Sadakat islami Forum

DİNİ KATEGORİLER => İSLAM-GENEL => Konuyu başlatan: Oruc_Reis - 03 Temmuz 2007, 18:36:31

Başlık: Nefs ve Râbıta
Gönderen: Oruc_Reis - 03 Temmuz 2007, 18:36:31
Nefs ve Râbıta

· „Akılsız baş nasılsa, râbıta olmayan kalpte öyledir. İnsanı hayırdan ve irşattan alıkoyan, yegane şey nefistir... İnsan bazen gadaba gelip “kırarım, yakarım” der, ebeveynine âsi olur... Hep böyle şeyler nefsin mahsülüdür. Bu hallerden kurtulmak için tek çıkar yol ancak râbıtadır.“

· „Aklın inkişâfı için râbıta ve zikr-i kalbî zarûrîdir.“

· „Ana, meme verdikçe çocuk büyüdüğü gibi, nefis de, arzularına uyuldukça büyür. Hatta velî olsa, peygamber olsam der. Nefs-i emmâre ancak râbıta ile terbiye olunur.“

· „Her şey râbıta ile kaimdir. Dünya, ay ve diğer peykler (gezegenler), güneşe rabıta yapıyor. Güneş, Arş-ı âlâya, Arş-ı âla sıfat-ı ilahinin nuruna rabıta halindedir.“

· „Nefis kepazeliği sever ve kötülük için rehberlik eder. Fransız kâfiri seni cehenneme götüremez lâkin nefs, seni cehenneme götürebilir.“

· „Râbıta ehli, üstazların himayesiyle nazardan korunur ve kalpleri füyuzatla alâkadar olduğundan nazarları başkalarına isabet etmez, ziyan vermez.“

· „Râbıtada geçen zaman ömre sayılmaz. Ömür dünya ile ölçülüdür. Râbıta ise uhrevîdir
Başlık: Nefs ve Râbıta
Gönderen: Fatihan - 03 Temmuz 2007, 18:57:54
Allah razı olsun kardeşim bu güzel paylaşımınızdan dolayı :x
Başlık: Nefs ve Râbıta
Gönderen: Vuslat Yolcusu - 03 Temmuz 2007, 19:29:23
Alıntı yapılan: "fatihan"
Allah razı olsun kardeşim bu güzel paylaşımınızdan dolayı :x
Başlık: Nefs ve Râbıta
Gönderen: Ahi - 03 Temmuz 2007, 19:33:20
Alıntı yapılan: "fatihan"
Allah razı olsun kardeşim bu güzel paylaşımınızdan dolayı :x
Başlık: Nefs ve Râbıta
Gönderen: müteallim - 03 Temmuz 2007, 23:24:19
ellerinize saglik.sözler bir Allah dostuna aittir.
Başlık: Nefs ve Râbıta
Gönderen: Oruc_Reis - 04 Temmuz 2007, 00:49:36
Alıntı yapılan: "müteallim"
ellerinize saglik.sözler bir Allah dostuna aittir.


sözler bir Allah dostuna aittir muteallim hocamiz :oops: :x
Başlık: Ynt: Nefs ve Râbıta
Gönderen: maslak - 03 Mart 2008, 15:10:15
Allah razı olsun cümlenizden.rabıtalı insan ile rabıtasız insan arasında çok fark vardır.eğer nefsimin bütün dediklerini yapmıyorsam onun sayesindedir
Başlık: Ynt: Nefs ve Râbıta
Gönderen: tunike - 03 Mart 2008, 15:12:39
Allah razı olsun
Başlık: Ynt: Nefs ve Râbıta
Gönderen: insirah - 07 Mart 2008, 22:38:04
Allah razı olsun
Başlık: Ynt: Nefs ve Râbıta
Gönderen: BALYALI - 07 Mart 2008, 23:12:31
Allah c.c. razi olmakla razi olsun

Amin...
Başlık: Rabıta Nedir?
Gönderen: setre - 14 Nisan 2008, 23:49:18
Ehlullahtan bir zata rabıta nedir diye soruluyor,

