Sadakat islami Forum

EDEBİYAT KÖŞESİ => EDEBİYAT => Konuyu başlatan: Reşhâ Sahradaesinti - 24 Kasım 2008, 23:14:08

Başlık: Sahrada Esinti
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 24 Kasım 2008, 23:14:08
(http://herkonudan.com/images/stories/muhtelif/duafabrikalari.jpg)

Dua fabrikaları olmalı insanın

Evet, yüzüne bakarken huzur bulduğun, hayatın grift, çözülmez bilmeceleri arasında boğulduğun, çıkış yolu aradığında, işte burası huzur diyecek "huzur fabrikaları olmalı insanın...."Yusuf misâl kuyularda, karanlıklarda kaldığını hissettiğin an, bir dua ipini salacak, seni gün yüzüne çıkaracak dua fabrikaların olmalı..Bembeyaz yüzü, nur yumağı gönlü, elinden asla düşürmediği tesbihi ve dilinden hiç ama hiç düşmeyen zikri, duası ile Nur yumağı ninem...

Her ziyaretimde ardı arkasına sıraladığı, yüreği sükûnet limanlarına eriştiren o inşirah yüklü duaları..


Bir limansa aradığınız, hüznün bilinmezlikler denizinde rotasını kaybetmiş gemi misal aranıyorsa ruhunuz; dua fabrikalarının huzur limanlarına demir atmalı, rotanızı o yöne çevirmelisiniz..


Dua fabrikaları olmalı insanın...Hayatın anlamını yitirmeden, sorular insanın bilinmezliğe sürüklemeden dua fabrikaları olmalı..


Oturmalısınız saatlerce yanlarında, sizlere huzur veren, hayatın hakiki anlamını fısıldayan o güzel sohbetlerine kulak kesilmelisiniz...

O sohbetler ki hayatın anlamını yeniden fısıldar insana..O sohbetler ki insana  nereden geldim, nereye gidiyorum, ne için yaşıyorum sorularına yanıtını yeniden hatırlattığı sohbetler halkası…


O sohbetler ki zamanın durduğu, anın tek noktada yaşandığı tarifi imkansız, yaşanası, görülesi zaman dilimleri…


Dua fabrikaları olmalı insanın…

Daha yeni dünyaya açtığında gözlerini, nurdan yüzü, nurdan elleri ile her kucağınıza aldığınızda yüreğinizde kopan fırtınaları sükûnete erdirecek minicik dua fabrikalarınız olmalı..


Sonsuz bir şefkatle kucağınıza aldığınızda kulağına fısıldamalısınız:

-Dua et bana küçüğüm,dua et...


İnanın onların duaları da hayatınızın can simitlerindendir.

Ve o minik beden her büyüdüğünde, büyüyen minicik yüreği ile her daim eşlik eder size minik dilinden dökülen duaları ile..O büyür ama size huzur veren minik, mis kokan, cennet kokan elleri her tuttuğunuzda size huzuru taşır bucak bucak..Saatlerce yüzünde huzuru okursunuz damla damla..Ve kucağınızda…Her kucağınıza aldığınızda gönülden gönüle akan sevgi damlası, şefkat damlası damla damla damıtır gönlünüze huzur iklimlerini..Ve o minik beden büyüyordur ama duaları hiçbir zaman eksilmiyordur üzerinizden..Zira o dualarını hissetmeseniz her gözlerine baktığınızda huzuru, şefkati, sükûneti yaşar mıydı yürekleriniz?…

Hasılı kelam, her daim dua fabrikalarınızın huzurlu iklimini ziyaret edin.

Hayatın keşmekeşi, bilinmezlikller, hüzünler arasında huzurlu bir limansa aradığınız; uzaklara bakmayın, yanıbaşınızda öyle güzel dua fabrikaları, öyle güzel huzur iklimleri var ki...


Her daim bu güzel nimetlerle hemhâl olmak temennisiyle...


Selam ve dua ile

Reşhâ Sahradaesinti
Başlık: Ynt: Dua fabrikaları olmalı insanın
Gönderen: Fatihan - 24 Kasım 2008, 23:32:48
Elinize, kaleminize sağlık.İlk kez herkonudan da okumuştum bir kez de burda okumuş olduk....
Başlık: Ynt: Dua fabrikaları olmalı insanın
Gönderen: İsra - 25 Kasım 2008, 05:20:56
Ellerinize sağlık :)
Başlık: Ynt: Dua fabrikaları olmalı insanın
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 26 Kasım 2008, 05:21:17
Çok teşekkür ederim.

Duaların can simidi olma hususiyetlerini her daim hatrımızda tutabilmek adına gönülden gelenleri paylaşmaya çalıştık.

Mü'minin mü'mine duası çok önemli.Dua fabrikalarımızın sayısını her geçen gün arttırmaya gayret edelim.

Selam ve dua ile...

Başlık: Ynt: Dua fabrikaları olmalı insanın
Gönderen: Tuğra - 26 Kasım 2008, 09:53:44
Teşekkür ederiz,iyi günümüzde de kötü günümüzde de olmalı. :)
Başlık: Ynt: Dua fabrikaları olmalı insanın
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 03 Aralık 2008, 02:53:48
Ben teşekkür ederim Tuğra.Evet haklısınız :)
Başlık: Yalnızlık Ömür Boyu
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 03 Aralık 2008, 02:57:14
(http://img2.blogcu.com/images/k/e/l/kelimelerinahengi/semsiyevedeniz4uyep8hn4fg4.jpg)

Yalnızlık...

Çoğu kez kaçmaya çalıştığımız ama kaçtıkça bizi her defasında bulan vefalı dostumuz…

Kaçarız ondan adeta bir düşmandan kaçar gibi…Sevmeyiz belki,istemeyiz gelmesini,istemeyiz onla yaşamayı…

Neden?

Yalnızlık acıdır insanın yüreğinde..Yalnızlık terk edilmektir metruk bir şehirde…


Oysa ki yalnızlığın ardından kazandıklarımız değil midir bizi yeniden hayata bağlayan?

Yalnızlık, sevmemiz gereken en vefalı dost..

Yalnızlık kalabalıklarda kaybolmaktan kurtaran, çekip alan can simidi..

Yalnızlık gönüllere hikmet damlalarını akıtan huzur iklimi..

Oysa ki hep kaçmışızdır ondan…Etrafımızda biriktirmişizdir onca kalabalığı…

Neden?

Kalabalıkların verdiğinin yanında aldıkları daha çok değil midir?

Kalabalıklar parçalara bölmek değil midir kendimizi?

Sonra yalnızlığı paylaşmak adına dostlar biriktiririz gönül heybemizde…Zor zamanda hazır kuvvettir onlar..Ferah anında ise ziynetimiz…

Ama gün gelir ne sesleri duyulur ne de bir seda gelir…Herkes kendi dünya telaşındadır..Ve yalnızlık yine başucunuzdadır…O bırakmaz sizi…Siz onu bıraksanızda..


Yalnızlığınızı hiçbir dost, hiçbir arkadaş ile paylaşamazsınız dostlar..

Yalnızsınız hayatınızın her anında…

Anne karnında bir nutfe iken de yalnızdınız…Sonra kalabalıklar girdi hayatınıza, bölündünüz binlerce parçalara….Ve toplanma vakti dendi bir selâ ile yine döndünüz yalnızlığınıza..

Bu iki yalnızlık içinde yaşadınız ne varsa…

Yalnızlık bir ömür boyu dostlar…Korkmayın, kaçmayın yalnızlıklardan…

Unutmayın yalnızlık huzurdur…Yalnızlık kaybettiğiniz “beni” bulmaktır…

Yalnızlık, Mekke’de Hira’ya varmaktır…Yalnızlık, kuyuda Yusuf’u bulmaktır…Yalnızlık, Yunus’un karnında karanlıklarda kalıp, günlerce nedâmet gözyaşlarına bürünüp, Rabbini anmaktır..

Yalnızlık kendinde çıktığın yolculuğunda asıl bulunması gerekeni bulmaktır…

Yalnızlık her gece gizli gizli niyazdır…

Yalnızlık, Mecnun olup Leyla’yı ararken çöllerde “Mevla’yı bulmaktır..”

Yalnızlığınızı sevin dostlar…Kaçmayın ondan…

Yalnızlığın size vereceklerini, öğreteceklerini hiçbir kitap öğretemez size…

Durun ve dinleyin biraz onu..Bakın ne hikmet damlaları akıtacak kurumuş, çorak gönlünüze…




Reşhâ Sahradaesinti
Ocak 2007
Başlık: Ynt: Yalnızlık Ömür Boyu
Gönderen: duha - 03 Aralık 2008, 03:01:24
Yalnızlık çok güzel dile getirilmiş...

emeğine sağlık kardeşim harika o1)) l5))
Başlık: Kurbiyetin Mübarek Olsun
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 08 Aralık 2008, 05:06:14
(http://img231.imageshack.us/img231/7651/gulcj7.jpg)


Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır. Fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır....” (Hacc/37)

Allah’a verdiği ahde sadakat göstermek için binlerce kilometre uzaklardan geldi nice gönüller Şehirlerin Anası Mekke-i Mükerreme’ye …Ve o güne, o büyük güne, Rabbin’e en yakın olduğunu aynel yakin hissettiği bir mekandaydı artık..Bilmişti, anlamıştı, arefeden gelmiş, Arafat'ta kulluğun zirve noktası duaya durmuştu…

Allah katında en kıymetli zaman dilimlerinde Rabb’ine en yakın olma adına adım adım ilerlemişti…

Ellerinde iblisi taşlamak adına taşları, gönlünde her daim dua ve niyazları, binler, milyonlarla tek yürek, yek vücud ilerlemişti Mina’ya…

Mina milyonları kalbine sığdırır, kadın, erkek, yaşlı, genç, bebek…Herkes kıyamet meydanında toplanmışcasına bembeyaz…

Rabbine verdiği ahde sâdık olma adına, kurbiyetinin nişânesi adına ilerliyor bir adım daha kulluk zirvesi yolunda…

Her bir adımı dua, her bir adımı arınmışlığın tarifsiz sürûr ve sevinci ile dopdolu..Yüzlerde bayram çocuklarından alınmış bir neşve, bir mutluluk…

Bu hâli görmeli gözler..Ve bu hâli yaşamalı gönüller…(Hz.)İbrahimî sadakate, (Hz.)İsmailî teslimyet eşlik etmeli ve tek bir vücud, bir dille “Lebbeykler” dolaşmalı dillerde…

Ve ardından Kurbanla kurbiyet makamına bir adım daha…

Ve sen bu ahde vefa gösteren, Hz.İbrahim Aleyhisselam gibi sâdık, Hz.İsmail Aleyhisselam gibi teslim ve Hz.Hacer Validemiz gibi tevekkül sahibi olan..

