استعيذ بالله : الذين ينفقون فى السراء والضراء والكاظمين الغيظ والعافين عن الناس و الله يحب المحسنين
قال رسول الله (صلعم) : ان المؤمن ليدرك بحسن خلقه درجة الصائم القائم { ابو داوود}
İnsanların, Allah'ın rızasına muvafık bir hayat yaşayıp dünya ve ahirette saadet ve selamete kavuşmaları için gönderilen Din-i Celil-i İslam; iman, amel ve ihlas olmak üzere üç cüzden mürekkeptir. Hz. Üstazımız (k.s.) bu hususu şu sözleriyle ifade etmişlerdir: “ Yine malumları olsun ki Dini Celil-i İslam üç cüzden mürekkeptir. Bunlar İlim, amel ve ihlas’tan ibarettir. Bu üç cüzden her biri tahakkuk etmedikçe İslam’ın kemali tahakkuk eylemez. Ne zaman ki İslam tahakkuk eder, rızay-ı Bârî hâsıl olur. Rızay-ı Mevla ise bütün dünyevi ve uhrevi saadetlere kefildir.” (Mektublar Risalesi Sayfa 175)
Bu cüzlerin kendisinde tahakkuk ettiği bir insanın sahip olacağı mühim hususiyetlerden biri de güzel ahlaktır. Ahlâk-ı hamîde sebebiyle insanın elde edeceği iyi haller, kazanacağı güzellikler, yapacağı güzel fiiller sayılamayacak kadar çoktur. Çünkü ahlakını güzelleştiren bir insandan sadır olan fiiller de elbette güzel olur. Mesela güzel ahlak sahibi mü'minlerin, bu hususiyetleri sebebiyle elde edecekleri bazı güzel meziyetler, Âl-i İmran Suresi’nin 134. ayet-i kerimesi’nde şöyle ifade olunmaktadır: "O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah iyilik sahibi olanları sever.”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) her hususta olduğu gibi, ahlakının güzelliği hususunda da insanların en mükemmeli idi. Onun ahlakı hakkında Kalem Suresi'nin 4. âyet-i kerîmesinde şöyle buyruluyor: "Ve sen elbette büyük bir ahlak üzeresin"
Rasül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin, bu güzel ahlakının mü'minler üzerindeki tezahürleri de başka bir âyet-i kerîmede şöyle ifade olunuyor: “Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, ancak mü’minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Tevbe Suresi, Ayet 128) Hz. Aişe (r.anhâ) Validemiz, kendisine Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz'in ahlakı sorulunca, soran zata hitaben "Sen Kur'ân okumuyor musun? Onun ahlakı Kur'ân idi." ( Sahih-i Müslim) buyurmuşlardır.
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: "Ben Rasülullah (s.a.v.)'in elinden daha yumuşak ne bir atlasa ne de bir ipeğe dokundum. Rasülullah'ın kokusundan daha güzel bir râiha koklamadım. Tam on sene O'na hizmet ettim; bana asla 'öf' bile demedi. Yaptığım bir şey için 'bunu niye böyle yaptın' demediği gibi; yapmadığım bir şey sebebiyle de 'niye şöyle yapmadın' demedi." (Sahih-i Buhari)
Böylesine mükemmel bir ahlaka sahip olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir çok hadîs-i şerîfleriyle güzel ahlakın ehemmiyetini ve kazandıracağı dereceleri ifade buyurmuşlardır.
Abdullah ibn-i Amr (r.a.) Hz. şöyle rivayet ediyor: "Rasülullah (s.a.v.)'in sözlerinde ve hareketlerinde hiçbir çirkinlik bulunmadığı gibi çirkin olan hiçbir şeye de özenmez ve 'Sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır' buyururdu " (sahih-i Buhari)
Başka bir hadîs-i şerîfte de "Kıyamet gününde mü'min kulun terazisinde güzel ahlaktan daha ağır bir şey olmaz. Allah (c.c.) çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseye buğz eder." buyrulmuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e insanların cennete girmelerine en çok hangi amelin sebep olacağı süal edilince "Takvâ ve güzel ahlak" diye cevap vermişler (Sünen-i Tirmizi) ve “Mü’min güzel ahlakı sebebiyle gündüzleri oruç tutan geceleri namaz kılan insanların derecesine ulaşır” (Sünen-i Ebu Davud) buyurmuşlardır.
