Sadakat islami Forum
EDEBİYAT KÖŞESİ => ŞİİR => Konuyu başlatan: Seritana - 31 Ekim 2011, 15:03:15
-
Sultan
Seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum
Cahit Zarifoğlu
-
GÜL PEYGAMBER
Gül Peygamber (şiir) Ne yazilir bilmem senin ugruna
Seni seviyorum gül PEYGAMBERIM
Sensiz hayatima ben yön veremem
Seni seviyorum gül PEYGAMBERIM
Bütün müslümanlar seni ariyor
Kabe yollarinda seni aniyor
Sana gelmek için içim yaniyor
Seni seviyorum gül PEYGAMBERIM
Mutluyum çünkü önderimsin sen
Mutluyum çünkü müslümanim ben
Iki aleminde günesisin sen
Seni seviyorum gül PEYGAMBERIM
Hacca gelenlerle selam söyledim
Yoluna ömrümü hibe eyledim
Senin sevginile gönül eyledim
Seni seviyorum gül PEYGAMBERIM
Gün geçtikçe sevgim artar eksilmez
Sana olan sevgim kimseler bilmez
Israfil ölsede sevgisi bitmez
seni seviyorum gül PEYGAMBERIM
YAZAN:Israfil Bilican
Kaynak mumsema[/b][/size]
-
Paylaşımınız için teşekkürler dizeler çok güzel...
-
Uzun bir geçmişimiz var
Hiç yorulmadan
En azından bir kere
eğlenceli beşik
ha biz varız
ha biz maskeli balo
Saygıya durup üstün bir gecede
Bir sır payı katlayıp
sade bir kahveden
Keyifsiz bir detayın hkmüyle
ha biz yokuz
ha biz seferde
Ya bu kez ölenleri görmeliysek
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
Parka dolalım
Park bizi alır önce
Seyrimizden bir sabah kazanır
Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şoförle
Sayısız rampaya katlanır
ya güneşten daha zengin
sofraya diz çökeriz
ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır....
Cahit Zarifoğlu
-
Yasin okunan tütsü tüten çarşılardan
Geçerdi babam
Başında yağmur halkaları
Anam yeşil hırkalar görürdü düşünde
Daha ilk güzelliğinde
Alnını iki dağın arasına germiş
Bir devin göğsüne benzer
Göğsünden dualar geçermiş
Çarşılar ellerinde ekmek iğneleri
Cami avlularına açılan
Havuz sularına kapılan çocuklar
Görmeden güneşin bütün renklerini
Götürmezlerdi dükkandaki babalarına
Ocaktan akan kaynar yemekleri
Neenelerinin koyduğu avuç taslarına
Başı ve yüreği şahbaz
Kaleleri ağırlayan kadınların
Süslerini kemerlerini
Başlarını ağırlaştıran
Ağır siyah şelale saçlarını
Tutunca gençleştirdi erkekler
Sonra insan o ki denizde
Küçük ve büyük nehirde
Bedeni ıslatan afsunlu suda
Önce niyet sonnra yıkanırdı
Zaman dert getirdi sulara
İçinde eski balıkların yattığı kayalar
Savaşan insanların elinde
İnce yontulup taşındı balta mızrak şeklinde
Anam kanları kuruyan
Kavga ayıran bir kargı elinde
Kara ocağın taşlarına
İşaret koydu çocuklarını
Belinde gezdiren babamın
Beyaz yazılarla kazandığı adları
Yüreği korkuyla kuvvetlendi babamın
Unutup genç gelen günleri
Zamanın sürerken çektiği günleri
Çetin bilmecelerle
Sürdü atını şehirlere
Yün ören at güden kadınlar
Ormanlara tepeden eğilen toprak evlerde
Küçük pencereli karanlık dar odalarda
Uzaktan uzayıp gelen kurt seslerinin
Uzağa çekilip giden
Ayazda donan gülmeler içinde
Ormanlarda süt emziren anne
Unuttu gittikçe uzayan çocuğunu
Hep kaçarmış şehirlerin
Demir dağlarına
Uyunca toprak beşiğimde
Sahipsiz kalan
Ellerimden kayan aydınlık günlerim....
