Sadakat islami Forum

FORUM AKTİVİTELERİMİZ => HAFTANIN MEVZUU ARŞİVİ => Konuyu başlatan: SadakatNet - 12 Kasım 2007, 01:38:36

Başlık: Evlilik ve Nikahın Ehemmiyeti[12 Kasım 2007]
Gönderen: SadakatNet - 12 Kasım 2007, 01:38:36
Hafta:    3

Mevzu: Evlilik ve Nikahın islam dinindeki ehemmiyeti.


İyi araştırmalar..

(http://img221.imageshack.us/img221/2027/hkesaslv3.png)
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: müteallim - 12 Kasım 2007, 03:53:13
Islami usullere göre evlilik ve evlat terbiyesi.


bu süalin cevabina su hadisi serifle baslamak isterim.(La taate bil-mahluk inde isyanil-halik) Manasi hazreti  isyan aninda mahluka itaat yoktur.yani bir dügünki o dügünde hazreti Allahin yasak kildigi icki kumar calgi dansöz af edersiniz kafirlerin yaptigi gibi hatta onlarida geride birakacak kadar ileri gidilen kötülüklerin islendigi bir ortamda dügün yapmak belki anani babani memnun eder amma hazreti Allahi dariltir hazreti peygamberi dariltir.
Iste böyle bir zamanda ana baba da olsa itaat caiz degildir.Bu cocuklar bir türlü babalarini ikna etmedirler.kaldiki evlenecek deli kanli ile evlenecek kizimiz salonda olsa camide olsa ilahi ve kur´an okuyarak dügünlerini yapmak istedikleri ve bu hususda kararli olduklari zaman anne ve baba boyun egmek mecburiyyetindeler.
Baskalari bizi ayipliyacak diye cehennem odunu olmanin bir manasi yoktur.
Rabiatül.adevi hazretlerine atif edilen bir sözde ne güzel söylemistir,Allah ve Rasülü razi olsunda varsin bütün alem düsman olsun.yeterki  ve rasülü düsman olmasin.herhalde mesele anlasilmistir.

buna ragmen yine bu sözlerin altina biraz nasihat olabilecek bir seyler ekliyeyim. belki okur faideli olabiliriz.
Yaşadığımız bu asır, mü'minler açısından "örnek insan hasreti"nin çekildiği ve "örnek insan ihtiyacı"nın giderilemediği çorak bir asırdır. Müslümanlar hiçbir asırda bu kadar örnek insan hasreti çekmemişler ve bu kadar örnek insan ihtiyacını giderememe fukaralığıyla karşı karşıya gelmemişlerdir. Bunun en büyük sebebi, Müslümanların Peygamberlerinin û Teâla tarafından kendilerine bir "Üsve-i Hasene" (Güzel Örnek/Önder) olarak gönderildiğinin şuurunda olmamalarıdır. Veya bu gerçeği, bilerek veya bilmeyerek ihmale uğratmalarıdır. Rabbimizin uyarısı:
"Şüphesiz sizin için 'ın Rasûlü'nde Üsve-i Hasene/güzel ahlak vardır." (Ahzab Sûresi/21)
Rasûlüllah (sav)'ın hayatı, bir güzellikler yumağıdır. Güzel bir hayat yaşamak ve güzel sözlülerden olmak isteyen herkes için Rasûlüllah (sav)'ın hayatında örnek vardır. Şunu bilelim ki; İslâm ümmeti için yegâne hayat örnek ve önderi Hz. Muhammed (sav)'dir. O'nu tanımak ve O'na uymak, û Teâla'yı tanımanın ve sevmenin alâmeti kılınmıştır. û Teâla buyuruyor:
"De ki, siz gerçekten 'ı seviyorsanız Bana uyun ki,  da sizi sevsin ve günahlarinizi bağışlasın. Çünkü  çok esirgeyici ve afv edicidir." (Âli İmran Sûresi/ 31)
û Teâla'yı sevmenin yolu, Peygamberi Hz. Muhammed (sav)'e tabi olmaktan geçer. Tabiî ki, Peygamber (sav)'e tabi olmak için de önce O'nu tanımak ve sevmek gerekir. Peygamber (sav)'i sevmeyen ve O'nu tanımayanlar, O'na tabi olamazlar. Bu nedenle diyoruz ki; yeryüzünde Müslüman anne ve babaların sorumluluklarından birisi de, kendi çocuklarına "Peygamberimizin muhabbeti"ni aşılamalarıdır. Yani onları Peygamberimiz (sav) ile buluşturmalarıdır. "Peygamberimizin muhabbeti" yani Peygamberimizi sevmek, genelde bütün insanlar için, özellikle çocuklar için bir ihtiyaçtır. Bundan dolayidirki , ashâb-ı kirâmın kendi çocuklarına Kur'an ayetlerinden sonra öğrettikleri ilk şey, Rasûlüllah (sav)'ın sireti ve sünneti olmuştur. Hz. Sa'd b. Ebi Vakkas (ra) diyor ki: "Allah Rasûlü (sav)'nün gazvelerini çocuklarımıza, tıpkı Kur'an'dan bir sûre öğretir gibi öğretir, ezberletirdik." (Terbiyetü'l Evlad Fi'l İslâm/Abdullah Nâsih Ulvan: 1/310, Suriye/1981)
Rasûlüllah (sav)'ın siretinden ve sünnetinden habersiz yetiştirilen bir çocuk medenî olamaz, aksine bedevî olur. Çünkü Rasûlüllah (sav)'ı tanımayan bir çocuktan medenî davranışlar beklenilmez. Şayet bugün çocuklarımızdan komşularımız, çevremizdeki insanlar rahatsız oluyorlarsa, bu onları Rasûlüllah (sav)'ın sevdalıları haline getiremediğimizdendir. Sahâbe neslinden Vehb b. Münebbih (ra) der ki: "Rasûlüllah (sav) yanan bir mumun yanından geçse rüzgarıyla mumun alevini söndürmez, kamışlar üzerinde yürürse ses çıkarmazdı!" Düşünün, apartman hayatı yaşayan bir mü'min anne ve babanın çocuğu bu Peygamber'e sevdalanmışsa, komşularını rahatsız etmesi mümkün müdür?
Peygamber sevgisi, medenîliğin mayasıdır. Peygamber (sav)'in hayat ve faaliyetini yaşamın bütün safhalarında çocuklarımız için yegâne örnek kılmak, bütün iş ve hareketlerinde, konuşmalarında O'na uymalarını sağlamak, onları medenî olarak yetiştirmektir.
Rasûlüllah (sav)'ın Medine'ye gelişini "Taleal Bedrü Aleyna?" (Dolunay Veda tepelerinde üzerimize doğdu/ 'a dua eden bulundukça şükür bize vacib oldu!) neşidesiyle karşılayan sevinçli Medineli çocuklar, Rasûlüllah (sav)'a sevdalandırılmış çocuklardı. O çocukları Rasûlüllah (sav)'a sevdalandıran anne ve babalar, Rasûlüllah (sav)'ı evlerine misafir etmeye hazır anne ve babalardı.
Ailece Peygamber (sav) ile buluşma anına hazır olmalıyız. Çocuklarımızın istikbalini Peygamber sevgisinde aramalıyız. Çocuklar, yaratılışları itibariyle û Teâla katında insanın kurtuluşuna sebeb olan kalb-i selime benzerler. Bundan dolayidirki ki, "Çocuklar gibi olmadıkça Cennet'e giremezsiniz" denilmiştir.
Güller gibi dünyaya gelen çocuklarımızın, ihanete uğramış birer emanet durumuna düşmemeleri, kendileriyle beraber bütün ufukları ateşe vermemeleri, çağlarının son sömürgesi durumunda olmamaları ve çocuksu şölenlerinin bitmemesi için Peygamber sevgisine hava gibi, su gibi ihtiyaçları vardır. Onların bu ihtiyaçlarını mutlaka gidermeliyiz. Çocuklarını Peygamber sevgisinden mahrum bırakanlar, onlara en büyük kötülüğü edenlerdir.

evlenecek ciftler icinde söyle bir hadise anlatayim.

Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş.
“Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum” demiş.
Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı
“Olur” demiş çekine çekine.
Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş.
Hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış.
“Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana” demiş oğluna.
Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş...
Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına.
Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş.
Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış.
Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu.
Yemek masasında üç tabak duruyormuş.
Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş.
Sonra oğluna dönüp sormuş: “Ne görüyorsun?”
Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış.
“Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış.
Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış.
Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler...
Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş:
“Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır.
Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler.

Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar.
Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler.
Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler.

Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu.
“Asıl ders bu değil!” dedi baba.
Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi. “Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak... İkisinde de bir tat yok”
Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı.
Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı.
“İçmek istersin herhalde” dedi.
Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü.
“Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur.
Mis gibi, temiz ve huzur verici.
Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi...
Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar.”
Kahve taneleri gibi olabileceğiniz bir yaşam geçirmeniz dileklerimle
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: müteallim - 12 Kasım 2007, 04:06:53
Müslüman erkek ve kadinlara örnek iki sahabe

Menkıbesi anlatılan fakat hayatı hakkında malumat verilmeyen kadın sahabelerden biridir. Medineli ve ensardan olduğu anlaşılmaktadır. Kabilesi ve doğum tarihi bilinmemektedir.

Medine-i Münevvere’de güzelliği ile ün salmış bir kadındı.

Bir gün Rasûlullah (s.a.v) efendimizin huzuruna gelip şöyle söyledi: “Ya RasûlAllah! Bana beni cennete götürecek bir iş öğret!”

Rasûlullah (s.a.v) “Önce biriyle evlen. Bununla dinin yarısını emniyete alırsın.” buyurdu. Ya RasûlAllah! Benim dengim kim olur?

“Beni Habeş Necâşîsi (kral) istedi, ben onu istemedim. Ubeydullah yüz deve ve başka şeyler de verdi, onu da kabul etmedim. Lakin siz ahirette kurtuluşumun evlilikten geçtiğini buyurdunuz. Siz kimi münasip görürseniz onunla evlenmeye razıyım.” dedi.

Hîfâ Hatun’un siz kimi münasip görürseniz razıyım sözünün altında, gönlünden Peygamberimizin kendisini müminlerin annelerinden kılacağı ümidi vardı. Lakin Rasûlullah’ın (s.a.v) böyle bir niyeti yoktu. Onu gücendirmek de istemiyordu. “Yarın sabah mescide en evvel kim gelirse onunla evlendireceğim.” buyurdu. Onunla evlenmek isteyen sahabeleri de ümitsizliğe düşürmek istemediğinden böyle bir yol takip etmeyi uygun görmüştü.

Ertesi gün hiç biri erken uyanamadı. Allah .(c.c) onlara uykudayken uyanma imkanı bahşetmedi. Rasûlullah (s.a.v) kimin geleceğini bekleyiverirken aniden Süheyb isimli, fakir, siyah renkli, görünüşü güzel olmayan, uzun boylu, zayıf ve ince yapılı olan sahabe geldi. Hîfâ Hatun ise, zengin, güzel ve rağbet edilen biriydi. Namazdan sonra Hîfâ Hatunu çağırdı, durumu bildirdi. O da buna razı oldu. Hiç itiraz etmedi. Rasûlullah (s.a.v) hutbe okudu, nikahlarını akdetti. “Süheyb, kalk ve bu hanımın için bir şeyler al!” buyurdu. Lakin Süheyb, dünyalığı olmadığını söyleyince Hîfâ Hatun, kendi servetinden on bin dirhem gümüşlük bir kese getirtti. Onları Süheyb’e verdiler. O da gerekli şeyleri alıverdi. Sonra Rasûlullah (s.a.v) “Ey Süheyb! Hanımının elini tut, onu evine götür!” buyurdu. Bu sefer Süheyb (r.a) dedi ki, Ya RasûlAllah (s.a.v)! benim evim mesciddir. Hangi eve götüreyim?” Süheyb’in bu cevabını işiten Hîfâ Hatun, “filan yerdeki hazır konağı sana bağışladım. Kalk beni oraya götür.” dedi. Onun bu âlicenap tavrı ve hareketi Rasûlullah’ın (s.a.v) çok hoşuna gitti de ona dua etti. Sahabe de onun bu hareketini çok takdir ettiler ve onu övdüler.