Rabıta
-Fetanet denizidir
-Rahmet yağdıran buluttur
-Evliyaullahın makamıdır
-Kalplerin rahatı bedenlerin teşhiridir.
-Yaralı kalbe deva ,sıhhat ağacında meyvedir.
-Rabıta hakikat nurudur
-Muhabbet anahtarıdır.
Başlık: Ynt: Rabıta Nedir?
Gönderen: maslak - 30 Nisan 2008, 00:29:50
rabıtasız kalp akılsız baş gibidir.rabıta yeter yeter yeterde artar.
Allah c.c razı olsun kardeşim
Başlık: Ynt: Nefs ve Râbıta
Gönderen: yoklar - 01 Haziran 2008, 02:18:12
Cümlemizden Allah c.c razı olsun..
Başlık: Râbıta
Gönderen: 33.yıldız - 04 Ekim 2009, 20:44:15
Rabıta Osmanlıca'ya Arapça'dan geçmiş bir kelime olup sözlük mânâsı bağ yahut bağlantıdır. Başka mânâları da vardır.

Tasavvufta mânâsı müridin hayalen kendini şeyhinin, mürşidinin huzurunda tasavvur etmesidir.

Tasavvufa ve tarikata tamamen karşı olan, mutasavvıfları ve tarikat mensuplarını şirk ve küfürle suçlayan Vehhabîler ve Selefîler rabıtayı da şirk ve küfür olarak kabul etmektedir.

Bendeniz burada lügavî (sözlük) mânâsıyla rabıtadan bahs edeceğim.

Bir Müslümanın, bir müridin çok olgun bir hocası, şeyhi, mürşidi var. Onu çok seviyor, onu çok düşünüyor, ona çok güveni var. Bu kişinin hocası ile arasında mânevî bir rabıta (bağ) bulunmaktadır.

Bu rabıta ona neler kazandırır:

1. Hocası kamil bir imana sahip olduğu için imanı güçlenir.

2. Hocası başta namaz olmak üzere bütün ibadetleri dosdoğru eda ettiği için onunla rabıtası olan da bu konuda ilerler.

3. Hocası çok ahlâklı ve faziletlidir. Onunla mânevî bağları olan kişi de ahlâklı ve faziletli olur.

Bu rabıta sayesinde mürid, talebe, bağlı kişi iyi bir insan olur, iyi bir Müslüman olur.

Kamil hoca ve mürşid Resulullah Efendimizin bu devirdeki vekili, halifesi, varisi makamındadır. Onunla rabıtası olan kişi bu vesile ile Resulullah efendimizle irtibatlanmış olur.

Gerçek din âlimlerini, gerçek fakihleri sevenler, onlara bağlananlar, onları rehber ve mürşid kabul edenler, onların öğütlerini tutanlar, onların yap dediklerini yapan, yapma dediklerini yapmayanlar çok şey kazanırlar, çok büyük mânevî ticaretler yapmış olurlar.

Bu gibi sevgilerde, bu gibi rabıtalarda ne gibi kötülük olabilir?

Rahman'ın velilerini sevenler ve onlara bağlananlar elbette bu sevgi ve rabıtadan yararlanacaktır.

Doğrusu Vehhabîler ve Selefîler bu konuda çok aşırıya gidiyor, çok olumsuzluklar sergiliyor.

Kişi sevdiği ile beraberdir.

Rahman'ın velilerini sevenler, zamandan, mekandan, cihetten, cisimden münezzeh olan, kemal sıfatlarla muttasıf bulunan Rahman'a mânevî bir kurbiyetle yaklaşmış olurlar.

Peygamberi (Salat ve selâm olsun O'na), Ashab-ı Kiram-ı (RadiyAllahu anhüm ecmain), Selef-i Sâlihîni, eimme-i müctehidîni, Ehl-i Beyt-i Mustafa'yı, pîranı, sâdatı sevenler inşaAllah ebedî mutluluğa nail olur.

Evliyaullahı sevmek insanı ıslah eder, azgınlıktan korur.

Bu sevgiye, bu mânevî bağlılığa, bu rabıtaya şirk ve küfür demek ne korkunç bir saldırı ve iftiradır.

Büyükleri sevenler, onlarla mânevî bağlar kuranlar, rabıta yapanlar bunu Tevhid inancı dairesinde yapmaktadır.

