Sadakat islami Forum

EĞİTİM, AİLE, KÜLTÜR-SANAT, SAĞLIK => SAĞLIKLI YAŞAM => Konuyu başlatan: İsra - 27 Mart 2010, 05:09:40

Başlık: Vitaminler hakkında doğru bildiğimiz 5 yanlış
Gönderen: İsra - 27 Mart 2010, 05:09:40
Birçok insan sağlıklı olmak için taze sebze ve meyve yerine vitaminlere başvuruyor. Reader's Digest dergisinin haberine göre insanoğlu yıllardır vitaminlerin kendisi için iyi olduğunu düşünüyor.

Ancak son zamanlarda yapılan araştırmalar, bazı vitaminlerin sağlığımızı tehdit ettiğini gösteriyor.

1. A multivitamini kötü bir beslenmeyi telafi edebilir. Geçtiğimiz yıl, araştırmacılar orta yaş grubundaki 160 bin kadını kapsayan uzun süreli bir çalışmanın bulgularını yayınladılar. Veriler, multivitamin alanların hap içmeyenlerden daha sağlıklı olmadığını gösterdi. Hatta yetersiz beslenen kadınlarda vitamin içmenin bir yararı olmadığı belirtildi. Sadece multivitamin alırsanız, gıdalardaki diğer faydalı bileşenlerden mahrum kalırsınız.

2. C vitamini soğuk algınlığı savaşçısıdır. 1970 yılında, Nobel adayı Linus Pauling, C vitaminin gribi önleyebildiğini açıkladı. O günden bu yana, eczaneler C vitamini ilaçlarıyla dolup taşıyor.

2007 yılında ise araştırmacılar, 20-30 yıllık araştırmaların büyük kısmını analiz etti ve C vitamininin soğuk algınlığını engellemediği sonucuna vardılar. Yetişkinler yılda 12 gün soğuk algınlığı belirtisi gösterirken, her gün içilen C vitamini bunu 11 güne düşürdü. Çocuklarda ise 28 günlük soğuk algınlığı süresinin 24 güne indiği görüldü.

3. Vitamin hapları kalp hastalığını önlüyor. Vitamin hapı alanlarda kalp hastalıklarının daha az olduğunu düşüncesi vardır. C, E ve beta karoten gibi antioksidan vitaminlerin damarlarda plak oluşumunu azaltarak kalp hastalığını önlediği umuluyordu.

Ancak, bu umutlar boşa çıktı. 7 tane E vitamini analizinde, vitaminlerin kalp hastalığından ölümü ve felç riskini azaltmadığı görüldü. Amerikan Kalp Derneği, bu ilaçların kullanılmamasını öneriyor. Bunun yerine, meyve, sebze ve tam tahıllar bakımından zengin çeşitli gıdalar yenilmesi tavsiye ediliyor.

4. Vitamin almak kansere karşı koruyor. Araştırmacılar serbest radikaller olarak isimlendirilen istikrarsız moleküllerin, hücrelerinizin DNA'sına zarar verip kanser riskini artırabileceğini biliyorlar. Ayrıca, antioksidanların serbest radikalleri daha az tehlikeli yaparak bunları dengelediğini de... Peki, neden kansere karşı korunmak için bu vitaminlerden içmiyorsunuz? Bu ilaçların faydasını bulmak için bir dizi araştırma yapıldı ve sonuç başarısız çıktı. 5 bin 442 kadına plasebo ya da B vitamini verildi. 7 yıl boyunca, tüm kadınlarda aynı kanser oranı ve kanser ölümleriyle karşılaşıldı.

5. Vitaminler, zarar vermez. Eski bir düşünceye göre, vitamin hapları tedaviye yardımcı olmayabilir, ancak zarar da vermez. Beta karoten ilaçları üzerinde yapılan araştırmayla bu düşünce değişti. Antioksidanların akciğer kanserini önleyip önlemediğini araştıran bilim adamları, akciğer kanserinde vitamin takviyesi alan ve sigara içen erkekler arasında ölümlerde artış saptadılar. Yapılan daha geniş araştırmalarla, antioksidanların erkeklerin yanında kadınlarda da kanseri ilerletebildiği tespit edildi. Ayrıca yüksek dozlarda alınan folik asitin de kolon kanseri riskini artırdığı tespit edildi.

Hap olarak değil, yiyeceklerden alınan vitaminlerin güvenli olduğu kaydediliyor. Araştırmalar, birçok vitamin takviyesinden beklenen umutları kırdı. Ancak bir vitamin hapı hariç. Araştırmacılar, D vitamininin birçok hastalığa karşı koruyucu olduğunu ifade ediyor. Uygun miktarda alınan D vitamini kalp krizi geçirme riskini yarı yarıya azaltıyor. Ayrıca uygun miktarda içilen D vitaminiyle her yıl 50 bin kolekteral kanser vakası önlenebiliyor.

zaman
Başlık: Vitaminin fazlası zarar veriyor
Gönderen: İsra - 07 Temmuz 2011, 04:47:18
 A vitamininin gereğinden fazla alınması baş ağrısı ve görme bozukluğuna neden oluyor.

A vitamini havuç, ıspanak, lahana, biber, brokoli, koyu yeşil sebzeler, portakal, mandalina, kayısı gibi meyvelerin yanı sıra balık yağı, yumurta, süt, karaciğer, tereyağı, peynir gibi hayvansal gıdalarda bol miktarda bulunuyor.

İç hastalıkları uzmanı Dr. İbrahim Bağcivan, bilinçsiz alınan vitaminlerin faydadan çok zarar verdiğine dikkat çekti. Vitamin eksikliğinin hastalıklara yol açabileceği gibi vitamin fazlalığının da hastalıklara yol açtığına değinen Bağcivan, "Fazladan alınmış A vitamini, ciltte koyulaşmaya, pullanmaya, kafa içi basıncının artmasına, şiddetli baş ağrısına, görme sorunlarına neden olabiliyor." dedi.

Vitaminlerin kimyasal özelliklerine göre suda eriyen ve yağda eriyen vitaminler olmak üzere iki gruba ayrıldığını hatırlatan Bağcivan, "B ve C vitaminleri suda eriyebildiği için vücutta depo edilmesi söz konusu olmuyor.

Bu nedenle eksiklikleri yağda eriyen vitaminlere göre daha sık görülüyor. Fazla tüketilmeleri vücutta birikim yapmadığı için çoğu zaman sorun oluşturmuyor. Yağda eriyen A, D, E, K vitaminleri fazla alındığında vücutta birikiyor ve kontrolsüz kullanıldığı zaman hipervitaminoz denilen vitamin fazlalığına yol açabiliyor." diye konuştu.

Bağcivan, "Artmış D vitamini vücutta fazla kalsiyum emilmesine, ciddi kalsiyum fazlalığına neden oluyor. Bu da kalp ve böbrek sağlığı açısından ciddi ve önemli sonuçlar doğuruyor. K vitamini ise kanın pıhtılaşmasına yönelik sorunları ortaya çıkarabiliyor." ifadelerini kullandı.

zaman
Başlık: Vitaminin de Fazlası Zararlı
Gönderen: mazhar - 17 Kasım 2013, 21:32:14
Kendimizi biraz halsiz hissettiğimiz, yetersiz beslenip, çokça enerji sarf ettiğimiz günlerde , hepimizin eli ecza dolabindaki vitamin haplarına uzanır. Peki ya bu küçük renkli hapların bilinçsizce kullanıldığın da bir çok hastalığa yakalanma riskini artırdığını tahmin edebilir'miydiniz ?

 Günümüz insanı çok yoğun bir tempoda hayat mücadelesi veriyor. Bu nedenledir'ki, bazen yemek yemeye dahi vakit ayıramıyor ve ayak üstü yiyeceklerle idare durumunda kalarak sağlıksız besleniyor.  Ondan sonra da vucudun ihtiyaç duyduğu vitaminleri  haplarla giderme yolunu tercih ediyor. Başta politikacılar ve iş adamları olmak üzere toplumun hemen her kesimimden  talep gören bu yöntem, şayet uygun doz ve yöntemde olmaz ise büyük riskler taşıyor...
Başlık: Grip Aşısı Yerine D Vitamini Kullanın
Gönderen: Mücteba - 18 Mayıs 2015, 19:02:18
Grip Aşısı Yerine D Vitamini Kullanın

Önümüz yaz, ancak kışa şimdiden hazırlanmaya başlarsanız sonbaharda grip aşısı olmanız gerekmeyebilir. Vücudunuzdaki D Vitamini seviyesini dengelemek, sizi gribe karşı koruyabilir.

[kaynak: D Vitamini yerine Grip Aşısı - Vitamin Konseyi ]

D Vitamini ve grip'i, ayrıca D Vitamini ile genel solunum yolu enfeksiyonlarını ilişkilendiren bir çok araştırma vardır. Bu vitamin, bakterilere, mantarlara ve virüslere karşı geniş spektrumlu mikrop öldürücü faaliyette bulunan ve insan vücudunda üretilebilen antimkrobiyal peptitlerin (AMP) üretimini (genetik ifadesini) artırır. Aşağıda açıklanan raporlar yüksek seviyede güneş veya D Vitamini desteği alımının gribe karşı dayanıksızlığı azalttığını ortaya koymaktadır. İnsanlarda D Vitamininin mevsimsel değişimi, grip salgınlarının mevsimselliğini açıklayabilir.

Son Araştırmalar

Son zamanlarda (2006 ve 2008) John Cannell ve arkadaşları D Vitamini eksikliğinin grip için önemli bir risk faktörü olduğunu ve D Vitamininin grip sıklığını ve şiddetini azaltmakta etkin olabileceğini öne sürmüştür. [1][2]

İki yayında da, yazarlar D Vitamininin fizyolojik dozlarının (yetişkinler için günde 5.000 IU, çocuklar için her 10kg için günde 1.000 IU) gribal enfeksiyonu engelleyeceği ve farmakolojik dozların (3-4 gün boyunca günde 2.000 IU) gribi tedavş edici etkisi olacağı sonucuna varmıştır. Yazarlar D Vitamini eksikliğinin mevsimselliğinin grip salgınlarının da mevsimsel oluşunu, ayrıca D Vitamini eksikliğinin epidemiyolojisinin de gribin kafa karıştırıcı epidemiyolojisinin anlaşılmasına yardımcı olabileceğini ortaya koymuştur. Ancak gribin mevsimselliği başka faktörlerle de açıklanabilir. Örneğin düşük mutlak nemin grip virüsünün hayatta kalmasına yardımcı olduğu keşfedilmiştir.[3]

2009 Şubat ayında Dahili Tıp Arşivlerinde yayınlanan ve Colorado Üniversitesi, Denver Tıp Okulu, Massachussets Genel Hastanesi ve Boston Çocuk Hastanesi tarafından 1900 yetişkin ve çocuk üzerinde yapılan araştırmada, kanlarındaki D Vitamini seviyesi düşük olan insanların daha fazla grip ve soğuk algınlığı yaşadığını ortaya çıkartmıştır. Astım gibi kronik solunum sorunları olanlarda riskler daha da yüksekti. En düşük D Vitamini seviyelerine sahip astım hastalarının yakın geçmişte solunum yolu enfeksiyonu yaşamış olma olasılığının daha yüksek olduğunu belirtiyorlar. [4][5]

Amerikan Klinik Beslenme Derigisinin Mart 2010 sayısında yayınlanan rastgeleleştirilmiş, çift-bilmeyenli, plasebo kontrollü bi araştırmada kışın günde 1.200 IU D3 Vitamini desteği alan çocukların, plasebo verilenlere göre grip olma oranının %42 daha az olduğu görülmüştür.[6][7]

Ultraviyole Radyasyon ile Bağlantılar

UV-B lambalardan, güneşten ya da besin desteklerinden, nereden alınıyor olursa olsun D Vitamininin solunum yolu enfeksiyonlarını azalttığına dair bir çok kanıt vardır. 1926'da güneşe maruz kalma ile üst solunum yolları enfeksiyonları arasındaki ters ilişkiyi ilk kez ortaya koyan Smiley, aynı zamanda mevsimselliğin "kışın karanlık alarında güneş radyasyonunun eksikliğiyle doğrudan bağlantılı olan, insanlardaki düzensiz vitamin metabolimzasından" kaynakladığını da ilk kez teorize etmiştir.[8] Güneşe en az maruz kalan Hollandalı çocukların öksürük geliştirme riski en çok güneş alanlara oranla iki kat, nezle olma riski üç kat artıyor.[9]

Dahası, 410 genç Rus atlete üç yıl boyunca haftada iki kez vitamin D üreten ultraviyole radyasyon verildiğinde, radyasyon almayan 446 atletle kıyaslandığında %50 daha az viral solunum yolu enfeksiyonu ve %300 daha az devamsızlık gözlenmiştir.[10]

Kandaki kalsidiyol seviyeleri ve solunum yolu enfeksiyonları.

Kandaki kalsidiyol (25(OH)D3) seviyeleri solunum yolu enfeksiyonu görülme sıklığıyla ters orantılıdır.

Wayse ve arkadaşları raşitik olmayan ve alt solunum yolu enfekiyonlarına sahip 80 çocuğu sağlıklı kontrollerle karşılaştırıp, düşük 25(OH)D3 seviyeli çocukların 11 kat daha fazla enfeksiyon riski taşıdığını bulmuştur.[11]

Sıkça solunum yolları enfeksiyonu geçiren 27 çocuğa altı hafta boyunca haftada 60.000 IU D Vitamini verilmesi enfeksiyonların altı ay içinde tamamen ortadan kayoblmasına sebep olmuştur.[12]

Aloia ve Li-Ng, [13] daha önce yaptıkları 3 yıllık rastgeleleştirilmiş, kontrollü müdahaleli deneyin post-hoc analizinde D Vitamini verilen 104 Afro-Amerikalı kadının 104 plasebo kontrollü kadına oranla soğuk algınlığı ve grip semptomları gösterme olasılıkları üç kat daha düşüktü. İki yıl boyunca verilen çok düşük bir doz (800 IU/gün) görülen soğuk algınlığı ve grip vakalarının mevsimselliğini ortadan kaldırmış, hatta sonraki yılda günde 2.000IU gibi fizyolojik-altı bir dozda bile (1 yıl sonra vitamin verilen kadınların %40ının 25(OH)D3 seviyesi hala 32ng/mL'nin altındaydı) tüm üst solunum yolu enfeksiyonları ortadan kalkmıştır. Ancak, aynı yazarlar kış aylarında dört ay boyunca 2.000IU/gün verdiklerinde, önleyici bi etki bulamadılar. Dozun ve araştırmanın süresinin etki görülmesi için çok kısa olduğunu öne sürdüler.[14]

Bunun anlamı, 2.000 IU/gün gibi fizyolojik-altı dozlarda D Vitamini almaya sonbahar sonu ve kış aylarında başlamanın çok geç ve çok az kalacağıdır ve Creighton Üniverstesinden gelen yeni kanıtlar 30ng/mL düzeyindeki 25(OH)D seviyelerinde yani günde 2.000IU alınarak erişilebilecek seviyelerin genellikle kronik sübstrat eksikliğine işaret ettiğini[15] bu yüzden D Vitamininin tam antimikrobiyel etkilerinin görülebilmesi için yüksek serum 25(OH)D3 seviyelerine ihtiyaç olduğunu (44-70 ng/ml) göstermektedir.

Daha yakın zamanda Ginde ve arkadaşları NHANES verisini kullanarak düşük 25(OH)D3 sveviyelerinin sık üst solunum yolları enfeksiyonlarıyla ilişkilendirildiğini ve astım hastalarında oranın 5.67 olduğunu bulmuştur.[16] Kanlarındaki D Vitamini miktarı 40nmol/L altındaki Finlandiya'lı askerlerin solunum yolu enfeksiyonuna bağlı devamsızlık oranlarının kayda değer oranda fazla olduğu görülmüştür. [17]

Etki Mekanizması

Konu mekanizma olduğunda, bir çok grup yakın zamanda D Vitamininin bakterilere, mantarlara ve virüslere karşı geniş spektrumlu antimikrobiyel faaliyet gösteren bir çok antimikrobiyal proteinin (AMP) genetik ifadesini önemli ölçüde artırdığını göstermiştir.[19]
Genel olarak AMP grip gibi kılıflı virüsler dahil olmak üzere mikrobiyal hedeflerin lipoprotein kılıflarına hızla zarar verir. AMPler hem mukusta koruyucu bir kalkan oluşturan epitelde, hem de fagolizozomda mikrop öldürücü faaliyette bulunan fagositlerde üretilir. Bağışıklık sistemi sadece bu "ön saflar" için doğrudan antimikrobik savunma sağlamaz, aynı zamanda adaptif bağışıklık sistemine de antijene özel T lemfositleri ve immünoglobülinleri üretme sinyali gönderir. Ek olarak AMPler (güçlü antimikrobik katelisidin gibi epitel büyümesini ve ajiyogenesisi etkinleştirerek doku tamirini tetikler.

Antimikrobik peptitler saldırgan bir antimikrobik barikat yaratrak mukozalı epitel yüzeyleri korur. Epitel tarafından epitelin apikal yüzeyinin üstünde ancak yoğun mukoza katmanının bulunan ince sıvı katmanına salgılar. Epitele etkin şekilde ulaşabilmesi için bir mikrobun önce mukus bariyerini aşması, daha sonra bu sıvıda bulunan AMPlerin saldırısından kurtulması gerekir. Eğer mikroplar bu güçlü kordonu aşarsa, epitele bağlanmaları, hızla insan-ß-defensin ve katelisidin gibi özel, tetiklenebilir AMPlerin yüksek miktarlarda üretilmesini tetikler. Bunlar bir "yedek" antimikrobik kalkan sağlar.

Temel bağışıklıktaki rolü

D Vitamininin bir çok formu sekosteroiddir yani steroid halkalarındaki bağlardan biri kopmuş olan steroidler.

D Vitamininin temel bağışıklık sistemindeki önemli rolü 2004-2008 civarında anlaşılmıştır.[20] Önce McGill Üniversitesi'nde White'ın grubu [21] daha sonra da Kaliforniya-Los Angeles Üniversitesindeki iki bağımsız grup [22][23] aktif D Vitamininin [1,25(OH)2D3] bağışıklık hücrelerinde AMPlerin genetik ifadesini kayda değe ölçüde artırdığını göstermiştir. (Etki mekanizmasının ayrıntıları için White'ın değerlendirmesini okuyun.[24] Hem epitel hücreleri, hem de makrofajlar mikroplara maruz kaldığında antimikrobik katelisidinin ifadesini artırıyo - bu ifade D vitamininin varlığına bağlıdır. Üst solunum yollarına yerleşenler gibi patojen mikropar 25(OH)D'yi bir sekosteroid hormon olan 1,25(OH)2D'ye dönüştüren bir hidroksilazın üretimini tetikler. Bu da akciğer savunmasıyla görevli bir dizi geni etkinleştirir.

Makrofajda D Vitamininin varlığı aynı zamanda iltihap yaratıcı sitokin interferonun, tümör nekroz faktörünün ve interleukin-12'nin ifadesini baskılar ve patojenlerle ilişkilendirilmiş bir çok moleküler şablon reseptörünün (PAMP) hücresel ifadesini azaltır. Epidermiste D Vitamini ek PAMP reseptörlerini tetikler ve keratinositlerin mikropları tanıyıp tepki verebilmesini sağlar[25] Böylece D Vitamini hem epitelin hızla endojen antibiyotikler üretebilme becerisni artırır, hem de adaptif bağışıklığın bazı kollarını, özellikle de akut iltihap işaretlerinden sorumlu olanları baskılar.

Liu ve arkadaşlarının çalışması[26] özellikle ilginçtir. Kanlarındaki 25(OH)D seviyesi, açık tenli insanların hemen hemen yarısı olarak bilinen Afro-Amerikalıların D vitaminini tam anlamıyla kullanamadıklarını ortaya koymuştur- 25(OH)D bağımlı devreleri ve katesilidinin ifadesini düzenler. Koyu tenli bireylerdeki yüksek melanin derişimi keratinositleri ciltte D Vitamini üretmek için gereken ultraviyole radyasyondan alıkoyar.

Bu yüzden kışın karanlık günlerinde, özellikle koyu tenli çocuklar olmak üzere bir çok çocukta temel bağışıklık eksikleri göreli -ancak kolayca düzeltilebilir- şekilde ortaya çıkacaktır. Siyah çocukların zatürreden ölme oranı modern antibiyotiklere rağmen beyaz çocukların iki katı kadardır.[27] Dahası, her mevsimde, tüm cilt tipleri için ve tüm enlemlerde, nüfusun bir kısmı D Vitamini Eksikliği çeker. Bu oran kış aylarında ve koyu tenli bireylerde daha yüksektür ve kutuplara yaklaştıkça artmaktadır.

D Vitamini gribin önlenmesinde çok önemli bir rol oynayabilir. D Vitamini eksikliği ve solunum yolları enfeksiyonlarını birbirine bağlayan bir çok araştırma vardır. D Vitamini eksikliğinin teşhisi ve tedavisi son derece kolay, ucuz ve risksizdir. D Vitamini ve grip hakkında bilinenler göz önüne alındığında, bir çokları D Vitamini eksikliği sorununun önemli bir kamu sağlığı sorunu olduğu konusunda hemfikirdir.


Referanslar

^ Cannell JJ, Vieth R, Umhau JC, et al. (December 2006). "Epidemic influenza and vitamin D". Epidemiol. Infect. 134 (6): 1129–40. doi:10.1017/S0950268806007175. PMC 2870528. PMID 16959053. http://www.pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?tool=pmcentrez&artid=2870528.
^ Cannell JJ, Zasloff M, Garland CF, Scragg R, Giovannucci E (2008). "On the epidemiology of influenza". Virol. J. 5: 29. doi:10.1186/1743-422X-5-29. PMC 2279112. PMID 18298852. http://www.pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?tool=pmcentrez&artid=2279112.
^ Shaman J, Kohn M (March 2009). "Absolute humidity modulates influenza survival, transmission, and seasonality". Proc. Natl. Acad. Sci. U.S.A. 106 (9): 3243–8. doi:10.1073/pnas.0806852106. PMC 2651255. PMID 19204283. http://www.pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?tool=pmcentrez&artid=2651255.
^ Ginde AA, Mansbach JM, Camargo CA (February 2009). "Association between serum 25-hydroxyvitamin D level and upper respiratory tract infection in the Third National Health and Nutrition Examination Survey". Arch. Intern. Med. 169 (4): 384–90. doi:10.1001/archinternmed.2008.560. PMID 19237723.
^ massgeneral press release http://www.massgeneral.org/about/pressrelease.aspx?id=1103
^ food consumer newsite http://www.foodconsumer.org/newsite/2/other_diseases/vitamin_d_as_effective_as_vaccine_in_preventing_flu_1403100231.html
^ http://www.ajcn.org/cgi/content/abstract/ajcn.2009.29094v1
^ Smiley DF. Seasonal factors in the incidence of the acute respiratory infections. Am J Hyg 1926;6:621-6, p. 626
^ Termorshuizen F, Wijga A, Gerritsen J, Neijens HJ, van Loveren H (October 2004). "Exposure to solar ultraviolet radiation and respiratory tract symptoms in 1-year-old children". Photodermatol Photoimmunol Photomed 20 (5): 270–1. doi:10.1111/j.1600-0781.2004.00110.x. PMID 15379879.
^ Gigineĭshvili GR, Il’in NI, Suzdal’nitskiĭ RS, Levando VA. The use of UV irradiation to correct the immune system and decrease morbidity in athletes [in Russian]. Vopr Kurortol Fizioter Lech Fiz Kult 1990 May-Jun:30-3.
^ Wayse, V.; Yousafzai, A.; Mogale, K.; Filteau, S. (2004). "Association of subclinical vitamin D deficiency with severe acute lower respiratory infection in Indian children under 5 y". European journal of clinical nutrition 58 (4): 563–567. doi:10.1038/sj.ejcn.1601845. PMID 15042122.  edit
^ Rehman PK. Sub-clinical rickets and recurrent infection. J Trop Pediatr 1994;40:58.
^ Aloia JF, Li-Ng M. Re: epidemic influenza and vitamin D. Epidemiol Infect 2007;135:1095-6; author reply 1097-8.
^ Li-Ng M, Aloia JF, Pollack S, Cunha BA, Mikhail M, Yeh J, Berbari N. A randomized controlled trial of vitamin D3 supplementation for the prevention of symptomatic upper respiratory tract infections. Epidemiol Infect. 2009 Oct;137(10):1396-404. Epub 2009 Mar 19. PMID 19296870
^ Heaney RP, Armas LA, Shary JR, Bell NH, Binkley N, Hollis BW. 25-Hydroxylation of vitamin D3: relation to circulating vitamin D3 under various input conditions. Am J Clin Nutr. 2008, 87(6):1738-1742.
^ Ginde AA, Mansbach JM, Camargo CA Jr. Association between serum 25-hydroxyvitamin D level and upper respiratory tract infection in the Third National Health and Nutrition Examination Survey. Arch Intern Med. 2009 Feb 23;169(4):384-90.
^ Laaksi I, Ruohola JP, Tuohimaa P, Auvinen A, Haataja R, Pihlajamäki H, Ylikomi T. An association of serum vitamin D concentrations < 40 nmol/L with acute respiratory tract infection in young Finnish men. Am J Clin Nutr. 2007 Sep;86(3):714-7.
^ Karatekin G, Kaya A, Salihoğlu O, Balci H, Nuhoğlu A. Association of subclinical vitamin D deficiency in newborns with acute lower respiratory infection and their mothers. Eur J Clin Nutr. 2009 Apr;63(4):473-7.
^ Zasloff M. Antimicrobial peptides of multicellular organisms.Nature 2002;415:389-95.
^ Zasloff M. Fighting infections with vitamin D. Nat Med 2006;12:388-90.
^ Wang TT, Nestel FP, Bourdeau V, et al. Cutting edge:1,25-dihydroxyvitamin D3 is a direct inducer of antimicrobial peptide gene expression. J Immunol 2004;173:2909-12. [Erratum in J Immunol 2004;173:6489.]
^ Gombart AF, Borregaard N, Koeffler HP. Human cathelicidin antimicrobial peptide (CAMP) gene is a direct target of the vitamin D receptor and is strongly up-regulated in myeloid cells by 1,25-dihydroxyvitamin D3. FASEB J 2005;19:1067- 77.
^ Liu PT, Stenger S, Li H et al. (2006). "Toll-like receptor triggering of a vitamin D–mediated human antimicrobial response". Science 311 (5768): 1770–3. doi:10.1126/science.1123933. PMID 16497887.
^ White JH. Vitamin D signaling, infectious diseases, and regulation of innate immunity. Infect Immun 2008;76:3837-43.
^ Schauber J, Dorschner RA, Coda AB et al. (2007). "Injury enhances TLR2 function and antimicrobial peptide expression through a vitamin D–dependent mechanism". J Clin Invest 117 (3): 803–11. doi:10.1172/JCI30142. PMC 1784003. PMID 17290304. http://www.pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?tool=pmcentrez&artid=1784003.
^ Liu PT, Stenger S, Li H et al. (2006). "Toll-like receptor triggering of a vitamin D–mediated human antimicrobial response". Science 311 (5768): 1770–3. doi:10.1126/science.1123933. PMID 16497887.
^ Dowell SF, Kupronis BA, Zell ER, Shay DK. Mortality from pneumonia in children in the United States, 1939 through 1996. N Engl J Med 2000;342:1399-407.
^ MacDonald D, Swaminathan R. Seasonal variation in 25-OH vitamin D in plasma of Hong Kong Chinese. Clin Chem 1988;34:2375.
^ Levis S, Gomez A, Jimenez C et al. (2005). "Vitamin D deficiency and seasonal variation in an adult South Florida population". J Clin Endocrinol Metab 90 (3): 1557–62. doi:10.1210/jc.2004-0746. PMID 15634725.
^ Shek LP, Lee BW. Epidemiology and seasonality of respiratory tract virus infections in the tropics. Paediatr Respir Rev 2003;4:105-11.
^ Agarwal KS, Mughal MZ, Upadhyay P, Berry JL, Mawer EB, Puliyel JM. The impact of atmospheric pollution on vitamin D status of infants and toddlers in Delhi, India. Arch Dis Child 2002;87:111-3.
^ Leung SS, Lui S, Swaminathan R. Vitamin D status of Hong Kong Chinese infants. Acta Paediatr Scand 1989;78:303-6.
Başlık: D Vitamini Sırt Ağrısı,Depresyon,Diyabet,Prostat ve Bağırsak Kanserinden Koruyor
Gönderen: Mücteba - 18 Mayıs 2015, 19:12:34
D VİTAMİNİ SIRT AĞRISI, DEPRESYON, DİYABET, PROSTAT KANSERİ VE BAĞIRSAK KANSERİNDEN KORUYOR

Yeni Yapılan Çalışmalar D vitamininin sırt ağrısı, depresyon, prostat kanseri, Diyabet (Şeker Hastalığı), kolon (bağırsak) ve rektum kanserinden koruduğunu ortaya koydu. Bu çalışmaların özetleri kısaca şöyledir:

D Vitamini kronik sırt ağrılarında faydalı oluyor. D vitamini alan ve sırt ağrısı olan kişilerde bu ağrı azalmakta,

D Vitamini kan düzeyi 40’ın altında olanlarda Depresyon daha sık görülmektedir,

Kolon ve rektum kanserleri ve Prostat Kanseri D Vitamini alanlarda daha az görülmektedir,

D Vitamini Beyin hasari ve beyin iskemisinde faydalı olmakta,

D vitamini ve kalsiyum alan kilolu kişilerde kilo kaybı daha fazla oluyor,

D vitamini alanlarda Diyabet (Şeker Hastalığı) kontrolu daha iyi olmakta ve şeker hastalığı çıkışı gecikmekte yani önlemektedir.

