Birkaç not da ben yazayım, gerçi çok yazmak gerek ama.. neyse..
A.Fikri Yavuz:
Ehl-i sünnettir. Mezhepsizliğe karşıdır. İlmihali de kıymetlidir. Ancak bin yıl önce kaplama diş yapıldığını sanmış, tadbib kelimesini kaplama diye yanlış tercüme ederek, kendine inananların cünüp gezmesine sebep olmuştur.
Cevap: Kendine inananların cünüp gezmesine sadece o değil, bu satırları yazan ahmağın mantığına göre Zahidul-Kevseriler, Mustafa Sabri Efendiler, Saidi Nursiler, Süleyman Efendiler ve daha nice ehli sünnet alimleri sebeb olmuştur. Satırı yazanın "hocam dedi, aksi sapıklıktır" mantığıyla ilerlediğine açık vesikadır. Değerlendirmeye kendini "Ulemayı cünüplükle suçlayan biriyim" diye başlasa daha yerinde olurdu. Tedavi maksatlı şeyi, hamura benzetip fasid kıyasını şer-i nas zanneden ahmağa ne demeli.
Zahid-ül Kevseri :
Vehhabiliği red eden Esseyf-üs-sakil kitabı ile Makâlatı çok kıymetlidir.
Cevap: Mezhepsiz ilan edilmişti, şimdi yine kıymetlendi. Neyse, daha birçok eseri ve cevabı kıymetlidir. Ancak işine geleni alır bazı yobazlar.
Zemahşeri:
Tefsir, fıkıh ve lügat âlimi bir mutezile idi.
Cevap: Tevbe ettiği söylenmektedir. Ayrıca Ruhulbeyan'ın 1. cildinin ilk sahifelerinde konu işlenmiştir.
Hayrettin KARAMAN
Kişi sadece 'la ilahe illAllah' derse ve Muhammeden Resulullah demesede cennete girer gibi Diyalog hakkındaki görüşlerini beyan edene kadar ehl-i sünnet idi
Mezhepsizler ve Mezhepsizliğe karşı olanlardan bazıları
Zekeriya Beyaz:
Yaşar Nuri gibi, tesettürün farz olduğunu kabul etmez. Tavuktan, horozdan, balıktan kurban olabileceğini de söylemiştir.
Listeye eklenecek sakıncalı bir isim
******************************************
Nurettin Yıldız, Peygamberlerin ya da velilerin (yüzü suyu) hürmetine Allah’tan bir şey istemenin caiz olmadığını idda eder.
Hatta buna şirk diyen alimler (!) olduğunu idda eder. İbn-i Teymiye gibi sapıkların babası olan bir kişiye; “şeyhülislam ve müctehid” diye hürmet eder. İbn-i Teymiye hayranıdır. İbn-i Teymiye’yi müceddid kabul eder.
İbn-i Teymiye’yi, İkinci Bin Yılın Müceddidi İmam Rabbani Hazretleri (k.s.) ile bir tutar. Seyit Kutup gibi bazı sapık alimleri (!) övmesine karşın bazı Ehl-i Sünnet alimlerini ise sapıklıkla itham eder.
Tasavvufa ve tarikatlara kötü bakar. Konuştuğu zaman ayet hadisten ziyade nefsine göre konuşur. Bir dönem Mustafa İslamoğlu’nun kanalı olan Hilal Tv’de program yapmıştır.
Verilen cevapların parça parça değilde bütününü okuduğumuz zaman herhangi bir ibni teymiye taraftarlığı ya da ona karşı bir hayranlık beslediği çıkarımına ulaşamıyorum. Gayet yuvarlak cümleler kullanmış. Varsayımlar kullanarak konuyu anlatmaya çalışmış. Teymiyeninde hatasız olamayacağınıda yine belirtmiş.