Bu konu elbette tartışılabilir. Lâkin sövmeden saymadan, şirk ve küfürle suçlamadan, tehevvüre kapılmadan... Müslümanca, kardeşce, efendice, sakin ve ciddî bir şekilde...

Rabıta konusunda mü'minlere eza ve hakaret edenler niçin böyle yapıyor? Çünkü onlar Muhammed ibn Abdilvehhab'a bağlı (rabıtalı) kimselerdir. Bu zat ise gılzet sahibidir, haşindir, kabadır, amansızdır, hoyrattır, mutaassıptır, insafsızdır, adaletsizdir.

Fenafillah makamına çıkmış velilere rabıta yapan muvahhid mü'minleri cahiliye devrinin müşriklerine benzetmek ne korkunç bir suçlama ve iftiradır.

Vehhabîler ve Selefîler, kardeşlerinin gözlerindeki saman çöpleriyle uğraşacaklarına kendi gözlerindeki bid'at merteklerine baksalar daha iyi ederler.

(M.Şevket Eygi'nin 19 Eylül 2009 Tarihli yazısından kısmen alıntılanmıştır.)
Başlık: Ynt: Nefs ve Râbıta
Gönderen: inhoriti-x - 11 Haziran 2010, 11:01:16
Allah (c.c) razı olsun cok guzel bir yazı ..
Başlık: Ynt: Nefs ve Râbıta
Gönderen: ihvan - 11 Haziran 2010, 16:56:40
„Râbıta ehli, üstazların himayesiyle nazardan korunur ve kalpleri füyuzatla alâkadar olduğundan nazarları başkalarına isabet etmez, ziyan vermez..............inşaAllah
Başlık: Ynt: Nefs ve Râbıta
Gönderen: rahle - 12 Haziran 2010, 04:15:04
Allah razı olsun kardeşlerm.M.Ş.Eygi nin yazısıda manevi usluba yabancı ve  küçük yaşta olanların anlayabilmesi için uygun olabilir paylaşım için teşekkürler.
Başlık: Ynt: Nefs ve Râbıta
Gönderen: aslanyafur - 16 Haziran 2010, 03:19:24
Akılsız baş nasılsa, râbıta olmayan kalpte öyledir. İnsanı hayırdan ve irşattan alıkoyan, yegane şey nefistir... İnsan bazen gadaba gelip “kırarım, yakarım” der, ebeveynine âsi olur... Hep böyle şeyler nefsin mahsülüdür. Bu hallerden kurtulmak için tek çıkar yol ancak râbıtadır.“
Başlık: Ynt: Nefs ve Râbıta
Gönderen: mozdemir - 10 Ocak 2012, 00:27:45
ne güzel söylersiniz kardeşlerim , huzur buluyorum sağolun,Allah Razı Olsun sizlerden.
Başlık: Ynt: Nefs ve Râbıta
Gönderen: gilloo23 - 10 Ocak 2012, 09:15:40
guzel paylasimlar...Sabr ileoturup yapabilmek en buyuk ve zor tarafi olsa gerek...hayalen oturmayi basaran ve kendini hayatini gecmisini gelecegini sorgulayabilen insan ilk ve buyuk odimi atmis olsa gerek...sonrasi da gelir insAllah...
Başlık: Ynt: Nefs ve Râbıta
Gönderen: lalegül - 15 Ocak 2012, 02:33:27
Cenabı Hak Al-i imran suresinin 200.ayetinde şöyle buyuruyor:

"Ey İman edenler.Sabrediniz,Sabrı tavsite ediniz.Râbıta yapınız ve Allah'tan
korkunuz.Umulur ki felah bulursunuz"

Başlık: Ynt: Nefs ve Râbıta
Gönderen: mazhar - 16 Ocak 2012, 01:15:21
Yolların en kestirme olanı râbıta yoludur
 
Kulu Allâh’a götüren yolların içerisinde, râbıta yolundan daha yakın bir yol yoktur. Faydalanmak itibariyle mürid için, bir zorlama ve uğraşma olmadan şeyhe râbıtanın husûlü, mürid ile mürşid arasındaki münâsebetin tam olduğunun alâmetidir. İşte bu münâsebet, ifâde ve istifâde (faydalı olma ve faydalanma) sebebidir. Binâenaleyh, gâye ve maksada kavuşmada aslâ râbıta yolundan daha yakın (daha kestirme) bir yol yoktur. Bu devlet ile mes‘ûd olan (râbıta nimetiyle saâdete kavuşan) kişiye ne mutlu!..