D VİTAMİNİ KONTROLU İÇİN kanda (25 OH D3 ) VİTAMİNİ DÜZEYİNİ HER YIL ÖLÇTÜRÜN. Bu ÖLÇÜMÜN 50 CİVARINDA OLMASI GEREKİR. DAHA DÜŞÜK İSE BİR ENDOKRİN UZMANINA BAŞVURARAK TEDAVİ OLUNUZ.

D VİTAMİNİ NEDİR?

D vitaminine tıp dilinde kalsiferol adı da verilir. D vitamininin D2 ve D3 olmak üzere iki tipi vardır. Yağda çözünen bir vitamin olan D vitamini ya besinlerle alınır ya da cildimizde güneş ışığının etkisi ile oluşur. Bitkilerde veya gıdalarda D2 vitamini vardır. Vücuda giren D vitamini karaciğer ve böbrekte değişime uğrayarak daha etkili bir kimyasal yapıya kavuşur. Kanımızda ise en fazla 25 OH D kimyasal yapısı şeklinde bulunur. Cildimizde güneşin etkisiyle oluşan D vitaminin fazlası güneş ışığı tarafından yok edilir. O nedenle fazla güneşte kalma nedeniyle D vitamini zehirlenmesi oluşmaz.

Kandaki kalsiyumun normal sınırlarda olmasını D vitamini ve paratiroit hormonu ayarlar. Boynumuzun ön tarafında bulunan tiroit bezinin arkasına yerleşmiş paratiroit bezlerinden salgılanan paratiroit hormonu ile D vitaminin etkili çalışması sonucunda kan kalsiyum düzeylerinde bozulma (azalma veya artma) olmaz. D vitamini, gıdalarla alınan kalsiyumun bağırsaklardan emilimini, kemiklerden kalsiyumun geri çekilmesini ve böbreklerden kalsiyumun tekrar geri emilmesini sağlayarak kan kalsiyumunu normal sınırlar içinde tutar.

D Vitaminin Görevleri:

• Kandaki kalsiyum ve fosforun normal sınırlarda olmasını sağlar.
• Bağırsaklardan kalsiyum emilimini sağlar.
• Kemiklerin güçlü olmasını sağlar.
• Çocuklardaki Raşitizm hastalığı ve erişkinlerde osteomalazi denen kemik hastalıklarının oluşmasını önler.
• Vücut direncini yani bağışıklık sistemini güçlendirir
• Pankreas bezinden insülin hormonunun salgılanmasını düzenler.
• Damarlardaki kan basıncını yani tansiyonu düzenler ve yüksek tansiyon yüksekliğini azaltır
• D vitamini, kemik ve diş dokusunun gelişimi için gereklidir. Bu yüzden çocuklarda ihtiyaç daha fazladır. Eksikliğinde diş ve kemikle ilgili bozukluklar meydana gelir.
• D vitamini bazı kanserlerin, otoimmün hastalıkların, kalp hastalıkları ve Tip 1 diyabetin gelişimini ve tüberkuloz (verem) gelişmesini önler.
• D vitamini kaslara güç verir, eksikliğinde kas güçsüzlüğü ve ağrı olur. Atletlerin performansında D vitamini bu nedenle önemlidir. Yaşlılarda kasları güçlendirerek düşmeleri önler.
• Depresyon ve şizofreniden korur.

D Vitamini hangi Besinlerde Bulunur?

D vitamini özellikle yağlı balıklarda (somon balığı, karides) ve balık yağında vardır. Yumurta sarısı, karaciğer, peynir, süt ve süt ürünlerinde de bulunur. Vücutta yeterli D vitamini olması için güneş ışığından da yararlanılmalıdır.

D vitamine ihtiyaç 19-50 yaş arasında günlük 200 ünite, 51-70 yaş arası 400 ünite ve 70 yaşın üzerinde 600 ünite kadardır.

D Vitamini Ne Kadar Almalı?

50 yaşın üzerinde D vitamini alımı yetersizdir. 50 yaşına kadar günde 200 ünite, 50-70 yaş arası 400-600 ünite D vitamini alınmalıdır. Ancak yapılan çalışmalar yetersiz güneş ışığı alan çocuk ve erişkinlerin 800-1000 ünite D vitamini almak gerektiğini ortaya koymuştur. Bu nedenle herkesin günlük 800 ünite D vitamini alması uygundur.

En kolay D vitamini alma yolu günde en az 15 dakika güneş ışığına maruz kalmaktır. Her gün el, yüz ve kolların 15 dakika güneş görmesi gerekir. Haftada 4-6 defa bu işlemi yapmak faydalıdır. Eğer bu mümkün değilse, en azından günlük 400 ünite D vitamini almak faydalı olur. Güneş görmeyen ülkelerde yaşayan insanlarda D vitamini vücutta daha az olduğundan multipl skleroz denilen hastalık daha çok görülür.

D vitamini eksik kişilerde vitamin D2 ‘nin 50.000 ünitelik kapsülü haftada bir verilir ve 8 hafta süreyle verilir. Daha sonra her 2-4 haftada bir verilir. Diğer bir tedavi şekli ise her gün 1000 ünite D3 vitamini veya 3000 ünite D2 vitamini hergün verilmelidir.

Yeterli D vitamini alım miktarı erişkinler için günlük 400 ünitedir. 70 yaşın üzerinde bu doz günde 800 ünite olmalı ve birlikte 1200 mg kalsiyum almalıdır.


KAYNAKLAR
1. Prof Dr Metin Özata, Vitamin, Mineral,Bitkisel Ürün Rehberi, Gürer yayınları, 2008
Başlık: Demir Eksikliği
Gönderen: Mücteba - 20 Mayıs 2015, 12:50:49
Demir Eksikliği

Demir, vücudumuzda yüzlerce protein ve enzimin yapısında bulunan çok önemli bir mineraldir. Kan yapımı için yeteri kadar demir almamız gerekmektedir. Demir eksikliği dünyanın en sık görülen beslenme problemidir ve dünya nüfusunun %30’unda görülür. Türkiye’deki kadınların ve çocukların çoğunda demir eksikliğine bağlı kansızlık vardır.

Demir, kanımızda kırmızı kan hücrelerinin içinde bulunan ve oksijeni taşıyan hemoglobin isimli bir proteinin yapısında bulunur. Demir eksikliğinde dokulara oksijen yeteri kadar taşınamadığından yorgunluk, iş performasında azalma ve bağışıklık sisteminde zayıflama oluşur. Ancak fazla alınan demir ise vücuda zararlıdır ve ölüme bile neden olabilir. Vücuttaki demirin 2/3’si hemoglobin’de, % 15’i ise depo edilmiş olarak karaciğer ve dalakta bulunur. Depo demirine ferritin adı verilir.

Demir ayrıca kaslarda oksijen taşıyan myoglobulinde, bazı enzimlerin yapısında bulunmaktadır. Demir depoları bağırsaktan alınan demir ile düzenlenmektedir. Demir alımı yetersiz ise veya fazla kan kaybı nedeniyle demir eksikliği oluşmuşsa kansızlık meydana gelir. Kadınlarda adet kanamalarının fazlalığı demir eksikliğinin en önemli nedenlerinden birisidir.


Demirin Bağırsaklardan Emilimini Neler Bozar veya Artırır?

Sağlıklı bir kişide besinlerle alınan demirin ancak %10-15’i bağırsaklardan emilmektedir. Vücuttaki demir depoları bağırsaklardan demir emilim oranını etkiler. Vücudunuzda demir az ise bağırsaklardan daha çok demir emilimi olmaktadır. Vücutta demir çoksa bağırsaklardan demir emilimi az olur. Ette bulunan demirin emilimi daha iyi iken sebzelerdeki demirin emilimi daha azdır.

Et proteinleri ve C vitamini demirin emilimini artırmaktadır. Gıdaların içinde bulunan kalsiyum, çay, pirinç ve bakliyatlar (kuru fasulye, nohut, mercimek gibi) ve soya yağı veya proteini bağırsaklardan demir emilimini azaltırlar. Kanınızda ferritin denen demir az ise veya demir yetmezliğine bağlı kansızlık varsa çayı yemekler arasında ve yemekten 1 saat sonra içmelidir.

Demir Hangi Gıdalarda Bulunur?

Demir kırmızı ette çok bulunur, beyaz ette ise çok az bulunur. Kuzu ciğeri, kuru kayısı, kepekli ekmek, sığır eti, yumurta, biftek, kırmızı şarap, soya, kuru fasulye, bezelye, patates, kuru üzüm, pekmez ve ıspanak gibi besinlerde demir vardır. Kolesterol korkusu nedeniyle kırmızı et yemeyenlerde sıklıkla demir eksikliği ve kansızlık oluşur. Bu nedenle kolesterol yüksekliği dahi olsa haftada bir kez haşlama olarak kırmızı et yemek gerekir.

Günlük Demir İhtiyacı Ne Kadar?

Günlük demir ihtiyacı 7-12 aylık bebeklik döneminde 11 mg/gün, 1-3 yaş arasında 7 mg/gün, 19-50 yaş arası erkeklerde 8 mg/gün, kadınlarda 18 mg/gün, gebelikte 27 mg/gün ve emzirme döneminde 9-100 mg/gün’dür.

Kadınlarda adetlerle fazla kanama olması veya başka kanamalar nedeniyle (ameliyatlar, kesikler, trafik kazası, hemoroidler) demir kaybı olunca vücut bunu önce depo demirinden karşılamaya çalışır. Depo demiri denen ferritin de azalınca kansızlık oluşmaya başlar. Demir eksikliği oluştuğunda kandaki ferritin düzeyi azalır. Bu nedenle vücutta demir eksikliği olup olmadığını anlamak için kanda ferritin düzeyi ölçümü yapılmaktadır.

Demir eksikliğinin başlıca nedenleri nelerdir?

• Diyetle az demir almak, kırmızı et yememek, vejetaryen bir diyet uygulamak
• Bağırsaklardan demir emiliminin az olması (mide ameliyatları geçirmek, midede helikobakter pilori enfeksiyonu olması) ve bağırsak hastalıkları
• Aşırı kan kaybetmek; adetlerle aşırı kan kaybı, rahimde spiral kullanımı, ameliyatlarda kan kaybı
• Demir ihtiyacının artması (gebelik, aşırı egzersiz yapılması gibi)
• Dializ hastaları
• A vitamini eksikliği

Demir Eksikliğine Bağlı Kansızlık (Anemi)

Demir alımı kayıptan fazla olunca önce demir depoları azalmaya başlar. Bu aşamada kanda ferritin düşer. Dünyada % 80 kişide demir yetersizliği vardır. Bu azalma devam ederse kemik iliğinde kan yapılamayacağından kansızlık oluşur. Toplumda % 30 kişide demir eksikliği anemisi vardır. Kansızlığa tıp dilinde anemi denir. Demir eksikliğine bağlı kansızlık toplumda çok sıktır.

Demir yetmezliğine bağlı kansızlık (anemi) olduğunda şu belirtiler ortaya çıkar:

• Yorgunluk, halsizlik
• Solgunluk, tırnaklarda kırılma, çarpıntı
• Üşüme
• Baş dönmesi, baş ağrısı
• Uykusuzluk
• Halsizlik ve güçsüzlük
• İş veriminde düşme
• Okul performansında azalma
• Beyin fonksiyonlarında azalma
• Vücut direncinde düşme ve enfeksiyonlara sık yakalanma
• Dilde iltihap
• Çok az hastada toprak yeme (pica anemisi)

Kimler İlave Demir İlacı Kullanmalıdır?

Demir kaybı fazla olan ve demir ihtiyacının arttığı durumlarda demir ilacı alınmalıdır.

Bu durumlar şunlardır:

• Gebeler
• Erken doğan ve düşük ağırlıklı bebekler
• Emen bebekler
• Ergenlik çağındaki kızlar
• Fazla adet kanaması olan kadınlar
• Böbrek yetmezliği olan ve dialize girenler
• Bağırsak ve mide hastalığı olanlar (Çöliak ve Crohn hastalığı gibi)

Bu kişilerde kanda demir düzeyine bakıp ona göre ilaç verilmelidir.

Demir İlacı Alırken Dikkat Edilecek Hususlar:

Demir yetmezliği anemisi olanlarda demir ilacı verilir. Amaç demir depolarını doldurmak ve kansızlığı düzeltmektir. Kanda hemeglobin düşük ise kanda ferritin düzeyi ölçülür ve ferritin 15 mikrogram/lt den düşükse demir ilacı tedavisine ihtiyaç var demektir. Demir ilaçlarındaki demir ferroz ve ferik durumdadır. Ferroz sülfat, ferroz fumarat ve ferroz glukonat olarak alınan demir ilacı en iyi emilen türleridir.

Demir hapları genellikle aç karna alınmalıdır. Böylece demir ilacının emilimi daha iyi olur. Bazı demir ilaçları da sıvı şeklinde flakon içinde olur ve içilir. Ancak demir ilacı tedavisi sırasında bulantı, kusma, dışkıda siyahlaşma, kabızlık ve ishal olabilir. Bu tür şikayetleri azaltmak için demir ilacı besinlerle birlikte ve önceleri düşük dozda başlayıp sonra artırarak alınabilir.

Demir ilacı antiasit denilem mide haplarının alımından 4 saat sonra alınmalıdır. İki değerli demir ilacı alınıyorsa emilimini artırmak için 250 mg C vitamini ilave olarak alınabilir. 325 mg’lık demir sülfat ilacının içinde 65 mg elementer demir vardır. Tedavide günde 150-200 mg elementer demir alınacak şekilde doktorunuz ilacınızın dozunu ayarlar. Bazen demir ilacı iğne olarak intramuskuler (kabadan) yapılabilir. Demir ilacı tedavisiyle kanda hemeglobin 2-3 hafta sonra artmaya başlar.

Demir ilacı aldığı halde kansızlığı bir türlü düzelmeyen hastalar olabilir.

Bunun nedeni şunlar olabilir:

• Teşhis yanlış olabilir. Hastada talessemi veya myelodisplastik sendrom denilen başka kan hastalıkları vardır.
• Hastada demir ilacına cevap verilmesini engelleyen başka hastalıklar olabilir. Bunlar kronik hastalık anemisi, böbrek yetmezliği olabilir.
• Demir ilacıyla birlikte antasit gibi başka ilaçlar kullanıyor olabilir. Bunlar emilimi bozar
• Demir kaybı alınandan fazla olabilir. Buna örnek olarak bağırsaktan kanama ve dializdir.
• Hastada demir emilim bozukluğu olabilir. Helikobakter pilori hastalığı, gastrit, çöliak hastalığı varsa demir emilimi bozuktur.

Demir İlacı Rasgele Alınacak Bir İlaç Değildir:

Demir, rasgele alınacak bir ilaç değildir. Alınan demirin fazlası vücutta özellikle kalp, karaciğer ve kemik iliğinde birikerek zararlı olur. Kanımızda demir çok artarsa karaciğerde siroz ve kalp yetmezliği gelişebilir. Bu nedenle erişkin yaştaki erkekler ve menopozdaki kadınlarda demir eksikliği yoksa ilave demir alınmamalıdır. Sık kan alan hastalar da demir ilacı alırken dikkatli olmalıdır.

KAYNAK: Prof Dr Metin Ozata, Vitamin, Mineral, Bitkisel Urun Kullanım Rehberi, Gürer Yayınları, 2008
Başlık: Vitaminler
Gönderen: Mücteba - 02 Haziran 2015, 15:01:14
Vitaminler

Ülkemizde ve dünyada son yıllarda vitamin ve mineral ilaçları yanı sıra besin desteği ürünleri tüketiminde büyük bir artış vardır. Bu ilaçların ve ürünlerin kullanımının bilinçsizce yapıldığı ve bazı kişilerde yan etkiler yaptığı bilinen bir gerçektir. Özellikle bitkisel olarak tanımlanan ve doğal olduğu iddia edilen besin destekleri reçetesiz satıldığı için satın almak veya ulaşmak kolaydır. Halbuki bu ürünlerin de bir doktorun gözetiminde kullanılması gerekir.

Özellkle hastalığı olan ve ilaç kullanan kişilerin bu tür bitkisel-herbal ürünler kullanırken daha çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Bu ürünlerin hastalık tedavisi için kullanılamayacağı dsadece destek ürünleri olduğu veya tamamlayıcı oldukları unutulmamalıdır. İlaçları bırakıp sadece bu tür bitkisel besin destekleri ürünleriyle tedavi olmayı düşünmek kadar yanlış bir şey olamaz.

Vitamin ve mineraller günlük diyetin vazgeçilemez besin ögleridir. Yeterli ve dengeli beslenmek vitaminlerin ve minerallerin yeterli alınmasını sağlar. Bununla birlikte bazı şartlar altında ve belirli yaş grubunda ilave vitamin ve mineral desteğine ihtiyacımız olmaktadır. Bazı kişiler doktoruna sormadan rastgele vitamin ilaçları almaktadır. Bu ilaçların da fazlası zararlıdır ve kullanımı konusunda bilinçli olmak gerekmektedir.

Vitaminler, vücudumuzdaki birçok metabolik olayın gerçekleşmesinde önemli görevleri olan maddelerdir. Vücudumuz vitaminleri kendisi yapamadığından gıdalarla almak zorundayız.

Vitaminler, vücudumuzda görev yapan enzim adı verilen proteinlerin yapısına girerek biyolojik olayların düzenlenmesini sağlar. Vitaminler olmadan vücuttaki bir çok faaliyet başlatılamaz ve sürdürülemez.

Vitaminleri yeterli almanın en iyi yolu dengeli beslenmek ve farklı gıdaları yemektir. Farklı gıda yemek çeşitli vitaminleri ve mineralleri almamaız açısından çok önemlidir. Bu şekilde beslenen bir kişinin ilave vitamin-mineral almasına gerek kalmaz. Bazı durumlarda ise ilave vitamin ilacı almak gerekebilir. Ancak yüksek dozda alınan bazı vitaminler vücudumuzda birikerek zararlı olur. Bu nedenle vitaminler gelişigüzel kullanılacak ilaçlar değildir.

Vitamin eksikliğinde sağlık sorunları yavaş yavaş ortaya çıkar, zaman içinde yorgunluk veya başka şikayetler görülür. Bir sonraki aşama bedensel rahatsızlıktır. Vitamin eksikliği giderilmez ise ölümle sonuçlanabilecek ciddi hastalıklar ortaya çıkabilir.

Her vitaminin değişik görevleri vardır. Doğal ve sentetik vitaminler arasındaki fark henüz tespit edilememiştir. Dengeli beslenerek vitamin ve mineral ihtiyacımızı doğal besinlerden yeterli derecede karşılayabiliriz. Bununla birlikte bebekler, gebeler, yaşlılar, alkolikler, sigara içenler, uzun süreli ilaç kullananlar, vejetaryenler ve zayıflama diyeti uygulayanlara vitamin desteği gerekir.

Vitamin ve minerallerin kalorisi yoktur, kilo yapmaz. Tüm vitamin ve mineraller gıdalarda bulunur. Uzun zaman vitamin ve mineralden eksik beslenirseniz vitamin yetmezliği ortaya çıkar. Vitaminlerin en iyi şekli vitamin ilaçları değil gıdalarda olanlardır.

Yağda Eriyen ve Suda Eriyen Vitaminler:

Vitamin ve minerallerin çoğu ince bağırsakların üst kısmından emilir. B12 vitamini ve mağnezyum ise ince bağırsağın ileum ve jejunum kısmından emilir.

Vitaminler, yağda çözünen ve suda çözünen vitaminler olmak üzere 2 gruba ayrılır. A,D,E ve K vitaminleri yağda çözünürler. Yağda çözünen vitaminlerin emilimi için bağırsaklarda safra keseinden gelen safraya ihtiyaç vardır. Yağda eriyen vitaminler kanda yağla birlikte dolaşır ve yağ hücrelerinde depolanırlar. Yani yağda çözünen A, D, E ve K vitaminlerinin fazlası vücutta birikir ve fazlası atılmaz.

B vitaminleri ve C vitamini gibi suda çözünen vitaminler vücudumuzda kolayca emilir. Yağda eriyen vitaminlerin aksine suda eriyen vitaminler bağırsaklardan emilmesi için safra asitine ihtiyaç duymazlar. Vücudumuz suda eriyen vitaminleri (ADEK vitaminleri dışındaki bütün vitaminler) idrarla atılırlar yani vücutta birikmezler.

Amerikan Diyetisyenler Derneği’nin Vitamin Kullanım Önerileri aşağıdaki gibidir:

• Folik asit vitamini: Gebelik döneminde her gün 400 mikrogram alınmalıdır. Bebekte sakatlık gelişmesini önler.
• Midesinde atrofik gastrit isimli bir hastalığı olanlarda B12 vitamini desteği gerekebilir. 50 yaşından büyüklerin % 10-30’unda B12 vitamini eksikliği olabilir. Bu kişilerin B12 vitamini alması gerekir.
• Kalsiyum: 9-18 yaş arası 1300 mg/gün

19-50 yaş arası 1000 mg/gün

51 yaş üzeri 1200 mg/gün alınmalıdır.

• Yaşlılarda ve kadınlarda menopoz sonrası D vitamini alınmalıdır.
• Vejetaryenler (et yemeyen, sadece sebze ve meyve yiyenler): B12, D vitamini ve kalsiyum almalıdır.
• Gebelikte demir ilavesi gerekir.

İlave vitamin alınması gereken durumlar aşağıda verilmiştir:

• 65 yaşın üzerindeki kişiler, B6, B12, folik asit vitamini ve D vitamini almalıdır.
• Menopozdaki kadınlar ilave kalsiyum ve D vitamini almalıdır.
• Yeterince yemek yiyemeyen kişiler ilave vitamin almalıdırlar
• Düşük kalorili diyet yaparken (günlük 1200 kalorinin altında diyet yaparken) ilave vitamin alınmalıdır.
• Sigara içenler, C vitamini, B6 vitamini ve folik asit vitamini almalıdırlar
• Aşırı alkol alıyorsanız tiamin vitamini, folik asit vitamini, A vitamini, D vitamini ve B12 vitamini almalısınız
• Gebe olanlar kalsiyum, folik asit, biotin ve demir desteği almalıdır.
• Bağırsak hastalıkları medeniyle alınan besinlerin bağırsaklardan emiliminin bozukluğu varsa ilave vitamin almak gerekir.
• Şeker hastalığınız varsa damar sağlığı için tiamin vitamini alınız
• Sık hasta olanlarda bağışıklık sistemi zayıftır ve bunun temelinde vitamin eksikliği olup olmadığı araştırılmalı ve eksik vitaminler verilmelidir.
• Yaşlı kişiler eğer yeterince yemek yitemiyorsa, güneş ışığı görmüyorsa, laktoz intoleransı varsa ve mide asit değişikliğine bağlı B12 vitamin emilmesi bozukluğu varsa vitamin alınmalıdır.
• Vejeteryan olup tavuk, yumurta yemeyen ve süt ürünü içmeyen veya tüketmeyenlerde B12 vitamin eksikliği olur.
• Laktoz intoleransı (süt içince ishal olmak) olanlar veya süt veya süt ürünü sevmeyenler vitamin almalıdır
• Kronik hastalığı olup bu nedenle düzenli ilaç kullanan veya ameliyat olanlar
• Öğün atlayan ve bunu devamlı yapan kişiler

Çoğu İnsanın Alması Gereken Vitaminler:

Yapılan çalışmalar çoğu insanın günlük beslenmesi ile yeteri kadar folik asit vitamini, B6 vitamini, B12 vitamini, D vitamini ve E vitamini alamadığını göstermiştir. Bu vitaminlerin ilave olarak standart multivitamin ilaçlarla alınması uygundur. Çok fazla vitamin içeren, ‘’mega’’ veya ‘’hiper’’doz denilen vitamin ilaçlarını almaya gerek yoktur. Gebelikte ilk ay mutlaka günlük 400 mikrogram folik asit alınmalıdır. Gebelikte multivitamin de alınabilir. Ancak gebeliğin ilk 3 ayında fazla A vitamini alınması zararlıdır..