Kalpleri en iyi bilen Allah değil midir?Bazı alimlerin itikadının bozuk olduğu su götürmez gerçek ama bir yabancıdan alıntı yaparak da insanlar hakkında peşin hüküm veremezsiniz.Ayrıca son zamanların modası olan da şu ki iki satır kitap okuyan herkes alim kesiliyo kimse kimseyi beğenmiyo (kendi nefsi hariç)Unutmayın bir zamanlar Ulu Hakan Abdülhamid Han'da zamanında hain ilan edilmişti insanlar onu anlamayıp görünene göre peşin hüküm verdikleri için.Unutmayalım herşey göründüğü gibi olmayabilir peşin hükümlü olmayalım .
Günümüzde İslâmiyet’in en büyük belâsı, onu dışından ve cepheden helâk etmeye yeltenenler değil içinden ve özünden harap etmeye davrananlardır ve bu davranışları ve bir nevi onarma düzeltme ve yenileme sayanlar... “Reformcular” ismi altında topladığımız, 7-8 asır öncesindeki kuru ve nasipsiz akıl borazanına (İbni Teymiye’ye) mizaçları dayalı bir grup, birkaç asır sonra vehhâbilik’ten dolaşarak, nihâyet Cemaleddin Efgani, Mısırlı Şeyh Abduh ve peşindekilerden bir bölük halinde öyle bir anlayış veya anlayışsızlık bataklığına uğramıştır ki, İslâmı, çökmek üzere olan bir binaya yapıldığı gibi, dışından payandalar ve kalaslarla tutmayı marifet bilmiş, böylece Rûhlarındaki gizli şüpheyi ve İslâma güvensizlik duygusunu açığa vurmuştur.
(Dinî tamir dâvasında Din Tahripçileri’nden)
[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=jP_R1tTB3Gc[/youtube]
Ortalık harman yerine dönmüş, fitne dünyanın dört bir tarafına yayılmış. Ehl-i bid'at var gücüyle çalışıyor; Ümmet-i Muhammed'in itikadını bozuyor. Siz çıkmış hüsnü zan'dan bahsediyorsun. Din hususunda devir hüsnü zan devri değil sui zan devridir.
Dini tamir davasında din tahripçileri kime ait?Okumak istiyorum da
Merhum Ahmed Davudoğlu Hocanın ...
(http://www.faziletkitap.com/images/urunler/dintahripcileri.jpg) (http://www.faziletkitap.com/guncel-meseleler/Dini-Tamir-Davasnda-Din-Tahripileri-88.html)
Kitap Hakkında: (Bu sayfadaki bilgiler kitaptan aynen alınmıştır.)ŞEYHÜLİSLAM Mustafa Sabri ve Düzceli Zahid Kevserî efendilerin yolundan giden merhum Ahmed Davudoğlu, yayınlandığı zaman fırtınalar kopartan bu eserinde dine hizmet iddiasıyla ortaya atılan bir takım yenilik, bid'at ve yersiz ictihadların hizmet değil, tahrip olduğunu iddia ve isbat etmektedir.
Maalesef son otuz yıl içinde Türkiye Müslümanlarının kafalarını karıştıracak, Kur'an'a ve Sün-net'e dayalı sahih İslâm itikadını zedeleyecek ve Ümmet-i Muhammed'i çıkmaz sokaklara sokup enerjisini boşa harcatacak lüzumsuz, hatta zararlı iddialar, tezler, teklifler ortaya atılmıştır.
Ünlü Ezher üniversitesinde tahsil görmüş gerçek bir fakih ve din bilgini olan merhum Üstad Ahmed Davudoğlu'nun şimdiye kadar defalarca basılan bu kitabı Müslümanlara orta ve doğru yolu göstermektedir.
http://www.faziletkitap.com/guncel-meseleler/Dini-Tamir-Davasnda-Din-Tahripileri-88.html
Hayır İbni Teymiye’yi de ‘bizim’ ulemamızdan biri olarak gören bir gözle bakarsanız, onu İmam Malik’ten ayrıt edecek çok şey bulamazsınız.
