 Mart 2013, 10:54:30
İdarecilerin Vereceği Hesap

Hadîs-i Şerif'te buyuruldu:

"Kıyamet günü bir 'Vali (idareci)' getirilerek, Cehennem köprüsü üzerine atılacak ve onun atılması sebebiyle köprü öyle sallanacak ki, o kişinin bütün mafsalları yani eklem yerleri birbirlerinden ayrılacak. Eğer amelinde (icraat ve işlerinde) Allah'a itaat edici ise köprüyü geçerek Cennete doğru devam edecek; (yok) eğer Allah'a asi ise köprü yarılarak Cehennemin içine doğru elli senelik derinliğe düşecektir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 469)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: mazhar - 25 Mart 2013, 22:43:55
Allah razı olsun devamını beklerim.
Başlık: Hakiki Hayâ İle Allahtan Utanmanın İzahı
Gönderen: Mücteba - 26 Mart 2013, 11:50:07
Hakiki Hayâ ile Allah'tan Utanmanın İzahı

"Efendimiz (s.a.v.) hazretleri bir gün ashabına buyurdular:
-"Hakikî bir hayâ ile Allah'tan utanın!"
Ashâb-ı kiram (r.a.) hazerâtı:
-"Ya Rasûlellâh! Biz Allâh'dan hayâ ediyoruz: elhamdülillah!" dediler. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Böyle değil! Lakin hakikî olarak Allâhü Teâlâ'dan hayâ etmek isteyen kişi:
1. Başını muhafaza etsi,
2. Başta olan (göz, dil, kulak ve düşünce gibi) bütün azaları haramdan korusun,
3. Batnını (karnını) ve yediklerini muhafaza etsin,
4. Ölümü zikretsin,
5. Mezarda çürümeyi hatırlasın,
6. Âhireti isteyerek dünyanın ziynetini terk etsin.
İşte bunları yapan kişi, hakikî bir hayâ ile Allâhü teâlâ hazretlerinden utanmıştır."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:713-714)
Başlık: Hz. Allah’a İtaat Edene İyi Etmeyene de Kötü İdareci Gönderilmesi
Gönderen: Mücteba - 27 Mart 2013, 11:14:27
Hz. Allah’a İtaat Edene İyi Etmeyene de Kötü İdareci Gönderilmesi

İbni Abbas (r.a) hazretlerinden rivayet olundu:
-“Allahü Teala hazretleri, bir kavminden razı olursa, onların işlerini en hayırlılara verir. Allahü Teala hazretleri, bir kavme gadap ettiği zaman da onların işlerini en şerlilerinin eline verir."


İnen bazı İlahi kitaplarda şöyle bir İlahi hüküm geldi.
-"Muhakkak ki ben Allâhım! Meliklerin meliki'yim! (İdarecilerin idarecisiyim!) Meliklerin kalbleri benim elimdedir.
Kim, bana itaat ederse, melikleri ona rahmet kılarım.
Kim bana isyan ederse, melikleri ona azab kılarım.
Melikler, sebebiyle kalblerinizi meşgul etmeyin!
Lakin bana tevbe edin ki, onları (idarecileri) sizlere şefkatli ve merhametli kılayım!"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:139)
Başlık: Melekler (Rahmet Melekleri) Üç Kişiye Yaklaşmazlar
Gönderen: Mücteba - 28 Mart 2013, 12:06:59
Melekler (Rahmet Melekleri) Üç Kişiye Yaklaşmazlar

Hadîs-i Şerif'te varid oldu:
"Üç (zümreye) melekler asla yaklaşmazlar.
1- Kâfirlerin leşleri,
2- Yapma boyalı kokular sürünen (erkek),
3- Cünüp kişi, ta abdest alıncaya kadar."

Buradaki meleklerden murat, rahmet ve bereket ile inen meleklerdir. Yoksa hafaza melekleri değildir. Çünkü hafaza melekleri, hiçbir halde hiçbir insanı terk etmezler.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:128)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: son yolcu - 28 Mart 2013, 12:47:51
Yapma boyalı koku derken ne demek istenmiş acaba ?

Birde acaba neden sadece erkekeler için?

Başlık: Bir Kavim, İdareci ve Âlimlerinin Kötülüğü Sebebi İle Helak Olur
Gönderen: Mücteba - 29 Mart 2013, 10:52:30
Bir Kavim, İdareci ve Âlimlerinin Kötülüğü Sebebi İle Helak Olur

"Halisa" isimli kitapta zikredildi:
"Bir kavim kendi zulüm (ve günahlarıyla) asla helak olmaz. Kavim ancak, idarecilerin, âlimlerin ve din adamlarının zulüm (ve günahları) ile helak olur."

Üftâde Efendi diye meşhur olan Şeyh (k.s.) hazretleri buyurdular:
"İrşâd hali de böyledir. Talebe ve müridlerdeki dalâlet ve fesat, onların mürşitlerinin fesat ve bozukluğundan ileri gelmektedir. Mürşid, sırat-ı müstakim üzere oldukça, Allahü Teâlâ, talebe ve müridleri dalâlete düşmekten korur. Belâ, bir kavme ancak reislerinin fesatlığı sebebiyle iner."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 207)
Başlık: Semavî Kitapların Gönderiliş Sebepleri
Gönderen: Mücteba - 01 Nisan 2013, 11:13:42
Semavî Kitapların Gönderiliş Sebepleri

Bil ki, bütün (peygamberlere indirilen) semavî kitapların insana nisbetle faydası iki mana üzeredir.
Birincisi: Süflî derekelerden kurtulmak,
İkincisi: Ulvî derecelere yükselmektir, insanın kurtulması gereken süflî derekeler, yedi tanedir.

1. Küfür,
2. Şirk,
3. Cehalet,
4. İsyan,
5. Kötü ahlak,
6. (Beşerî ve hayvanî) sıfat perdeleri,
7. Nefsin perdesi...

İnsanın kurtuluşu ise ulvî derecelere çıkmasıdır. Ulvî dereceler sekiz tanedir.Şunlardır:
1. Mârifetüllâh,
2. Tevhîd (Allâhı bir bilmek),
3. İlim,
4. Taat (ve ibadet),
5. Ahlâk-ı hamide (iyi ahlak),
6. Hakkın cezbeleri,
7. Enâniyettte fena bulmak (benlikten kurtulmak),
8. Onun hüviyetiyle beka (Beka billâh)...

İşte bu âyet-i Kerime, icmâlen (toplu olarak) bütün bunlara işaret etmektedir.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:231)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: sons - 02 Nisan 2013, 03:37:39
Allah razı olsun severek okuduğum bölümlerden biri çok şeyler öğreniyoruz sayenizde teşekkürler
Başlık: Gece ve Gündüz İçin Vazifeli Melekler
Gönderen: Mücteba - 02 Nisan 2013, 10:17:54
Gece ve Gündüz İçin Vazifeli Melekler

Haberde Selmân-ı Farisî (r.a) buyurdular:
Geceye vekil olan bir melek vardır. Ona "Şerâhîl" denir. Gecenin vakti geldiği zaman, o melek siyah cevher (siyah bir top) tutar ve onu batı tarafına sevk eder (delâlet eder). Güneş ona baktığı zaman, göz açıp kırpılacak bir süratle batması vacip olur. Güneş ta ki bir daha o cevheri görünceye kadar batmamakla emir olunmuştur.
Güneş battığı zaman, gece gelir. Meleğin iki kanatları altında zulmet (karanlık) yayılır. Diğer bir melek gelinceye kadar o cevher askıda kalır. (Gelen diğer meleğe) "Herâhîl" denilir. O da beyaz bir cevher ile gelir. Onu güneşin doğacağı tarafa asar. Güneş onu gördüğü zaman; hemen göz açıp kırpıncaya kadar bir zaman içinde doğar. Zira güneş, beyaz cevheri görünceye kadar doğmamakla emir olunmuştu. Güneş doğduğu zaman, gündüz gelir. Meleğin iki kanatları altında nur yayılır. Gündüzün aydınlığı için müvekkel (vazifeli) bir melek vardır. Gecenin karanlığı için de müvekkel (vazifeli) bir melek vardır. Güneşin batışı ve doğması anında." Haberde varit olduğu gibi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 292)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 03 Nisan 2013, 11:13:16
Allah razı olsun severek okuduğum bölümlerden biri çok şeyler öğreniyoruz sayenizde teşekkürler

Cümlemizden...
Başlık: Meleklerle Beraber Uçmak İçin
Gönderen: Mücteba - 03 Nisan 2013, 11:16:34
Meleklerle Beraber Uçmak İçin...

Hadîs-i Kudsî'de İsa (a.s)'a şöyle buyuruldu:
"Ey İsa! Mukarreb melekler ile beraber gökte uçmak istersen (şöyle olmalısın); Şefkat (ve acımada) güneş gibi ol! İnsanların ayıplarını örtmekte gece gibi, tevazuda toprak gibi, hilm (yumuşak huylulukta ve sakinlik) de ölü gibi ve cömertlikte akarsu gibi ol."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 412)
Başlık: İsm-i A'zâm Kur’an-ı Kerim'de Üç Yerdedir
Gönderen: Mücteba - 04 Nisan 2013, 12:00:51
İsm-i A'zâm Kur’ân-ı Kerim'de Üç Yerdedir

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri buyurdular:
"İsm-i A'zam (kendisiyle dua edildiğinde duanın kabul olunduğu Allah'ın büyük) ismi şu üç suresinin içindedir:

Bakara sûresi:
"Allah, başka ilâh (ma'bûd) yok ancak O, Hayy O, Kayyum O." (Sûreyi Bakara, âyet 255)

Âl-i İmrân Sûresi:
"Elif, Lam, Mim. Allah, başka ilâh (ma'bûd) yok ancak O, hayy O,  kayyum O." (Sûreyi Ali İmran, âyet 1-2)

Tâhâ Sûresi:
"Ve bütün yüzler O Hayy u Kayyum'a baş eğmiş." (İsm-i A’zam bu ayetlerdir) (Sûreyi Tâhâ,âyet 111)

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:290-291)
Başlık: Saadet Hazinesine Nail Olmanın Yolları
Gönderen: Mücteba - 05 Nisan 2013, 11:19:01
Saadet Hazinesine Nail Olmanın Yolları

Hafız-ı Şirâzî (k.s.) hazretleri buyurdular:
-"Her saadet hazinesi ki, Allâhü Teâlâ hazretleri Hafız'a verdi.
(Allâhü Teâlâ hazretlerinin Hafız-ı Şirâziye vermiş olduğu maddî ve manevî hazinelerin hepsi)
Geceleri dua etmek, Seher vakitlerinde vird-ü ezkâr okumanın bereketiyledir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:288)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 08 Nisan 2013, 11:42:18
İnsanın Ana Babasına Sövmesi Ne Şekilde Olur

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri buyurdular:
"Kişinin anne ve babasına sövmesi büyük günahlardandır."

Sahabeler:
-"Ya Rasûlellah! Kişi kendi anne ve babasına küfreder mi?" diye sordular.

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:
-"Evet! Kişi, başkasının babasına küfreder, o da onun babasına küfreder. Kişi başkasının annesine söver o da dönüp onun annesine söver. Böylece kişi kendi anne ve babasına sövmüş olur."

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, kendi anne ve babasına küfredilmesine yol açmayı, anne ve babaya sövmek kabul etti.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:728-729)
Başlık: Yapılan Lanetin Gittiği Yer
Gönderen: Mücteba - 09 Nisan 2013, 11:02:46
Yapılan Lanetin Gittiği Yer

İbni Mesûd (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu:
Bir adam, bir arkadaşının kötü bir iş yaptığını zannederek ona lanet etse, o lanet hemen semaya yükselir. Lanet edilen kişi, lanete layık bulamayınca, söyleyene döner. Onu da layık bulamayınca Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin Tevrat’taki, vasıflarını saklayan ve onun hak peygamber olduğunu bildiği halde bu gerçeği gizleyen Yahudileri gider."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 202)
Başlık: Her Şeyin Hz Allah’ı Zikrettiği
Gönderen: Mücteba - 10 Nisan 2013, 11:22:33
Her Şeyin Hazreti Allah’ı Zikrettiği

Allah-ü Teâlâ hazretleri şöyle buyurdular:
"O'nu, yedi sema ile arz ve bütün bunlardaki zev'il-ukûl tesbih eder ve hatta hiçbir şey yoktur ki O'nu hamd ile tesbih etmesin ve lâkin siz onların tesbihlerini iyi anlamazsınız! O cidden halîm-gafûr bulunuyor."

(Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar Allâh-ü Teâlâ Hazretleri'ni tesbih ettiklerine göre) insanlar, duâ ve tesbihlerle meşgul olmaya daha evlâdırlar. Özellikle halvetlerinde (yalnız kaldıktan zaman) ve seher vakitlerinde Allâh-ü Teâlâya duâ ve tesbih ile meşgul olmalıdırlar...

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:340)
Başlık: Hazreti Allah’ın Mekândan Münezzehliğinin Delilleri
Gönderen: Mücteba - 11 Nisan 2013, 15:24:19
Hazreti Allah’ın Mekândan Münezzehliğinin Delilleri

Rivayet olundu:
İmam Gazali (k.s.) hazretlerinin üstâzı İmamü'l- Haremeyn (r.h.) hazretleri, bir yerde bazı büyüklerle misafir olarak ağırlandı. Onun yanında âlimler ve büyükler toplandılar. Mecliste bulunanlardan biri ayağa kalktı.
Ve:
-"Allâh'ü Teâlâ Hz.lerinin mekândan münezzeh olduğuna delilin nedir?" Dedi ve şu kavl-i şerifi okudu: -"O Rahman arş üzerine istiva buyurdu."

İmamü'l-Haremeyn (r.h.) buyurdular:
Allâh'ü Teâlâ hazretlerinin mekândan münezzeh olduğuna delil; Yunus (a.s)'ın balığın karnında Allâh'ü Teâlâ hazretlerine dua ettiği şu kavl-i şeriftir:
-"La iiâhe illa ente sübhâneke innî kuntu minez-zalimin Senden başka ilâh yoktur, seni tenzih ederim, muhakkak ki ben zalimlerden oldum."
Orada olanlar, kendisine şaşkınlıkla baktılar. Ziyafet sahibi bunun açıklanmasını istedi.

Bunun üzerine imam hazretleri:
-"Burada bin dirhem (altın) borcu olan bir fakir var. Onun borcunu öde, ben de bunu beyan edeyim!" dedi.
Ziyafet sahibi o fakirin borcunu ödemeyi kabul etti. Bunun üzerine İmamü'l-Haremeyn (r.h.) buyurdular:
-"Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, miraca gittiği ve Allâh'ü Teâlâ hazretlerinin dilediği yüce ve yüksek yerlere kadar çıktığında; orada şöyle dua etti:
-"Ben, Senin nefsine sena ettiğin gibi sana gereğince senayı ihsâ edemem (sayamam)."

Yunus (a.s),  zulümât ile müptela olduğunda, denizin dibinde balığın karnında şöyle dedi:
-"La ilahe illa ente sübhaneke innî kuntu minez-zalimin Senden başka ilâh yoktur, seni tenzih ederim, muhakkak ki ben zâlimlerden oldum." Diye dua etti.

Onlardan her biri (Hem Efendimiz s.a.v. hazretleri ve hem de Yunus (a.s), biri yedinci katın bile ötesinde Sidre-i müntehâda diğeri de denizin dibinde balığın karnında) muhatap için olan;"Sen" kavl-i şerifiyle Allâh'ü Teâlâ hazretlerine hitap ettiler. Eğer Allâh'ü Teâlâ hazretleri bir mekânda olmuş olsaydı; muhatap için olan;"Sen," kavl-i şerifiyle hitap edilmesi sahih olmazdı. (O takdirde gayb kelimesiyle hitap etmeleri gerekirdi...) işte bu, Allâh'ü Teâlâ hazretlerinin mekândan münezzeh olduğunun delilidir..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 255-256)
Başlık: Abdal Kulların Yüceliğe Ulaşma Sebepleri ve Yücelik Alametleri
Gönderen: Mücteba - 12 Nisan 2013, 16:08:29
Abdal Kulların Yüceliğe Ulaşma Sebepleri ve Yücelik Alametleri

Ebû Derdâ (r.a.)
hazretlerinden rivayet olundu. Buyurdular:

-"Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretlerinin bazı kullan vardır. Onlara "abdal" denilir. Onlar ulaştıkları bu o yüce makama, çok namaz kılmak, namaz kılmak, faydalanmak ve güzel elbise ve görünüş ile ulaşmadılar.

Onlar bu makama;
1- Verânın sıdk-u samimiyeti,
2- Güzel niyet,
3- Göğüslerin (kalblerin) selâmeti,
4- Bütün Müslümanlara rahmet,
5- Mahlumata şefkat beslemek;
Sebebiyle Allâhü Teâlâ hazretleri onları ezeli ilmiyle seçti ve onları kendi zatına halis kullar (ve evliya yaptı.)
Onlar kırk kişidirler, İbrahim Aleyhisselâm'ın kalbi misalidirler. Onlardan biri vefat ettiği zaman, mutlaka Allâhü Teâlâ hazretleri, onun yerine geçecek birini yaratır. Ve koyar..."


Evliyâullâh'ın Bazı Alâmetleri

Ve bilki onlar (evliya);
1- Hiçbir şeye sövmezler,
2- Küfretmezler,
3- Hiçbir şeye lanet okumazlar,
4- Altlarında olanları hakir görmezler,
5- Üstlerinde olanlara da haset etmezler,
6- Onların içlerinde kıskançlık yoktur,
7- Hayır, bakımından insanların en hoşları ve temizleridir,
8- Ahlak en güzelleridir,
9- Huy bakımından en yumuşaklarıdır,
10- Nefis bakımından insanların en cömertleridir,
11- Ve onlar ile Rableri arasında olan ibadetlerde yarışan at ve esen yel (fırtınalar) onlara ulaşamaz...
12- Onların kalbleri, yüce tavanlara yükselmektedir; hayırların yarışında; Allâhü Teâlâ hazretlerine olan şevklerinden ve heyecanlarından...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:449-450)
Başlık: Hazreti Allah’ın, Hakiki Abidlere Lutfu
Gönderen: Mücteba - 22 Nisan 2013, 11:53:50
Hazreti Allah’ın, Hakiki Abidlere Lutfu

Allahü Teâlâ Hazretleri Hadîs-i Kudsi'de buyurdular:

"Kim benim veli kuluma (evliyâullaha) düşman olursa; ben ona harb ilân ederim. Kulum hiçbir şey ile bana yaklaşamaz; ancak ona farz kıldığım ibadetleri sever ve ihlâs ile ifa ederse yaklaşır. Kulum (farzları sevdikten sonra) her zaman bana nafile ibadetler ile yaklaşır. Farz ve nafile ibadetlerin sonucu ben onu severim. Ben onu sevdiğim zaman, onun kulağı olurum, benimle işitir, onun o gören gözü olurum, benimle görür, onun o tutan eli olurum, benimle tutar ve onun o yürüyen ayağı olurum benimle yürür. And olsun ki, eğer o kulum dua edip, benden bir şey isterse, mutlaka dilediğini veririm. Eğer o bir serden bana sığınırsa, mutlaka onu korurum."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:762)
Başlık: Hazreti Allahın En Büyük Ordusu Rüzgâr ve Su
Gönderen: Mücteba - 24 Nisan 2013, 12:23:05
Hazreti Allahın En Büyük Ordusu Rüzgâr ve Su

İbni Abbas (r.a.) hazretleri buyurdular:
Allah'ın en büyük ordusu rüzgâr ile sudur. Rüzgâra, diye isim verilmesinin sebebi ise, nefisleri rahatlatıp dinlendirmesindendir.

Veki el-Cerrah (r.h.) şöyle buyurdular:
Eğer rüzgâr ve sinekler olmasaydı, dünya kokuşurdu.

Kâdî Şureyh (r.h.) buyurdular:
Rüzgâr, ya bir hastanın şifası veya bir sağlamın hastalığı için eser. Yani, esen her rüzgâr, ya hasta olana şifa’dır veya sağlıklı olana hastalıktır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 216-217)
Başlık: Hazreti Allah’ın Ahirette Âdemoğluna Hitabı
Gönderen: Mücteba - 25 Nisan 2013, 17:48:33
Hazreti Allah’ın Ahirette Âdemoğluna Hitabı

Fudayl b.İyaz (k.s.) Hazretleri buyurdular:

Allâhü Teâlâ kıyamet günü şöyle der:
"Ey Âdemoğlu! Senin dünyadaki zühdü, âhirette nefsinin rahat etmesi için istedin!
Senin her şeyden kesilip bana dönmen, nefsinin izzet ve şerefi için istedin!
Lâkin sen benim rızam için düşmanlarıma düşmanlık ettin mi?
Veya Allah yolundu benim rızam için evliya ve dostlarımdan birini dost edindin mi?"

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:625)
Başlık: Hazreti İbrahim’in Dini Üzere Olmanın Mânâsı | İbrahim Aleyhisselâm'ın Milletine
Gönderen: Mücteba - 25 Nisan 2013, 17:49:08
Hazreti İbrahim’in Dini Üzere Olmanın Mânâsı

"O halde ibrahim milletine tâbi olun;" (Sûre-i Ali İmran :95)
(Ne olduğu halde?
İslâm milletine tabi olun, islâm milleti aslında İbrahim Aleyhisselâm'ın diniydi.
Ey Yahudiler! Sizler, sandığınız gibi, İbrahim Aleyhisselâm'm milletine tabi olmuş değilsiniz!
"Hakperest bir Hanîf olarak."
Bütün sahte ve bozuk dinlerden yüzçevirmiş olan İbrahim Aleyhisselâm dini, demektir.
"O hiçbir zaman müşriklerden olmadı" (Sûre-i Ali İmran :95) Dinlerinin usul ve furû işlerinde müşrik olmadı.

Yahudiler Müşriktirler

Bu ayet-i kerimede Yahudilerin müşrik olduklarına tariz ve İbrahim Aleyhisselâm ile Yahudilerin arasında kesinlikle bir alâka'nın olmadığını açık bir şekilde beyan etmektedir...
Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin, Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm'ın dini üzere olmaktan maksat, usûl'de dini üzere olduğunu beyandır... Çünkü Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, tevhide ve Allah Subhânehû ve Teâlâ hazretlerinden başka bütün ma'budlardan yüz çevirmeye davet ediyordu...

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:620-621)


İbrahim Aleyhisselâm'ın Milletine Tabi Olmanın Alâmeti

İbrahim Aleyhisselâm'm milletine tabi olmanın alâmeti,
1. Hakka tabi olmak,
2. İslâm dini dışındaki bütün dinlerden yüz çevirmek ve ka¬çınmak.
3. Evliyâullahı (Allah dostlarını) sevmek,
4. Allah'ın düşmanlarını düşman bilmektir.

Muhabbette Vahdet

Bir kişi, bütün taat ve ibadetleri yapsa da ve kalbinde muhabbeti Allâhü Teâlâ hazretlerine halis ve muhlis etmezse o kişi soğuk demiri dövüyor, demektir.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:625)
Başlık: Hazreti İbrahim’in Şiddetli Korkusuna Cenabı Hakkın Cevabı
Gönderen: Mücteba - 26 Nisan 2013, 11:34:22
Hazreti İbrahim’in Şiddetli  Korkusuna Cenab-ı Hakkın Cevabı

Rivayet olundu:
Allâhü Teâlâ hazretleri (ibrahim (a.s)'a vahiy ederek şöyle) buyurdu:
-"Ey İbrahim! Sende gördüğüm bu şiddetli korku nedir?"

İbrahim Aleyhisselâm:
-"Yâ Rabbi Nasıl korkmam ki? Halbuki babam Adem (a.s)'ın mahalli (yeri) sana yakındı. Sen onu kudret elinle yarattın. Ona kendi ruhundan üfledin! Ve sen meleklere ona secde etmelerini emrettin. Ancak Adem (a.s)ın bir zellesinden dolayı sen onu civarından (yakınlığından) çıkarttın!"

Allâhü Teâlâ hazretleri, ona şöyle vahiy etti:
-"Ey ibrahim! Sen bilmez misin ki, sevgilinin sevgiliye karşı suçu çok şiddetlidir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 397)
Başlık: Saadetin 6 Anahtarı
Gönderen: Mücteba - 29 Nisan 2013, 16:11:08
Saadetin 6 Anahtarı

Zü'n-Nûn-i Mısrî (k.s.) hazretleri buyurdular:
-"Saadetin alâmeti (şunlardır):
1- Sâlihleri sevmek,
2- Salihlere yaklaşmak,
3- Kur'ân-ı kerimi okumak,
4- Geceyi uyanık geçirmek (özellikle seher vaktini...),
5- Âlimlerin meclislerine devam etmek,
6- Kalb yufkalığıdır...."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:558)
Başlık: Cihada Verilen Sevap
Gönderen: Mücteba - 30 Nisan 2013, 11:49:56
Cihada Verilen Sevap

Ebû Hüreyre (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu.
Buyurdular:
Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin ashabından biri, bir dağ başına uğradı. Orada çok tatlı suyu olan bir pınar gördü. Pınar onun çok hoşuna gitti. Ve (kendi kendisine):
-"Eğer ben insanlardan uzlet etseydim (insanları terk edip bir köşeye çekilseydim); bu dağ başında otururdum. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinden izin alıncaya kadar da bunu yapamam!" dedi. Ve geldi, bunu Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine anlattı.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri;
-"Bunu yapma! (insanları terk edip bir dağ başında ibadete çekilme) Muhakkak ki sizden birinizin Allah yolunda olan makamının fazileti, yetmiş sene ibadet etmekten daha faziletlidir.
Sizden biriniz, Allâhü Teâlâ hazretlerinin sizi bağışlamasını ve sizi cennete koymasını istemiyor musunuz? (Öyleyse) Allah yolunda cihâd edin. (İslâm dininin yayılması ve insanlara öğretilmesi için çalışın!)
Deve sağacak kadar bir ân Allah yolunda savaşana (düşman ile vuruşana) cennet vacip olur..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:266)
Başlık: Cihadın Kısımları ve Önemli Olanı
Gönderen: Mücteba - 02 Mayıs 2013, 13:04:37
Cihadın Kısımları ve Önemli Olanı

Cihat iki kısımdır.
1- Zahirî cihat,
2- Batıni cihat.

Zahirî cihat kâfirlerle yapılan cihattır.
Batıni cihat ise, nefs-i emmâre ve şeytan ile yapılan cihattır. Bu, savaşların en zorudur. Çünkü kâfir, muharebe veya sulh ya da can ve mal vermekle, herhangi bir şekilde savaştan geri dönebilir. Ama şeytan böyle değildir. Şeytan, senden, senin dinini ve imanını sıyırıp almadıkça geri dönmez; yani seninle savaşmaktan vazgeçmez.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 404)
Başlık: Cihadı Düşünmeden Ölenin Kötü Akibeti
Gönderen: Mücteba - 02 Mayıs 2013, 13:05:00
Cihadı Düşünmeden Ölenin Kötü Akibeti

Hadîs-i Şerif'te şöyle buyuruldu:
"Cihad etmeden ve içinden cihad etmeyi geçirmeden ölen bir kimse, münafıklıktan bir şu'be üzerine ölmüş olur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 410)
Başlık: Yahya (A.S)'in Beni İsrail'e, 5 Hususla Alakalı Vaazı
Gönderen: Mücteba - 07 Mayıs 2013, 11:25:40
Yahya (A.S)'in Beni İsrail'e, 5 Hususla Alakalı Vaazı

Efendimiz (s.a.v) hazretleri buyurdular:

-"Allâhü Teâlâ hazretleri, Yahya bin Zekeriyya (a.s.) hazretlerini israil oğullarına peygamber olarak gönderdiğinde ona İsrail oğullarına şu beş şeyi emretmesi ve onlara beş şeyi misal getirmesini emretti:
1. Allah'a Şirk koşmamak,
2. Namaz kılmak,
3. Oruç tutmak,
4. Zekât (sadaka) vermek,
5. Allâhü Teâlâ hazretlerini zikretmek...