Yüksek Dozda Vitamin Almanın Zararları:

• A vitaminin fazla alınırsa vücutta birikir ve zararlı olur.
• B6 vitamini, D vitamini, niasin vitamini, demir ve selenyum minerallerinin fazlası zararlıdır.
• D vitamini fazla alınırsa kanda kalsiyum aşırı yükselir ve zararlı olur.
• Gebeliğin ilk üç ayında fazla A vitamini alınırsa, çocukta sakatlık yapar.
• Yüksek dozda E vitamini almak K vitamininin etkisini bozduğundan Coumadin isimli kanı sulandıran ilaç kullanan kalp hastalarında zararlı olabilir
• Çinkonun fazla alınması vücut direncini (bağışıklık sistemini) bozar ve iyi kolesterol olarak bilinen HDL kolesterolü azaltır.
• Yüsek dozda multivitamin alan erkeklerde prostat kanser riskinin arttığı saptanmıştır.

Vitamin İlacı Kullanırken Nelere Dikkat Etmeli?

Vitamin ilaçları kullanırken aşağıdaki hususlara dikkat etmeliyiz:

1- İlacın etiketini ve prospektüsünü okuyunuz: İlacın içinde bulunan maddeleri ve vitaminleri okuyunuz. Vitaminlerin miligram ve ünitelerine dikkat ediniz.
2- Üzerinde ‘’Mega’’ , ‘’Süper’’, ‘’Hiper’’ yazan ürünleri kullanmayınız. Bu ürünlerde aşırı dozda vitamin olabilir.
3- Vitamin ilacının içinde başka ilave maddeler veya kimyasal ürünler olmamasına dikkat ediniz.
4- Son kullanma tarihine dikkat ediniz.
5- İlaçları serin, kuru yerde saklayınız. Nemli ortamda bulundurmayınız.


KAYNAK: VITAMIN-MINERAL , B;TKİSEL URUN KULLANIM REHBERİ, Metin Özata, GÜRER YAYINLARI, , 2008 Haziran
Başlık: Vitamin Kullanımı
Gönderen: Mücteba - 02 Haziran 2015, 15:20:23
Vitamin Kullanımı

Vitaminler, vücudumuzdaki birçok metabolik olayın gerçekleşmesinde önemli görevleri olan maddelerdir.  Vücudumuz vitaminleri kendisi yapamadığından gıdalarla  almak zorundayız.
Vitaminler,  vücudumuzda görev yapan  enzim adı verilen proteinlerin yapısına girerek biyolojik  olayların düzenlenmesini sağlar.  Vitaminler olmadan vücuttaki bir çok faaliyet başlatılamaz  ve sürdürülemez.
Vitaminleri yeterli almanın en iyi yolu dengeli beslenmek ve farklı gıdaları yemektir. Farklı gıda yemek çeşitli vitaminleri ve mineralleri almamız açısından çok önemlidir.  Bu şekilde beslenen bir kişinin ilave vitamin-mineral almasına gerek kalmaz ise de yapılan araştırmalar çoğu kişinin yeterli beslenmediğini ortaya koymuştur.  Bazı durumlarda ise mutlaka  ilave vitamin ilacı almak gerekebilir. Ancak yüksek dozda alınan bazı vitaminler vücudumuzda birikerek zararlı olur. Bu nedenle vitaminler gelişigüzel kullanılacak ilaçlar değildir.
Vitamin  eksikliğinde sağlık sorunları yavaş yavaş ortaya çıkar, zaman içinde yorgunluk veya  başka  şikayetler görülür. Bir sonraki aşama bedensel  rahatsızlıktır. Vitamin eksikliği giderilmez ise  ölümle sonuçlanabilecek ciddi hastalıklar ortaya çıkabilir.

Vitamin  Kullanım Önerileri aşağıdaki gibidir:

• Folik asit vitamini: Gebelik döneminde her gün  400 mikrogram alınmalıdır. Bebekte sakatlık gelişmesini önler.
• Midesinde atrofik gastrit isimli bir hastalığı olanlarda B12 vitamini desteği gerekebilir. 50 yaşından büyüklerin % 10-30’unda B12 vitamini eksikliği olabilir. Bu kişilerin B12 vitamini alması gerekir.

• Kalsiyum:
9-18 yaş arası 1300 mg/gün
19-50 yaş arası 1000 mg/gün
51 yaş  üzeri 1200 mg/gün  alınmalıdır.

• Yaşlılarda ve  kadınlarda menopoz sonrası  D vitamini alınmalıdır.

• Vejetaryenler (et yemeyen, sadece sebze ve meyve yiyenler): B12, D vitamini ve kalsiyum almalıdır.

• Gebelikte demir ilavesi gerekir.


İlave vitamin alınması gereken durumlar aşağıda verilmiştir:

• 65 yaşın üzerindeki kişiler, B6, B12, folik asit vitamini ve D vitamini almalıdır.
• Menopozdaki kadınlar ilave kalsiyum ve D vitamini almalıdır.
• Yeterince yemek yiyemeyen kişiler ilave vitamin almalıdırlar
• Düşük kalorili diyet yaparken (günlük 1200 kalorinin altında diyet yaparken) ilave vitamin alınmalıdır.
• Sigara içenler, C vitamini, B6 vitamini ve folik asit vitamini almalıdırlar
• Aşırı alkol alıyorsanız tiamin vitamini, folik asit vitamini, A vitamini, D vitamini ve B12 vitamini almalısınız
• Gebe olanlar kalsiyum, folik asit, biotin ve demir  desteği almalıdır.
• Bağırsak hastalıkları medeniyle alınan besinlerin bağırsaklardan emiliminin  bozukluğu  varsa ilave vitamin almak gerekir.
• Şeker hastalığınız varsa damar sağlığı için tiamin vitamini alınız
• Sık hasta olanlarda bağışıklık sistemi zayıftır ve bunun  temelinde vitamin eksikliği olup olmadığı araştırılmalı ve eksik vitaminler verilmelidir.
• Yaşlı kişiler eğer yeterince yemek yitemiyorsa, güneş ışığı görmüyorsa, laktoz intoleransı varsa ve mide asit değişikliğine bağlı B12 vitamin emilmesi bozukluğu varsa vitamin alınmalıdır.
• Vejeteryan olup  et, tavuk, yumurta yemeyen  ve süt ürünü içmeyen veya tüketmeyenlerde B12 vitamin eksikliği olur.
• Laktoz intoleransı (süt içince ishal olmak) olanlar veya süt veya süt ürünü sevmeyenler vitamin almalıdır
• Kronik hastalığı olup bu nedenle düzenli ilaç kullanan  veya ameliyat olanlar
• Öğün atalayan ve bunu devamlı yapan kişiler


Çoğu İnsanın Alması Gereken Vitaminler:

Yapılan çalışmalar çoğu insanın günlük beslenmesi ile  yeteri kadar folik asit vitamini, B6 vitamini, B12 vitamini, D vitamini ve E vitamini alamadığını göstermiştir.  Bu vitaminlerin ilave olarak standart  multivitamin ilaçlarla alınması uygundur. Çok fazla vitamin içeren, ‘’mega’’ veya ‘’hiper’’doz  denilen vitamin ilaçlarını almaya gerek yoktur.  Gebelikte ilk ay mutlaka  günlük 400 mikrogram folik asit alınmalıdır. Gebelikte multivitamin de alınabilir. Ancak gebeliğin ilk 3 ayında fazla A vitamini alınması zararlıdır. Yine gebelikte omega-3 alımının artırılması gerekir.


Aşırı Yorgunluk Varsa Hangi Vitamin Eksikliği Vardır?

Yorgunluk günlük hayatta çoğumuzun karşılaştığı bir durumdur.  Çok çalışmak, uykusuzluk, stres, bazı enfeksiyonlar yorgunluk yapabildiği gibi  kansızlık, bazı vitamin ve minerallerin eksikliğinde ve bazı hormonların az salgılanması durumunda  yorgunluk ortaya çıkabilir. Yorgunluk eğer devamlı ise  demir, B12 vitamini ve magnezyum eksikliği ilk akla gelen vitaminler olmalıdır. Kan şekeri düşüklüğü, tiroit hormonu azlığı ve böbreküstü bezinin az çalışması  (kortizol hormonu eksikliği) da  yorgunluk yapan diğer nedenlerdir.


Multivitamin İlaç Kullanımı:

Multivitamin ilaç kullanırken içindeki vitaminlerin oranlarına mutlaka bakmalıdır. Özellikle A vitamini dozu bazen çok yüksek olabilmektedir. İhtiyacınız olan vitaminler neyse ona uygun bir multivitamin almak ve bunu doktorunuza sormak gerekir. Özellikle yaşılılara beyin fonksiyonlarını artırmak için devamlı multivitamin verilmesinin faydalı olmadığı görülmüştür.  Yaşlılara folik asit verilmesinin işitme azlığına faydalı olduğunu bildiren çalışmalar vardır.


Yüksek Dozda Vitamin Almanın Zararları:

1. A vitaminin fazla alınırsa vücutta birikir ve  zararlı olur.
2. B6 vitamini, D vitamini, niasin vitamini, demir ve selenyum minerallerinin  fazlası zararlıdır.
3. D vitamini fazla alınırsa  kanda kalsiyum aşırı yükselir ve zararlı olur.
4. Gebeliğin ilk  üç ayında fazla A vitamini alınırsa, çocukta sakatlık yapar.
5. Yüksek dozda E vitamini almak K vitamininin etkisini bozduğundan  Coumadin isimli kanı sulandıran ilaç kullanan kalp hastalarında zararlı olabilir
6. Çinkonun fazla alınması vücut direncini (bağışıklık sistemini) bozar ve iyi kolesterol olarak bilinen  HDL kolesterolü  azaltır.
7. Yüsek dozda multivitamin alan erkeklerde prostat kanser riskinin arttığı saptanmıştır.
Başlık: Biotin Vitamini
Gönderen: Mücteba - 03 Haziran 2015, 11:10:08
Biotin Vitamini

Biotin, bir çok metabolizma olayında görev alan ve suda eriyen bir vitamindir. DNA’nın çoğalmasında biotin’in önemli rolü vardır. Biotin 4 önemli enzimin yapısına girer ki bu enzimlere karboksilaz enzimleri denir. Bu enzimler mitokondriumda bulunur ve heme ve demir metabolizmasında etkilidir. Bu enzimlerden en önemlileri asetik koA karboksilaz (ACC), piruvat karboksilaz (PC), propionil coA karboksilaz (PCC) ve beta-metilkrotonil coA karboksilaz (MCC)dır. Biotin bu enzimlerin yüzeyinde CO2 taşıyıcısı olarak önemli rol alır. Bu biyotine bağlı karboksilaz enzimleri doğuştan eksik olursa bebekte doğumdan sonra ve bir yaş içinde oluşan şiddetli nörolojik hastalık oluşur.

Çiğ yumurtada bulunan avidin isimli bir protein biotin’in emilimini bozar. Uzun süre çiğ yumurta içenlerde biotin eksikliği olur. Bu nedenle yumurta çiğ olarak içilmemelidir.

Biotin proteinler, folik asit, pantotenik asit ve B12 vitaminin kullanımını kolaylaştırır, tırnak ve saçları güçlendirir, kolesterol ve kan şekerinin normale dönmesine katkıda bulunur.

Günlük ihtiyaç 35-60 mikrogramdır. Normal serum konsantrasyonu 1500 pmol/L dir.

Biotin Eksikliği:

İnsanlarda biotin eksikliği nadir görülür. Eksikliğinde saçlarda dökülme, seboreik dermatit, alopecia, cilt bozuklukları, depresyon, halsizlik, halusinasyon (hayal görme) ve bacaklarda uyuşma ve karıncalanma olabilir. Biotin eksikliğinde demir metabolizmasında bozulma olduğu hücredeki mitokondriumda biyotine bağlı karboksilaz enzimlerinin çalışmadığı saptanmıştır.

Biotin Ne Zaman Kullanılmalı?

A) Gebelikte

Gebelikte biotin eksikliği olursa, doğan çocuklarda anormallikler veya sakatlıklar olabilir. Bu nedenle gebe kadınlar folik asitle birlikte (400 mikrogram/gün) en azından günlük 30 mikrogram biotin de almalıdırlar.

B)Diyabetes Mellitus (Şeker hastalığı varsa)

Kan şekeri iyi kullanılamadığında biotin eksikliği de olmaktadır. Biotin alan şeker hastalarında kan şekerinde düşme olmaktadır. Bu konuda çalışmalar az olsa da biotin vitaminin şeker hastalarına verilmesi faydalıdır.

C) Tırnak Kırılması:

Kırılması olan tırnaklarda biotin verilnmesi sonrası tırnaklarda kalınlaşma ve kırılmada azlık görülmüştür.

D) Saç Dökülmesi:

Biotin eksikliğinde saç dökülmesi görülürse de biotinle yapılmış bu konuda bilimsel çalışma yoktur.


Hangi Gıdalarda Biotin Vardır:

Tam buğday, yumurta sarısı, karaciğer, tavuk, kuzu eti, tam buğday ekmek, balık, süt ve peynirde biotin vardır. Biotin, bakteriler tarafından bağırsaklarda da üretilir.

Biotin Tedavisi:

Biotin, günlük 30 mikrogram doza kadar güvenle verilebilir. Fazlası idrarla atılır.

Epilepsi tedavisinde kullanılan ilaçlar (fenitoin, karbamazepin, valproik asit gibi ilaçlar) biotin’in bağırsaklardan emilimini bozar, antibiyotikler bağırsaklarda biotin üretimini önler. Bu nedenle epilepsi hastaları ve antibiyotik kullananlar biotin vitaminini ilave olarak almalıdırlar.

Vitamin İlacı Kullanırken Nelere Dikkat Etmeli?

Vitamin ilaçları kullanırken aşağıdaki hususlara dikkat etmeliyiz:

1- İlacın etiketini ve prospektüsünü okuyunuz: İlacın içinde bulunan maddeleri ve vitaminleri okuyunuz. Vitaminlerin miligram ve ünitelerine dikkat ediniz.
2- Üzerinde ‘’Mega’’ , ‘’Süper’’, ‘’Hiper’’ yazan ürünleri kullanmayınız. Bu ürünlerde aşırı dozda vitamin olabilir.
3- Vitamin ilacının içinde başka ilave maddeler veya kimyasal ürünler olmamasına dikkat ediniz.
4- Son kullanma tarihine dikkat ediniz.
5- İlaçları serin, kuru yerde saklayınız. Nemli ortamda bulundurmayınız.

KAYNAK: Prof Dr Metin Özata, Vitamin, Mineral,Bitkisel Urun Kullanım Rehberi, Gurer Yayınları, 2008
Başlık: C Vitamini
Gönderen: Mücteba - 04 Haziran 2015, 11:43:14
C Vitamini

C vitamini eski tarihlerde uzun gemi yolculuklarında sebze ve meyve yemeyen kişilerde skorbüt hastalığının ortaya çıkmasıyla kendini göstermiştir. C vitamini diyetteki 100 mg/gün doza kadar tamamen bağırsaklardan emilir. Diyetteki miktarı arttıkça emilimi azalır. Günde 1000 mg’dan fazla dozlarda yarısından azı ancak emilir. Fazlası idrarla atılır.

C vitamininin vücudumuzda yaptığı önemli görevleri şu şekilde sıralayabiliriz:

a) Vücudun mikroplara karşı direncinin artırılmasında
b) Kan damarlarının sağlamlığında rol alır.
c) Kemik, eklem bağları ve damarların yapısında bulunan kollajen isimli bir maddenin yapımını artırır
d) Noradrenalin isimli bir hormonun vücutta yapılmasında
e) Kolesterol isimli yağdan safra yapılmasında
f) Kuvvetli antioksidan maddedir. Vücudu oksijen radikalleri denen ve oksijenin vücutta yandıktan sonra oluşturduğu zararlı yan ürünlerinin hasarından korur. Vitamin E gibi diğer antioksidanların etkisini de artırır.
g) E vitamini ve folik asitin stabil hale gelmesini sağlar
h) Karnitin sentezinde faydalı olur ve böylece yağ asit transportuna katkıda bulunur.

C Vitamini Yetmezliği:

Sigara ve doğum kontrol hapları vücutta C vitamini düzeyini azaltır. Bu nedenle sigara içenler ve doğum kontrol hapı kullanan kişiler ilave C vitamini almalıdırlar.

Aspirin, C vitamininin idrarla atılmasını artırdığından eksiklik oluşabilir.

Kanı sulandırıcı ilaç alanlarda C vitamini alınınca bu ilaçların etkisi azalabilir. Bu nedenle coumadin gibi kanı sulandırıcı ilaç alanlar, günde 1 gramdan fazla C vitamini almamalıdır.

Yüksek dozda C vitamini alındığı sırasında kanınızda bazı tetkikler yanlış sonuç verebilir. Bu tetkikler bilirubin, kreatinin ve gaita’da gizli kan testleridir.

C vitamini eksikliğinde skorbüt isimli bir hastalık oluşur ki, bu hastalıkta diş etlerinde kanama ve dişlerde sallanma olur. Skorbüt hastalığında C vitamini eksikliğine bağlı kollajen sentezi bozulur ve bağ dokusu bozulur. Sonuçta da morarmalar, diş etlerinde kanama, peteşi denen nokta tarzı kanamalar, hiperkeratoz, eklem ağrıları, yara iyileşmesinde bozulma oluşur. Ayrıca halsizlik, eklem şişliği, eklem ağrıları, depresyon, nöropati gelişir.

C vitamini eksikliğinde ciltte kırışma, yaraların iyileşmesinde gecikme ve eklemlerde hassasiyet meydana gelir.

C Vitamini Hangi Gıdalarda Bulunur?

C vitamini siyah üzüm, yeşil biber, mango, karnabahar, lahana, brokoli, portakal, mandalina, greyfurt, böğürtlen, üzüm suyu, patates, domates, bezelye, pırasa, muz, çilek, şalgam ve yeşil yapraklı sebzelerde bulunur. Bir orta boy portakalda 70 mg, bir domateste 23 mg ve bir greyfurtta 88 mg C vitamini vardır.

Ester C vitamini:

C vitamininin doğal formu yani besinlerde bulunan şekli L-askorbik asittir ve suda erir. C vitamininin palmitik asit tuzuyla yapılmış yapay şekline ‘Vitamin C-ESTER’ adı verilmektedir. Vitamin C-ester hem yağda hem suda erir. Bu nedenle daha etkilidir. Vitamin C-ester, kremlere katılarak güneş yanıklarında, psoriazis denen cilt hastalığında ve diğer bazı cilt hastalıklarında çok faydalıdır. .

Günlük C vitamini ihtiyacı erişkinler için 60 mg, gebelikte 80-90 mg, sigara içenlerde 100-200 mg kadardır. Alınabilecek en fazla doz 2000 mg/gün’dür. Bazı bilim adamları günlük 400 mg C vitamini alınmasını önermektedir.

C Vitamini Bizi hangi Hastalıklardan Korur?

Kalp hastalıklarından korunmak için günde 350 mg C vitamini alınması önerilmektedir. Damar sertliği veya yüksek kolesterolü olanların günde 500 mg C vitamini alması kan damarlarında genişleme yapmaktadır.

Midede ülser ve gastrit yapan helikobakter pilori isimli mikrobun öldürülmesinde C vitamini faydalıdır.

C vitaminini kanser hastalarının almaması gerektiği yönünde bilimsel yayınlar varsa da, bu konu ileri araştırmalarla ortaya konmamıştır.

Katarakt oluşumunu önlemek için günde 300 mg C vitamini alınması önerilmektedir.

Tansiyonu yüksek olanlarda C vitamini tansiyonda % 9 oranında azalma yapabilmektedir.

Şeker hastalarında göz, sinir ve damarlarda şekerin yaptığı hasarı önlemek için C vitamininin ilave alınması gerekir. C vitamini hücrelerdeki sorbitol denen şekeri artırarak yüksek kan şekerinin yan etkisini önler. Şeker hastalığında böbreklerde hasar oluştuğunda idrarda protein kaçağı başlar. Şeker hastalarında C vitamini alınmasıyla idrarla atılan protein miktarının azaldığı da saptanmıştır. Şeker hastaları bu nedenle mutlaka C vitamini içeren antioksidan ilaçlar almalıdırlar.

Yaygın olarak bilinenin aksine C vitamininin fazla alınması soğuk algınlığı veya nezleden korumaz.

Günde 1000 mg’dan fazla alındığında bulantı, midede kramp, ishal yapar ve böbrek taşı oluşma riski artar.

KAYNAK: Prof Dr Metin Özata, Vitamin, Mineral ve Bitkisel Urun Rehberi, Gurer yayınları, 2008
Başlık: Demans (Bunama) ve Vitaminler
Gönderen: Mücteba - 06 Haziran 2015, 12:43:54
Demans (Bunama) ve Vitaminler

Aşırı Yorgunluk Varsa Hangi Vitamin Eksikliği Vardır?

Yorgunluk günlük hayatta çoğumuzun karşılaştığı bir durumdur. Çok çalışmak, uykusuzluk, stres, bazı enfeksiyonlar yorgunluk yapabildiği gibi kansızlık, bazı vitamin ve minerallerin eksikliğinde ve bazı hormonların az salgılanması durumunda yorgunluk ortaya çıkabilir. Yorgunluk eğer devamlı ise demir, B12 vitamini ve magnezyum eksikliği ilk akla gelen vitaminler olmalıdır. Kan şekeri düşüklüğü, tiroit hormonu azlığı ve böbreküstü bezinin az çalışması (kortizol hormonu eksikliği) da yorgunluk yapan diğer nedenlerdir.

Multivitamin İlaç Kullanımı:

Multivitamin ilaç kullanırken içindeki vitaminlerin oranlarına mutlaka bakmalıdır. Özellikle A vitamini dozu bazen çok yüksek olabilmektedir. İhtiyacınız olan vitaminler neyse ona uygun bir multivitamin almak ve bunu doktorunuza sormak gerekir. Özellikle yaşılılara beyin fonksiyonlarını artırmak için devamlı multivitamin verilmesinin faydalı olmadığı görülmüştür. Yaşlılara folik asit verilmesinin işitme azlığına faydalı olduğunu bildiren çalışmalar vardır.

Kan Yağınız Yüksek ve/veya Damar Sertliği Varsa Hangi İlaçları Almalı:

Kan yağlarının yüksekliğinde, koroner arter hastalığında, damar sertliğinde, bacaklardaki damarların hastalığında ve bazı kronik hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde kan damarlarını genişletmeleri ve damar sertliğini önlemeleri nedeniyle aşağıda sıralanan vitaminler ve omega 3 yağ asitleri alınmalıdır:

Folik asit
Vit B12
B6 vitamini
Vitamin C
L-arginin aminoasiti
Omega 3 yağ asitleri

Kan Homosisteini Yüksek İse Hangi Vitaminleri Almalı:

Folat eksikliğinde kanda homosistein düzeyleri artar. Damar sertliğine neden olan homosistein artışı B12 vitamini eksikliğinde de görülebilir. B12 yetmezliği bazen gizli olabilir. Bu nedenle folik asit vermeden önce B12 düzeyine bakılmalıdır.

Diğer bir yaklaşım multivitamin verilmesidir.

1 mg folik asit
400 mikrogram B12 vitamini,
10 mg pridoksin (B6 vitamini) homosisteini azaltır ve anjioplasti denen balon ameliyatı sonrası oluşan kalp koroner damarının tekrar tıkanmasını azaltır.

Demans Varsa Folik Asit Vitamini Faydalı Olur:

Folat ile demans arasında da ilişki vardır. Folat yetmezliğinde depresyon daha fazladır. Depresyon tedavisinde kullanılan ilaçlar folatla birlikte daha iyi sonuç verirler.

Yüksek Dozda Vitamin Almanın Zararları:

• A vitaminin fazla alınırsa vücutta birikir ve zararlı olur.
• B6 vitamini, D vitamini, niasin vitamini, demir ve selenyum minerallerinin fazlası zararlıdır.
• D vitamini fazla alınırsa kanda kalsiyum aşırı yükselir ve zararlı olur.
• Gebeliğin ilk üç ayında fazla A vitamini alınırsa, çocukta sakatlık yapar.
• Yüksek dozda E vitamini almak K vitamininin etkisini bozduğundan Coumadin isimli kanı sulandıran ilaç kullanan kalp hastalarında zararlı olabilir
• Çinkonun fazla alınması vücut direncini (bağışıklık sistemini) bozar ve iyi kolesterol olarak bilinen HDL kolesterolü azaltır.
• Yüsek dozda multivitamin alan erkeklerde prostat kanser riskinin arttığı saptanmıştır.

Kanserin Önlenmesi ve Tedavisi İçin Antioksidan Vitamin ve Koenzym Q10 Alınması Faydalı mı?

Bu konuda yapılan bilimsel çalışmalarda şu sonuçlar alınmıştır:

• Coenzym Q10 alınmasının kanser önlenmesi ve tedavisinde faydası bulunamadı
• Vitamin C ve E’nin verilmesi üç geniş çalışmada değerlendirildi ve bu vitaminlerin kanserden ölüm üzerine faydalı olmadığı gibi kanser gelişimini de önlemediği saptandı. Sadece bir çalışmada prostat tümör gelişimi azaldı.
• 7 klinik çalışmada C vitamini kullanmanın kanserli hastanın ölüm oranında azalma yapmadığı saptandı.
• Bir çalışma vitamin E ve omega-3 birlikte almanın yaşam süresini uzattığını gösterdi.
• Bir çalışmada mesane kanserinde BCG aşısıyla birlikte C vitaminin yeni mesane tümör gelişimini önlediğini saptadı.

Bu çalışmalar vitamin C, vitamin E ve Conenzym Q10 kullanımının kanser gelişimini önlemediğini ve kanser hastasında kanser üzerinde faydalı olmadığını göstermiştir.

Vitamin İlacı Kullanırken Nelere Dikkat Etmeli?

Vitamin ilaçları kullanırken aşağıdaki hususlara dikkat etmeliyiz:

1- İlacın etiketini ve prospektüsünü okuyunuz: İlacın içinde bulunan maddeleri ve vitaminleri okuyunuz. Vitaminlerin miligram ve ünitelerine dikkat ediniz.
2- Üzerinde ‘’Mega’’ , ‘’Süper’’, ‘’Hiper’’ yazan ürünleri kullanmayınız. Bu ürünlerde aşırı dozda vitamin olabilir.
3- Vitamin ilacının içinde başka ilave maddeler veya kimyasal ürünler olmamasına dikkat ediniz.
4- Son kullanma tarihine dikkat ediniz.
5- İlaçları serin, kuru yerde saklayınız. Nemli ortamda bulundurmayınız.