Cahit Zarifoğlu
-
Bahçeden çocuk sesleri geliyor
Hayatı dinliyorum
İçim yoruluyor, ruh yoruluyor
Büyük gözlü çocuk
İnsanın içine kadar bakıyor
Sorar gibi
- Nerede benim babam
Kendimi şöyle görürüm düşümde
İki ata birden binmişim
Biriyle kuzeye saldırıyorum
Ötekiyle
Alkan lalelerin
Kıpkızıl tutuştuğu sulara
Nerede babam
Karşısında yapayalnızsın
Duvar gibi dikilen
Bu sorunun
Okşuyorsun başını
Şehit çocuğunun
Bahçeden kuş sesleri geliyor
Sabahı dinliyorum
Bu sefer bezgin
Bir vakit
Darağaçları kurdum
Elimden fırlayıp gidiyor cellatlar
Silah olarak
Bir tek soru var elimde
Nerede babam, nerede...
Cahit Zarifoğlu
-
Korku salardı inceliğin acıman tevazuun
Dünya ve insan çıkmazlarına yumuşak bakışın
Nur sarnıçları ballar koydun çöllere ruh eşiklerine
Senden kaynıyordu yine sana kapılıyor ırmakların
Yamalı ve tertemiz elbiselerim olunca
Her gece mutlak uyanıp adını anınca
Bir gün elbette sofraya birlikte çökeriz
Sen dağ gibi kurul ben zerre bir yer tutayım
Sura vardıkça gövdelendim soyundum aşk duasına
Atılıyorum sırlarına açılıyor hücrelerim
Menzili çoktan geçtim ün saldı kayboluşum
Kendi kuytumda çalkıyor şerbetini ağzım...
Cahit Zarifoğlu
-
Bir kaç beyit şiir..dedem bırakmış
Bir derviş nacarmış
Çelik bileli uçlar yontu kalemleri
Gibi dizlerinin üstünde elleri
Edebli
Hudutsuz bir noktanını içinde kalp sesleri
Dedem nacardı evet nacardı
Rahleler genç damlar açardı
Kapılarına buğday başakları
İnce ince nefesle zikir demetleriyle dam direklerine
İşlerdi ebe sağdıç kirve ahiretlik adları
Sarıklar dizili rüyalar memleket işi
Kendi içlerine bakar mahalleli
Koşarken anne eteklerinde gülerken
Bolluk ve genişlik derinlik denizine kapılanır çocuk
Saklanmazız zulümlere
Erkekçe
Tayfası biziz tarlamızın.
At ettik emeklerimizi komşu köyün derdine
Vurgun dursun sehpalar
İdamlar kalsın
Rahmetinden baygınım hastayım bakışlarına
Et tırpanları başlamış bir uzun ara
Genç kalplerde hasret çırası
Ağıt ağıta kervansaray harabeleri
Eski su yolları
Kışlalar
İçleri buz sarkar eski kitapsaraylar
Sandıklarda toz toprağa belenmiş dedemin
Soluk soluga rutubet içer kitapları
Bulutlardan geçerek dağ uçlarından sevgilerden
Yükselir cesetler
Şişi ve morluklar içinde kocaman ölüm delikleriyle
Bulutlardan
Geçerek dağ uçlarından
Sevgilerden
Deprem dalga kabartıyor
Dalga
Katleden elimi elimle dinlendiriyor
Bir taş yağmuru gibi geliyor
İşte şimdi geliyor
Abdulhamitten başlalayalım: çok ince derin bir devdi
Saklanmaya ey çocuk o duvarlar dokunduğun duvarlar
Nice bezirgan saldı saadet yolları
Benimle
Şu suyun yaylasına yüksel
İşte içindeyiz devin
Elimizde ölçüler
Şimdi darda sıkıntılı uzaklıklarda
Başlar sorular dikkatle üzerimize eğilmiş çiçekli dallar
Ey evin neş'esi ey vin soylu gelini sor haydi
Başka bir kalbe başlıyor denizin çocukları
Kumsalda yemiş kabukları
Açıkca belli ayak izleri empozeler
Tesbih gibi gidip dönsün de deniz
Canlı sırtında olalım okyanusun
Şimdi varıyoruz
Bizim eller aydınlığı peydahlıyor oraya
Bataklık tabımız alev alıyor yüzyıların birikintisinden
O'raya
Anamız babamız
Döşenmişiz yollarına ...