Karı ve koca kalktılar ve birlikte konağa gittiler. Akşam olunca yemeklerini yediler. Rablerine hamd ettiler. Nihayet yatma vakti gelince, Hîfâ Hatun “Ey Süheyb! Bil ki, ben sana nimetim, sen bana mihnetsin. Sen bu nimete şükür, ben bu mihnete sabır için, gel bu geceyi ibadet ve taatle geçirelim. Sen şükrediciler, ben sabrediciler sevabına kovuşayım. Çünkü Rasûlullah (s.a.v) ‘Cennette yüksek çardak vardır. Bunda yalnız şükredenler ve sabredenler bulunur’ buyurdu.” dedi.

O gece ikisi de taat ve ibadet ile meşgul oldular. Sabah namazını eda için Süheyb mescide geldi. Cebrail a.s onların gerekli hallerini Rasûlullah’a (s.a.v) bildirdi. Cennet ve Cemâl-i ilâhî ile onlara müjde verdi. Rasûlullah (s.a.v) “Ey Süheyb! Geceki hâlini, sen mi anlatırsın, ben mi söyleyeyim?” buyurdu. Süheyb, Ya RasûlAllah (s.a.v) siz söyleyiniz dedi. Rasûlullah (s.a.v) durumlarını, yaptıklarını bildirdi. Ve sonra “Siz cennetliksiniz ve Allah u Teâlâyı göreceksiniz” müjdesini verdi. Süheyb sevincinden ve Cenâb-ı Hakk’ın didarı müjdesine kavuşmak şevkinden başını secdeye koydu ve “Ya Rabbi! Eğer beni mağfiret etmişsen, günahlara bulaşmadan ruhumu kabz et! dedi. Allah u Teâlâ, onun ruhunu secdede iken kabz etti. Orada bulunan tüm sahabeler buna ağladılar. Rasûlullah (s.a.v) “Daha şaşılacak şey, Hîfâ’nın da bu anda ruhunu Hakk’a teslim etmiş olmasıdır.” buyurdular. Hakikaten o esnada Hîfâ Hatunun da Hakk’a yürüdüğünden kimsenin şüphesi olmadı. Muhbir-i sadık efendimizin her haber verdiği doğruydu. Nitekim bu da böyle oldu. Sahabe-i Kiram efendilerimiz her ikisinin de cenaze işlemlerlerini yaptıktan sonra ikisini de Cennet'ül Bakî'ye yanyana defnettiler. Başları ucuna iki tahta koydular. Tahtalardan birine: “Bu Allah u Teâlâ’nın nimetine şükür edenin kabridir.” diye yazdılar. Öbürüne de: “Bu Allah u Teâlâ’nın mihnetine sabredenin kabridir.” ibaresini yazdılar. Bu olay ile bir kere daha anlaşılmıştır ki, Ashab-ı kiram kuvvetli bir imana ve tam bir teslimiyete sahip idiler.
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: cevher - 12 Kasım 2007, 05:44:25
yazilanlar nekadar ibret verici.yazanlarin ellerine saglik.insan okuyunca kendini ince elekden geciriyor.devamini mutlaka bekleriz.tesekkürler.cok müteessir oldum..
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: tunike - 12 Kasım 2007, 16:28:10
teşekkürler.derslerle dolu bir yazı.
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: Vuslat Yolcusu - 12 Kasım 2007, 16:31:30
hocam Allah razi olsun gerekeni yazmis ellerine saglik
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: Vuslat Yolcusu - 12 Kasım 2007, 22:24:48
Evlenmenin fayda ve zararları

Sual: Günümüzde evlilik zararlı mı? Evlilikte dikkat edilecek hususlar nelerdir?

CEVAP

Evlenmenin fayda ve mahzurları, şahıstan şahısa göre değişir. Kimisi için evlenmek dünya ve ahıret saadetine sebeptir. Kimisi için ise mahzurlu olabilir. Birisiyle nikahlanmak isteyen, birkaç defa istihare etmeli, Hak teâlâya sığınmalı, nefsin ve kötü kimselerin araya katılmasından korunmak için, yalvarmalıdır.       

Evlenmenin faydalarından birkaçı şunlardır:

1- Evlilikten çocuk olabilir. Evladı salih olursa, kendisi için duâ eder. Onun sebebiyle birçok nimetlere kavuşur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Öldükten sonra sevabı kesilmiyen iyi işlerden biri de, salih evlat yetiştirmektir. Ana-babası öldükten sonra böyle evladın ettiği duâlar, ana-babasına ulaşır.) [Müslim]

Çocuk, ana-babasından önce küçükken ölür, ebeveyni de bu acıya katlanırsa, çocuk onlara şefaatçı olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Çocuğa Cennete gir, denir. Öfke ile "Ana-babamı almadan girmem" der. Sonra ana-babası ile Cennete girer.) [Nesâî]

(Çocuklar Cennet kapısının önünde toplanıp, hep birden bağırıp, ana- babalarını isterler. Bağırmaları, ana-babaları oraya gelinceye ve herbiri ana-babasının elini tutup Cennete girinceye kadar devam eder.) [İ.Gazali]

2- Evlenmiyen kimse, gözünü haramlardan koruyamıyabilir. Evlilik, şeytanın kötülük yapmasından uzaklaştırabilir ve dinini korumaya yardım edebilir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Evlenen, dininin yarısını korumuştur. Artık diğer yarısını korumak için de Allaha karşı gelmekten sakının!) [Taberânî]

(Şükreden kalbe, zikreden dile ve ahiret hususunda size yardımcı olacak saliha bir hanıma sahip olmaya çalışın!) hadis-i şerifinde hanımın, zikir ve şükürle beraber buyurulmasi, saliha hanımların bir nimet oldugunu göstermektedir. Dinini korumakta yardımcıdır. [Tirmizî]

Hz. Ömer buyurdu ki: (İmandan sonra, iyi bir hanımdan daha büyük nimet yoktur.)

3- Kadınların huysuzluklarına ve onların ihtiyaçlarını temin için sabretmek, üstün ibâdetlerdendir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Günahlardan bir günah vardır ki, ailesinden çektiği sıkıntıdan başka birşey ona kefaret olmaz.) [Taberânî]

Kötü kadınlar arasına düşerek, nefsine aldanıp haram işlemekten korkan gencin, afif, temiz müslüman bir kız bulup evlenmesi farz olur. Böyle sıkışık durumda olmayan genç, ilim ve ahlâk edinmek için çalışıp kadınlara ait özel bilgileri öğrendikten sonra evlenmelidir. Çoluk çocuğuna helalden nafaka kazanmaktan aciz olanın evlenmesi doğru olmaz.

Müslüman bir gencin önce dinini iyice öğrenmiş olması gerekir. Ondan sonra sünneti yerine getirmek niyetiyle evlenebilir. Edebi, hayâsı, ahlâkı güzel olan, dinini, imanını, İslâmın şartlarını öğrenmiş, İslâmiyete uyan, sokakta dinin emrettiği şekilde giyinen bir kızla nikahlanmalıdır! İffet sahibi, dinini kayıran bir kız aramalıdır! İlla da (Malı çok, güzel bir kız olsun.) dememelidir! Mal için, güzellik için iffeti ve salahı elden kaçırmamalıdır!  Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Kadın, ya malı için veya güzelliği için, yahut da dini için alınır. Siz dini olanını alınız! Malı için alan malına kavuşamaz. Yalnız güzelliği için alan, güzelliğinden mahrum kalır.) [Müslim]

Din ile güzelliğin birlikte bulunması çok iyidir. Yine hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Güzelliği ve malı için bir kadınla evlenen, ikisinden de mahrum kalır. Dini için evlenene, mal ve güzellik de verilir.) [Taberânî]

Nikahtan önce kızı görmek sünnettir. (Görmeden olan evliliğin sonu, üzüntü ve pişmanlıktır) hadis-i şerifi, nikahtan önce kızı görmenin önemini bildirmektedir.

Evliliğin külfetleri çoktur. Ailenin ve çocukların mesuliyetleri vardır. Her babayiğit bu mesuliyetlerden kurtulamaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(İkinci asırdan sonra insanların en hayırlısı, gailesi az ve çoluk çocuğu olmayandır.) [Ebu Yala]

(Gün gelir, kişinin helakı, hanımının, ana-babasının ve çocuklarının elinden olur. Bunlar onu, fakirlikle ayıplar. Gücünün yetmediğini kendisinden isterler. Kişi bu sebeple tehlikeli işlere girer ve dini gider, helak olur.) [Beyhekî]

(Kulun dağlar gibi iyiliği, sevabı olduğu hâlde, Kıyamette aile hakkından, onların bakımından, malını nereden kazanıp nereye sarfettiğinden sorulur. Böylece bütün hasenatı borçlarına ödenir. Birşeyi kalmaz. Sonra bir melek şöyle der: İşte şu, çoluk çocuğu dünyada bütün sevablarını yiyip bitiren ve bugün rehin olarak kalan kimsedir.) [İ.Gazali]

Evliliğin külfetlerinden bazıları şunlardır:

1- Helal nafaka temininde güçlük çeken kimse, harama sapar ve kendini helake sürükler. Bekar olursa kendini geçindirmesi daha kolay olur.

Kıyamette insanın ilk hasmı aile efradıdır. Derler ki: (Ya Rabbi, bundan hakkımızı al! Biz bilmiyorduk. O bize haram yedirdi.) Çoluk çocuğun hakkı alınır. Sadece mal bakımından değil, ilim bakımından da aile efradını cahil bırakmamalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kişi, ehlini cahil bırakmaktan daha büyük günahla huzur-i ilahiye çıkamaz.) [Deylemî]

2-  Ailesiyle hoş geçinememek, kötü huylarına sabredememek felakettir. Çünkü erkek çoban gibidir, âmir gibidir, maiyetinden mesuldür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Kişiye, tekeffül ettigi kimseye bakmaması günah olarak yeter.) [Nesâî]

Allahü teâlâ, kendimizi ve aile efradımızı Cehennemden korumamızı emrediyor. Hâlbuki insan kendini korumaktan aciz iken, mesuliyeti altındakileri nasıl koruyabilir? Geçimsiz, sinirli kimseler hanımlarının kötü huylarına sabredemiyeceği için evlenmemeleri daha uygun olur.

3- Çoluk çocuk kalbi meşgul edebilir. Kendisini ibâdetten alıkoyabilir. Ebu Süleyman-i Darani hazretleri buyurdu ki: (Bekarlığa dayanmak, ailenin çilesine dayanmaktan daha hayırlı, onların eziyetine katlanmak, Cehennem ateşine dayanmaktan daha hayırlıdır.)

Güzel ahlâka sahip olan, helal nafaka kazanabilen, hanımını üzmeyecek olan, evlenmesi ibâdetine mani olmayan kimsenin evlenmesinde mahzur yoktur. Helal nafaka kazanması zor ise, geçimsiz ve huysuz ise, evlenmesi hayırlı işlerine mani oluyorsa evlenmesi mahzurlu olur.
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: BALYALI - 13 Kasım 2007, 01:02:35
Allah razi olsun hocam!
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: mustantık - 13 Kasım 2007, 14:05:23
hocam Allah razı olsun ancak bu kıssanın menşei neresidir çünki yanlış hatırlamıyor isem hz Süheyb zengin ve yaşlı bir sahbi idi çünki bazı kıssa kitaplarında  peygamber efendimiz hicret ederken Hz süheyb'e Ya süheyb sen yaşlısın hemde burada malın mülkün var insanlar sana burada kötü davranmazlar   sen bu yola dayanamazsın diye mekkede kalmasını tavsiye etmiş ancak o yaşlı sahabi rasülullahın aşkı ile yollara düşmüş fakat müşrikler kendisinin gitmesini engellemek için çeşitlizorlamalarda bulunsalar bile Hz süheyb bize de ders olacak bi cevap vermiş ve '' Değil malımı mülkümü elimden almak canımıbile almaya kalksanız bu yoldan döndüremezsiz. diye yoluna devam etmiş ve sevgililer sevgilisine kavuşmuştur.( kısaca anlattım mevzu ile alakalı değil ama hakkınızı helal edin)
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: mustantık - 13 Kasım 2007, 14:20:48
Sahabe i Kiramdamdan mümine bir kadın peygamber efendimize gelerek ya rasülAllah benini kahlayınız der peygamber efendimiz kadını iki defa süzdükten sonra yanında bulunan sahabiye döner ve bu kadını san nikah edeyim mi diye sorar sahabi ya rasülAllah benim ona mihir olarak vereceğim hiçbirşeyim yoktur deyince  peygamber efendimiz git araştır bakalım ne verebilirsin der ve sahabiyi gönderir bir müddet sonra sahabi döner birşey bulamadığını beyan eder bunun üzerine peygamberimiz hiçbirşeyin yok mu diye tekrar sorar sahabi yok ya rasülAllah deyince peki Kur'anı Kerimden de mi birşey bilmiyorsun  diye sorunca bazı süreleri biliyorum ya rasülAllah der   bunu üzerine peygamber efendimiz Kur'anı Kerimden bildiğin sana da eşine de yeter ydeyip nikah larını kıyar(Sahihi Buhari)
 -Ramuzul Ehadis: Demir yüzkle bile olsa evleniniz.
 -Ramuzul Ehadis: Bekarlarla evleniniz çünki Ağızları daha tatlı, cildi daha yumuşak ve rahimleri çocuk yapmaya daha elverişlidir.
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: trhn - 13 Kasım 2007, 22:23:20
Merv şehri Kadısı'nin müttaki kızına talibler çoğalmıştı. Yakınlarıyla meşveret etti" Ve yaşlı komşusu hiristiyana da Sen ne dersin diye sordu? Hiristiyan:Bu işte bizden evvelkilerin adetleri var.Sizden öncekilerin de adetleri var.
Zamanimizdaki insanların adetleri de var.
Bizimkilerin adeti asaletli  ve soylusunu bulup vermek.
Sizinkilerin adeti, takva sahibine vermek,
Zamanımızdakilerin adetleri de, zenginleri tercih etmekdir; soyuna dinine, Asaletine asla itibar etmezler.Sen nasıl dilersen öyle yap!" dedi.