(Birincisi:) Yahya Aleyhisselâm israil oğullarına, Allah'a ibadet etmeyi ve Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmamayı emretti.
Onlara şirke şöyle misal getirdi:
Adamın biri kendi malı ile bir köle satın aldı. Sonra onu bir eve yerleştirdi. Onu evlendirdi. Ona mal ve sermaye vererek ticaret yapmasını, para kazanmasını ve bu kazancından yeteri kadar yemesini ve kârın arta kalanını da kendisine vermesini emretti. Fakat köle bilerek, karı efendisinin düşmanına veriyor; efendisine de çok az ve değersiz bir şey veriyor. Kölenin bu yaptığına hanginiz razı olursunuz?

(ikincisi:) Yahya Aleyhisselâm, israil oğullarına namazı emretti ve namaz ile ilgili şöyle bir misal getirdi:
Namazın misali şu adam gibidir. Adamın biri, meliklerden birinin huzuruna çıkmak için izin istedi. Kendisine izin verildi. Adam melik'in huzuruna çıktı. Melik, onun söylediklerini işitmek ve ihtiyacını gidermek için yüzüyle ona döndü. Fakat adam (melike bakıp konuşacağına ve meramını ifade edeceğine) sağa ve sola bakmaya ve başka şeylere iltifat etmeye başladı, ihtiyaçlarının giderilmesine pek önem vermedi. (Adamın bu yersiz davranışlarından ötürü) melik, ondan yüz çevirdi ve onun ihtiyaçlarını gidermedi.

(Üçüncüsü:) Yahya Aleyhisselâm, israil oğullarına, orucu emretti.

Oruç için onlara bir misal getirdi ve şöyle dedi:
-"Oruç tutan adamın misali, savaş için savaş elbiselerini giyen adam gibidir. Adam savaş için hazırlık yapıp elbiselerini giydi, silâhını kuşandı. Fakat düşman ona ulaşmadı ve düşmanın silâhı da kendisinde işlemedi..."

(Dördüncüsü:) Yahya Aleyhisselâm, israil oğullarına zekât ve sadaka vermeyi emretti. Sadaka veren kişiye şöyle bir misal getirdi:
Yahya Aleyhisselâm buyurdu:
-"Zekât ve sadaka veren kişinin misali, düşman tarafından esir edilen adamın misali gibidir. Adam onlardan nefsini belirli bir ücret karşılığında satın aldı. (Mükâtebe oldu.) Onların memleketlerinde çalışmaya başladı. Az çok ne kazandıysa onu onlara verdi. Hatta böylece nefsini onların elinden kurtardı. Azad olundu. Boyundaki kölelik boyunduruğunu çözdü...

(Beşincisi:) Yahya Aleyhisselâm onlara. Allâhü Teâlâ hazretlerini zikretmeyi emretti ve zikir için onlara bir misal getirdi. Ve buyurdu:

-"Zikrin misali, kaleleri olan bir kavmin misalidir. Düşman kendilerine yaklaştığında, kalelerine girerler: kalelerinin kapısını sıkısıkıya kapatırlar ve böylece nefislerini düşmanlarından korurlar..."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:723-724-725)
Başlık: Dünyada Saray İçin Harcanacak Parayı İnfak Edene,Ahirette İkram Olunan Saray
Gönderen: Mücteba - 08 Mayıs 2013, 11:27:33
Dünyada Saray İçin Harcanacak Parayı İnfak Eden Adama, Ahirette İkram Olunan Saray

Cafer b.Süleyman Hazretleri buyurdular:
Ben ve Mâlik bin Dinar (k.s.) hazretleri, Basra'ya uğradık. Şehrin sokaklarında gezerken bir sarayın  
yapılmakta olduğunu gördük. imâr ediliyordu. Güzel bir genç, sarayın inşaatında çalışan işçilere emrediyordu.
O genç,
-"Yapın! işleyin!" diyordu.
Yanına vardık. Kendisine selâm verdik. Selâmımızı aldı.

Mâlik bin Dinar (k.s.) hazretleri ona sordu:
"Bu sarayın inşaatına ne kadar altın harcamayı niyet ettin?"

O:
-"Yüz bin altın harcamaya niyet ettim!" dedi.

Mâlik bin Dinar (k.s.) hazretleri ona:
-"Sen bu malı bana vermez misin? Ben onu hakkı olan yere koyayım  (harcanması gereken yerde harcayım) ve onun yerine Allâhü Teâlâ hazretleri katından bu saraydan daha hayırlı bir sâray tazmin edeyim.  Öyle bir saray ki vildânları, çadırları ve güzel bahçeleri bulunsun. Kubbe ve haymaları kırmızı yakuttan olup, cevher ile süslenmiş olsun, toprağı zaferan. Harcı miskten olsun. O sarayın binasına hiçbir el değmemiş olsun ve onu hiçbir usta bina etmemiş olsun. O sarayı; noksan sıfatlardan temiz Celil Teâlâ hazretleri, "ol" dedi o da oluverdi." dedi.

Mâlik bin Dinar (k.s.) hazretlerinin bu sözleri, gence tesir etti. Söylenen parayı hazırladı. Kalem ve
kağıt getirtti. Sonra yazdı:
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adı ile...
Bu (yazılı senet) Malik bin Dinar'ın falan oğlu falana olan taahhüt ve tazminidir. Hiç şüphesiz ki, ben Allah katında senin bu kasrına (sarayına) karşılık bir saraya kefilim. Sıfatı (şekil ve yapısı) benim vasfettiğim gibidir ve hatta daha ziyâdesini vermek Allah'a kalmıştır. Senin bu malın karşılığında, senin bu sarayından daha geniş ve daha güzel bir sarayı, cennette satın aldım. Koyu bir gölgede ve Aziz ve Celil'e yakın olarak..."

Sonra o yazılanı dürdü ve o gence verdi. Ve o gençten almış olduğu bin altını da fakir fukaraya (Allah yolunda) infak etti. Hepsini dağıttı. Kırk gün sonra o genç öldü. O genç varislerine, Malik bin Dinar hazretlerinin kendisine yazmış olduğu mektubu bedeniyle kefeninin arasına koymalarını vasiyet etti.
O gencin vefat ettiği gece Malik bin Dinar (k.s.) hazretleri (namaz kıldığı) mihrabının üzerine konulmuş bir mektup gördü. Onu eline aldı, açtı. Mürekkepsiz yazılmış bir mektup idi.
Ve şöyle yazılıydı:
"Bu (belge), Azîz ve Hakîm olan Allah tarafından Malik bin Dinar'a (gönderilen bir) beraattır. O gence söz verdiğin köşkü ve yetmiş katı ziyadesiyle verdik!"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 345-346)
Başlık: Mescid Yaptırmanın Sevabı
Gönderen: Mücteba - 09 Mayıs 2013, 17:18:04
Mescid Yaptırmanın Sevabı

Hadis-i şerifte varid oldu:

-"Kim riya (gösteriş) ve sum'â (duyurmak ve desinler düşüncesini) murad etmeksizin sadece ve sadece Allâhü Teâlâ hazretlerinin rızası için mescid bina ederse; Allâhü Teâlâ hazretleri de onun için cennette bir bina inşa eder..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:109)
Başlık: Bursa Ulu Camiinin Fazileti
Gönderen: Mücteba - 13 Mayıs 2013, 10:49:08
Bursa Ulu Camiinin Fazileti

Şeyh Üftâde (k.s.) Hazretleri buyurdular:
"Kâbe-i Mükerrere, Medine-i Münevvere ve Kudüs-ü Şeriften sonra Bursa Ulu camiinden daha şerefli bir makam yoktur’’  Şeyh Üftâde Hazretleri buyurdular:

Bursa Ulu Camii'nin yeri, Nuh (a.s)'a iman eden ve gemiye binmeye yetişemediği halde Allah'ın kendisini tufandan koruduğu yaşlı kadının evinin bulunduğu yerdir.

Şeyh Üftâde (k.s.) Hazretleri yine buyurdular:
"Bazı tarikat ehline keşif yoluyla zahir oldu. Kim Bursa Ulu Camii'nde ibadet ve zikir ile meşgul olursa Allah, onu gaflet tufanından korur. (O yaşlı kadını tufandan koruduğu gibi.)"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:773)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 15 Mayıs 2013, 10:06:43
Hayvanların Asilere Lanet Sebebi

"Ülâike yel’anühümüllâhü ve yel’anühümül lâinûn" (Sûre-i Bakara, âyet 159)
"Lanet ediciler" yahutta  hayvanlar ve haşerelerdir. Onlar yani canlılar, Allah'a isyan eden kullara lanet ederler ve: "Allahım! Âdemoğullarının isyankârlarına lanet et! Çünkü onların uğursuzluğu sebebiyle bereketten yoksun bırakıldık, yağmurumuz kesildi," derler.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 202)

İsyan edenler, Cehennem azabını hakikatiyle bilmiş olsalardı, günah ve isyanları asla irtikab etmezlerdi. Bir delikte zehirli bir yılanın olduğunu bilen kişinin, elini o deliğe sokması nasıl ki imkânsız ise, Cehennem azabına inancı tam olan kişinin de ateşten ve azaptan dolayı asla isyan irtikab etmez.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 207)
Başlık: "Size iki vaiz bırakıyorum"
Gönderen: Mücteba - 16 Mayıs 2013, 10:39:21
"Size iki vaiz bırakıyorum"

İbn Mes'ud (r.a.) Hazretleri buyurdular:
Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin ayrılığı yaklaştığı zaman bizleri annemiz Hazreti Aişe(r.anha)'nın evinde topladı.
Sonra bizlere baktı. Gözleri yaşlarla doldu ve şöyle buyurdu:
-"Merhaba bizlere (hoş geldiniz!) Allâh-ü Teâlâ size hayat (uzun ömür) versin! Size Allah'ın takva ve taatini tavsiye ederim!
Ayrılık (vakti) yaklaştı!
Allah'a, sidretü'l-münteha’ya ve cennetü'l-me'vâ'ya gidiş vakti geldi!
Beni ehl-i beytimin erkekleri yıkasın.
Beni bu elbiselerime kefenlesinler; isterlerse yemen beziyle de kefenleyebilirler!
Beni yıkayıp, kefenlediğiniz zaman; beni bu evimde kabrimin kenarında şeririmin üzerine koyun!
Sonra bir saat kadar evden çıkın beni öyle bırakın!
Benim üzerimde ilk namaz kılacak olan habibim (sevgilim) Cebrail Aleyhisselâm'dır. Sonra Mikail Aleyhisselâm, sonra İsrafil Aleyhisselâm, sonra ölüm meleği (Azrail Aleyhisselâm) ordularıyla beraber (emirlerinin altındaki meleklerle) beraber üzerimde namaz kılacaklardır...
Sonra bölük bölük gelin benim üzerimde namaz kılın!"

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin ayrılışını duyduklarında, sayha atıp ağladılar...
Ve dediler ki:
-"Ya Rasûlallâh! Sen Rabbimizin Rasûlü, cemaatımızın mumu (kandil ve nuru) ve işlerimizin sultanısın! Sen bizden ayrıldığın zaman biz işlerimizde kime müracaat edelim?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Ben size bembeyaz bir cadde terkettim! Ve size iki vaiz terkediyorum (bırakıyorum):
1. Konuşan (vaiz),
2. Susan (suskun vaiz),
Konuşan vaiz, Kur'ân-ı kerim'dir.
Susan (suskun) vaiz ise ölümdür.
Bir iş size müşkil (karışık ve zor) geldiği zaman, Kur'ân-ı Kerim ve sünnet-i seniyye'ye müracaat ediniz.
Kalbleriniz katılaştığı zaman ise, onu, ölümler (ve ölülerin) hallerinden ibret almak suretiyle (kalbinizi) yumuşatın!"

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:532-533)
Başlık: Sıkıntı ve Rahatlığın Sebebi
Gönderen: Mücteba - 17 Mayıs 2013, 10:38:04
Sıkıntı ve Rahatlığın Sebebi

Allâhü Teâlâ hazretleri insanları bazen sıkıntı, fakirlik ve zarardan rahat, rehavet, çeşitli zenginlik ve nimetlere ve bazen de bunun aksine çevirir. Şefkatli bir babanın yaptığı gibi... Şefkatli baba, bazen evlâdına haşin davranır ve bazen de ona karşı lutüfkâr davranır. (Bütün bunlar onun) salahı (iyiliği), hüccetleri ilzam etmek ve illeti (sebebini) izah içindir. Bu muamelede onun için terbiye, dininde ve dünyasında büyük fayda vardır; eğer aklını kullanırsa...

Saib (r.h.) buyurdular:
Hayat çetin ve sıkıntılıdır. Hayata karşı dik başlı olmak akıllılık değil... Ve hayat ve zaman tarafları inişli ve çıkışlıdır...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 384)
Başlık: Kulun İyiliğinden Önce Hazreti Allahın Kuluna Yaptığı (10) İyilik
Gönderen: Mücteba - 20 Mayıs 2013, 10:51:15
Kulun İyiliğinden Önce Hazreti Allahın Kuluna Yaptığı (10) İyilik

Onlar (Allâhü Teâlâ hazretlerinin kulunun bir hasenesinden önce kuluna vermiş olduğu on hasene şunlardır)
1. Yoktan var etme hasenesi,
2. İsti’dad hasenesi,  Yani kulunu ahsen-i takvim üzere yaratması ve onu ihsanda bulunmaya müsteid (istidad sahibi) kılması,
3. Terbiye hasenesi,
4. Rızk Hasenesi,
5. Peygamberler gönderme hasenesi,
6. Kitablan indirme hasenesi,
7. Hasenat ve seyyiâtin  (iyilik ve günahları)  beyan etme hasenesi,
8. Tevfik hasenesi,
9. İhsanda ihlâs hasenesi,
10. Hasenatta güzel kabul hasenesi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:296-297)
Başlık: Putlara Tapma İşini İlk İhdas Edenler Kimlerdir?
Gönderen: Mücteba - 21 Mayıs 2013, 11:16:32
Putlara Tapma İşini İlk İhdas Edenler Kimlerdir?

Putlara tapma işini ilk ihdas eden, uyduran ve çıkaranlar Nuh Aleyhisselâm'ın kavminden (bazı kişiler)dir.

Bu şöyle oldu:
Âdem Aleyhisselâm'ın beş sâlih evlâdı vardı.

Onlar:
1- Vedd,
2- Suvâ',
3- Yeğûs,
4- Yeûk,
5- Nesr
idi.

Vedd, vefat ettiğinde insanlar çok üzüldüler, onun ölümüne çok mahzun oldular. Onun mezarının etrafında toplandılar. Ondan ayrılamadılar. Bu "Bâbil" toprağındaydı.
Şeytan bunu gördüğünde, (çok sevindi onları sapıtmak için) insan suretinde onlara geldi. Ve onlara:
-"Sizin için onun bir suretini ve şeklini yapayım; o surete baktıkça kendisini hatırlarsınız?"

Onlar da:
-"Evet (iyi olur)" dediler.
Şeytan Veddin suretini ve heykelini onlara yaptı.
Sonra onlardan herhangi biri öldüğü zaman, onun suretini yapmaya başladılar. Ve heykele de o ölen şahsın ismini verdiler.
Sonra zamanlar geçti. Nesepler değişti. Babalar, evladlar ve evlatların evlatları geldi...(O suretlerin neye ve hangi gaye ile yapıldığını unuttular.)

Ve şeytan daha sonra onlara;
-"Sizden önce yaşayan atalarınız ve ecdadınız işte bu suretlere ve heykellere tapıyorlardı!" dedi.
Onlarda, Allâhü Teâlâ hazretlerine ibadet etmeyi terk ettiler. Putlara, resimlere ve heykellere tapmaya başladılar.
Bunun üzerine Allâhü Teâlâ hazretleri, kendilerine Nuh Aleyhisselâm'ı gönderdi.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:451-452)
Başlık: Başkasına Tuzak Kuran Hasetçinin İbretli Sonu
Gönderen: Mücteba - 22 Mayıs 2013, 12:22:54
Başkasına Tuzak Kuran Hasetçinin İbretli Sonu

Bekir bin Abdullah buyurdu:
Adamın biri hükümdarların huzuruna girer ve şöyle seslenir:
-"ihsan sahibi kişiye, mertebesine yakışır bir şekilde ihsanda bulun; kötü kimseye zaten kötülüğü yeter."
Orada bulunanlardan biri, bu sâlih kişinin hükümdarların yanındaki durumunu ve konuşmasını kıskanarak harekete geçti.

Hükümdara giderek:
-"Seninle konuşan adam, hükümdarın ağzı kötü bir şekilde kokuyor," dedi.

Hükümdar da:
-"Peki, bunu nasıl isbat edebilirsin?" diye sordu.

Adam şöyle Cevap verdi:
-"Onu huzurunuza getiririz. Adam size yaklaştığında, o adam sizden kokuyu duymamak için eliyle burnunu kapatacaktır."
Bu kıskanç adam gitti. Kıskandığı sâlih insanı evine çağırdı. Ona sarımsaklı bir yemek yedirdi. Yemekten sonra o sâlih insanı alıp hükümdarın huzuruna çıkarttı.

Hükümdar ona:
-"Yaklaş!" dedi. Salih kişi ona yaklaştı. Yediği sarımsaklı yemeğin kokusuyla hükümdar rahatsız olmasın diye fazla yaklaşmak istemedi.

Hükümdar:
-"Yaklaş! Daha yaklaş!" dedi. Salih kişi, hükümdara yaklaştı. Yediği sarımsakların kokusunun hükümdara gitmesinden korktuğu için eliyle ağzını kapattı. Hükümdar, sâlih adamının ağzını kapattığını görünce kendi içinden o kıskanç adamı doğruladı.

Hükümdar, valilerinden birine kendi el yazısı ile ferman yazdı:
"Bu adam senin yanına gelince onu öldür. Derisini yüzüp içini saman doldur ve bana gönder."

Sonra mektubu o sâlih kişiye verdi:
-"Bunu falanca valiye götür!" dedi. Salih adam dışarıya çıktı. O kıskanç ve jurnalci adam, hükümdarların, sadece ödüllendireceği kişilere kendi el yazısıyla mektup verdiklerini biliyordu. Hemen sâlih adama yetişti. Mektubu götürme işinin kendisine hibe edilmesini istedi. Salih adam vermek istemedi. Kıskanç kişi, yalvardı, yakardı, diller dökerek, dilekler ile o mektubu sâlih kişinin elinden alıp, kendisi götürdü. Mektubu verilmesi istenen Valiye verdi. Vali mektubu açtı okudu.

Kıskanç adam para ve ödül beklerken vali, kıskanç adama döndü:
-"Bu mektup’ta hükümdar bana: Seni öldürmem, derini yüzüp, içini saman ile doldurup; hükümdara göndermemi, emretmektedir," dedi.

Kıskanç adam:
-"Bu mektup bana ait değildi, başkası getirecekti, o bana verdi," dedi.

Vali sordu:
-"Nereden bileceğim!"

Kıskanç adam:
-"Bana inanmazsanız mektubu kime verdiğini hükümdara sorun," dedi.

Vali:
-"Hükümdarlara mektubu kime verdikleri sorulmaz," dedi.

Kıskanç adamın ağlama, sızlama ve yalvarmalarına bakmadan öldürdü. Derisini yüzüp içini saman doldurarak hükümdara gönderdi.

O sâlih zat, âdeti olduğu üzere hükümdarın huzuruna çıkıp, ona:
-"İhsan sahibi kişiye mertebesine yakışır bir şekilde ihsanda bulun; kötü kimseye zaten kötülüğü yeter." diye nasihat etti. Hükümdar onu karşısında görünce şaşırdı.

Ve sordu:
-"Sana verdiğim mektubu ne yaptın?"

O:
-"İstenilen yere götürmek için yola çıkmıştım. Falanca kişi gelip, yalvarıp yakardı, bu mektubu götürme şerefini bana ver, dedi. Ben de ona verdim o götürdü," dedi.

Hükümdar:
-"O adam benim ağzımın çok kötü koktuğunu söylediğini aktardı bana doğru mu? Sen ona böyle bir şey söyledin mi?" diye sordu.

Salih adam:
"Hayır" dedi.

-"Peki o gün bana yaklaştığında neden ağzını ve burnunu kapattın?" dedi.

Salih adam:
-"O adam o gün beni evine davet etmişti. Bana çok sarımsaklı bir yemek yedirdi. Ağzım kokmaya başladı. Sonra da beni alıp sizin huzurunuza getirdi. Ben ağzımın kokusundan sizin rahatsız olmamanız için ağzımı kapattım," dedi.

Bunun üzerine hükümdar:
-"Sen yine bulunduğun makama (beni uyarma işine) dön. Kötüye kötülüğü yeter" dedi.

Ne güzel söylenilmiş:
Her kim ki, ya iyilik yapmakta veya kötülük. İyi ve kötü kime kötülük ederse kötülük bulur.
Allahım bizleri, kötü ahlâklardan muhafaza et. Koru bizleri! Âmin!


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:734-735)
Başlık: "Bu âyet-i Kerime'yi okuyup ibret almayana yazıklar olsun’’
Gönderen: Mücteba - 23 Mayıs 2013, 11:02:43
"Bu âyet-i Kerime'yi okuyup ibret almayana yazıklar olsun’’

"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akan gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip de onunla arzı ölmüşken diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanatı yaymasında, rüzgârları değiştirmesinde, gök ile yer arasında müsahhar bulutta, şüphesiz hep bunlarda akıllı olan bir ümmet için elbet Allah'ın birliğine ayetler var." buyurdu." (Sûre-i Bakara, âyet 164)


Efendimiz Hazretleri şöyle buyurdular: "Bu âyet-i Kerime'yi okuyup ibret almayana yazıklar olsun’’

(Ruhul Beyan Tercümesi C:2 S:221)
                                                            
Başlık: "Her iyilik sadakadır."
Gönderen: Mücteba - 24 Mayıs 2013, 11:05:00
"Her iyilik sadakadır."

Sonra bil ki, sadaka sadece mala münhasır değildir. Belki bütün iyiliklerde sadaka cereyan eder. Tatlı ve iyi bir söz, güzel bir şefaat (aracılık), birinin ihtiyacından dolayı ona yardımcı olmak, hasta ziyareti, cenazeye katılmak ve bir Müslüman’ın kalbini hoş tutup onu sevindirmek; bütün bunlar (ve benzeri iyi (davranışlar) birer sadakadır.

Hadis-i Şerif'te buyuruldu: "Her iyilik bir sadakadır."

Başka bir Hâdis-i Şerîf'te ise şöyle buyuruldu:
"Kardeşinin yüzüne gülümsemen senin için sadakadır, iyilikleri emretmen ve kötülüklerden nehyetmen senin için sadakadır, bir kimseye yolunu kaybettiği yerde yol göstermen senin için sadakadır, a'maya kılavuzluk yapman senin için sadakadır. Yolda taşı, dikeni ve kemiği kaldırman senin için sadakadır, kendi kovandan kardeşine su boşaltman sadakadır."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:140-141)
Başlık: "Sırların tohumunu kör (çöl) toprağa atmayın"
Gönderen: Mücteba - 17 Haziran 2013, 10:44:48
"Sırların tohumunu kör (çöl) toprağa atmayın"

Şeyhü'l-Ekber (Muhyiddini Arabî) k.s.  el-ether hazretleri buyurdular:
-"Sırların tohumunu kör (çöl) toprağa atmayın." ."Sırların tohumunu atmayın,"
Yani, kalb ve ruhun gıdası olan hakikatleri, cisim için buğday tohumu gibi;
"Kör (çöl) toprağın içine..."
Yani hakkı görmeyenve bütün eşyada hakikati müşahede edemeyen taifenin istidad arzına ekmeyin..

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, mâzî (geçmişte olmuş) olanları haber veriyordu. Olacak olanları da Hak Teâlâ hazretlerinin haber vermesiyle haber veriyordu.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri "Miraç gece"si buyurdular:
-"Boğazıma bir katre damlatıldı; (o anda) olanları ve olacakları öğrendim."

Kim, 'Peygamber (s.a.v.) gaybi bilmiyor' derse, gerçekten bana isabet eden (gelen ilimde) hata etmiştir. Ben size 'Ben bir meleğim' demiyorum. Hâlbuki ben melek makamını çoktan aştım.

Cebrail (a.s):
-'Buyur! Geç!' dediğimde o, bana:
-'Eğer bir parmak kadar ileri gitsem elbette yanarım!' dediğinde ben meleklerin makamını çoktan geçtim..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 409-410)
Başlık: Miskinliğin Tarifi ve Fazileti | Cennetin Anahtarı
Gönderen: Mücteba - 18 Haziran 2013, 11:13:32
Miskinliğin Tarifi ve Fazileti

Hazret-i Enes (r.a.)'dan rivayet olundu. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri dua ettiler:
-"Allâhım! Beni miskin olarak yaşat. Miskin olarak canımı al! Ve kıyamet gününde beni miskinler zümresinin içinde haşret"

Hazret-i Âişe sordu:
-"Neden ya resûlAllah (s.a.v.)"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Muhakkak ki miskinler, ganilerden (zenginlerden) kırk sene önce cennete girerler!
Ey Âişe, yarım hurma ile olsa bile miskinleri reddetme (eli boş çevirme)!
Ey Âişe, miskinleri sev! Onlara yaklaş!...."

Miskin, Allâhü Teâlâ hazretlerinden gayriyi kalbinden çıkarandır. Yoksa miskin (sadece) az mal sahibi demek değildir. Malı az olana miskin denilir. Fakat hakiki miskin, Allâhü Teâlâ hazretlerine ubudiyetini hisseden. Allâhü Teâlâ hazretlerine muhtaç olan ve Allâhü Teâlâ hazretlerine karşı müstağni olmayandır.... Zira peygamberlerin içinde İsa (a.s) gibi (maddi olarak fakir olan) peygamberler olduğu gibi, Hazret-i Davud ve Hazret-i Süleyman gibi melikler de vardı. Ama peygamberlerin hepsi miskindiler. Mülk, saltanat, makam, mevki,, mal, evlâd ve insanlar asla peygamberleri Allâhü Teâlâ hazretlerine karşı miskin olmak Allâhü Teâlâ hazretlerine bağlı olmak, Allâhü Teâlâ hazretlerine karşı aciz ve fakir olduklarını beyan etmekten geri durmadılar. Yani bu hadis-i şeriflerde geçen miskin, kalbinde mâ sivâyı (Allah'tan gayrisini) çıkaran ve Allâhü Teâlâ hazretlerine kulluğunu hisseden kimse, demektir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:562-563)


Cennetin Anahtarı, Miskin ve Fakirleri Sevmektir.