Hastalıkları Önlemek İçin Vitamin Kullanımı

Vitaminlerin bazı kronik hastalıkların önlenmesi için kullanımı yeni bir konudur. Ancak vitaminler rastgele kullanılacak ilaçlar değildir. Vitamin kullanırken aşağıdaki konulara dikkat edtmelidir:

Günde 5 porsiyon sebze ve meyve içeren sağlıklı bir diyet uygulayan kişide vitaminlerin çoğu yeteri kadar alınır

Gebe kalmayı planlayan ve gebe kalan kadınlar günde 400 mikrogram veya bazı bilim adamlarına göre 800 mikrogram folik asit vitamini alarak bebek sakatlığından (nöral tüp defektleri) korunurlar

A vitamininden yüksek bir diyetle beslenen kişiler, gebe kadınlar, osteoporozu olanlar veya hafif kemik erimesi (osteopeni) olanlar A vitamini almamalıdır. İçinde A vitamini olan multivitamin ilaçlar da almamalıdır.

Osteoporozu veya önceden kemik kırığı olanlar günde 800 ünite D vitamini ve kalsiyum almalıdır.

E vitamininin 400 üniteden fazla günlük alınması zararlıdır. Kanı sulandırıcı ilaç alanlar da yüksek doz E vitamini almamalıdır.

Alkolikler, bağırsak emilim bozukluğu olanlar, mide ameliyatı geçirenler, dializ görenler, damardan beslenen hastalar ilave vitamin almalıdırlar. Bunun için doktorunuza danışınız.

Antioksidan Vitaminler

Antioksidan vitaminler A vitamini, karaotenoidler yani beta karoten (A vitaminidir), C vitamini ve E vitaminidir. Sebze ve meyvelerde de sayısız antioksidant maddeler vardır.

A vitamini ve karotenlerin kanser gelişimini ve kalp hastalığını önlemediği saptanmıştır. Katarak gelişimini kısmen azaltır. Günde 5 porsiyon sebze ve meyve yiyenlerin A vitamini almasına gerek yoktur.

E vitaminin de kanser önleyici ve kalp hastalığı önleyici etkisi yoktur. E vitamini 400 uniteden fazla alınırsa zararlıdır.

C vitaminin kanserden ve kalp hastalığından koruyucu etkisi yoktur. Kataraktan ve makula dejenerasyonundan korur.

A vitamini, E ve C vitaminleri tek tek veya birlikte alındığında koroner kalp hastalığından koruyucu etkileri yoktur.


KAYNAK: Prof Dr Metin Ozata, Vitamin, Mineral ve Bitkisel Urun Kullanma Rehberi, 2008, Gurer Yayınları,
Başlık: Gut Hastalığında C Vitamini
Gönderen: Mücteba - 06 Haziran 2015, 12:48:03
Gut Hastalığında C Vitamini

Gut hastalığı aşırı et tüketenlerde yani protein fazla alnalarda olan bir hastalık. Bazen genetik olarak da ortaya çıkabiliyor. Nedeni kanda Ürik asit yükselmesidir.

Ürik asit yüksekliği olanlarda eklemlerle ağrı (artrit) olmaya çıkmaktadır.

Yapılan çalışmalar GUT hastalarında ve ürik asit seviyesi yüksek olanlarda C vitamininin faydalı olduğunu gösterdi.

Gut hastalığı için doktorunuzun verdiği ilaçlar yanında ilave olarak C vitamini 250 mg/gün kadar almak faydalı. C vitamini kan ürik asit düzeyini azaltıyor.

Ürik asit proteinlerden –pürinden oluşur. Özellikle kırmızı et yiyenlerde ürik asit daha fazla artar. Alkol ve bira ürik asit seviyesini artırır.

Ürik Asit Düzeyinin Arttığı Durumlar:

Menopozdaki kadınlar, erişkin erkekler
İnsülin direnci, uyku apnesi, şişmanlık,karaciğer yağlanması, hipertansiyon, metabolik sendrom, kalp damar hastalıkları
Böbrek yertmezliği
Preeklampsi
Et yemek, deniz ürünleri, bira içmek, alkol almak, Fruktoz yemek
Ani egzersiz yapmak
Kurşun zehirlenmesi
Düşük doz aspirin, idrar söktürücüler, etambutol ilacı, niasin vitamini,
Hızlı kilo verme, lösemi, polisitemi, uzun açlık, psoriasis
Yüksek yağlı beslenme
Paratiroid hormon yüksekliği
Konjestif kalp yetmezliği
Hipotiroidi (tiroid yetmezliği)
Psikolojik ve fiziksel stres
Maraton koşucuları
Yüksek seviyede yaşama
Sarkoidoz

HANGİ BESİNLER ÜRİK ASİT DÜZEYİNİ DÜŞÜRÜR:

1. Süt ürünleri, yoğurt ve ayran düşürür. C VİTAMINI ALANLARDA ÜRİK ASİT DÜŞER. C VİTAMİNİ İDRARLA ÜRİK ASİT (ÜRAT) ATILIMINI ARTIRIR. Kafein de (kahve) ürik asit düzeyini düşürür. Sebze, meyve, taze meyve suları , ananas faydalıdır..kakao, çikolata yenebilir.
2. Kilo verilmelidir. Fazla kilo ürik asiti artırır.
3. Alkol alımı kesilmelidir
4. Bol su içilmelidir (günde 10-12 bardak)
5. Protein yani et yemeği azaltılmalıdır.
6. Karnabahar, ıspanak, mantar az yenmelidir.
7. Sakatat yenmemelidir

C VİTAMİNİ

C vitamininin vücudumuzda yaptığı önemli görevleri şu şekilde sıralayabiliriz:

a) Vücudun mikroplara karşı direncinin artırılmasında
b) Kan damarlarının sağlamlığında rol alır.
c) Kemik, eklem bağları ve damarların yapısında bulunan kollajen isimli bir maddenin yapımını artırır
d) Noradrenalin isimli bir hormonun vücutta yapılmasında
e) Kolesterol isimli yağdan safra yapılmasında
f) Kuvvetli antioksidan maddedir. Vücudu oksijen radikalleri denen ve oksijenin vücutta yandıktan sonra oluşturduğu zararlı yan ürünlerinin hasarından korur. Vitamin E gibi diğer antioksidanların etkisini de artırır.
g) E vitamini ve folik asitin stabil hale gelmesini sağlar
h) Karnitin sentezinde faydalı olur ve böylece yağ asit transportuna katkıda bulunur.


C Vitamini Yetmezliği:

Sigara ve doğum kontrol hapları vücutta C vitamini düzeyini azaltır. Bu nedenle sigara içenler ve doğum kontrol hapı kullanan kişiler ilave C vitamini almalıdırlar.

Aspirin, C vitamininin idrarla atılmasını artırdığından eksiklik oluşabilir.

Kanı sulandırıcı ilaç alanlarda C vitamini alınınca bu ilaçların etkisi azalabilir. Bu nedenle coumadin gibi kanı sulandırıcı ilaç alanlar, günde 1 gramdan fazla C vitamini almamalıdır.

Yüksek dozda C vitamini alındığı sırasında kanınızda bazı tetkikler yanlış sonuç verebilir. Bu tetkikler bilirubin, kreatinin ve gaita’da gizli kan testleridir.

C vitamini eksikliğinde skorbüt isimli bir hastalık oluşur ki, bu hastalıkta diş etlerinde kanama ve dişlerde sallanma olur. Skorbüt hastalığında C vitamini eksikliğine bağlı kollajen sentezi bozulur ve bağ dokusu bozulur. Sonuçta da morarmalar, diş etlerinde kanama, peteşi denen nokta tarzı kanamalar, hiperkeratoz, eklem ağrıları, yara iyileşmesinde bozulma oluşur. Ayrıca halsizlik, eklem şişliği, eklem ağrıları, depresyon, nöropati gelişir.

C vitamini eksikliğinde ciltte kırışma, yaraların iyileşmesinde gecikme ve eklemlerde hassasiyet meydana gelir.

Hangi Gıdalarda Bulunur?

C vitamini siyah üzüm, yeşil biber, mango, karnabahar, lahana, brokoli, portakal, mandalina, greyfurt, böğürtlen, üzüm suyu, patates, domates, bezelye, pırasa, muz, çilek, şalgam ve yeşil yapraklı sebzelerde bulunur. Bir orta boy portakalda 70 mg, bir domateste 23 mg ve bir greyfurtta 88 mg C vitamini vardır.

Ester C vitamini:

C vitamininin doğal formu yani besinlerde bulunan şekli L-askorbik asittir ve suda erir. C vitamininin palmitik asit tuzuyla yapılmış yapay şekline ‘Vitamin C-ESTER’ adı verilmektedir. Vitamin C-ester hem yağda hem suda erir. Bu nedenle daha etkilidir. Vitamin C-ester, kremlere katılarak güneş yanıklarında, psoriazis denen cilt hastalığında ve diğer bazı cilt hastalıklarında çok faydalıdır. .

Günlük C vitamini ihtiyacı erişkinler için 60 mg, gebelikte 80-90 mg, sigara içenlerde 100-200 mg kadardır. Alınabilecek en fazla doz 2000 mg/gün’dür. Bazı bilim adamları günlük 400 mg C vitamini alınmasını önermektedir.
Başlık: D Vitamini
Gönderen: Mücteba - 10 Haziran 2015, 10:58:56
D Vitamini

D VİTAMİNİ SIRT AĞRISI, DEPRESYON, DİYABET, PROSTAT KANSERİ VE BAĞIRSAK KANSERİNDEN KORUYOR

Yeni Yapılan Çalışmalar D vitamininin sırt ağrısı, depresyon, prostat kanseri, Diyabet (Şeker Hastalığı), kolon (bağırsak) ve rektum kanserinden koruduğunu ortaya koydu. Bu çalışmaların özetleri kısaca şöyledir:

D Vitamini kronik sırt ağrılarında faydalı oluyor. D vitamini alan ve sırt ağrısı olan kişilerde bu ağrı azalmakta,

D Vitamini kan düzeyi 40’ın altında olanlarda Depresyon daha sık görülmektedir,

Kolon ve rektum kanserleri ve Prostat Kanseri D Vitamini alanlarda daha az görülmektedir,

D Vitamini Beyin hasari ve beyin iskemisinde faydalı olmakta,

D vitamini ve kalsiyum alan kilolu kişilerde kilo kaybı daha fazla oluyor,

D vitamini alanlarda Diyabet (Şeker Hastalığı) kontrolu daha iyi olmakta ve şeker hastalığı çıkışı gecikmekte yani önlemektedir.

D VİTAMİNİ KONTROLU İÇİN kanda (25 OH D3 ) VİTAMİNİ DÜZEYİNİ HER YIL ÖLÇTÜRÜN. Bu ÖLÇÜMÜN 50 CİVARINDA OLMASI GEREKİR. DAHA DÜŞÜK İSE BİR ENDOKRİN UZMANINA BAŞVURARAK TEDAVİ OLUNUZ.

D VİTAMİNİ NEDİR?


D vitaminine tıp dilinde kalsiferol adı da verilir. D vitamininin D2 ve D3 olmak üzere iki tipi vardır. Yağda çözünen bir vitamin olan D vitamini ya besinlerle alınır ya da cildimizde güneş ışığının etkisi ile oluşur. Bitkilerde veya gıdalarda D2 vitamini vardır. Vücuda giren D vitamini karaciğer ve böbrekte değişime uğrayarak daha etkili bir kimyasal yapıya kavuşur. Kanımızda ise en fazla 25 OH D kimyasal yapısı şeklinde bulunur. Cildimizde güneşin etkisiyle oluşan D vitaminin fazlası güneş ışığı tarafından yok edilir. O nedenle fazla güneşte kalma nedeniyle D vitamini zehirlenmesi oluşmaz.

Kandaki kalsiyumun normal sınırlarda olmasını D vitamini ve paratiroit hormonu ayarlar. Boynumuzun ön tarafında bulunan tiroit bezinin arkasına yerleşmiş paratiroit bezlerinden salgılanan paratiroit hormonu ile D vitaminin etkili çalışması sonucunda kan kalsiyum düzeylerinde bozulma (azalma veya artma) olmaz. D vitamini, gıdalarla alınan kalsiyumun bağırsaklardan emilimini, kemiklerden kalsiyumun geri çekilmesini ve böbreklerden kalsiyumun tekrar geri emilmesini sağlayarak kan kalsiyumunu normal sınırlar içinde tutar.

D Vitaminin Görevleri:

• Kandaki kalsiyum ve fosforun normal sınırlarda olmasını sağlar.
• Bağırsaklardan kalsiyum emilimini sağlar.
• Kemiklerin güçlü olmasını sağlar.
• Çocuklardaki Raşitizm hastalığı ve erişkinlerde osteomalazi denen kemik hastalıklarının oluşmasını önler.
• Vücut direncini yani bağışıklık sistemini güçlendirir
• Pankreas bezinden insülin hormonunun salgılanmasını düzenler.
• Damarlardaki kan basıncını yani tansiyonu düzenler ve yüksek tansiyon yüksekliğini azaltır
• D vitamini, kemik ve diş dokusunun gelişimi için gereklidir. Bu yüzden çocuklarda ihtiyaç daha fazladır. Eksikliğinde diş ve kemikle ilgili bozukluklar meydana gelir.
• D vitamini bazı kanserlerin, otoimmün hastalıkların, kalp hastalıkları ve Tip 1 diyabetin gelişimini ve tüberkuloz (verem) gelişmesini önler.
• D vitamini kaslara güç verir, eksikliğinde kas güçsüzlüğü ve ağrı olur. Atletlerin performansında D vitamini bu nedenle önemlidir. Yaşlılarda kasları güçlendirerek düşmeleri önler.
• Depresyon ve şizofreniden korur.

D Vitamini hangi Besinlerde Bulunur?

D vitamini özellikle yağlı balıklarda (somon balığı, karides) ve balık yağında vardır. Yumurta sarısı, karaciğer, peynir, süt ve süt ürünlerinde de bulunur. Vücutta yeterli D vitamini olması için güneş ışığından da yararlanılmalıdır.

D vitamine ihtiyaç 19-50 yaş arasında günlük 200 ünite, 51-70 yaş arası 400 ünite ve 70 yaşın üzerinde 600 ünite kadardır.

D Vitamini Ne Kadar Almalı?

50 yaşın üzerinde D vitamini alımı yetersizdir. 50 yaşına kadar günde 200 ünite, 50-70 yaş arası 400-600 ünite D vitamini alınmalıdır. Ancak yapılan çalışmalar yetersiz güneş ışığı alan çocuk ve erişkinlerin 800-1000 ünite D vitamini almak gerektiğini ortaya koymuştur. Bu nedenle herkesin günlük 800 ünite D vitamini alması uygundur.

En kolay D vitamini alma yolu günde en az 15 dakika güneş ışığına maruz kalmaktır. Her gün el, yüz ve kolların 15 dakika güneş görmesi gerekir. Haftada 4-6 defa bu işlemi yapmak faydalıdır. Eğer bu mümkün değilse, en azından günlük 400 ünite D vitamini almak faydalı olur. Güneş görmeyen ülkelerde yaşayan insanlarda D vitamini vücutta daha az olduğundan multipl skleroz denilen hastalık daha çok görülür.

D vitamini eksik kişilerde vitamin D2 ‘nin 50.000 ünitelik kapsülü haftada bir verilir ve 8 hafta süreyle verilir. Daha sonra her 2-4 haftada bir verilir. Diğer bir tedavi şekli ise her gün 1000 ünite D3 vitamini veya 3000 ünite D2 vitamini hergün verilmelidir.

Yeterli D vitamini alım miktarı erişkinler için günlük 400 ünitedir. 70 yaşın üzerinde bu doz günde 800 ünite olmalı ve birlikte 1200 mg kalsiyum almalıdır.
Başlık: Epilepsi (Sara) ve Vitaminler
Gönderen: Mücteba - 15 Haziran 2015, 14:28:22
Epilepsi (Sara) ve Vitaminler

Epilepsi (sara) hastalığı varsa tedavi için Nöroloji Uzmanına başvurmak gerekir. Epilepsi hastalarında vitamin mineral desteği bazı hastalar için gerekebilir. Bu durumlar aşağıda verilmiştir. Kullanılacak vitamin mineral destekleri için mutlaka nöroloji uzmanı doktorunuza danışınız. İlaç etkileşimleri olabilir. epilepsi ve geçmişte felç geçirdiyseniz bitkisel ilaç kullanmadan önce mutlaka doktorunuza sorunuz.

1. BİOTİN VİTAMİN DESTEĞİ GEREKEBİLİR:

Epilepsi tedavisinde kullanılan ilaçlar (fenitoin, karbamazepin, valproik asit gibi ilaçlar) biotin’in bağırsaklardan emilimini bozar. Bu nedenle epilepsi hastaları biotin vitaminini ilave olarak almalıdırlar.

Biotin, bir çok metabolizma olayında görev alan ve suda eriyen bir vitamindir. DNA’nın çoğalmasında biotin’in önemli rolü vardır. Biotin 4 önemli enzimin yapısına girer ki bu enzimlere karboksilaz enzimleri denir. Bu enzimler mitokondriumda bulunur ve heme ve demir metabolizmasında etkilidir. Bu enzimlerden en önemlileri asetik koA karboksilaz (ACC), piruvat karboksilaz (PC), propionil coA karboksilaz (PCC) ve beta-metilkrotonil coA karboksilaz (MCC)dır. Biotin bu enzimlerin yüzeyinde CO2 taşıyıcısı olarak önemli rol alır. Bu biyotine bağlı karboksilaz enzimleri doğuştan eksik olursa bebekte doğumdan sonra ve bir yaş içinde oluşan şiddetli nörolojik hastalık oluşur.

Çiğ yumurtada bulunan avidin isimli bir protein biotin’in emilimini bozar. Uzun süre çiğ yumurta içenlerde biotin eksikliği olur. Bu nedenle yumurta çiğ olarak içilmemelidir.

Biotin proteinler, folik asit, pantotenik asit ve B12 vitaminin kullanımını kolaylaştırır, tırnak ve saçları güçlendirir, kolesterol ve kan şekerinin normale dönmesine katkıda bulunur.

Günlük ihtiyaç 35-60 mikrogramdır. Normal serum konsantrasyonu 1500 pmol/L dir.

Biotin Eksikliği:

İnsanlarda biotin eksikliği nadir görülür. Eksikliğinde saçlarda dökülme, seboreik dermatit, alopecia, cilt bozuklukları, depresyon, halsizlik, halusinasyon (hayal görme) ve bacaklarda uyuşma ve karıncalanma olabilir. Biotin eksikliğinde demir metabolizmasında bozulma olduğu hücredeki mitokondriumda biyotine bağlı karboksilaz enzimlerinin çalışmadığı saptanmıştır.

Hangi Gıdalarda Biotin Vardır:

Bira mayası, tam buğday, yumurta sarısı, karaciğer, tavuk, kuzu eti, tam buğday ekmek, balık, süt ve peynirde biotin vardır. Biotin, bakteriler tarafından bağırsaklarda da üretilir.

Biotin Tedavisi:

Biotin, günlük 30 mikrogram doza kadar güvenle verilebilir. Fazlası idrarla atılır.

2. FOLİK ASİT VİTAMİN DESTEĞİ GEREKEBİLİR:

Epilepsi ilaçları folik asit vitamini düzeyini azaltabilir. Bu nedenle kanda folik asit düzeyi ve homosistein ölçülmelidir.

Epilepsisi olan hastalarda fazla folik asit kasılmaları artırabilir. Folik asit vitamini günde 1000 mikrogramdan fazla alınmamalıdır. Bir ENDOKRİN UZMANINA GEREKTİĞİNDE DANIŞINIZ.

Folik asit vitaminine folat adı da verilir. Folat vitamini doğal olarak besinlerde bulunurken , folik asit bu vitaminin sentetik bir şeklidir ve ilaç olarak üretilir. Folik asit kan yapımı, yeni hücre oluşması ve yaşaması, DNA ve RNA yapımı için gerekli bir vitamindir. Bu nedenle özellikle gebelik ve çocukluk döneminde bu vitamine olan ihtiyaç artar. Gebelik döneminde günde 800 mikrogram dozunda mutlaka alınmalıdır. Folik asit kırmızı kan hücrelerinin yapımı için gereklidir ve homosisteinin normal sınırlarda olmasını sağlar.

Folik asit kandaki homosistein denen damar sertliği yapıcı maddeyi azalttığı gibi kalp krizi, felç ve bunama riskini azaltır.

Folik Asit Vitamini Hangi Gıdalarda Var:

Koyu yeşil yapraklı sebzelerde, ıspanak, fasulye, buğday, bezelye, fındık, baklagiller, kepekli ekmek, karaciğer, yumurta, balık, muz, portakal, limon, çilek, kiraz, patates ve mısırda folik asit vardır. Günlük ihtiyaç 400 mikrogram kadardır.

3. EPİLEPSİ İLACI SODYUM VALPROATE KULLANANLARDA ÇİNKO VE KARNİTİN EKSİKLİĞİ GELİŞEBİLİR.

sodyum valproate ilacıyla çinko eksikliği olup olmadığını anlamak için kanda çinko ölçümü yaptırınız. Gerekirse L-carnitin desteği de alınabilir.

Çinko, vücudumuzdaki birçok enzimin ve insülin hormonunun yapısında bulunan önemli bir mineraldir. Çinko vücudumuzda çoğunlukla iskelet kemikleri ve kaslarda bulunur. Bağırsaklardan emilmesi için pankreasın salgıladığı enzimlere ihtiyaç vardır. Çinko vücutta birçok enzimin yapısında bulunur ve ayrıca hücre membranı dediğimiz hücreyi çevreleyen zarda bulunarak hücreyi oksitleyici radikallerden korur. Çinko ayrıca RNA ve DNA’yı sabit hale getirir ve DNA’nın iyi çalışmasını sağlar.

Prostat bezinin ve üreme organlarının iyi çalışması için yeteri kadar çinko alınması gerekir.

Çinko, bağışıklık sistemi dediğimiz vücut direncinin güçlenmesinde, yara iyileşmesinde, tat ve koku duyusunun oluşmasında, büyüme, gelişme ve gebelik döneminde faydalı etkileri olan bir mineraldir.

Çinkonun iştah üzerine olan etkileri de vardır ve bu konuda araştırmalar henüz sonuçlanmamıştır.

Sperm hareketinin artmasında çinkonun rolü vardır.

Çinko kuvvetli bir antioksidandır. Vücudumuzda bakır-çinko süperoksit dismutaz (CuZnSOD) isimli antioksidan bir enzimin yapısına girerek bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.

Günlük çinko ihtiyaç 11 mg kadardır.

Çinko Hangi Gıdalarda Vardır?

Arpa, peynir, sığır eti, kepekli ekmek, tavuk, yumurta sarısı, süt ve süt ürünleri, balık, patates, ceviz, badem, tam tahıl, kuru fasulye, lahana, ayçekirdeği, karaciğer, kuzu eti ve tahıllarda çinko vardır. Kırmızı et ve tavuk eti gibi hayvansal gıdalarda bulunan çinko daha kolay emilir.

Diyete ilave olarak çinko ve demir alınacaksa, ikisinin farklı zamanlarda alınması gerekir.

Çinko Eksikliği Nasıl Anlaşılır?

Çinko eksikliği için kanda çinko seviyesini ölçmek gerekir. Kanda 60 mikrogram/dl’den az ise çinko yetmezliği vardır. Yalnız kandaki çinko seviyesi dokulardaki çinko hakkında yeterli bilgi vermez. Dokularda çinko eksikliği olup olmadığını anlamak için eritrosit alkalen fosfataz veya serum süperoksit dismutaz aktivitesini ölçmek gerekir. Kanda alkalen fosfataz düzeyinin çok düşük olması da çinko yetmezliğini düşündürebilir.

Çinko Fazla Alımının Zararı?

Fazla alınan çinko kişilerde bulantı, kusma, ishal ve karın ağrısı yapar. Genellkle çinko bulaşmış içecekler ve gıdalarla bu çinko zehirlenmesi ortaya çıkar. Uzun süre çinko alanlarda bakır yetmezliği ortaya çıkabilir.

4. MANGANEZ VE EPİLEPSİ

Epilepsi (sara) veya kasılmaları olan farelerde kan manganez seviyeleri düşük bulunmuştur. İnsanlarda da epilepsi hastalarında kan manganez seviyeleri düşük bulunmuştur. Epilepsi hastalığında manganezin nasıl bir rol oynadığı tam olarak bilinmemektedir.

5. OMEGA-6 EPİLEPSİDE ZARARLI OLABİLİR.

Omega-6 Yağ Asiti:

Borage Oil (yağ), evening primrose oil içinde çok fazla gama linoneik asit (GLA) vardır ve bu omega-6’dır. Bu ilaçlar yüksek dozda mide ve barsaklarda yan etki yapar. Primrose evening oil ürününü epilepsisi olanlar kullanmamalıdır. Kasılmaları artırabilir.

6. D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ VE KEMİK ERİMESİ SIKTIR.

Epilepsi hastalarında D vitamini eksikliği sıktır.

Tegretol ve benzeri epilepsi (sara) ilacı kullanan hastalarda D vitamini eksikliği sık görülür. Kanda D vitamini düzeyi (25 OH D3) ölçülmelidir. 30'un altındaysa D vitamini desteği gerekir. Bir Endokrin uzmanına başvurunuz. OSTEOPOROZ yani KEMİK erimesi epilepsi hastalarında sık görülür.Diş hastalığı sık olur. Kemik taraması ve diş bakımı yaptırınız.

7. EPİLEPSİ İLACIYLA BERABER KALSİYUM HAPI AYNI ÖĞÜNDE ALMAYINIZ. ETKİLEŞİR.

8. KANDA KALSİYUM VE SELENYUM DÜZEYİ ÖLÇTÜRÜNÜZ. Selenyum ve kalsiyum eksikliği varsa tamamlayınız. Epilepside kalsiyum ve selenyum eksikliği sıktır.

9. BAZI VİTAMİN EKSİKLİKLERİ DE KASILMALAR YAPABİLİR. Bunlar biotin, B6 (pridoksin) ve B12 vitamin eksiklikleri olabilir. Epilepsi ilacı alıyorsanız kanda B12 vitamini, folik asit ve homosistein düzeyi ölçtürünüz. Homosistein yüksekse B6, B12 ve Folik asit vitamini alınız.

10. KALSİYUM DÜŞÜKLÜKLERİ, KAN ŞEKER DÜŞÜKLERİ de takip edilmelidir. Kan kalsiyum ve mağnezyum azalması kasılma yapabilir. Kan şekeri düşmesi de kasılma yapabilir. Kan şekeri düşük ise ENDOKRİN UZMANINA başvurunuz.

11. OMEGA-3 desteği alınabilir. Ancak kanı sulandırıcı aspirin coumadin gibi ilaç alıyorsanız almayın. kanama zamanı uzar.