Ahde vefa, sözünde sâdık, hükme teslim ve tevekkül sahibi kardeşim;

“Kurbiyetin Mübarek Olsun…”

Reşhâ Sahradaesinti
08.12.2008


Başlık: İnsan Hayalleri Kadar Vardır
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 17 Aralık 2008, 07:17:40
(http://herkonudan.com/images/stories/muhtelif/cocuk-hayaller.jpg)

Evin teras katından etrafı seyrediyordu küçük çocuk… O sırada uzaklardan gördüğü denize takıldı gözleri… Denizi işaret ederek, yanındaki büyüğüne:

-“Hadi oraya gidelim” dedi.

Bu soru karşısında, “İyi de nasıl” sorusu ile karşılaşınca, çocuk dünyasında asla imkansızlıklara yer olmadığını bir kez daha haykırırcasına:

-Evlerin çatısına basa basa gideriz!..

Büyüğü şöyle bir baktı çocuğun yüzüne.Miniğin yüzünde hiç de şaka yapar gibi bir ifade görünmüyordu, çok ciddiydi, evlerin çatılarına basa basa gideriz.

Büyüğünde ise şaşkınlıkla birlikte meseleyi çocuğun dünyasında çözme çabası ile yeniden sordu:

-Hiç evlerin çatılarına basa basa oraya gidilir mi? :)

Çocuk ise sorulan soruyu bile anlamsız bulurcasına, kendinden emin bir ses tonu ile:

“Neden olmasın” dedi.

“Hayaller, idealler, yıldızlar gibidir. Onlarla yolumuzu buluruz ama, onlara ulaşamayız ... “ der Dr. Yusuf Karaçay.

Hayaller, insanların klavuz aradığı hayat yolculuğunun en önemli azığıdır aslında.

Hayali olmadan yaşayamaz insan… Ve belki insan “hayalleri kadar” vardır.

Çocuk dünyasındaki imkansızlıkların imkansız olduğu çağlarda hayaller daha büyük ve sınrsızken, büyüdükçe bu sınırların daraldığı ve imkanlar nisbetinde küçüldüğünü görürüz.

Zira insan, hayat yolculuğunda gün geçtikçe her şeyin plânları, hayalleri ölçüsünde değil, takdir-i ilâhi neticesinde gerçekleştiğini görür.

İman nuru ile aydınlanmış bir gönülde ise şu cümleler yankılanır:

“Ne olmuşsa güzel olmuştur. Ne ki O’ndan geldi, mutlak güzel, mutlak hayırdır.Ya bizzat hayırdır veya neticesi itibari ile hayırdır.

Genelde kaygan zemin ise işte bu son neticenin bulanıklaştığı, bir sisli bulut perdesinin ardına gizlendiği hengâmda yaşanır.Zira bu idrak ölçüsüne varabilmenin yolu, zihni berraklaşan, hikmet deryalarından kana kana içen bir gönül insanı olmaktan geçer…

Tefekkürün saf, temiz, arındırılmış bir gönül ile gerçekleştiği hikmet yolculuklarında nihâi nokta ise “ teslimiyet ve tevekkül” ile son bulur.

İşte o zaman seyreyleyin siz gönlü gül, gülistana dönen mü’minin gönül evini…
Huzurun doyumsuz ufkunda seyrederken mü’min, o pencereden temâşa eder kâinatı, hâdiseleri ve hayatının seyrini…

Hayatın hayallerle şekillendiğini ancak bu hayallerin gerçekleşme neticelerinin farklılık gösterdiği zeminde, bitene değil, neticeye ve netice sonucunda “bitenin hayaller değil, hayallerin istikamet noktası olduğunu görürüz.”

Hayallerin anahtarı istemek, istemenin anahtarı ise “duadır.” Duanın neticesi ise “teslimiyet ve tevekkülle”, nihayete erer mü’min ufkunda.

İşte bu noktada hayallerimizin rotasını, duanın eşsiz gücü ile yönlendirelim.Duadan gelen sonsuz tevekkül ve teslimiyetle hayat yolculuğunun zor ve meşakkatli yolunda ilerlerken, gelen neticenin hayallerimizi bitiren değil, hayallerimizi olması gereken rotaya çevirdiğini görerek,  asla dur durak bilmeden sabır ve azimle gidilmesi gereken yolda yürümeye devam edelim.

Unutmayalım, insan hayalleri ile vardır.
Ve insan hayalleri kadar vardır.

Her hayalden geleceğe atılan bir tuğla ise ancak duanın sonsuz gücü ile inşa edilebilir.

Ve bu yolda insana her daim o hiç büyümeyen çocuk yüreği eşlik eder:

“Neden olmasın?”

 :)

Reşhâ Sahradaesinti
29.11.2008

Başlık: Ynt: İnsan Hayalleri Kadar Vardır
Gönderen: islam_dostu - 27 Aralık 2008, 19:00:30
Allah razı olsun kardeşim.çok anlamlı yazıydı ;)
Başlık: Ynt: İnsan Hayalleri Kadar Vardır
Gönderen: İsra - 27 Aralık 2008, 20:52:17
Alıntı
Unutmayalım, insan hayalleri ile vardır.
Ve insan hayalleri kadar vardır.

Her hayalden geleceğe atılan bir tuğla ise ancak duanın sonsuz gücü ile inşa edilebilir.

Ve bu yolda insana her daim o hiç büyümeyen çocuk yüreği eşlik eder:

“Neden olmasın?”
&))

yüreğinize sağlık :)
Başlık: Ynt: İnsan Hayalleri Kadar Vardır
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 04 Şubat 2009, 03:15:29
Teşekkürler arkadaşlar :)
Başlık: Ynt: İnsan Hayalleri Kadar Vardır
Gönderen: lalegül - 04 Şubat 2009, 23:00:30
Unutmayalım, insan hayalleri ile vardır.
Ve insan hayalleri kadar vardır.


teşekkürler............
Başlık: Güneşi Kaybolmuş Baharımızın...
Gönderen: duha - 24 Mart 2009, 18:32:42
(http://img84.imageshack.us/img84/9271/23498107464376b1517c1ob9.jpg)

Baharı güneş yüzlü çocukların gülüşünde izlerdik...
Mavisi kaybolmamış gök kubbede yankısı dinmezdi umut çığlıklarının terennümü..
İlk  cemrelerin bahara hasret topraklara düşmesi gibiydi güneşini bulan baharlarda yürekler...

Bahar mı gitti, baharı mı gitti yarınların?
Yolları bulmak, yolda olmaklaydı derdi bilenler..
Güneşi yağmur sonrasına saklamak içindi tüm çileler.
Çileleri günaydınlığına çeviren umuttu, duaydı, istemekti...

İstemekle bilenirdi tüm dualar.
Dualarla huzuru, tevekkülle güveni, teslimiyetle kulluğun tâcına ermekti yegâne gâye..

Uykuda geceyi kaybedenlerin karanlıklar bölmüşken düşlerini,
Geleni sevinçle karşılayamadan,
Solmuş bir hazan gülünde güneşini yitiren zamanlara teslim oldu düşler...

Şimdi yeniden,
Yeniden bir kıyamla umud çağırsına yürekler tutunmuşken,
Baharın kaybolan güneşini arıyor gönüller.

Bir dua, kuyuda yitirilenleri geri getirecek gibi...
"Güneşe Tutun" diyor bir ses...
"Güneşe Tutun..."

Kaybolsa da sisli bulut ardına;
Gelecek elbet bulutlardan süzülüp,
Aydınlık umudun güne hasret sabahlarına...

Unutma, güneşi görmek için;
Gecenin karanlık şafaklarından geçmek gerek...

Reşhâ Sahradaesinti
Başlık: Ey İnsan Kendini Oku
Gönderen: Devri Âlem - 16 Nisan 2009, 04:08:44
(http://www.herkonudan.com/images/stories/dini/ikra.jpg)

Kâinatta bir zerre mesabesinde bile olmayan insan, kendini olmadık zamanlarda büyük, hilkati itibari ise küçük görme meyilindedir.

Nereden geldim? Nereye gidiyiorum? sorularının zihnini kuşattığı ilk andan itibaren gel-gitlerle cedelleşircesine kendinde sorguladığı, yanıtını ararken bulduğu doğruların ardısıra yola düşerken, bazen keşkeler, bazen acabalarla hebâ edilen ömürlerin hesabı yazılamaz.

Okumak derken, yazı ile kalemi okumaktan kasıt değildir söylenilen. Sonsuz hikmet sırlarının bünyesinde derc edilen insan mucizesindeki derin anlamlara atıf cümlesidir bu. Malâyâninin kuşattığı zihinlerin, gerçek anlamdan uzaklaşmış bir gençliğin, hebâ edilen ömrün telafisi imkansız anlarına ağıt yakmak boşadır.

Hayatını okuyan, anda hikmeti arayan, kendinde kâinatı bulan insana açılır oysa tüm sırlı hakikatler.

Aramakla bulunmaz belki ama, bulmaya en yakın da onlardır!

Yol uzun, zaman kısa diyor önde gidenler. Hayatını küçük bir çekirdeğe sığdıran yıllanmış ağaca bakarak ölçebilir misin ?

Ya da bir günlük yaşamaya meyilli bir kelebek kadar kısa mıdır yaşayacağın adımlar bilinmez...

Öyleyse her bir ânını oku, kendindeki sırlarına mânâsına vâkıf olmak istercesine kendinde ara kendini...

Gel bugün bir çiçekte, ya da suya hasret bir toprakta ara hikmetin saklı hazinelerini... Görüyorsun, bu ne büyük nimet!... Gördüğünü idrak edebiliyor musun?

İşte bu asıl meziyet!...

Görmek ile bakmak arasında kalan, nisyana dalan insan olmamak için, ikranın sırrına eren "kul" olmak için oku her bir zerreyi...

Tevekkülün güveni, duanın zırhı, samimiyetin can simidi ile bile yüreğini...

Kaybolan zamanlarda aranan ruhların meskenidir kayıp kentlerin çıkmaz sokakları...

Oysa sen, okumakla vazifelendirildin, boşa geçmeyecek bir ömre nakdi dokudun....

Şimdi sen ey insan kendini oku ve sonsuzluğu bul tüm gelen yanıtlarda...