Hadis-i şerifte buyuruldu:
-"Muhakkak ki her şeyin bir anahtarı vardır. Cennetin de anahtarı, sabırlarından dolayı miskinleri ve fakirleri sevmektir. Onlar  (miskinler ve fakirler)  kıyamet gününde Allâhü Teâlâ hazretlerinin meclislerinde olanlardır."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:561)
Başlık: Yemekten Önce ve Sonra Elleri Yıkamak Fakirliği Giderir
Gönderen: Mücteba - 19 Haziran 2013, 12:14:35
Yemekten Önce ve Sonra Ellleri Yıkamak Fakirliği Giderir

Efendimiz Hazretleri  buyurdular:
"Yemekten önce ve yemekten sonra elleri yıkamak, fakirliği giderir. Ve bu bütün mürsel (şeriat ve kitap ile gönderilen) peygamberlerin sünnetidir. "

Hadis-i şerifte varid oldu:
-"Yemeğin bereketi, yemekten önce abdest (elleri yıkamak) ve yemekten sonra elleri yıkamaktır."
-"Yemekten önce abdest almak (elleri yıkamak) bir hasene ve yemekten sonra abdest almak (elleri yıkamak) iki hasenedir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:130)
Başlık: Hazreti Allah'ı Zikrin Ehemmiyeti
Gönderen: Mücteba - 20 Haziran 2013, 12:10:47
Hazreti Allah'ı Zikrin Ehemmiyeti

Efendimiz Hazretleri Hadis-i Şerif'te Buyurdular:
"Eğer emir (idareci), Allah'ın zikrinde olan fazilet ve sevabı bilmiş olsaydı, elbette emirliği terkederdi ve eğer tüccar, Allah'ın zikrinde olan fazilet ve sevabı bilmiş olsaydı, elbette ticareti terkerderdi. Eğer bir tesbih’in (zikrin) sevabı yeryüzü ehline taksim edilseydi onlardan her birine dünyanın on katı sevap düşerdi."

Yine Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri hâdis-i şeriflerinde buyurdular:
"Mü'minin üç kalesi vardır. Allah'ı zikir, Kur'ân-ı Kerim okumak ve mescitlerdir."

Bu hâdis-i şerifte geçen mescit, namazgâhtır. Bu namaz kıldığı yer, ister evinde namaz kılmış olduğu yer olsun, isterse herhangi bir mescit olsun fark etmez. Mülk ve melekûtte tevhit’in eserinin zahir olması için bütün bu amellerde elbette sıdk (doğruluk) ve ihlâs lâzımdır."
      
(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:792)
Başlık: Akrabaya Verilen Sadakanın Ehemmiyeti
Gönderen: Mücteba - 21 Haziran 2013, 11:21:56
Akrabaya Verilen Sadakanın Ehemmiyeti

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Senin Müslümanlara vermiş olduğun sadaka bir sadakadır. Yakınlarına vermiş olduğun sadaka ise ikidir." Çünkü bu, hem sadaka ve hem sıla-ı rahim'dir.
"Yoksula verilen sakada bir sadakadır. Akrabaya verilen ise iki sadakadır. Sadaka ve sıla-i rahim sevabı vardır."
"Miskin (yoksul Müslüman’a) verilen sadaka birdir. O yakın bir akrabaya verilirse iki sadaka olur. (Bu sadakalar:) Sadaka ve sıla-i rahim'dir."

Yine Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
Ebû Eyyub el-Ensâri (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Muhakkak ki, en faziletli sakada, sinsice düşmanlık eden yakın akrabaya verilen sadakadır."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 282-283)
Başlık: Sadaka Veren İçin Cehennemin Hz. Allah'tan Niyazı
Gönderen: Mücteba - 24 Haziran 2013, 12:37:29
Sadaka Veren İçin Cehennemin Hz. Allah'tan Niyazı

Mekhül eş-Şami Hazretlerinden rivayet olundu. Buyurdular:

"Bir mü'min Allâhü Teâlâ Hazretlerinin kendisinden razı olduğu herhangi bir sadakayı tasadduk ettiği zaman, cehennem şöyle nida edip yalvarır:
-'Ya Rabbi! Sana şükretmek için bana izin ver. Muhakkak ki ümmeti Muhammed'ten biri benim azabımdan azad olup kurtuldu. Çünkü ben onun ümmetinden birine azap etmekten Muhammed (s.a.v.)'den utanıyorum. Elbette sana itaat etmem de gerekiyor. (Sadaka sebebiyle ümmet-i Muhammedten biri azabımdan kurtulduğu için sana şükretmek istiyorum bana izin ver.)'"

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:161)
Başlık: Resulümüzün (a.s) Risaletine Abdullah Bin Selam’ın Şahadeti
Gönderen: Mücteba - 25 Haziran 2013, 11:55:08
Resulümüzün (a.s) Risaletine Abdullah Bin Selam’ın Şahadeti

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Medine-i Münevvere'ye geldiklerinde, Hazret-i Ömer (r.a.), Abdullah bin Selâm (r.a.) hazretlerine;
-"Allâhü Teâlâ hazretleri, peygamberi (s.a.v.) hazretlerine bu âyet-i kerimeyi indirdi:
-"Kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin ulemâsı, o peygamberi kendi oğullarını bilir gibi bilirler. Kendilerine yazık edenlerdir ki, ancak imân getirmezler."
(Burada sözü edilen tanıma ile) siz Efendimiz (s.a.v.) hazretlerini nasıl tanıyordunuz?" diye sordu.

Abdullah bin Selâm (r.a.);
-"Ey Ömer! Ben Onu (Efendimiz s.a.v. hazretlerini) sizin aranızda gördüğümde; onu hemen tanıdım; oğlumu tanır gibi. Muhakkak ki ben Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretlerini, kendi oğlumdan daha iyi tanırım. Zira ben kadınların ne yaptıklarını (gizlice nasıl bir halt işlediklerini) bilemem! Ben Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin hak peygamber olduğunu ve Allâhü Teâlâ hazretleri tarafından gönderildiğine şahadet ederim!" dedi.

Bunun üzerine Hazret-i Ömer (r.a.) Ona;
-"Allah sana muvaffakiyetler versin! Ey İbni Selâm!"dedi.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 308-309)
Başlık: Sadakanın Ölülere Fayda Vermesinin Delili
Gönderen: Mücteba - 26 Haziran 2013, 10:54:01
Sadakanın Ölülere Fayda Vermesinin Delili

Sa'd İbni Ubâde (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu.

Kendisi Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine;
-"Muhakkak ki Ümmü Sa'd vefat etti! (Onun için) hangi sadaka daha faziletlidir?" diye sordu.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri de buyurdular:
-"Su!"

Bunun üzerine (Sa'd'ibni Ubâde Ümmü Sa'd için) bir kuyu kazdı.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Bu Ümmü Sa'd içindir!"

Sadakalar Ölülere Fayda Verir

Bu fakir (Müfessir şeyh allâme imam İsmail Hakkı Bursevî k.s. hazretleri) der ki:
-"işte bu hadis-i şerif, sadakaların ölülere fayda (ve menfaat) verdiğine delâlet eder. Ehl-i sünnet ve'l-Cemaatin mezhebi de bunun üzerinedir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:566)
Başlık: Yahya Bin Muaz Hazretlerinden Güzel Tavsiyeler
Gönderen: Mücteba - 27 Haziran 2013, 11:08:34
Yahya Bin Muaz Hazretlerinden Güzel Tavsiyeler

Yahya b.Muaz Hazretleri buyurdular:
"...Efendilik Alllahü Teala’nın, hizmetçilik ise kulun sıfatıdır...
...Dünya, uyku; ahiret ise uyanıklık yeridir. Rüyada ağlayan uyanıklıkta güler,sevinir."

"Sen dünya hayatında ağla ki,ahiret uyanıklığındagülesin ve neşeli olasın."

"Evliya,insanları şeytanın elinden kurtaran zattır."

"Cehennemliklerin amellerini işleyip, sonra da Cenneti istemek büyük ahmaklıktır."

"Tövbeden sonraki bir günah, tövbeden önceki yetmiş günahtan daha çirkindir. Kalb ve beden hastalıklarımız için en iyi ilâç, günahı terk etmektir."

"İhlâs, ameli kusurlardan temizlemektir."

"Din! Ve ahlâkî bir vazifeyi ifa etme fırsatını elden kaçırmak, ölümden daha zordur."

"İbret alınacak hâdiseler pek çok, bunlardan ibret alanlar ise çok azdır."

"Allahü teâlâyı sevdiğin kadar, herkes seni sever. Allahü teâlâdan korktuğun kadar, herkes senden korkar. Allahü teâlâya kulluk ettiğin miktarda herkes sana yardımcı olur."

"Dünya sevgisini terk etmek gayet zordur. Ama Cennet'e kavuşmak için dünyayı terk etmek lâzımdır."

"Dünya ekin yeri insanlar da sanki ekindir, ölüm, bu ekinleri biçen oraktır. Azrail (aleyhisselâm) harman sahibi, mezar da harman yeridir. Cennet ve Cehennem ise, ekinlerin durumuna göre konulacağı ambar gibidir, insanların da bir kısmı Cennete ve bir kısmı da Cehennem'e gideceklerdir."

"En çok sevindiğim ve sevdiğim şey, Allahü teâlânın bana ihsan ve ikram ettiği iman nimetidir. En çok korktuğum şey ise, onun benden gitmesidir."

"Para akrebdir. Panzehirin yoksa onu eline alma. Çünkü seni sokar ve öldürür. Paranın panzehiri, helâl yoldan kazanıp, meşru yere sarf etmektir."

"Allahü teâlâya itaat etmek, bir hazineye benzer. Bu hazinenin anahtarı dua, anahtarın dişleri de helâl lokmadır."

"Herkesin kalbinde, cömertlere karşı muhabbet, cimrilere karşı nefret vardır."

"İnsanlar, fakir olmaktan korkarak dünyalık için çalıştıkları kadar. Cehennem'den korkup, korunmak için çalışsalardı, mutlaka Cennete giderlerdi."

"Allahü teâlânın dinîne. O'nun kullarına hizmet etmekten zevk duyan bir kimsenin hizmetinde bulunmaktan, bütün mahlûklar zevk alırlar."

"Kıyamet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak, fakirliğe ne ölçüde sabredilmiş ve zenginliğe ne ölçüde şükür edilmiş ise, o hesâb edilecek. Mesele çok fakir veya çok zengin olmak değil, çok sabretmek veya çok şükretmektir."

"Her kimde bulunursa bulunsun, tevazu güzeldir, ama zenginlerde bulunursa çok daha güzel olur. Her kimde bulunursa bulunsun, kibir çirkindir. Ama fakirlerde bulunursa çok daha çirkin olur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:180)
Başlık: Ömrü Boşa Geçen Kişi, Uçan Kuşun Yerdeki Gölgesini Avlamak İsteyene Benzer
Gönderen: Mücteba - 01 Temmuz 2013, 11:22:32
Ömrü Boşa Geçen Kişi, Uçan Kuşun Yerdeki Gölgesini Avlamak İsteyene Benzer

Mesnevide buyruldu:
"Kuş havada uçarken gölgesi de aksedip kuş gibi yerde koşar.
Ahmak kişiler de o gölgeyi avlamak için peşinde koşar.
Ahmak, peşinde koştuğunun gölge olduğundan habersizdir.
Yerdeki bir gölge asıl ise, hüma gibi uçmaktadır.
Bilgisizlikten gölgeye ok atar. Okluğu boşalınca üzülür.
Ömür tirkeşi boşalmış, gölge avı yüzünden halsiz ve perişandır."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:767)
Başlık: Kul Hakkından Kurtulmanın Yolları
Gönderen: Mücteba - 02 Temmuz 2013, 11:07:37
Kul Hakkından Kurtulmanın Yolları

Kul hakkında tek başına tevbe kâfi değildir.Ancak hasmını râzî ve memnun etmeli veya kendisi sâlih amellere ciddi bir şekilde sarılır da, kıyamet gününde, Allahü Teâlâ onunla hasmının arasını bulursa o müstesna.
Zira kul, tevbe ettiği zaman, üzerinde kul hakkı kalır. Kul hakkını mutlaka erbabına vermesi ve onlara haklarını ödemesi gerekir. Eğer kişi, hakkı, hak sahihlerine ulaştırmaktan aciz kalır da, Allahü Teâlâ hazretleri de, onu affetmeyi murad ederse; kıyamet gününde onun hasmına:
-"Başını kaldır!" der. O da başını kaldırır. Cennette yüksek köşkler ve güzel saraylar görür.

Sorar:
-"Ya Rabbi! Bunlar kimindir?"

Allahü Teâlâ:
-"Bunları almaya sen kaadirsin, senin buna gücün yeter." buyurur.

O:
-"Ya Rabbi Bunu nasıl alabilirim?" diye sorar.

Allahü Teâlâ:
-"Bu köşk ve sarayların ücreti senin kardeşini bağışlamandır." der.

O da:
-"Ya Rabbi! Ben kardeşimi bağışladım," der.

Allahü Teâlâ hazretleri:
-"Öyleyse kardeşinin elinden tut ve beraberce girin Cennete..." buyurur.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 303-304)
Başlık: Borçluya Kolaylık Göstermenin Ecri
Gönderen: Mücteba - 04 Temmuz 2013, 11:29:59
Borçluya Kolaylık Göstermenin Ecri

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet olundu. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Kim bir mü'minin dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderip (ona rahat) bir nefes aldırırsa, Allâh'ü Teâlâ da, ondan kıyamet gününün sıkıntılarından birini (gidererek rahat) nefes aldırır. Kim zorda kalmışa (muhtaç kişiye) karşı kolaylık gösterir ise Allah da dünya ve âhirette ona kolaylık gösterir. Kul (mümin) kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah da kulunun yardımında bulunur. Kim ilim isteyip öğreneceği bir yola girerse. Allah ona, bu yola girmesi sebebiyle cennetin yolunu kolaylaştırır. Bir cemaat Allah'ın evlerinden birinde toplanıp Allah'ın kitabını okur ve aralarında müzakere ederlerse, onların üzerine sekînet (ilâhî rahmet) ve vakar iner, onları rahmet kaplar, kendilerini melekler çepeçevre kuşatırlar, Allah da onları katında bulunanlar içinde anar (ibadetlerini zikreder). Kimin ameli kendisini geri bırakırsa, soyu ve sopu onu çabuklaştırmaz! (onu ileriye götürmez)."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:223)
Başlık: Şakâvetin ve Saadetin Alâmetleri
Gönderen: Mücteba - 05 Temmuz 2013, 15:37:23
Şakâvetin ve Saadetin Alâmetleri

Şakavetin alemetleri:
1. Gözlerin donması (Allah korkusundan dolayı gözlerden yaşın akmaması,)
2. Kalbin kasaveti (katılaşması),
3. Dünya sevgisi,
4. Tûl-i emel'dir... (dünya arzuları)


Saadetin alâmetleri şunlardır:
1. Sâlihleri sevmek,
2. Salih (ve evliyaya) yaklaşmak,
3. Kur'ân-ı kerim okumak,
4. Gecenin seher vaktini uyanık geçirmek,
5. Âlimlerin meclislerine katılmak,
6. Kalbin rakik (ince ve yumuşak) olmasıdır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 715-716)
Başlık: Kötü Ameller, Ahirette Kötü Suretlere Bürünürler
Gönderen: Mücteba - 30 Temmuz 2013, 12:22:32
Kötü  Ameller, Ahirette  Kötü  Suretlere  Bürünürler

Bil ki:
Dünyada işlenen her düşük fiil ve çirkin amel, âhirette çirkin bir suret ile tasvir olunur. (Yani soyut şeyler âhirette somut bir hâle gelirler.)
Aslında o şeyler dünyada da çirkin bir surettedirler; lakin imtihan ve belâ olması yönünden faillerine (o çirkin işi yapanlara çirkin işler) çok güzel görünürler. Böylelikle, zehir karışmış bal gibidirler.
Kötü amellerden Allâhü Teâlâ hazretlerine sığınırız.
Cennet, onların mekruhlarıyla örtülmüştür.
Ateşler de onların şehvetleriyle kapanmıştır.
Yani cennet, kerih görülen (hoşlanılmayan) şeylerle gizlenmiştir. Cennet ise nefsin sevdiği ve hoşlandığı şeylerle kuşatılmıştır. Yani nefsimiz, ona meyleder ve o şeyler nefsin hevâ-ü hevesine uygun olduğu için, nefis onları yapmak ister.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:278)
Başlık: Acelenin İyi Olduğu Altı Şey
Gönderen: Mücteba - 01 Ağustos 2013, 12:07:25
Acelenin İyi Olduğu Altı Şey

İşlerde acele etmek asla güzel değildir.
Ancak şu işlerde acele etmek güzel olur:

1- Tevbe etmek,
2- Borcu ödemek,
3- Misafiri ağırlamak,
4- Bekârı evlendirmek,
5- Ölüyü defnetmek,
6- Ve cenabetten gusletmekte acele etmek..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:364)
Başlık: İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretlerine Tabi Olanların Bağışlanması
Gönderen: Mücteba - 20 Ağustos 2013, 13:42:10
İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretlerine Tabi Olanların Bağışlanması

Rivayet Olundu:
Muhakkak ki İmam-ı Azam Hazretleri, halkı mezhebine davete başlamadan önce, inzivaya çekilmeyi kasdetti. Efendimiz Hazretlerinin rüyadaki işaretiyle ınzivadan geçip haklı mezhebine davet etmeye başladı. Bu,İmamı Azam Hazretlerinin hakikata erdiğinin en büyük delildir.

İmam-ı Azam Hazretleri bütün geceyi kıyam (ibadet)ile geçirirdi. Bir gece Kâbe’de ibadet ile meşgul iken gizliden bir ses işitti:
-"Ey Ebû Hanife, muhakkak ki sen. İhlâs ile bana hizmet ettin. Beni gerçekten iyi tanıdın, marifetin iyidir. Seni ve ta kıyamet saatine kadar sana tabi olanları bağışladım" diyordu.

Şeyh Muhammed el-Belhî Hazretleri'nin "Aynül-ilim" kitabında da böyledir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:784)
Başlık: Ahir Zamanda Gelecek ve İnsanlara Hizmet Edecek Olan Kavmin Fazileti
Gönderen: Mücteba - 21 Ağustos 2013, 11:00:08
Ahir Zamanda Gelecek ve İnsanlara Hizmet Edecek Olan Kavmin Fazileti

Rivayet olundu.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Ebû Hüreyre (r.a.) hazretlerine etmiş olduğu vasiyette buyurdular:
-"Ey Ebû Hüreyre! Sana öyle kavimlerin yolu üzere olmanı tavsiye ederim ki, insanlar korkup dehşete düştüğünde, onlar telâşa kapılmazlar; insanlar ateşten emân (emniyet ve güvence) talep ettiklerinde onlar, korkmazlar."

Ebû Hüreyre (r.a.) sordu:
-"Ya Rasûlellah (s.a.v.)! Onlar kimlerdir?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Onlar ümmetimden ahir zamanda gelecek olan bir kavim (topluluktur), kıyamet gününde peygamberlerin makamında hasrolunacaklardır. İnsanlar, onlara baktığında gördükleri güzel hallerinden dolayı onları peygamberler zannedeceklerdir. Ta ki ben onları tanıyıp onlara: "Ümmetim! Ümmetim!" deyince bütün mahlûkat onların peygamber olmadıklarını anlayacaklardır. Onlar şimşek ve rüzgâr gibi (sıratı) geçip (cennete) gideceklerdir. Onların gözlerinin nurundan mahşer ehlinin gözleri kamaşacaktır."

Bunun üzerine ben (Ebû Hüreyre) dedim ki:
-"Ya Rasûlellah (s.a.v.)! Onların amellerini bana emret; belki onların amellerini işler de onlara ilhak edip katılırım!"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"O kavim çok çetin ve zor bir yola girdi. Allah, onları doyurduktan sonra, onlar açlığı tercih ettiler. Allah onları giydirdikten sonra, onlar arî olmayı (güzel giymemeyi) tercih ettiler. Allah onları suvardıktan sonra onlar susuzluğu tercih ettiler. (Yani mal, mülk, servet makam, mevki ve bütün dünyevî çıkarlarını Allah rızası için, i'lâ-i kelimetüllah Allah'ın dinînin yükselmesi için harcadılar. Bu uğurda yemediler, giymediler, içmediler, yedirdiler, giydirdiler ve içirdiler.) Bütün bunları, Allahü Teâlâ hazretlerinin katındaki sevapları umarak terk ettiler. Hesap korkusundan helali terk ettiler. Bedenleriyle dünya ile beraber oldular, ama (kalpleriyle) dünyadan hiçbir şeyle meşgul olmadılar. Melekler ve peygamberler onların Rablerine yapmış oldukları taate taaccub ettiler, hayran kaldılar. Onlara müjdeler olsun! Allah'tan benimle onların arasını cemetmesini (toplamasını, onları benimle beraber kılmasını) istedim."

Sonra Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, onlara (ve onların güzel amellerine olan) şevkinden dolayı ağladı ve daha sonra şöyle buyurdular:
-"Allahü Teâlâ yeryüzü ehline bir azâb etmeyi murad ettiği zaman, onlara bakar; (onların yüzü suyu hürmetine) onlardan azabı çevirir. Ey Ebû Hüreyre, sana onların (tarikatını ve) yolunu tavsiye ederim."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 760-761-762)
Başlık: İsrail Oğullarına Emredilen Bazı Ağır Vazifeler
Gönderen: Mücteba - 22 Ağustos 2013, 11:50:44
İsrail Oğullarına Emredilen Bazı Ağır Vazifeler

"Bizden evvelkilere yüklediğin gibi" (Sûre-i Bakara, Âyet 286)

Bizden öncekilere yüklemiş olduğun bir yükün benzerini bize yükleme,demektir.
Allâhü Teâlâ hazretleri, israil oğullarına (ağır) mükellefiyetler verdiği gibi..
îsrâil oğullarının bazı ağır mükellefiyetleri:
Günahlarının tevbesi için kendilerini öldürmek,
Hata ile a'zâlann (organlarını) kesmek,
Necaset değdiği (kirlenen yerlerini) kesmek,
Suyun dışında başka bir şeyle temizlik yapamamaları,
Her gün ve gecede (yirmi dört saat içinde) elli vakit namaz
Namazlarının mescidin dışında bir yerde caiz olmaması
Oruçlu kişinin uykudan sonra bir şeyi yeme ve içmesinin haram olması.
Bazı temiz şeyleri yemekten men olunmaları,
Zekâtlarının, mallarının dörtte biri olması,
Gece günah işleyenlerin, günahlarının sabah kapılarına yazılması...
Ve bunlardan başka birçok şiddetli halleri vardı...


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:279)
Başlık: Hazreti Allah Şişman Alimi Sevmez
Gönderen: Mücteba - 23 Ağustos 2013, 12:29:49
Hazreti Allah Şişman Alimi Sevmez

Hâdis-i şerifte buyruldu:
-"Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri, şişman âlimi sevmez (kerih görür."

Tevrat'ta şöyle buyuruldu:
-"Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri, şişman âlimden buğz eder."

Kur'ân Okuyucuların Şişman Olması

(Ebû Mes'ûd r.a. hazretlerinden) bir rivayette buyurdular:
-Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri, şişman kârilere (Kur'ân-ı kerimi okuyan kişilere) buğz eder."

İmam Şafiî (r.h.) buyurdular:
"Şişman kişi asla iflah olmaz! Ancak Muhammed bin Hasan olursa haricî"
Kendisine denildi:
-"Niçin? (Şişman kişi neden iflah olmaz?)"
Buyurdular:
-"Çünkü şişman kişi tefekkür edip düşünemez! Ama akıllı kişi iki halden hâli olmaz.
(Kişi:)
1. Ya âhireti ve meâdı (sonunu cennetlik mi cehennemlik mi olduğunu) düşünür,
2. Ya da dünyası ve meâşini (meîşet ve dünyalık hayatının ne olacağını) düşünür...
İç yağı düşünce ve tefekkürle beraber tutmaz. Kişi bu iki halden (dünya ve âhiretini) düşünmekten hâli olduğu zaman, iç yağı bağlamakla hayvanların hududuna girmiş olur (ve böylece yağ bağlar)."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 605-606)
Başlık: Kâfirlerin Dualarının Kabul Olduğu
Gönderen: Mücteba - 26 Ağustos 2013, 11:41:01
Kâfirlerin Dualarının Kabul Olduğu

Fetva, istidrâcî (aldatma) olarak kâfirlerin dualarının müstecâb olduğu üzeredir.

"Haydi, mühlet verilenlerdensin." (Araf Sûresi, Âyet 15)

Kavl-i şerifinin zahiri, 'kendilerine' mühlet verilenlerin İblisten başkalarının da olduğuna delâlet eder...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:382)
Başlık: Kâfirlerin Sağ Omzundaki Meleğin Yaptığı Vazife
Gönderen: Mücteba - 28 Ağustos 2013, 12:57:16
Kâfirlerin Sağ Omzundaki Meleğin Yaptığı Vazife

"Haberiniz olsun,elçilerimiz o yaptığınız mekirleri/hileleri yazıp duruyorlar"
(Sûre-i Yunus, âyet 21)

Sual: Eğer denilirse, hafaza meleklerinden sağ omuzda olup (sevapları) yazan melek, hangi şeyi yazmaktadır? Çünkü kâfirlere basene ve sevap yazılmamaktadır?

Cevap: Denilir ki:
Kâfirlerin günahlarını yazan soldaki melek, sağdaki meleğin izniyle yazmaktadır. Sağdaki melekte buna şahitlik etmektedir. Kendisi her ne kadar yazmasa bile...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:472)
Başlık: Kirâmen Kâtibin Meleklerinin Sayısı
Gönderen: Mücteba - 29 Ağustos 2013, 10:52:37
Kirâmen Kâtibin Meleklerinin Sayısı

Kirâmen Kâtibin (insanların amellerini yazan) meleklerin sayısında ihtilaf olundu.
Abdullah bin Mübarek (r.h.) hazretleri, buyurdular:
"Onlar beş melektir, ikisi gündüz yazar, ikisi de geceleri... Bir tanesi de gece ve gündüz asla insandan ayrılmaz."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:472)
Başlık: "Kim bir zalime yardım ederse; Allâhü Teâlâ Hz o zalimi o kişiye musallat eder."
Gönderen: Mücteba - 02 Eylül 2013, 11:16:43
"Zalime Yardım Edene, O Zalim Musallat Edilir"

Hadis-i Şerif'te buyurdu:
"1-Hile yapma!
2-Hile yapana yardım etme!
3-Azgınlık ve taşkınlık yapma!
4-Azgınlık ve taşkınlık eden yardım etme!
5-Ahdini bozma!
6-Ahdini bozana yardım etme!"

Kadılardan (adalet dağıtan) ve valilerden (idareci, kavim ve aşiret reisleri ve bir topluluğun başkanlarından) zalim olanlara işlerinden hiçbir işte onlara yardım etmek caiz değildir; ancak şeriatın hükümlerini icra etme işi müstesnâdır...

Zira hadis-i şerifte şöyle varid oldu:
-"Kim bir zalime yardım ederse; Allâhü Teâlâ hazretleri o zalimi o kişiye musallat eder..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:487-488)
Başlık: İstidrâc'ın Tarifi, Harikülade Şeylerin Hepsi Keramet Değildir
Gönderen: Mücteba - 04 Eylül 2013, 11:52:24
İstidrâc'ın Tarifi, Harikülade Şeylerin Hepsi Keramet Değildir

İstidrâc sahibi (kâfir, münkir, fasık, bid'at ehli, kötü kişi ve yüksek derecelere nail olmayan insanlarda da) bazen;
1- Suyun üzerinde yürümek,
2- Havada yürümek,
3- Arzın kendisine dürülmesi,
4- Ateşte yanmamak,
5- Ve benzeri bazı harikulade (keramet gibi görünen şeyler) sadır olabilir...