İbn Teymiyyeye müctehiddir diye yazmışsınız kabul ediyoruz amenna
Gayet yuvarlak cümleler kullanmış
İnşaAllah kırıcı olmamışımdır Tuğra kardeşim, şahsınıza muhabbetimiz her zaman vardır.
Mezhepsizlik Fitnesi Nasıl Çıktı?
Müslümanlar arasındaki dehşet verici kafa karışıklığının başlangıcı 1970'lere dayanır. O tarihlerde Diyanet'e hakim olan zihniyet, Osmanlı idaresindeki Suriye'den Mısır'a kaçmış olan reformcu ve yenilikçi Reşid Rıza'nın Telfik-i Mezahib (Mezheplerin fıkıh hükümlerini karışık olarak uygulamak) lehindeki kitabını Osmanlıca'dan bugünkü Türkçeye çevirtip yayınlamıştı.
Bendeniz o zaman Almanya'da sürgünde bulunuyordum. 1974'te Af Kanunu çıktıktan sonra vatanıma döndüğümde şöyle bir vak'a anlatmışlardı: Bir cami, kürsüde turfa bir vaiz haykırıyor "Ey Müslümanlar! Problemlerimize çare ve çözüm getirecek çok değerli bir kitap ayınlandı. Ankara'dan yeterli miktarda getirttik, camiden çıkarken birer nüsha alınız..." Bu kitap Telfik-i Mezahib kitabıymış...
Zehi gaflet!... Farmason, taqiyyeci, yalancı, Müslümanları aldatan, Halife-i Müslimîn Gazi Sultan Abdülhamid-i Sanî hazretlerini bir İngiliz ajanı ile birlikte tahttan indirme planları yapan Cemalüddin Efganî'nin talebesi Abduh'un şakirdi bir adamın yanlış bir tezi savunan kitabını okuyarak Müslümanlar kurtulacakmış...
Bu zihniyet, ictihad yapmaya ehliyeti olmayan kimselerin işkembeden ictihad yapmalarını tavsiye ediyordu. Eskiden ümmet dört büyük müctehide bağlıydı. Şimdi bozukların ve bid'atçilerin sayesinde yüzbinlerce naylon müctehidimiz oldu.
"Kur'ân Yahudileri ve Hıristiyanları İslâm'a çağırmıyor..." diyenler bile çıktı.
Vah vah, ne günlere kaldık!..
Kıyamet'e kadar kapanmayacak bir fitne fesat, nifak şikak, çekişme, verimsiz tartışma kapısını açtılar.
Birtakım mezhepsizlerin iddia ettiği gibi dört hak mezhep bir bölünme değildir. Asıl bölünme mezhepsizliktir. Ehl-i Sünnet içinde dört fıkıh sistemi vardır. Mezhepsizlikte ise on binlerce, yüz binlerce sistem değil, sistemsizlik, kafa karışıklığı bulunmaktadır.
Artık bu işler kolay kolay düzelmez.
Mezhepsiz bid'atçiler ictihad yaptıklarını, dini doğrudan doğruya Kur'ân'dan öğrendiklerini, Kutsal Kitabımızı doğru şekilde tefsir ettiklerini sanıyorlar. Bu zan onları gururlandırıyor, kendileriyle iftihar ediyorlar, kibre düşüyorlar.
Birtakım Rafizîler de bu toz duman, bu kargaşa içinde pür ümid bekliyor. Ehl-i Sünnet Müslümanları kendi fıkıhlarını bırakacak ve onların mezhebine girecek.
Zehi gaflet... Zehi gaflet...
Mezhep ve fıkıh lehindeki bir yazımı iktibas etmiş olan internet sitesine bir okuyucu şu mail'i göndermiş: "İbn Arabî'yi destekleyenin imanından şüphe ederim."
Ne kadar aşırı fikirlerdir bunlar.
Mezhepsizlik Arap ülkelerinde Müslümanları yüceltti ve kurtardı mı ki, Türkiye'de kurtarsın?