Hâce Ahrâr (k.s.) Fıkarât isimli eserlerinde, “Faydalanmak itibariyle delîlin gölgesi, Hak sübhânehûnün zikrinden evlâdır” buyurdu. Yani mürid için delîlin gölgesi (mürşidine râbıtası) zikirle meşgul olmasından daha iyidir. Zira râbıtasız zikir, zikrolunan Zât’la (c.c.) tam bir münâsebet meydana getirmez ki, mürid, zikir yolu ile tam bir fayda temin edebilsin...(1)
 ***
 
Râbıta; tam bir muhabbetle pîr’in sûretini, istifâde ve istifâza mülâhazasıyla (faydalanma ve feyizlenme düşüncesiyle), kalben tasavvur etmektir... Şahsen görülmemiş ise, rûhâniyyetini tahayyül eylemektir.

Allah’a (c.c.) kavuşturan yolların, fenâ’dan evvel [fenâ fillah, yani Allah’ta fâni olma mertebesinden önce] en tesirli ve en faydalı olanı budur. Bu nisbet; muktedî ile muktedâ arasında şiddetli münâsebeti, muktedâ’daki ulûm ve maârifin cezbini, a‘zamî istifâde ve istifâzayı îcap ettirir. [Yani bu bağlılık, tâbi olan kişi ile kendisine uyulan zât yani mürid ile mürşid arasında çok kuvvetli bir alâkayı, mürşiddeki ilim ve ma‘rifetleri letâifine çekmeyi, ondan en üst derecede faydalanmayı ve feyizlenmeyi gerektirir, bütün bunlara vesîle olur.] Onun için, “Râbıta yolu, yolların en yakını” denilmiştir.(2)
 ***
 
Râbıtada kalbe feyz gelmesinin zâhirî alâmet ve bedenî emâreleri şunlardır:

√ Kalbden vücûda bir sıcaklık dağılır.
 
√ Ciltte bir yumuşaklık meydana gelir.
 
√ Râbıtadan sonra insanın üzerinde bir ferahlık olur.
 
√ Ağzında bir tat husûle gelir.
 
√ Râbıtaya oturduğu zaman râbıtadan ayrılmak istemez.
 
√ Ağlamadığı halde gözlerinden sıcak ve tatlı bir yaş gelir.
 ***
 Yukarıda anlatıldığı usûl üzere râbıta-i şerifeye devam eden sâlik; kalb, ruh, sır, hafî, ahfâ, nefs-i nâtıka ve nefs-i külllî mertebelerine ulaşır.
 ***
 
RÂBITADA FÜTÛR
 
Râbıta nisbetinin fütûruna sebep olan, yani mânevî zayıflık-gevşeklik ve feyz alamamaya yol açan hususlar, tâatle iltizâza (ibâdetlerden zevk ve lezzet alabilmeye) da mânidir.

Fütûrun sebebi, bazan mânevî kabız hâlidir; bazan ise -az da olsa- zellelerin irtikâbı (ufak-tefek hata ve yanlışların işlenmesi, mânevî bakımdan sürçmelerin, kaymaların olması) sebebiyle meydana gelen küdûrât (bulanıklık)tır.
 
Birinci sebep, yani kabız hâli kötü değildir... Hatta bu, tarîkat sülûkünde lüzumlu ve gerekli olan hâllerdendir.