Hâlbuki o kişinin hakikatte Allâhü Teâlâ hazretlerinin katında hiçbir mekânı, mevki ve yeri yoktur... Ve Allâhü Teâlâ hazretlerinin katında bu tür mertebeler, övülen ve sevilen bir makamın neticeleri de değildir. Bunlar gerçekten mezmûm (yani çok yerilen ve kötü) makamların neticesidir.
O tür harikulade şeylerin onun elinde sadır olması; noksan sıfatlardan münezzeh olan Allâhü Teâlâ hazretlerinin iradesinin; harikulade fiiller (ve işlerle) o kişiye mekir yapmak olduğundan dolayı bunlar ondan sadır oluyor. (Yoksa Allâhü Teâlâ hazretleri onu sevdiği için değil...)
Allâhü Teâlâ hazretleri, bunları ona fitne ve imtihan sebebi kıldı. O kişi ise bu fiile ulaştığı hayâlına kapılır. Hâlbuki bunlar şeriat bakımından gerçekten büyük bir günahtır.
Yazıklar olsun ona! O kişi, hakikate vakıf olamadı. Bu şeyler onun ittifak ve muvaffakiyet değildir. Ve miskin, kendi nefsini şeriat ile ölçmeye ve tartmaktan gafil oldu. Allâhü Teâlâ hazretlerinden, bizi; kötü ameli kendisine süslü ve hoş görünen ve kötü amellerini güzel gören ve kötü amellerinin üzerine devam eden kişilerden kılmamasını dileriz.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:475)
Başlık: Sihrin Mahiyeti
Gönderen: Mücteba - 05 Eylül 2013, 12:50:41
Sihrin Mahiyeti

Rivayet olundu ki, sihir, şeytanların güçlerinin cevherinden ve ağızlarının inceliğinden çıkartmış oldukları şeylerdir. "Ve o şey ki," yani insanlara o şeyi öğretiyorlardı ki,
"O iki meleğe indirilen (şeyleri öğretiyorlardı." Ona ilham edilen ve öğretilen şeyleri. O da sihir ilmidir.
Onlar. Allah tarafından insanları imtihan etmek için, sihir ilmini öğretmek gayesiyle indiler, insanlardan, sihir ilmini öğrenen ve onunla amel eden kişi kâfir oldu. Sihir ilminden kendini koruyan veya amel etmek için değil de, sihirden kendisini korumak için öğrenen ve öğrendiğiyle amel etmeyen kişiler ise, mü'mindiler. Kâfir olmadılar. Şöyle ki: Ben şerri, şer için değil; ondan korunmak için öğrendim" denildiği gibi.

Bu, bir "arrâf ' a yani sihirci veya geleceği bildiğini söyleyen kişi veya cindâra) geldiği zaman, ona bir şey sormak, onun halini imtihan etmek, işinin iç yüzünü öğrenmek, onun yalan ve doğrularını ortaya koyacak bilgilere sahip olmak caizdir.
İmam Fahreddin (er-Râzî) Hazretleri buyurdular: "O iki meleğin indirilmesindeki hikmet şuydu: Sihirbazlar, şeytanlardan bir şeyleri dinleyerek kapıyorlardı. Sonra o işittikleri şeyleri insanların arasına yayıyorlardı. Bu sebeple peygamberlere inen vahye benzedikleri için, Allah o iki meleği halka büyünün keyfiyetini öğretmek için, yeryüzüne indirdi. Allah'ın kelâmıyla sihirbazların sözü arasındaki fark zahir olsun diye."

Bâbil'in isimlendirilmesi hakkında söylenenlerin en güzeli şudur. Nuh (a.s), Cüdî dağının en alt tarafına indiği zaman, bir şehir (kasaba) bina etti. Ona, semaneyn ("seksenler") adını verdi. Bir gün, uyandıklarında dillerinin değiştiğini, tam seksen dil ile konuştuklarını gördü. Onlardan biri Arab lisanıydı. Bazıları bazılarını anlayamıyordu.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:706-707)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: atunal - 05 Eylül 2013, 14:35:08
Ruhul Beyan Tefsirinden Seçmeler şeklinde çıkmış bir kitap var mı?
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 05 Eylül 2013, 14:58:18
Ruhul Beyan Tefsirinden Seçmeler şeklinde çıkmış bir kitap var mı?

Bildiğimiz kadarıyla yok.
Başlık: Sihrin Dini Hükmü
Gönderen: Mücteba - 06 Eylül 2013, 11:55:36
Sihrin Dini Hükmü

Âlimler, sihrin hakikatinde ihtilaf ettiler. Yani sihrin hariçte sabitliği manasında görüş ayrılığına düştüler.
Cumhur, sihrin varlığını ve hariçte sabit olduğu zehabındadırlar (görüşündedirler).
Mutezile: "Sihir yoktur ve hariçte etkisi de olamaz," dediler. Belki insanların büyü dedikleri şey hayal ürünüdür. Mücerred (soyut) olarak görünmeyen ve hakikatte var olmayan şeylerin hayal yoluyla görünmesidir, insan bu şekilde, ipleri yılan olarak görür. Bu bir çeşit hokkabazlıktır. El çabukluğuyla oluşan şeylerdir. El hareketlerinin gizlenmesi veya hilenin yapılış şekillerinin seyircilere gizlenmesi suretiyle meydana gelen bir yanıltmadan başka bir şey değildir, görüşündeler. Bunlar şu âyeti kerimeye dayanmaktadırlar
"Bir de ne görsün Onların ipleri ve değnekleri, yaptıkları sihirden ötürü kendisine sanki yürüyorlarmış gibi geldi."
Bizim (Ehl-i sünnetin) bu konuda iki yönde delilimiz var. Birincisi, cevazına delâlet eder; ikincisi, onların meydana gelmesine delâlet eder.

Birincisi: Kendi nefsinde sihrin meydana gelmesinin mümkün olması ve onun da Allahü Teâlâ'nın kudretinin şümulünün altında olmasıdır. Sihri ve etkisini yaratan Allah'dır. Sihirbaz ise, fail ve kâsibtir. O işin meydana gelmesini isteyen ve kesbedendir. O işleri hakikî mana’da yaratan ise Allah'dır. Çünkü kul, kâsib, Allah; haliktır.

İkincisi: ikinci delilimiz de şudur:
İşte bunlardan karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilecek değillerdi." "Ayeti kerimesidir. Zira bu ayeti kerime, sihrin sabit ve hakikaten var olduğuna işaret edilmektedir. Yine ayeti kerime, sihrin, sadece irade ve göz boyama olmadığını, sihirde tesiri meydana getiren ve yaratanın Allahü Teâlâ hazretleri olduğu işaret edilmektedir.
Amma şa'veze (hokkabazlık ve el çabukluğu) ve ona benzer şeyler ise, bazı hendesî âletlerin tertibi vasıtası, el çabukluğu ve gizliliği, bazı hususî ilaçlar ve taşlar ile acâib şeyleri izhar etmektir. Bu tür şeylere sihir denilmesi ise mecazî’dir. Veya bu işlerde büyük bir incelik olduğu için bunlara büyü denilmiştir. Çünkü aslında büyü, kaynağı lâtif olan ve sebebleri gizli olan her şey demektir. Güzel konuşmak bir nevi büyülemedir. Bu manadaki sihre bazıları helaldir demişler, insanlardan sihir ile uğraşanların çoğu kadınlardır. Özellikle kadınlar, hayız hallerinde sihirle uğraşmaktadırlar. Çünkü kötü ruhlar, umumiyetle, mağ-lûb edilmiş tabiatli kişilere, rezil kişilere görünür ve sefil nefislere görünürler. Her ne kadar bunların belirli bir riyâzatı olmazsa bile, kadın, çocuk ve kötü karakterli kişilere hemen görünürler, insan nefsini (kişiliğini) ve mizacını bozduğu zaman, insanlara zarar verecek şeylere iştah duyar ve zarar verilen şeylerden lezzet alır. Elinden gelirse, birini diğerine âşık eder, aklını bulandırıp bozmaya, dinini ifsâd etmeye, ahlâk, yaratılış ve bedenine zarar vermeye çalışır. Şeytan habistir. Şeytan azimet ve kasem sahiplerine, sihirle ilgili ruhanî kitaplar ve benzerlerine yaklaşır. Onlara küfür ve şirkten sevdiği şeyleri verip, karşılığında onların dediklerini yapar. Bu da rüşvet gibi olmuş olur. Şeytanlar, sihirbazların kâfir ve müşrik olmaları için onların isteklerini kabul eder. Onların istediklerini onlara verir ve böylece onların bazı arzularını yerlerine getirirler. Bu para ile katil tutmak gibidir. Birine para verip, kendisi için birini öldürmesini istemek veya bir fuhuşu işlemek için kendisine yardım etmesini istemek veya birine para verip onunla fuhuş yapmak ile aynı şeydir, işte bundan dolayı, büyücüler ve onlar büyü yapmaya azmettirenler, çoğu kere Allah'ın kelâmını necaset, kan ve benzeri pisler ile yazmaktadırlar, insan ve insanların dışındaki kötü kişiler ve buhurlar kullanırlar, namaz ve oruç gibi ibadetleri terkederler. Kan dökmeyi mubah görürler ve kendisiyle haram olanları nikâhlamak, zina etmek (livata gibi) kötü fiillerde bulunmak ve Mushaf şerîfi pisliklerde kullanmak, Kur'an-ı kerimi necaseti galiza gibi kötü pislikleri gidermede kullanmaları ve bunlara benzer, Allah'ın razı olmadığı ve kendisine gadab ettiği büyük günahları irtikâb ederek, şeytanların ve kötü ruhların sevgisini kazanmaya çalışırlar.
Büyücüler bu şekilde yazıları ve yaptıktan ile küfre girdiler. Şeytanlar onlara maksatlarının gerçekleşmesi veya bazı aruzlarının yerine gelmesi için yardım etti. Bu suyu değiştirmek, (suyun üzerinde yürümek) hava'da durmak, bir anda başka bir mekâna (yere) gitmek, şeytanların çalmaları (hırsızlık yapmaları şekliyle) onlara halkın mallarından getirmeleri, şeytanların çoğu kere hainlerin mallarını ve malını bir yere koyarken üzerine Allah'ın adını anmayan (besmele okuma-yan)ların mallarını çaldıkları gibi mal çalarak onlara getirirler. Bunlardan başka büyücülerin düşmanlarını öldürmeleri,

Onlara hastalıklar vermeleri veya onların istedikleri kişileri celbetmek, gerek sevgilerini kazanmak ve gerekse onları hipnotizma edip, bütün akıllarını başlarından alıp iradesiz bir hale getirmek, âşık etme gibi hizmetlerini görürler. Çoğu kere şeytanlar sihirbazların şekliyle tasavvur olunurlar. Yani şeytanlar, büyücülerin kılığına girerler. Arafat’ta vakfe yapar. Onu görenler, iyi kişi sansın ve kendisi hakkında iyi düşünsünler diye insanlara iyi insan imajını verir. Şeytan, sihirbazlara yapmış olduğu harikulade şeyleri, Salihlerin (evliyanın) kerametiymiş gibi süsleyip; göstermektedir. Oysa bütün bunlar, şeytanın işi (iyi ile kötüyü birbirine) karıştırmasındandır. Allahü Teâlâ'ya farz, vâcib, sünnet ve müstehab olan şeyler ile ibadet edilir. Sihirbazların yaptıkları ise şeriatta ne vacip ve ne de müstehab'tır. Onların yaptıkları belki yasak ve haram olan şeylerdir. Haram olan bir şeyin ibadet olarak telakki edilmesi ve itikat edilmesinden Allah'a sığınırız. Dalâlet ehli olan (sapık insanların) şer-i şerife muvafık ibadet etmeyen insanlardan bazı kereler, mükâşefât ve tesirler meydana gelebilir. Bütün bunlar, şeytanların onlara göstermiş olduğu zuhurattır. Onlar, çoğu kere, şeytanların yerlerine yani kendisinde namaz kılmanın caiz olmadığı yerlere gelirler, hammam, mezbelelik, çöplük, deve ağılı ve bunlara benzer necaset ve pislik yerleridir. Çünkü şeytanlar, o pis yerlerde onlara gelir. Ve oralarda onlara bazı işleri buyurup konuşurlar. Kâfirlere hitab ettikleri gibi... Veya şeytanlar putların içine girip, orada puta tapanlar ile konuştukları gibi...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:714-715-716717)
Başlık: Üftâde Hazretlerinin Cinlere Sara Hastalığı İle Alakalı Mektubu
Gönderen: Mücteba - 09 Eylül 2013, 12:16:57
Üftâde Hazretlerinin Cinlere Sara Hastalığı İle Alakalı Mektubu

Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleri Vâkıâf'ında şeyhi, hazreti şeyh Üftâde hazretlerinden hikâye etti.
"Üftâde hazretleri, sara hastalığına tutulmuş bir hasta için cinlerin sultanlarına (padişahlarına) bir mektup gönderdi. Cinlerin sultanı, Üftâde hazretlerinin emrine uydu, ona saygı gösterdi. Hastaya musallat olan cinnin boynunu vurdu. Sara’ya tutulan kişi hemen o anda iyileşiverdi."

Mesnevî'de buyruldu:
Her peygamber tek geldi dünyaya
Ferd ferd insanı hidayet ettiler.
Büyük âlem onun sihriyle nakış nakış oldu.
Zaifler sadece onu göremediler. Hidayete eremediler.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:718)
Başlık: Tesbih Edenlerin Sevabları | Tesbih Duâsını İlk Defa Okuyanlar
Gönderen: Mücteba - 16 Eylül 2013, 17:10:52
Tesbih Edenlerin Sevabları

Hazreti Allah'ı tesbih etmek, bir ölçek altın tasadduk etmekten daha hayırlıdır.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, ashabını sadaka vermeye teşvik ettiler. İnsanlar tasadduk etmeye başladılar. (Sahâbîlerin fakirlerinden olan) Ebû Ümâme el-Bahilî (r.a.) Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin yanı başında oturuyordu. Dudaklarını hareket ettiriyordu. (Bir şeyler okuyordu).
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ona sordular:
"Dudaklarını kımıldatıyor, ne söylüyorsun öyle?" Ebû Umâme el-Bâhilî (r.a.) cevap verdiler:
-"Ya Resûlellah (s.a.v.) Görüyorum ki, insanlar bir şeyler tasadduk ediyorlar. Benim ise tasadduk edebileceğim hiçbir şeyim yok. İçimden: "Sübhânellahi velhamdü lillâhi velâ ilahe illallâhü vellâhü ekber" diyorum" dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) hazretleri:
-"Bu kelimeler, sana, miskinlere bir ölçek altın tasadduk etmekten daha hayırlıdır," buyurdular. Bizim dilimiz zikre alışkındır.
Ey Enîs münîsi, hep yad edip hatırla,
Bu can bu tende bulundukça.

Tesbih Duâsını İlk Defa Okuyanlar

"Sübhânellahi velhamdü lillâhi velâ ilahe illallâhü vellâhü ekber" Kelimelerinden teşekkül eden, tesbih duasının her bir kelimesi, büyük bir zattan hediyedir.

"SübhânAllah" (Allahım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Tesbihini ilk defa söyleyen Cebrail (a.s) Bu da (yani ilk defa tesbih okumasının sebebi de:) Allahü Teâlâ hazretleri onu yarattığında, gözü Arş'a ilişti. Arşın büyüklüğünü gördü. Ve hemen: "Sübhânellah" (Allahım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim.) dedi. Kim "Sübhânellah"  derse Cebrail (a.s)'ın sevabına nail olur.

"Elhamdü Lillah" Hamd Allah'a mahsustur." ilk defa hamdeden Safiyullah Âdem (a.s)'dır. Âdem (a.s)'a ruh üflendiği zaman; "Elhamdü Lillah" Hamd Allah'a mahsustur." Dedi. Kim bunu söylerse, Âdem (a.s)ın faziletinden nasîbdâr olur.

"La ilahe illAllah" (Allah'tan başka ilâh yoktur.) kelime-i tevhidini ilk söyleyen En-Neciyyüllah Nuh (a.s)'dır. Nuh (a.s), tufanı görüp, şiddetli belâları müşahede ettiği zaman; "La ilahe illAllah" (Allah'tan başka ilâh yoktur.) demişti. Kim bunu söylerse, Nuh (a.s)'ın sevabından büyük bir nasîb ve pay alır.

"Allahü Ekber" (Allah en büyüktür) ilk defa tekbir getiren İbrahim (a.s)'dır. İbrahim (a.s), İsmail (a.s) için gelen fidyeyi o da bir koçtu görünce "Allahü Ekber" (Allah en büyüktür) dedi. Kim bunu söylerse, İbrahim (a.s)'ın feyzinden bir feyze nail olur.

Allahım! Bizleri, zikredenler ve şükredenler eyle. Âmin!

"Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 554-555)
Başlık: Cihâd İki Kısımdır
Gönderen: Mücteba - 18 Eylül 2013, 11:07:00
Cihâd İki Kısımdır

Allah yolunda yapılan cihâd da iki kısımdır.
1- Cihâd-ı asgar,
2- Cihâd-ı ekber.


Cihâd-ı asgar, kâfirlere karşı olan cihâd ve savaştır.
Cihâd-ı ekber, nefsi emmâreye karşı yapılan cihattır. Nefs ve şeytanla yapılan cihâd, "cihâd-ı ekber" yani en büyük cihâd oldu. Birincisinin, yani kâfirlerle yapılan cihadın gayesi zahiri islâh etmektir.
Cihâd-ı ekberin (yani nefisle yapılan mücâhedenin gayesi ise batını islâh etmektir.
Batını islâh etmek daha zor ve daha kuvvetlidir.

Birinci cihadın gayesi, (yani kâfirlerle yapılan cihadın maksadı) Cennet ve rahmettir.
İkinci cihadın yani nefisle yapılan mücâhedenin gayesi ise, Hakkı müşahede etmeye vasıl olmak ve mutlak olarak Cemâlüllahı seyretmektir.

Birinci cihadın gayesi, şahadettir.
İkinci cihadın gayesi ise, sıddîkıyettir.

Sıddıklar mertebe bakımından şehitlerden daha üstündürler. Allahü Teâlâ hazretleri buyurdukları gibi:
"Öyle ya! Her kim Allah'a ve Peygamber'e muti olursa, işte onlar, Allah'ın kendilerine in'âm eylediği enbiya, sıddîkler. Şüheda ve sâlihîn ile birliktedirler. Bunlarsa ne güzel arkadaş..." (Sûre-i Nisa, Âyet 69)
Bu ayet-i kerimede Allahü Teâlâ hazretleri, sıddıkları, şehitlerden önce zikretti.
Kişi, cihâd-ı ekber ile nefsi islâh etme mertebesine ki bu mertebe kibriti ahmerdir ulaştığı zaman, kullara merhamet eder ve onlara zarar vermeye kastedemez.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 531-532)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: rahle - 19 Eylül 2013, 02:00:35
Selamün aleyküm  yukarıda gecen sara rahatsızlığı ile ilgili sorum olacak . bulunduğum bölgede  genç bir hocanım kardeşimiz  kurs da hizmet ederken  üç defa nöbet geçirdi .bütün tetkikleri yaplıdı ama herhangi bir rahatsızlıgı tesbit edilemedi .en son kriz anına talebeler de şahit oldu ve şu an hocanım evine gönderildi .fakat çok hizmet etmek istiyor kendisine rahatsızlığı için nasıl yardımcı olabiliriz bilgisi olan varsa lütfen yardımcı olabilir mi acaba
Başlık: Cehennemdeki İnsanın, Hz. Allah’a Olan Hüsnü Zannı Sonucu Affedilmesi
Gönderen: Mücteba - 25 Eylül 2013, 14:39:24
Cehennemdeki İnsanın, Hz. Allah’a Olan Hüsnü Zannı Sonucu Affedilmesi

Rivayet Olundu:
Kıyamet günü, cennet ehli cennete yerleşip; cehennem ehli cehenneme girdiklerinde; cehennemin içlerinde çok hazin bir ses şöyle nida eder:
-"Yâ Hannân! Ya Mennan! Ya ze'l-Celâl-i ikram!" diye çok acıklı bir sesle yalvarır.
O zaman Allâh-ü Teâlâ Hazretleri. Cebrail Aleyhisselâm'a:
-"Ey Cebrâill Cehennemdeki bu kulumu çıkart!" diye emir verir.
Cebrail Aleyhisselâm da o kişiyi, etleri dağılmış ve cismi eri¬miş bir güvercin yavrusu gibi simsiyah bir halde cehennemden çıkarır.
O kişi:
-"Ey Cebrail! Beni Allah Teâlâ'nın huzurunda durdurma, çok korkarım!" diye yalvarırsa da mekândan münezzeh olan Allah-ü Teâlâ Hazretleri'nin huzuruna getirilir.

Allah-ü Teâlâ ona seslenir:
-"Ey kulum! Şu şu senede işlemiş olduğun şu şu günahları hatırlıyor musun?" diye sorar.

O:
-"Evet! YaRabbi!" der.

Allah-ü teâlâ buyurur:
-"Kulumu cehenneme götürün!"

Kul (cehenneme götürülürken ısrarla dönüp bakar ve böylece ondan) iltifatlar meydana gelir.
(Bunun üzerine) Allah buyurur:
-"Kulumu bana geri getirin!" der.

Kul, Allah'a döndürülür. Allâh-ü Teâlâ hazretleri, (işin gerçeğini) kendisi daha iyi bildiği halde, ona:
-"Niye hep dönüp dönüp baktın?" der.

Kul:
-"Ben günah işledim; senin rahmetinden ümidimi kesmedim!
Beni hesaba çektin; senin rahmetinden ümidimi kesmedim!
Beni cehennem ateşine soktun; senin rahmetinden ümidimi kesmedim!
Beni cehennemden çıkartıp yüce katına çağırdın; senin rahmetinden ümidimi kesmedim!
Beni cehennem ateşine geri döndürdün; senin rahmetinden ümidimi kesmedim!"

Allâh-ü Teâlâ ve tebâreke hazretleri buyurur:
-"İzzetim, Celâlim ve ululuğum hakkı için, elbette kulumun bana karşı taşıdığı zannın yanında olacağım ve mutlaka onun bana karşı olan ümidini gerçekleştireceğim! Haydi, bu kulumu cen¬nete görün (onu bağışladım!)"

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:370-371)
Başlık: "İnsan, Huy ve Ahlakı üzere Haşr Olunur"
Gönderen: Mücteba - 27 Eylül 2013, 18:54:12
"İnsan, Huy ve Ahlakı üzere Haşr Olunur"

Mesnevide buyuruldu;
"Kalbini vatan edinen ve içine yerleşen her hayal Haşr günü bir surete bürünür."
"İnsan Huy ve Ahlakı Üzere Haşr Olunur"

Mesnevide buyuruldu:
Onun için hasetçiler, Mahşer günü şüphesiz kurt şeklinde olacaklardır.
Haram yiyici ve haris kimseler, Hesap gününde Hınzır suretinde haşr olacaklardır.
Zina edenler, mahrem uzuvları koparılmış bir halde, Şarap içenler ise kopuk ağızlı olduğu halde haşr olurlar.

Gönüllerde gizli olan fena kokuları iyi bil; Onlar elbette mahşer günü ortaya çıkar ve hissedilir. İnsanın vücûdu bir ormana benzer. Onda iyi ve kötü nice huylar gizlidir. Nefiste binlerce kurt ve domuz. Temiz ve pis, güzel ve çirkin huylar var. Hangi huy daha üstünse hüküm onundur. Altın bakırdan fazlaysa o altın sayılır. Sende hangi huy hâkimse, O şekilde haşrolunacaksınız.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:198)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 10 Ekim 2013, 18:23:54
Hikâye (Şeytanın vesvesesi)

Hikâye olundu:
Evliyâ'dan bazıları, Allâhü Teâlâ hazretlerinden kendisine şeytanın insanlara nasıl geldiğini ve insana nasıl vesvese verdiğini göstermesini istediler.
Allâhü Teâlâ hazretleri ona insanın heykelini bir billur suretinde gösterdi. İnsanın iki omzunun arasında, bir kuş yuvası gibi simsiyah bir ben vardı...
Hannâs olan şeytan ona geldi. Onun bütün taraflarından hessediliyordu. Şeytan hınzır (domuz) sûretindeydi. Filin hortumu gibi bir hortumu vardı, insana iki omzunun arasından geldi. Kalbinin tarafına (yönüne doğru) hortumun soktu, insana vesvese vermeye başladı, insan, Allâhü Teâlâ hazretlerini zikredince, şeytan hemen geri  çekildi.  Pusuda bekledi.  Bundan dolayı şeytana  Hannâs" [1]  adı verildi.