Reşhâ Sahradaesinti
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Miftahulkuluub - 16 Nisan 2009, 10:55:23
Teşekkürler :  )
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 19 Nisan 2009, 03:06:12
Sayın adminimiz Miftahulkuluub ve destek , yorumları ile cümlelerimize anlam katan tüm kardeşlerimize çok teşekkür ederim :)

Selam ve dua ile :)
Başlık: Gidiyorum...
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 19 Nisan 2009, 03:17:22
(http://www.herkonudan.com/images/stories/8.jpg)


Gitmek dedi...
Gölgelerin ayaklara dolanmadığı diyarlara,
Güneşi önüne alarak,
Rızayı yüreğine azık,
İhlasın ipine sarılıp,
Yolcu olduğu diyarın bitmeyen yolculuğuna niyet etti...

Sonsuzluğa yolcuyum...
Bir kefen almaya geldiysem bu pazara;
Tulî emellerle boşa zaman kaybetmek neden?
Sonsuzluğu arayan yüzleri aramak için,
Asıl gaye uğruna atılmak,
Karınca misal yola gönül verenlerle,
Gidiyorum...

Elvedaları yazan kelimeler hiç bu kadar anlamlı olmamıştı.
Bir kuş kadar hafifti tüm kelimeler gönlünde.
Yazılamayanı yazmazdı kalem,
Gönüle gelmeyeni söylemezdi lisan.

Yorul-mak değil,
Yoğrul-mak içindi cümle çabalar...


Dünya uçsuz bucaksız bir sahra,
Dünya sahrasında insan bir garib yolcu...
Sonsuzluğa yolcuyuz ey insan,
Haydi kalk gidiyoruz!

(Bir niyetten diğerine hicretse bizim hikâyemiz;
Biz hep gidenleriz ...)


Reşhâ Sahradaesinti
19.04.2009
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: YuSûfî Sevdâ - 19 Nisan 2009, 21:09:19
Yüreğinize sağlık kardeşim , eyvAllah (dua niyetine) ; )
Başlık: Adı Konulamayan Bir Yolculuk Bu...
Gönderen: İsra - 21 Mayıs 2009, 05:30:31
Başka türlü bir şey benim istediğim
Ne ağaca benzer, ne de buluta
Burası gibi değil gideceğim memleket
Denizi ayrı deniz,
Havası ayrı hava..

Bir başka yolculuk dalından düşmek yere
Yaşadığından uzun

Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
Ağacın yüksekliğince
Dalın yüksekliğince rüzgarda
Ve bir yeni ömür

Vardığın çimen yeşilliğince

Nerde gördüklerim
Nerde o beklediğim
Rengi başka
Tadı başka..

Can Yücel

...

Yaprağın yere düşmesindeki yolcuğu, bir nefes kadar kısa gelirdi insana...
Mavi ile yeşilin sevgi ile kucaklaştığı özgür iklimlerde ararken sevginin gizemli gizini, uzakların yakınlarında kaybetmeden düşün...
Hayâller ülkesinin yalnız yolcusunun, bitmeyen serüvenleri biriktirdiği düşler heybesinde, yazılanları sırlamadan sus gelmişti dillerin âhengine...

Sus diyordu, konuşursan gizem çözülür, konuşursan hikmetin sırrına vâkıf olamadan biter bu düşsel yolculuk...

Hayatı uzun mu sanırsın?
Oysa dalından kopan ağacın rüzgârda bir salınım vaktinden uzun değil yaşamak..

Bilmediğini aramak nasıl olur bilir misin?
Aramakla bulunmuyor, geldiğinde görünmüyor...
Yazıldımı okunmuyor, yazılan ise tarif edilemiyor...

Başka türlü birşey benim istediğim...

Ne yazıya gelir, ne söze.. Ne dil konuşur, ne göz görür...
Gönül de bilmez, yürek de hissetmez...
Başka türlü diyarların özlemi bu..
Sessiz çığlıkların düşleri biriktirmesi kadar zor belki ama hayâlleri çağıran bir bekleyiş bu...

Bekliyordu işte sessiz bir gölgenin yamacında...


Güneşi bulutların arkasında saklanmıştı...
Düşlerin güneşini saklayan bulutlar umudu getirirdi belki..
Uzun yağmurların bereketli iklimine bir başka yolculuk vardı belki de kim bilir...

Belki de yeni bir ömrü hayâllere sığdıramayan yüreklerin meskeni olacaktı, bu bulutlarda asılı kalan düş uçurtmaları...

Maviyi göklerin mavisinden, suyun berraklığından almıştın...
Yeşilin baharı müjdeleyen serüveni sürüklemişti seni bilinmezler ülkesinin gizine...
Yüreğinde çözülemeyen, bilinemeyen bir gizin mühürlü kilidi...

Ömür oldukça, nefes sayıldıkça, yürek attıkça senin bitmeyen sorularının cevablarında gizlenen yanıtların götüreceği yere ulaştığında, geçmiş- gelecek tek bir ânın satırında yazılır...

İşte o zaman anlarsın ki; her bir sıkıntıdan sonra gelen ferâhlıkla bilenen yüreğinin getirdiği bu yerde, ulaşabilmişsindir aradığına...


Reşhâ Sahradaesinti
01.04.2009
Başlık: Haydi şimdi sil baştan yaz hikâyeni...
Gönderen: Lika - 07 Haziran 2009, 01:50:34
Yazılanları bir kâğıttan gemide yüzdürmüşsün, denizin soğuk sularına salık vermişsin gibi kaybolanları ararcasına, yitirileni bulmuşçasına yeniden yaz...
Kalemi mürekkebe bula, kâğıdı gönle ve hayalleri yıldızların ülkesine...
Şimdi ay kadar yalnız, güneş kadar umut dolu olmalı yüreğin..
Gözlerinde biriken incilerin dizilip, biriktiği sandukaların anılar defterini karıştırır gibi hüzünlü belki yüreğin...
Ama bu yolda yürümek için bir hikâyen olmalı, sen yazmalı, sen yürümelisin...


Yazılanlarla yazılmayanlar ne kadar dengesizce birikirse, o kadar ağırlıklar yağmalar yüreğini..
Öyleyse ağırlıkları bir bir bırakmak istercesine, yaz...

Geceye karanlıkların aydınlığını, gündüze ışığın umudunu yaz...

Sonra bir bebeğe, yeniden başlamayı, bir mezar taşına biten hayatların bitmeyen öykülerini yaz...

Yola çık, gül bulmak uğruna telef edilen papatyaların ellerinden tut, kıymet bilenlerin semtine bırak onları...

Sokakta oynarken, çamura bulanan yüzünde hüznünü gizleyen çocuk gözlere bak birde...

Gözlerinin derininde, hırçınlığının gizlediği yüzüyle, hüzünlerinin hesabını sorduğunu gördüğün çocuğun ellerinden tut, umudun ülkesine yolla onu...

Yürü şimdi sen de...

Yürü çocuk yüreğinin ıssız, sessiz sokaklarında...

Ne buldun?

Neleri kaybetmişsin bir düşün....

Buldukların ve yitirdiklerinin hesabında,

Elinde kalanlarla "yeniden yaz hikâyeni"...


Reşhâ Sahradaesinti
07.06.2009

www.herkonudan.com

Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: ikra42 - 08 Haziran 2009, 10:56:01
hepsi çok güzel ..çok teşekkürler
Başlık: Neyi aradığını bildiğin kadarsın...
Gönderen: Lika - 12 Haziran 2009, 03:59:04
(http://herkonudan.com/images/stories/gns_1239913988.png)

Koş, ufkular boyu seninle gelsin dağ, taş, ağaçlarda bekleşen kuşlar..

Baharın kokusunu arayan kayıp gönüller,

Yuvasını kaybeden göçmen kuşlar,

Mavisini yitiren iklimler gelsin ardından...

Bir destanın yazılamayan cümlelerinde gizliyse tüm sır;

Yaz hadi yazılamayanı bulan kâşiflerin sırrına bürünürcesine...


Es deli rüzgârın peşinden koşan küheylanların ardı boyu...

Denize eşlik eden yunusların gözlerinde bul sonsuz ummanların izini..

Ve sen daha ne istersin gönlünde uçan kuşlardan?

Hangi bulutların eteğine takmak istersin uçurtmanı?

Çiçeklerin ayağına dizilen bestelerini yazabilmeyi öğrendiğinden beri,

Gök senin, mavi senin, yeşiller evin ise;

Durma, yaz hadi yazılamayan destanların gizli kalan cümlelerini...

Gez dünyayı, gez yeri-göğü, gez her bir adımında kaybettiğin şehri.

Dön bir de gez, gör sende gizli nice gizli şehirleri...

Yazılamayanı gördün, okunamayanı çözdün mü?

Gezilemeyeni buldun, gidilemeyene vardın mı?

O halde bulamadığın nice sırların hazinelerine koş hadi!...

Çünkü sen sorabildiğin kadar var,

Cevapları bulabildiğin kadarsın...

Hadi koş, yollar senin,

Cevaplar soranlarındır...



Reşhâ Sahradaesinti
11.06.2009
www.herkonudan.com
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: İsra - 11 Temmuz 2009, 03:13:02
Alıntı
Yazılanları bir kâğıttan gemide yüzdürmüşsün, denizin soğuk sularına salık vermişsin gibi kaybolanları ararcasına, yitirileni bulmuşçasına yeniden yaz...
Kalemi mürekkebe bula, kâğıdı gönle ve hayalleri yıldızların ülkesine...
Şimdi ay kadar yalnız, güneş kadar umut dolu olmalı yüreğin..
Gözlerinde biriken incilerin dizilip, biriktiği sandukaların anılar defterini karıştırır gibi hüzünlü belki yüreğin...
Ama bu yolda yürümek için bir hikâyen olmalı, sen yazmalı, sen yürümelisin...

 &))
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: setre - 11 Temmuz 2009, 21:31:58
Hepside Çok güzel yazılar (:
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: ynst - 11 Temmuz 2009, 21:59:34
HEPİNİZİN EMEĞİNE SAĞLIK
Başlık: Yoruldukça yo(ğ)ruldun…
Gönderen: Devri Âlem - 12 Temmuz 2009, 07:59:53
(http://herkonudan.com/images/stories/sunrise.png)

Yoruldukça yo(ğ)ruldun…

Geçmiş zamanlarda saklı hikâyelerin dilden dile dolaşması gibi destansı hayatlara takılı kalan insanların öykülerinde bulur insan kendini… Hani o çook uzaklarda, kaf dağının ötesinde saklanan zümrüd-ü anka kuşlarının narin kanatlarında taşıdıkları hayatın sırrını aramak gibi bir arayış bu… Kimi zaman yeşilin sonsuzluğunda, mavinin umudunda, bazen de minik bedenlerin umudu taşıyan yüzlerinde…

Hayat, zor bir bilmece… Önceden okumadan içinde kendini bulduğun, okudukça okuduğun, içinde kayboldukça kaybolduğun… Yoruldum derken, yo(ğ)rulduğun, hamdım dedikçe, piştiğin, yandığın bir yolculuk…

 

Belki de tüm sır burada gizli; pişmek için yanmak, yoğrulmak için yorulmak gerek…

 

Kim bilir yoruldum dediğin anda başlayan nice öykülere kendini bırakıvermen belki de bunun içindir…

 

Kuşların kanadına takılıp, uçmak istemen, maviyi izlemek yerine, yaşamak istemen…

Hani o çocukken uzaklara çok uzaklara takılırdı ya gözlerin… Gözlerin bulutların ülkesinde bir sırlı kenti saklardı hep…

 

Gidemediğin ama bildiğin, göremediğin ama her gün izlediğin gizlerin gizi saklı kent…

 

Bazen yorulunca, durup sadece izleyesin gelir ya hayatı… Hani dur durak bilmeyen dünya telaşında çok uzakta bir huzur iklimine koşmak istersin.