İkincisinin ârız olmasında (meydana gelmesinde) ise, bundan kurtulmak için; Allah sübhânehûnün keremi ile, küdûrâtın eseri kalkıncaya kadar tevbe ve istiğfâra devam etmek lâzımdır. Küdûrâtla kabız arasını ayırdetmek de, dikkatli nazar yani hassas ve itinalı bir görüş ister. Onun için, her zaman ve her vaziyette tevbe faydalıdır.(3)
 
Nakşibendî yolu büyüklerine göre bu mânevî kabız hâli, yağmurun ardından havanın açıp bitkilerin güneşten istifâde etmesi gibidir. Zira devamlı yağan bir yağmur, bitkiyi çamura boğar, fayda yerine zarar verir, çürütür. O bakımdan havanın bazan da açması gerekir.

Ancak bu mânevî tıkanıklık hâlinin de, on güne kadar olan süresi normal kabul edilmiş; şayet on günü aşacak olursa, mutlaka tevbe ve istiğfâr ile, hususiyle de fiilî istiğfar olan tesbih namazıyla bu sıkıntıdan kurtulmaya gayret edilmesi tavsiye edilmiştir.
 ***
 
RÂBITA NİSBETİNİN DEVAMLI OLUŞU
 
Bu hususu İmâm-ı Rabbânî (k.s.) hazretleri, yazdıkları bir mektupta şöyle izah ediyorlar:
 
Hâce Muhammed Eşref, râbıta nisbetinin devamlı oluşundan bahsediyor ve diyor ki: “Râbıta nisbeti, beni o kadar istilâ etti ki; namazda onu kendimin mescûdü görüyorum. Onu bertaraf etmek istesem de, aslâ mümkün olmuyor!”
 
Ey muhib!(4) Şüphesiz bu devlet (bu çok büyük nimet), tâliblerin temennî ettikleri bir devlettir. Bu da ancak, binde bir kişiye nasîb olur... Bu muâmelenin sahibinin ise, tam bir münâsebete (mânevî bağlılığa, râbıtaya) istîdâdı vardır... Ve muhtemeldir ki, kendisine iktidâ edilen zâtın yani şeyhinin az bir sohbetiyle, onun bütün kemâlâtını cezbedebilir (kendi letâifine çekebilir).
 
Muhakkak ki râbıta hâli, mescûdün leh değil mescûdün ileyhdir...(5) Binâenaleyh (ibâdet ve tâatler için birer vesîle olan) mihrabları ve mescidleri reddetmediğin halde, (Allâh’a vuslata vesîle olan) râbıtayı nasıl nefyeder, ondan kurtulmaya çalışırsın?!
 
Bu devletin zuhûru ise, ancak saîdler zümresine müyesser olur... Tâ ki râbıta sâhibi, bütün hâllerde vâsıtasını-mürşidini bilsin ve her vakit ona müteveccih olsun, yani ona yönelip ma’nen onunla birlikte bulunsun.
 Bu saâdet, öyle bir devletten nasîbi olmayanlara ve kendilerini bundan müstağnî addederek (buna ihtiyaç duymayarak) teveccüh kıblelerini (yönlerini, istikametlerini) şeyhlerinden başka taraflara çevirip amellerini zâyi edenlere (yaptıklarının ecrini kaybedenlere) nasib olmaz!(6)
 
DİPNOTLAR
 (1) Şemseddin Nûrî, Miftâhu’l-Kulûb. s, 6.
 (2) el-Mektûbât, İmâm-ı Rabbânî, 1, 187
 (3) Salâhuddîn İbn-i Mevlânâ Sirâcüddîn (k.s). Mektuplar ve bazı mesail-i Mühimme, s. 65.
 (4) el-Mektûbât, İmâm-ı Rabbânî, 3, 107.
 (5) Muhib; âşık, seven, dost mânâsınadır. Tasavvufta, tarîkate ilk giren, yeni mürid olan demektir. Muhibbin derecesi yükselince derviş olur.
 (6) “Mescûd” secde edilmiş, kendisine kulluk edilmiş mânâsınadır. Mescûdün leh, kendisine secde edilmiş olan; hakikat-i Ka‘be, Allah (c.c.)... Mescûdün ileyh, kendisine doğru secde edilen; sûret-i Ka‘be, kıble demektir ki; ilki gâye ve maksat, ikincisi ise vesîle ve vâsıtadır. Kezâ tasavvufta râbıta da gâye değil, Allâh’ın nûrunu letâifimize çekebilmek için bir vâsıtadır, vesîledir.
Halis Ece