Mü'minin kalbinde zikrin nuru hâsıl olduğunda, şeytan hemen gerisin geriye kaçar. [2]


Hacamât'ın Sırrı

Bu ilâhî sırdan dolayı, Efendimiz (s.a.v.) hazretleri iki omzunun arasında hacamat yaptı (kan aldırdı) [3]..
Cebrail Aleyhisselâm bunu Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine vasıyyet buyurdu. (Bu hacamat) şeytan maddesinin zayıflığı ve onun gözetleme ve cereyan etme yerinin darlığındandır... Çünkü şeytan vesvesesi kanın aktığı yerlerde (kan damarlarında) hareket edip cereyan eder.. [4]



[1]- Hannâs kelimesi "Hunûs'tan mübalâğalı ism-i fail veya o vezinde ism-i mensub olarak vesvâsın sıfatıdır. Çok hunûs edici, hunûs âdeti olan demektir. Küvvirat Sûresi'nde "Gündüzleri kaybolup geceleri ortaya çıkan bütün yıldızlara." (Küvvirat, 81/15-16) âyetinde de geçmiş olan hunûs, lugatta lazım fiil olarak teahhur ve rücû yani gerilemek ve geri dönmek, sıkılıp büzülmek, sinip kaybolmak ve görünmez olmak mânâlarıyia ilgili olduğu gibi, müteaddî fiil olarak geriletmek, munkabız etmek, sindirip kaybetmek mânâlarına gelir. Tefsirciler çoğunlukla lâzım fiilden geç kalma ve inkıbaz ile sinmek mânâsını esas tutarak tefsir etmişlerdir ki, bundan "hannâs" geri çekilerek veya büzülüp sinerek fırsat bulunca dönmek âdeti olan demek oluyor. Onun için biz bunu sinsi diye tercüme etmeyi uygun bulduk. Keşşafta: "Hunûsa mensup, âdeti hunûs yani geri kalmak olandır. Çünkü Sâid b. Cübeyr'den rivayet olunmuştur ki, insan Rabbini zikrettiği zaman şeytan hunûs eder, geri kaçar, gaflet edince de döner vesveseye başlar." der. Ragıb da der ki:
-"Hannâs, hunûs eden, yani Allah anıldığı zaman geri kalan şeytandır.1 Bunlara göre "Vesvâs-i hannâs" şeytan demek olmuş oluyor ki, müfessirlerin de çoğu da bunu söylemişlerdir. Onun için Kur'an'ın başında şüpheyi bertaraf etmekle, imân ve âhireti bilmek korunmanın, kurtuluşun ilk şartı olarak tesbit edildiği gibi, sonunda da her şerre sürükleyen sinsî vesvesenin şerrinden sığınma emrolunarak buyuruluyor ki: ye mütealliktir. O hannâs vesvesecinin şerrinden, yani geri geri çekilip sinen, sinip sinip aldatmak, Hak yolundan geriletip fenalığa sürüklemek için döne döne vesvese vermek âdeti olan o dönek, o sinsi, o geri I etici vesvese kaynağının şerrinden sığınırım. Esasen vesvese mânâsına masdar İsmi veya muzaaf rubâînin masdarı bu vezinde de geldiğine göre masdar olmakla beraber çok vesveseci, müvesvis mânâsına mübalağa için sıfat ve İsim olarak kullanılmıştır ki, aynı vesvese kesilmiş vesvese kaynağı demek gibidir. "Lâm" ile "el-vesvâs", şeytanın bir ismi olmuştur. Çünkü Keşşafın dediği gibi bütün meşguliyeti, sanatı ve daima üzerine düştüğü hep vesvese ve azdırmadır. Öyle vesvese vermekle bilinen odur. Bahru'l- Muhit'de Ebu Hayyan der ki: "el-Vesvâs, şeytanın İsmi demişlerdir, bununla beraber vesvas şehvetlerin fısıldadığı vesveseye de denilir ki yasaklanmış olan nefsin arzularıdır." Vesvese nedir? Keşşafın ve Ragıb'ın da söyledikleri veçhile vesvese esasen fis, hiş demek, yavaş fısıltı yapmak, fiskos etmek gibi gizli sese, gizli fısıltıya denilir. Zinet eşyası hışıltısına "vesvâsü'l-huliy" denilmesi bundandır. Kamus'un kaydettiği veçhile avcının ve köpeklerin yavaşça seslerine vesvese ve vesvâs denilmesi de bundandır. Bundan hâtırâ-i redîeye, yani nefsin veya şeytanın kalbe koyduğu hayırsız, faydasız, alçak hatıra ve dağdağaya vesvese denilmek meşhur olmuştur, dilimizde bilinen de budur. "Nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz," (Kâf, 50/16) âyeti nefsin vesvesesi hakkında, "Şeytan ona (Âdem'e) fısıldadı." (Tâhâ, 20/120) âyeti de şeytanın vesvesesi hakkındadır.
"cinlerden ve insanlardan" diye genelleştirerek beyân olunacağına göre bu da yeterlidir. Bununla beraber Ebu Hayyan bunun nefse de şümulünü ve tam sinsilik mânâsını göstererek Bahir'de demiştir ki: "el-Hannâs, "İzi üzere geri dönen, zaman zaman gizlenendir." Ve bu vasıf, şeytanda yerleşmiştir. Kul Allah Teâlâ'yı zikrettiği zaman şeytan geriler, çekinir. Şehvetlere gelince: Bu da imân ile ve meleğin ilham iyle, haya ile siner, çekinir. Şu halde bu iki mânâ "vesvas'ta mevcuttur, da "Şeytanlardan ve insanların nefislerinden" demek olur. Yahut vesvâs ile murad, şeytan ve kötü yakınlardan yaldızcı, kışkırtan, da o "vesvâs'ı beyan olur. "Hunûs" müteaddi olabileceğine göre de "hannâs", geriletîci veya sindirici demek olur. Şeytan ve şehvetler hakkında bu da doğrudur. Çünkü bunlar vesveseleriyle insanı geriletir, insanlık ruhunu hak yolunda İlerlemekten alıkoyar. Akıl ve fikrini çelerek sabır ve metanetini
azim ve irâdesini kırarak imân ve seksiz ilimden, güzel ameller için mücahededen çekindirir, sırf hayvanT, fani zevklere ve yanlış yollarla türlü hilelere, aldatışlara sevkederek geriletir, aşağılatarak ve soysuz I aştırarak fânî hayatta çürütüp bi t irmek ister. Allah anıldıkça, hak korkusu göründükçe geriler, siner, fırsat buldukça döner, yüz buldukça şımarır, musallat oldukça olur, musallat olduğunu da düğümlere üfleye üfleye vehimler ve hayâller içinde sindire sindire alçaltı r ve adı kötüye çıkmış eder bırakır. Bu mânâ itibarıyla da yine sinsi diye tercemesi uygun olur. Ibnü Sİnâ demiş ki: Vesvâs, vesvese veren düşüncedir. Bu da hayvansal nefsi kullanmaya geçişi, sonra da hareketi aksine oluşu cihetıyle hayâl gücüdür. Zira nefsin asıl veçhesi ayırıcı prensipleredir. Hayal edici güç onu madde ve ilişkileriyle meşgul olmaya doğru tuttuğu zaman o güç, hunûs etmiş, yani tersine hareket etmiş olur. Bazıları da demiştir ki, kuruntu gücüdür. Çünkü o başlangıçlarda akla uygun gelir. Fakat iş sonuca gel i nce çekinir, vesvese vermeye, şüpheye düşürmeye başlar. Âlûsî'nin bunlara karşı, 'Allah'ın kelâmını böyle tefsir etmek vesvâs-i hannâsın şerrinden olduğu gizli değildir." demesi de yerinde olmamıştır. Zira kuruntu ve hayâl atılınca vesvesenin yeri kalmaz. Allah'ın kelâmını, yarattığı tabiata bakarak, afakî (nesnel) ve enfüsî (öznel) alâmetlerini düşünüp ve inceleyerek anlamaya çalışmak şeytanın vesvesesi değil, Kur'ân'ın bakma (nazar) ve tefekkür emirlerinin gereği olduğunun da unutulmaması gerekir. Nitekim Beydâvî de vesvese vereni vehim kuvveti gibi diyerek izah etmiştir. Bunu bir temsil değil, sadece düşündürmeye yorup da vehmin ve hayâl vesveselerinin şerrini istiâze (sığınma)den hariç bırakmak şeytanın en çok kullanmak istediği aracılarını ihmâl etmek demektir. "Vesvâs'ın vesvese veren kuvvet demek olduğunda ve vesvesenin hayâl etmek ve kuruntu ile ilgili bulunduğunda vesveseye düşülmeye sebep yoktur. Ancak bunu tahsise kalkışmayıp da şu ilâhî beyanın umûm ve şümulü üzere anlamak elbette daha doğrudur. Zira "Vesvâsi'l-hannâs" nedir, diye tereddüde düşülmemek için şöyle beyan ve açıklama buyurulmuştur: O ki insanların sinelerinde vesvese verip durur. Yani insanların içlerinde: gerek ferd olarak içlerinde, gönüllerinde ve gerek toplum olarak içlerinde, aralarında, yahut Allah'ı unutanların göğüsleri, bağırtan içinde iç ve dış duyularından hatırlarına, gönüllerine türlü vesvese sokar, sezilir sezilmez fiskos eder gibi yavaşçadan gıcıklayarak kötü telkinler yapar, kötü kötü eğilimler, alçak alca k hisler uyandırır. Bu şekilde akıl ve fikirlerini çeler, türlü fenalıklara düşürür. Allah yoluna gitmekten, İnsanlık gayesine ermekten alıkor, nihayet din ve imandan çıkarır, ebedi helake sürükler. O vesvâsi'l-hannâs işte böyle her şerrin başı olan vesveseyi gafil insanların sînelerinde fısıldayıp duran sinsi etken her ne ise odur.... Elmalı tefsiri, c. 9,s. 6423,


[2]- İsmail Hakkı Bursevi  ( K.S.) Ruhu’l Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 9/606-608.

[3]- Hacamat: İki omuz arasından, sırttan, başın arka tarafından yahut vücudun herhangi bir yerinden tedavi maksadıyla bardak, şişe veya boynuzla kan aldırmaktır. Hacamat (yani kan aldırmak), Efendimiz (s.a.s) hazretlerinin sağlıkla ilgili tavsiyelerinden ve bizzat tatbik ettiği sünnetierindendir. Hacamat, sebebi belli bir hastalığın tedavisi olmaktan ziyade kan fazlalığının vücutta meydana getirdiği rahatsızlıkları gidermek için kullanılan genel bir tedavi usûlüdür. Eskiden yaygın olarak "hacamat bıçağı' veya "hacamat zembereği" denilen bir aletle tatbik edilen bu usûl, bugün yerini enjektörle kan almaya bırakmıştır. Hacamat bıçağı, tarak biçiminde, vücutta bir sıra çizik meydana getiren bir alettir. Bir yüzünde birçok yarık bulunan bakır bir kutu içinde tetikli bir zembereğe bağlı olan bıçaklar, düğmesi basılınca zembereğin boşalmasıyla yarıklardan dışarı fırlar ve vücutta çizikler meydana getirir. Bardak vb. bir şeyle çizikler üzerinden kan çekilir. Bir cins sülük de bu iş için kullanılmaktadır. Sülük vücudun ağrıyan bölgelerine konularak kanı emmesi sağlanır. Hangi araç ve metodla olursa olsun önemli olan kan aldırmaktır. Uzman bir hekimin muayenesi ve tavsiyesiyle yaptırılan hacamat faydalı ve İslâm'da caiz olan bir tedavi usûlüdür. Ameller niyetlere göre değer kazanır. Sünnete uymak niyetiyle ve bize
emanet olan vücudumuzun sağlığına kavuşması için yaptırdığımız hacamat bir ibadet değeri taşır. Çünkü ibadetlerimizi ve diğer görevlerimizi ancak sağlıklı bir bedenle tam olarak yerine getirebiliriz. Hacamatın emredilme zamanı: Miraç gecesinde yanından geçtiği bir melek grubunun Efendimiz (s.a.v.} hazretlerine: "ümmetine hacamatı emret!" diye söylediğini Abdullah b, Abbâs (r.a) rivayet etmektedir (Tâc, c. 3, s. 203).
Efendimiz (s.a.v,) hazretleri, (s.a.s) bizzat kendisi Ebû Taybe adında bir Haccâm'a hacamat yaptırmış ve başından kan aldırıp haccâma ücretini ödemiş ve şöyle buyurmuştur: "Kan aldırma yollarının en güzeli hacamattır, (yahut hacamat sizin en iyi tedavi yolların izdir) "(Buhâri, Tıb 13; Müslim, Musakat 62, 63; Ebû Dâvûd Nikâh 26, Tib 3).
Nâfi der ki; İbn Ömer (r.a) şöyle dedi: Ben, Resulullah (s.a.s)'den şu buyruğu işittim: "Hacamat olmak aç karnına daha faydalıdır. Hacamat olmak aklı ve hıfzetme (ezberleme) gücünü arttırır. Hafız olanın da hıfzetmek kabiliyetini kuvvetlendirir. Artık kim hacamat olmak isterse Allah'ın ismini anarak perşembe günü hacamat olsun" (İbn Mâce, Kiiâbu't-Tıb, 22).
Hacamatın yani kan aldırmanın insan sağlığına birçok katkıda bulunduğu tıbbî bir gerçeğe dayanır. Hacamatın aynı şekilde insandan şeytanın da uzaklaştırılması ve şeytan yoluna mani olma hikmeti de vardır. Mütercim...

[4]- İsmail Hakkı Bursevi  ( K.S.) Ruhu’l Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 9/608-609.
Başlık: Hasan Basrî (r.h.) hazretlerine göre Dünyada İnsanlar 5 Sınıfa ayrılırlar
Gönderen: Mücteba - 05 Kasım 2013, 11:07:18
"Hasan Basrî (r.h.) hazretlerine göre Dünyada İnsanlar 5 Sınıfa ayrılırlar"

Hasan Basrî (r.h.) hazretleri buyurdular:
Dünyada insanlar beş sınıftır:
1. Âlim,
2. Zâhid,
3. Gâzî (savaşçı),
4. Tüccar,
5. Melik (idareci).

Âlimler, onlar peygamberlerin vârisleridirler.
Zâhidler, onlar delillerdirler...
Gaziler, onlar Allah'ın kılıçlarıdırlar.
Tüccarlar, onlar Allah'ın eminleridirler.
Melikler, onlar halkı idare eden (halkı koruyan ve işlerini yapan) kişilerdir.

Âlimler, tamahkâr, mala düşkün ve dünya malını toplayan kişiler olurlarsa; kime uyulacaktır?
Bundan dolayı ne güzel buyurmuşlar:
Şeyh, mala meyleder oldu.
Müridi ve hep dünyalığı arttı;
Dünya'ya malik oldukça...

Zâhidler dünyaya rağbet ederlerse, kim delil olacak ve hidayete vesile olacaktır?
Ne güzel buyurmuşlar:
Eğer zâhidler pintilik ve cimrilik baş gösterip, dünyaya meyle ve kendilerine tama ulaşırsa; (iyi bilsinler ki) zayıf su pınarları denize ulaşamaz.

Gazi riyakâr olduğu (gösterişçi ve işini Allah için değil de desinler ve övsünler diye yaptığı) zaman, (iyi bilsin ki) riyakâr kişiye amelinin hiçbir cinsi yoktur. Bundan sonra kim düşmanlara karşı zafer kazanacaktır?
Ne güzel buyurmuşlar:
İbadete eğer ihlâs ile niyet etmezse,
O kişi her ne yapsa keçi derisi kadar kıymetli olmaz!

Tüccar hain olursa; kime güvenilir ve kimden râzî olunur?
Ne güzel buyurmuşlar:
O zaman, meğer Cibril'i emir var idi.

Melik eğer kurt olursa; koyunları kim muhafaza edecek ve yayılıma kim götürecektir?
Ne güzel buyurmuşlar:
Bir padişah ki, zulüm işlemektedir.
O kişi, kendi mülkünün duvarını yıkmaktadır.
Eğer sultan isen zulüm ve haksızlık etme!
İleride senin önüne çıkmasın bunlar!

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:156-157)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: ihvan - 06 Kasım 2013, 11:39:58
emeğinize sağlık..............
Başlık: Asi Olan Dostlara Verilen Ceza Böyle Olursa Ya Düşmana Nasıl Olur?
Gönderen: Mücteba - 06 Kasım 2013, 16:54:01
Asi Olan Dostlara Verilen Ceza Böyle Olursa Ya Düşmana Nasıl Olur?

Kurban kesmek ve Mescid-i Aksâ'nın kandilleri, Harun Aleyhisselâm'ın iki oğlu, Şibr ve Şebîr'in elindeydi. Onlara dünya ateşiyle Beyt-i makdisin kandillerini yakmama emri verilmişti. Bir gün acele ettiler; Beyt-i Makdis'in kandillerini dünya ateşiyle yaktılar. Ateş düştü. Harun Aleyhisselâm'ın o iki oğlunu yakıp yedi. Bağıranın biri bağırıp, Musa Aleyhisselâm'a geldi. Musa Aleyhisselâm dua etti ve duasında;
-"Ya Rabbi! Kardeşim Harun’un iki oğlunun yanımdaki yerlerini biliyorsun!" dedi. Allâhü Teâlâ hazretleri, kendisine vahyetti:
-"Ey İmran oğlu! Dostlarım bana asi oldukları zaman; onlara iş¬te böyle yaparım. Düşmanlarıma acaba nasıl yaparım?" dedi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:386)
Başlık: Duâda Ellerin Sema’ya Kaldırılma Sebebi
Gönderen: Mücteba - 07 Kasım 2013, 14:39:49
Duâda Ellerin Sema’ya Kaldırılma Sebebi

Eğer: "Allahü Teâlâ mekân ve cihetten münezzeh olmasına rağmen, dua esnasında elleri göğe kaldırmanın manası nedir?" denilirse; cevaben deriz ki: Enbiyâ (peygamberler) ve evliya hepsi böyle yaptılar. Bu Allah'ın bir mekân'da olduğu manasına değil; onun hazineleri gökte manasınadır.

Allahü Teâlâ buyurdu:
"Semada da rızkınız ve o va'dolunduğunuz! (var)(Sureyi Zariyat, âyet 22)
"Hiçbir şey yoktur ki bizim yanımızda hazineleri olmasın; fakat biz onu ancak malûm bir miktar ile indiririz.”(Sûreyi Hicr, âyet 21)

Arş, Rahman sıfatının istivasının zuhur ettiği yerdir. Dua esnasında, ellerin göğe kaldırılması ve dua esnasında göğe bakılması, dilekte bulunan kişinin, sultanlığın hazinesine işaret edip sonra sultandan o hazinesinden kendisine bir şeyler istemesi gibidir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:777-778)
Başlık: "Din Garib Geldi Garibe Dönecektir Ne Mutlu Gariblere"
Gönderen: Mücteba - 12 Kasım 2013, 11:59:21
"Din Garib Geldi Garibe Dönecektir Ne Mutlu Gariblere"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Selâm! (ve) mutluluk garipler içindir."
"Din garib başladı ve yine garibe dönecektir. Ne mutlu gariblere! Onlar, insanların sünnetimden ifsat edip bozduklarını islâh edenlerdir."

Yine Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Garib olarak vefat eden kişi, şehit olarak ölmüştür." Bununla yani "garib" ve "garibler" kelimesiyle halktan kesilip halik’a yönelmektir. (Burada kastedilen gurbette yaşamak değil; kendi memleketinde garib olmaktır, insanların bozduğu sünneti ihya edebilmektir.) Bu da ancak itikat ve amelleri bozuk olan bir memleketin insan yığınlarına ve topluluğun görüşlerine ve bilhassa ibadet ve şehvetlerde onlara muhalefet edip, Allah'ın emri ve Resulü (s.a.v.) hazretlerinin sünnetlerinin doğrultusunda hareket etmekle mümkün olur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 473)
Başlık: Helal ve Harama Dikkat ve Şüphelilerden Sakınmak
Gönderen: Mücteba - 14 Kasım 2013, 13:12:40
Helal ve Harama Dikkat ve Şüphelilerden Sakınmak

Efendimiz  (s.a.v.)Hazretleri Buyurdular:
"Helâl açık ve bellidir haram da açık ve bellidir, ikisinin arasında şüpheli bir takım şeyler ve işler vardır, insanların çoğu bunu bilmiyor. Her kim şüphelerden sakınırsa, dinini ve ırzını korumuş olur. Kim şüpheli şeylere dalarsa, o kişi harama düşebilir. O kişi, korunmuş (içine girmesi yasak olan bir ekin tarlası, bağ ve bahçenin) çevresinde davarlarını otlatan ve hayvan güden bir çoban gibidir. Hayvanları o yasak ve korumalı yere düşebilir. (Ey ümmet ve ashabım!) iyi biliniz ki, her melik'in bir takım kanun ve hududları vardır. Allah’ü Teala hazretlerinin yeryüzündeki koruduğu hudutlar ise Allah’ın haramlarıdır. İyi bileniz ki, cesette bir et parçası vardır. O düzeldiği zaman bütün caset düzelir. O fasid olup bozulduğu zaman bütün ceset bozulur. İyi biliniz o kalb’tir."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:711-712)
Başlık: Birlik Halinde Olmanın Ehemmiyeti
Gönderen: Mücteba - 26 Kasım 2013, 12:20:32
Birlik Halinde Olmanın Ehemmiyeti

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri Buyurdular:
"Allah'ın kudreti, cemaatin üzerindedir."
Ve kurt ancak yalnız olan koyunu yer...

Hakîm evlâdına vasiyette bulundu; ölümü anında ve onlara;
-"Bana bir halat getirin!" dedi. Getirdiler.
-"Çekerek kırın bunu!" dedi. Çocukları topluca o halatı çok çektiler, ama bir türlü kırıp koparamadılar.
-"Onu birbirinden ayırın!"
O halatı birbirinden ayırdılar. Şu an onu;
-"Teker teker tutup kırın!" dedi.     )
Onlar onu kırdılar. Bunun üzerine Hakîm kişi, onlara:
-"Benden bu şekilde toplu ve birlik içinde olunuz; zira sizler birlikte olduğunuz müddetçe asla mağlûp olmazsınız! Eğer sizler, bulunursanız; düşmanlarınız, içinize yerleşir ve sizleri helak eder!" dedi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:457)
Başlık: Beşyüzler ve Kırkların Mümeyyiz Vasıfları
Gönderen: Mücteba - 11 Aralık 2013, 12:13:15
Beşyüzler Ve Kırkların Mümeyyiz Vasıfları

İbnü Ömer (r.a.) hazretlerinden, Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Ümmetimin seçkinleri, "beş yüz”lerdir. Ebdal kırk kişidir. Ne beş yüzler eksilir ne de kırklar. (Bütün çağlarda beş yüzler eksilmezler, kırklar da eksilmezler." Ebdal'dan herhangi biri vefat ettiği zaman, Allahü Teâlâ hazretleri, beş yüzlerden birini onların yerine kırkların içine koyar. Beş yüzlerden biri vefat ettiği zaman da o makama layık bir kişi onun yerini alır ve beş yüzler eksilmezler; kırklar da eksilmezler,"

Sahabeler;
-"Ya Rasûlellah! Bunların amellerinin ne olduğunu bize delâlet edip anlat!" dediler.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Bunlar (beş yüzler ve kırklar) kendilerine zulmedenleri affederler, kendilerine kötülük edenlere ihsanda bulunup iyilik yaparlar ve Allahü Teâlâ hazretlerinin kendilerine verdiği nimetleri başkalarıyla paylaşırlar."

Hadis Şerifte buyuruldu:
"Kim aç bir kişiyi doyurur; çıplak olanı giydirir veya misâfiri (yolcuyu) barındırıp ağırlarsa, Allahü Teâlâ hazretleri de onu kıyamet gününün korkularından korur."

"Hangi mü'min susuzluktan dolayı bir mü'mine su içirir (ve susuzluğunu giderirse) Allahü Teâlâ hazretleri, kıyamet gününde "rahîk-ı mahtûm" pınarından ona su içirecektir. Ve hangi mü'min, açlığında bir mü'mine yedirir (ve onun açlığını giderirse) Allahü Teâlâ hazretleri de ona Cennet meyvelerinden yedirir. Ve herhangi bir mü'min çıplaklığında bir mü'mine elbise giydirip (avretini örterse) Allahü Teâlâ hazretleri de ona Cennetin "hudr" elbiselerinden giydirir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 346-347)
Başlık: Veliyyullah'ın Borcunu, Hz. Allah’ın Ödemesi
Gönderen: Mücteba - 13 Aralık 2013, 11:11:21
Veliyyullah'ın Borcunu, Hz. Allah’ın Ödemesi

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri buyurdular:
"Kıyamet günü olduğu zaman, bazı hasımlar, bir evliyâullâh'ın başına toplanırlar. Ondan haklarını isterler."

Melekler, onlara:
-"O veliyyüllahı (Allah'ın dostunu) korkutmayın! Sizin haklarınız bu gün Allah-ü Teâlâ Hazretleri'nin üzerindedir. (Allah-ü Teâlâ sizlere hakkınızı ödeyecektir), der.

Allah-ü Teâlâ hazretleri, dostlarından hakkı olanlara, hak ve hukuklarının yerine yüce makamlar hibe eder. Onlarda böylece o veliden olan haklarından vazgeçerler."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:594)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Togika - 02 Şubat 2014, 18:33:58
selamun aleyküm
 bu tefsirin hangi yayın evine ait olduğunu paylaşırmısınız lütfen ?
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 03 Şubat 2014, 00:33:18
selamun aleyküm bu tefsirin hangi yayın evine ait olduğunu paylaşırmısınız lütfen ?
Ve aleyküm selam,
Osmanlı yayınları.
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: senem683 - 23 Şubat 2014, 15:43:29
Peki, güzel ahlak sahibi olmanın kolay bir yolu yok mudur?
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 23 Şubat 2014, 16:31:02
Peki, güzel ahlak sahibi olmanın kolay bir yolu yok mudur?

Var, "ihlâs" sahibi olmak...
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: senem683 - 23 Şubat 2014, 18:06:30
işte hocam bende tam olarak onu soruyorum ben çok kötü ahlaklı bir insanım ama kendimi toparlama çabasındayım bu yüzden yardımınıza ihtiyacım var ihlaslı olmak nedir nasıl ihlaslı olunur??
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 24 Şubat 2014, 01:22:13
"Ve bilcümle ilim ve amel: Şeriattan istifade edilmiştir. İlmin ve amelin ruhu makamında olan ihlasın tahsili ise, sofiye tarikatına sülûke bağlıdır. Seyri ilellah mesafesini kat etmeyen salik, seyr-i fiilahta tahakkuk edemez ve bu kimse İhlasın hakikatından uzak olup ehl-i ihtisas olan muhlis zatların erdiği kemalâttan da mahrumdur. Evet..

Avam müminlerin bazı amelleri için, zorlama ile yapmacık olsa dahi, İhlasın tahakkuku umumî manada olabilir. Ama bizim üzerinde durduğumuz, beyan ettiğimiz başkadır.
Asıl ihlâs odur ki: Bütün fiillerde, sözlerde, duruşlarda ve hareketlerde, zorla ve bir yapmacık olmadan meydana gelir.

İşbu son anlatılan manada ihlâs: Afakî ve enfüsî olarak ilâhî intifaya bağlıdır. Bu dahi: Fena, beka ve has manada velayet derecesine çıkmakla olur.

Yapmacık ve zorlamaya, dayanan ihlâs için bir devam yoktur. Devamın olması için, zorlama derecesinden düşmesi gerekir, işbu devam hali ise, Hakkalyakin mertebesidir."


İmâm-ı Rabbânî Hazretleri (k.s.) - Mektubat-ı Rabbani Cilt 1/59.Mektub (http://www.sadakat.net/mektubat-i-rabbani/4495-59mektup.html)


Ve size yol haritası:

Bir mü'min hayatı boyunca sırasıyla şu 3 fiili gerçekleştirmelidir.
1- İtikadını Ehl-i Sünnet Vel Cemâ'at İtikadına uydurmalı,
2- İlmihalini öğrenip ihlâsla uygulamalı ( ilim->amel->... (http://www.sadakatforum.com/fikih_ve_itikad/iste_73_firkanin_listesi-t54631.0.html;msg253806#msg253806) ),
3- Kamil-i Mükemmil Mürşid olan "Zamanın Hakiki Sahibi" (http://www.sadakatforum.com/hakikat_ekseninde/zamanin_sahibini_bulma_yolunda-t5667.0.html;msg50816#msg50816)'ni arayıp bulmalı, eteklerine yapışıp ölene kadar bırakmamalıdır. ( ...->ihlâs (http://www.sadakatforum.com/fikih_ve_itikad/iste_73_firkanin_listesi-t54631.0.html;msg253806#msg253806) )

Hakiki ihlâs için zamanın hakiki sahibini arayın...
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: senem683 - 24 Şubat 2014, 20:37:47
"Ve bilcümle ilim ve amel: Şeriattan istifade edilmiştir. İlmin ve amelin ruhu makamında olan ihlasın tahsili ise, sofiye tarikatına sülûke bağlıdır. Seyri ilellah mesafesini kat etmeyen salik, seyr-i fiilahta tahakkuk edemez ve bu kimse İhlasın hakikatından uzak olup ehl-i ihtisas olan muhlis zatların erdiği kemalâttan da mahrumdur. Evet..

Avam müminlerin bazı amelleri için, zorlama ile yapmacık olsa dahi, İhlasın tahakkuku umumî manada olabilir. Ama bizim üzerinde durduğumuz, beyan ettiğimiz başkadır.
Asıl ihlâs odur ki: Bütün fiillerde, sözlerde, duruşlarda ve hareketlerde, zorla ve bir yapmacık olmadan meydana gelir.

İşbu son anlatılan manada ihlâs: Afakî ve enfüsî olarak ilâhî intifaya bağlıdır. Bu dahi: Fena, beka ve has manada velayet derecesine çıkmakla olur.

Yapmacık ve zorlamaya, dayanan ihlâs için bir devam yoktur. Devamın olması için, zorlama derecesinden düşmesi gerekir, işbu devam hali ise, Hakkalyakin mertebesidir."