12. SAĞLIKLI VE DENGELİ BESLENMEK ÖNEMLİ. Mineral ve vitamin eksiklikleri kasılmaları artırabilir. O nedenle beslenmeye önem veriniz.
Başlık: Gebede D Vitamini Eksikliği ve Bebek Doğum Ağırlığı
Gönderen: Mücteba - 22 Haziran 2015, 10:54:03
Gebede D Vitamini Eksikliği ve Bebek Doğum Ağırlığı

Yapılan çalışmalar gebelerde D vitamini eksikliğinin doğan bebeklerde düşük ağılıklı olmasına neden olduğunu ortaya koydu. Bu nedenle gebelik öncesi ve gebelik sırasında D vitamini eksikliği varsa tedavi edilmelidir. Annedeki D vitamin eksikliği doğan bebektede D vitamini eksikliğine neden olmaktadır.

D VİTAMİNİ KAÇ OLMALI?

Gebelerde D vitamini düzeyi (25OH D3) kanda ölçülmeli ve bunun 25 veya en iyisi 30'un üzerinde olması gerekir.

EKSİKSE NE YAPILIR?

D vitamini damlaları kullanılır. Günde 800 ünite D vitamini alınır.

D VİTAMİNİ

D vitaminine tıp dilinde kalsiferol adı da verilir. D vitamininin D2 ve D3 olmak üzere iki tipi vardır. Yağda çözünen bir vitamin olan D vitamini ya besinlerle alınır ya da cildimizde güneş ışığının etkisi ile oluşur. Bitkilerde veya gıdalarda D2 vitamini vardır. Vücuda giren D vitamini karaciğer ve böbrekte değişime uğrayarak daha etkili bir kimyasal yapıya kavuşur. Kanımızda ise en fazla 25 OH D kimyasal yapısı şeklinde bulunur. Cildimizde güneşin etkisiyle oluşan D vitaminin fazlası güneş ışığı tarafından yok edilir. O nedenle fazla güneşte kalma nedeniyle D vitamini zehirlenmesi oluşmaz.

Kandaki kalsiyumun normal sınırlarda olmasını D vitamini ve paratiroit hormonu ayarlar. Boynumuzun ön tarafında bulunan tiroit bezinin arkasına yerleşmiş paratiroit bezlerinden salgılanan paratiroit hormonu ile D vitaminin etkili çalışması sonucunda kan kalsiyum düzeylerinde bozulma (azalma veya artma) olmaz. D vitamini, gıdalarla alınan kalsiyumun bağırsaklardan emilimini, kemiklerden kalsiyumun geri çekilmesini ve böbreklerden kalsiyumun tekrar geri emilmesini sağlayarak kan kalsiyumunu normal sınırlar içinde tutar.

D Vitaminin Görevleri:

•Kandaki kalsiyum ve fosforun normal sınırlarda olmasını sağlar.
•Bağırsaklardan kalsiyum emilimini sağlar.
•Kemiklerin güçlü olmasını sağlar.
•Çocuklardaki Raşitizm hastalığı ve erişkinlerde osteomalazi denen kemik hastalıklarının oluşmasını önler.
•Vücut direncini yani bağışıklık sistemini güçlendirir
•Pankreas bezinden insülin hormonunun salgılanmasını düzenler.
•Damarlardaki kan basıncını yani tansiyonu düzenler ve yüksek tansiyon yüksekliğini azaltır
•D vitamini, kemik ve diş dokusunun gelişimi için gereklidir. Bu yüzden çocuklarda ihtiyaç daha fazladır. Eksikliğinde diş ve kemikle ilgili bozukluklar meydana gelir.
•D vitamini bazı kanserlerin, otoimmün hastalıkların, kalp hastalıkları ve Tip 1 diyabetin gelişimini ve tüberkuloz (verem) gelişmesini önler.
•D vitamini kaslara güç verir, eksikliğinde kas güçsüzlüğü ve ağrı olur. Atletlerin performansında D vitamini bu nedenle önemlidir. Yaşlılarda kasları güçlendirerek düşmeleri önler.
•Depresyon ve şizofreniden korur.

D Vitamini hangi Besinlerde Bulunur?

D vitamini özellikle yağlı balıklarda (somon balığı, karides) ve balık yağında vardır. Yumurta sarısı, karaciğer, peynir, süt ve süt ürünlerinde de bulunur. Vücutta yeterli D vitamini olması için güneş ışığından da yararlanılmalıdır.

D vitamine ihtiyaç 19-50 yaş arasında günlük 200 ünite, 51-70 yaş arası 400 ünite ve 70 yaşın üzerinde 600 ünite kadardır.

D Vitamini Yetmezliği:

D vitamini yetmezliği halen çocuklarda ve erişkinlerde yaygındır.

D vitamini yetmezliği varsa besinlerle alınan kalsiyumun ancak % 30’u bağırsaklardan emilebilir ve bu nedenle kan kalsiyum seviyesi düşer.

D vitamini eksikliği, bu vitaminin besinlerle az alınması veya az güneş görülmesi durumunda oluşur. Raşitizm ve osteomalazi kemik hastalıklarıdır ve D vitamini eksikliğinde ortaya çıkarlar. Çocukluk ve gelişme çağında D vitamini eksikliği varsa, kemiklerde Raşitizm denen hastalık oluşur. Raşitizm hastalığında kemiklerde mineral eksikliği vardır. Bu nedenle kol ve bacak kemikleri eğrilir, bıngıldaklar geç kapanır ve kaburgalarda bozukluklar oluşur. Erişkinlerde ise D vitamini eksikliğinde osteomalazi denen kemik hastalığı oluşur. Bu hastalarda kemikteki mineraller kaybolur ve sonuçta kemik ağrıları gelişir. D vitamini eksikliğinde kaslarda güçsüzlük ve ağrı da meydana gelir.

Erişkinlerde D vitamini eksikliği oluşursa kanda kalsiyum düşmeye başlar ve vücut bu düşüklüğü önlemek için boynumuzda tiroit bezinin arkasında bulunan paratiroit bezlerinden paratiroit hormonunun salgısını artırır ve artan paratiroit hormonu kemiklerden kalsiyum çekerek kan kalsiyumunu yükseltir. Bu nedenle vitamin D eksikliği olan kişilerin kanlarında paratiroit hormon düzeyi yüksek çıkar. Demekki kan kalsiyumunda hafif düşüklük ve paratiroid hormonunda hafif fazlalık D vitamini eksikliğinin belirtisidir.

D vitamini eksikliğine bağlı olarak bazı kişilerde kaslarda ağrı ve güçsüzlük olabilir.

Otuz yaşına kadar olan insanların % 30’unda D vitamini eksikliği vardır. Yaşlılıkta ve güneş görmeyen kişilerde eksiklik daha fazla saptanır. Şişman kişilerin çoğunda da D vitamini eksikliği oluşabilmektedir. Şişman kişilerde kandaki D vitamini yağ hücrelerinde birikir ve kullanılamaz. D vitaminin hafif eksikliklerinde osteoporoz dediğimiz kemik erimesi ortaya çıkar. Şiddetli eksikliğinde ise raşitizm ve osteomalazi denen kemik hastalıkları ve kas güçsüzlüğü oluşur. Osteoporozda kemiklerde ağrı olmaz iken osteomalazi kemik ağrısı oluşur. Osteomalaziyi anlamak için sternum kemiğine (göğüste öndeki iman tahtası denen kemik) ve bacak kemiğine basmakla ağrı olur. Bu nedenle kemik ve kas ağrısı olanlarda D vitamini düzeyine bakmakta fayda vardır.

D vitamini az olan gebelerde preeklampsi denen hastalık daha fazla görülmektedir.

D vitamini eksikliği olup olmadığını anlamak için kandaki 25 (OH) D düzeyi ölçülmelidir. Kanımızda dolaşan D vitaminin çoğu 25(OH) D şeklinde bulunmaktadır. Kandaki D vitamini (25 OH D) düzeyin 20 ng/ml’den az ise D vitamini yetmezliği vardır. D vitamini azaldıkça kanda paratiroid hormonu artar. Ancak mağnezyum eksikliği varsa D vitamini eksikliğinde paratiroid hormonu yükselmez.

Kandaki D vitamini düzeyi 20 ng/ml’den 32 ng/ml’ye çıkarılınca ince bağırsaklardan kalsiyum emiliminin % 45-65 oranında arttığı saptanmıştır. Kandaki D vitamini 30 ng/ml’den fazlaysa yeterli D vitamini vardır, denir. Bu tanımlamaya göre dünyada 1 milyar insanda D vitamini eksikliği olduğu saptanmıştır. Menopozdaki kadınların % 50’sinde D vitamin eksikliği vardır. Ülkemizde de çocuk ve genç erişkinlerde % 30-50’sinde D vitamini eksikliği vardır.

Yılda bir defa kanda 25 (OH) D3 vitamin düzeyine bakmak, bazı hastalıklardan ve kemik erimesinden korunmak için çok önemlidir.

Kandaki 25 OH D vitamin düzeyi 10 ng/ml’den az ise, şiddetli D vitamini eksikliği vardır. D vitamini düzeyi devamlı olarak 10 ng/ml’nin altındaysa, önce kemiklerde ve kaslarda ağrı, sonra da kemik erimesi gelişir..

D Vitaminin Hastalık Önleme Etkisi:

D vitamini eksikliği olan kişilerde prostat ve meme kanseri sıklığının arttığı saptanmıştır.

D vitamini Multipli skleroz denen bir sinir-beyin hastalığında bu hastalığa ait bazı komplikasyonları önler.

D vitamini, şeker hastalığı gelişiminini de önleyebilmektedir. Bir yaşından itibaren günde 2000 IU D vitamini alan çocuklarda Tip 1 şeker hastalığı görülme riski %80 azalmaktadır. D vitamini yeterli alanlarda tansiyonda da düşme oluşur.

D vitamini alanlarda başka hastalıklardan ölüm sıklığında azalma saptanmıştır.

Yeterli D vitamini alanlarda ve kan seviyesi 50 ng/ml civarında olanlarda meme, kolon ve rektum kanser görülme sıklığı azalmıştır.

D vitaminin kardiyovasküler hastalaıklardan koruduğu da ortaya konmuştur.

D Vitamini Ne Kadar Almalı?

50 yaşın üzerinde D vitamini alımı yetersizdir. 50 yaşına kadar günde 200 ünite, 50-70 yaş arası 400-600 ünite D vitamini alınmalıdır. Ancak yapılan çalışmalar yetersiz güneş ışığı alan çocuk ve erişkinlerin 800-1000 ünite D vitamini almak gerektiğini ortaya koymuştur. Bu nedenle herkesin günlük 800 ünite D vitamini alması uygundur.

En kolay D vitamini alma yolu günde en az 15 dakika güneş ışığına maruz kalmaktır. Her gün el, yüz ve kolların 15 dakika güneş görmesi gerekir. Haftada 4-6 defa bu işlemi yapmak faydalıdır. Eğer bu mümkün değilse, en azından günlük 400 ünite D vitamini almak faydalı olur. Güneş görmeyen ülkelerde yaşayan insanlarda D vitamini vücutta daha az olduğundan multipl skleroz denilen hastalık daha çok görülür.

D vitamini eksik kişilerde vitamin D2 ‘nin 50.000 ünitelik kapsülü haftada bir verilir ve 8 hafta süreyle verilir. Daha sonra her 2-4 haftada bir verilir. Diğer bir tedavi şekli ise her gün 1000 ünite D3 vitamini veya 3000 ünite D2 vitamini hergün verilmelidir.

Yeterli D vitamini alım miktarı erişkinler için günlük 400 ünitedir. 70 yaşın üzerinde bu doz günde 800 ünite olmalı ve birlikte 1200 mg kalsiyum almalıdır.

D Vitamini Hangi İlaçlarla Birlikte Alınmamalıdır?

D vitamini aşağıdaki ilaçlarla birlikte alınmamalıdır. Bunlar D vitamininin emilimini bozar.

• Kolestiramin
• Orlistat (Xenical)

Kimle İlave D Vitamini Almalıdır?
• 50 yaşın üzerinde olanlar
• Güneş görmeyenler
• Bağırsaklardan yağ emiliminin bozuk olduğu hastalar
• Osteoporoz denilen kemik erimesi olanlar
• Crohn hastalığı denen bağırsak hastalığı olanlar, karaciğer hastalığı ve mide ameliyatı geçirenler
• Kortizon ilacı kullananlar
• Alzheimer hastalığı olanlar
• Tegretol ve benzeri epilepsi (sara) ilacı kullanan hastalar
• Mantar ilacı ketokonazol kullananlar
• Nefrotik sendrom denen böbrek hastalığı olanlar
• Hastanede veya evde uzun süre kalan ve güneş görmeyenlerde
• Böbrek yetmezliği olanlarda

D Vitamini Aşırı Alımının Zararları Nelerdir?

D vitamini günde 1000 üniteden fazla alınmamalıdır.

D vitamini aşırı alındığında aşağıda sıralanan zararlı etkiler oluşur:

• Bulantı
• Kusma
• İştah kaybı
• Kabızlık
• Halsizlik
• Kilo kaybı
• Kandaki kalsiyum düzeyinde artma

KAYNAKLAR
1. Prof Dr Metin Özata, Vitamin, Mineral,Bitkisel Ürün Rehberi, Gürer yayınları, 2008
Başlık: Katarakt ve Vitaminler
Gönderen: Mücteba - 24 Haziran 2015, 11:42:13
Katarakt ve Vitaminler

Katarakt şeker hastalarında sık görüldüğü gibi başka nedenlerle de oluşabilir. Bu amaçla bir Göz Hekimine başvurmak gerekir. Biz burada Katarak ile ilgili ve katark önleyen bazı vitaminlerden bahsedeceğiz.

1. KATARAKT GELİŞİMİNİ ÖNLEYEN TİAMİN

Suda eriyen bir B vitamini olan tiamin vücudumuzdaki metabolik olayları hızlandırmaktadır. Tiamin, sinir, kas, karaciğer, böbrek ve beyin hücrelerinde daha fazla bulunur ve bu hücrelere minerallerin girip çıkmasını sağlayarak faydalı olur. Dokulardaki yarı ömrü az olduğundan ve az depolandığından ilave verilmesi uzun dönem olmalıdır.

B1 vitamini (tiamin) kan şekerinin yakılması, kalp sağlığının korunması ve öğrenme gibi beyin fonksiyonlar için gerekli olan bir vitamindir.

Tam tahıllar, kuru bakliyat, soya fasulyesi, pirinç, kepekli ekmek, bezelye, yer fıstığı, patates, tavuk, biftek, yumurta sarısı, balık, karaciğer, süt, buğday, kuru üzüm, karnabahar, bezelye ve nohut gibi besinlerde B1 vitamini vardır

. Günlük ihtiyaç 1.1 mg’dır.

Tiamin eksikliği az gelişmiş ülkelerde daha sık görülür. Alkoliklerde ve tiamin eksikliği olan bir anneden süt emen yeni doğmuş bebeklerde de görülebilir.

Ateşli hastalık, ağır egzersiz yapanlarda, gebelik, emzirme ve büyüme çağında, sıtma ve AIDS hastalarında tiamin ihtiyacı artar. Dializ hastalarında, idrar söktürücü ilaç alanlarda ve alkoliklerde aşırı B1 vitamini kaybı olur.

2. B2 VİTAMİNİ (RİBOFLAVİN)

Gözde katarakt oluşmasını (1.2 mg/gün gibi dozlarla) önlediği gibi, göz yorgunluğunu hafifletir ve migren ataklarını azaltabilir. Riboflavin vücudu zararlı maddelerin etkisinden koruyan glutatyon isimli bir enzimin oluşmasını sağlar. Tip 2 şeker hastalarında riboflavin eksikliği olabilir. Bu nedenle şeker hastalarına ilave olarak verilebilir.

B2 vitaminine tıp dilinde riboflavin denir. Riboflavin besin maddelerinin enerjiye dönüştürülmesinde, büyümede ve vücut direncinin artırılmasında faydalı olur. Riboflavin enzimlerin ve proteinlerin yapısında bulunur ki bunlara flavokoenzim ve flavoproteinler denir. Bu enzimler elektron transportu yaparak enerji üretiminde görev aldığı gibi karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasında rol alır.

Glutatyon redüktaz enziminde bulunarak antioksidan özellik gösterir.

Ribofalavin alınması homosisteini düşürür. Riboflavin demir emilimini de etkiler ve demir ile birlikte alındığında demir eksikliği anamisi daha iyi düzelir.

B2 vitamini özellikle et, karaciğer, tavuk, yağsız süt, yoğurt, yumurta sarısı, peynir, papatya, ısırgan otu, adaçayı, brokoli, ıspanak, yeşil yapraklı sebzeler, balık, baklagiller ve tahıllarda bulunur.

Riboflavin yetmezliği tek başına nadir görülür. Genellikle diğer B vitamini eksikliği ile olur. Eksikliğinde dilde yanma, kırmızılık ve ağrı ve ağız çevresinde rahatsızlıklar, farenks (boğazda) yanma, normositik anemi, görme bozuklukları ve ciltte seboreik dermatit denen pullanmalar olabilir.

3. C VİTAMİNİ

Katarakt oluşumunu önlemek için günde 300 mg C vitamini alınması önerilmektedir.

C vitamini siyah üzüm, yeşil biber, mango, karnabahar, lahana, brokoli, portakal, mandalina, greyfurt, böğürtlen, üzüm suyu, patates, domates, bezelye, pırasa, muz, çilek, şalgam ve yeşil yapraklı sebzelerde bulunur. Bir orta boy portakalda 70 mg, bir domateste 23 mg ve bir greyfurtta 88 mg C vitamini vardır.

Ester C vitamini:

C vitamininin doğal formu yani besinlerde bulunan şekli L-askorbik asittir ve suda erir. C vitamininin palmitik asit tuzuyla yapılmış yapay şekline ‘Vitamin C-ESTER’ adı verilmektedir. Vitamin C-ester hem yağda hem suda erir. Bu nedenle daha etkilidir. Vitamin C-ester, kremlere katılarak güneş yanıklarında, psoriazis denen cilt hastalığında ve diğer bazı cilt hastalıklarında çok faydalıdır.

4. LUTEİN (ISPANAK VE KABAK)

Ispanak ve kabakta bulunan Lutein, zeaxantin ve mesozeaxanthin göz dibindeki makula bölgesinde bulunan bir pigmenti (renk maddesi) oluştururlar. Luteinin göz sağlığı üzerinde etkisi araştırılmış ve soınuçta antioksidan etkili olduğu ve ışığın zararlı etkisini (fototoksite) önlediği ortaya konmuştur. Makula dejenerasyonu olan hastalarda lutein ve zeaxantin düzeyi düşük bulunmuştur.

Luteini gıdalarla fazla alanlarda yaşa bağlı makula dejenerasyonu (sarı nokta hastalığı) isimli göz hastalığı veya katarakt daha az görülür.

5. KARNOZİN

Yapılan bilimsel çalışmalarda karnozinin kataraktı önlediği ve LDL kolesterol denen kötü kolesterolün glikasyonu denen bozulma olayını önlediği, metal iyonların zararlı etkilerinden şelasyon etkisi yaparak koruduğu saptanmıştır.

6. ANTİOKSİDAN İLAÇLAR: kataraktan korur.
Başlık: Ynt: Vitaminler hakkında doğru bildiğimiz 5 yanlış
Gönderen: Mücteba - 21 Ocak 2016, 16:04:24
Gebede D Vitamini Eksikliği ve Bebek Doğum Ağırlığı

Yapılan çalışmalar gebelerde D vitamini eksikliğinin doğan bebeklerde düşük ağılıklı olmasına neden olduğunu ortaya koydu. Bu nedenle gebelik öncesi ve gebelik sırasında D vitamini eksikliği varsa tedavi edilmelidir. Annedeki D vitamin eksikliği doğan bebektede D vitamini eksikliğine neden olmaktadır.

D VİTAMİNİ KAÇ OLMALI?

Gebelerde D vitamini düzeyi (25OH D3) kanda ölçülmeli ve bunun 25 veya en iyisi 30'un üzerinde olması gerekir.

EKSİKSE NE YAPILIR?

D vitamini damlaları kullanılır. Günde 800 ünite D vitamini alınır.

D VİTAMİNİ

D vitaminine tıp dilinde kalsiferol adı da verilir. D vitamininin D2 ve D3 olmak üzere iki tipi vardır. Yağda çözünen bir vitamin olan D vitamini ya besinlerle alınır ya da cildimizde güneş ışığının etkisi ile oluşur. Bitkilerde veya gıdalarda D2 vitamini vardır. Vücuda giren D vitamini karaciğer ve böbrekte değişime uğrayarak daha etkili bir kimyasal yapıya kavuşur. Kanımızda ise en fazla 25 OH D kimyasal yapısı şeklinde bulunur. Cildimizde güneşin etkisiyle oluşan D vitaminin fazlası güneş ışığı tarafından yok edilir. O nedenle fazla güneşte kalma nedeniyle D vitamini zehirlenmesi oluşmaz.

Kandaki kalsiyumun normal sınırlarda olmasını D vitamini ve paratiroit hormonu ayarlar. Boynumuzun ön tarafında bulunan tiroit bezinin arkasına yerleşmiş paratiroit bezlerinden salgılanan paratiroit hormonu ile D vitaminin etkili çalışması sonucunda kan kalsiyum düzeylerinde bozulma (azalma veya artma) olmaz. D vitamini, gıdalarla alınan kalsiyumun bağırsaklardan emilimini, kemiklerden kalsiyumun geri çekilmesini ve böbreklerden kalsiyumun tekrar geri emilmesini sağlayarak kan kalsiyumunu normal sınırlar içinde tutar.

D Vitaminin Görevleri:

•Kandaki kalsiyum ve fosforun normal sınırlarda olmasını sağlar.
•Bağırsaklardan kalsiyum emilimini sağlar.
•Kemiklerin güçlü olmasını sağlar.
•Çocuklardaki Raşitizm hastalığı ve erişkinlerde osteomalazi denen kemik hastalıklarının oluşmasını önler.
•Vücut direncini yani bağışıklık sistemini güçlendirir
•Pankreas bezinden insülin hormonunun salgılanmasını düzenler.
•Damarlardaki kan basıncını yani tansiyonu düzenler ve yüksek tansiyon yüksekliğini azaltır
•D vitamini, kemik ve diş dokusunun gelişimi için gereklidir. Bu yüzden çocuklarda ihtiyaç daha fazladır. Eksikliğinde diş ve kemikle ilgili bozukluklar meydana gelir.
•D vitamini bazı kanserlerin, otoimmün hastalıkların, kalp hastalıkları ve Tip 1 diyabetin gelişimini ve tüberkuloz (verem) gelişmesini önler.
•D vitamini kaslara güç verir, eksikliğinde kas güçsüzlüğü ve ağrı olur. Atletlerin performansında D vitamini bu nedenle önemlidir. Yaşlılarda kasları güçlendirerek düşmeleri önler.
•Depresyon ve şizofreniden korur.

D Vitamini hangi Besinlerde Bulunur?

D vitamini özellikle yağlı balıklarda (somon balığı, karides) ve balık yağında vardır. Yumurta sarısı, karaciğer, peynir, süt ve süt ürünlerinde de bulunur. Vücutta yeterli D vitamini olması için güneş ışığından da yararlanılmalıdır.

D vitamine ihtiyaç 19-50 yaş arasında günlük 200 ünite, 51-70 yaş arası 400 ünite ve 70 yaşın üzerinde 600 ünite kadardır.

D Vitamini Yetmezliği:

D vitamini yetmezliği halen çocuklarda ve erişkinlerde yaygındır.

D vitamini yetmezliği varsa besinlerle alınan kalsiyumun ancak % 30’u bağırsaklardan emilebilir ve bu nedenle kan kalsiyum seviyesi düşer.

D vitamini eksikliği, bu vitaminin besinlerle az alınması veya az güneş görülmesi durumunda oluşur. Raşitizm ve osteomalazi kemik hastalıklarıdır ve D vitamini eksikliğinde ortaya çıkarlar. Çocukluk ve gelişme çağında D vitamini eksikliği varsa, kemiklerde Raşitizm denen hastalık oluşur. Raşitizm hastalığında kemiklerde mineral eksikliği vardır. Bu nedenle kol ve bacak kemikleri eğrilir, bıngıldaklar geç kapanır ve kaburgalarda bozukluklar oluşur. Erişkinlerde ise D vitamini eksikliğinde osteomalazi denen kemik hastalığı oluşur. Bu hastalarda kemikteki mineraller kaybolur ve sonuçta kemik ağrıları gelişir. D vitamini eksikliğinde kaslarda güçsüzlük ve ağrı da meydana gelir.

Erişkinlerde D vitamini eksikliği oluşursa kanda kalsiyum düşmeye başlar ve vücut bu düşüklüğü önlemek için boynumuzda tiroit bezinin arkasında bulunan paratiroit bezlerinden paratiroit hormonunun salgısını artırır ve artan paratiroit hormonu kemiklerden kalsiyum çekerek kan kalsiyumunu yükseltir. Bu nedenle vitamin D eksikliği olan kişilerin kanlarında paratiroit hormon düzeyi yüksek çıkar. Demekki kan kalsiyumunda hafif düşüklük ve paratiroid hormonunda hafif fazlalık D vitamini eksikliğinin belirtisidir.

D vitamini eksikliğine bağlı olarak bazı kişilerde kaslarda ağrı ve güçsüzlük olabilir.

Otuz yaşına kadar olan insanların % 30’unda D vitamini eksikliği vardır. Yaşlılıkta ve güneş görmeyen kişilerde eksiklik daha fazla saptanır. Şişman kişilerin çoğunda da D vitamini eksikliği oluşabilmektedir. Şişman kişilerde kandaki D vitamini yağ hücrelerinde birikir ve kullanılamaz. D vitaminin hafif eksikliklerinde osteoporoz dediğimiz kemik erimesi ortaya çıkar. Şiddetli eksikliğinde ise raşitizm ve osteomalazi denen kemik hastalıkları ve kas güçsüzlüğü oluşur. Osteoporozda kemiklerde ağrı olmaz iken osteomalazi kemik ağrısı oluşur. Osteomalaziyi anlamak için sternum kemiğine (göğüste öndeki iman tahtası denen kemik) ve bacak kemiğine basmakla ağrı olur. Bu nedenle kemik ve kas ağrısı olanlarda D vitamini düzeyine bakmakta fayda vardır.

D vitamini az olan gebelerde preeklampsi denen hastalık daha fazla görülmektedir.

D vitamini eksikliği olup olmadığını anlamak için kandaki 25 (OH) D düzeyi ölçülmelidir. Kanımızda dolaşan D vitaminin çoğu 25(OH) D şeklinde bulunmaktadır. Kandaki D vitamini (25 OH D) düzeyin 20 ng/ml’den az ise D vitamini yetmezliği vardır. D vitamini azaldıkça kanda paratiroid hormonu artar. Ancak mağnezyum eksikliği varsa D vitamini eksikliğinde paratiroid hormonu yükselmez.