 

İşte belki giriş cümlesi olmayan, gelişme bölümünde kaybolup gittiğin hayat kitabının sonucuna yakınsın, belki uzak...

 

Ama şunu unutma!

 

Her bir adımında toza toprağa bulandığın kentin zor sokakları, adım attıkça tökezlediğin kaldırımlar, koşup tırmanayım dediğin dağ, bayır, bazen de ısınayım diye yüzünü çevirdiğin güneşin ısıtırken yakan yüzü… Hepsinin getirdiği ve götürdüğü ne ise, hayatın zor bilmeceleri de onu getirip, götürür senden…

 

Nasıl bu iş, anlamadım dersen, biraz enfüsî âlemin temâşa iklimi ile âfâki âlemin sırlı hazinelerine göz gezdir öyleyse… Enfüs ve âfâkın birleşen sırlı iklimi sana yol gösterecek, aradığını bulduracak, yeniden yürümene fırsat verecektir.

 

Gel şimdi bu doyumsuz manzaranın seyrine dal ve kaf dağının zümrd-ü ankasının kanatlarından yeninden izle dünyanı…

 

Reşhâ Sahradaesinti

11.07.2009

www.herkonudan.com
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: lalegül - 15 Temmuz 2009, 14:13:50

Hayat, zor bir bilmece… Önceden okumadan içinde kendini bulduğun, okudukça okuduğun, içinde kayboldukça kaybolduğun… Yoruldum derken, yo(ğ)rulduğun, hamdım dedikçe, piştiğin, yandığın bir yolculuk…

 
Belki de tüm sır burada gizli; pişmek için yanmak, yoğrulmak için yorulmak gerek…

 
Kim bilir yoruldum dediğin anda başlayan nice öykülere kendini bırakıvermen belki de bunun içindir…

 
Kuşların kanadına takılıp, uçmak istemen, maviyi izlemek yerine, yaşamak istemen…

Hani o çocukken uzaklara çok uzaklara takılırdı ya gözlerin… Gözlerin bulutların ülkesinde bir sırlı kenti saklardı hep…

 
Gidemediğin ama bildiğin, göremediğin ama her gün izlediğin gizlerin gizi saklı kent…


Bazen yorulunca, durup sadece izleyesin gelir ya hayatı… Hani dur durak bilmeyen dünya telaşında çok uzakta bir huzur iklimine koşmak istersin.

 

Hayat hâlâ sırlarını çözemediğimiz, bildiğimiz ama göremediğimiz sadece içinden geçtiğimiz saklı bir kent.......

Çok teşekkürler bu güzel paylaşım için.
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 29 Temmuz 2009, 04:09:19
Güzel dostların, güzel yorumları için teşekkür ederim :)
Başlık: Söndür geceyi, yıldızlar üşümesin...
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 29 Temmuz 2009, 04:10:33
(http://herkonudan.com/images/stories/b-291618-%C3%A7%C3%B6lde_gece_kayan_y%C4%B1ld%C4%B1z.gif)

Söndür geceyi, yıldızlar üşümesin...
Zamana adanmış cümlelerin kaybolan kelimelerini ararken noktalar,
Karanlığın mühürlediği anlarda yitip giden hayalleri arardılar...
Gündüzü kalabalıklarda kaybolmak diye sanır,
Sesinde, sözünde gölgeleşen izleri ararcasına,
Geceye, maviye yazardın ya her bir ânı, her bir cümleni...
Gözlerinde sakladığın geceyi kaybetmeden,
Giden sözlerin peşine düşen avcı ol hadi!

Bir hüzün mısrası takılı kalmış dilinde geceden kalma,
Geceleri sığınak bilen yüreğin,
Gezgin ruhunun bilenen yanıydı ya hep,
Şimdi silikleşen gölgelerin diyarında,
Yıldızları bile üşüten bu ıssızlık nedir?

Susları giyin şimdi en sessiz yanınla.
Ve giyin kuşan hadi leyle dair ne varsa...
Leyli olanın heybesi de sırların hazinesini taşır ya hep...
Yalnızlık senin yoldaşın,
Gece senin sırdaşın,
Yıldızlar pusulan...

Söndür geceyi, yıldızlar, hâyâller, çocuk yürekler üşümesin,
Güneşi arayanlara gün, leylilere sükûn gelsin...


Reşhâ Sahradaesinti
herkonudan.com
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: lalegül - 30 Temmuz 2009, 13:55:12
Söndür geceyi, yıldızlar üşümesin...
çok beğendim.
Gönlünüze sağlık...

Bundan sonraki yazılarınızı merakla bekliyorum  :)
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Tesniye - 31 Temmuz 2009, 13:28:37
Hafif ve dinlendirici yazılar yazıyorsunuz..
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 31 Temmuz 2009, 21:05:23
Çok teşekkür ederim, lalegül ve Tesniye :)

Hani bazen kelimeler bir biri ardına dizilir, gelir gönül evinizin önünde bekleşiveririr... Kalemi arar, mürekkebi arar, yaz der, yazmassan eğer uçup gideceğiz, kaybolacağız... Yıllardır bizim kelimeler kaybolmuşken, geçmişte yazılan bir iki yazımıza ses veren kıymetli kardeşlerim vesilesi ile bugüne geldi bu yazılar...

Bu yazıların bugüne gelmesinde, şimdi sizlerle buluşmasında, hiçbir zaman esirgemediği sonsuz desteği ile www.herkonudan.com sitesinde "sahradaesinti" başlığını nezaket gösterip, bizlere ayıran, www.sadakat.net/forum'da ise sonsuz desteklerini bizlerden esirgemeyen, şimdi de forumun ana sayfasında bu sayfamızı gündeme taşıyan kıymetli kardeşimiz Sayın Adminimiz Miftahulkuluub'a çok teşekkür ediyorum. Rabbim razı ve memnun olsun, yar ve yardımcınız olsun İnşaAllah  :)
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: duha - 01 Ağustos 2009, 02:13:52
Hafif ve dinlendirici yazılar yazıyorsunuz..

Tesniye'ye katılıyorum.sizin yazılarınızın birçok sitede yayınlandığını gördüm.herkonudan.com ve sadakat.net desteği ile yazılarınız internet ortamında okuyucuların beğenilerini kazanmışa benziyor.bu güzel yazıların devamını bekleriz Reşhâ Sahradaesinti &))
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: İsra - 01 Ağustos 2009, 02:24:13
Bence yazılarınızı kitaplaştırmalısınız ki her an elimizin altında bulunsun :)
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 02 Ağustos 2009, 03:07:21
Teşekkürler duha kardeşim :)

Bazen yazdıklarını sadece sen okuyormuşsun gibi gelir ama bir bakarsın, gönülde gönüle yol bulmuş, hüsnü kabul görmüş. Bu vesile ile yazılarımızı okuyan ve paylaşan tüm kardeşlerime teşekkür ediyorum :)

İsra kardeşim, kitab şimdi bizler gibi yolun çok başında olanlar için çok uzak bir ihtimâl gibi görünse de nasib diyelim, hakkımızda hayırlısı İnşaAllah. İnternet ortamında sesimize ses veren siz kardeşlerimizle de yazılarımızı paylaşmak çok güzel, Allah razı olsun :)
Başlık: Gönüle tercüman gözyaşı damlaları...
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 02 Ağustos 2009, 03:09:16
(http://img81.imageshack.us/img81/7910/gozyas.jpg)

Gönüle tercüman gözyaşı damlaları...


Gözyaşı, yürekte birikenleri bazen en iyi  dile getiren, bazense senin arkdaşın, dostun olan yegâne sırdaşın..

Öyleki bazen sevindiğinde gelir sevincini paylaşmak adına, bazen de hüzünlendiğinde gelir küçük elleri ile ellerini tutar, inşirah yüklü sadâları ile gönlünde sükûnet limanlarına ulaştırır seni...İnsan ilk doğumundan bu yana hep bir gözyaşı mayası ile yoğrulur olmuştur...

Gözyaşıdır ki küçükken en çabuk sığındığımız limanlarımızdı belki ...Büyüdük ve kaybettik onu büyümüşlüğün hoyrat bir esintisinde...

Kimi zaman gözyaşı içten, gönülden akan teslimiyettir aslında...

 


"Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi Vesellem, oğlu İbrâhim'in hastalığı ağırlaşınca onu kucağına almış ve bağrına basıp öpmüştü. Bu sırada merhamet dolu gözyaşlarını tutamayarak ,"Allah'ın takdiri karşısında elden ne gelir ey İbrahim!" demişti.

İbrahim, ruhunu teslim ettiğinde Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi Vesellem gözleri yaşlı şöyle diyordu:

"Göz yaşarır, kalb mahzun olur, biz, Allah'ın rızâsına uygun olmayan bir söz söylemeyiz.

Ey İbrahim! Senin ölümün sebebiyle derin bir üzüntü içindeyiz. Bu Allah'ın emri olmasaydı, sonra gelenler öncekilere kavuşmayacak olsaydı, senin ölümüne daha çok üzülürdük oğlum!

Bunu gören ashab, ölenlere "Ağlamanın kendilerine yasaklanmış olduğunu" hatırlatınca da şöyle buyurdu:

"Ben üzülmeyi yasaklamış değilim; bağıra, çağıra, feryad ederek, dövünerek ağlamayı yasakladım.

Bende gördüğünüz gözyaşları, kalpdeki şefkat ver merhametin eseridir."


 

Gözyaşı, yürek devletinin kurak kalmış çöllerine hayattır...
Gönlün seması karabulutlarla örtülmüşken, içindekileri, yüreğinde biriktirdiklerinin bir anda sağnaklar halinde yağmasıdır ferahlamak isteyen gönüle tercüman olmak istercesine...

Kimi zaman gözyaşı, dilin söyleyemediği, elin yazamadığı, gözün göremediğidir...

Bazense kendini en yalnız, en ıssız, en çaresiz hissettiiğinde uzatmaktır duaları dilsiz sözlerinle...