İmâm-ı Rabbânî Hazretleri (k.s.) - Mektubat-ı Rabbani Cilt 1/59.Mektub (http://www.sadakat.net/mektubat-i-rabbani/4495-59mektup.html)


Ve size yol haritası:

Bir mü'min hayatı boyunca sırasıyla şu 3 fiili gerçekleştirmelidir.
1- İtikadını Ehl-i Sünnet Vel Cemâ'at İtikadına uydurmalı,
2- İlmihalini öğrenip ihlâsla uygulamalı ( ilim->amel->... (http://www.sadakatforum.com/fikih_ve_itikad/iste_73_firkanin_listesi-t54631.0.html;msg253806#msg253806) ),
3- Kamil-i Mükemmil Mürşid olan "Zamanın Hakiki Sahibi" (http://www.sadakatforum.com/hakikat_ekseninde/zamanin_sahibini_bulma_yolunda-t5667.0.html;msg50816#msg50816)'ni arayıp bulmalı, eteklerine yapışıp ölene kadar bırakmamalıdır. ( ...->ihlâs (http://www.sadakatforum.com/fikih_ve_itikad/iste_73_firkanin_listesi-t54631.0.html;msg253806#msg253806) )

Hakiki ihlâs için zamanın hakiki sahibini arayın...
çok tşk ederim de hocam benim anlayabileceğim basit bir yolu yok mu ??K.bakmayın sizide yoruyorum ama ben bu  konularda çok yeniyim anlayamıyorum :(
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 25 Şubat 2014, 01:54:36
"Salih zatların (mürşidlerin) (http://www.sadakatforum.com/hakikat_ekseninde/zamanin_sahibini_bulma_yolunda-t5667.0.html;msg50816#msg50816) peşine takıl!
Kimin Salih kimin münafık (http://www.sadakatforum.com/hakikat_ekseninde/su_bostan_korkuluklari_meselesi-t14733.0.html;msg133690#msg133690) olduğunu bilemediğin için gece kalk,
iki rekat namaz kıl ve ardından şöyle dua et:
"Ya Rabbi!
Bana Salih kullarını göster.
Beni sana getirecek klavuzu göster.
Gözümü sana yakınlık nuru ile nurlandırarak mükemmelleştir.
Bana başkalarının gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini haber verecek bir klavuzu bildir" "
[Abdülkadir Geylani (k.s.)] (http://www.sadakatforum.com/gonul_sultanlarimiz/abdulkadir_geylani_hz-t8251.0.html;msg75412#msg75412)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: yabangulu - 25 Şubat 2014, 13:08:19
Allah cc  razi olsun devamli faydalanmaktayiz hakkinizi helal edin kardeslerim
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: senem683 - 25 Şubat 2014, 23:04:01
"Salih zatların (mürşidlerin) (http://www.sadakatforum.com/hakikat_ekseninde/zamanin_sahibini_bulma_yolunda-t5667.0.html;msg50816#msg50816) peşine takıl!
Kimin Salih kimin münafık (http://www.sadakatforum.com/hakikat_ekseninde/su_bostan_korkuluklari_meselesi-t14733.0.html;msg133690#msg133690) olduğunu bilemediğin için gece kalk,
iki rekat namaz kıl ve ardından şöyle dua et:
"Ya Rabbi!
Bana Salih kullarını göster.
Beni sana getirecek klavuzu göster.
Gözümü sana yakınlık nuru ile nurlandırarak mükemmelleştir.
Bana başkalarının gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini haber verecek bir klavuzu bildir" "
[Abdülkadir Geylani (k.s.)] (http://www.sadakatforum.com/gonul_sultanlarimiz/abdulkadir_geylani_hz-t8251.0.html;msg75412#msg75412)
Allah razı olsun hocam
Başlık: Fesadın Geliş Sebepleri
Gönderen: Mücteba - 31 Mart 2014, 11:37:35
Fesadın Geliş  Sebepleri

Zünnûn-ı Mısrî (r.h.) şöyle buyurdu:
"Fesat (yani bozgunculuk) halkın arasına şu altı şeyden dolayı girmektedir:
1- Âhiret amellerinde niyetin zayıf olması,
2- Bedenlerinin şehvetlerine rehin olması,
3- Ecellerinin yakın olmasına rağmen uzun emeller peşinde koşmaları.
4- Mahlûkatın memnuniyetini Halikın rızasından üstün görmeleri,
5- Hevâ ve arzularına uyarak, Peygamberlerinin sünnetini arkalarına atmaları,
6- Selef-i sâlihinin az sayıdaki zellelerini(ayak sürçmelerini) birer delil kabul edip, çok sayıdaki iyilik ve güzel menkıbelerini görmezlikten gelmeleridir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 511)
Başlık: Ayıp Örtenin, Dünya ve Ahirette Ayıbının Örtülmesi
Gönderen: Mücteba - 01 Nisan 2014, 10:48:09
Ayıp Örtenin, Dünya ve Ahirette Ayıbının Örtülmesi

Allahü Teâlâ Hazretleri'nin kendisinden örtülmesini ve gizlemesini sevdiği şeylerde, kişi, başkalarının hata, günah ve çirkinliklerini gizlemelidir.
Gerçekten Efendimiz (s.a.v.) hazretleri şöyle buyurdular:
"Kim Müslüman’ın avretini gizlerse, Allahü Teâlâ hazretleri de âhirette onun avretini gizler."
"Kim bir Müslüman’ın hatasını örterse, Allahü Teâlâ hazretleri de dünya ve âhirette onun hatalarını örter ve insanlardan gizler."

İnsanların gıybetini yapan, tecessüs eden (insanların ayıplarını araştıran) ve maharetlerini günahta kullanıp kötülük üzerine birbirlerini destekleyenler, bu vasıflardan azledilmiş ve uzaklaşmışlardır.
Gafur ve gaffar sıfatlarıyla müttasıf olan kişi, Allah'ın mahlûkatında ancak ve ancak onlarda güzel olan ve onların hoşlarına giden şeyleri ifşa ve izhar eder.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 265)
Başlık: Kötülüğe Razı Olmanın Ve Olmamanın Hükmü
Gönderen: Mücteba - 03 Nisan 2014, 16:44:20
Kötülüğe Razı Olmanın ve Olmamanın Hükmü

Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinden rivayet olundu. Buyurdular:
-"Yeryüzünde bir hata işlenildiği zaman, o hataya şâhid olan kişiler, eğer onun işlenmesine razı olmazsa veya bir defasında onu inkâr eder (ve kabul etmezse), o günahın işlenildiğini görmeyen kişi gibidir. Kim günahın işlenildiğini görmez, fakat işlenmesine razı olursa o kişi onu müşahede eden kişi gibidir."

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri Hâdis-i şeriflerinde buyurdular:
"Kişi sevdiğiyle beraberdir."            

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:260)
Başlık: Resülümüz(A.S)'ın Bir Yahudiye Tevrattan Şişmanlığın Kötülüğünü Haber Vermesi
Gönderen: Mücteba - 04 Nisan 2014, 12:02:14
Resülümüz(A.S)'ın  Bir Yahudiye Tevrattan Şişmanlığın Kötülüğünü Haber Vermesi

Rivayet olundu: Malik bin Sayf, Yahudilerin âlimlerinden ve büyüklerinden inatçı bir neferle beraber Mekke'ye çıktılar. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine bazı şeylerden sualler sormak için...
Malik bin Sayf, şişman bir adamdı. Mekke'de Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine geldi. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ona;
-"Musa (a.s)'a Tevrâtı indiren (Allah adına) doğru söyle; sen Tevrat'ta "Allâhü Teâlâ hazretleri, şişman âlimi sevmez," diye buluyor musun?" diye sordu.

O:
-"Evet!" dedi.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Sen şişman bir âlimsin! Sen Yahudilerin sana yedirdiği şeylerle böyle şişman ve semiz oldun! Hiç oruç tutmadın!" Yani yemekten hiç kendini alıkoymadın... Orada bulunanlar güldü.

Malik bin Sayf rezil oldu. Ve kızgınlıkla;
-"Allâhü Teâlâ hazretleri, beşerden hiçbirinin üzerine hiçbir şey (yani bir kitap ve ilâhî hüküm) indirmiş değildir!" dedi.
Malik kendi kavmine (Yahudilere) döndüğü zaman, Yahudiler, kendisine;
-"Yazıklar olsun sana! Senden bize ulaşan bu Tevrat ne oluyor? Allâhü Teâlâ hazretleri, Tevrat'ı Musa (a.s)'a indirmedi mi? Neden o söylediğin sözü söyledin?" dediler.

O:
-"Muhammed beni kızdırdı, onun için öyle söyledim!" dedi.

Ona;
-"Sen kızdığın zaman, Allâhü Teâlâ hazretlerine karşı hak olmayan sözleri söylüyorsun, kendi dinini bile terk edip inkâr ediyorsun..." dediler.

Malik bir Sayf'tan riyaset ve ilmiyle vazifesini aldılar. Onun yerine Ka'b bin Eşrefi getirdiler. İşte bu hadise üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 592)
Başlık: Şişmanlığın İyi Olmadığı
Gönderen: Mücteba - 08 Nisan 2014, 12:52:41
Şişmanlığın İyi Olmadığı

Ebû Hüreyre (r.a.) hazretlerinden, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinden rivayet olundu. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:

-"Muhakkak ki elbette büyük (azman gibi) ve şişman adam kıyamet günü gelir. O şişman kişi, Allah katında bir sivrisinek kanadına bile denk (ağırlığında) olmaz, istiyorsanız; şu âyet-i kerimeyi okuyun:
-"Artık kıyamet günü biz onlara hiçbir vezin tutturmayız!"

Âlimler bu hadis-i şerifin manasının şerhinde buyurdular:
-"Onlara sevap yoktur. Onların amelleri azap mukabilindedir. Kıyamet günü mizanlarında tartılan bir hasene (iyilik ve sevapları) yoktur.    Kimin hasene   (iyiliği)   olmazsa o kişi, cehennem ateşindedir...

Kurtûbî (r.h.) hazretleri "Tezkire"sinde buyurdular: Bu konuda, fıkıhta şu vardır. (Bu âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifte şu anlaşılıyor ki:)
Şişmanlamak için tekellüflere giren (ve çaba gösterenlerin) yerilmesi vardır. Şişmanlamak için çeşitli yemekler yemek ve onlarla meşgul olmak kişiyi gerçekten mekârim (değerli ameller, iyilikler ve birçok ibadetlerden) alıkoyar...
Belki (bu ayet-i kerime ve hadis-i şerifler) çok yemenin haram olduğuna delâlet eder. Kişinin vücudunu ayakta tutacak (ibadet yapmasına kuvvet verecek ve çalışmasına yetecek) yemekten daha ziyadesini yemesi ve şişmanlamaya çalışması haramdır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 603-604)
Başlık: Yemek Yemenin Dört Kısmı
Gönderen: Mücteba - 09 Nisan 2014, 11:24:53
Yemek Yemenin Dört Kısmı

Muhakkak ki yemek (dört kısımdır:)
1- Farz,
2- Me'cûr (sevap olan yemek).
3- Mübah,
4- Haram.

Farz olan yemek, kişinin nefsini helâkten korumak (telef olmayı defetmesi için yemesi farz) olur.
Sevap olan yemek, kişinin oruç tutmak ve ayakta namaz kılmak (Allah yolunda cihâd etmek ve daha fazla ibadeti kuvvet olsun niyetiyle yemek yemesi üzerine me'cûr olur) sevap alır.
Mübah olan yemek, kuvvetinin tam artması için kişinin doyuncaya kadar yemek yemesi ise mubahtır.
Haram olan yemek, kişinin doyduktan sonra yemek yemeğe devam etmesidir. Ancak,
1- Yarının orucunda kuvvetinin olması kastı,
2- Misafirinin utanmaması (için doyduğu) halde yemeğe devam edebilir...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 604-605)
Başlık: Hazreti Allah'ın İntikam Alması
Gönderen: Mücteba - 11 Nisan 2014, 11:07:45
-"Zalim, yeryüzünde Allâhü Teâlâ hazretlerinin adlidir. Onunla intikam alır. Sonra da ondan intikam alır." (Hadis-i Şerif)
(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:139)


Hazreti Allah’ın  Buğz Ettiği  Kişiden  İntikam  Alma Şekli

Allâhü Teâlâ Azze ve Celle hazretleri buyurdu:
-"Buğz ettiğim kişiden, buğz ettiğim kişiler sebebiyle intikam alırım. Sonra da her ikisinin de varacakları yeri cehennem ateşi yaparım." (Hadis-i Kudsi)
(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:140)


Hazreti Allah’ın Münafıklardan  İntikam  Alma Şekli
-"Muhakkak ki, ben münafıklardan münafıklar vasıtasıyla intikam alırım. Sonra da (döner) bütün münafıklardan intikam alırım." (Hadis-i Kudsi)
(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:140)
Başlık: Ynt: Rabıta Ehlinin Nail Olduğu Mükâfat
Gönderen: Cennetül Firdevs - 12 Nisan 2014, 13:34:23
Allah razi olsun.. Cok guzel bilgiler.
Rabıta Ehlinin Nail Olduğu Mükâfat

Ve düşmana karşı uyanık olup nöbet bekleyen rıbat ehli (rabıta ehli) salih kişinin ameli kıyamete kadar akıp gider.

Bu kişinin bir günü diğer kimselerin bin gününe eşit olamaz.

Onun rızkı ebediyyen kendisine verilir;(şehidler gibi) kesilmez.

Düşmana karşı uyanık olup bir gün nöbet beklemek (rabıta'da olmak) dünya ve dünyanın içinde olan her şeyden daha hayırlıdır.

Gereğince rabıta yapanlar(murabıtlar), kabir fitnesi (sualleri) ve azabından emindirler. Ve Allâhü Teâlâ hazretleri ona kıyamet gününde en güzel yerler ile ikramda bulunur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:168)
Başlık: Kaza-i Muallâk, Kaza-i Mübrem ve Kader İle Alakalı Hususlar
Gönderen: Mücteba - 14 Nisan 2014, 12:33:45
Kazâ-i Muallâk, Kazâ-i  Mübrem ve Kader İle Alakalı Hususlar

Kader ve Kaza: Kadere iman etmek imanın şartlarındandır.
Kader: ezelden ebede kadar hayır ve şer (iyi-kötü) meydana gelecek bütün hadiseler hakkında Cenab-ı Allahın kendi ilmi icabı bilip takdir buyurmasıdır.
"Şüphesiz k. biz her şeyi bir takdir ile (ölçüye göre) yarattık."
Kaza: Cenab-ı Allah'ın ezelde takdir buyurduğu hâdiselerin, zamanı gelince ilim ve iradesine uygun olarak meydana gelmesidir.

Kaza ikiye ayrılır:
1- Kazâ-i Mu'allak,
2- Kazâ-i Mübrem,

Kazâ-i Mu'allak: Şarta bağlı kaza demektir. Cenab-ı Allah, bazı hadiselerin meydana gelmesini şart ve sebeplere bağlamıştır. O şart ve sebepler gerçekleştiği zaman, o hadise meydana gelir.
"Allah, dilediğini siler (mahveder); dilediğini de yerinde bırakır (sabit kılar). Kitabın aslı O'nun katındadır."
Kazâ-i Mu'allak'ta iki kısma ayrılır.
1. Zahir olan Kazâ-i Muallak,
2. Gizli olan kaza -i Muallâk.

1- Zahir olan Kazâ-i Muallak: Levh-i Mahfuz’a vakıf olan enbiya ve evliyanın rahatlıkla görüp okuduğu ve anlayabildiği kazadır.
2- Gizli olan Kazâ-i Muallak ise, Levh-i Mahfûz'a vakıf olan enbiyâ ve evliyanın vâkıf olamadıktan, sebep ve şartları çok gizli ve sadece Allah tarafından bilinen kazalara denir.

Kazâ-i Mübrem: Herhangi bir şart ve sebebe bağlı olmayan kaza demektir. Muhakkak yaratılacak ve asla değişmeyecek bir kaza demektir.
"Benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim!" (Sureyi Kaf :29)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:637-638)
Başlık: Hasedle, Hazreti Allah'a Beş Yönden Karşı Gelinmesi ve Hased edici Neye Benzer
Gönderen: Mücteba - 25 Nisan 2014, 12:40:21
Hasedle, Hazreti Allah'a Beş Yönden Karşı Gelinmesi ve Hased edici  Neye Benzer

Bazı hikmet ehli buyurdular: Hased eden (kıskanan) kişi, beş yönden Rabbine karşı sanki kavgaya girmişlerdir.

Birincisi: Kıskançlar, başkalarının üzerine zahir olan (başkalarına verilen) her nimet dolayısıyla kin ve nefret duyup buğzederler.

İkincisi: Bunlar, "Allahım Böyle değil de, keşke böyle taksim etseydin," diyerek, Allah'ın taksimine razı olmazlar.

Üçüncüsü: Kıskançlar; Allah'ım fazlı kereminden cimrilik ederler. Hâlbuki fazilet ve lütuf Allah’ındır, dilediğine verir.

Dördüncüsü: Kıskanç kişi, evliyâullahı küçümsemektedir. Çünkü onun gözden düşmesini ve elindeki nimetin gitmesini arzulamaktadır.

Beşincisi: Kıskanç kişi, düşmanına yardım etmektedir. Yani haset eden kişi, iblise yardım etmektedir.
Bil ki, hiç şüphesiz senin hasedin (kıskançlığın) düşmanına geçmez (zarar vermez) belki senin kendi nefsinin aleyhinedir.

Eğer senin halin; uyanık ve uykuda iken (rüya âleminde) sana keşfedilmiş olsaydı, ey kıskanç kişi sen nefsini şu şekilde görürdün: Biri düşmanına taş atmaktadır. O taşla ona isabet ettirmek ve onu öldürmek istemektedir. Amma atmış olduğu taş ona isabet etmemektedir, O taş düşmana isabet etmediği gibi geri sekerek, adamın sağ kaşını yarar. Taşı atan kişinin gadabı ziyadeleşir. Daha fazla kızmaya başlar, ikinci defa birincisinden daha şiddetli bir şekilde eline taş alıp düşmanına atar. Bu taş geri sekerek, sahibinin sol gözüne değer. Sol gözünü kör eder. Adam daha da gadablanır. Can havliyle bir daha alıp düşmana atar. O taş da geri sekerek kendisinin başını yarar, kanlar içinde kalır, dumanı ise sağ ve salimdir. Adamın attığı her taş kendisine dönmektedir. O taşlar kendisine döndükçe, kendisi zarar görmekte, gadablanmakta kan beynine sıçrar gibi olmaktadır. Kıskanç kişi, düşmanına attığı taşların her defasında geri sekerek kendisine dönmesiyle halk, onun çevresini sararak, kendisiyle alay etmeye başlarlar, insanlar, ona gülmeye başlarlar, işte hasûd (kıskançların) ve şeytanın emrine girenlerin hali budur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:733)
Başlık: Kılınan Namazlara Verilen Sevaplar
Gönderen: Mücteba - 30 Nisan 2014, 11:47:04
Kılınan Namazlara Verilen Sevaplar

Ka'bul-Ahbâr (r.h.) buyurdu:
Allâhü Teâlâ hazretleri, Musa (a.s)la münacatı esnasında ona şöyle buyurdu:

"Ey Musa! Ahmet (a.s) ve ümmetinin kılacağı dört rekât öğle namazının:
Birinci rekâtında onları mağfiret ederim.
İkinci rekâtta mizanlarını ağırlaştırırım.
Üçüncü rekâtta, onlar için teşbih ve mağfirette bulunan melekler tayin ederim. Gökte ve yerde onlar için istiğfar etmeyen hiç bir melek kalmaz. Meleklerin kendisi için istiğfar ettiği kimselere de ebedî azap etmem.
Dördüncü rekâtta onlara gök (yani rahmet) kapılarını açarım; huriler nazar eder.

Ey Musa! Ahmed (a.s) ve ümmetinin kılacağı dört rekât ikindi namazı(ından sonra) benden ne isterlerse (ve niçin dua) ederlerse, mutlaka onu yerine getirir ve hacetlerini gideririm.
Ey Musa! Ahmed (a.s) ve ümmetinin kılacağı üç rekât akşam namazında onlar için gök açarım.
Ey Musa! Ahmed (a.s) ve ümmetinin kılacağı dört rekât yatsı namazı, kendileri için dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır ve annelerinin kendilerini doğurduğu gündeki gibi (günahsız ve isyansız olarak) dünyadan çıkarlar."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 689)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: mazhar - 30 Nisan 2014, 20:22:14

Bu kıymetli eserin yazarı Şeyh İsmail Hakkı Bursevi Hazretleridir.

Büyük keşif ve kerametler sahibi bir velidir.
1650-1725 yılları arasında yaşamış Bursa'da vefat etmiştir.
Her biri ortalama 200 sahife olan 106 kıymetli eserin yazarı büyük alimdir.

İsmail Hakkı Hazretleri bu tefsiri yazmasının sebebini şöyle anlatıyor: "Manevi babam Muhyiddin Arabi Hazretleri'nin yardım ve delaleti ile bir gün rüyamda Resulullah Efendimiz (s.a.v) bana ikramda bulundular. Arkamı sıvazlayıp tatlı bir ifade ile 'Ümmetim için bir tefsir yaz' diye emir buyurdular. Bunun üzerine Allah-ü Teâla'dan ve Resulullah Efendimiz'in (s.a.v) ruhaniyetinden yardım isteyerek bu tefsiri yazdım." İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri bu kıymetli tefsirini Bursa Ulu Cami kürsüsünde cemaate anlatarak 12 senede tamamlamıştır. Toplam 16 cilttir.




Kırkların Her Zaman Var Olduğu

Hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri buyurdular:

"Yeryüzü kırklardan asla boş olmaz. Yeryüzünde Halilü'r-Rahman (a.s) gibi (insanlığın iyiliğini düşünen) kırk kişi asla eksilmez. Onların sayesinde sizlere su (yağmur) verilmekte ve onların yüzü suyu hürmetine sizlere yardım olunmaktadır. Onlardan herhangi biri vefat ettiği zaman, Allah, onun yerine başkasını koyar."

Mesnevide buyruldu:

Eğer dua için temiz bir nefesin ve dilin yoksa temiz gönüllü evliya ve dostlardan dua iste.
============================================

Şeyhi Olmayanın Şeyhi Şeytandır.

Büyük evliya ve mürşidi kâmillerden Peygamberlerin vârisleri olanlar için bir nasip vardır.  Veya tezkiye (kulu kötü ahlak ve sıfatlardan temizleyip ruhen arındırma) babında bir nasipleri vardır. Kul için elbette bir delil ve mürşid lazımdır. Kul mürşid-i kâmil ile maksuduna erip, gerçek hidayeti bulmaktadır.

Ebû Yezid Bestâmî hazretleri buyurdular:
"Şeyhi olmayan kimsenin şeyhi şeytandır." 

Hafız buyurdu:
"Aşk yolunda delilsiz yola çıkılmaz. Zira yolda yüzlerce tehlike vardır. Mürşidsiz hedefe ulaşılmaz."           

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:77)
(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:553)

Başlık: "Rabbin Rıza Yolu da Kaygandır" | Hz. Allah’ın Razı Olduğu ve Olmadığı Hususlar
Gönderen: Mücteba - 02 Mayıs 2014, 11:21:07
Rabbin Rıza Yolu,  Kaygandır

Ebedî saadet ve Rabbin rıza yolu da kaygandır, insanı o yoldan ayıran ve dalâlete düşüren sapıklığa davet eden tuzaklar çoktur. Birçok kişinin ayaklan burada kaymıştır.
Ama kim Kur'ân-ı azim, kuvvetli şeriatın kanunları ve Kerim Rabbin beyyinâtına sımsıkı sarılan kişi, sırat-ı mustakîme hidayet bulur. Cehennem ateşine götüren iğvâ ve sapıklıklardan muhafaza eder. İpe kavuşan kişiler, elim azâb'dan kurtuldukları gibi...

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:658)


Hazreti Allah’ın  Razı Olduğu Ve Olmadığı Hususlar

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Muhakkak ki Âllâhü Teâlâ hazretleri, sizin için üç şeye razı ve üç şeyide kerih görmektedir. Allâhü Teâlâ Hazretleri'nin sizin için razı olduğu şeyler:

1. Ona ibadet etmenizi,
2. Ona hiçbir şeyi şirk koşmamanızı,
3. Ve topluca Allah'ın ipine (dinine ve kitabına) sarılmanızı ve asla düşmemenizden razı olur.

Allâhü Teâlâ hazretlerinin sizden meydana gelmesine memnun olmadığı şeyler:

1. Kîyl-ü kal (dedikodu),
2. Çok soru sormak,
3. Ve malı zayi etmek.

"Topluca yemek yeyin. Ayrılığa düşmeyin' (ayrı ayrı yemek yemeyin) Çünkü bereket cemaat ile berabedir."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:659)
Başlık: Ebu Cehil'in Putunun Resülümüze (A.S) Terbiyesizliği ve Bir Cinin Resülümüze ...
Gönderen: Mücteba - 05 Mayıs 2014, 17:11:21
Ebu Cehil'in Putunun Resülümüze (A.S) Terbiyesizliği ve Bir Cinin Resülümüze Yardımı

Rivayet olundu:
Mekke kâfirleri, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerini öldürmek üzere toplandılar. Onlar bu şekilde toplantı halinde iken İblis üzerlerine (yanlarına) girdi. Şeytan onlara sordu:
-"Neden böyle toplandınız?" onlar da toplanma maksatlarını şeytana anlattılar.

Şeytan Ebû Cehil'e:
-"Ey, Ebu'l-Hakem! Sen tapmakta olduğun putu ve ma'budunu götürüp, Muhammed'in önüne koysan ve orada ona secde etsen; belki o zaman Muhammed, senin putundan bir ses işitir." dedi.
Ebû Cehil'in cevher ve yakut ile bezenmiş (altın ve gümüşten) yapılma bir putu vardı. Onu sırtına aldı. Götürüp. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin önüne koydu.
Ve orada putuna secde etti.

Sonra da puta:
-"Ey ma'bûdum! Biz sana ibadet ederiz ve sana yaklaşmaya çalışıyoruz. Bu Muhammed, sana (putlara) taptığımız için; bizi tenkit ediyor (bize ağır sözler söylüyor). Biz senden bize yardımcı olmanı ve Muhammedi tenkit edip ona (sövmeni) istiyoruz!" dedi.
Put hareket etmeye, konuşmaya ve Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin aleyhinde kötü söz söylemeye başladı.
(Üzüntü ve kederden) bir şey, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin kalbine girdi. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Hazret-i Hatice annemizin evine döndü.
Çok az bir zaman geçmeden hemen kapı çalındı. Elinde kılıç olan bir genç içeriye girdi. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine selâm verdi.

O genç:
-"Ya ResûlAllah (s.a.v.)! Emret, senin emrini yerine getireyim!" dedi.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ona:
-"Sen kimsin?" dedi.

O:
-"Ben cinlerdenim!" dedi.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri sordu:
-Senin kuvvetin ne kadara ulaşır?"

O:
-"Allah'ın izniyle. Hirâ ve Ebû Kubeys dağlarını yerinden söküp (onları omuzlayıp) denize atmaya gücüm yeter!"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri sordu:
-"Şu an nereden geldin?"

O:
-"Ben yedinci denizin adasındaydım. Cebrail Aleyhisselâm bana geldi ve Putun içine girip. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine ağır sözler söyleyen falanca Şeytana yetiş ve hemen onu bu kılıçla öldür!" dedi. Bunun üzerine dördüncü kat yerde ona yetiştim ve onu öldürdüm, dedi.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ona;
-"Sen dön! Muhakkak ki ben düşmanımdan dolayı sadece Rabbimden yardım dilerim!" buyurdular:

O genç;
-"Ya RasülAllah hazretleri benim sizden bir hacet ve dileğim var!" dedi.

-"(Nedir o?)