Kadı Efendi: "Bizim büyüklerimizin usulü takva ehlini tercih etmektir", deyip arastırdı Kendi kölesi Mübarek'ten daha müttaki birini bulamadı ve kızını ona nikahladı.
Köle Mübarek, kırk gün hanımına yakın olmadı. Sebebi sorulunca
 "Şübheli bir sey yemisse kırk gün içinde kan temizlenir. Dogan çocuk Salih olur" dedi.
iste, evliyaullah arasinda ilim, hilm, şecaat ve cömertlik gibi meziyetleriyle eşsiz söhrete sahip olan alim, muhaddis Abdullah ibni Mübarek bu zatın oğludur...
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: enfa - 14 Kasım 2007, 13:07:13
Nikahın Ehemmiyeti

   Bu alemin kıyamete kadar devamını murad eden Allahü Teâlâ, her şeyde olduğu gibi bu alemin devamını da bir sebebe bağlamıştır.
   Allahü Teâlâ her canlıyı çift yaratmış, önce Hz.Adem aleyhisselamı, ondan da Havva validemizi halk edip, insanları çoğalarak yeryüzüne yayılmalarını izdivaca, evlenmeye bağlamış, izdivacı da aralarında sevgi, muhabbet ile rahmete vesile kılmıştır.
   Nikahtan maksad yalnız nesil yetiştirmekten ibaret değildir. Eğer böyle olsaydı iktidarsız olanların ve ihtiyarların nikahlarının caiz olmaması lazım gelirdi. Halbuki onların da nikahları caizdir. Çünkü iki kişinin evlenmesinden rûhânî ve cismânî birlik hasıl olur ve bir kuvvet teşekkül eder. İşte bu sebeple Allahü Teâlâ Hazretleri erkek kullarına kadınlardan kendilerine helal olanlarla(1) nikahlanmalarını emir buyurmuştur.
    Resûlullah Efendimiz (s.a.v.); "Evlinin iki rek'at namazı, bekarın 70 rek'at namazından hayırlıdır."(2) buyurarak ümmetini nikaha teşvik etmiştir.
    Yalnız yaşamak, insanların yaratılışına uygun olmadığından İslâm'da ruhbaniyet yoktur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bir Hadîs-i Şerîfi'nde; "İmkanı varken evlenmeyen benden değildir"(3) buyurmuştur.
    Kadın erkek yaratılışları birbirinden farklı gibi görünse de hakikatte birbirini tamamlayan iki unsurdur. Kadını zelîl, erkeği sefil etmeden cemiyet içerisindeki yerlerini gösteren İslâm dini, kadınlar erkeği birbirin elbisesi olarak tarif etmiştir. Birinin kemâlâtı her ikisinin bir arada bulunmasıyladır. Bir milletin terakkîsi erkekle olur, kadınla tamamlanır. Erkeksiz terakkî yoktur, kadınsız terakkî eksiktir. Kadın ve erkeğin bir arada bulunmasının en güzel şekli İslâm dinine uygun bir evliliktir.

1-Nisa Sûresi, âyet:3
2-Feyzü'l-Kadir, c.4, s.50.
3-Keşfü'l-Gumme an Cemîı'l-Ümme c.2, sh. 87.

( Nikâh Risâlesi-Fazilet Neşriyat )
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: Miftahulkuluub - 15 Kasım 2007, 21:20:18
Enfa zannedersem bilgisayardan değil kitaptan bizzat aktardınız. Teşekkür ederiz.
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: BALYALI - 15 Kasım 2007, 22:15:18
tskr ederizz!!
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: enfa - 15 Kasım 2007, 23:01:01
evet kitaptan aktardım.
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: mustantık - 16 Kasım 2007, 20:48:02
KU'ANI KERİMDE AİLE ALAKALI BAZI SURE VE AYETLER:
     ANA-BABA   
SURE ADI   AYET
İSRA            23
EN'AM            151
LOKMAN   14
AHKAF   15
ANKEBUT   41
BAKARA   83
NİSA            36
TEVBA      23-113-114
   
   KARI-KOCA:   
RUM            21
BAKARA   222
NİSA         34-19-20-128
MÜCADELE   1

   ÇOCUKLAR:   
İSRA           31
EN'AM          140
ŞURA         49-50
KEHF           46
BAKARA     233
ENFAL           28
MÜMTEHİNE   03-12
TALAK      6
MÜNEFİGUN    9
TEGABUN   15
ARKADAŞLAR AKRABALIK VE AKRABALAR, SÜTANNELİĞİ VE SÜT KARDEŞLİĞİ,EVLAT EDİNME,KARDEŞLİK AKDİ VE YETİMLER VE VERASET İLE ALAKILI OLANLANLARI İNŞAAllah BİR DAHAKİ SEFERE YAZACAĞIN
KAYNAKCA:KONULARINA GÖRE KUR'AN FECR YAYIN EVİ
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: mustantık - 18 Kasım 2007, 20:42:18
            1. (5623)- Ma'kıl İbnu Yesar (radıyAllahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bir adam gelerek: "Ben (evlenmek üzere) asaletli ve güzel bir kadın buldum. Ancak kısırdır, çocuk doğurmuyor. Onunla evleneyim mi?" diye  sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Hayır evlenme!" buyurdular. Sonra adam ikinci sefer geldi, yine aynı cevabı aldı. Adam üçüncü sefer de gelince: "(Ey insanlar!) vedud (çok seven) ve velud (çok doğuran)  olanla evlenin. Zira ben (kıyamet günü) diğer ümmetlere karşı çokluğunuzla övüneceğim" buyurdular." [Ebu Davud, Nikah 4, (2050); Nesaî, Nikah 11, (6, 65-66).]
         2. (5624)- Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyAllahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:Dünya bir meta'dır. Dünya metaının en hayırlısı saliha kadındır." [Müslim, Rada 64, (1467); Nesaî, Nikah 15, (6, 69).]
           3. (5625)- İbnu Ebi Necih rahimehullah anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Kadını olmayan erkek miskindir, miskindir!"  buyurmuşlardır. Yanındakiler:Çokça malı olsa da mı?" dediler.
"Evet çokça malı olsa da!" buyurdular. Sözlerine devamla: "Kocası olmayan kadın da miskinedir miskinedir!" buyurdular. Yanındakiler:Çokca malı olsa da mı?" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:Evet kadının çok malı olsa da!" buyurdular." [Rezin tahric etti.]
          4. (5626)- Hz. Ebu Hureyre (radıyAllahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Kadın dört hasleti için nikahlanır: Malı için, haseb ve nesebi için, güzelliği için, dini için. Sen dindarı seç de huzur bul." [Buharî, Nikah 15;
Müslim, Rada 53, (1466); Ebu Davud, Nikah 2, (2047); Nesâî, Nikah 13, (6, 68).]
          5. (5627)- Hz. Cabir (radıyAllahu anh) anlatıyor: "Evlendiğim zaman Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana:"Nasıl biriyle evlendin (dulla mı bakire ile mi?)" diye sordular.Bir dul aldım!" dedim.Niye bakire değil? O senin sen de onunla mülâtefe ederdiniz!" buyurdular." [Buhârî, Nikâh 10; Müslim, Radâ 54, (715); Ebu Dâvud, Nikâh 3, (2048); Tirmizî, Nikâh 4, 13 (1086, 1100); Nesâî, Nikâh 6, 10 (6, 61-65).]
         6. (5628)- Yine Hz. Cabir (radıyAllahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Şurası muhakkak ki kadın, şeytan suretinde gelir, şeytan suretinde gider. Biriniz bir kadında hoşuna giden bir husus görürse, hemen hanımına gelsin; zira bu, nefsinde uyananı giderir." [Müslim, Nikâh 9, (1403); Ebu Dâvud, Nikâh 44, (2151); Tirmizî, Nikâh 9, (1158).]
Kütübü sitte cilt 15 sayfa 510
Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: mustantık - 18 Kasım 2007, 20:45:56
 
       1. (3433)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Sakın bir erkek, yanında mahremi olmadıkça yabancı bir kadınla yalnız kalmasın." [Buhârî,  Nikâh 111, Cezâu's-Sayd 26, Cihâd 140, 181; Müslim Hacc 424, (1341).]
       2. (3434)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Aklında bir şeyler olan bir kadın vardı. Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a:"Ey Alla h'ın Resulü! Benim sana bir ihtiyacım var!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:"Ey ümmü fülan, yollardan hangisini dilersen bak da ihtiyacını göreyim" dedi. Kadınla birlikte bir sokağa gitti, kadın da ihtiyacını arzetti." [Müslim, Fedâil 76, (2326); Ebû Dâvud, Edeb 13, (4818, 4819).]
       3. (3435)- Hz. Cerîr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a âni  bakıştan sordum. Bana:"Nazarını hemen çevir!" buyurdu." [Müslim, Âdâb 45, (2159); Ebû Dâvud, Nikâh 44, (2159); Tirmizî, Edeb 29, (2777).]
       4. (3436)- Hz. Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Ali (radıyallâhu anh)'a buyurdular ki:
"Ey Ali, bakışına bakış ekleme. Zira ilk bakış sanadır, ama ikinci bakış aleyhinedir." [Tirmizî, Edeb 28, (2778); Ebû Dâvud, Nikâh 44, (2149).]
       5. (3437)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Fâtıma (radıyallâhu anhâ)'ya, bir  köle getirdi. Bunu ona hibe etmişti. Hz. Fâtıma'nın üzerinde (çok uzun olmayan) bir elbise vardı, elbiseyi başına çekecek olsa öbür ucu ayaklarına ulaşmıyordu. Elbisesiyle ayaklarını örtecek olsa üst ucu başına yetişmi yordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), örtünme hususunda mâruz kaldığı sıkıntıyı görünce:"Bu kıyafette olmanın sana bir mahzuru yok, zira, karşındakiler baban ve kölendir." buyurdu." [Ebû Dâvud, Libâs 35, (4106).]
       6. (3438)- Ümmü Seleme (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanımda idi. Evde bir muhannes vardı. Bu muhannes, Ümmü Seleme'nin kardeşi Abdullah İbnu Ebî Ümeyye'ye: "Ey Abdullah,  şayet yarın Allah Tâif'in fethini müyesser kılarsa, ben sana Gaylân'ın kızını göstereceğim. Çünkü o, gelirken dört, giderken sekizdir" der. Bu söz üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:"Böyleleri bir daha yanınıza girmesin" buyurdu. Bu sözüyle muhannesleri kasdetmişti. Bundan sonra onu, (evlerine girmekten) men ettiler." [Buhârî, Megâzî 56, Nikâh 113, Libâs 62; Müslim, Selâm 32, (2180); Muvatta, Vasiyyet 5, (2, 767); Ebû Dâvud, Edeb 61, (4929).]
       7. (3439)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) erkeklerden kadınlaşanlara, kadınlardan da erkekleşenlere lânet etti ve: "Onları evlerinizden çıkarın!" şeklinde ferman buyurdu." [Buhârî, Libas 62, Hudûd 33; Ebû Dâvud, Edeb 61, (4930); Tirmizî, Edeb 34, (2785, 2786).]
       8. (3440)- Ümmü Seleme (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanında idim. Yanında Meymûne Bintu'l-Hâris (radıyallâhu anhâ) da vardı. (Bu esnada) İbnu Ümmi Mektum bize doğru geliyordu. -Bu vak'a, tesettürle emredilmemizden sonra idi- ve yanımıza girdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize:"Ona karşı örtünün!" emretti. Biz:"Ey Allah'ın resulü! O, âmâ ve bizi görmeyen (ve varlığımızı tanımayan) bir kimse değil mi?" dedik. Bunun üzerine:"Siz de mi körlersiniz, siz onu görmüyor musunuz?" buyurdu." [Ebû Dâvud, Libas 37, (4112); Tirmizî, Edeb 29, (2779).]
       9. (3441)- Ebû Üseyd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), mescidden çıkıyordu. Yolda kadınlarla erkeklerin karışmış vaziyette olduklarını görünce, kadınlara:
"Sizler geride kalın. Yolun ortasından gitmeyin, kenarlarından gidin!" diye ferman buyurdu. Bundan sonra, kadınlar nerdeyse duvara değecek şekilde kenardan yürürdü. Bazan bu değmeler sebebiyle, elbisenin duvara takıldığı olurdu." [Ebû Dâvud, Edeb 180, (5272).]
        10. (3442)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), erkeğin iki kadın arasında yürümesini yasakladı." [Ebû Dâvud, Edeb 180, (5273).]
       11. (3443)- İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kadın avrettir, dışarı çıktı mı şeytan ona muttalî olur." [Tirmizî, Rada 18, (1173).]
       12. (3444)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadınlarından biriyle beraber idi. Yanından bir adam geçti. Aleyhissalâtu vesselâm adamı çağırarak:"Bu benim  zevcemdir!" dedi. Adam:
"Ey Alah'ın Resulü! Ben herkesten şüphe etsem de sizden şüphe etmem!" deyince, Aleyhissalâtu vesselâm:"Şeytan insana kanın nüfuz ettiği gibi nüfuz eder!" buyurdular." [Müslim, Selâm 23, (2174).]


Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: mustantık - 18 Kasım 2007, 20:47:02
 
      .1. (5719)- Hz. Aişe (radıyAllahu anhâ): "Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden veya kendisinden yüz çevirmesinden korkarsa, bazı fedakârlıklarla sulh olup aralarını düzeltmelerinde onlar için bir günah yoktur. Sulh ise daha hayırlıdır..." (Nisa 128) ayeti hakkında dedi ki: "Bu ayet, şöyle bir kadın hakkında inmiştir: "Bir erkeğin nikahı altındadır, ancak erkek onunla beraberliği fazla istememektedir, onu boşayıp bir başkasıyla evlenmeyi arzulamaktadır. Ona kadın: "Beni boşama, yanında tut, ama dilersen bir başkasıyla da evlen. Sen bana infak ve gece ayırma hususunda serbestsin" der. İşte ayette geçen şu meal bu manayadır: "Bazı fedakârlıklarla sulh olup aralarını düzeltmelerinde onlar için bir günah yoktur. Sulh ise daha hayırlıdır." [Buharî, Sulh 4, Mezalim 11; Tefsir, Nisa 23, Nikah 95; Müslim, Tefsir 14, (3021).]

Başlık: Ynt: EVLİLİK VE NİKAHIN EHEMMİYETİ[12 KASIM]
Gönderen: mustantık - 19 Kasım 2007, 23:07:18
Hz Ebubekr Düşüncelibir şekilde yolda  giderken Rasülüllah kendisi görür ve sorar hayırdır ya Ebabekir seni düşündüren şey nedir? der bunu üzerine Ya rasulAllah kızım aişe baliğ oldu kime nikah edeceğim diye düşünüyorum deyince Peygamber efendimiz tebessüm ederek bence sen kızını Rasülüllaha ver der. Bunun Üzerine hz Ebubekir sevnçten ne yapacağını şaşımış bir vaziyette kızını Rasülüllaha verir.
H.Ş: Sizin en şerlileriniz bekarlarınızdır.
(bu soruya cevap değil ancak aktarmak istedim) 
Başlık: Ynt: Evlilik ve Nikahın Ehemmiyeti[12 Kasım 2007]
Gönderen: Mahi - 12 Ekim 2008, 15:39:11
Ömer (R.A.)'den: «Resûlüllah (S.A.)'dan duydum, şöyle buyuruyordu: Eğer benden sonra ahvalin değişeceğinden korkmasaydım; size dört sınıfın cennetlik olduklarına şehadet etmenizi emrederdim:
Birincisi : Nikah hakkını (mihrini) kocasına bağışlayıp da, kocasının razı olduğu kadına.
İkincisi: Aile efradı çok olup da halâl yedirmek için onların maişeti uğrunda çalışana.
Üçüncüsü: Sütün memeye dönmediği gibi, bir daha dönmemek üzere günahına tevbe edene.
Dördüncüsü: Ana ve babasına itaatla iyilikde  bulunana.» (Ruh'ul-Beyân)
Başlık: Ynt: Evlilik ve Nikahın Ehemmiyeti[12 Kasım 2007]
Gönderen: kalyoncu - 04 Kasım 2012, 11:38:06
İSLAM DİNİNDE EVLİLİĞİN GAYESİ

           Evlenmekle ilgili olarak Yüce rabbimiz kur’ânı Kerîm’de şöyle buyuruyor:
"İçinizden bekârları ve kölelerinizden, câriyelerinizden iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah cc. kendi lutfu ile onları zenginleştirir.
Allah cc. ( lütfu ) geniş olan ve ( herşeyi ) bilendir."                    ( Nûr Sûresi. 32. )

           Görüldüğü gibi evlenmek, bizleri yaratan rabbimiz’in emridir. Bu emir, mükellefin evlenme ihtiyacı ve durumuna göre farzdan harama doğru derecelenir.

           Peygamber efendimiz s.a.v. bir çok hadisi şerifleriyle evlenmeyi teşvik etmiştir. Onlardan bazıları şunlardır: "Kişi evlenmekle dîninin yarısını tamamlamış olur. Diğer yarısı için de Allah’dan korksun. ( Yani Allahın yasaklarından kendisini koruyarak azabı ilahiden kurtulmaya çalışsın.) "                                ( Tebrizî, a.g.e., c. II, sh:161 )

            Evli bir adamın iki rekat namazı, bekar olan kimsenin kılacağı seksen iki rek’attan daha hayırlıdır.                                              ( Ramuzun-ehadis C 1. S.291. No 12. )

            Ey ümmetim! Nikahlanınız, çünkü bir günün nikahı, bin senelik nafile ibadetten hayırlıdır.                                                 ( Mürşidül-müteehhilin. Kutbüddin İzniki. S 23. )
 
            Ey ümmetim sizden biriniz nikahlandığı zaman, şeytan avanesine şöyle  nida eder: “Bu adam dininin iki bölüğünü benden korumuştur.” 
                                                                                ( Mürşidül-müteehhilin. Kutbüddin İzniki S 23.)

            Bir başka hadîs-i şerîfte de "Size dîninden ve huyundan memnun olduğunuz bir kimse kız istemeye gelince, onu evlendiriniz. Eğer böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve büyük fesad zuhur eder." diye buyurdu. Ashaptan birisi.               "Yâ RasûlAllah! eğer onda fakirlik ve soy asâletsizliği varsa? diye sorunca. Peygamber efendimiz tekrar: "Size dindarlığını ve huyunu beğendiğiniz bir adam gelince onu evlendiriniz!" buyurdu ve bu sözünü  üç defa tekrar etti.   ( Tâc, C. 2, S, 284. )

            İslâm dinin’de evliliğin en başta gelen gâyesi, îmânlı bir neslin yetiştirilmesi ve müslümanların sayısının çoğaltılmasıdır. Bu hususda Peygamber s.a.v. Efendimiz: "Evlenin ve çoğalın! Çünkü ben ( kıyâmet gününde ) diğer ümmetlere karşı sizin               ( çokluğunuzla ) iftihar edeceğim!" diye  buyurmuşlardır.   
                                                                                      ( Ebû Dâvûd, Maa Avni’l- Ma’bûd I,173.)
           Rasûlullah s.a.v. Efendimiz, evleneceklerin, dindarlığı ve ahlâk güzelliğini diğer meziyetlere tercih etmelerini tavsiye ederek şöyle buyurmuştur: "Kadınları yalnız güzellikleri için nikah etmeyin!. Muhtemeldir ki, güzellikleri onları ahlâken alçaltır. Onlarla mallarının hatırı için de evlenmeyin! Belki malları kendilerini azdırır. Kadınlarla dindarlıkları yüzünden evlenin!. Muhakkak ki yırtık elbiseli, siyah, fakat dindar bir kadın böyle olmayandan daha kıymetlidir."      ( İbnü’l-Humâm, Fethu’l-Kadir, S, 343. )

             İslâm dîni, evliliğin uzun ömürlü olması için iyi bir eş seçimi yapılmasını esas alır. Yuvanın huzur, uyum, mutluluk ve karşılıklı güveni sağlayacak sağlam bir temel üzerine kurulması lazımdır. Bu temel, dîn ve ahlâktır. İnsanda dindarlık yaşlandıkça daha da artar. Ahlâk, zaman ve tecrübelerle daha olgunlaşır. Ahlâk güzelliği, insan için en kıymetli servettir. Asıl güzellik, ahlâk güzelliğidir. Çünkü ahlâkı güzel insan, her yaşta güzeldir. Zenginlik, güzellik, soy ve asalet gibi insanların çoğunun peşinde koştuğu şeyler geçici olan hallerdir, bunlar evlilik bağının devamını sağlamaz.
Üstelik bu özellikler bazı insanlarda: Kibri, ucbu: Yani kendini beğenmeyi, övünmeyi
ve ilgi çekmeyi meydana getirir. Bu haller, ailenin huzursuz olmasına, hatta kavgalara sebeb olur. Allah muhafaza! ayrılığa kadar gider.

             İşte bu yüzden Peygamber s.a.v. Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Kadın dört şey için nikâh edilir; malı, güzelliği, soyu ve dindarlığı. Sen bunlardan dindar olanını araştır, bul. Mes’ûd olursun."                                        ( Buhari, Müslim: C. II, S: 1086. )                                     
 
             Zîrâ evlenirken umûmiyetle hem erkekler hemde kadınlar evleneceği kimsenin ya zengin, ya yakışıklı-güzel, veya asaletli olmasını gözönünde bulundururlar, dindârlığı ise en sona bırakırlar. Zamanımızda birçok anne-babalar çocuklarını evlendireceği zaman maddi değerleri ilk pilanda değerlendirip din ve ahlak tarafını hep ikinci pilana bırakırlar. Böyle oluncada hadisi şerifte anlatılan haller meydana gelir.