Kandaki D vitamini düzeyi 20 ng/ml’den 32 ng/ml’ye çıkarılınca ince bağırsaklardan kalsiyum emiliminin % 45-65 oranında arttığı saptanmıştır. Kandaki D vitamini 30 ng/ml’den fazlaysa yeterli D vitamini vardır, denir. Bu tanımlamaya göre dünyada 1 milyar insanda D vitamini eksikliği olduğu saptanmıştır. Menopozdaki kadınların % 50’sinde D vitamin eksikliği vardır. Ülkemizde de çocuk ve genç erişkinlerde % 30-50’sinde D vitamini eksikliği vardır.

Yılda bir defa kanda 25 (OH) D3 vitamin düzeyine bakmak, bazı hastalıklardan ve kemik erimesinden korunmak için çok önemlidir.

Kandaki 25 OH D vitamin düzeyi 10 ng/ml’den az ise, şiddetli D vitamini eksikliği vardır. D vitamini düzeyi devamlı olarak 10 ng/ml’nin altındaysa, önce kemiklerde ve kaslarda ağrı, sonra da kemik erimesi gelişir..

D Vitaminin Hastalık Önleme Etkisi:

D vitamini eksikliği olan kişilerde prostat ve meme kanseri sıklığının arttığı saptanmıştır.

D vitamini Multipli skleroz denen bir sinir-beyin hastalığında bu hastalığa ait bazı komplikasyonları önler.

D vitamini, şeker hastalığı gelişiminini de önleyebilmektedir. Bir yaşından itibaren günde 2000 IU D vitamini alan çocuklarda Tip 1 şeker hastalığı görülme riski %80 azalmaktadır. D vitamini yeterli alanlarda tansiyonda da düşme oluşur.

D vitamini alanlarda başka hastalıklardan ölüm sıklığında azalma saptanmıştır.

Yeterli D vitamini alanlarda ve kan seviyesi 50 ng/ml civarında olanlarda meme, kolon ve rektum kanser görülme sıklığı azalmıştır.

D vitaminin kardiyovasküler hastalaıklardan koruduğu da ortaya konmuştur.

D Vitamini Ne Kadar Almalı?

50 yaşın üzerinde D vitamini alımı yetersizdir. 50 yaşına kadar günde 200 ünite, 50-70 yaş arası 400-600 ünite D vitamini alınmalıdır. Ancak yapılan çalışmalar yetersiz güneş ışığı alan çocuk ve erişkinlerin 800-1000 ünite D vitamini almak gerektiğini ortaya koymuştur. Bu nedenle herkesin günlük 800 ünite D vitamini alması uygundur.

En kolay D vitamini alma yolu günde en az 15 dakika güneş ışığına maruz kalmaktır. Her gün el, yüz ve kolların 15 dakika güneş görmesi gerekir. Haftada 4-6 defa bu işlemi yapmak faydalıdır. Eğer bu mümkün değilse, en azından günlük 400 ünite D vitamini almak faydalı olur. Güneş görmeyen ülkelerde yaşayan insanlarda D vitamini vücutta daha az olduğundan multipl skleroz denilen hastalık daha çok görülür.

D vitamini eksik kişilerde vitamin D2 ‘nin 50.000 ünitelik kapsülü haftada bir verilir ve 8 hafta süreyle verilir. Daha sonra her 2-4 haftada bir verilir. Diğer bir tedavi şekli ise her gün 1000 ünite D3 vitamini veya 3000 ünite D2 vitamini hergün verilmelidir.

Yeterli D vitamini alım miktarı erişkinler için günlük 400 ünitedir. 70 yaşın üzerinde bu doz günde 800 ünite olmalı ve birlikte 1200 mg kalsiyum almalıdır.

D Vitamini Hangi İlaçlarla Birlikte Alınmamalıdır?

D vitamini aşağıdaki ilaçlarla birlikte alınmamalıdır. Bunlar D vitamininin emilimini bozar.

• Kolestiramin
• Orlistat (Xenical)

Kimle İlave D Vitamini Almalıdır?
• 50 yaşın üzerinde olanlar
• Güneş görmeyenler
• Bağırsaklardan yağ emiliminin bozuk olduğu hastalar
• Osteoporoz denilen kemik erimesi olanlar
• Crohn hastalığı denen bağırsak hastalığı olanlar, karaciğer hastalığı ve mide ameliyatı geçirenler
• Kortizon ilacı kullananlar
• Alzheimer hastalığı olanlar
• Tegretol ve benzeri epilepsi (sara) ilacı kullanan hastalar
• Mantar ilacı ketokonazol kullananlar
• Nefrotik sendrom denen böbrek hastalığı olanlar
• Hastanede veya evde uzun süre kalan ve güneş görmeyenlerde
• Böbrek yetmezliği olanlarda

D Vitamini Aşırı Alımının Zararları Nelerdir?

D vitamini günde 1000 üniteden fazla alınmamalıdır.

D vitamini aşırı alındığında aşağıda sıralanan zararlı etkiler oluşur:

• Bulantı
• Kusma
• İştah kaybı
• Kabızlık
• Halsizlik
• Kilo kaybı
• Kandaki kalsiyum düzeyinde artma

KAYNAKLAR
1. Prof Dr Metin Özata, Vitamin, Mineral,Bitkisel Ürün Rehberi, Gürer yayınları, 2008
Başlık: D Vitaminin Önemi
Gönderen: Mücteba - 21 Ocak 2016, 16:07:16
D Vitaminin Önemi


D Vitamini vücut için en önemli ve yaşamsal vitaminlerden biridir.


1- Kemik gelişimi,
2- Sinir sistemi,
3- Kardiyovasküler sistem
4- Bağışıklık sistemi,
için çok büyük önemi vardır.


D vitamini iki kaynaktan sağlanabilir: Güneş ışınlarındaki UVB yardımıyla derimiz tarafından üretilebilir, besinler yoluyla alınabilir. Besin yoluyla aldığımız vücudumuzun ürettiğinin ancak dörtte biri kadardır.

1- Güneş yardımıyla D vitamini üretilmesi için güneşe koruyucu sürmeden, yeterli sürelerde maruz kalmak gerekmektedir. Bunun abartılmaması, cildin güneş yanığı olmayacak kadar güneşte kalınması önerilmektedir.

2- D vitamini en çok balık ve sakatatta bulunmaktadır (en çok yürek ve karaciğer). Buradaki en önemli nokta ise D vitamininin yağda çözülen bir vitamin olmasıdır. Eğer yeterince sağlıklı yağlar yenilmezse besin yoluyla vücuda giren D vitamini emilemez ve yararı olmaz.

Canan Karatay eski atasözünü tekrarlıyor ve "Güneş girmeyen eve doktor girer." diyor. Kendisi de Uluslararası D Vitamini Konseyi üyesi olan Karatay D Vitaminiyle ilgili bilgilerin değiştiğine dikkat çekiyor ve birçok hastalığın tedavisinde hastaların D Vitamini düzeylerinin yüksek tutulduğunu söylüyor. Örneğin, 2009 yılındaki domuz gribi salgınında Kanada hükümeti halka domuz gribi aşısı yaptırmak yerine D Vitamini takviyesi yapmış.

Canan hanım dünyanın birçok ülkesinde, özellikle kuzey ülkelerinde, insanların çoğunun D vitamini düzeylerinin düşük olduğunu, Akdeniz ülkesi olmamıza rağmen ülkemizde de çoğu insanın D Vitamini düzeylerinin düşük olduğunu söylüyor. Bunun nedeni olarak da iki konuya dikkat çekiyor. Birincisi güneş koruyucu kremlerin kullanılması yaygınlaştıkça insanların güneşten yararlanamaması. Bunun yanında büyük şehirlerde hava kirliliği nedeniyle UVB ışınlarından yararlanamıyor olmamıza da dikkat çekiyor.

Canan hanımın üzerinde durduğu diğer konu da son yıllarda insanların beslenmesinde yağın çok az yer alması. Özellikle kalori hesabına dayalı diyetlerde çok kalorili olan yağların çok az verilmesi insanları yağda eriyen vitaminlerden (A, D, E ve K) yoksun kalıyor. Bu vitaminlerin eksikliğinin kanser, kalp hastalıkları gibi birçok hastalığın nedeni olduğu gösterilmiş. Canan hanım kitaplarında bu konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyenlere http://www.vitamindcouncil.org/ Adresini referans olarak gösteriyor.


Bu bilgiler Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay’ın kitaplarından derlenmiştir.

http://woto.com/oneriler#Öneri 16
Başlık: D Vitamini Meğerse Ne Kadar Önemliymiş!
Gönderen: Mücteba - 21 Ocak 2016, 16:12:47
D Vitamini Meğerse Ne Kadar Önemliymiş!

Ben (Okan) Canan Hanımı tanıyana kadar inanın D Vitamininin önemini bilmiyordum. Sadece kemiklerimizi güçlendirir, kemiklerimiz de zaten yeterince güçlü deyip D vitaminini hiç adam yerine koymamıştım. Nasıl olsa kilo verebiliyorum diye de ikinci kitapta okuduğum halde hiç ölçtürtmemiştim. Gittiğim onlarca doktordan hiçbiri de şimdiye kadar D vitaminini ölçtür demedi ve biz de ölçtürmemiştik.

Canan Hanım Datça’ya geldiğinde ola ki bize sorar diye gelmeden ölçtürelim dedik ve Marmaris’e gidip ölçtürdük.  Benim D Vitaminim normal D (30) referanslar arasında, Nurçin’in D vitamini ise biraz düşük D (23) çıktı.

Benim tiroidimde 3-5 adet nodül vardı. Biyopsi de temiz çıktı ama Marmaris’teki doktorum bu nodülleri aldırmamı istedi. Bu yaz Canan Hanımla tanıştığımızda kendisine bu konudan bahsetmiştik. Bana hemen D Vitamini ve B 12 değerlerimi sordu. Ben de değerlerim normal referans aralıkları içinde” dedim. Bana hemen “kaç?” diye sordu.  Referans aralığında kalan değerlerimi söyledim Bana yanıtı aynen şu oldu “çok çok düşük D Vitamini 80, B 12 ise 800 olacak. Bu değerlere ulaşırsanız ve bir de iyot tableti alırsanız ameliyata gerek kalmaz.” dedi. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam. İşte o anda D vitamininin ne olduğunu anlamaya başladım.

Bu yazdıklarımı şunun için anlattım D vitamini o kadar önemliymiş ki ben hiç bilmiyormuşum. Pek çok ülkede insanların grip aşısı olmak yerine D Vitamini aşısı olduğunu siz biliyor muydunuz?
Benim öğrendiğim kadarıyla D vitamini bizlerin bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve pek çok hastalığa karşı bizi koruyabiliyor.

D Vitaminini ölçtürdüğümüz zaman Marmaris’teki doktorumuz. ”sizin normal bir şey yapmanız gerekmiyor. Ama Nurçin Hanımın D vitamini iğnelerinden alıp içmesi gerekiyor demişti. Bunu Canan Hanıma söylediğimizde bize aynan şöyle söyledi. “Bu içme olayı 40 yıl öncede kaldı. Her ne kadar ampulün üzerinde içilebilir yazıyorsa da vücut tam ememiyor. O nedenle mutlaka kalçadan iğne olarak almanız lazım.” dedi ve bize bu iğneleri ne kadar aralıklarla yaptırmamız gerektiğini anlattı. Önce bir doping uyguladık. Bu sene ilk defa grip aşısı olmayacağım. D Vitamini dopingini şu şekilde yaptık. Ben (Okan) 30 olan D vitaminimi yükseltebilmek için günaşırı birer iğneden toplam 4  adet (D Vit 3) D vitamini iğnesi oldum. Nurçin ise 23 olan D Vitamini yükseltebilmek için günaşırı birer iğneden toplam altı adet  D Vitamini iğnesi yaptırdı ve şimdi ayda bir hem ben hem de Nurçin D (D Vİt3) ve B 12 (Dodekx) iğnesi oluyoruz.

D Vitamini dopingini yaptırdığımdan beri vücudumun gerçekten çok direnç kazandığını hissedebiliyorum.


(http://cdn.woto.com/dsfile/7f6462cd-c911-47b0-b602-8c42a17eb9fd)


D ve B 12 iğnelerini olduktan 3  ay sonrası...

(http://cdn.woto.com/dsfile/b08920e2-4a28-487b-8fb5-50318297e58f)

D ve B 12 vitaminlerinin ne kada

Bugün tahlil sonuçlarımız geldi.

Ben (Okan) bu tahlillerden önce 30 olan D vitamini değerimi yükseltebilmek için;

-   Eylül 2013 de önce gün aşırı bir adet olmak üzere toplam 4 adet,
-   Ekim ve Kasım 2013 de her ay birer adetten toplam 2 adet,
iğne yaptırarak toplamda 4 + 2 = 6 adet D vitamini iğnesi yaptırmış oldum.

Sonuç olarak da 6 doz iğne ile Eylül 2013'de 30 olan D vitamini değerim Aralık 2013'de 79,8 'e ulaştı.

535 olan B 12 vitamin değerini yükseltebilmek için de her ay (Eylül, Ekim, Kasım 2013) birer adet iğne yaptırdım. Toplam 3 adet iğne ile 535 olna B 12 değerim 808 e ulaşmış oldu.

Eşim Nurçin ise 23 olan D vitamini değerini yükseltebilmek için;
-   Eylül 2013 de önce gün aşırı bir adet olmak üzere toplam 6 adet,
-   Ekim ve Kasım 2013 de her ay birer adetten toplam 2 adet,
iğne yaptırarak toplamda 6 + 2 = 8 adet D vitamini iğnesi yaptırdı.

Sonuç olarak da 8 doz iğne ile Eylül 2013 'de 23 olan değeri Aralık 2013'de 78,9 ‘a ulaştı.

217 olan B 12 vitamini değerini de yükseltebilmek için de Eylül, Ekim, Kasım 2013 aylarında, ayda bir kez olmak üzere toplamda 3 adet B 12 iğnesi yaptırarak 217 olan değerini 543'e çıkardı.

Aralık ayında da birer adet D ve B 12 iğnelerimizi olduk. (Bu test için kan verdikten sonra) 

Canan Hoca bu değerlerimizi gördükten sonra Nurçin'e bir sonraki ay 2 adet B 12 iğnesi olmasını her ikimizin de hem D hem de B 12 iğnelerine her ay birer iğne yaptırarak devam etmemizi ve 6 ay sonra yeniden tahlil yaptırmamızı istedi.

Biz de bu tarihten itibaren yani Ocak, Şubat Mart, Nisan , Mayıs 2014 tarihlerinde birer adet D 3 ve B 12 iğnesi yaptırdık. Haziran ayında kan vererek tahlil yaptırmamız gerekiyordu ancak bu kan tahlili için yaklaşık 15 gün geciktik ve Temmuz 2014 başında kanımızı verebildik. Bu arada havaların güzel olduğu günlerde saat 12:00 de yaklaşık 20-25 dakika korumasız olarak güneşlendik ve üzerine zeytin sütü ile lavanta ve kantaron yağını karıştırarak yaptığımız güneş sonrası yağını sürdük.

Biz D vitamini değerlerinin 100 ün üzerinde çıkacağını tahmin ediyorduk. Bazı doktor arkadaşlarımız "D vitamininin fazlası toksik aman dikkat edin" diye bizi uyarıyorlardı. Biz de Canan Hoca Haziran'a kadar kullanın sonra bir daha test yaptır dediği için en ufacık bir tereddüdümüz yoktu. Bir de geçenlerde bir TV konuşmasında Canan Hocanın "bugüne kadar D vitamininde toksisiteye hiç rastlanmadı"  demesi de bizi ayrıca rahatlatmıştı.

Temmuz 2014 başında yaptırdığımız kan sonuçlarını alınca hayretler içinde kaldık. Her ay iğne olmamıza rağmen D vitamini değerlerimizi 80 in üzerine hatta 100 lere ulaştıramamış olduk.
Aynı şekilde her ay olduğumuz B 12 vitamin iğneleri de istediğimiz sonuca ulaşamadı. Bugün (07.07.2014 tarihi itibarıyla Canan Hoca ile mail yoluyla irtibat kurduk ve rapor verdik. O da bize bundan sonra ayda bir olduğunuz iğneleri 15 güne indirin dedi. ve biz de bir süre 15 günde bir iğne olup sonra tekrar tahlil yaptıracağız. O bir süre ne kadar inanın bilmiyorum. Canan Hocaya bir ara soracağız.

Kan değerlerimizin son durumu:

(http://cdn.woto.com/dsfile/28ce1f6d-9896-46d9-a851-6e5f547f2797)


Bugün D ve B 12 Vitamini iğnelerimizi ve enjektörleri aldık. Şimdi sıra her ay bir - iki iğne yaptırmada...


(http://cdn.woto.com/dsfile/189529eb-ad22-48f7-a5c0-b2f32de915c7)
Başlık: D Vitamini, Omega 3, K2 Vitamini ve Co-Enzim Q10
Gönderen: Mücteba - 07 Mart 2016, 12:14:20
Son haftalarda D Vitamini, Omega 3 yağları, K2 Vitamini gibi vücut için çok önemli işlevleri olan takviyelere değindik. Bugün bunlara Co-Enzim Q 10 maddesini ekleyerek, bu hayati 4 maddenin yararlarını özetleyeceğiz.

En az temel gıda maddeleri kadar bu takviyelere ihtiyacımız var.

Bu maddeler ilkel çağlarda doğal yollardan vücuda giriyormuş. Ancak modernleşme ve "gelişme" ile birlikte daha önce de söz ettiğimiz nedenlerle yeterince alamıyoruz. O nedenle, dışarıdan desteklerle almak ve bu hayati maddelerin eksikliği nedeniyle oluşabilecek sağlık sorunlarından korunmak gerekiyor. Biz hasta olduktan sonra çeşitli ilaçlar alıp tedavi olmaya çalışmak yerine hastalıkları önlemek için bu destekleri almayı tercih ediyoruz. Bu destekleri tıpkı evinize aldığınız et, sebze, meyve gibi temel besin maddeleri gibi düşünün. Çünkü en az onlar kadar bu maddelere de ihtiyacımız var.

Bu konuda çalışma yapan bazı kişiler bu 4 maddeyi su gibi hayati olarak nitelendiriyorlar. Şimdi tek tek bu hayati maddelerin hangi yönlerden yararlı olduklarını sıralayalım.


1- D Vitamininin Yararları:

1.   İskelet sistemi ve kemik sağlığını güçlendirir, osteoporozu önler,
2.   Kalp, damar sağlığını destekler,
3.   Sinir sistemi ve beyin sağlığı için önemlidir, Alzheimer, MS, Parkinson, depresyon, çocuklarda hiperaktivite dikkat eksikliği gibi hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde etkilidir,
4.   Bağışıklık sistemini destekler, otoimmün sistemi hastalıklarının önlenmesi ve tedavisinde kullanılır,
5.   Kanseri önlemeye yardımcıdır, kanser tedavisini destekler,
6.   Crohn, hassas bağırsak sendromu, ülseratif kolit gibi bağırsak hastalıklarının önlenmesi ve tedavilerini destekler,
7.   Kolesterol düzeyinin düzenlenmesine yardımcı olur.

2- Omega 3 'ün Yararları:

1.   Kalp damar sağlığı için önemlidir,
2.   Kolesterol ve trigliserid düzeylerinin düzenlenmesine yardımcı olur,
3.   Beyin fonksiyonlarını destekler, Alzheimer, MS, depresyon gibi hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde kullanılır,
4.   Bebeklerde beyin ve göz gelişiminde etkilidir, çocuklarda hiperaktivite dikkat eksikliği ve davranış sorunları tedavisinde kullanılır,
5.   Özellikle göğüs, kolon ve prostat olmak üzere kanserlerin önlenmesi ve tedavisinde rol oynar,
6.   Osteoporoz ve romatoid artrit tedavisinde çok etkilidir,
7.   Crohn, hassas bağırsak sendromu gibi bağırsak hastalıklarının önlenmesi ve tedavisinde yardımcıdır.


3- K2 Vitamininin Yararları:

1.   Çocukların sağlıklı bir kemik dokusu oluşturabilmeleri için K2 vitaminine ihtiyaçları vardır,
2.   Yetişkinlerin, özellikle menopoz sonrası kadınların kemik dokularının güçlendirilmesini sağlar,
3.   Vücuda giren kalsiyumun kemikler ve dişler gibi istenen yerlere yönlendirilmesini sağlayarak damarlarda birikip kireçlenme ve plaklara neden olmasını önler,
4.   Diyabet tedavisi, hafızanın güçlendirilmesi, doğurganlığın arttırılması, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi alanlarında etkilidir.


4- Co-Enzim Q 10 veya Co-Enzim QH'ın yararları:

Co-Enzim QH, Q 10'un aktive olmuş, vücudun kullandığı formudur, yani vücut Q 10'u kullanabilmek için QH'a çevirir. 25 yaşın altındaki kişilerde bu kolaylıkla olduğundan onların Q 10 kullanmaları yeterlidir, hatta QH'ı kullanmaları zordur. Ama 25 yaşın üzerindeki insanların mutlaka QH almaları gerekir. Bu madde yaşlandıkça vücutta azalmaktadır. İşlevlerine gelince:
1.   Hücreler için dolayısıyla vücut için enerji üretilmesini sağlar,
2.   Vücudumuzun en önemli kası olan kalbin ihtiyacı olan enerjiyi sağlar,
3.   Kalp-damar sistemini güçlendirir,
4.   Antioksidan görevi yaparak vücutta oluşan serbest radikallerin zararlarını önler,
5.   Yaşlanma belirtilerini azaltır,
6.   Kan dolaşımını destekler ve kan basıncını düzenler,
7.   Bağışıklık sistemini destekler,
8.   Beyin ve sinir sistemini güçlendirir.


-SONUÇ:

Hayati önemi olan bu 4 takviyenin bilimsel çalışmalarla gösterilen belli başlı işlevlerini sıralamaya çalıştık. Ancak sayamadığımız daha birçok faydaları olduğunu biliyoruz ve her geçen gün yeni bir araştırma bulgusuyla yeni bir alanda yararlı olduğunu söyleyen yayınlar yapılıyor. Hastalandıktan sonra ilaç, tedavi ve çare peşinde koşmaktansa sağlıklı beslenmek ve vücudumuz için en az temel besinler kadar önemli olan bu destekleri almak bize akılcı görünüyor.


http://www.yarimadaninsesi.com/haberdetay.asp?ID=3052
Başlık: 1- D Vitamini (80 ng/ml Olacak)
Gönderen: Mücteba - 07 Mart 2016, 12:20:13
1- D Vitamini (80 ng/ml Olacak)

(http://cdn.woto.com/dsfile/4eceed28-030f-46e9-9e14-be15b38432a1?t=1414859121178)(http://cdn.woto.com/dsfile/d814dfd4-f541-4807-a50d-3ac66ab48239?t=1414860218560)

D Vitamini Her Derde Deva Buyrun okuyunuz : http://www.yarimadaninsesi.com/haberdetay.asp?ID=3003

15. Dakikadan itibaren izler misiniz? : https://youtu.be/ISKu3boUz0Q

D Vitamini ile ilgili deneyimlerimizi Öneri 15'de okuyabilirsiniz : http://woto.com/oneriler#%C3%96neri%2015


http://woto.com/gida-takviyeleri


Şayet doktorunuz bugüne kadar D Vitamininize baktırmadıysa veya 20 - 30 ng/ml değerlerini yeterli görüp size D Vitamini takviyesi vermemişse lütfen bu yazıyı daha dikkatli okuyun.



 
D VİTAMİNİ HER DERDE DEVA!

Şayet doktorunuz bugüne kadar D Vitamininize baktırmadıysa veya 20 - 30 ng/ml değerlerini yeterli görüp size D Vitamini takviyesi vermemişse lütfen bu yazıyı daha dikkatli okuyun. Çünkü MS, den Alzheimer'a, kalp ve damar hastalıklarından kansere, gripten cilt hastalıklarına kadar pek çok hastalığın altında D Vitamini eksikliğinin yattığını biliyor musunuz?

Biz Prof. Dr. Canan Karatay'ı tanıyana kadar D vitaminini sadece kemik sağlığı için gerekli diye biliyorduk. D vitamini değerlerimizi ilk ölçtürdüğümüz zaman birimizin (Nurçin) 23, diğerimizin (Okan) 30 çıkınca Marmaris'teki doktorumuz yeterli olduğunu söyledi. Sonradan bu konuyu araştırınca ve Dünya D Vitamini Konseyinde Türkiye'den katılan tek temsilci olan Canan Karatay ile de bu konuyu konuşunca pek çok şeyin yanlış bilindiğini öğrendik ve bir daha da o doktora gitmedik.


D Vitamini ile ilgili neler öğrendik?