Cahit Zarifoğlu
-
mavi gök orda mi
bakıyorsun kuşlar
hazır
sokak lambaları yanık unutulmuş
bir kadıköy vapuru hınca hınç insan
çok geçmeyecek
martılar beyhude turlar atacak
kıyılar lağım konserve kutuları
mısır koçanları
sevgi aranabilir yine
korkusuzca say koskoca kederlerini
bir kuyu bulunabilir
aklımdan çıkmıyorsun
sen hala dizüstü
bunca anıyı besleyerek
sokaklarda avaz avaz konuşarak kendi kendinle
mektupları öpebilirsin kırmızı dudaklarınla
görür gibi olarak açıp baktığımı
bense şöyle diyorum:
buradan bir acı kanamış boyuna
kuşlar hazır
öncü havalanmak üzre
şehri gelen bir mevsime bırakıyorlar
o vapur hala hınca hınç
kimbilir herbiri hangi dünyaya sağır
çok geçmez aradan
kadınlar kapı önlerinde
ellerinde meşalelerle
aydınlatırlar gelip geçen erkek suratları
yorgun bir sarıyla ben de
geçeceğim önlerinden
aklımdan çıkmıyorsun dedim
başka türlüsünü yorgunum anlatmaya
telefonlar yan hücrede çalışıyor
bense kurşunî bir dere
ağaçlar hayvanlar bile kaygılı
onu bir mersedesten indirdi kalçasına kadar açılarak
yapayaşlı bir rum kadın
herşeyde yanıp sönen bir kıyamet algısı
haydi koşayım diyorum belki dağılır
koşuyorum
sancağımda kendi rüzgarımla ölgün kıpırtılar
hayır daha sevgili daha sevimli değil
ne başka bir gün ne başka bir zaman
çok geçmeyecek aradan
şöyle diyeceğim:
bulutlar açmadı
mavi gök orda mı"
Cahit Zarifoğlu
-
Hızla yol alan dünyanın sıcağıdır başımda
Geriye kalan hayattır yoran
Aklınla yapayalnız başbaşa
Nice alevli geceler geçtin
Toprağı yaymış ev sermiş üstüne. Nerde o bayrak arayan
Kurt kancaları ancak bir odadan ötekine sarka
Kadınlar ki çocuğu gezgin gibi dolanır
Aydınlık bir mağarada kalınır akşamları
Hızla sular aktı üzerimizden
Ayaktayız ama ya bu kurşun damlaları
Küçücük bir kurt oydu can evimizi
Taş gibi ağırlaştık gözümüze indirdik tenteleri
Dedeler neneler yaşlı denizlerde
Gittiler güneşin şavkına , soyunup sahile yorgun dertleri
De hazırlanalım kahramanlık gün doğmadan kalkmakta
Bu çocuklarla yolumuz ilelebet Allahla yürekleri
Ey Zarif yine başını örtüden çıkardın
Çok bal döktün yine yaktın gemileri...
Cahit Zarifoğlu
-
Bütün azalarını harbe çağır
Sofran açılsın elin şehit ballarından alsın
Saraylar damlar yeniden kurulsun
Ağaçlar içinden akan nehre
Dalçık günde bin kere ve gecelerde
Omuzbaşlarını denetleyen defterlerden yalnız sağdaki kalsın
Kalem yazsın yazsın
Küheylan bir aşık ol
Öyle yalvar ki ellerim zahmet balyalasın
Kaslar şehit dalgaları ve haykıran kan
Başlasın vuslat gününü toprağa
Başlasın hatırlatmaya denize kumsalını
Şimdi üzgünüz arkadaş
Yolumuza çıkmayın üzgünüz...
Hava çok hoş denizin tuttuğu yerler derin
-Konuş şimdi zaman hiç geriledi mi
Hava çok hoş kuşların tuttuğu yerler berrak
-Konuş şimdi daveti duydun mu
Bir gece uyandın ki ellerin başaklarda
-Konuş şimdi açık ağzına o gül yaprağı konan şehidi gördün mü
Çoktan hayretle dondu kaldı bağlar ovalar
-Konuş şimdi bekliyor mu yalınayak çocukları ağacında buğday
Hava çok hoş insanın tuttuğu yerler azar azar
Kalbin zengin davetleriyle oynar
Çocuklar o anda çok yakında bakarsın bir aşk sayhasında
Yaslanırlar güzel anaların kollarına
Hava çok hoş başın tuttuğu idrak yanımızda
Adamlarımız yiğit
Kadınlarımız hamarat
Çocuklarımız dolu bilinç harmanı
Köpeklerse sayılı
Elimizde cahiliye dönemi sonrası bir pala