              Evlilik hayatı içerisinde: Karısının kötü huylarına sabreden erkeğe, Allahü teala, hastalıklara sabreden Eyyup a.s.’a verdiği mükafatı verir. Kocasının kötü huylarına sabreden hanımlarada, Firavn’un hanım’ı Asiye validemize verdiği mükafatın aynısını verir.                                                                                       ( İhya-u Ulumiddin s, 112. )

              Bu güzelliklerin hepsi evlenmekle elde edilir ve insana dünyada huzuru, ahiret hayatında cennet ve cemali ilahiyeyi kazandırır.
Başlık: Ynt: Evlilik ve Nikahın Ehemmiyeti[12 Kasım 2007]
Gönderen: kalyoncu - 04 Kasım 2012, 11:38:43
HANIMIN KOCASI ÜZERİNDEKİ HAKLARI

           İslam dini, insan neslinin birbirine karşı pek çok vazife ve haklarının olduğunu beyan etmiştir. Bu haklardan birisi de kadının kocasındaki haklarıdır. Diğer bir deyimle “Kocanın hanımına karşı olan vazifeleridir.”
Erkeğin vazifelerini önce başlıklar halinde ele alıp sonra izahına geçelim.                             
Nafaka: Evli erkek, imkanları nisbetinde eşinin ve çocuklarının maddi ihtiyaçlarını karşılamakla, helal nafaka sağlamakla mükelleftir. Nafaka: Yeme-içme, mesken, giyim gibi zaruri ihtiyaçlardır.
İyi geçinme: Erkek, hanımına karşı güler yüzlü, tatlı sözlü, iyi huylu olmalıdır. Kadını incitecek yersiz davranışlardan, kaba tavırlardan sakınmalıdır.
Sevgi ve bağlılık: Erkek, hanımına karşı olan sevgisinde cömert olmalıdır. Ona karşı öyle samimi olmalı ki, kocasının, herkesten daha çok kendisini sevdiğini bilsin. Ancak bu, her isteğini yerine getirecek manasına değildir. Bazı istekler elbette olmayabilir.
Sohbet: Şartlar elverdikçe hanımıyla sohbet ve şakalar yapıp neşeli vakitler geçirmeyi sağlamak evliliğin tabii ihtiyaçlarındandır. Böyle hareketler sünnettir.
Nezaket: Her kadın, eşi tarafından beğenilmeyi ister. Şaka dahi olsa kadın kötülenmemeli. Hoşlanmayacağı şakalar yapılmamalı. Lüzumu yokken tenkit edilmemeli. Kadına değer verilmeli. Bazen yaptıklarını takdir etmelidir.
Sabır: Erkek, eşinin bazı hatalı sözleri ve davranışlarına karşı hemen öfkelenmemeli. Sinirlenip bağırmamalı. Kadın sinirlenmişse de, erkek sükûnetini korumalı.
Tedbir: Erkek, ailede kavga çıkarmaktan ve kadını dövmekten sakınmalı. Evlilik hayatının selameti için herkes çeşitli tedbirler alır. Fakat, basit kusurlar için kadını azarlamak ve meseleyi büyüterek dövmek yersizdir.
Hoşgörü: Eşinin bazı kusurlarını görmezden gelmeli. Olağan bir kusurdan dolayı da bir-iki günden fazla dargın durmamalı. Erkek, bazen de kusuru kendinde aramalı.
Yardım: Dışarıya dönük işler erkek tarafından görülmeli. Ev işlerinde de kadına yardımcı olmalı. Evdeki düzen ve temizliğe dikkat etmeli.
Eve bağlılık: Kadının hoşlandığı erkek, evine bağlı olan erkektir. Erkek, geceleri ihtiyaçtan fazla dışarıda kalmayıp evine dönmeli.


a ) Erkek, ev reisi olması hasebiyle hanımının yiyeceğini, içeceğini, giyeceğini ve evin bütün ihtiyaçlarını temin etmesi üzerine farzdır. Allah cc. şöyle buyurmuştur:        ( Onların çocukların anaları olan zevcelerin, maruf şekilde yiyeceği, içeceği, çocuk kendisinin olan babaya aittir.                                                        ( Bakara suresi. Ayet, 223. )
           Başka bir ayeti kerimde: ( Hali vakti geniş olan, nafakayı genişliğine göre versin, rızkı kendisine daraltılmış bulunan fakir kimselerin nafakasıda, hz. Allahın ona verdiğinden başkasını yüklemez. Allah c.c. güçlüğün arkasından dünyaya’da da ahirette’de kolaylık ihsan eder.                                                          ( Talak suresi. Ayet, 7. )

           Rasullüllah s.a.v Efendimiz hadisi şerifte şöyle buyuruyor: ”Sizin üzerinizde onların yani hanımlarınızın maruf şekilde örf- adet gereğince doğru şekilde  yiyecek ve giyecek hakları vardır.” ( Müslim ) nafakası ile mükellef olduğu, çocukları, ana ve babası gibi kimseleri ihmal edenin kötülüğünü Rasullüllah s.a.v. Efendimiz şöyle açıklıyor. “Nafakasını verdiği kimseyi ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.” 
                                                                                                                            ( Ebu Davut. Abdullah bin Amr dan )

           Kadın zengin bile olsa erkek, hanımının nafakasını temin etmeye mecburdur. Kadınlarında medenî hakları vardır. Muâmelâtta kadının hakları, erkeğin hakları gibidir.

b ) Erkek, Hak teala tarafından kendisine lütfedilen hanımını Allahın bir emaneti olarak kabül edip her türlü tecavüzden ve tehlikeden hem cismini hem malını hemde namusunu koruması farzdır. Bu husus pek çok dini hükümlerle beyan edilmiştir. Allahu teala şöyle buyuruyor: ( Ey iman edenler! Gerek kendinizi, gerek ailenizi öyle bir ateşten koruyunuz ki, o ateşin yakacağı insanlar ( yani cehennemlikler )  ve taşlardır.                                                                                  ( Talak Suresi. Ayet 6. )

           Erkekler, hanımlarını böyle korudukları gibi kadınlar da kocalarını yabancı kadınlardan ve tehlikelerden koruması lazımdır. Karısını başkalarından kıskanmayan erkek ve kocasını haram yola sapmaktan kıskanmayan kadınlarla alakalı peygamber efendimiz bir hadis’i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Hayvanlar içerisinde dişisini kıskanmayan tek mahluk domuzdur.” Hanımını, kızını, gelinini ve yakını olan kadınları yabancılardan kıskanmayan kimselerin süreti insan ise de, siret ve yaşayış itibariyle her şeyi necis olan bu hayvana benzemiş ve lanetlenmiştir. Cenab’ı hak bizleri böyle edepsizlerin şerrinden korusun.
           Hakka inanan her müslüman erkek, hanımına iyi muamele yapar. Zulmetmez. Emanet olması hasebiyle hıyanetlik yapan kimselerin imanı tehlikededir. Rasülüllah s.a.v efendimiz bir hadis’i Şeriflerinde şöyle buyuruyor. “Emanete riayet etmeyen  kimsenin, kamil bir imanı yoktur”.                                                  ( Ahmed Bin Hanbel. )

c ) Erkek, hanımının hanımlık ihtiyacını temin ve tatmin etmesi lazımdır. Rasülüllah s.a.v efendimizin hanımlarının yatak haklarına son derece riayet ederdi. Hatta nafile ibadete kalkacağı zaman evvela hanımlarından izin alır, ibadetine öyle devam ederdi. Peygamber s.a.v efendimizin hali böyle iken, bir erkek veya kadın, zikredeceğim, sohbete gideceğim, arkadaş ziyaret yapacağım, başım ağrıyor veya canım şimdi istemiyor diye hanımını veya kocasını günlerce ihmal edenlerin halleri ibret vericidir. Allaha nasıl hesap vereceklerini hiç düşünmezlermi. Veya ümmeti olduğunu söydediği peygamberinin hayatına hiç bakmazlarmı. Bu şekildeki halleriyle peygamberimizin, Ey ashabım! Sizin üzerinizde Allahın hakkı vardır. Sizin üzerinizde hanımınızın ( Kocanızın ) hakkı vardır. Sizin üzerinizde bedeninizin hakkı vardır. İkazına zıt hareket ettiğini düşünmezlermi. Bu halleriyle hakikatte ümmetlikten uzaklaştıklarını görmezlermi.

           Ailesinin cinsi arzusunu tatmin etmeyip hakkını vermeyen kimse, şayet başlarına bir felaket gelir ailesinin doğru yoldan çıktığını görürse, kimsede hata aramamalıdır. Kendisi namuslu hanımının veya bey efendi kocasının yolunu saptırmaya sebep olduğundan dünyada rezil ahirettede azaba müstahak olur.
d ) Erkek, kadının maddi ihtiyacını karşılagığı gibi, dini ihtiyacını da karşılaması ve eksiklerini öğretmesi lazımdır. Zira ev reisi olan erkeğe, hanımının, çocuklarının ve bakmakla mükellef olduğu babası, anası gibi diğer yakınlarının maddi manevi bütün ihtiyaçlarını temin etmesi farzdır. Rasülüllah s.a.v Efendimiz bir hadisi Şeriflerinde âile ocağında karı-kocanın mes’ûliyetlerini şöyle belirtir: "Dikkat ediniz ki, hepiniz çobansınız. Ve her biriniz güttüğünden sorumludur. Devlet reîsi bir muhâfızdır. Ve maiyyetindekilerden ( emri altındakilerden) mes’ûldür. Erkek, ev halkının üzerinde               bir muhâfızdır. O da ev halkından mes’ûldür. Kadın da, kocasının evinde bir çobandır ve güttüğünden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malı üzerinde bir bekçidir ve ondan mes’ûldür. Hulâsa, sizin her biriniz bir çobansınız ve beklediklerinizden mes’ûlsünüz."         
                                                                                                           ( Buhârî, c. VI, s: 152 )
e ) Erkek, kadına son derece şefkatli ve iyi muamele yaparak ailenin huzur ve geçimini sağlamalıdır. Eve geldiği zaman güler yüzle selam verip tatlı dil ile hal hatır sormalıdır. Yüce Allah c.c şöyle buyuruyor. “Onlarla yani hanımlarınızla iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki bir şey hoşunuza gitmezde, Allah c.c. ondan bir çok hayır takdir etmiş bulunur”.                                         ( Nisa Suresi, 19 )

           Peygamber efendimiz vefat ederken son cümleleri şunlardı. “Namaza! Namaza! dikkat edin. Emriniz altındakilere güçlerinin yetmeyeceği yükleri yüklemeyin!. Hanımlarınız hakkında Allahdan korkun.! Onlar sizin elinizde bir bakıma hürriyyetini kaybetmişlerdir. Onları Allah ile muahede, yani Allaha söz vererek Allahın adıyla kendinize helal ettiniz. Allahın emaneti olarak aldığınız hanımlarınıza iyi muamele edin.”                                               ( Nesei Süneni kübrada. İbni Mace Ümmü Selemeden.)

           Rasülüllah s.a.v. Efendimiz veda hutbesinde mealen şu cümlelerle tavsiyede bulunmuştur: “Ey insanlar, sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır. Ama onlarında sizin üzerinizde hakları vardır. Onlar, sizin haklarınıza riayet etmelidir.              Siz de onlara iyi muamele etmelisiniz.”
           Resülüllah efendimiz bir hadis’i şerifte şöyle buyurmuştur. “Sizin en hayırlınız, hanımına hayırlı olanınız, yani hanımıyla en iyi geçineniniz ve aile efradına en şefkalti olanınızdır.”                                                                               ( Tirmizi )

           Yüce rabbimiz kur’an’ı kerimde mealen şöyle buyuruyor: ‘Erkeklerin, meşru surette kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınlarında, onlar (Erkekler) üzerinde hakları vardır. Yalnız, Erkekler, onlar (kadınlar) üzerinde üstün bir dereceye maliktirler.
                                                                                                        ( Nisa Suresi, 128.)

               Hulasa kadının erkek üzeride ve erkeğinde kadın üzerinde pek çok hakları vardır. Ailenin çatısını meydana getiren erkek ile hanım imkan dahilinde maddi, manevi, dünyevi, uhrevi, sözle, hareketle, cinsi arzunun tatmini ile, mal ve evlatla ve her çeşit sebeplerle ve meşrü şekilde birbirinin hukukuna riayet etmesi, İslam’ın önemli emirlerindedir.
               Erkek, hanımının gençlikteki kızlık hayallerini hatırlayıp hangi duygularla kendisine vardığını ve neleri hayal ettiğini düşünmeli durumunu ona göre yönlendirmelidir.

Başlık: Ynt: Evlilik ve Nikahın Ehemmiyeti[12 Kasım 2007]
Gönderen: kalyoncu - 04 Kasım 2012, 11:39:15


           Bir kadın, evlenip kocasının evine yerleştikten sonra, onun yiyecek, içecek, elbise ve mesken masrafları kocasına âiddir. Bunlar, isrâfa kaçmadan ve cimrilik de etmeden eşlerin sosyal seviyelerine göre sağlanır. Eşlerin her ikisi de zengin ise, buna uygun harcama yapılır. İkisi de fakir ise, kadın kocasından, zenginler seviyesinde bir harcama isteyemez. Birisi zengin, diğeri fakirse, ortalama bir yol izlenir.