1- D vitamininin en yaşamsal vitamin olduğunu, hatta vitamin değil hormon gibi işlevleri olduğunu,
2-D Vitamininin cilt tarafından güneşin UVB ışınları sentezlenerek üretildiğini, bunun içingüneşin dik geldiği öğle saatlerinde 20 dakika “KORUMASIZ” olarak güneşlenilmesi gerektiğini, 20 dakikadan sonra vücudun D vitaminini üretemediğini, (Prof. Dr. Canan Karatay, Prof. Dr. Ahmet Aydın hatta Prof. Dr. Osman Müftüoğlu ve birçok yenilikçi doktor bu görüşte).Biz bu yaz başından beri deniyoruz, her yaz birkaç defa deri değiştirirken bu yaz “öğle saatinde 20 dakika, korumasız güneşlenme” ile ideal ve deri değiştirmeden yanıldığını, 
3- Besinlerden alınan D vitamininin vücudun yaptığının ancak %25'i olduğunu,
4- D vitamininin yağda çözünen bir vitamin olduğunu, besinlerden D vitaminini vücudumuzun emebilmesi için mutlaka yağla birlikte yenilmesi gerektiğini,
5- D vitamininin en çok sakatat et ve balıkta bulunduğunu, haftada bir gün mutlaka sakatat yenmesi gerektiğini,yenen et ve yumurtaların mutlaka serbest dolaşan hayvan eti veya yumurtası olması gerektiğini,
6- Prof. Dr. Ahmet Aydın'a ve Prof. Dr. Canan Karatay'a birçok doktora göre göre D Vitamini eksikliğinin başta kanserler, enfeksiyonlar, romatizmal hastalıklar, otoimmün hastalıklar, örneğin sedef hastalığı, nöropsikiyatrik hastalıklar, koroner kalp hastalıkları ve hipertansiyon gibi çok sayıda hastalığa yol açtığını,
7- D Vitaminin önemini henüz Türkiye'deki pek çok doktorun kavrayamadığını ve kendilerini güncelleyememiş olduklarını,
8- D Vitamininin 80  100 ng/ml arası koruyucu 100 den sonra tedavi edici özelliğe büründüğünü,
9- D Vitamininin “normal” değerlerinin dünyada çeşitli kuruluşlara göre değiştiğini, (bu tablonun fotoğrafını ekte sunuyoruz)
10- D Vitamini 80ng/ml B 12 Vitamini de 800 düzeyinde olduğu zaman vücudun bağışıklık sisteminin pek çok hastalıkla mücadele edebildiğini, bu sayede Okan'ın tiroitlerindeki nodüllerin büyümesinin durduğunu,
11- D vitamininin gribe karşı grip aşısından daha koruyucu olduğunu, (Geçtiğimiz yıl grip aşısı olmamamıza rağmen hiç grip olmadık dolayısıyla D Vitamininin bağışıklık sistemimizi güçlendirdiğini yaşayarak gözlemiş olduk.)
12- Domuz gribi salgınında Kanada Hükümetinin insanlara domuz gribi aşısı yerine D Vitamini takviyesi yaptırmış olduğunu. (Bağışıklık sistemini güçlendirmek için.) 
13- Prof. Dr. Canan Karatay'dan, hamilelerin D vitamininin 100 ng/ml olması gerektiğini,
14- D Vitamininin sadece güneşten ve gıdalardan alınarak yükseltilmesinin çok zor olduğunu bu nedenle de eczanede 2 TL den satılan D vit 3 takviyesinin kullanılması gerektiğini,
15- D Vitamini ampullerini içmenin çok az işe yaradığını kalçadan iğne yaptırmanın çok daha etkili olduğunu, (Prof. Dr. Canan Karatay bu şekilde öneriyor)
16- Hala hastalarına “ekmek üzerine D vitaminini damlat” diyen doktorlar olduğunu. Yani birçok doktorun D vitamininin yağsız alındığı takdirde vücut tarafından emiliminin olmadığının farkında olmadığını, Bu nedenle şayet kalçadan yaptırma şansınız yoksa bir kaşık zeytinyağı ile birlikte D vitaminin alınabileceğini, (Prof. Dr. Ahmet Aydın bu şekilde öneriyor)
17- D vitamini fazlasındantoksisite vakasına bugüne kadar hiç rastlanmadığını (Prof. Dr. Canan Karatay'dan öğrendik)
18- ABD'de yapılan araştırmalarda D vitamini eksikliğinin yaşlılarda ölüm riskini %30 arttırdığını, (Prof. Dr Aykan Canberk)
19- Dr. David Perlmutter'den başta Alzheimer olmak üzere, bunama Parkinson, MS, depresyon gibi nöropsikiyatrik hastalıkların D vitamini eksikliğinden de kaynaklandığını ve mutlaka destek alınması gerektiğini,
20- D vitamininin mucizevi bir vitamin olarak kabul edildiğini, meme, prostat, baş, boyun kanser tedavilerinde çok etkili olduğunu, (Prof. Dr. Erkan Topuz)
21- D vitamini eksikliğinin kolon kanserine yol açtığını, (Prof. Dr. Osman Müftüoğlu)
22- Kanser ve birçok hastalığın tedavisinde kullanılan D vitamininin hastalıklara yakalanmamak için koruyucu olarak kullanılması gerektiğini,
23- D Vitaminini ölçtürmemiş olanların bir an önce ölçtürmeleri ve 80 ng/ml düzeyine getirmeleri ve bu düzeyde tutmaları gerektiğini,

D VİTAMİNİMİZİ NASIL YÜKSELTTİK:

2013 Eylül ayında birimizin D Vitamini 23 ng/ml diğerimizin 30 ng/ml di. Önce 80 ng /ml ye ardından da 100 ng/ml nin üzerine çıkarmamız gerekiyordu. Canan Hocanın önerisiyle,
D Vitamini 30 olan Okan, gün aşırı birer iğneden 4 adet,
D Vitamini 23 olan Nurçin de yine gün aşırı birer iğneden 6 adet iğne yaptırdı.
Ardından da ayda bir iğne olduk. 4. Ayın sonunda (son iğne olduktan bir ay sonra) ölçüm yaptırdık ve 80 ng/ml düzeyine ulaşmıştık. Canan Hoca her ay birer iğne yaptırmaya devam etmemizi söyledi. Biz de bütün kış boyunca her ay birer iğne yaptırdık. Temmuz'da ölçtürdüğümüz zaman yine 80 lerde olduğumuzu gördük. Her gün öğle saatlerinde koruyucusuz 20 dakika güneşlenmemize ve her ay iğne yaptırmamıza rağmen D vitaminimiz 80'i geçememişti. Bu kez Canan Hoca 15 günde bir yaptırın dedi ve biz da 15 günde bir yaptırmaya başladık. Eskisi gibi bilgisiz olsaydık D vitamininin fazlasından korkardık. Ama biliyoruz ki D Vitamininde toksisteye bugüne kadar hiç rastlanmamış. Zaten biz de D vitaminimizin kaça ulaştığını görebilmek ve deneyimlerimizi Sağlıklı Yaşıyoruz sayfasında paylaşabilmek için Marmaris Yücelen Hastanesine 3-4 ayda bir gideceğiz. (SGK kapsamında çok az bir fark ödeyerek yaptırabiliyoruz.)

Önerimiz: Siz de bizim gibi D vitamininiz mutlaka ölçtürün ve D vitaminin önemini kavramış D vitamini değerlerinizi 80-100 seviyelerine ulaşmasında ve bu düzeyde tutulmasında size yol gösterebilecek yenilikleri takip eden bir doktor bulun kendinize.

http://www.yarimadaninsesi.com/haberdetay.asp?ID=3003
Başlık: 2- K2 Vitamini
Gönderen: Mücteba - 08 Mart 2016, 11:20:10
2- K2 Vitamini

(http://cdn.woto.com/dsfile/cf00ce77-403b-4104-bb32-99e1638aa77a?t=1414859004618)

50 Mcg. ManaQ7 K2
Pirinçten imal edilmiş
Bir kutusunda 30 adet var
Her gün 100 mcg yani 2 kapsül kullanmak gerekiyor.
Mayıs 2015 itibarıyla kutusu 43 TL (eczane fiyatı)

http://www.gittigidiyor.com/besin-takviyesi?k=mena


(http://cdn.woto.com/dsfile/b5b3f58c-12a8-4a11-af3e-1bda2f5d4410?t=1432504476193)

100 Mcg MenaQ7 K2 + Vitaminler
Nohuttan imal edilmiş.
Bir kutusunda 30 adet var
Bir kapsülde 100 mcg olduğu için bir kapsül yetiyor.
Mayıs 2015 itibarıyla kutusu 64,50 TL (eczane fiyatı) Sağlıklı Yaşıyoruz kampanyalarında % 50 indirimle 32,25 TL ye temin edilebiliyor.

http://www.gittigidiyor.com/arama/?k=MenaQ7+K2
 
Hem damarların korunması hem de kemik sağlığı için  sabah kahvaltıdan sonra 2 adet New Life firmasının MenaQ/ formunda K2 Vitamini alıyoruz. Yani günde 100 mcg K2 vitamini takviyesi almış oluyoruz.

HEM DAMARLARIN KORUNMASI HEM DE KEMİK SAĞLIĞI İÇİN K2 VİTAMİNİ

Birkaç haftadır sağlığımız için önemli olan ve besinlerle yeterince alamadığımız için takviyelerle almamız gereken D Vitamini ve Omega 3 konularına değinmiştik. Omega 3'ün, D Vitamininin önemini artık bilmeyen kalmadı. Bu haftada mucizevi K2 vitaminini hakkında öğrendiklerimizi paylaşacağız.

K2 nedir?

K2 'yi kısaca damarlardaki kalsiyumu toplayarak kemiklere yönlendiren çok önemli bir vitamin olarak tanımlayabiliriz.
D Vitamini pek çok hastalığın önlenmesinde hatta tedavisinde kullanılmaya başlandı. D Vitamini kalsiyum emilimini arttırıyor. Vücuda giren kalsiyumun istenen yerlere yönlendirilmesi gerekiyor. Yani damarlarda birikip damarların kireçlenmesine yol açması yerine kemiklere ve dişlere yönlendirilmesi lazım. İşte bunu sağlayan da K2 Vitamini. K2 Vitamini atardamarlarda sertliğe yol açan kalsiyum birikmesine engel olup, kemiklerde kalsiyum toplanmasına yardımcı olmaktadır.
Yapılan bazı çalışmalarda yüksek miktarda kalsiyum kullanımının kemikleri kuvvetlendirirken, damarlara çok ciddi zararlar verdiği gözlemlenmiş. Bu durum 'kalsiyum paradoksu' olarak adlandırılıyor. Kalsiyum paradoksundan korunmanın en iyi yolu K2 vitamini alımı ile vücudu desteklemektir.
K 2 Vitamininin başka yararları var mı?
Kemiklerin sağlamlığının ve mineral yoğunluğunun çocuklukta ve ergenlikte arttırılması gerekmektedir. Sağlıklı bir kemik dokusunun oluşabilmesi için çocukların daha fazla K2 Vitaminine ihtiyaçları vardır. Aynı şekilde ileri yaşlarda da K2 vitamini çok önemlidir. Özellikle menopoz sonrası kadınlarda görülen osteoporoz (kemik erimesi) ve kemik yoğunluğunda azalma K2 Vitaminiyle önlenebilir. Bilimsel araştırmalarda K2 Vitamini kullanan menopoz sonrası kadınlarda kemik yoğunluğunun arttığı ve kemik kırıklarında azalma olduğu belirlenmiştir. Ayrıca yapılan bazı bilimsel çalışmalarda K2 Vitamini alan kadınlarda kalp damar sağlığının daha iyi olduğu görülmüştür. Bunların dışında K2 Vitamininin diyabet tedavisi, doğurganlık, hafızanın güçlendirilmesi, bağışıklık sisteminin desteklenmesi gibi pek çok diğer alanda da etkili olduğu söylenmektedir.


K 2 vitamini yeni bulunan bir vitamin mi, ölçülebiliyor mu?

Geçmişte K vitaminlerinin tek bir vitamin olduğu düşünülüyormuş. Bizim yağda çözünen vitaminler olarak sık sık dile getirdiğimiz A, D, E ve K vitaminlerindeki “K” diye adlandırdığımız vitaminin aslında K1 vitamini olduğunu, yeni keşfedilen K2 vitamininin ise birçok farklı işlevinin olduğunu öğrendik. Henüz ölçülebildiğine ilişkin bir bilgiye rastlamadık.


K2 Vitamini doğal olarak hangi besinlerden alınabilir?

K2 Vitamini bakteriler tarafından yapılıyor ve peynir gibi fermente (mayalanmış) gıdalarda, fermente sebzelerde (turşu vb) ve yumurta sarısında bulunuyor. Yapılan araştırmalarda brie, gouda ve edam gibi peynirlerde çok miktarda olduğu belirtilmiş. En fazla bulunan peynirin 32 gramında (1 Ons) 75 mcg K2 bulunuyor. Günlük bunun yaklaşık üç katı kadar yani 90 gr brie veya gouda veya edam gibi peynirlerden yenmesi gerekiyor. Bu araştırmalar batı ülkelerinde yapıldığı için bu peynirlerin adı geçiyor. Türkiye'deki peynirlerle ilgili bir çalışmaya rastlamadık.

K2 vitamininin en fazla bulunduğu besin ise fermente bir soya ürünü olan ve Japonların sıklıkla yedikleri "natto" denilen bir yiyecek. Bu gıdadan ihtiyaç olan tüm K2 Vitamininin alınabileceği belirtiliyor. Ancak bu gıdanın da tadı batı damak alışkanlığına pek uygun değilmiş.


Günlük K2 vitamini ihtiyacımız ne kadar?

K2 konusunda araştırmaları olan bilim insanlarından Kanadalı araştırmacı Dr Kate Rheaume-Bleue'ye göre bir insanın günlük ihtiyacı yaklaşık200 mcg, DrVermeer'e göre ise günde 45 - 185 mcg arasında değişiyor. Bu ihtiyaç D Vitamini alımı arttıkça daha da artıyor.

Kanadalı araştırmacı Dr Kate Rheaume-Bleue Amerikalıların % 80'inin beslenmeleriyle yeterli K2 Vitamini alamadıklarını ileri sürüyor. Bu konuda henüz ülkemizde yapılan bir araştırma olmadığından, beslenme alışkanlıklarımızın giderek batılılara benzemesi sonucu bizlerin de bu vitamini yeterince alamadığımız söylenebilir.


Biz K2 Vitamini alıyor muyuz?

Biz D Vitamini değerlerimizi Prof. Dr. Canan Karatay'ın önerisi ile 80  100 ng /ml aralığında tutmaya çalışıyoruz. Yine Canan Hocanın önerisiyle geçtiğimiz haftadan itibaren 100 mcg. K2 Vitamini takviyesi almaya da başladık. 


K2 Vitamini seçerken nelere dikkat edilmeli?

K2 Vitamini seçerken MK-7 (Mena Q7) formunda olmasına dikkat etmeliyiz çünkü bu formda olanlar doğal maddelerden üretiliyormuş. Oysa MK-4 formunda olanlar sentetik olarak üretiliyormuş.


Sonuç:
Birçok açıdan önemli olan D Vitamini düzeyimizi gerektiği gibi tutuyoruz, bu durum kalsiyum emilimini arttırıyor, kalsiyumun damarlardan alınarak kemikler ve dişler gibi istenen yerlere yönlendirilmesi için K2 Vitamini alıyoruz. Hastalandıktan sonra çeşit çeşit ilaç almak yerine sağlığımızı korumak için bu destekleri almak bize daha akılcı geliyor.


Kaynaklar:
1- Dr. Mercola'nın Dr. Kate Rheaume  Bleue ile yaptığı röportajı,
2- www.mercola.com adresindeki Dr. Mercola'nın K2 ile ilgili makalesi,
3- İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. C. Tamer Erel, K2 Vitamini kemik yapımı ve sağlamlığının sürdürülmesinde ve arterlerde kalsiyum birikmesini önlemedeki rolü konulu yazısı,

http://woto.com/gida-takviyeleri | http://www.yarimadaninsesi.com/haberdetay.asp?ID=3037
Başlık: 3- Omega-3
Gönderen: Mücteba - 09 Mart 2016, 11:52:52
3- Omega-3

(http://cdn.woto.com/dsfile/79fabe23-d551-4e9c-a458-fc0698668f70?t=1414859157369)(http://cdn.woto.com/dsfile/f603cc28-0232-4840-b6d8-9e6fd12c0614?t=1414859199340)

http://www.gittigidiyor.com/arama/?k=efa+omega3

http://www.gittigidiyor.com/arama/?k=Ocean+plus+omega

OMEGA 3 HAKKINDA BİLMEMİZ GEREKENLER!

Video'yu İzleyiniz: https://youtu.be/ABhqKk0BJ78

Bu haftaki yazımızda anne karnından başlayıp yaşam boyunca, kalp ve damar sağlığı, beyin, sinir ve ruh sağlığı için son derece önemli olan Omega 3 konusunu işleyeceğiz.

OMEGA 3 TAKVİYESİ ALMAYA İHTİYAÇ VAR MI?

Vücudumuzda Omega 3 Omega 6 dengesi nasıl olmalı?

Omega 3 ve Omega 6 yağları vücut tarafından üretilemeyen, yiyecekler yoluyla vücuda giren ve vücutta önemli İşlevleri olan temel yağlardır.  İşlevlerini yapabilmeleri için Omega 3 ve Omega 6 yağlarının belli bir oranda bulunması gerekir. İdeal Omega 3 / Omega 6 oranı = 1/1, 1/2 veya en az 1/4 oranında olmalıdır.

Yeterince Omega 3 alabiliyor muyuz?
Özellikle son 50 yılda beslenme biçiminin değişmiş olması nedeniyle vücudumuza giren Omega 3 yağlarında azalma, Omega 6 yağlarında fazlalaşma olmuş ve vücutlarımızdaki oran bozulmuştur.

En çok doğal Omega 3 içeren gıdalar:
Somon, palamut, Norveç uskumrusu, hamsi ve sardalye gibi soğuk deniz balıkları ( Q 3 / Q 6 oranı = 1 / 4), çayır ve çimenlerde serbest dolaşan kuzu, keçi gibi hayvanların etleri, serbest dolaşan tavukların et ve yumurtaları, keten tohumu, semizotu, kavrulmamış kabak ve ayçiçeği çekirdekleri, fındık, fıstık, ceviz ve badem sayabiliriz. Bu yiyeceklerin Q 3 / Q 6 oranı genellikle 1 / 4 tür.

Bitkisel kaynaklardan alınan Omega 3 yağı olan ALA (alfalinoleik asit) insana gerekli olan EPA (eikosapentaenoik asit) ve DHA (dokosaheksaenoik asit) ya dönüşüyor. ALA'nın EPA ve DHA'ya dönüşmesi %5-8 arasındadır. Yani sadece bitkisel kaynaktan yeterince EPA ve DHA alınması imkansız gibidir.
Omega 3 'ü doğal kaynaklardan almak teorik olarak mümkün ama pratikte imkansızdır.
En güzeli ihtiyacımız olan Omega 3 yağlarını doğal kaynaklardan almamızdır. Bazı tıp adamları bunun yeterli olduğunu söylemekte ve sık sık balık yenmesini önermekteler. Bunun ne kadar gerçekçi olduğu tartışmalıdır. Çünkü hem denizlerimizde balık azalmış hem de zaten bizim denizlerimizdeki balıkların büyük çoğunluğundaki Omega 3 oranı düşüktür.

Omega 3 Omega 6 dengesini neler bozuyor?

Yeşil yapraklı sebzelerde Q 3 / Q 6 oranı = 1 / 10, suni yemle beslenen besi çiftliği hayvanlarındaQ 3 / Q 6 oranı = 1 / 20 dir. Ayrıca dışarıda yemek yendiğinde en çok kullanılan mısırözü ve ayçiçeği yağları da Omega 6 yağı oldukları için dengeyi bozmaktadır.

Omega 3 takviyesi almak zorunda mıyız?
Günümüzde marketten aldığımız etlerden ve yumurtalardan 1 birim Omega 3 alırken 20 birim Omega 6 almaktayız. Vitaminler ve mineraller açısından yemek zorunda olduğumuz yeşil yapraklı sebzeler ile 1 birim Omega 3 alırken 10 birim Omega 6 almaktayız. Bu şekilde Omega 3 / Omega 6 = 1 / 4 dengesinin kurulabilmesi imkânsız olduğundan dışarıdan Omega 3 takviyesi almak zorunda kalıyoruz.
Amerika'daki ölümlerin % 5 'i Omega 3 eksikliğinden kaynaklanıyor.
Prof. Dr. Erkan Topuz'un açıklamasına göre ABD'deki ölümlerin % 5'i Omega 3 eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Türkiye'de henüz Sessiz İnflamasyon Paneli, yani kandaki Omega 3 / Omega 6 oranı, trans yağ oranı vb. ölçen test yapılamadığı için (Bir firma tarafından Almanya'ya gönderilerek yapılıyor ve çok pahalı.) Omega 3 eksikliğinden oluşan zararlar da bilinemiyor.

OMEGA 3 TAKVİYESİ ALIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ?

1-   Öncelikle EPA ve DHA miktarlarına bakılır.
İçindeki EPA (eikosapentaenoik asit) ve DHA (dokosaheksaenoik asit) miktarlarına bakılır. EPA kalp ve damar sağlığı, DHA da beyin ve ruh sağlığı için çok çok önemlidir.

2-   Trigliserid Formunda olup olmadığına bakılır
Alınacak Omega 3'ten daha fazla yararlanabilmek için (biyoyararlanım) trigliserid formunda olmasına dikkat edilmelidir. Şayet kutusunda bu “trigliserid” ibaresi yoksa bilin ki o Omega 3 etil-ester formundadır ve biyoyararlanım oranı düşüktür. Trigliserid (TG) formundaki bir ürünün aç karnına biyoyararlanım oranı %60 iken etil ester (EE) formundaki bir ürünün biyoyararlanım oranı %20 dir. Bu oranlar Omega 3 yağlı bir yemekle alındığında yükselmektedir. O nedenle Omega 3 mutlaka yemekle birlikte alınmalıdır.

3-   IFOS 5 yıldızlı olup olmadığına bakılır.
Aldığımız Omega 3'ün saf olup olmadığını bizim anlamamız imkânsındır.  WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ve CRN (Beslenme Konseyi) 'nin belirlediği saflık kriterlerine uygun olup olmadığını anlayabilmek için o parti ürünün analizlerinin görülmesi gerekir. Kanada Guelph Üniversitesine bağlı olarak faaliyet gösteren IFOS (International FishOilStandards - Uluslararası Balık Yağı Standartları) analizini yaptığı ürünlere,kriterlere uyuyorsa yıldız vermekte ve web sayfasından o parti ürünün analiz raporlarını yayınlamaktadır. Aldığınız üründe IFOS 5 yıldızı varsa en güvenilir üründür.

OMEGA 3 TAKVİYESİ NE KADAR ALINMALIDIR?
Prof. Dr. Ahmet Aydın süt ve oyun çocuklarına günde en az 250 mg, büyük çocuklara/erişkinlere ise en az 500-1000 mg yağ asiti (EPA+DHA) almalarını önermektedir. Ayrıca Aydın kalp hastaları, depresyon, romatoidartrit ve diğer iltihabi kronik hastalıklar için 3000 mg'a çıkılması gerektiğini söylemektedir. ProfDr Canan Karatay'a göre ise yetişkinlerin günde 3000 mg EPA+DHA alması gerekmektedir.

SONUÇ:
Kalp, damar, ruh, sinir ve beyin sağlığınız için mutlaka Omega 3 takviyesi alın…

                               
1- Eczanede satılıyor olmalı. Üçkağıtların büyük bir bölümü network marketing denen sistemle çalışan firmalardan kaynaklanıyor. Yani arkadaşını kazıklama sistemi diyorum ben buna.
2- IFOS 5 yıldız onayı olmalı. Herkes satın aldığı ürünün yani içtiği partinin bağımsız bir kuruluş olan IFOS tarafından yapılan analizini internetten görebilmeli. (Bu sistem çok güzel çalışıyor)
3- Trigliserid formunda olmalı. Kutusunda “trigliserid formdadır” (TG) ibaresi yazmayanların hepsi etil ester (EE) formunda oluyor. Yıllarca biz sadece EPA + DHA ‘ya baktığımız için çok düşük biyoyararlanım ile kullanmışız ve çok kazık yemişiz. Bir önemli üç kağıt da bu şekilde yapılıyor. [GNC, Solgar ( sadece bir ürünü hariç) hepsi EE formunda.]

Video'yu İzleyiniz: https://youtu.be/iMwUFhE-tIU

4- EPA + DHA değeri mümkün olduğunca yüksek olmalı
5- Balık jelatini olmalı
Bu özelliklerin beşini de içeren Türkiye’de şu anda sadece iki ürün var. Bunlar;
1- Efa S 1200 / EPA +DHA =660 mg. Bir kutuda 45 Ad var. Eczane fiyatlarından yaklaşık %33 ucuza alabiliyoruz.
2- Ocean Plus / EPA + DHA= 636 mg. Bir kutuda 50 Ad var. Eczane fiyatlarından yaklaşık %50 ucuza alabiliyoruz.
Biz her gün ana yemeğimizde yukarıda belirttiğimiz 5 kritere de uyan Efa S 1200 veya Ocean Plus ürünlerinden 4 adet  alıyoruz. Yanında da bir adet CoEnz QG
Bu iki markanın her birinden 4 adet aldığımız gibi bazen 2 adet birinden 2 adet de diğerinden alıyoruz. Efa S 1200 blister formunda olduğu için seyahatlere çıktığımız zaman dördünü de Efa s 1200 olarak alıyoruz. Blister ambalaj hava almadığı için transfer sırasındaki hava değişiminden olumsuz etkilenmiyor. Ocean Plus 'ın da şişesi açıldığı andan itibaren buzdolabında muhafaza edilmesi gerekiyor. Biz eve aldığımız andan itibaren tüm Omega-3 'leri hep buzdolabında tutuyoruz.
Bu aşamaya gelmeden önceki deneyimlerimizi de buradan okuyabilirsiniz. Omega 3 ve Antioksidanlar ile ilgili deneyimlerimiz: http://woto.com/omega3veantioksidan


(http://cdn.woto.com/dsfile/a07da1f9-7474-4032-a972-024e0c2bcc8d?t=1414859257044) (http://cdn.woto.com/dsfile/8e593696-00df-474f-9b13-a61871d433a4?t=1414859282784)

(http://cdn.woto.com/dsfile/6bb4a280-ba1b-431d-994e-d6650d752310?t=1414859372505)


http://woto.com/gida-takviyeleri | http://www.yarimadaninsesi.com/haberdetay.asp?ID=3018
Başlık: 4- CoEnzQH
Gönderen: Mücteba - 10 Mart 2016, 15:13:51
4- CoEnzQH

Her gün Omega 3 ile birlikte bir adet CoEnz QH alıyoruz. 25 yaşından küçük olanlar CoEnzQ10 alabilirler. 25 - 40 yaşa arasında da kişiye göre değişmekle beraber QH 'ın emilimi çok daha fazla olmaktadır. QH ile ilgili görüşlerimizi de http://www.yarimadaninsesi.com/haberdetay.asp?ID=3052 yazımızın içinde bulabilirsiniz. 

http://woto.com/gida-takviyeleri


***

Son haftalarda D Vitamini, Omega 3 yağları, K2 Vitamini gibi vücut için çok önemli işlevleri olan takviyelere değindik. Bugün bunlara Co-Enzim Q 10 maddesini ekleyerek, bu hayati 4 maddenin yararlarını özetleyeceğiz.

En az temel gıda maddeleri kadar bu takviyelere ihtiyacımız var.
Bu maddeler ilkel çağlarda doğal yollardan vücuda giriyormuş. Ancak modernleşme ve "gelişme" ile birlikte daha önce de söz ettiğimiz nedenlerle yeterince alamıyoruz. O nedenle, dışarıdan desteklerle almak ve bu hayati maddelerin eksikliği nedeniyle oluşabilecek sağlık sorunlarından korunmak gerekiyor. Biz hasta olduktan sonra çeşitli ilaçlar alıp tedavi olmaya çalışmak yerine hastalıkları önlemek için bu destekleri almayı tercih ediyoruz. Bu destekleri tıpkı evinize aldığınız et, sebze, meyve gibi temel besin maddeleri gibi düşünün. Çünkü en az onlar kadar bu maddelere de ihtiyacımız var.
Bu konuda çalışma yapan bazı kişiler bu 4 maddeyi su gibi nitelendiriyorlar. Şimdi tek tek bu hayati maddelerin hangi yönlerden yararlı olduklarını sıralayalım.