(Kavmiyetçilik etme dedik ucu kırılır)
Kırıldı da
Şimdi severiz türkmeni peştunu
Onarılmış gerilmiş bileylenmiş ve doğramakta
Isın gökyüzü ısın
Çocukları kavrulmuş kadınlar yeniden hamarat yeniden gebe
Bunlar gübre insan değil
Gömlekler çelik zırh
Öyle bir çalgı çaldılar ki
Seslerin çağırıp koyunlara bile
Koyduğu zehirli gaz rüyaları
Analara şaşkın çocukların
Üç beş yaştakilerin
Yüzleri harp yarası
Harp yanığı
Ama öpülmekte okşanmakta yanakları
Hangisi hangisine mübadil
(Dünya bu olamazdı)
Hangisi özne hangisi edilmiş gelinmiş bilinmemiş
Yağmur peyderpey kar tane
Gamzem oyuyor düşüncemi
Kime eşitim nasıl nerdeyim
Gamlanmaktayım
Hayır bir tereddüttü geçti
Füsun bu karadağmağdeni
İsyan muannit
Mösyö sevinçli mister memnun ağa yarı tok köylü sarı yaprak
Millet üzgün
Hani dengeler kuracaktık
batının kızıl ulusları bindokuzyüz seksen kölelik yapmak istemiyorum
bu kahveniz
yıldızlarınız şapkanız
buyrun unutmuş olmalısınız dehanız şerefiniz
buyrun cep feneriniz
Buyrun boynumuzdaki halkayı tutunun
Ve semirin
Hani dengeler kuracaktık
Hani çağdaş uygarlıklardan tutunacaktık
Hayır batının ulusları kızıllarla karışık
Bin dokuz yüz seksen bay batıya buna şuna
Cennetlik yapmak istemiyorum
Çevir tarihi çevir
BindörtyüzBİR
Bu kafa ne zaman köreldi
Çalınanlar siren besteleri
İmdatlarla düşün
Bu anne asla merhamet dışında
Gözleri nemli olmamıştı
Hayır batının ulusları yıl bindokuzyüz seksen değil
Bindörtyüz bir
Fakat beşyüz yetmiş dokuz yıl geçmiş değil
Ne bir karışıklık var
Ne bir dev rüya görmüş
Değil
Kıraç bir yamacı bir ekspres kıymıklıyor gibi
Tünellere ses basılmış değil
Elbette bunlar değil
Yazmaktan çektiğim yalnızlık da değil
Bahsi kapatalım ve yatalım için de değil
Hiçbir şey değil hiç biri değil
Anlatabildik mi arkadaş. Acaba
Körebe bitti duvarı kaldır at
Haydi zemini düzledik alt yapısını kurduk savaşın
Dikil yanıma
Ellerimizde birer çakıl taşı
Onlarla dikilelim karşı karşıya
Yüzlerimizin kefen örtülerini yırtalım baştan başa
Görürsün berrak içi
Derisi yüzülmüş kan gibi yüzlerimizin
Bu harp başka
Kim diyorsa ki batılılarla başımız bir taşta
Cellatlarla aynı kaptan yiyoruz
Aynı kirli hava
Aynı kafa ayağımızın bodrumunda
Hayır arkadaş bu hesap bambaşka
Ne son aylardayız ne bu son gün
Sanki dünya bir tek kaldırıp vuracağım gürze gebe
Gözleri yumuşak yüzü yorgun bileği sert toprak
Sanma ki harp derdinden geçtim
Düşünme ki dökeceğin kanlar hunhar
Derimin altında ne belalar baygın
Bir devlet taşıyorum başımda
Bu ev bana dayanmaz
Çöker kızıllar kuduran inleri dünyanın
Arkadaş
Şimdi yalnız savaş
Cahit Zarifoğlu
-
Zulumdur dinlenen başlarsa eğilmiş
Gömleğin üzerine kadar çıkmış kalbteki kara leke
Dikilsen dağların ötesini tutar elin
Bir iki tank çer çöp olmuş gözüne perde
Petrol ya da banker sellerinde boğuluyorsun
Külçe külçe dolar ya da sefalet secden olacak yerde
O eski kadim iklim kimbilir nerde sürer
Perişan birkaç evde kimbilir veliler dilinde
Oturup konuşalım şunu. Bulsun kelimem kelimeni
Eğer uyku daha aziz esirlik daha ehven değilse
Bir deli akıl çırpınıyor aramızda
Rızık korkusu can korkusu baş mesele
Çıplan dünyadan çıplan ve gövdenden
O büyülü çiçekleri yol arın bir kere
Başını eğmiş zalimleri dinlersin
Dersin 'lokmam ellerinde'
Filistin bir sınav kağıdı
Her mü'min kulun önünde
De gerçeği yaz: Hakikat şehitliğe koşmaktır