            Nafaka ile ilgili olarak Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: "Annelerin yiyecek ve giyeceği, gücünün yettiği ölçüde çocuğun babasına âiddir."         ( Bakara suresi: 233 )
"Hâli vakti geniş olan, nafakayı genişliğine göre versin! Rızkı kendisine daraltılan fakir de, nafakayı Allâh’ın ona verdiğinden versin! Allâh hiçbir kimseye, ona verdiğinden başkasını yüklemez. Allâh, güçlüğün arkasından kolaylık ihsân eder." (Talâk suresi 7. )

           Erkek, gücü oranında hanımının ve çocuklarının nafakasını helâl yoldan sağlamak zorundadır. Kadını, nafaka kazanmaya ve bunun için çalışmaya zorlayamayacağı gibi, başka bir yolla da âile bütçesine katkıda bulunmaya mecbur edemez. Hanımının ve çocuklarının rızkını helâlinden sağlamak, erkeğin, çoluk çocuğuna karşı en önemli vazifelerinden birisidir. Hatta koca fakir, kadın zengin olsa, yine de âilenin geçimini sağlamak kocanın vazifesidir.

           Peygamber s.a.v. Efendimiz de erkeğin, âilesinin geçimini sağlamak hususunda cömert olmaya dâvet ederek şöyle buyuruyor:
"Kişinin ehline ( eşine ve çocuklarına ) sarfettiği şey sadakadır."     ( Münâvî, s: 75. )              Başka hadîs-i şerîfde: "Âilene yaptığın her harcamadan, hattâ hanımının ağzına koyduğun lokmadan bile sevap kazanırsın." buyuruyor.             ( Ahmed b. Hanbel, 1, 172. )

           Açıkça görülüyor ki erkek, âilesine Allah’ın rızâsını gözeterek yaptığı her hizmet ve harcadığı her kuruş için sadaka sevâbı kazanmaktadır.

3 - Mesken:
Evlilikle meydana gelen nafaka hakkının kapsamına giren hususlardan biriside mesken hakkıdır. Konu ile ilgili olarak Allah cc. şöyle buyuruyor: "İmkân ve varlıklarınıza uygun olarak oturduğunuz yerde kadınlarınızıda oturtun!." ( Talâk suresi: 6.)
           Bu ayetteki emre gore, kocanın hanımına bir mesken temin etmekle mükelleftir. Ve bu meskenin de kadının sosyal durumuna uygun olması gerektiğini ifâde etmektedir. Bu mesken, müstakil bir ev olabileceği gibi, dayalı döşeli bir dâire de olabilir. İkâmetgâhı belirleme hakkı, kocaya âiddir. Ancak eşlerin oturacağı mesken, sağlığa elverişli olmalı, oturulan bir yörede bulunmalı, iyi komşulu olmalı, bir ev için gerekli mûtâd eşyâya sahip bulunmalı, diğer yandan kocasının hısımları aynı meskende oturmamalıdır. Ancak kadın, onlarla birlikte oturmayı kabul eder ve hizmetlerini görürse, bu onun ahlâkının güzelliğindendir.                                                                            
                                                                                       ( Hamdi Döndüren, a.g.e., s: 251.)

Başlık: Ynt: Evlilik ve Nikahın Ehemmiyeti[12 Kasım 2007]
Gönderen: kalyoncu - 04 Kasım 2012, 11:40:07
ERKEĞİN HANIMI ÜZERİNDEKİ HAKLARI

           Kadının kocası üzerinde hakları olduğu, gibi erkeğinde hanımı üzerinde haklar vardır. Kocanın hanımındaki hakları şunlardır.

Kadının vazifeleri önce başlıklar halinde ele alıp sonra izahına geçelim.               
İtaat: Hakka inanan her kadın, kocasının meşru ve helal olan her isteğini memnuniyetle kabül etmesi ve söz sahibi olarak kocasını bilmesi lazımdır. Bu her müslüman kadının vazifesidir.                                                                                               Güleryüz: Kadın, erkeğine karşı güler yüzlü, tatlı sözlü olmaya çalışmalı. Kocasının iyiliklerine karşı teşekkür etmek de, kadın için güzel bir nezaket halidir.                                       Ev idaresi: Ev idaresinde kadın lüks ve israftan kaçınmalı. Evdeki eşyaları temiz ve idareli kullanmalı. Ev masraflarında kadın savurgan olmamalıdır.                                      İzin almak: Kadın kocasından izinsiz dışarılarda gezmekten kaçınmalıdır.                   Ana-baba ve yakın akrabalarını, ihtiyaç halinde ziyaret edebilir.
Süslenme: Kadın, evindeki süs ve giyimiyle erkeğine cazip görünmelidir. Kadın, sadece eşi için süslenmelidir başkalarına güzel görünmek için değil!
Tenkitten çekinmek: Kadın, erkeğine karşı olur olmaz şeyler için tenkitte bulunmaktan ve ona emir verir gibi tavır almaktan sakınmalıdır. Hiç bir kadına, kocasına emir verirmiş gibi tavır takınması yakışmaz. İslamda böyle bir şey yoktur.
Dedikodu: Bağırıp çağırmaktan, gevezelik etmekten, başkalarının dedikodusunu yapmaktan kadınlar titizlikle sakınmalı. Huzursuzlukların baş sebebi dedi-kodudur. Alaydan sakınmak: Kadın, şaka dahi olsa eşi ile alay etmemeli. Ona hakarette bulunmamalı. Hele bunu başkalarının yanında asla yapmamalı. Her fırsatta, kendisini ve sülalesini övmekten sakınmalıdır.
Şikayetçi olmamak: Erkek eve döndüğü zaman kadın, bir takım sıkıntı ve şikayetleri öne sürerek huzur bozmaktan sakınmalı. Aile içerisinde iyi geçinmelidir.
Engel çıkarmamak: Kadın, eşinin ilmi ve fikri çalışmalarına engel olmaktan sakınmalı. İlim ve fikir mesleğinde hizmet görenler, bunları evlilik hayatına feda edemezler.



a ) Kadın, kocasını aile ve ev reisi olarak tanıması lazımdır. Zira Allahüteala erkeğe
şu mealdaki ayeti celile ile bu hakkı vermiştir, ( Erkekler, kadınlar üzerinde hakimdir Ailenin reisidir. ( Nisa Suresi, 34. ) Dînimize göre erkek, âilenin reîsi ve mes’ûlüdür.
O, hayatın meşakkatlerine göğüs germiş, maîşet yükünü yüklenmiş, kadının nafakasını da üzerine almıştır. Erkek bu ağır vazîfeye karşı, kadından meşrû işlerde kendisine itâat hakkına mâliktir.

           Müslüman hanım, Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz’in şu hadîs-i şerîfini her zaman kendisine rehber edinmelidir: Kadın beş vakit namazını kılar, ramazan ayında orucunu tutar, namusunu muhafaza eder ve kocasını razı ederse rabbisinin cennetine girer.                                                  ( İbni hibban, Aynul ilim c,1,414 - Müsned I/191 )

           Cennet hanımlarının efendisi olduğu peygamber efendimiz tarafından bildirilen             Hz. Fâtıma validemiz, hz. Ali ile evlendiklerinde peygamber s.a.v. Efendimiz, geçim işlerini aralarında taksim ederek, evin dış işlerini hz. Ali ’ye, iç işlerini de
Hz. Fâtıma ’ya vermiş ve kızı hz. Fâtıma r.anha’ya hitaben şöyle buyurmuştu:
"Kızım Fâtıma, sen Ali’ye câriye ol ki, yani kocana hizmet etki, o da sana köle olsun"                                                     
                                                                                     ( Hacı Cemal Öğüt, Fâtımatü’z-Zehrâ, S, 62. )

           Hz. Fâtıma validemiz, babasının bu tavsiyelerine uyarak, kocası hz. Ali k.v. ye gücünün üstünde hiç bir masraf yüklemeyip daima eldeki ile yetinirdi. Bütün âile fertlerinin elbiselerini bizzat kendi elleriyle biçip dikerdi. İbâdet dışında hep ev işleriyle uğraşırdı. Evin ihtiyacı olan suyu, kuyudan çekip çıkarır, omuzuna koyup getirirdi.
Bu yüzden ip boynunu kesmişti. Un elde etmek için devamlı olarak el değirmenini bizzat kendisi çeviriyordu. Nihayet elleri nasırlaşmıştı.         ( Buhârî, Dâvât c. VIII, s. 87 )

           Kaab r.a. şöyle rivayet etti. kıyamet gününde kadın evvela namazından sonrada kocasının hakkından hesaba çekilecektir.
           Müslüman kadının Evinin itiyacı dışında keyfi olarak bir şeyler isteyerek kocasını rahatsız etmemesi lazımdır. Selef kadınları, sabah kocaları evden çıkarken onlara şöyle derlerdi. Sakın eve haram mal getirmeyesin, biz açlığa ve zorluğa dayanırız ama ahirette ateşe dayanamayız.                             ( Abdüllatih tercümesi  S, 252. )

           İslâm hanımının evi ve âilesi, kendisi için huzûr ve mutluluk yeridir. Âile sorumluluğunu tam mânâsıyla idrâk ederek, onlara hizmet etmeyi üzerine borç bilmeli ve vazîfelerini hakkıyla başarmalıdır.

           Namuslu ve efendisine bağlı, güzel ahlaklı kadın kocasını reis ve amir olarak tanır, hak ve doğru olan sözünde itiraz etmez ve kocasının sözünü ağzında bırakmaz, çok konuşarak başını ağırtmaz. Bu hal ve hareketiyle aile efradının içinde gerçek hüzuru sağlamış olur. Eğer kadın kocasını büyük olarak saymaz ve saygı göstermezse, işte bu kadın evin ve aile efradının belası, cemiyetin zararlı bir unsuru ve insanların manevi hayatlarının yıkılmasına sebep olan en şerli ve zararlı bir insan olmuş olur.

           Böyle kadınların kötülükleri pek çok dini hukumlerle beyan edilmiştir. Kocaya saygıyı umursamayan, islamın hükümlerini tanımayan kadınlar, şerli ve kötü kadınlardır. Rasülüllah s.a.v. Efendimiz bir hadisi şerifinde şöyle buyurmuşlardır:              Benden sonra erkekler üzerinde, kötü kadınlardan daha fitneci ve bela bir şey bırakmadım.                                                       ( Buhari, Müslim, Tirmizi, Ahmed B. Hanbel )

           Küçücük problemleri büyüterek basit sebeplerden dolayı kocasına, şimdiye kadar ne yaptın, bana bakmıyorsun, benimle ilgilenmiyorsun, beni kendine yakıştıramıyorsun’ gibi sözlerle, kocasının gönlünü kıran kadınlar, Allahımızın kur’anı kerimde, peygamberimizin hadisi şeriflerde açıkladığı hayırsız ve şerli kadınlardır.

b ) Kadın, kocasına hanımlığını yapması lazımdır. Aksi takdirde kocasının haram yollara sapmasına sebep olabilir. İslam dini bu hususta çok hükümler açıklamıştır.
Peygamber efendimiz s.a.v. Bir Hadis’i Şerifde  şöyle buyurmuştur: ‘Kadın, kocasını döşeğinden ( veya davetinden ) kaçarak yatarsa, sabaha kadar melekler o kadına lanet eder.                                                                                             ( Buhari Müslim )

c ) Dinimizin emrine göre kadın kocasının izni olmadan hiçbir yere gidemez. Kocasının istemediği yerlere ve kimselerede gidemez. Kocasının izni dahilinde dışarıya çıkmalı ve kocasının izni ile gitmelidir, evine kocasının izin verdiği kimseleri (kadınları ve yakın akrabaları) almalı, kocasının hoşlanmadığı kimseleri almamalıdır. Rasülüllah s.a.v. efendimiz bir Hadis’i şeriflerinde şöyle buyuruyor: ( Bir kadının kocası yanında hazır iken kocasının  izni olmadıkça nafile oruç tutması helal olmaz ve kocasının izni olmadıkça, kocasının evine yabancı bir kimseyi koyması helal olmaz. ( Buhari ) Bu Hadis’i şerifte birinci cümlede beyan edilen hüküm gereğince, kadın, kocasının izni olmadıkça oruç tutamaz, Fakat farz olan Ramazanı şerif orucunu ve kazaya kalan orucunu tutar. İzni olmasa dahi tutması lazımdır. Zira Allah c.c. ile kulun emri karşılaştığı zaman Allah cc. ın emri kulun  emrinden önde gelir.
d ) Kadın, kocasının, evinin, çocuklarının, malının muhafızıdır ve kocası için kendi namusunu ve iffetini korulması lazımdır. Bu hususu yüce Allahmız kur’an’ı  kerimde şöyle buyurmuştur: ( Erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler ( aile reisidirler ) O sebeple ki Allah onlardan kimini ( Erkekleri ) kiminden ( kadınlardan ) üstün kılmıştır. Birde ( Erkekler onlara ) mallarından infak etmektedirler, iyi kadınlar itaatli olanlardır. Allah c.c kendi (hak) larını (Kur’an’ı Kerimde) nasıl korudu ise, onlarda ( kadınlarda ) öylece göze görünmeyeni ( erkeğin gıyabında malını, onun ve kendisinin şeref ve namusunu ve birde ev sırlarını ) koruyan ( kadın ) lar, iyi ve itaatli kadınlardır.                       
                                                                                                                 ( Nisa suresi, 34.)