Gözlerden akan yağmurlardır yürek sancılarının yegâne devası belkide...

Geldiğinde sormaz ki insana?

Hani nasıl ki yağmur gelecekken haber vermez, yağar bir anda çorak topraklara, bazen baharın da muştusunu taşıyarak ellerinde...

Yağmurun küçücük elleri dokunurken tabiatın her bir köşesine, milim milim hisseder toprak kokusunu her bir zerre yüreğinde...

Gözyaşının ise elleri daha bir naiftir, şefkatle, rikkatle kucaklar sahibini...

Hiç kimselerin olmadığı anlarda yegane sırdaşınızdır...



Gözyaşı, lisan-ı hâl ile yapılan en güzel duadır..

Gözyaşı, yürek devletinin tercümanı, elçisi, ayrılmaz parçasıdır...

Yürek, gönül olalı beri hep gözyaşının o bereketi ile münbit toprakları baharın muştusuna taşımıştır...

Ne mutlu gözde merhamet tohumu misal damlaları taşıyan yüreklere...

 

Reşhâ Sahradaesinti


www.herkonudan.com
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Fatihan - 02 Ağustos 2009, 03:30:24
Alıntı
Ne mutlu gözde merhamet tohumu misal damlaları taşıyan yüreklere...

Elinize sağlık.
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: lalegül - 02 Ağustos 2009, 17:34:08
Çok teşekkür ederim, lalegül ve Tesniye :)

Hani bazen kelimeler bir biri ardına dizilir, gelir gönül evinizin önünde bekleşiveririr... Kalemi arar, mürekkebi arar, yaz der, yazmassan eğer uçup gideceğiz, kaybolacağız... Yıllardır bizim kelimeler kaybolmuşken, geçmişte yazılan bir iki yazımıza ses veren kıymetli kardeşlerim vesilesi ile bugüne geldi bu yazılar...


Rica ederim.

Dilerim; gönlünüzden geçen bu güzel duygular her daim kalemle buluşsun...


Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: lalegül - 02 Ağustos 2009, 17:47:49

Kimi zaman gözyaşı, dilin söyleyemediği, elin yazamadığı, gözün göremediğidir...

Hiç kimselerin olmadığı anlarda yegane sırdaşınızdır...

Gözyaşı, lisan-ı hâl ile yapılan en güzel duadır..


Ellerinize sağlık.  :)

Yaradan, rahmetini kahrından üstün saydı;
Ne olurdu halimiz, Gözyaşı olmasaydı?

N.Fazıl Kısakürek
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Lika - 02 Ağustos 2009, 19:29:58

Dilerim; gönlünüzden geçen bu güzel duygular her daim kalemle buluşsun...


Amin  :)
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 06 Ağustos 2009, 19:50:15
Çok teşekkür ederim tüm güzel yorumlarınıza:)
Başlık: En çok ânı yitirdin sen!
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 06 Ağustos 2009, 19:52:16
(http://www.herkonudan.com/images/stories/kalp-kelebek.jpg)

Kelebek kanatlarında yaşıyordu hayatı…
Kozasından çıkmak bir o kadar zor ama verilen emekler bir o kadar çok…
Ömürü ise sayılı bir ömür mesabesince azdı…

Kalbi avuçlarında, yüreği kâinat kadar büyük.
Ve beklide kalbinden izlerse, o zaman yaşanabiliyordu hayat...

Yağmur yağıyordu usul usul hayat bekleyen zemine..
Yağmur yağıyordu damla damla ellerine, yüreğine, bir bebek avuçlarında...

Mavi düşleri aramak gelirdi aklına, çocuk zamanlarından kalma iklimlerde.
Düşlerin çocuğu oldu beri uzundu bu bekleyiş nöbetleri..

Gün gelir mazinin sandukasında biriken hayatlar gelir unutan ellere…


Sandığın içinde can çekişen her bir ayrıntı beklide saklanmayı değil, mazinin denizlerine salıverilmeyi beklemektedir can çekişen haykırışları ile…

Kelebek kanatlarında kısa ve zordu yaşamak.. Uçmak diyordu, uçmak sonsuzluk ülkesine, sonsuz hayâle…

O halde maziler sandukasının yerini belirlemeli, avuçların saydığını yüreği tasdik edercesine salıvermeli..

Geleceğe, umuda yolculuksa niyetin ey yolcu!

Elinde yüreğin, yüreğinde hayâllerin,

Gözlerinde geçmişten gelen bahar parıtıları,

Kelebekler gibi uç uçabildiğin kadar  özgürce…

Unutma, geçmiş ve gelecek arasında en çok ânı yitirdin sen!


Reşhâ Sahradaesinti
28.01.2009
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: insirah - 07 Ağustos 2009, 06:51:50
Reşhâ Sahradaesinti;elinize sağlık:)
her satırda insan kendini yeniden keşfediyor,emeğinize sağlık
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 10 Ağustos 2009, 04:23:35
Reşhâ Sahradaesinti;elinize sağlık:)
her satırda insan kendini yeniden keşfediyor,emeğinize sağlık

Teşekkür ederim:)
Başlık: Ömür dediğin, girdiğin gönül kadardır…
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 10 Ağustos 2009, 04:31:45
(http://herkonudan.com/images/stories/beautyofinnocencebyjantnq6.jpg)

Bir mumun titrek alevinde, yaz kalemim gecenin mürekkebe akıttıklarını... Geçmişi alıp heybene, geleceğin umut dolu özlemlerini, bir çocuğun gözlerinden yitip giden düşleri, yazılamayan ne varsa geceye, kaleme dair...

Ne kadar çok özlem birikiyor, geçmişin tozlu sayfalarında öyle değil mi? Uzay boşluğunda, dipsiz fezada kaybolan dünyadan izleyebilmek mi kolay hayatı, yoksa kâinatın sınırlarından öteye gittiğinde, bir damla değil, bir nokta kadar bile göremediğin yerden mi?

Sen bir insansın ve hayalinle fezaları, uzakları, çok uzakları aşabilir, bilinmeyenlere ulaşabilirsin. Şimdi sen, şu uzay boşluğundan bir damla mesabesinde bile olmayan dünyanın içine neler yerleştirdin, neleri kaybedip, gittin bir bak bakalım...

Anlık öfkelerde yitip giden dostluklar... Bir ömre bedel dediğin, insan olmanın gereği demeden, anlık kızgınlarla kopardığın, yakıp, yıktığın köprülere bak bir de... Bir ömrü bir anda yitiriyor, bir anda buluveriyorsun... Sevgi emek ister diyordu bilenler...

Bir tohumu ektikten sonra başlıyordu çiçeğin toprakla hikâyesi… Toprak münbit, güneş cömert, su ise sevgi şefkati ile kucaklarsa tohumu, yetişir ya çiçekler… İşte tıpkı bulutlardan su bekleyen çiçekler gibi hassastır her bir insan kalbi… Şefkatle, emekle kucakladığında açılıverir tüm gönül kapıları… Eğer sevgi duvarını yıkmak nasıl olur dersen, bunu “bir anda” yıkıverdiğin, anlık öfkelere kurban ettiğin nice virâne gönülün meskenini dolaştığında belki görebilir, sorduğun sorulara yanıtları kendin bulabilirsin…

Hayatı kısa veya uzun yapan, senin ömür dakikaların değil, kaç gönüle girdiğin, kaç gönülde viranelerden köşkler inşa ettiğin belirler, unutma!


Unutma ki; kalem, yazılamayanları yazabilmeye güç yetiremez belki ama bir mumun anlık alevleri onu nice bilinmezliklerin izine götürür, nice yıkık, virane gönlünün gecenin karanlığına sakladığı sırları keşfedebilir…

Şimdi gel, seninle kalbini, insanı yeniden keşfedelim. Ve aslında anlık olan ömür dakikalarında neler yitip, gitmiş, neleri kaybetmişiz hesabını bir tutalım…

Elinde kalem, kâğıdın yine yeniden başlıyormuşun gibi bembeyaz ve bir mumun alevi kadar ömrün var ise sen hesab et elinde olan ve elinden su gibi akıp gidenleri…

Giden ve kalanların hesabında bulduğun çözümlemede, çözülemez dediğin hayatının bilmecesini çözebilirsin belki…

Reşhâ Sahradaesinti
www.herkonudan.com
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Aslıhal - 10 Ağustos 2009, 17:26:20
Alıntı
Hayatı kısa veya uzun yapan, senin ömür dakikaların değil, kaç gönüle girdiğin, kaç gönülde viranelerden köşkler inşa ettiğin belirler, unutma!

Eline,gönlüne sağlık...
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: lalegül - 10 Ağustos 2009, 19:24:52

Bir mumun titrek alevinde, yaz kalemim gecenin mürekkebe akıttıklarını... Geçmişi alıp heybene, geleceğin umut dolu özlemlerini, bir çocuğun gözlerinden yitip giden düşleri, yazılamayan ne varsa geceye, kaleme dair...

Ne kadar çok özlem birikiyor, geçmişin tozlu sayfalarında öyle değil mi?

Unutma ki; kalem, yazılamayanları yazabilmeye güç yetiremez belki ama bir mumun anlık alevleri onu nice bilinmezliklerin izine götürür, nice yıkık, virane gönlünün gecenin karanlığına sakladığı sırları keşfedebilir…

 


Teşekkürler Reşhâ Sahradaesinti,

Bazen insanın ''yaz beni ey kalem'' dediği anlar oluyor ve
bir anda aklımızdan ve gönlümüzden süzülüp kelama dönüşüyor kimselerle paylaş(a)madığımız şeyler...
Kalemle ve geceyle buluşuyor kelimeler,
kalem ve gece bizi bize anlatmaya vesile oluyor...

Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Ay Işığı - 12 Ağustos 2009, 23:43:20
Teşekkürler Reşha, kaleminize kuvvet.
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: uzgun - 02 Eylül 2009, 06:57:54
elllinize emeginize saglık
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: GulCin - 11 Eylül 2009, 17:32:17
Yüreğinize ellerinize sağlık harika paylaşımlar :) sağolun :)
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 13 Eylül 2009, 03:15:41
Güzel yorum ve destekleriniz için çok teşekkür ederim sevgili kardeşlerim. Herkese hayırlı ramazanlar dilerim :)

Diğer bir yazımızı bu başlığa eklememiştik. Kardeşlerimiz şuradaki linkten ulaşabilirler.

http://www.sadakat.net/forum/hz-peygamberimiz-sav/efendimiz-savin-hasretiyle-yuklu-bulutlardan-gul-sehrine-yagan-kelimeler-t30884.0.html

Selam ve dua ile.
Başlık: Tüketme İçindeki Seni!
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 13 Eylül 2009, 03:16:31
(http://www.herkonudan.com/images/stories/kelebek_.jpg)

Kalabalıklarda gezinirken, ruhunun derinliklerinde seni bekleyen "seni" yitirme!