Mezhepler putmuş... Ne hezeyanlar ne hezeyanlar...
Bu konuları Şiî kardeşlerimle tartışmak istemem. Onları kendi hallerine bırakırım. Benim sözüm Ehl-i Sünnet Müslümanlarınadır. İslâm'ı doğru anlamak ve uygulamak istiyorsanız, dört mezhepten birinin fıkhını kabul edeceksiniz ve (istisnaî ve zarurî) haller dışında bütünüyle uygulayacaksınız.
İtikatta İbn Teymiyye ve onun gibi aşırılara tâbi olmayacak, Ehl-i Sünnet imamlarına ve gerçek ulemaya tâbi olacaksınız.
Kur'ân'ı kendi re'yinizle ve hevanızla yorumlamayacaksınız.
Dinde reformculuktan ve yenilikten ateşten kaçar gibi kaçacaksınız.
Resulullah Efendimiz'in (sallalahu aleyhi ve sellem) sünnetine sımsıkı sarılacaksınız.
Ashab-ı Kiram'ın tamamını sevip sayacaksınız.
Onların bazısının arasında bundan 1400 sene evvel cereyan etmiş bazı üzücü hadiseleri dinin esası olarak kabul etmeyecek ve bunlar hakkındaki hükmü Âdil-i Mutlak olan Yüce Rabbimiz'e bırakacaksınız.
Velhasıl din konusunda tartışmayacaksınız, çekişmeyeceksiniz.
Bilmeyenler bilenlere tabi olacak. Yüce Kur'ân'da "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" buyurulmuştur.
İslâmî hiyerarşiye riayet edeceksiniz. Mezhebi, fıkhı inkar etmek bir ordudaki rütbeleri, hiyerarşiyi, disiplini inkar etmek gibidir.
Bizi Resulullah'a, O'ndan, Yüce Rabbimiz'e ulaştıran nuranî bir silsileye bağlanmak zorundayız.
Bu silsile gerçek fakihlerin ve mürşidlerin silsilesidir.
Mezhepsizlikte silsile milsile, icazet micazet yoktur. Mezhep devamlılıktır, mezhepsizlik kopukluktur.
Bazı mezhepsiz kardeşlerimi uyarıyorum. Bendenize sövüp sayarak, hakaret ederek, saçma sapan konuşarak bir yere varamazsınız.
Tefsir ve fıkıhta Resulullah Efendimiz'in iki büyük talebesi vardı. İbn Abbas ve İbn Mes'ud (radiyAllahu anhüma) hazretleri. Onlar Tabîi'nden talebe yetiştirdiler. Onlar da tebe-i Tabiî'nden... Böylece karnen ba'de karnin (bir nesilden öteki nesle) icazetli gerçek müfessirler ve fukaha yetişti. Bu devirde gerçek İslâm'ı onlar anlatıyor, öğretiyor. Bu muhterem zevata tabi olmakta büyük yararlar vardır.
Resulullah'a geçerli ve sahih bir silsile ile bağlı icazetli gerçek ulemaya, fukahaya, müfessirlere, muhaddislere ve diğer din bilginlerine bağlananlar Mevlalarını bulurlar. Bunları inkar edip, dini kendi nefs, heva ve cehaletleriyle yorumlamaya yeltenenler ise, yanlış yorumları yüzünden korkarım belalarını bulacaklardır.
Seçim bize aittir.
Mehmet Şevket EYGİ
Mezhepsizlik En Tehlikeli Bid'attir (Bedir Yayınevi)
Son zamanlarda ülkemizde Arap dünyasından veya Pakistan taraflarından gelen mezhebsizlik rüzgârları estirilmektedir. İslam Şeriati'ni yıkmayı amaçlayan mezhebsizliği iki zümre destekliyor:
Birinciler, İslam'ın fıkıh hükümlerini, dünyaya ait ahkâmını ortadan kaldırıp dinimizi bir hümanizmaya çevirmek isteyen reformculardır. Bunların içinde bazı İlâhiyat profesörleri bile vardır. Maalesef, din işlerine karışmamaları gereken bazı resmî laik çevreler de, bu cereyanı desteklemekte, yönlendirmekte, uğrunda büyük meblâğlar harcamaktadır.