           Bu ayeti kerime gereğince, kadın, kocasının, evinin, malının ve çocuklarının koruyucusudur. Aynı zamanda kocası ile aralarında geçen maceraları ve sırlarını iyi olmasa bile muhafaza etmesi, başkalarına anlatmaması lazımdır.
           Bu haller kendisinde bulunan kadınlar güzel huylu ve yüce Allah ın methine layık saliha kadınlardır

e ) Kadın; kocasının doğru ve helal olan emrine itaat etmesi ve son derece hürmet etmesi lazımdır. Abdullah İbnu Ebi Evfa r.a. peygamberimizin bir hadisi şerifini şöyle anlatıyor: Hz. Muaz Şam’dan dönünce Resuulullah aleyhissalatu vesselam’a secde etmişti. Peygamberimiz s.a.v hayretle “ Ey Muaz! Bu da ne?” dedi. O açıkladı:
Ya! Rasülellah, ‘Şam’a gitmiştim, onların reislerine ve patriklerine secde ettiklerine rastladım. İçimden, aynı şeyi size yapmak arzusu geçti. Peygamberimiz s.a.v bunun üzerine: “ Bunu yapmayın! Zira, şayet ben, bir kimseye, Allah’tan başkasına secde etmeyi emretseydim, kadına, kocasına secde etmesini emrederim. Nefsimi kudretinde tutan Allah’a yemin  ederim ki, bir kadın, kocasının hakkını eda etmedikçe Rabbinin hakkını’da eda edemez. Kadın ( deve sırtındaki ) semere binmiş iken kocası nefsini talep edecek olsa, kadın, kocasının bu isteğini karşılaması lazım.”

           Bütün bu hal ile beraber erkek şunu iyi bilmesi ve anlaması lazımdır. İslâm hukûkuna göre evli kadın, kocasının evinde bir işçi, kocasıda bir iş veren değildir. Ancak müslüman bir hanımın, iyi geçimin bir gereği olarak, kocasının ve çocuklarının hizmetini severek yapması ve ev işlerini görmesi, büyük bir fedâkârlık sembolüdür.
Erkek hanımının bu ve benzeri iyi niyetlerini istismar etmemesi lazımdır. Hanımda yaptıklarını başa kakmadan Allah rızası ve ailenin huzuru için yapması lazımdır.

           Peygamber efendimiz s.a.v. bu şekilde yaşayıp itaatli haliyle vefat eden kadınların fazilet ve derecesini şu hadis’i şeriflerle beyan etmiştir:

- Yararlı ve itaatkar bir kadın, içi bozuk bir erkekten Allah katında daha hayırlıdır.
Bir kadın, kocasına yedi gün itaat eder, kocasıda kendisinden memnun olursa,
Allah cc. o kadına cehennem’in yedi kapısını kapatır. Sekiz cennet kapısınıda açar.
O kadın hesab vermeden ( Yani, hesabını kolayca verip, zorluklarla karşılaşmadan ) bir azaba uğramadan cennetin hangi kapısından isterse içeriye girer.  ( Dekaikul-Ahbar )   

- Bir kadın kocasının elbisesini yıkadığı zaman, şu sevapları alır. – Allah o kadın için bin iyilik sevabı yazar, iki bin kötülüğünü afv eder. – Üzerine güneşin doğduğu her şey o kadının bağışlanmasını Allah’tan ister. – O kadının cennetteki derecesi bin kat yükseltilir.                                                                           ( Ebu Mansur. Müsnedül-Firdevs )

- Her hangi bir Mü’mine kadın, ölür ve kocası da o kadından razı olursa, o imanlı ve itaatkar kadın Cennete girer.                                                                          ( Tirmizi )

- Ya Aişe! Hangi kadın kocası için süslenirse, gündüzleri oruç tutmuş geceleri namaz kılmış ve Allah yolunda cihad eden kimse gibi sevap alır.              ( Ravzatul-ulema )

- Dünya’nın hepsi meta, eşyadır. Ve Dünya’nın hayırlı varlığı ise, saliha kadındır.
Bu hadis İslam’ın kadına verdiği büyük kıymetin bir ifadesidir.

           Kocasının gönlünü kıran ve itaat etmeyen kadın hakkında da çok Hadis’i Şerifler mevcuttur. Rasülüllah s.a.v Efendimiz bir Hadis’i Şerif de şöyle buyuruyor. (Dünyada bir kadın, kocasına eziyet ettiği vakit: O kocasının cennetteki Hurisi, Allah c.c senin belanı versin Benim cennete efendim olacak adama eziyet etme, zira o eziyet ettiğin kocan senin yanında misafirdir. Pek yakında senden ayrılacaktır. diye lanet okur.                                                                                                   ( Tirmizi )





           Yukarıdan beri naklettiğmiz hakikatler gereğince, Müslüman olan her kadın, Allah cc. ya olan vazifelerini yerine getirmekle beraber, kocasına itaat etmekle mükelleftir. Kocasının meşru olan her türlü ihtiyaclarını karşılamaya çalışması, kocasının, evinin ve çocuklerının hizmetini yapması, yiyecek ve içeceklerini pişirmesi ve evin her türlü kadına ait işlerini yapması lazımdır. Bu hükümlere göre yaşayan kadınlara ne mutlu, onlara müjdeler olsun, Allah cc. Öyle hanımların adedini artırsın. Cennette kendilerine yüksek dereceler hazırlanan saliha hanımlar böyle yaşayan hanımlardır. Bu halleri yaşamayanlar da ne kadar yazık ve zavallıdır. Zira şeytana aldanarak fani dünyanın geçici zevkine dalıp hakkı unutmuştur. Vay onların haline.

           Müslüman Kadınlar böyle yaşarken, Erkekde hanımına her zaman saygılı davranmalıdır. Âile işlerinde hanımıyla iştişare ederek karar vermeli  ve erkeklik şânına yaraşır bir tarzda hanımını ve çocuklarını himâyesine almalıdır. Evde erkek boş vakitlerinde hanımına yardımcı olmalıdır. Nitekim Peygamber s.a.v. Efendimiz, evde uygun zamanlarında elbiselerini yamar, ayakkabılarını ta’mir eder, hayvanları sağardı.                                                                                          ( Müsned, c. VI, s: 106 )

           Ashâb-ı kirâmdan Esved b. Yezîd, Hz. Aişe r.anha’ya Rasûlullâh s.a.v.’in evde bulunduğu zamanlarda ne işle meşgul olduğunu sorduğunda şu cevabı almıştı: "Ev halkına, ev işlerinde yardım eder, ezânı işitince namaza gitmet için çıkar idi." 
                                                                                                     ( Buhârî, c. VI, s. 193.) 
           Yer yüzünün halifesi olarak yaratılan ve dünyanın her tarafına dağılan insanın ana çekirdeği ailedir. Aile fertleri çoğu zaman durup dururken problem üretirler ve ailenin huzurunu bozarlar. İnsanlar, fizik, kimya, astronomi bilebilir, ama aile huzuru nasıl temin edilir, bunu bilmeyebilirler veya beceremezler. Hanımlarıyla dertleşip istişare yapmayıda gururlarına yediremezler. Halbuki mutlu olmak, ilim ve beceri işidir. İnsanlık tarihi boyunca mesut olanların sayısı çoktur. Usulüne göre hareket etmeyi becerebilirsek bizlerde mutlu bir aileye sahip olabiliriz.
           Netice olarak şunu hatırlatayım ki, insanın ömrünün sonuna kadar en çok beraber olduğu, sırlarını verdiği, dert ortağı ve sıkıntılarına ilk yardımcı olacak olan kişi insanın eşidir. Eşinin yıpranması ve hastalanması bütün ailenin huzurunu bozar.
En çok da kendisi rahatsız olur. Yıpranan eşin rahatsız olması daha çok diğerini huzursuz ve tedirgin eder.

           İnsanlar yaratışları gereği kendilerine ait olan her şeyi çok dikkatli kullanır, eskiyip yıpranmamasına özen gösterirler. Ama ne gariptir ki, bir yastığa baş koyduğu hayat arkadaşına her şeyden daha çok özen göstermesi gerektiği halde onu hiç önemsemez, üzer ve gereksiz yere yorarak moralinin bozulup hasta olmasına sebep olur. Sonrada birçok masraflar yaparak ve zahmetlere katlanarak hayat arkadaşının tedavisine koşar. Halbuki eşler daha dikkatli olsalar, hayatlarını ve aile düzenlerini iyi ayarlasalar bu zahmetleri çekmeden ömürlerinin sonuna kadar huzur içerisinde yaşayabilirler.

           İnsan: Ne zaman mutsuz olsa,  hemen başkalarını suçlar. Değişik bahaneler uydurarak hatayı hep başkalarında arar. Ama, işin aslı hiçte öyle değil. Allah cc. insanoğlunun gözünün doymayacağını bildiği için, meleklerden mutluluğu saklamalarını istemiş. Meleklerde, İnsan mutluluğu zor bulursa kıymetini bilir diye düşünmüşler.  Meleklerden bazısı, yüksek bir tepeye saklayalım demiş. Bazısı okyanusun altına gızleyelim demiş. Bazısı, Mekke-i mükerremeye, yani mübarek bir yere, saklayalım demiş. Kimisi, bir doğum hastahanesine saklayalım demiş. Ama nereye saklayacaklarına birtürlü karar verememişler. Bir çok yer düşünmüşler ama hiçbirisi yeterince güvenli değilmiş. Meleklerden birisi, biz mutluluğu insanın içine saklayalım, kimsenin aklına gelmez kendi içine bakmak demiş ve insanın içine saklamışlar.

           İşte mutluluk İNSANIN KENDİ İÇİNDE SAKLIDIR. İnsan eğer mutlu olmak istiyorsa, Allahın verdiğine kanaat edip, eksiği kendisinde aramalıdır. Mutluluk denildiği gibi kolay olmuyor. İnsanın yüzünün gülmesi zor. Hedefe ulaşmak anlatıldığı gibi basit olmuyor. Mutluluk ve huzur, ne başkalarının emeğinde, ne başkalarının evinde, nede daha başka yerlerde. Mutluluk her İNSANIN KENDİ İÇİNDE dir.
İşte insan, beklentilerine kavuşamadığı zaman evvela kendisini kontrol edip eksiklerini tamamlamalıdır.
           Mesela. Aile fertleri birbirine üstünlük taslamamalı. Şeker çayda nasıl eriyor, çaya tat veriyorsa aile üyeleri de, aile bütünlüğü içinde öyle erimeli ve hayatlarını tatlandırmalıdırlar. Hayatlarını beraber devam ettirmelidirler. Çünkü hayat yardımlaşmayla daha kolay, daha huzurlu ve çok daha güzel olur.

             Hanımı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Aynı şekilde bey’i mutlu olmayan kadında mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen insan, önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünün: Somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan
ne kadar mutlu olabilirsin.

             Bu sebeple eşler birbirlerini yıpratmamak için en azından şu hususlara dikkat etmelidirler.

1. Eşler, birbirlerinin kıymetini iyi bilmeliler. Basit sebeplerden dolayı tartışmamalı ve birbirlerine hakaret etmemelidirler.

2. Eşler, birbirlerini üzmemelidir. Çünkü üzüntü insanı çok yıpratır. İnsan vücudu bir yılda aldığı vitamini bir saatlik üzüntüyle yok eder. Aileden birinin üzülmesi diğerlerinide etkiler, dolayısıyla ailenin tamamı huzursuz olur.

3. Eşler. birbirlerini yormamalı ve yıpratmamalıdır. Birbirlerini anlamaya çalışarak yardımcı olmalıdırlar. En önemliside, başkalarına gösterdikleri saygının yarısını Erkek hanımına, hanımda beyine göstermelidir. Bu şekilde hayat daha mutlu ve çok daha huzurlu olacaktır.