O "sen" ki; seni sana getirecek, senden seni bulduracak tek anahtar...

Hayatın çözümsüz bilmeceleri sararken ruhunu, geçmiş ve geleceği düğümleyerek anda seni buluşturacak "seni" yitirme !

İnsan bazen halveti yalnızları arar, hilkatin sırrına ermek isteyen derviş misâl...

Bazen bir dost yüzünde, bazen bir yaprak düşüşünde,

Bazen de suya düşen bin bir renk damlalarda...

Nedir bu anda çözülemeyen renk armonisi?

Kalem kâğıttan uzaklaşır böylesi anlarda.

Belki sessizliğin söyleceklerini dinlemekle yetinebilirse ruhun, hikmetin hazinelerine ulaşabilirsin...

Oysa ne çok kalabalık biriktirirsin etrafında! Kalabalık biriktikçe uzaklaşırsın içindeki senden...

Sendeki ses kaybolunca senden, duyamassın ruhundan gelen sesleri...

Seni arayan, sende kaybolan nice hikmet pırıltıları kaybolur gider bir anda nisyan rüzgârlarında...

Bir arı petekte balı nakşederken,

Bir kelebek çiçekten toplarken özleri,

Sen dünyadan ne toplamaya geldin hiç düşündün mü?

Her bir mevcudatın varsa bir görevi, senin de var elbet... Peki bu sırra, bu soruya yanıt nerede?

Kendine bak, kendinde ara sırların özünü...

Bir kelebek ol, uç kâinatın semâsında, topla binbir özü, hakikatin balına ermek kolay mı sanırsın?

Yitirme içindeki "seni" ki; erebilesin sırların sırrına...



Reşhâ Sahradaesinti

www.herkonudan.com
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: lalegül - 15 Eylül 2009, 17:19:01

Hayatın çözümsüz bilmeceleri sararken ruhunu, geçmiş ve geleceği düğümleyerek anda seni buluşturacak "seni" yitirme !



Her sorunun cevabı ''sen'' de, her kapının anahtarı ''sen'' de, herşey ''sen'' de gizli ....

teşekkürler kardeşim.
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: k-akgul - 18 Eylül 2009, 07:45:54
Allah razı olsun
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Aslıhal - 21 Eylül 2009, 15:49:25
Yine güzel bir esinti...Eline sağlık.:)
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: sehle - 22 Eylül 2009, 15:25:40
yürekten çıkan,yüreğe gidermiş...bu esintiye kapılmamak mümkünmü!yüreğinize emeğinize sağlık Allah daimi etsin!tarifi mümkün olmayan birbirinden güzel yazılar için sağlasınız.                                                                                                                             Reşhâ Sahradaesinti kardeşim.     
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: ZeN - 23 Eylül 2009, 00:47:03
şiiri karışık bir ruh haliyle okudum ve iyice karıştı kafam 
her cümlesinde kendimde birşeyler buldum..emeğine sağlık kardeşim...
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 23 Eylül 2009, 08:14:01
Ben de sesimize ses veren siz değerli kardeşlerime çok teşekkür ederim.

Selam ve dua ile :)
Başlık: Yağmurun ellerinden izlerken hayatı...
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 23 Eylül 2009, 08:18:02
(http://herkonudan.com/images/stories/yagmur-yuru-cocuk(1).jpg)

Yağmurun ellerinden izlerken hayatı...

Şimdi sessiz bir gölge gibi yürüyüp, gitmek var kentin tüm sokaklarından…

Bir yağmur damlası olmak vardı şimdi… Buluttan süzülen, kurumuş, çorak topraklara hayatı müjdeleyen…

 

Hani sonra o mis kokusu yayılır ya yeryüzünün her bir karesine… Hani sen bir damlada seni alıp, giden suların derinliğine kapılıp, giderken, hayatı bir damlaya benzetirsin…

 

Şu bir damla ne kadar da zayıf, ne kadar da sönük gelir sana… Hani hep küçük gibi gelen her bir ayrıntı ne kadar da büyük hâdiselerin yapı taşıdır oysa… Bir adımla başlar büyük yolculuklar… Bir tohumdur fidanı ağaç eden… Bir sözdür yüreklere sular serpen… Bir bakıştır, acılı gönüllere serinlik veren…

 

Ve bir damladır, damla damla olup büyüyen, hayata canı müjdeleyen…

 

Ruhun, baharın sonuna çoktan hazırlanmış gibi… Yazdan kalma, baharın sonunu haber veren yağmurların ellerine bırakıvermek var şimdi kendi… Damlalarda boğulmak için değil, damlalardan denizlere, okyanuslara seni vardıracak yolculuğa çıkabilmen için…

 

Kâinat, yazın ardından kışa hazırlarken kendini, sen de  ruhunun tenhâlıklarında dolaş şimdi..

Hangi mevsimde kaldın, hangi mevsimi arıyorsun?

 

Şimdi sessiz bir gölge gibi yürüyüp, gitmek var kentin tüm sokaklarından…

 

Beyaz, bembeyaz bir düş kuruyorum şimdi tüm insanlık adına…

Çocukların ağlamadığı,

Sevgilerin sevgi,

Umutların umut,

Dostlukların dostluk olduğu bembeyaz bir düş kuruyorum…

 

Ve biliyorum,

Düşlere yakınsa gerçekler,

Yüzünü güneşe dönen günebakanlara benzer insanlar...

 

Günebakanların ışığa durduğu gibi hayallerin gerçek olduğu yere yakınsan eğer,

Aradığını bulmuş, menziline varmışsın demektir...

 

Reşhâ Sahradaesinti

19.09.2009

www.herkonudan.com
Başlık: …Dostluğun kayıp zamanlarına hicret…
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 01 Ekim 2009, 09:24:11
(http://herkonudan.com/images/stories/b-25145-arkadas(1).jpg)


…Dostluğun kayıp zamanlarına hicret…


Dostluk, sahtelerin yakınına yaklaşamayacağı kadar temiz ve sâfidir… Tıpkı bir su gibi berrak ve tertemiz… Gönlünden geçeni yüzünden okuyabilirmişçesine, bir çiçeğin güneşe durması kadar apaydındır… Bir anda emeklerin boy vermesi, fidan vermesi, meyve vermesi kadar şevinçtir yüreklerde… Hep vermek ama hiç almamaktır… Almayı murâd etmeden, vermenin tarifsiz hazzını yaşarmışçasına bir isârdır… Kardeştir, kardeşten de ötedir… Dost dost olabildiğince dost, yakın hissedebildiğince yakındır…

Günümüz coğrafyasından hicret etmiş lâkin… Hep almadan vermelerin bıkkınlıklarından yüklü bir kervanla yola çıkan sitem yüklü bulutların kanadına takılıvermiştir artık…

Bir mağarada, dostunu kendine tercih eden, o söylerse, doğrudur, onun emaneti emanetimdir diyen dillerin saadet zamanlarından kalma nidâları ne kadar da çabuk nisyânâ garkoldu gitti..

Şimdi kayıp zamanların, arayan yolcuları gibiyiz.. Kaybolduğumuz zaman dilimlerinde, yalanla doğru aynı pazarda satılırken, sıdkın sadakat olduğu, hakiki dostun bulunamadığından dem vurmak boşuna değil elbet…

Hakiki kul olabilmek yolundan geçiyor belki bu zorlu sınav… Güzel ahlâkı kendine rehber edinen hangi gönülde yaşanmaz ki bu dünya ziyneti güzellikler…

Hatırlar, bilirsiniz, lakin yine bir tefekkür dünyasına demlenme ihtiyacına binaen, bir güzîde kıssayı dile getirelim…


Şiblî, hâdiselere hikmetle bakan bir ibret ehliydi de. Vermek istediği bir fikri, bazen hikmetli bir vak'ayla nazarlara takdim eder; düşünmeyi te'mine gayret gösterirdi. Bir gün dostlarına sordu:
"Beni ciddi olarak seviyor musunuz?"
Hep birlikte cevap verdiler:
"Efendimiz, bunu sormak bile bize ağır geliyor. Şüpheniz mi var sarsılmayan sevgimizden?"

Bu defa eline geçirdiği odun parçalarını dostlarına doğru fırlatan Şibli, dostlarının "bu adam aklını oynattı galiba" diyerek birer ikişer uzaklaştıklarını gördü.
Tekrar sordu: "Ey benim sarsılmayan dostlarım, nereye gidiyorsunuz böyle birer, ikişer?"

 Dediler ki: "Nereye olacak, evlerimize!" "Hani beni seviyordunuz. Niye terk ediyorsunuz?"

 "Efendimiz, siz bize fırlattığınız odunlarla başımızı, gözümüzü yaralayıp bize sıkıntı verdiniz. Bu durumda artık yanınızda duracak hâlimiz kalmadı."

Şibli, mütebbessim, "Geliniz, geliniz. Ey benim sahte dostlarım!" dedi ve ilâve etti:

"Dostluğun şanı odur ki, dostundan zarar da gelse sineye çekecek, acı da gelse rıza gösterip terk etmeyecek. Siz benim hakiki dostum olsaydınız, bende rahatsız edici bir tavır görülünce sabreder, ıslahıma çalışırdınız, terk etmeyi tercih etmezdiniz..."

Böylece bir imtihanı kaybeden dostları, yine çevresini aldılar. Vaaz ve nasihatlerinden istifadeye başladılar. Dostluğun şartını da böyle fiili bir örnekle, unutulmayacak şekilde öğrenmiş oldular.



Reşhâ Sahradaesinti
Başlık: Ne uzun sandık seni ey hayat…
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 09 Ekim 2009, 03:45:08
(http://herkonudan.com/images/stories/kalpi.jpg)

Ne uzun sandık seni ey hayat…

Ne uzun sandık seni ey hayat… Ne kadar da emel biriktirdik sende bir bir… Bir bebektik, büyümeyi murad ettik ilkin… Büyüdük dedik oysa daha bir çocuktuk… Bulutlara diktik gözlerimizi… Uzak, çok uzak olması mıydı bizi cezbeden, yoksa erişilmez mi bilinmez, biz hep uçmak istedik… Oysa daha minicik bir bedende saklı iken yüreğimiz, o olmayanı, imkansızı istemişti.. Hem de öyle büyükler gibi demirden makinaların içinde değil, bildiğimiz kuş gibi uçmak istiyordu, daha bir kanadı bile olmadan… Çocuktuk ve hayal ile gerçeği, imkan ile imkansızı ayıramayacak kadar olmasını istediklerimiz ile kuşatılmıştı dünyamız…

 

Bir gün bize büyüdün dediler, bir baktık beden büyük ama yürek hâlâ o çocuk mevsimine hapsolmuş kalmış… Ne kadar imkansız varsa almış bohçasına sarmış… Yetmezmiş gibi üstüne daha da eklemiş, getirmiş… Şimdi büyük bedeninle, küçük yüreğinin savaş alanında, bir yangının ortasında kalmış düşünüyorsun… Ne dil anlatabilir, ne gönül hissedebilir bu hâli…

 

Yağmur yüklü bulut misâl, her kurak hayalin ortasına umut yollamak istersin o minicik ellerin, o minicik yüreğinle… Elinde olanları, kaybedilenleri ve aslında hiç yanında olmayanları bir bir getirirsin gözlerinin önüne… Neyin hesabını tutuyorsun ki hâlâ?