Büyük âlimlerimizden Kâdı Iyaz Hz. güzel ahlakın insanlarla güzel geçinmek, onlara kendini sevdirmek, merhamet etmek, verdikleri sıkıntılara katlanmak, yaptıkları kötülüklere sabretmek, kibirlenmemek, şiddet göstermemek, öfkelenmemek ve azarlamamak olduğunu söylemiştir. (Riyazü’s-Salihin)
Netice olarak ahlak-ı hamide ile ahlaklanmak ve kâmil manada mü'min olabilmek, "ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" (el-camiu’s-Sahih) buyuran Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in sünnetine sarılmak ve nûr-i Muhammedî ile alakadar olmakla mümkündür. Bu sebeple ilim ve maneviyat yolunun yolcularına düşen, eldeki fırsatı iyi değerlendirip bu hususta pirânın himmet ve teveccühlerine sığınarak gayret göstermektir.
استعيذ بالله : الذين ينفقون فى السراء والضراء والكاظمين الغيظ والعافين عن الناس و الله يحب المحسنين
قال رسول الله (صلعم) : ان المؤمن ليدرك بحسن خلقه درجة الصائم القائم { ابو داوود}
İnsanların, Allah'ın rızasına muvafık bir hayat yaşayıp dünya ve ahirette saadet ve selamete kavuşmaları için gönderilen Din-i Celil-i İslam; iman, amel ve ihlas olmak üzere üç cüzden mürekkeptir. Hz. Üstazımız (k.s.) bu hususu şu sözleriyle ifade etmişlerdir: “ Yine malumları olsun ki Dini Celil-i İslam üç cüzden mürekkeptir. Bunlar İlim, amel ve ihlas’tan ibarettir. Bu üç cüzden her biri tahakkuk etmedikçe İslam’ın kemali tahakkuk eylemez. Ne zaman ki İslam tahakkuk eder, rızay-ı Bârî hâsıl olur. Rızay-ı Mevla ise bütün dünyevi ve uhrevi saadetlere kefildir.” (Mektublar Risalesi Sayfa 175)
Bu cüzlerin kendisinde tahakkuk ettiği bir insanın sahip olacağı mühim hususiyetlerden biri de güzel ahlaktır. Ahlâk-ı hamîde sebebiyle insanın elde edeceği iyi haller, kazanacağı güzellikler, yapacağı güzel fiiller sayılamayacak kadar çoktur. Çünkü ahlakını güzelleştiren bir insandan sadır olan fiiller de elbette güzel olur. Mesela güzel ahlak sahibi mü'minlerin, bu hususiyetleri sebebiyle elde edecekleri bazı güzel meziyetler, Âl-i İmran Suresi’nin 134. ayet-i kerimesi’nde şöyle ifade olunmaktadır: "O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah iyilik sahibi olanları sever.”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) her hususta olduğu gibi, ahlakının güzelliği hususunda da insanların en mükemmeli idi. Onun ahlakı hakkında Kalem Suresi'nin 4. âyet-i kerîmesinde şöyle buyruluyor: "Ve sen elbette büyük bir ahlak üzeresin"
Rasül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin, bu güzel ahlakının mü'minler üzerindeki tezahürleri de başka bir âyet-i kerîmede şöyle ifade olunuyor: “Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, ancak mü’minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Tevbe Suresi, Ayet 128) Hz. Aişe (r.anhâ) Validemiz, kendisine Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz'in ahlakı sorulunca, soran zata hitaben "Sen Kur'ân okumuyor musun? Onun ahlakı Kur'ân idi." ( Sahih-i Müslim) buyurmuşlardır.
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: "Ben Rasülullah (s.a.v.)'in elinden daha yumuşak ne bir atlasa ne de bir ipeğe dokundum. Rasülullah'ın kokusundan daha güzel bir râiha koklamadım. Tam on sene O'na hizmet ettim; bana asla 'öf' bile demedi. Yaptığım bir şey için 'bunu niye böyle yaptın' demediği gibi; yapmadığım bir şey sebebiyle de 'niye şöyle yapmadın' demedi." (Sahih-i Buhari)
Böylesine mükemmel bir ahlaka sahip olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir çok hadîs-i şerîfleriyle güzel ahlakın ehemmiyetini ve kazandıracağı dereceleri ifade buyurmuşlardır.