De isyan çağır yolun açılır cennet köşelerine
Cahit Zarifoğlu
-
Asrımızın zarif düşünceli gençlerinden biri
Kederli elini
Temiz alnına koyarken fikretmek için
Çocukların susması
Kuşların ve kedilerin uzaklaşması
Haritaları üzerine bezlerin atılması
Lambaların kısılması
Kadınların bir vakit konuşmadan
Yaşaması gerekebilir
Ve açılabilir görüntümüz Sahnemiz perdemiz:
Hergün bir miktar kros boksit asit
Ve arenamız
Dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanabilir
Baş efendimiz
Görüntümüz
Sahnemiz
Perdemiz
Eğer dualanmasaydı sesimiz
Eğer yaradandan o güzel ağız
Açık ve seçik
Dilemesiydi demeseydi
'Allah
Sesinizi
Mağrıptan Maşrıka Kadar Duyursun'
Düşünmezdim üzerinde
Binmezdim deli deli koşan küheylan
Bildim Sensin Sen Sen
Diri Diri Diri Şahım
Diri Şahım Diri Diri
Dirilt Alemi Alemi Alemi Alemi
Çünkü dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanmıştır
Bunların üzerine ezan
Ucu sancılar vuran
Bir kırbaç olmalıydı
Her duyan
Bağrını açmalıydı akan kanı da sevdayı da yorumlamaya almalıydı
Hayır dokuzyüz
Milyon müslüman
Tarihin hülyalarından vazgeçmiş olabilir AMA BEN
Elim dizlerime Vur Kalk
Müslümanlar uyanın Eller Dizlere Vur Kalk
Yumruklar dizlere vur vur
AMA BEN Ama ben Ama ben Ama ben
Korku gerek tenlere etim kalbur
Deşer bakışın kıyar da kıyar
Korku gerek reca gerek
Yanlış anlaşılmış olabilir
Sesini duyuyorum kendimin/kelimeler kendinden emin değil
Yanlış anlaşılmış da olabilir
Aklım başımda mı! Değil
Ve sesimi duyuyorum
Kaburgalarımın gelip artık kavuşamadıkları iniltiden
-Kulun korktuk şerrinden
Ağzımız yerlerde kaldı gerçek dilimizden akmadı
Kuldan korkarken gel zaman git zaman
Bir hayat ki haşa korkmadan yaradandan
Ama elbet ruhumun vazgeçilmez akışı baş çarptığım kayalıklar
Irmaklarımın altından akan ırmak
Sandal sefalarım Marmara toprakları
Ama söyle olmuşsa yüzüme karşı söyle neyi inkar ettim
Dilediğim en güzel hayat
Çöplerin içinde rüya aradım
Düştümse eğer sana bakarken düştüm
Sen dinç zaman
İşte kuluçkan
Bereketle taşan yağ küpleri gibi
Parmaklardan akan çeşmeler gibi
İşte sinem kalabalık ve kendine zinde
Kullardan pervasız nesillerden biri
Aha Şeyhefendim Aha yüreğim
Göz kapanır akıl susar susar akıl
İstersen haydi haydi haydi
Yeryüzünün bütün gümbürtülerini çağır
Çehrenden o azgın maskeyi dök
O evleri kedere boğ
Nasıl olsa her kucaklandığın dalgada
Bir gemi kadavrası gibi ikiyüz yıl parçalandın
Mahşerinde uyanacaksın
Ağzının
Korkuyorum o nedenle
Başım eğik
Dilim kapalı
Cahit Zarifoğlu
-
Hac yolunda bir merhale
Kalbin ve cesedin azık yeri
Tekkeler zaviyeler medreseler ve ulema
Yemiş yüklü ağaçların kolları kökleri
Saf ve seven bir göz gibi bakan şehir
Şimdi tüller arkasına geçmiş gibi
Bülbül yolar dudağını
Bakınca kara aklın batağına
Yetmişbin şehit
Sayısınca billur kase
Öyle bir sarsan ses
Gür gümrah dalmış Hak'la yarenliğe
İçinden akan nehir
İki yakayı çatan nehir
Ak durmadan ak
Yetmiş bin kola ayrıl beş kıt'a ak
Sarıklar kan oldu
Ak sakal kan oldu
Demek bitmedi Kerbela
Hama Kerbelası dehrin
Nasıl kuru dudakları devlet olduysa Hüseynin
Şehit ağzını değdir üstüne ölü kalbimin
Bülbüller anıp susar sesini
Nice tevhid çekti dillerin
Ve üstüm başım perişan benim
Elim hayret kısa kamalarım kayıp
De şehit nefesini değdir üstüne ciğerimin...
| Cahit Zarifoğlu