-"Dileğim, senin dün (az önce) olduğun mekâna geri dönmendir. Onlar gidip bunu (Ebû Cehil'e haber verip) ikinci kere putları getirip senin yanında yine ona secde ederler!" dedi.

Ertesi sabah Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, yanında Ebû Bekir Sıddîk (r.a.) hazretleri olduğu halde, o yere gitti. Ebû Cehîl yanında putu olduğu halde yine geldi. Dün yaptığı gibi yaptı.
(Yani orada putuna secde etti. Sonra da puta:
-"Ey ma'bûdum! Biz sana ibâdet ederiz ve sana yaklaşmaya çalışıyoruz. Bu Muhammed, sana (putlara) taptığımız için; bizi tenkit ediyor (bize ağır sözler söylüyor). Biz senden bize yardımcı olmanı ve Muhammedi tenkit edip ona (sövmeni) istiyoruz!" dedi.

Put hareket etmeye, konuşmaya başladı.

Put:
-"La ilahe illAllah Muhammedü'r-Resûlüllah- Allah'tan başka ma'bûd yoktur. Muhammed (s.a.v.) Allah'ın resulüdür... Ben sadece bir putum! Ne kimseye fayda verebilir ve nede zarar!... Allâhü Teâlâ hazretlerini bırakıp bana tapanlara yazıklar olsun!" dedi.

Ebû Cehîl ve orada olanların hepsi bunu işittiler. Ebû Cehil ayağa kalktı putunu kırdı. Ve "Muhammed putları büyüledi" dedi.

Bundan anlaşıldı ki, Allahü Teâlâ hazretleri, zahir olan her şeyde hakkı söyler. Lakin münafık ve kâfir olanlar bunu işitmezler.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 372-373-374)
Başlık: Ad Kavminin Helak Olma Hadisesi
Gönderen: Mücteba - 06 Mayıs 2014, 12:04:36
Ad Kavminin Helak Olma Hadisesi

Ad kavmi, Yemende "Ahkâf’ta oturuyorlardı. "Rimâl"dir ki, (Yani kumluk yerdir. Ona) Umman ile Hadramevt arasında geçmekte olan "Reml-i Âlic ve Dihmân" denilir. (Merkezleri burası olmakla beraber Ad kavmi) gerçekten yeryüzüne yayılmışlardı.
Allâhü Teâlâ hazretlerinin kendilerine vermiş olduğu kuvvet ile yeryüzünün ehlini kahredip eziyet ediyorlardı.
Onların birçok putları vardı. O putlara tapıyorlardı. Putları (nın en meşhurları);
1-   Sada,
2-   Samûd,
3-   Behâ.... (ve diğerleri...
Allâhü Teâlâ hazretleri, kendilerine Hûd (a.s)'ı peygamber olarak gönderdi. Hûd (a.s), nesep bakımından onların vasatları (onlardan biri), hasep bakımında ise onların en faziletlilerindendi...
Hûd (a.s) onlara;
1-   Allâhü Teâlâ hazretlerini birlemelerini ve tevhide iman etmelerini;
2-   Allâhü Teâlâ hazretlerinden gayriye ibadet etmemelerini,
3-   Ve insanlara zulmetmekten el çekmelerini emretti...
Fakat onlar, Hûd (a.s)'dan yüz çevirdiler. Onu tekzîb edip yalanladılar. Ve ona;
-"Bizden daha kuvvetli, zulüm ve ceberut yönünden bizden daha büyük ve ziyade kim vardır?" dediler.
Allâhü Teâlâ hazretleri tam üç sene onlardan yağmuru kesti. Hatta onlar, bunun için gayret edip (yağmur talebinde bulundular.) O çağda insanlara belâ geldiği zaman (belâ'nın kalkması) talebinde bulunarak; Müslüman ve kâfiri hepsi Mekke'ye "Beyt-i Haran'a (Kâbe’ye) giderlerdi. Ve orada Allâhü Teâlâ hazretlerinden genişlik ve belâ'nın kaldırılmasını isterlerdi.
O gün Mekke ehli "Amâlîka" kavmiydi. Bunlar; Amlîk bin Laviz bin Sam bin Nuh (a.s)'ın evlâdıydılar. O gün Amâlîkalıların reisi, kendisine "Muâviye bin Bekir" denilen bir adam idi. Annesi Ad kavmindendi. Ad kavminde yağmur kıtlığı olup, yağmur aramaya çıktıklarında; onlara;
-"İçinizden bir elçi (ve temsilci) grubu hazırlayıp; Mekke'ye gönderin. Orada yağmur duasında bulunsunlar..." denildi.
Onlar da, Kiyl ibni Atr ve Mersed bin Sa'd'i yetmiş kişilik adam ile birlikte seçip Mekke'ye gönderdiler.
Mekke'ye vardıklarında Muâviye bin Bekr'in evine misafir oldular. Kendisi Mekke'nin dışındaydı. Muâviye bin Bekir, onları konuk etti ve onlara ikramda bulundu. Çünkü bunlar, onun dayıları ve hısımlarıydı.
Bunlar (niçin geldiklerini unuttular) Muâviye bin Bekrin yanında şarap içmeye, şarkı, dans ve cariyelerle eğlenceye daldılar. Onları tüysüz oğlanlar eğlendiriyordu. Muâviye bin Bekrin (kendilerine iki çekirge denilen) iki cariyesi vardı. Bunlar, on şarkı söyleyen iki cariyesiydiler. Birinin ismi Vürde (gül) diğerinin de adı Cerâde (çekirgecik) idi. Cerâde ismi vürdeye galip gelip ikisine birlikte "Cerâdeteyn" (iki çekirge) deniliyordu...
Muâviye bin Bekir, bunların kendi evinde kalmalarının uzun sürdüğünü gördü. Hâlbuki kavmi bunları, üzerlerine gelen belâ ve musibetin kaldırılması için duaya göndermişlerdi. Bu durum kendisine ağır geldi. Ve dedi ki:
-"Dayımlar ve hısımları orada, gayret ve susuzluktan helak oldular! Bunlar ise benim yanımda kalıp eğleniyorlar! VAllahi bunlara ne edeceğimi bilemiyorum. Onlara hacetleri için çıkıp (Kâbe’ye) gitmelerini emretmekten utanıyorum. Onlar, bunun kendilerinin bana ağır geldiklerinden dolayı söylediğimi zannederler..."
Muâviye bin Bekir, bu durumu şarkıcı iki cariyesine şikâyet etti. Onlar;
-"Bir şiir söyle! Söyleyenin kim olduğunu bilmedikleri bir şiin onlara terennüm et. Belki (onların hallerini beyan eden şiiri işitirler, uyanırlar ve böylece) şiir onları çıkarır...
Dikkat et! Ey Kiyl! Yazıklar olsun sana! Kalk! Kendini kontrol et!
Umulur ki Allâhü Teâlâ hazretleri bize bulutlar (ve yağmur) verir.
Ad kavminin toprağına su verir.
Gerçekten Ad kavmi, söz söylemeden gecelediler;
Şiddetli susuzluktan...
Sen, büyük şeyhi ve gençleri ümit etmiyorsun!
Hâlbuki gerçekten onların kadınları hayra himmet ettiler.
Günlerdir kadınları (susuz) gecelemekte...
Vahşi hayvanlar, gündüz aşikâr onlara gelmektedir.
Vahşi hayvanlar, Ad kavminin kendilerine ok atmalarından korkmamaktadırlar.
(Çünkü susuzluktan ve açlıktan Ad kavminin ok atacak hâlleri ve mecalleri yoktur...)
Sizler ise burada, keyfinizin arzuladığı şehevî bir hayattasınız.
Sizin gündüzünüz ve geceniz tamam...
Sizin elçiliğiniz, gerçek çirkin oldu. O kavmin elçiliğinden ki, iyi karşılanma ve selâmlamadan mahrum oldular...
O iki şarkıcı cariye bu şiiri söylediklerinde, (o yetmiş kişilik insanların) bazıları (bu şiirin tesiriyle uyandılar, kendilerine geldiler ve diğer) bazılarına;
-"Gerçekten sizler ashabınız (kavminiz) hakkında çok yavaş davrandınız! Kalkın Harem-i şerife girin! Orada dua edip, yağmur isteyin!"
(Ad kavmi, suçluluk duygusu içinde birbirine baktılar. Hareme gitmek için ayağa kalkmaya hazırlandılar....)
Mersed (r.h.) söz aldı. Ve onlara:
-"VAllahi sizin dualarınızla Allâhü Teâlâ hazretleri size yağmur vermez!" dedi.
(Onlar sordular:
-"Ne yapmalıyız?" Mersed r.h:)
-"Lakin peygamberiniz Hûd (a.s)'a itaat eder ve iman edip; Allâhü Teâlâ hazretlerine dönerek tevbe ederseniz; Allâhü Teâlâ hazretleri size yağmur (ve bereket) verir!" dedi.
Ve böylece Müslüman olduğunu açıkladı.
Ad kavminin elçileri, Muâviye bin Bekir'e;
-"Sen Mersed'i bizim adımıza hapset! Onu bizimle beraber kesinlikle Mekke'ye gönderme! Çünkü o Hûd'ün dinine tabi oldu. Bizim dinimizi terk etti..." dediler.
Sonra Mekke'ye girdiler.
Kiyl, ayağa kalktı. Mescid-i Harem'de yağmur duasında bulundu. Ve şöyle dua etti:
-"Allâhım! Ben bir hastanın tedavisi için gelmedim. Bir esirin fidyesi (kurtuluşu) için de gelmedim.
Allâhım! Bizlere su ver! Hakikaten biz (susuzluktan ve kuraklıktan) helak olduk.
Allâhım! Ad kavmine su ver! (Daha önce vermekte olduğun) su ve yağmuru ver!" dedi.
Kavmi de;
-"Allâhım! Kiyl'e dilediğini ver! Bizim isteğimizi de onun istekleriyle beraber kıl!" diye dua ettiler.
Allâhü Teâlâ hazretleri, üç bulut gönderdi:
1-   Beyaz,
2-   Kırmızı,
3-   Siyah...
Sonra sema’dan bir münadi şöyle nida etti:
-"Ey Kîyl! Bu bulutlardan dilediğini kendin ve kavmin için seç!" dedi. Kîyl;
-"Ben siyah olanı seçtim! Çünkü siyah bulutlar daha çok su dolu olur!" dedi.
Yine gökten bir nida geldi:
-"Sen Ad kavmi için köklerini kazıyan ve işlerine yaramayan bir şeyi seçtin! Bundan böyle, Ad’ın ailesinden hiçbir çocuk ve ihtiyar kalmayacaktır. Ancak hepsi, solup yok olacaklar (ölecekler)"
Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri, Kîyl'in tercih etmiş olduğu siyah bulutu içinde bulunan azab ve belâlar- ile birlikte Ad kavmine gönderdi. Bulut, onların "Mağîs" dedikleri vadiden onların üzerine çıktı. Ad kavmi bulutu gördüklerinde sevindiler. Ve:
-"Bu" dediler,  "Bir arız '(ufukta beliren bir bulut), bize yağmur yağdıracakî"
Allâhü Teâlâ hazretleri de buyurur:
-"Hayır! O sizin acele istediğiniz şey; bir rüzgâr ki, onda çok acıklı bir azap var." (Öyle bir acı azab ki:) -"Rabbinin emriyle her şeyi tedmîr ve helak eder! "
Yani bu azab uğradığı her şeyi helak eder. Onların üzerine bu buluttan nesilleri kesen bir rüzgâr esti.
-"Musallat etmişti Allah onu üzerlerine yedi gece, sekiz gün huşum halinde..." yani devamlı olarak.
Bu akim (kökleri ve nesilleri kesen fırtına ve şiddetli azab) rüzgârı, yerle gök arasında bulunan bütün binek hayvanlarını (eşyayı) alıp yükleniyor ve sonra da onu dimağlarından (başlarından) taşlara çarpıyordu.

Ad kavmi, rüzgârın kendilerini havaya kaldırmaması için çukur kazdılar, dizlerine kadar toprağa gömülüp saklanmaya başladılar. Fakat rüzgâr, ayaklarının altına giriyor, onlardan ikişer kişiyi alıp; onları gökten birbirlerine çarpıp beyinlerini dağıtıyordu....
Vadide bunlar olurken, diğerleri de olup bitenlere bakıyordu. Sonra rüzgâr, hepsini kaldırdı ve sonra da üzerlerine toprak attı. Onların iniltileri toprağın altında işitiliyordu.
Hûd (a.s), kendisine iman eden müminlerle birlikte Ad kavminden ayrılıp bir avluya çekildiler.
Onlara (Hud (a.s) ve müminlere) o rüzgârdan hiçbir şey isabet etmedi. Onlara değen rüzgâr, onların derilerine bir yumuşaklık ve canlarına bir lezzet veriyordu....
(Rivayet ehli) buyurdular:
Allâhü Teâlâ hazretleri "Kökler kesen rüzgâr”ı Ad kavmine göndereceği zaman, akim rüzgârına:
-"Ad kavmine çık! Ve onlardan intikam ali" diye vahyetti.
"Kökler kesen rüzgârı, sadece bir öküzün burun deliği kadar çıktı. Onunla doğu ile batı arasındaki bütün yeryüzü kurudu.
(Cehennem azabının) hazeneleri (vazifeli ve bekçileri);
-"Ya Rabbi! Biz buna (akim rüzgârına) takat yetiremiyoruz! Eğer bu şekilde çıkmaya devam ederse, yeryüzünün doğusuyla batısının arası ne varsa hepsi helak olacak!" dediler. Allâhü Teâlâ hazretleri, akim rüzgârına vahyetti:
-"Bir yüzüğün deliği kadar çık!" buyurdu. Bunun üzerine akîm rüzgârı bu kadar çıkmaya başladı...
Rüzgâr
Süddî (r.h.) buyurdular:
Allâhü Teâlâ hazretleri, Ad kavmine rüzgâr gönderdiğinde; rüzgâr onlara yaklaştı. Onlar, develere, atlara (büyük yük hayvanlarına) baktılar; rüzgâr (bu büyük baş hayvanları) gökle yer arasında uçuruyordu. Ad kavmi hemen evlerine koştular. (Evlerinin en kuytu yerlerine saklandılar...)
Fakat rüzgâr, onları evlerinden çıkarttı. Ta ki zikredildiği üzere hepsini helak etti.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:671-672-673-674-675-676)
Başlık: Semûd Kavmi
Gönderen: Mücteba - 07 Mayıs 2014, 12:52:50
Semûd Kavmi

Rivayet olundu:
Onlar deveyi öldürdüklerinde, yavrusu dağa kaçtı. Üç kez böğürdü. Salih (a.s), kendisine, deveyi katlettikleri haberi ulaştıktan sonra onlara:
-"(Koşun) yavruya yetişin! Belki sizden azab kaldırılır!" dedi. (Yavrunun arkasından koştular) ama ona yetişemediler. Yavrunun böğürmesinden sonra kaya açıldı. Yavru kayanın içine girdi. Salih (a.s) kavmine;
-"Yavrunun her böğürmesi için, bir gün vardır. Bundan sonra sizler, vatanınızda yani memleketinizde ancak üç gün geçinip yaşayabilirsiniz. Gerçekten bu yalanlanamayacak bir vaadtir..." dedi.
Semûd kavmi Çarşamba günü deveyi öldürdüler. Salih (a.s), onlara;
-"Müjdelenin! Allah'ın azabı ve cezasını bekleyin!" buyurdu. Kavmi kendisine sordu:
-"Bunun alâmeti nedir?" Salih (a.s) buyurdu:
-"Perşembe günü yüzleriniz sararacak, sonra;
Cuma günü yüzleriniz kıpkırmızı olmuş olarak sabahlarsınız. Sonra da, Cumartesi günü, yüzleriniz simsiyah (ve kararmış bir şekilde) uyanırsınız. Sonra;
Pazar gününün başında üzerinize azap gelir...."
Sonra hadise peygamberlerinin dediği gibi oldu...
Semûd kavmi Perşembe günü yüzleri sanki za'ferân (boyası) ile boyanmış gibi uyandılar; küçükleri ve büyükleri, kadınları ve erkekleri hepsi renkleri sararmıştı.
Yakinen azabın geleceğine inandılar.
Salih (a.s)'ın doğru söylediğini bildiler.
Öldürmek için; Salih (a.s)'ı aramaya başladılar. Salih (a.s) onlardan kaçtı. Bir yerde gizlendi. Salih (a.s)'ı saklandığı yerden göremeyince; onun ashabına (yani Salih (a.s)'a iman eden mü'minlere) işkence ve zulüm etmeye başladılar; kendilerini Salih (a.s)'a götürsün ve onun yerini söylesinler diye...
Cuma günü olduğunda, hepsi yüzleri kıpkırmızı olmuş bir halde sabahladılar.
Yüzleri sanki kan ile sıvanmıştı. Hepsi topluca bağırmaya başladılar. Feryat ettiler. Ağladılar.
Azabın gerçekten kendilerine yaklaştığını bildiler...
Onlardan her biri, diğerinin yüzünde görmüş olduğu kırmızılığı ona haber veriyordu.
Cumartesi günü yüzleri simsiyah bir şekilde kararmış olarak sabahladılar.
Yüzleri sanki zift, katran ve çivit ile boyanmıştı.
Hepsi birden bağırıp sayha vurdular:
-"Ey insanlar! Dikkat edin azab geldi!" dediler.
Pazar gecesi, Salih (a.s) ve kendisine iman edenler. Semûd kavminin içinden çıkıp Şam'a doğru yola kovuldular. Filistin Remle'sine indiler.
Pazar günü dördüncü gündü. Kuşluk vakti oldu.
Yırtıcı hayvanların kendilerini yememesi için, kendilerini sarısabır ile mumyaladılar. Meşin ve deri ile kefenlendiler. (Semûd kavminin kefenleri meşin ve deri idi.)
Canlarını yere attılar. Bazen yüzlerini göğe, çeviriyor ve bazen de yere çeviriyorlardı. Azabın hangi taraftan kendilerine geleceğini bilmiyorlardı.
Onlara (önce) bir sayha geldi.
O sayhanın içinde her yıldırımın sesi ve her bir şeyin sesi vardı.
(Sayha'dan sonra da) yerden bir zelzele geldi.
Göğüslerindeki kalblerini kesti, parçaladı... Onlardan büyük ve küçük hiçbir kimse kalmadı. Cümlesi helak oldu.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:702-703-704)
Başlık: Kavmi Helak Olan Peygamberler
Gönderen: Mücteba - 08 Mayıs 2014, 17:33:48
Kavmi Helak Olan Peygamberler

Kavmi helak olup, kendisi mü'minlerle beraber kurtulan bütün peygamberlerin işi budur. (Kavimlerinin helak olmalarından sonra Mekke'ye gelip, "Beytüllâh"ta vefat edinceye kadar, Allâhü Teâlâ hazretlerine ibadet etmektir. . . .) 99 Peygamberin Kabir?

Bazı (âlimler) buyurdular:
Rükün (Hacer-i esved) Makam (ı ibrahim) ve Zemzem kuyusunun arasında tam doksan dokuz peygamberin kabr-i şerifi vardır. Muhakkak ki;
1- Hûd (a.s),
2- Şuayb (a.s),
3- Salih (a.s),
4- İsmail (a.s),
5- (Lut (a.s) gibi)
Kavmi helak olan birçok peygamberin) kabr-i şerifleri makamdadır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:677)
Başlık: Cezası Çok Acele Verilen İki Şey
Gönderen: Mücteba - 13 Mayıs 2014, 11:26:44
Cezası Çok Acele Verilen İki Şey

Hâdis-i şerifte buyurdu:
-"İki şey vardır ki, Allâhü Teâlâ hazretleri dünyada onlara acilen ceza verir.
1- Azgınlık,
2- Anne ve babaya karşı gelmektir...
"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:487)
Başlık: Kişinin Kendini Hesaba Çekmesi
Gönderen: Mücteba - 14 Mayıs 2014, 12:25:51
Kişinin Kendini Hesaba Çekmesi

Hikâye olundu: Ömer el-Bennânî (r.h.) hazretleri buyurdular:
Ben kendisini korku ve uzletle insanlardan uzaklaşan bir kişiye bir mezarlıkta rastladım. Sağ avucunda beyaz çakıl taşları sol avucunda da siyah çakıl taşları vardı.

Ve ona sordum:
-"Ey Rahib! Burada ne yapıyorsun?" dedim.

O:
-"Ben kalbi kaybettiğim zaman, kabristanlığa gelir ve burada olanlardan ibret alırım!" dedi.

Ben yine sordum:
-"Peki, senin elindeki kumlar nedir?" dedim.

O zat:
-"Ben bir hasene (hayır ve güzel bir amel) işlediğim zaman; beyaz kumlardan bir tane alıp; siyahların içine koyuyorum. Kötü bir amel işlediğim zaman ise, siyahların içinden bir kum tanesi alıp; beyazların içine koyuyorum. Gece olduğu zaman, bakıyorum; iyilikleri (hasenatı), kötülüklerden daha çok görürsem; iftar ediyor ve virtlerim için kalkıyorum. Yok, eğer kötülükleri, iyiliklere üstün gelmiş görürsem; o gece hiçbir yiyecek yemiyor ve hiçbir içecek içmiyorum... , işte benim hâlim budur. Vesselam..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:599-600)
Başlık: Allah’ın Rızası İçin Nefsini Satmak
Gönderen: Mücteba - 20 Mayıs 2014, 14:37:25
Allah’ın Rızası İçin Nefsini Satmak

"Yine, insanların içinde kimi de vardır ki, kendini feda eder." (Sûre-i Bakara: 207)
Denildi ki, bu ayet-i kerime, Suhayb bin Sinan er-Rumî (r.a.) hazretleri hakkında nazil oldu. Suhayb (r.a.) hazretleri, Mekke'den yola çıktı.
Medine’ye Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin yanına hicret etmek istiyordu. Tam yüz yaşındaydı.
Kureyş müşriklerinden bir bölük kişi onun arkasına düşüp peşine takıldılar. Onunla beraber bulunan bir cemaati öldürdüler. Suhayb (r.a.) yanında beylik kabı (okluk) vardı, içi okla doluydu. Kendisi iyi bir atıcıydı. Attığında mutlaka isabet ettirirdi. Nişan alması kuvvetliydi.

Suhayb (r.a.) yüksekçe bir yere çıkıp Kureyşlilere seslendi:
-"Ey Kureyşliler" Siz beni çok iyi bilirsiniz ki, içinizde en iyi ok atan adam benim. VAllahi ben okumu attığımda mutlaka adamın kalbine vururum. Allah'a yemin olsun ki, okluğumda (ok torbamda) bulunan tüm okları boşaltmadıkça, sonra da elimde bir şey kalmayıncaya kadar kılıcımla sizleri doğramadıkça hiç biriniz beni yakalayamazsınız. Eğer bundan sonra beni yakalarsanız, bana istediğinizi yapın. Kaldı ki beni ele geçirmenizin size bir yararı da olmayacaktır. Ben yaşlı bir adamım. Mekke'deki evimde bir miktar varlığım var. Yolumdan çekilin, geri dönün gidin o malı alın ve beni inandığım İslâmiyet’le baş başa bırakın."

Suhayb (r.a.)'ın büyük bir heyecan ve aşkla söylediği bu sözler, Mekkeli müşriklerin içlerine korku verdi. Hemen onun dediği gibi yaptılar. Önünden çekildiler. Bir bölük küfür askeri bir tek mü'mine saldıramadılar. Suhayb (r.a.) Medine ye doğru yürüdü...

Suhayb (r.a.) Medine’ye girdiği zaman, Hazreti Ebû Bekir (r.a.) ile karşılaştı.
Ve ona:
-"Ey Suhayb! Kârlı bir alış-veriş!" dedi.

Suhayb (r.a.):
-"Nedir o. ya Eba Bekir?" diye sordu.

Ebû Bekir (r.a.) hazretleri, ona onun hakkında inen bu Âyet-i kerimeyi haber verdi. Suhayb (r.a.) çok sevindi.

Bu takdirde, fiili, "Satın almak" manasınadır. Çünkü hâdisenin şekli, satın alma suretinde cereyan etmiştir. Zira Suhayb (r.a.) malını müşriklere vererek karşılığında, nefsini satın almıştır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 471-742)
Başlık: Hesaptan Önce Cehenneme Girecek 6 Sınıf İnsan
Gönderen: Mücteba - 21 Mayıs 2014, 12:16:32
Hesaptan Önce Cehenneme Girecek 6 Sınıf İnsan

Efendimiz Hazretleri buyurdular:
"Altı (sınıf insan) hesab'dan önce cehennem ateşine gireceklerdir."

Sordular:
-"Ya RasulAllah! Onlar kimlerdir?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:

"1. Âmirler zulüm ve zorbalık sebebiyle,
2. Arablar ırkçılıkları sebebiyle,
3. Dehhâklar (köy, aşiret ağaları, oymak reisleri, şeyhler ve yetkililer), kibirleri sebebiyle,
4. Tüccarlar yalanlan sebebiyle,
5. Âlimler kıskançlıkları sebebiyle,
6. Zenginler cimrilikleri sebebiyle (hesab'dan önce cehenneme giderler."

"Üç şey bütün hataların aslıdır.Onlardan ittika edin.Kendinizi koruyun ve onlardan sakının.
1- Kibir,
2- Hırs,
3- Hased(kıskançlık)

Sizi kibirden sakındırırım.Çünkü kibri iblisi,Adem (a.s.)a secde etmemeye sevketti.’’

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:542)
Başlık: Münafığın 4 Alâmeti
Gönderen: Mücteba - 22 Mayıs 2014, 18:06:11
Münafığın 4 Alâmeti

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Dört (kötü davranış) vardır. Kimde bu şeyler (bulunacak) olursa halis münafık olur. Kimde de bunlardan bir haslet (huy) bulunursa, terk edesiye kadar, nifaktan bir şey onda bulunmuş olur:
1. (Bir şey) emanet bırakılsa (emin bir kişi kabul edilip yanına bir emanet bırakılsa) ihanet eder,
2. Haber verdiğinde yalan söyler,
3. Sözleşme yaptığında (vefa ve söze bağlılığı terkeder ve böylece karşısındakini) mağdur eder,
4. Düşmanlıkta haktan ve adaletten yüz çevirir."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:552)
Başlık: Beyazid-i Veli Hazretlerinin Nefsini Öldürmesi
Gönderen: Mücteba - 27 Mayıs 2014, 13:04:35
Beyazid-i Veli Hazretlerinin Nefsini Öldürmesi

Nefis latif ve muayyen bir varlıktır. Evliya Çelebi'nin kaydettiğine göre Osmanlı Padişahlarından Sultan Beyâzid-i Velî hazretleri, vefatından yedi sene öncesine kadar hiç et yemediler. Nefislerini terbiye ettiler. Bir gün o kadar çok paça yemek istedi ki artık dayanamadı. Nefsine karşı açmış olduğu harp'te zafer kazanmak istiyordu. Bunun için de, bir kelle paça yemeği hazırlattı. Önüne sirkeli, sarımsaklı nefis bir kelle paça yemeği geldi. Çorbayı önüne koydurdu. Uzun sure çorbaya baktı.

Nefsine hitaben:
-"Ey nefsim! İşte arzu ettiğin paça önündel Ben yemeyeceğim, istersen çık ye!" dedi.
Hemen ağzından gelinciğe benzer iki gözleri kör bir mahlûk çıktı. Çorbaya dadandı. Kuduz köpek gibi yiyip hepsini bitirdi. Nefis tatmin olduktan sonra geldiği yere dönmek için Beyâzid-i Veli hazretlerinin hırkasından yukarıya tırmanmaya başladı.