             Erkeğin hanımını ismiyle çağırmasında bir mahzur yoktur.
Kadının kocasını ismi ile çağırması, islami ve ailevi edebe uygun olmadığından mekruh görülmüştür.                                              ( İbni Abidin1/47 8. Hediyetül-alaiyye 265-266. )
Kadını kocasına karşı saygı ifade etmesi bakımından “Beyefendi” veya “Bey” gibi sıfatlarla çağırması eşlerin arasındaki sevginin devamı için çokdaha güzeldir.
Aynı şekilde ana-babayı da isimleri ile çağırmak mekruhtur.
Kadının kocasına çocuğuna hitab eder gibi “oğlum” demesi.
Erkeğin hanımına kızını çağırır gibi “kızım” demesi tahrimen mekruhtur.
                                                 

                                                                                           
                                                                                             Recep KALYONCU
                                                             
 
Başlık: Ynt: Evlilik ve Nikahın Ehemmiyeti[12 Kasım 2007]
Gönderen: Mücteba - 13 Ocak 2016, 19:21:46

"Sizden biriniz bir kadınla evlenmek istediği zaman ona baksın."

İzahı: Evlenmek istediği kadının yüzüne ve eline üç kere iyice baksın. Evlenmek niye¬ti yoksa, güzel mi, değil mi diye erkek ve kadınların birbirlerine bakmaları haramdır. Her iki taraftan evlenmek niyetiyle bakıldığı zaman, birbirini tanıması şart değildir. Birbirini takib ederler, sorarlar. Evlenmek isteyen kadın ve erkek, tenha bir yerde bulunamazlar.

Şeyh Mustafa İmmare bu hadîsin şerhinde şöyle der: Bir delikanlı, genç bir kızla, Süveyş kanalının plajlarında sevişmişlerdi. Şeytan onları birbirine sevdirdiği gibi nihayet zinaya da sevk etmişti. Bilahere o genç, seviştiği kızı terk ederek başka biriyle evlendi. Evlendiği kız da bekaretini başka bir yerde zayi etmişti. Genç erkek, karısının bakire olmadığını fark edince, ilk seviştiği kızla evlenmediğine pişman olmuş, rahatsız edici düşüncelerle vicdan azabı içinde kıvranarak aklını zayi etmişti. Bu iki kız da, kızların ırzlarına musallat olan delikanlıları boğmaya azmettiler. Nitekim o gencin intikamını alalım diye, pek çok gençleri heder ettiler. Şimdi Mısır çarşısında her iki kız da mecnun olarak dolaşmaktadırlar. Onları gördüğümde zamanın fitnelerinden çok endişe ediyorum. Ey gençler, şu hadîs-i şerîf ne büyük bir mucizedir:

"Hiçbir erkek bir kadınla beraber tenha olarak bulunmasın. Çünkü bir erkek bir kadın bir arada bulunurlarsa bir üçüncüleri de şeytan olur."

İmam Münavî şöyle söyler: Ey gençler, birbirinize haram olarak bakmayın. Haram olarak her iki tarafın .muvafakatiyle olursa, kalplerin de birbirine meyletmesine sirayet eder. O da sevgiye, şehvetin tahrikine sebep olur. İnsanın tabiatında bu meyil vardır. Kamil nefiste bile bu meyil mevcuttur. Söz konuşu meyil aşırı olursa, sevgi olur. Zira, her kalbin merkezinde aşırı sevgi vardır. Eğer bakmak kalbin merkezine sirayet ederse, nefis at gibi iken, ata binen gibi olur. Yani, sahibine biner. Şehvet de nefse bir dizgin olur. Nihayet insanı zinaya çeker. Binaenaleyh bu kuvvet bedene hakim olunca, insan zina isteği ile vicdan azabına girmiş olur. Muvaffak olmazsa dimağ hastalığına mahkum olur. Bu hikmete binaendir ki, En-Nur suresinin 30 ve 31. ayetlerinde, önce harama bakmaktan, sonra zina etmekten sakınmak emri verilmiştir. O halde, şehvet putunun yıkılması harama bakmamakla, sakınmakladır.

Ey Müslüman genç kardeşlerim! Zehir gibi olan şehvetlerin tiryakı, adı geçen imamın sözüdür... imam bir taraftan hadîs-i şerifin sırrını, diğer taraftan da şehvetin illetinden kendimizi nasıl tedavi edeceğimizi beyan buyurmuştur. Cemiyete dikkat edersek, zina edenlerin, vicdan azabından dolayı yahut zinaya düşkünlükleri yüzünden sar'aya girmiş olduğunu görürüz.

"Muhakkak ki kadın, dîninden, (malından, güzelliğinden veyahut asilzadeliğinden dolayı tercih edilir. Evlenmede dindar olanı tercih ediniz."

izahı: Yani kadın dört hasletten dolayı tercih edilir.

a. Dindarlık,
b. Servet,
c. Güzellik,
d. Asilzadelik aranır.

Fakat kadın da erkek de dindarlığı tercih etmelidir. Dindarlık, serveti de meydana getirir. Her muamelede dindarlık aranır. Zira servet, güzellik geçicidir. Çok yerde asilzadelik de fayda vermez. Amma dindarlık ebedî bir saadettir. Dünya ve Ahîret saadetini de meydana getirir.

"Evlenin, çünkü evlilik size malı da getirir." Yani rızk endişesinden dolayı evlenmeyi terk etmeyin, demektir. İmam Suyutî şöyle anlatır: Rızklar, kulun zahmetleri nispetinde sevk olunur. Binaen aleyh iyi hal ne kadar ise rızk da ona göredir. Rızkın endişesinden dolayı evlenmek terk olunmaz.

"Bakire kızlarla evlenin, çünkü ağızları güzel kokar. Doğurmaya kabiliyetlidirler. Aza da kanaat ederler."

Yani, gözü şehvetten kapalı olan bakirelerle muamele çok kolaydır. Aynı bekaret erkeklerde de aranır. Namuslu gençlerin tabiatları çok güzeldir.

Ebu Zer'a şöyle anlatır: Doğurmaya kabiliyetli sözünden murat, güzel huylu ve salih olmaktır. Şu halde evlilerde itaat, güzel huyluluk, en güzel nimettir. Bekar erkek, dul kadın gibi miskindir (biçaredir).
"Ey gençler sizden kim evlenmeye güç bulursa evlensin. Çünkü evlilik gözleri haramdan daha fazla kapatır. Irzı da daha iyi muhafaza eder. Evlenmeye güçlü olmayan ise oruç tutsun. Zira oruç insanı şehvetten men eder."
Cenab-ı Hakk üç kişiye yardımcıdır:

1-Allah yolunda cihad edene,
2-Mukatibe (köleden, efendisine ahdettiği malı ödemeyi niyet edene.)
3-İffet nedeniyle evlenene, Allah yardımcıdır.

"Evlenmekte kendinize denk olanı seçin, denk olanı verin, denk olanı alın."

İmam Münavî hükemadan naklen şöyle buyuruyor: Evlenmekten maksat, nesil, ev eşyası ve malı korumaktır; mücerret şehvet değildir.
Şu halde evlilikte aranan vasıflar şunlardır:

a. Akıl, zeka ve kabiliyet.
b. İffet, namuslu olmak.
c. Harama meyletmemek ve hukuklara riayet etmek.
d. Konuşkanlık, doğruluk.
e. Haya, vakar, edep ve yumuşaklık.
f.  Ev işinde kadının bilgisi nakış, dikiş, yemek pişirmek ve sairdir. Erkek hakkında ise, çeviklik, çabukluk ve çalışkanlıktır.
g. Evlendikten sonra itaattir.

Bu hasletleri nazar-ı itibara alan ve bunun üzerinde evlenen mesut olur, demişlerdir

ÖMÜR BOYU BİRLİKTELİK İÇİN;

•Tartışmaların bazılarından yenik çıkın
•Kandil gibi özel günlerde ve bazen de başka zamanlarda ona hediye alın.
•Onu düşündüğünüzü gösterin
•Ara sıra televizyonsuz akşamlar geçirin
•Eve gelir gelmez televizyonun başına geçmeyin. Seyrederken oldukça seçici davranın.
•Eve geldiğinizde önce güler yüzle eşinize selam verin.
•Ona gününün nasıl geçtiğini sorun.
•Her şeyden önce ana-babalık görevinde birbirinize iltifatlar edin.

Bu özellikle evde kalan ve çocuğun bakımını üstlenen hanım için çok gereklidir. Genelde bazı kesimler ev hanımlarının bir işe sahip olmayan kişiler olarak değerlendirir. Bir de eve gelen kocasından;
"Eee anlat bakalım, koca bir gün ne yaptın" gibi yaklaşım gördüklerinde kederleri artar.
•Bir tartışma başlatmadan önce kendi kendinize "kavga etmeye değecek mi?" diye sorun.
•Hanımınıza verdiğiniz sözü tutun
•Boş zamanlarınızı değerlendirirken her ikinizin de ilgi alanına giren şeyler seçmeye çalışın

Ömür boyu saadetler dileğiyle



Başlık: Ynt: Evlilik ve Nikahın Ehemmiyeti[12 Kasım 2007]
Gönderen: Mücteba - 13 Ocak 2016, 19:22:25
Elfâz-ı Küfr: Îman ve Nikâha Zarar Veren Sözler

Müslüman'ın îmanına zarar veren küfür sözleri, nikâhınıda bozar. Hâl böyle iken bazı kimselerde büyük bir dikkatsizlik ve mes'uliyetsizlik bahis mevzuu olmaktadır. Adam evlenmiş, âile reisi olmuş hâlâ ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Öfkelenip kızınca sarfettiği küfür dolu sözlerin, eski tâbirle "elfâz-ı küfr"ün, îman ve nikâhını alıp götürdüğünü kaale bile almıyor. Hatta, böylesine büyük tehlikeden haberi bile olmuyor. Daha açık bir ifadeyle; cehâlet, îman ve nikâh bağını koparıp götürüyor da, kılı bile kıpırdamıyor; titreme gereği duymuyor. Halbuki bu işin ehemmiyeti ve şakasının dahi olmadığı hiçbir zaman unutulmamalıdır. Meselâ, kötü bir şey yapmakta olan birisine, "Allah'tan korkmuyor musun?" denilse, o da kızgın halde, 'hayır' diye cevap verse kâfir olur ve karısı bâin olarak boş düşer." (Aliyyül Kâri, Şerhu'l-Fıkhi'l-Ekber)
Kezâ bu sözün kadından sâdır olması da aynı neticeyi doğurur.

Dînimizce mukaddes sayılan, yani İslâm'ın bize kudsî olduğunu bildirdiği nesnelere söven, küfreden, hakâret eden, hafife alan bir kimse, dinden çıkmış, âilesiyle olan nikâh bağını da feshetmiş olur. Dinden çıkmış bir kimsenin nikâhı altında ise Müslüman bir hanım durmaz. Küfür, ayırmış olur.

İşte bunun içindir ki, eski âlimler, yeni evlenen gençleri îkaz ederler; îkaz esnasında da şöyle hatırlatmalarda bulunurlardı:

"Evlâdım, artık evlendin, nikâh sahibi oldun. Bu nikâhını koruman, kollaman şarttır. Bunu koruyup kollamanın yolu da; aslâ dîne, îmana, kitaba ve sâir mukaddesâta sövmemek, küfretmemek, saygısızlıkta bulunmamaktır. Şayet öfkelenince küfretme gibi kötü bir alışkanlığın var idiyse, sakın bundan sonra bunu devam ettirme! Artık sen nikâhlı, evli bir mü'minsin; hâl ve hareketlerinle birlikte ağzından çıkan sözlere de dikkat etmelisin. Allah korusun, eğer böyle bir küfür sözü ağzından kaçarsa; hemen imânını yenile, pişmanlık duyarak tevbe istiğfar et ve nikâhını tazele ki, giden imânın kaybolan nikâhın tekrar yerine gelsin."

Evet, bu husus Müslümanlar için oldukça dikkat ve hassasiyet gerektiren bir noktadır. Aslında Müslüman, bırakın küfür sözlerini, nezâhet ve nezâket dışı sözleri bile ağzına almamaya, dilini bunlara alıştırmamaya gayret etmelidir. Îmanın da nikâhında şakası olmaz.

(19-20 Haziran 1997, Fazilet Takvimi Arkası)

(http://i.imgur.com/E3mvp.png) (http://www.fazilettakvimi.com)