İkinci sınıf mezhebsizler, zâhirde dindar ve tâvizsiz görünen bazı mutaassıplardır ki, onlar kendi bozuk itikadlarını ve sapık mezheblerini Türkiye'de yayabilmek için sünnî mezhebleri yıkmak gayesini gütmektedir.
Birtakım câhillerin ağzında şu cümle sakız olmuştur: "Asr-ı Saadette mezheb var mıydı? Yoktu. O halde mezheb bid'attir!"
Bunlara deriz ki: Asr-ı Saâdet'te, Kur'an-ı Kerim de, baştan sona kadar tek bir Mushaf halinde yazılmamıştı. Huffâzın hâfızalarında, parçalar halinde şurada burada yazılmış bulunuyordu. Yemâme savaşında Ashab-ı Kiram'dan hayli hâfızın şehid olmaları karşısında endişeye düşen bazı sahabe Halife-i Müslimîn Hazret-i Ebûbekr'e müracaat ederek, Kur'anın kitap halinde yazılmasını talep etmişler ve ondan sonra ilk Mushaf ortaya çıkmıştır. Asr-ı Saâdet'te yoktu diye Mushaf'a bidat denilebilir mi? İşte Mushaf Kur'an'ın ilâhî nazmını, mezheb de, o nazmda ve onun tefsiri mâhiyetinde olan Sünnet'teki Şeriat hükümlerini bir araya getiren bir müessesedir. Elzemdir, faydalıdır, zarûrîdir.
Bazı makaleler, risâleler, kitaplar vardır ki, isimleri muhteviyatlarından daha önemlidir. İşte Türkiye Müslümanlarına sunduğumuz bu kitabın birinci bölümünü teşkil eden, merhum Muhammed Zâhid el-Kevserî'nin (Düzcelidir) "Mezhebsizlik Dinsizliğe Köprüdür" başlıklı makalesi ile, onu takib eden ve Suriye ulemasından Said Ramazan el-Bütî'nin te lif ettiği "Mezhebsizlik İslam Şeriati'ni Tehdit Eden En Tehlikeli Bid'attir" kitabının başlıkları böyledir. Hicrî 14'üncü asrın, miladî 20'nci asrın iki büyük din âlimi, işte Müslümanları bu başlıkları taşıyan yazılarıyla uyarıyorlar.
Mezhebsizlik İslam Şeriati'ni yıkmak, on dört asrın birikimi olan İslam kültürünün hukuk hazinesini dışlamak; ilâhî nizam olan İslam'ı ya bir hümanizma, yahut da bir ideoloji derekesine düşürmek demektir.
"Herkes dinini Kur'an'dan öğrensin, mezheblere lüzum yoktur..." fikri tatbikatta anarşi doğurur. Mezhebsizler de namaz kılmayı, abdest almayı, orucun ahkâmını ilmihal ve fıkıh kitaplarından, yâni mezheblerden öğrenmektedir.
Mezhebsizlik İslam Dünyası için bir çare ve çözüm değil, bir intihardır.
(...)
Ubeydullah Küçük (Kitabın Önsözünden)(http://www.camlicakitap.com/public_depo/kitaplar/buyuk/183.jpg)
Mezhepsizlik En Tehlikeli Bid'attir
Said Ramazan El-Bûtî
Bedir Yayınları (http://www.camlicakitap.com/kitap/mezhepsizlik-en-tehlikeli-bid-attir-183)
Kategori: İtikadi Mevzular
Sayfa: 200
Stok: 8
Boyut: 13x19,5 cm
Dil: Türkçe
ISBN: 975-8514-431 (http://www.camlicakitap.com/kitap/mezhepsizlik-en-tehlikeli-bid-attir-183)[/size]