 

Pişmek dedin, pişirdi işte elinden gidenler…

Yanmak dedin, yaktı tüm ummadığın dağları başına yağdıran karlar…

Hâlin sırra vâkıf olabilecek bilgelik aramak boşuna…

Zira sen hâlâ  büyük bedeninin, küçücük kalbi ile cedelleştikçe,

Ne anlayabilirsin bu hâlin anlamını,

Ne de çözebilirsin bu hayatın muammasını…


 

Bebektin, büyümek dedin, büyüdün, gördün… Gördükçe gördüklerinin anlamsızlarından kayboldun… Şimdi yine gerisin geriye dönmek istercesine hâlâ minicik yüreğin çırpınışlarının ayak sesleri  yankılanıyor sokaklarında…

 

Ya hayat başka hayat ya da bu kuralları koyanlarla başımız dertte… Oyunu kuralına göre oynayanlar hep iyi, olan hep oyundan çıkanlara mı olur?

 

Eğer oyunbozan olmaksa bunun bedeli, büyümüyor ve oyunu bozuyorum…

 

Siz devam etmek isteyenlere, bir “oyun ve oyalanma” kadar kısa ise hayat, size kolay gelsin…

 

 

Reşhâ Sahradaesinti

www.herkonudan.com
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: fasulye - 09 Ekim 2009, 19:53:35
İnsanlar büyüdükçe hayalleri küçülürmüş.
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: lalegül - 10 Ekim 2009, 02:12:38
Keşke hep çocuk kalsaydık....

teşekkürler güzel ve değerli yazılarınız için.
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 12 Kasım 2009, 07:37:18
Teşekkür ederim yorumlarınıza:)

İnternet ortamında vaktimiz oldukça burada ve herkonudanda paylaşmaya gayret ediyoruz yazılarımızı. Sanırız internet ortamında ziyaretçilerin de gönlünde makes bulan cümlelerimiz farklı yerlerde paylaşıyormuş. Buradan tüm paylaşan, sesimize ses veren tüm gönül dostlarına teşekkür ediyoruz.

Selam ve dua ile :)
Başlık: Hoş geldin Hayatın Baharı!...
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 12 Kasım 2009, 07:39:33
(http://herkonudan.com/images/stories/serbes-kursu-kiz-cocuk-istanbul-mekan-212x266.jpg)

Hoş geldin Hayatın Baharı!...


Hiç düşünmeden kendini suyun yüzüne bırakıvermek gibidir yaşamak…

 

Güvenle, huzurla, aşkla, sevgiyle…

 

Sadece sen olmak ya da istenen seni oynamak arasında gidip gelen ârâf telaşları bırakıvermek bir kenara ve suyun üzerine yüzmeyi bilmeden kendini anın akışına bırakmak…

 

Sen seninle ve huzurun getirdiği ile başbaşasın şimdi…

 

Hayatı şimdi solukluyor, yaşamın anlamına beklide şimdi varıyorsun…

 

Kışta baharı yaşamak böyle olsa gerek…

 

Mevsimlere benzer belki insanların hayat dönemleri…

 

Ne hep kış ne hep bahar.. Ne hep dolu-kar ne de hep serin ve sıcak… Her biri kendine belirlenen sürede gelir ve gönül sahnende yerini alırlar..

 

Onları nasıl uğurlayacağını, onları nasıl karşıladığın belirler… Her insan kendi seçimlerini bedelini öder ve bedeli ödenmeyenin kıymeti de yoktur… Bedelsiz mutluluk peşine düşmek kolay gibi görünse de kömürden elmasa zor bir yol bekler insanı…

 

Önüne sunulan mı yoksa asıl istediğin mi?

 

Kolay mı, yoksa zor mu?

 

Kolay kolay, zor imkansız gibi….

 

Ama bir bakmışsın ummadığın anda, gelmez dediğin anda gelivermiş bulmuş seni…

 

Hani zordu, hani gelmezdi diyenlere inat, yüzünde gerçekten inananların ve bekleyenlere yarışan haklı bir tebessüm var şimdi…

 

Sen inandın ve bekledin… Gelmez diyenlere inat belki… Kışta bahar olmaz diyenlere inat, yaşa şimdi tüm inanmışlığınla karşıladığın baharı…

 

Hoş geldin hayatıma ey tebessüm!..

 

Hoş geldin gelmezlerin önünde el pençe divan durduğu hayatın neşesi!...

 

Hoş geldin sabredenlerin eline sunulan inci tanesi…

 

Hoş geldin mutluluk kelimesinin anlam bulduğu gerçek…

 

Hoş geldin ömrün baharı, leylin nehârı…

 

Hoş geldin!...


 
Reşhâ Sahradaesinti
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: lalegül - 13 Kasım 2009, 01:14:52
Bu yazınızı da diğerleri gibi çok beğenerek okudum, yüreğinize sağlık....
ama bu kadar ara vermeyin, şahsım adına yazılarınızı merakla bekliyorum,

teşekkürler.
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Lika - 13 Kasım 2009, 01:35:46
Hayat ne süprizlerle dolu aslında... Kimi zaman bavulunu toplar, çeker gidersin. Kimi zaman kışta doğan güneş gibi yeniden doğar, herşeye merhaba dersin :)
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: sehle - 13 Kasım 2009, 13:23:21
Eğer kış,"Baharı yüreğimde saklıyorum"deseydi,ona kim inananırdı?...çok güzel ifadelerle hoş bir esinti yine.
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 19 Kasım 2009, 04:43:30
Çok teşekkür ederim :) Kalem, yüreğe dokundukça, inşaAllah elimizden eldiğince sizlerle paylaşmaya gayret edeceğiz. Selam ve dua ile :)
Başlık: Aynaya Çevir Yüzünü!
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 19 Kasım 2009, 04:45:04
(http://herkonudan.com/images/stories/ayna_.jpg)

Aynaya Çevir Yüzünü!


Aynaların kendini, seni gösteren yüzü ile tanıştın mı hiç ?

Hani o sadece güzel yüzünü görmek istediğin zamanlarda görmek istediğini görmek istercesine baktığın aynaya?

Kendimize iyiyi, güzeli yakıştırdığımızdan mıdır nedir hep iyi zamanlarımızda bakarız aynalara...

Bir de bunun içimizi gösterebilenler olsa aslında... Hani o en derinlerde, gerçek "bizi" saklayan, gerçek olanı yansıtan yüzü bize gösterecek...

Şimdi kalk ve dön bak aynadaki yüzüne...

Aynada ne görüyor ve neyi görmeyi umuyorsun?

Genç ve  güzel bir yüz mü yoksa ben diyen yüzünü mü?

Neyi saklıyor bu alnına yerleşen izler?

Ne için bu yüzünün ardına gizlediğin gölgeler?

Kimin getirdiği, götürdüğü önemli değil aslında yüzündeki izlerden...

Önemli olan aynada neyi görmen gerekiyor ve neyi görüyorsun?

Kime sorarsan sor, sen kendini bilmedikten sonra hangi kitapların gizli cümleleri sana seni haykırabilir ki?

Kendini göremedikten, bulamadıktan sonra hangi harita, hangi pusula yön gösterebilir, hangi aynada kendini bulabilirsin ki?

Eline aldın, üstünü cilaladıkça cilaladın, yaldızlı süslerle süsledin  ve geçtin karşısına kendini görmek için en güzel sûrette...

Kandırma kendini!...

Bu sen değil, görmek istediğinsin oysa...

Peki ben neredeyim diye sorma bana, zira bu cevabı sadece sende saklı bir soru ve yanıtını sadece kendin olduğunda yüzünü çevirdiğin her ayna, sana bunu gösterecek, haykıracaktır unutma...

Kolay değil elbet, sahtelerden uzak, sadece biz olduğumuz bir hayatı inşa etmek. Ama yalan değil de gerçek bir yaşamsa umduğun, gerçek seni görmek istemekse gâyen, zora tâlibsin demektir.. Tercih senin ama aynaya geçmiş günlerdeki kadar güvenle, huzurla bakabilmek içinse yaşamaktan anladığın, o halde kalk ve dön yüzünü aynaya...

Aynada bulduklarını ve yitirdiklerini sor gözlerinin gizlediklerine..


Hatırla ve anla ki; yaşamak bir nefes kadar kısa ama bir nefese bir ömrü sığdırabilecek kadar önemlidir insan olabilene...


Reşhâ Sahradaesinti
19.11.2009
www.herkonudan.com
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: insirah - 20 Kasım 2009, 04:16:36
Aynaya Çevir Yüzünü,kendini iyi tanı ve sadece 'ben'diyerek yaşama

emeğine sağlık:)
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: lalegül - 20 Kasım 2009, 23:50:57
Hatırla ve anla ki; yaşamak bir nefes kadar kısa ama bir nefese bir ömrü sığdırabilecek kadar önemlidir insan olabilene...

Ne güzel ifade etmişsiniz...sanırım bütün mesele her bir nefesin kıymetini bilebilmekte ve her bir nefese güzellikler,iyilikler,mutluluklar sığdırabilmekte....

teşekkürler bu güzel paylaşım için   :)
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: uzgun - 05 Aralık 2009, 01:39:42
hepsi çok güzel emeginizie saglık
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 30 Aralık 2009, 03:47:48
Çok teşekkür ederim güzel yorumlarınız için :)
Başlık: “İnşirah İnşirah İnşirah Ya Rab”....
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 30 Aralık 2009, 03:52:28
(http://herkonudan.com/images/stories/1223404957solmuglex8.jpg)

Bitene ağıt yakılmaz,
Bitene hesap sorulmaz,
Bitene soru da sorulmaz....

En basitinden, en sadesinden ve en yalnızından yaşamak en güzeli hayatı....
Zira her bir kalabalık ardından ıssız bir yalnızlığı,
Her bir tebessüm ardından bir ağlayışı getirecekse neden bunca kaybolup, yitişler ?
Dostlara, aileye, eşe, sevgiye tutunup, sonunda “yalnızlığın ıssız telâşında” kaybolmaksa tüm bunların bedeli; neden, niçin diye sorar durursun kendine...