Abdullah ibn-i Amr (r.a.) Hz. şöyle rivayet ediyor: "Rasülullah (s.a.v.)'in sözlerinde ve hareketlerinde hiçbir çirkinlik bulunmadığı gibi çirkin olan hiçbir şeye de özenmez ve 'Sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır' buyururdu " (sahih-i Buhari)
Başka bir hadîs-i şerîfte de "Kıyamet gününde mü'min kulun terazisinde güzel ahlaktan daha ağır bir şey olmaz. Allah (c.c.) çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseye buğz eder." buyrulmuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e insanların cennete girmelerine en çok hangi amelin sebep olacağı süal edilince "Takvâ ve güzel ahlak" diye cevap vermişler (Sünen-i Tirmizi) ve “Mü’min güzel ahlakı sebebiyle gündüzleri oruç tutan geceleri namaz kılan insanların derecesine ulaşır” (Sünen-i Ebu Davud) buyurmuşlardır.
Büyük âlimlerimizden Kâdı Iyaz Hz. güzel ahlakın insanlarla güzel geçinmek, onlara kendini sevdirmek, merhamet etmek, verdikleri sıkıntılara katlanmak, yaptıkları kötülüklere sabretmek, kibirlenmemek, şiddet göstermemek, öfkelenmemek ve azarlamamak olduğunu söylemiştir. (Riyazü’s-Salihin)
Netice olarak ahlak-ı hamide ile ahlaklanmak ve kâmil manada mü'min olabilmek, "ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" (el-camiu’s-Sahih) buyuran Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in sünnetine sarılmak ve nûr-i Muhammedî ile alakadar olmakla mümkündür. Bu sebeple ilim ve maneviyat yolunun yolcularına düşen, eldeki fırsatı iyi değerlendirip bu hususta pirânın himmet ve teveccühlerine sığınarak gayret göstermektir.
Allah Görür ve Bilir
“...(O Allah) Sizin içinizi de bilir, dışınızı da, (iyi kötü, gizli aşikâr) her ne kazanıyorsanız onu da bilir.” (En’am Sûresi, âyet 3)
Abdullah bin Dinar (r.a.) anlatıyor: Hz. Ömer ile beraber Mekke'ye gitmek üzere yola çıktık. Giderken yolda kurtlara rastladık. Derken dağdan bir çoban indi, geldi. Hz. Ömer, "Ey çoban! Şu koyunlardan birini bana sat." dedi. Çoban, "Ben köleyim, satamam." dedi
Hz. Ömer, "Efendine, kurt yedi dersin." dedi. Bu söz üzerine çoban "Peki, Allâh'a ne derim?" deyince Hz. Ömer ağladı. Sonra çobanın efendisine gitti. Köleyi satın alıp azad etti. Köleye de "Söylediğin o sözden dolayı ben seni dünyada âzâd ettim. Âhirette de azad olmanı ümid ederim." dedi
Allâhü Teâlâ gizli-açık, iyi kötü yapılan her şeyi görür, bilir ve ona göre sevap ve ceza ile muamele eder.
Humeyd et-Tavil (rh.), Süleyman bin Ali'ye (rh.) "Bana vaaz ve nasihat et." dedi. Süleyman (rh.) dedi ki, "Allâhü Teâlâ'nın seni gördüğünü bildiğin halde hiç kimsenin olmadığı bir yerde isyanda bulunuyorsan, sen çok büyük bir cürette bulunmuş olursun. Eğer, isyan ederken onun seni görmediğini düşünüyorsan, o zaman da dinden çıkmış olursun."
Firkad İbn-i Ömer (rh.) dedi ki: "Muhakkak ki münafık etrafına bakınır, hiç kimseyi görmeyince hemen kötülük ve günaha dalar. O insanları gözler, ama her şeyi gören Allâhü Teâlâ'yı düşünmez."
(Dünya ve Ahiret Saadetinin Anahtarı Güzel Ahlak; Fazilet Neşriyat; S:267,268)
(http://i.imgur.com/E3mvp.png) (http://www.fazilettakvimi.com/tr/2012/4/21.html)