Bunun üzerine Beyâzid-i Veli hazretleri, elinin tersiyle onu itip yere düşürdü ve ardından bağırdı:
-"Bunu öldürün!" Koşup gelenler, onu ayaklarının altına alıp öldürdüler. Durumu Şeyhü'l-islâm'a bildirdiler.

Şeyhü'l-islâm:
-"İnsan, kemâlata nefsinin sayesinde ulaşır. Nefis insan vücudunun bir direğidir. Onu kefenleyip namazını kılarak gömmek gerek!" diye fetva verdi.

Bunun üzerine Beyâzid-i Velinin nefsini yıkadılar, kefenlediler, büyük bir kalabalık cenaze namazını kıldı. Beyâzid kubbesinin yakınında bir yere gömdüler...

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:604)
Başlık: En Büyük Düşman Nefsindir
Gönderen: Mücteba - 27 Mayıs 2014, 13:05:08
En Büyük Düşman Nefsindir

Nefsin bulunduğu yeri Efendimiz (s.a.v.) hazretleri şöyle tarif etmektedir:
"Düşmanlarının, en büyük düşmanı senin iki kaşının arasında bulunan nefsindir."

"Senin düşmanın seni öldüren değildir. Onun öldürmesiyle (seni şehid etmesiyle) Allâh'ü Teâlâ seni cennete koyar. Onun seni öldürüp şehid etmesi senin için bir nurdur. Lakin düşmanlarından en büyük düşman, iki kaşının arasında bulunan nefsin ve senin yatağında bulunan eşindir."

Allâh-ü Teâla Yusuf Aleyhisselâm'dan kıssa ile şöyle buyurdu:
"Nefsimi terbiye de etmiyorum: çünkü nefis cidden emmare’dir. Fenayı emreder, meğerki rabbim rahmetiyle yarlığaya. Çünkü rabbim gafur, rahîm'dir." (Sureyi Yusuf :53)                                                        

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:605)
Başlık: Nefsin Sıfatları Cehennemin Kapısıdır
Gönderen: Mücteba - 27 Mayıs 2014, 13:05:55
Nefsin Sıfatları Cehennemin Kapısıdır

Nefs Cehennem Suretinde Yaratıldı. Allâh-ü Teâlâ nefsi cehennemin suretinde yarattı. Cehennemde bulunan her dereke hasebiyle Allâh-ü Teâlâ nefiste bir sıfat ve kötü bir ahlak yarattı. O (nefs-i emmâre ve sıfatları) cehennemin kapısıdır. Cehenneme girecek olanlar bu kapıdan girerler. Bundan cehennemin yedi derekelerinden derekeye girerler...

Nefs-i Emarenin Yedi Sıfatı

Nefs-i emmârenin (cehenneme kapı olan) yedi sıfatı şunlardır:
1. Kibir,
2. Hırs,
3. Şehvet.
4. Hased (kıskançlık),
5. Gazâb,
6. Cimrilik,
7. Kin...

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:606)
Başlık: Hayvanların da Hz. Allah'a Duâ ve Tesbih Etmesi, Hayvanlara Merhametin Önemi
Gönderen: Mücteba - 23 Haziran 2014, 11:03:55
Hayvanların da Hazreti Allah'a Duâ ve Tesbih Etmesi, İnsanlara ve Hayvanlara Merhametin Dinimizde Önemi

"Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah'ı teşbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendiduasını ve teşbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah onların yapmakta olduklarını hakkıyle bilir." (Nisa suresi, Âyet.41)

Şeyh Ahmed Gazâlî hazretleri, "Bütün ilimleri iki kelimede topladım. Bunlar; Allah'ın emirlerine tazim, yarattıklarına şefkat etmektir." Bu söz bütün evliya ve ulemâ tarafından beğenilmiş ve kabul görmüştür. Atalarımız bu güzel sözleri beğenmekle kalmamış, hayvanların bakımı, beslenmesi, barınması ve tedavisi için vakıflar bile kurmuşlardır... Biz insanlara ve diğer mahlukata merhametli davranmalı ve onlara acımalıyız ki, melekler de bize acısınlar. Merhamet etsinler. Günahlarımızın affı için tevbe ve istiğfar etsinler...

"Sen yerde olana acı ki, gökteki (melekler) de sana acısın." insanlara, hayvanlara ve bütün mahlukata merhamet etmeyen acımasız kişilere acınmaz... Merhamet etmeyene rahmet olunmaz."

"insanlara acımayana Allah c.c. rahmet etmez."
Mahlukatın efendisi olan insanları ve insanlar için Cenab-ı Allah'ın yarattığı varlıklara acımayan ve kalbinde merhamet taşımayan kişilerin, peygamberlerin, âlimlerin ve şehitlerin şefaatine nail olup ilâhî rahmete kavuşması çok zor...

"Günün birinde bir adam yolda yürüyordu. Susuzluğu arttı. Su ararken bir kuyu buldu, içine inerek (su) içti. Sonra (dışarı) çıktı. Ne görsün! Dilini çıkarıp soluyan bir köpek... Susuzluktan (yaş) toprak (lar) ı yiyordu.

Adam;
-Bana gelen susuzluğun benzeri bu köpeğe de ulaşmıştır; dedi ve hemen kuyuya indi. Mestine su doldurarak, sonra ağzı ile tutup yukarı çıkardı ve köpeği suladı. Allah onun için (bu ameli) şükür olarak kabul edip onu yargıladı (ona mağfiret etti.)

Ashab (sordu):
-Ey Allanın Resulü, hayvanlar (ı bakıp korumakta) da bizim için bir ecir var mıdır? dediler.

Rasûlüllah (s.a.v.) Hazretleri:
-"Her yaş (ayan) ciğer (sahibin) de ecir vardır. " buyurdular.

Hayvanlara iyilik yapan kötü insanların bile günahları af olunur:
 Halleri mahzûftürler, rızıkları ve ecelleri (kelimeleri) ise mukadderdir.

"Biz kitapta hiçbir tefrit yapmamışızdır." "Bir şeyde tefrit etti", denilir. (Yani) onu zayi etti ve onu terketti, demektir. Yani şeylerden herhangi bir şeyi önemle terk etmedik; onu beyân ettik. Allâhü Teâlâ hazretleri, bunda gereğince bütün mahlûkatının maslahat ve faydalarına riâyet eder.


Mufassal ve Mücmel Beyân

Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri, her şeyi (kitabında) beyan etti (Bu beyân:)
1- Tafsilatlı veya;
2- Kısa, olarak beyân etti...

Mufassal yani geniş olarak beyân edilmesi, şu kavl-i şerifte olduğu gibidir:
"Günün birinde bir köpek, kuyu etrafında dolaşıp duruyordu. Susuzluk onu öldüreyazmıstı. Derken İsrailoğulları'nın fahişelerinden biri, onu görüverdi. (Ayağından) mestini çıkardı, onun için mestiyle su çıkardı ve köpeği suladı. Buna karşılık o kadın bağışlandı."

"Bir kadın, ölesiye kadar hapsettiği bir kedi sebebiyle azap olundu da bu yüzden cehenneme girdi. Kediyi hapsettiği vakit: onu doyurmamış, su vermemiş, yerdeki, haşerâtı bile yemeye bırakmamıştı."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 364-365)
Başlık: Haccac'ın İnsanlara Yaptığının Manevi Sebebi | Haccac Hakkında Hadis-i Şerif
Gönderen: Mücteba - 01 Temmuz 2014, 11:20:49
Haccac'ın İnsanlara Yaptığının Manevi Sebebi

Hazret-i Ömer (r.a.)'a Irak ehlinin emirlerini (idarecilerini) taşladıkları haberi ulaştı. Hazret-i Ömer (r.a.) kızgın bir şekilde çıktı. Namaz kıldırdı. Namazında (yanıldığı için) sehiv (secdesi) yaptı.

Namazdan sonra selâm verdiğinde de şöyle beddua etti:
-"Allâhım! Onlar bana karşı gelmek üzere giyindiler (silâh kuşandılar)! Sen de onların aleyhine hüküm ver! Acilen dünyada kan dökücü bir genci onların başına musallat eyle ki o genç onların arasında cahiliyet hükümleriyle hükmetsin! Onları iyilerinden hiçbir rica’yı kabul etmesin! Ve onların kötülerinden de asla vazgeçmesin!"

Bu dua daha Haccac doğmadan önceydi. Bunun üzerine Haccac doğdu. Ve Haccacın işiyle (bölge valisi olmasıyla) olanlar oldu.

Haccac Hakkında Hadis-i Şerif
"Kureyşten ismi Abdullah olan bir teke, Mekke (halkıyla) mücadele eder. Onun üzerinde (bütün) insanların günahları gibi günah ve ağırlık vardır..."   

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:663)
Başlık: Cömertliğin Cehennemden Koruyan Kalkan Olması
Gönderen: Mücteba - 14 Temmuz 2014, 12:26:52
Cömertliğin Cehennemden Koruyan Kalkan Olması

Denildi ki Efendimiz (s.a.v.) hazretleri Mi'raca yükselip çıktığı zaman, Cehennem ateşine muttali oldu. Cehennemi gördü. Cehennem'de bir avlu vardı. O avlunun içinde bir adam bulunuyordu. Ateş ona temas etmiyordu. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri sordular:
-"Bu adamın Hâtem-i Tâî'dir. hali nedir? Kimdir bu? Neden ateş buna değmiyor?"

Cebrail (a.s) cevap verdi:
-"Bu Onun sehâvet ve cömertliğinden dolayı Allâhü Teâlâ hazretleri Cehennem ateşini ondan çevirdi."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 411-412)
Başlık: İşin Aslı Ahirette Ortaya Çıkar, Pişmanlık Orada Olur
Gönderen: Mücteba - 03 Eylül 2014, 17:56:39
İşin Aslı Ahirette Ortaya Çıkar, Pişmanlık Orada Olur

Ve bil ki:
Birçok iman ehlinin kendisine itimad ettiği (ve inandığı şeylerin, kimselerin) çoğu, kıyamet gününde, yok olur, ortadan kalkar ve izmihlale uğrar (dünyada kendisine inanıldığı gibi olmadığı ortaya çıkar); kıyamet gününde işin hakikati zahir olup ortaya çıktığı zaman... (iman ehli böyle olduğuna göre) şirk ve isyan ehlinin dayandıkları ve inandıktan şeyler nasıl olacak acaba?

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:524)
Başlık: İnsanın Hazreti Allah’ı Yalanlaması ve Dil Uzatması
Gönderen: Mücteba - 04 Eylül 2014, 10:55:42
İnsanın Hazreti Allah’ı Yalanlaması ve Dil Uzatması

Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinden rivayet olundu.
"Hazreti Allah şöyle buyurdu: Âdemoğlu beni yalanladı. Hâlbuki insanın bunu yapmaması gerekirdi. Bana dil uzattı. Bu ona yakışmaz, bunu yapmamalıydı.
Âdemoğlunun beni yalanlaması: Şu anda olduğu gibi onu tekrar diriltmeyeceğimi iddia edip inanmasıdır.
Bana dil uzatması ise: Bana çocuk isnat etmesi ve benim çocuğumun olduğu sözleridir. Ben eş ve çocuk edinmekten kendi zatımı tenzih ederim!"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:790)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: yabangulu - 07 Kasım 2014, 23:10:50
Devamini bekleriz insaAllah
Başlık: Rasülullah (s.a.v)'in Yanında Makbul Olan Müslüman
Gönderen: Mücteba - 10 Kasım 2014, 12:19:07
Rasülullah (s.a.v)'in Yanında Makbul Olan Müslüman

Efendimiz (s.a.) hazretlerinden rivayet olundu:
"Yanımda kendilerine gıpta edilen evliyalarım, yükü hafif olup, namazında büyük bir haz sahibi olan, Rabbinin ibadeti cihetini en güzel bir şekilde ifa eden ve gizlilik halinde Rabbine taat eden, insanların arasına karıştığı zamanda parmakla gösterilip kendisine işaret edilmez. Rızkı kendisine kâfi ve vâfi olup buna sabreden kişidir. (Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, sonra elini bükerek devam etti) işte ölümleri böyle acele olur. Artlarında ağlayanları çok azdır. Onların bıraktıkları mirasları da çok azdır."

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, çok kere şöyle dua ederdi:
"Rabbena! Bize dünyada bir güzellik ver, âhirette de bir güzellik... Ve bizi ateş azabından koru!"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 456)
Başlık: Seher Vakti Yapılan Duânın Fazileti
Gönderen: Mücteba - 22 Aralık 2014, 15:14:42
Seher Vakti Yapılan Duânın Fazileti

Efendimiz Hazretleri Buyurdular:
’’Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ hazretleri, gecenin son üçte biri kaldığı zaman (seher vakti) dünya semasına iner.
Ve şöyle der:
Kim bana dua ederse, duâsına icabet ederim.
Kim benden isterse istediğini kendisine veririm.
Kim benden günahlarının affedilmesini isterse onu bağışlarım."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:337)
Başlık: Osmanlı Devletinden Sonra islâm Devleti Yoktur
Gönderen: Mücteba - 03 Mart 2015, 13:50:02
Osmanlı Devletinden Sonra islâm Devleti Yoktur

Osmanlı devletinden sonra (Osmanlı devletinin yıkılmasından sonra,) onlardan başkasına (İslâm devleti kurmak) yoktur...
(Bu durum yani Osmanlı devleti yıkıldıktan sonra islâm devletinin olmaması) ta Hazret-i Mehdi aleyhir-Ridvânın çıkması (236) ve İsâ Aleyhisselâm'in inmesine 237) kadar (islâm) devleti yoktur (238)...



(236) Mehdi aley-hir ridvan ahir zamanda yeryüzüne gelecek olan bir müceddid evliya ve alim bir zattır.

(237) İsa Aleyhİsselâm, yeryüzüne peygamber olarak ve peygamberlik sıfatıyla inecek değildir. O yeryüzüne Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin ümmetinden bir zat olarak gelecektir. Hatta İmam-ı Azam hazretlerinin mezhebi üzere amel edecektir.... Âhir zaman peygamberi, bizim peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretleridir. Ondan sonra peygamber gelmeyecektir. Bu konuda geniş malumat için benim "İSA ALEYHİSSELÂM" isimli çalışmama bakınız. Mütercim.

(238) Bu ibarelerin kaynağı Levh-i Mahfuzdur. Bunlar, gerçekten büyük bir evliya ve âlim olan, İmam Şeyh Allâme Müfessir ismail Hakkı Bursevî (k.s.) hazretlerinin kerametleridir. Onun manâ âleminde Levh-i mahfûz'dan iktibas ile izhâr etmiş olduğu kerametleridir. Musannif hazretleri bu ibareleri, 1690 yılında yazdı. Osmanlı devletinin yıkılmasının üzerine seneler geçti dünyanın ve Müslümanların halleri ortada... Söz söylemeye gerek yok... Mütercim.

İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 9/318.



(Ruhü’l Beyan Tercümesi, Araf Sûresi Tefsiri)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: ihvan - 05 Haziran 2015, 15:07:08
emeğine sağlık..
Başlık: Gece ve Gündüz | Gecenin Esrarı
Gönderen: Mücteba - 15 Haziran 2015, 13:13:54
Gece ve Gündüz

"Halbuki, gecede, gündüzde barınan ne varsa O'nun..." 

Sebeb-i Nüzul

Rivayet olundu:
Mekke kâfirleri, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine geldi.
-"Ya Resûlallâh (s.a.v.)! Biz iyi biliyoruz ki, seni bizi davet ettiğin şeye sevk eden şey, senin fakirliğin ve hacet sahibi olmandır... Biz senin için (Arap) kabilelerinden çok mal toplarız. Böylece sen bizim en zengin adamımız olursun ve böylece sen üzerinde bulunmuş olduğun davetten dönersin!" dediler.
Mekke müşriklerinin bu konuşmaları üzerine Allâhü Teâlâ hazretleri (onlara gereken cevâbı vermek için) bu âyet-i kerimeyi indirdi ve:
Halbuki, gecede, gündüzde barınan ne varsa O'nun ve işiten-bilen ancak O." Buyurdu.
Manâsı: Gece ve gündüzde istikrar eden gece ve gündüzün içerdiği bütün varlıklar, Allâhü Teâlâ hazretlerine mahsustur. Eğer Allâhü Teâlâ hazretleri, Resulü (s.a.v.) hazretlerinin insanların en zengini olmasını murad etseydi, elbette gece ve gündüz onun üzerine ve mekânına mal yağdırırdı.
Eşyâ'nın iki zamana (gece ve gündüze) nispet edilmesi, eşyâ'nın gece ve gündüzde iskân edilmesinden dolayı böyle bir tabir kullanıldı...
"Ve o işitendir."
İşitmede mübalağa sahibidir. Her işitilen şeyi hakkıyla işitir.
Allâhü Teâlâ hazretleri, her malûmu (bütün eşyayı) hakkıyla bilir. Söz ve fiillerden hiçbir şey ona gizli kalmaz. 

Gece ve Gündüz

Haber'de varit oldu:
Allâhü Teâlâ hazretleri, biri karanlık ve diğeri de aydınlık iki cevher (temel madde) yarattı. Aydın olandan her türlü nuru (ve ışığı) çıkarttı. Gündüzü onun nurundan yarattı. Diğer kalan ışıklarından ise, ateşi (ve cehennemi) yarattı.
Karanlık maddeden ise bütün karanlıkları çıkarıp ayırdı. Geceyi o karanlıktan yarattı. Karanlığın diğer kalanlarından ise cenneti yarattı. Onun için gece, cennettendir; gündüz ise ateşten (cehennemden) dir...

Geceler Ünsiyet Vaktidir

Bundan dolayı, geceleri ünsiyet kurmak (sohbet ve muhabbet etmek) daha çoktur... Geceler, sevenlerin ünsiyet vaktidir. Mahbubların (sevgililerin) gözlerinin aydınlığı ânıdır.
Âyet-i kerime, gecede, gündüzde, buyurarak) gecenin gündüz üzerine 'takdîm edilmesi; muhakkak ki gecenin Mevlâ Teâlâ hazretlerine hizmet etme vakti ve gündüzün de mahlûkata hizmet etme ânı olmasından dolayıdır.... (Bundan dolayı gece gündüzden daha şerefli ve daha üstün olduğundan takdîm olundu...)
Peygamberlerin miraçları hep geceleyin oldu.
Kadir gecesi gecelerin içindedir... Bin geceden daha hayırlı olan kadir gecesi gecededir; gündüzlerin içinde değildir...
Bunun misâlleri çoktur.
Evliyanın bazıları,
-"Gece geldiği zaman, büyük mahlûkat geldi..." derlerdi. 

Gecenin Esrarı

Bu meclisleri toplayan fakir (Allah'ın rahmetine muhtaç İsmail Hakkı Bursevî) der ki: Amma...
1- Gecenin esrarından,
2- Gece de yapılan münâcâtın halâveti (tadı),
3- Halvetin zevki,
4- Ve vahdet (yalnız kalmanın güzelliği ve zevkinden) mahcup ve mahrum olan kimselere ise; gündüzler daha mahbub ve daha sevimli ve daha hoştur.
(Onlar gündüzü severler) meselâ "ulemâ-i rüsum" maneviyâttan mahrum olan zahirî âlimler gibi... Nahiv âlimi olan "Sâ'leb" (r.h.)'a bakmıyor musun? Sâ'leb (r.h.) şöyle derdi:
-"Keşke hiç gece olmasa da ashabım (talebelerim) hiç benden ayrılmasalar da (sürekli ders okutsam)" derdi.
Bu sözler onun, talebelerine olan ülfetinin hırsından gelmektedir. Zira "muallim"lerin hiçbiri, hâl ve makam bakımından "müctehid"lerden daha yüksek değildir. Görmüyor musun? (Tarih kitaplarında hayatını okumuyormusun?) Bizim imamımız "İmâm-ı Azam" (k.s.) hazretleri, gündüzleri ders okutur ve geceleri de ihya ederdi...

Hafızın Hazinelerinin Kaynağı

Hafız (k.s.) buyurdular:
-"Allâhü Teâlâ hazretlerinin Hafıza vermiş olduğu
Bütün saadet hazineleri (ilim, marifet, fesahat ve belâğât)...
Hepsi gece dualarının, Seher    vaktinde    virdler,    zikirler    ve    evrâd-ı    şeriflerin bereketiyledir..." 
Bu zikredilen takrirlerden; gecenin gündüz üzerine daha faziletli olduğu anlaşıldı... 

Gece ve Gündüz Melekleri

Bil ki her şey, Allâhü Teâlâ hazretlerinin, yarattığı mahlukâttır. Gece ve gündüzün her biri için kendisine müvekkel olan bir melek vardır.
Haberde Selmân-ı Farisî (r.a) hazretlerinden vârid oldu. Buyurdular:
Geceye vekil olan bir melek vardır. Ona "Şerâhîl" denir. Gecenin vakti geldiği zaman, o melek siyah cevher (siyah bir top) tutar ve onu batı tarafına sevk eder (delâlet eder). Güneş ona baktığı zaman, göz açıp kırpılacak bir süratle batması vacip olur. Güneş ta ki bir daha o cevheri görünceye kadar batmamakla emir olunmuştur.
Güneş battığı zaman, gece gelir. Meleğin iki kanatlan altında zulmet (karanlık) yayılır. Diğer bir melek gelinceye kadar o cevher askıda kalır. (Gelen diğer meleğe) "Herâhîl" denilir. O da beyaz bir cevher ile gelir. Onu güneşin doğacağı tarafa asar. Güneş onu gördüğü zaman; hemen göz açıp kırpmcaya kadar bir zaman içinde doğar. Zira güneş, beyaz cevheri görünceye kadar doğmamakla emir olunmuştu. Güneş doğduğu zaman, gündüz gelir. Meleğin iki kanatlan altında nur yayılır. Gündüzün aydınlığı için müvekkel (vazifeli) bir melek vardır.
Gecenin karanlığı için de müvekkel (vazifeli) bir melek vardır. Güneşin batışı ve doğması anında..."   Haberde varit olduğu gibi... 


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 289-292)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: hakikatli - 24 Şubat 2016, 20:04:14
"Kim, zamanımızdaki kurrâlara (Kur'ân-ı kerimi okuyanlara) okumaları esnasında; "sen Kur'ân-ı kerimi güzel okudun!" dese o kişi kâfir olur."
(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 617)  bilen kardeşlerim den detaylı açıklama rica  ediyorum...Lütfen. .Selâm ve dua ile. ..
Başlık: “Güzel Kur’ân'ımızı güzel okudu” demek lazım...
Gönderen: Mücteba - 17 Nisan 2016, 03:45:46
"Kim, zamanımızdaki kurrâlara (Kur'ân-ı kerimi okuyanlara) okumaları esnasında; "sen Kur'ân-ı kerimi güzel okudun!" dese o kişi kâfir olur."
(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 617)  bilen kardeşlerim den detaylı açıklama rica  ediyorum...Lütfen. .Selâm ve dua ile. ..

39- “Falanca zat Kur’an-ı Kerimi çok güzel okuyor” ifadesinin yanlış olduğunu, zira Kur’an-ı Kerim'in o kişinin okuyuş tarzına göre güzel ya da çirkin okuduğu tevehhümünün ortaya çıkacağı; o yüzden de “Güzel Kur’anımızı güzel okudu” demenin icap ettiğini biliyor muydunuz?

"99 Mesele-i Mühimme" çalışması (http://www.sadakatforum.com/index.php?action=dlattach;topic=4199.0;attach=1372) | 39. Mesele-i Mühimme (http://www.sadakatforum.com/99-meselei-muhimme-calismasibilgisayara-indir-t4199.0.html;msg59103#msg59103) | http://www.sadakatforum.com/99-meselei-muhimme-calismasibilgisayara-indir-t4199.0.html;msg59103#msg59103
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Mücteba - 19 Eylül 2016, 14:13:42
(https://scontent-cdg2-1.cdninstagram.com/t51.2885-15/e35/14269046_1169814443041857_4244827968045580288_n.jpg)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: Nekre - 04 Mayıs 2017, 11:02:07
"Kur’an-ı güzel okudum" demenin küfür olduğuna beyanı

Zahiriddin el Mergınani(r.a) Hz.lerinden hikaye edilir.

-"Kim, zamanımızdaki kurrâlara (Kur'ân-ı kerimi okuyanlara) okumaları esnasında; "sen Kur'ân-ı kerimi güzel okudun!" dese o kişi kâfir olur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 617)
bunun arapça metnini rica ediyorum
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: ihvan - 02 Ağustos 2018, 13:37:19
şükran ...
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: ihvan23@hotmail.com - 29 Ağustos 2023, 12:32:24
şükran
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: ihvan23@hotmail.com - 29 Ağustos 2023, 12:52:05
azreti Allah’ın Münafıklardan  İntikam  Alma Şekli
-"Muhakkak ki, ben münafıklardan münafıklar vasıtasıyla intikam alırım. Sonra da (döner) bütün münafıklardan intikam alırım." (Hadis-i Kudsi)
(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:140)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: ihvan23@hotmail.com - 29 Eylül 2023, 16:36:00

Bu kıymetli eserin yazarı Şeyh İsmail Hakkı Bursevi Hazretleridir.

Büyük keşif ve kerametler sahibi bir velidir.
1650-1725 yılları arasında yaşamış Bursa'da vefat etmiştir.
Her biri ortalama 200 sahife olan 106 kıymetli eserin yazarı büyük alimdir.

İsmail Hakkı Hazretleri bu tefsiri yazmasının sebebini şöyle anlatıyor: "Manevi babam Muhyiddin Arabi Hazretleri'nin yardım ve delaleti ile bir gün rüyamda Resulullah Efendimiz (s.a.v) bana ikramda bulundular. Arkamı sıvazlayıp tatlı bir ifade ile 'Ümmetim için bir tefsir yaz' diye emir buyurdular. Bunun üzerine Allah-ü Teâla'dan ve Resulullah Efendimiz'in (s.a.v) ruhaniyetinden yardım isteyerek bu tefsiri yazdım." İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri bu kıymetli tefsirini Bursa Ulu Cami kürsüsünde cemaate anlatarak 12 senede tamamlamıştır. Toplam 16 cilttir.


________________________________________

Kırkların Her Zaman Var Olduğu

Hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri buyurdular:

"Yeryüzü kırklardan asla boş olmaz. Yeryüzünde Halilü'r-Rahman (a.s) gibi (insanlığın iyiliğini düşünen) kırk kişi asla eksilmez. Onların sayesinde sizlere su (yağmur) verilmekte ve onların yüzü suyu hürmetine sizlere yardım olunmaktadır. Onlardan herhangi biri vefat ettiği zaman, Allah, onun yerine başkasını koyar."

Mesnevide buyruldu:

Eğer dua için temiz bir nefesin ve dilin yoksa temiz gönüllü evliya ve dostlardan dua iste.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:553)
Başlık: Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
Gönderen: ihvan23@hotmail.com - 29 Eylül 2023, 17:51:29

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri (k.s.) - Mektubat-ı Rabbani Cilt 1/59.Mektub


Ve size yol haritası:

Bir mü'min hayatı boyunca sırasıyla şu 3 fiili gerçekleştirmelidir.
1- İtikadını Ehl-i Sünnet Vel Cemâ'at İtikadına uydurmalı,
2- İlmihalini öğrenip ihlâsla uygulamalı ( ilim->amel->... ),
3- Kamil-i Mükemmil Mürşid olan "Zamanın Hakiki Sahibi"'ni arayıp bulmalı, eteklerine yapışıp ölene kadar bırakmamalıdır. ( ...->ihlâs )

Hakiki ihlâs için zamanın hakiki sahibini arayın...