Neden hep ben?
Neden verilen bunca emek?
Neden yine yine yine ben?...

Bitmiyor dünyanın telâşı ve bitmiyor bakkal defteri misâl biriken hesabların dürülecek zamanı...
Hep birşeylerin hesabında, hep birşeylerin telâşında ıskalayıp, yanımızdan geçen hayatın sessiz izleyicileri gibiyiz şimdi...

Bir gün o göremediğimiz, yanından geçip, gittiğimiz o hayat bize de “elveda” dediği vakit; tüm o vazgeçişlerin, kayboluşların, yitirişlerin, hesabların altında yıkıntıdan bir kefene bürünecek ve durun bile demeye fırsat kalmadan terkedip, gideceğiz...

Yaşanan ömre bazen sığdıramazsınız onca hayâli...
Ve o onca hayâlin peşinde sürükleyemezsiniz bu mecâlsiz bedeni...

Gidenlere güle güle,
Gelenlere merhaba,
Hayata ise devam diyebilecek kadar umut olsun her daim kalbinizde...
Bu güneş ile ıssınan ıssız kentinizin sokakları,
Elbet birgün o beklenenlerin vuslatında ferâha erecek, hikmetini bilemediğiniz nedenler ve niçinlerin sırrına ereceksiniz...

 “Kalbim ağrıyor” dedi minik bir yürek annesine,

Annesi:
"Ver küçüğüm ellerini,
Ağrıyan kalbe deva, o ellerini açıp, dua etmendir" dedi...

Açtı ellerini minik yürek, ağrıyan kalbe tek deva; dua dedi tekrar ederek...

Ve açtı gönlünü Âlemlerin Rabbine:
“İnşirah İnşirah İnşirah Ya Rab”....

Reşhâ Sahradaesinti
Başlık: Kabe-i Muazzama'da Bir Bayram Sabahı
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 18 Kasım 2010, 04:16:02
http://vimeo.com/moogaloop.swf?clip_id=7826470

Vakit seher vakti.. Vakitlerin en şereflisi.. Bir sabah ki sabahların en saadetlisi, heyecanların en güzeli... Mekke-i Mükerreme'de bir bayram sabahı... Uykuyu unutan, çocuk sevinci ile günü bekleyen kuş gibi çırpınan bir yürek... Ve tam o anda minarelerden yükselen tekbir sesleri... Gözlere dolan sevinç gözyaşları, kalbleri saran mutluluk rüzgârı... Allahu Ekber!

Teşrik tekbirlerinin mana ve mahiyetini bu mukaddes şehirde nasıl anlıyor insan. Kâinatın merkezi bu şehir ve o merkezin kalbine koşar adım gidiyor tüm müslümanlar. Zira Kâbe-i Muazzama'da yaşanan bayram hiç bir bayrama benzemiyor. Her yerde bir sevinç yumağı, her gözde uhuvvet bağı. Hangi milletten hangi ülkeden olduğunun ne önemi var!


Şimdi şu anda şu safta işte sen müslüman kardeşim, seninle aynı safta yürek yüreğe bu mukaddes kelimleri kainatın merkezinde dillendirebilme lütfuna nail olmuşuz. Bunun şükrünü eda edebilmeye kelimeler kifayet eder mi? Hangi satırlar anlatabilir o muhteşem anların sevincini.

 

Önce kılınan sabah namazı ve namazın ardından başlayan bayramlaşma fasılları. Ve ardı sıra minik ellerden sana ikram edilen hurmalar, şekerler ve kahveler... Mescid-i Haram'ın avlusundasın ve cennettin bir köşesinde dünyadan çok uzaklarda huzuru solumanın zirvesinde hamdu sena ediyorsun Rabbine...

 

Ve minarelerden yükselen tekbirler! Bayram namazını beklerken kainatın merkezinin kalbinde yüreğin titreyerek dinliyorsun minarelerden kainata yayılan tekbir seslerini.

 

Şimdi duysun, şimdi sussun, şimdi uyansın kainat hayatın anlamına.




Bu nimeti yaşatan Rabbimize hamdü senalar olsun. Rabbim cümle müslümana bu güzelliği nasib eylesin.

(amin)


Reşhâ Sahradaesinti
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: sehle - 18 Kasım 2010, 13:42:38
Şerefli bir vakitte ve şerefli bir mekandan
Muazzam bir esinti......
Dediğiniz gibi,Reşhâ Sahradaesinti
Rabbim bu güzelliği nasib edip cümlemize
O,saadeti tattırsın.Amin...
Allah razı olsun Bayram hediyesi oldu :)
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 26 Kasım 2010, 03:51:19
Cümlemizden razı olsun sehle kardeşim :)
Başlık: Mescid-i Nebevî'de bir seher vaktinde Mavi Marmara sohbeti
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 26 Kasım 2010, 04:02:19
(http://farm5.static.flickr.com/4087/5174346965_b983861b03.jpg)

Mescid-i Nebevî'de bir seher vaktinde Mavi Marmara sohbeti

Medine-i Münevvere'de bir seher vakti... Herşeyden uzak, huzuru tüm hücrelerinizde hissettiğiniz en şerefli vakitlerdesiniz.

Sağınızda ve solunuzda onlarca farklı dilden, farklı renkten müslüman kardeşiniz... Sözlerin tükendiği yerde yardımınıza gönül dili yetişiyor ve siz kelimelerle anlatamadığınızı gözlerinizle, gönlünüzle anlatabiliyorsunuz. Seher vaktinin sabahla buluşmasını beklediğiniz bir vakitte bir ses ile irkiliyorsunuz. Yanınızda konuşan kardeşinizin dilini anlamakta zorluk çektiğiniz sırada gönül dili yetişiyor imdadınıza ve sabah namazı vaktini sorduğunu anlayarak sorusunu yanıtlıyorsunuz.

Ardından kardeşinize soruyorsunuz hangi ülkedensin? Sizin Arabça sormanıza karşın o kendi dili ile yanıtlıyor ve Moritanya diyor ve ekliyor biliyor musun o ülkeyi?

Evet biliyorum dediğinizde, şaşırıyor. Muhabbet ilerliyor ama o kardeşinizin dili ile... Peki o dili biliyor musunuz? Hayır. Peki nasıl anlayaşabiliyorsunuz?Gönül dili ile...

Sizi soruyor neredensiniz diye? Türkiye'den geliyorum dediğinizde gözleri parlıyor kardeşinizin.

O gemide diyor, hani Filistinlilere yardım götüren o gemide bizim de ülkemizden insanlar vardı, onların bir kısmı şehit oldu, bazısı kayıp...

Ve devam ediyor anlatmaya kendi dili ile. Takdirlerini sıralıyor yine. Şaşkınlık, sevinç ve tebrikler birbirini kovalıyor. Onlar şehit inşaAllah kardeşim diyorsunuz. Hüzün ve mutluluğun birbirine karıştığı ifade edilesi zor bir anı yaşıyorsunuz. Ama kardeşinizin gözlerindeki o sevinci hiç unutamıyorsunuz, o heyecanlı anlatışını. Bir gemi ve o geminin dünyadaki yankıları... Ümmet olmanın azameti, ümmet olmanın tarife sığmaz anlamını yeniden yaşıyorsunuz.

Nereden nereye diyorsunuz kendi kendinize. Nereden nereye...

Sonra kardeşiniz devam ediyor elindeki Kur'an- Kerim'i okumaya.. Sure-i Yusuf'u okuyor ve okurken yüzünde bir tebessüm... O masum tebessümü ile onu geceye teslim ediyorsunuz...

Medine-i Münevvere'nin nur ikliminde aydınlanan bir geceyi sabaha teslim ederken; ümmet olmanın azîm anlamını bir kez daha anlıyorsunuz.

İman ve İslam nimeti için Alemlerin Rabbine hamdü senalar olsun.

Reşhâ Sahradaesinti


Fotoğraf Kaynak: MadinahVision.com
Başlık: Kalbim son kez atsın secde yerinde
Gönderen: Reşhâ Sahradaesinti - 03 Aralık 2010, 05:03:10
(http://myakwa.files.wordpress.com/2009/03/secde.jpg?w=468&h=310)

(Bir cuma gününde yaşanmış gerçek bir hadisedir.)


Kalbim son kez atsın secde yerinde


Gözlerim uzağa bakamaz artık
Hülyalar gerçeğin çok ötesinde
Vazgeçtim dünyadan kaldırmam artık
Aşınsada alnım secde yerinde

Gönlüme hazanlar değmesin artık
Baharı yaşarken kış mevsiminde
Senin sevdalınım ben yak beni artık
Kalbim son kez atsın secde yerinde


Ömer Karaoğlu


...


Günlerin en şereflisinde, vakitlerin en kıymetlisinde Rabbinin beytindesin.

Ve belkide kulluğunun zirvesinde olduğun secdede yaptığın dua idi Rabbine kavuşmak.

Bir cuma vaktinde yürekler Kâbe-i Muazzama'ya akarken, iki vuslata birden garkolacağından habersiz bir genç yürüyor...

Hayatının baharında bir mum gibi yanan yüreği ile Hak rızasına adamak için ömrünü hayatının belki dönüm noktasına gelmişken, vuslatın o büyük müjdesine ereceğinden belki haberli belki habersiz yürüyor bir genç yürek Kâbe-i Muazzama'ya  ...



Hutbede dinlerken imamı ne düşündü, gönlünde nasıl bir dua vardı bilinmez...

Hutbe bitti ve müminler tek bir saf, tek bir yürek Kâbe-i Muazzama'ya yöneldi. Gönlü secdede, Rabbinin huzurunda namaza durdu müminler...


Namaz, müminin miracıdır. Namaz müminin vuslatıdır. Namaz hem vuslat hem miraçtır ve bazen de kulluğunla eridiğin, kulluğun zirvesine, hakiki anlamına vardığın andır...


Şimdi secdede bir genç yürek, secdeden kalkan diğer yüreklere inat o hala secdede...

Ve yine herkes secdeye yönelirken, yine o secdede... Ve yine kalkarken başlar secdeden, o genç yürek yine secdede...

Selam ile biten namazın nihayetinde anlaşılıyor ki; genç yürek secdede Rabbine vuslatın hakiki anlamını bulmuş, secdede son kez atan kalbi ile Rabbine kavuşmuş...




Reşhâ Sahradaesinti
Başlık: Ynt: Sahrada Esinti
Gönderen: 33.yıldız - 05 Aralık 2010, 21:02:22
teşekkür ederiz