D Vitamininin Yararları:

1.   İskelet sistemi ve kemik sağlığını güçlendirir, osteoporozu önler,
2.   Kalp, damar sağlığını destekler,
3.   Sinir sistemi ve beyin sağlığı için önemlidir, Alzheimer, MS, Parkinson, depresyon, çocuklarda hiperaktivite dikkat eksikliği gibi hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde etkilidir,
4.   Bağışıklık sistemini destekler, otoimmün sistemi hastalıklarının önlenmesi ve tedavisinde kullanılır,
5.   Kanseri önlemeye yardımcıdır, kanser tedavisini destekler,
6.   Crohn, hassas bağırsak sendromu, ülseratif kolit gibi bağırsak hastalıklarının önlenmesi ve tedavilerini destekler,
7.   Kolesterol düzeyinin düzenlenmesine yardımcı olur.


Omega 3 'ün Yararları:

1.   Kalp damar sağlığı için önemlidir,
2.   Kolesterol ve trigliserid düzeylerinin düzenlenmesine yardımcı olur,
3.   Beyin fonksiyonlarını destekler, Alzheimer, MS, depresyon gibi hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde kullanılır,
4.   Bebeklerde beyin ve göz gelişiminde etkilidir, çocuklarda hiperaktivite dikkat eksikliği ve davranış sorunları tedavisinde kullanılır,
5.   Özellikle göğüs, kolon ve prostat olmak üzere kanserlerin önlenmesi ve tedavisinde rol oynar,
6.   Osteoporoz ve romatoid artrit tedavisinde çok etkilidir,
7.   Crohn, hassas bağırsak sendromu gibi bağırsak hastalıklarının önlenmesi ve tedavisinde yardımcıdır.


K2 Vitamininin Yararları:

1.   Çocukların sağlıklı bir kemik dokusu oluşturabilmeleri için K2 vitaminine ihtiyaçları vardır,
2.   Yetişkinlerin, özellikle menopoz sonrası kadınların kemik dokularının güçlendirilmesini sağlar,
3.   Vücuda giren kalsiyumun kemikler ve dişler gibi istenen yerlere yönlendirilmesini sağlayarak damarlarda birikip kireçlenme ve plaklara neden olmasını önler,
4.   Diyabet tedavisi, hafızanın güçlendirilmesi, doğurganlığın arttırılması, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi alanlarında etkilidir.


Co-Enzim Q 10 veya Co-Enzim QH'ın yararları:

Co-Enzim QH, Q 10'un aktive olmuş, vücudun kullandığı formudur, yani vücut Q 10'u kullanabilmek için QH'a çevirir. 25 yaşın altındaki kişilerde bu kolaylıkla olduğundan onların Q 10 kullanmaları yeterlidir, hatta QH'ı kullanmaları zordur. Ama 25 yaşın üzerindeki insanların mutlaka QH almaları gerekir. Bu madde yaşlandıkça vücutta azalmaktadır. İşlevlerine gelince:
1.   Hücreler için dolayısıyla vücut için enerji üretilmesini sağlar,
2.   Vücudumuzun en önemli kası olan kalbin ihtiyacı olan enerjiyi sağlar,
3.   Kalp-damar sistemini güçlendirir,
4.   Antioksidan görevi yaparak vücutta oluşan serbest radikallerin zararlarını önler,
5.   Yaşlanma belirtilerini azaltır,
6.   Kan dolaşımını destekler ve kan basıncını düzenler,
7.   Bağışıklık sistemini destekler,
8.   Beyin ve sinir sistemini güçlendirir.

SONUÇ:
Hayati önemi olan bu 4 takviyenin bilimsel çalışmalarla gösterilen belli başlı işlevlerini sıralamaya çalıştık. Ancak sayamadığımız daha birçok faydaları olduğunu biliyoruz ve her geçen gün yeni bir araştırma bulgusuyla yeni bir alanda yararlı olduğunu söyleyen yayınlar yapılıyor. Hastalandıktan sonra ilaç, tedavi ve çare peşinde koşmaktansa sağlıklı beslenmek ve vücudumuz için en az temel besinler kadar önemli olan bu destekleri almak bize akılcı görünüyor.


http://www.yarimadaninsesi.com/haberdetay.asp?ID=3052
Başlık: Gıda Takviyeleri Takvimi
Gönderen: Mücteba - 10 Mart 2016, 15:16:55
Ayda Bir
1 adet B 12 ampul (Dodex - kalçadan iğne olarak)
Yaz aylarında Devit 3 ampul de ayda bir yetiyor.

On Beş Günde Bir
Kışın, yani güneşlenilmeyen aylarda 1 adet D Vitamini ampul (DVit 3 kalçadan iğne olarak)

Her Gün Kahvaltıda
2 Adet K2 Vitamini (New Life Mena Q7 formunda Toplam 100 mcg) Veya bir adet Ocean MenaQ7 K2 100 mcg.

Her Gün Ana Yemekte
4 Adet Omega-3 (Efa S 1200 veya Ocean Plus)
1 Adet CoEnz QH (25 yaşından küçükler CoEnzQ10)



http://woto.com/gida-takviyeleri
Başlık: "B 12 Vitamini en az 800 pg/ml Olacak" / "D Vitamini 80 ng/ml Olacak"
Gönderen: Mücteba - 12 Mart 2016, 15:27:34
"B 12 Vitamini en az 800 pg/ml Olacak" / "D Vitamini 80 ng/ml Olacak"


Biz Datça'da olduğumuz zaman ayda bir B 12 iğnesi (Dodex) yaptırıyoruz. Ölçümlerde 500-600 lere düştüğünü gördüğümüz zaman 15 günde bir Dodex yaptırıyoruz. Genelde 800 pg/ml 'nin altına düşmesine izin vermiyoruz 1000 pg/ml olarak tutmaya çalışıyoruz.

Şubat 2016 da umduğumuzdan fazla İstanbul'da kalınca iğne zamanımız geldi. Ancak burada iğne yaptırmanın zorluğunu düşünerek Canan Hocaya sorduk. Ne alabiliriz diye. Canan Hoca da bu aldığımız hapı tavsiye etti. Şimdi Datça'ya dönene kadar yani iğne yaptırana kadar her gün bu pastilden bir adet alıp dil altında emeceğiz.


(http://cdn.woto.com/dsfile/bc82b5d4-0128-45d4-86ba-3f61b4373d48?t=1455205724624)


http://woto.com/gida-takviyeleri
 

(http://www.deva.com.tr/assets/images/products/big/22072013142200.png)(http://turkagram.com/wp-content/uploads/2015/06/Su-an-unutkanlik-halsizlik-ve-agrilari-olan-kisilerin-hele-ki-50-yasin-uzerinde-ise-ve-oruc-tutacakl.jpg)

1- D Vitamini (80 ng/ml Olacak)


Şayet doktorunuz bugüne kadar D Vitamininize baktırmadıysa veya 20 - 30 ng/ml değerlerini yeterli görüp size D Vitamini takviyesi vermemişse lütfen bu yazıyı daha dikkatli okuyun.



 
D VİTAMİNİ HER DERDE DEVA!

Şayet doktorunuz bugüne kadar D Vitamininize baktırmadıysa veya 20 - 30 ng/ml değerlerini yeterli görüp size D Vitamini takviyesi vermemişse lütfen bu yazıyı daha dikkatli okuyun. Çünkü MS, den Alzheimer'a, kalp ve damar hastalıklarından kansere, gripten cilt hastalıklarına kadar pek çok hastalığın altında D Vitamini eksikliğinin yattığını biliyor musunuz?

Biz Prof. Dr. Canan Karatay'ı tanıyana kadar D vitaminini sadece kemik sağlığı için gerekli diye biliyorduk. D vitamini değerlerimizi ilk ölçtürdüğümüz zaman birimizin (Nurçin) 23, diğerimizin (Okan) 30 çıkınca Marmaris'teki doktorumuz yeterli olduğunu söyledi. Sonradan bu konuyu araştırınca ve Dünya D Vitamini Konseyinde Türkiye'den katılan tek temsilci olan Canan Karatay ile de bu konuyu konuşunca pek çok şeyin yanlış bilindiğini öğrendik ve bir daha da o doktora gitmedik.


D Vitamini ile ilgili neler öğrendik?

1- D vitamininin en yaşamsal vitamin olduğunu, hatta vitamin değil hormon gibi işlevleri olduğunu,
2-D Vitamininin cilt tarafından güneşin UVB ışınları sentezlenerek üretildiğini, bunun içingüneşin dik geldiği öğle saatlerinde 20 dakika “KORUMASIZ” olarak güneşlenilmesi gerektiğini, 20 dakikadan sonra vücudun D vitaminini üretemediğini, (Prof. Dr. Canan Karatay, Prof. Dr. Ahmet Aydın hatta Prof. Dr. Osman Müftüoğlu ve birçok yenilikçi doktor bu görüşte).Biz bu yaz başından beri deniyoruz, her yaz birkaç defa deri değiştirirken bu yaz “öğle saatinde 20 dakika, korumasız güneşlenme” ile ideal ve deri değiştirmeden yanıldığını, 
3- Besinlerden alınan D vitamininin vücudun yaptığının ancak %25'i olduğunu,
4- D vitamininin yağda çözünen bir vitamin olduğunu, besinlerden D vitaminini vücudumuzun emebilmesi için mutlaka yağla birlikte yenilmesi gerektiğini,
5- D vitamininin en çok sakatat et ve balıkta bulunduğunu, haftada bir gün mutlaka sakatat yenmesi gerektiğini,yenen et ve yumurtaların mutlaka serbest dolaşan hayvan eti veya yumurtası olması gerektiğini,
6- Prof. Dr. Ahmet Aydın'a ve Prof. Dr. Canan Karatay'a birçok doktora göre göre D Vitamini eksikliğinin başta kanserler, enfeksiyonlar, romatizmal hastalıklar, otoimmün hastalıklar, örneğin sedef hastalığı, nöropsikiyatrik hastalıklar, koroner kalp hastalıkları ve hipertansiyon gibi çok sayıda hastalığa yol açtığını,
7- D Vitaminin önemini henüz Türkiye'deki pek çok doktorun kavrayamadığını ve kendilerini güncelleyememiş olduklarını,
8- D Vitamininin 80  100 ng/ml arası koruyucu 100 den sonra tedavi edici özelliğe büründüğünü,
9- D Vitamininin “normal” değerlerinin dünyada çeşitli kuruluşlara göre değiştiğini, (bu tablonun fotoğrafını ekte sunuyoruz)
10- D Vitamini 80ng/ml B 12 Vitamini de 800 düzeyinde olduğu zaman vücudun bağışıklık sisteminin pek çok hastalıkla mücadele edebildiğini, bu sayede Okan'ın tiroitlerindeki nodüllerin büyümesinin durduğunu,
11- D vitamininin gribe karşı grip aşısından daha koruyucu olduğunu, (Geçtiğimiz yıl grip aşısı olmamamıza rağmen hiç grip olmadık dolayısıyla D Vitamininin bağışıklık sistemimizi güçlendirdiğini yaşayarak gözlemiş olduk.)
12- Domuz gribi salgınında Kanada Hükümetinin insanlara domuz gribi aşısı yerine D Vitamini takviyesi yaptırmış olduğunu. (Bağışıklık sistemini güçlendirmek için.) 
13- Prof. Dr. Canan Karatay'dan, hamilelerin D vitamininin 100 ng/ml olması gerektiğini,
14- D Vitamininin sadece güneşten ve gıdalardan alınarak yükseltilmesinin çok zor olduğunu bu nedenle de eczanede 2 TL den satılan D vit 3 takviyesinin kullanılması gerektiğini,
15- D Vitamini ampullerini içmenin çok az işe yaradığını kalçadan iğne yaptırmanın çok daha etkili olduğunu, (Prof. Dr. Canan Karatay bu şekilde öneriyor)
16- Hala hastalarına “ekmek üzerine D vitaminini damlat” diyen doktorlar olduğunu. Yani birçok doktorun D vitamininin yağsız alındığı takdirde vücut tarafından emiliminin olmadığının farkında olmadığını, Bu nedenle şayet kalçadan yaptırma şansınız yoksa bir kaşık zeytinyağı ile birlikte D vitaminin alınabileceğini, (Prof. Dr. Ahmet Aydın bu şekilde öneriyor)
17- D vitamini fazlasındantoksisite vakasına bugüne kadar hiç rastlanmadığını (Prof. Dr. Canan Karatay'dan öğrendik)
18- ABD'de yapılan araştırmalarda D vitamini eksikliğinin yaşlılarda ölüm riskini %30 arttırdığını, (Prof. Dr Aykan Canberk)
19- Dr. David Perlmutter'den başta Alzheimer olmak üzere, bunama Parkinson, MS, depresyon gibi nöropsikiyatrik hastalıkların D vitamini eksikliğinden de kaynaklandığını ve mutlaka destek alınması gerektiğini,
20- D vitamininin mucizevi bir vitamin olarak kabul edildiğini, meme, prostat, baş, boyun kanser tedavilerinde çok etkili olduğunu, (Prof. Dr. Erkan Topuz)
21- D vitamini eksikliğinin kolon kanserine yol açtığını, (Prof. Dr. Osman Müftüoğlu)
22- Kanser ve birçok hastalığın tedavisinde kullanılan D vitamininin hastalıklara yakalanmamak için koruyucu olarak kullanılması gerektiğini,
23- D Vitaminini ölçtürmemiş olanların bir an önce ölçtürmeleri ve 80 ng/ml düzeyine getirmeleri ve bu düzeyde tutmaları gerektiğini,

D VİTAMİNİMİZİ NASIL YÜKSELTTİK:

2013 Eylül ayında birimizin D Vitamini 23 ng/ml diğerimizin 30 ng/ml di. Önce 80 ng /ml ye ardından da 100 ng/ml nin üzerine çıkarmamız gerekiyordu. Canan Hocanın önerisiyle,
D Vitamini 30 olan Okan, gün aşırı birer iğneden 4 adet,
D Vitamini 23 olan Nurçin de yine gün aşırı birer iğneden 6 adet iğne yaptırdı.
Ardından da ayda bir iğne olduk. 4. Ayın sonunda (son iğne olduktan bir ay sonra) ölçüm yaptırdık ve 80 ng/ml düzeyine ulaşmıştık. Canan Hoca her ay birer iğne yaptırmaya devam etmemizi söyledi. Biz de bütün kış boyunca her ay birer iğne yaptırdık. Temmuz'da ölçtürdüğümüz zaman yine 80 lerde olduğumuzu gördük. Her gün öğle saatlerinde koruyucusuz 20 dakika güneşlenmemize ve her ay iğne yaptırmamıza rağmen D vitaminimiz 80'i geçememişti. Bu kez Canan Hoca 15 günde bir yaptırın dedi ve biz da 15 günde bir yaptırmaya başladık. Eskisi gibi bilgisiz olsaydık D vitamininin fazlasından korkardık. Ama biliyoruz ki D Vitamininde toksisteye bugüne kadar hiç rastlanmamış. Zaten biz de D vitaminimizin kaça ulaştığını görebilmek ve deneyimlerimizi Sağlıklı Yaşıyoruz sayfasında paylaşabilmek için Marmaris Yücelen Hastanesine 3-4 ayda bir gideceğiz. (SGK kapsamında çok az bir fark ödeyerek yaptırabiliyoruz.)

ÖNERİMİZ:
Siz de bizim gibi D vitamininizi mutlaka ölçtürün ve D vitamininin önemini kavramış; D vitamini değerlerinizi 80-100 seviyelerine ulaşmasında ve bu düzeyde tutulmasında size yol gösterebilecek yenilikleri takip eden bir doktor bulun kendinize.

http://www.yarimadaninsesi.com/haberdetay.asp?ID=3003
Başlık: Eklem Romatizması, Artrit, Tüm Eklem ve Kas Ağrılarının Çözümü: D Vitamini...
Gönderen: Mücteba - 18 Mayıs 2016, 02:38:22
(https://scontent.cdninstagram.com/t51.2885-15/s640x640/sh0.08/e35/13249781_994009387300758_1926924603_n.jpg?ig_cache_key=MTI1MjA0MzU0NjI4NjgyMDMxMA%3D%3D.2) (http://tofo.me/saglikliyasiyoruzcom)
Başlık: Kanser ve Vitaminler
Gönderen: Mücteba - 31 Mayıs 2016, 03:06:11
Kanser ve Vitaminler

Kanser ve vitaminler konusunda yapılan çalışmalar ve alınan sonuçlar hakkında aşağıda bilgiler verilmiştir.

1. D VİTAMİNİ KANSERDEN KORUR:

D vitamini bazı kanserlerin, otoimmün hastalıkların, kalp hastalıkları ve Tip 1 diyabetin gelişimini ve tüberkuloz (verem) gelişmesini önler. Kanda D vitamini (25OH D3 )ölçülmesi gerekir. Kanda 30'un altındayda D vitamini almak gerekir.

D vitamini eksikliği olan kişilerde prostat ve meme kanseri sıklığının arttığı saptanmıştır.

Yeterli D vitamini alanlarda ve kan seviyesi 50 ng/ml civarında olanlarda meme, kolon ve rektum kanser görülme sıklığı azalmıştır.

D vitamini eksikliği kanser ölümlerinin % 30’undan sorumludur ve kolon, pankreas, meme ve prostat kanseriyle ilişkisi vardır.

2. Antioksidan vitaminler ve Koenzim Q10:

•Coenzym Q10 alınmasının kanser önlenmesi ve tedavisinde faydası bulunamadı
•Vitamin C ve E’nin verilmesi üç geniş çalışmada değerlendirildi ve bu vitaminlerin kanserden ölüm üzerine faydalı olmadığı gibi kanser gelişimini de önlemediği saptandı. Sadece bir çalışmada prostat tümör gelişimi azaldı.
•7 klinik çalışmada C vitamini kullanmanın kanserli hastanın ölüm oranında azalma yapmadığı saptandı.
•Bir çalışma vitamin E ve omega-3 birlikte almanın yaşam süresini uzattığını gösterdi.
•Bir çalışmada mesane kanserinde BCG aşısıyla birlikte C vitaminin yeni mesane tümör gelişimini önlediğini saptadı.

Bu çalışmalar vitamin C, vitamin E ve Conenzym Q10 kullanımının kanser gelişimini önlemediğini ve kanser hastasında kanser üzerinde faydalı olmadığını göstermiştir.

3. A VİTAMİNİ: A vitamini ve karotenlerin kanser gelişimini ve kalp hastalığını önlemediği saptanmıştır. A vitamininin cilt, meme, karaciğer, kolon ve prostat kanserini önleyip önlemediği araştırılmış ancak kesin bir kanıt ortaya konamamıştır. Katarak gelişimini kısmen azaltır. Günde 5 porsiyon sebze ve meyve yiyenlerin A vitamini almasına gerek yoktur.

4. E VİTAMİNİ:

Gama tokoferol isimli E vitamini türü ise, prostat kanserinden bizi korur.

E vitamini 400 uniteden fazla alınırsa zararlıdır.
E vitaminin gama tokoferol cinsiyle birlikte diğer formları birlikte karışık olarak alındığında prostat kanser hüclerini yok edebilmektedir.

5. C VİTAMİNİ:

C vitaminin kanserden ve kalp hastalığından koruyucu etkisi yoktur. Kataraktan ve makula dejenerasyonundan korur.

C vitaminini kanser hastalarının almaması gerektiği yönünde bilimsel yayınlar varsa da, bu konu ileri araştırmalarla ortaya konmamıştır.

6. TİAMİN (B1 VİTAMİNİ)

Kanser hastaları tiamini çok fazla almamalıdır.

7. NİASİN

Ağız ve boğaz kanserlerinin niasin alanlarda daha az görüldüğü saptanmıştır.

8. B6 VİTAMİNİ

Meme kanserinde kanda B6 vitamin düzeyinin azaldığı saptanmıştır. B6 vitamininin farelerde pankreas kanserinin büyümesini önlediği gösterilmiştir.

9. FOLİK ASİT

Kolon (bağırsak) kanserinden korur

10. VİTAMİN B15 (PANGAMİK ASİT)

Suda eriyen bir vitamindir. Ne kadar alınması gerektiği henüz bilinmemektedir. Vitamin B15’in kolesterolü azalttığı ve protein yapımına yardımcı olduğu bilinmektedir. B15 vitamini genellikle B17 vitaminiyle (amigdalin) birlikte bulunur. B15 vitamini siyanid denen bir madde içerir ve kanserli bölgede bu siyanid maddesi kanser hücresini öldürür. B15 vitamini maya, kahverengi pirinç, kabak çekirdeği ve susam tohumunda bulunur.

11. KALSİYUM

•Düzenli kalsiyum alanlarda meme ve bağırsak kanseri daha az görülür.

12. MAĞNEZYUM

• Cisplatin isimli kanser ilacını kullananlarda mağnezyum eksikliği görülür.

Mağnezyum eksikliği olan kişilerde kolon(bağırsak) kanseri ve diğer kanserler , tansiyon yüksekliği, osteoporoz, diyabet ve metabolik sendrom saha sıktır.

13. MOLİBDEN

Çin’in bir bölgesinde toprakta molibden eksikliği olduğu ve bu bölgede yaşayanlarda mide ve yemek borusu kanserinin sık oluştuğu saptanmıştır.

Molibden, kuru baklagillerde, tahıllarda, ceviz ve bademde vardır. Hayvansal besinler, sebze ve meyvelerde molibden azdır.

14. SELENYUM

Selenyum, karaciğerimizin iyi çalışmasını sağladığı gibi kanserden ve bazı metal zehirlenmelerinden bizi korur. Selenyumun beyin çalışmasında da etkileri vardır.

Bağışıklık sistemini destekleyen selenyum kanda eksik ise alınabilir. Kan selenyum düzeyi ölçtürmek gerekir. Selenyum eksikliğinde kanser riskinin arttığı saptanmıştır. Selenyum alanlarda kanserden ölüm oranında azalma saptanmıştır.

15. TUZ

Tuz alınması ile bazı hastalıkların gelişmesi arasında ilişki vardır. Diyetteki tuz azaltılınca Mide kanseri sıklığı azalmaktadır.

16. LİKOPEN

Kırmızı renkli bir pigmettir ve domates, karpuz ve kırmızı greyfurtun rengini verir. Kuvvetli bir antioksidandır. Domates, salça ve böğürtlen fazla yiyenlerde prostat kanserinin daha az görüldüğü saptanmıştır. Taze domates kandaki likopen seviyesini fazla yükseltmez, ancak salça likopen düzeyini çok fazla yükseltir.

17. YEŞİL ÇAY

Yeşil çay antioksidan ve iltihap giderici kateşinler içerir ve bunlardan en önemlisi epigallokateşin gallat’tır. Bu madde damar sertliği yapan LDL kolesterolün oksitlenmesini azaltır . Japonya’da 2007 yılında yapılan bir çalışmada günde 5 bardak yeşil çay içenlerde prostat kanser riskinin % 48 azaldığı saptanmıştır.

18. Black Cohosh

Meme kanserli kadınlar ve karaciğer hastaları bu ürünü kullanmamalıdır.

19. NAR

Nar prostat kanserini yavaşlatır, meme, barsak ve akciğer kanser hüclerinin büyümesini önleyici etkileri vardır. Narın içinde bulunan punicalagin isimli maddeler kuvvetli antioksidandırlar. Cilde sürülen nar ekstresi cildin ultraviole ışığı hasarından korumakta, yara iyileşmesini artırmaktadır.

20. Brokoli

Brokoli kanserden koruyan, karaciğeri destekleyen ve besin maddeleri sağlayan bir sebzedir. Brokoli gibi karnabahar, kabak, Brüksel lahanası da kansere karşı koruyucudur. Bu sebzelerde bulunan glucosinolat ismindeki madde vücutta indol-3 karbinole ve izotiyosiyanata dönüşür. Bunlar kolon, meme, tiroid ve diğer kanserlerden korur.

21. YABAN MERSİNİ

Yaban mersini ve diğer böğürtlen ve çilek gibi meyvelerin içinde insüline benzer maddeler vardır ve kan şekerini düşürür. Ayrıca meme, prostat ve ağız kanser hüclerini laboratur ortamında öldürür. Kolon(kalın bağırsak) kanserine karşı korur.

22. Sarmısak: Faydalı etkisi içindeki organosülfür bileşiklerden oluşur (allian, allylik sulfidler). Sarmısak tansiyonu 1-2 cmHg civarında hafif derecede düşürür.

Sarmısak yiyenlerde mide kanser sıklığının daha az görüldüğü saptanmıştır.

23. WHEY PROTEİNİ (PEYNİR ALTI SUYU PROTEİNİ)

Kanser hastaları radyoterapi ve kemoterapi nedeniyle iştahsızlık, bulantı ve kusma olayını sık yaşarlar ve bu nedenle yeteri kadar protein ve gıda alamaz ve sonuçta kilo kaybı, kas erimesi oluşur. Whey protein bu protein eksikliği için çok faydalıdır. Whey proten içindeki sistein glutatyonu arırır ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Hayvanlarda yapılan çalışmalar whey proteininin çeşitli kanserlerin büyümesini önlediğini gösterdi.

Whey Protein Ne Kadar Alınmalı?

Günlük protein ihtiyacı kg başına 1 gramdır. Eğer aşırı egzersiz yapan bir kişiyseniz bu 1.5-2 gram/Kg a kadar çıkabilir. Bazı hastalıklarda da protein ihtiyacı artabilir. Süt içerek whey protein yeteri kadar alaınamaz. Sütün % 1’i whey proteindir. Piyasada bazı besin desteklerinin içinde olduğu gibi ayrı olarak toz halinde de satılmaktadır. Bunlardan ‘’isolate’’ olan yani pür olarak hazırlanmış olanları tercih etmek gerekir. Protein ihtiyacına göre alınması gerekir. Fazla alınırsa zararlı olur.

24. Resveratrol:

Resveratrol (3,4',5-trihydroxystilbene) üzüm suyu ve üzüm kabuğunda, yer fıstığında ve kırmızı şarapta bulunan bir kimyasal maddedir (polifenoldür). Şaraptaki bulunma oranı daha fazladır. Ayrıca yaban mersini ve böğürtlende de bulunur. Üzüm kabuğunu bir bakterinin girmesiyle oluşur, yani bir doğal antibiyotiktir. Resveratrol ile yapılan hayvan çalışmalarında insülin hormon hasiyetini artırdığı, kan şekerini azalttığı, mitokondriumda enerji üretimini artırdığı ve motor fonksiyonları artırdığı saptanmıştır. Reveratrolün kalp hastalığı, kanser ve romatizmal hastalıklardan da koruduğu saptanmıştır.

25. Safran (Curcumin)

Sarı köri hintsafranı (Zerdaçal) baharatında (Curcuma longa) bulunan curcumin adındaki polifenol antienflamatuvar (iltihap giderici) ve antioksidan özelliklere sahiptir. Alzheimer hastalığından koruduğu gösterildi. Hayvanlarda yapılan çalışmalarda safran içinde bulunan curcuminoid adındaki maddelerin antioksidatif olduğu, anti-aging etkisinin olduğu, kanserden ve kalp ve damar hastalıklarından koruduğu saptanmıştır.

26. REİSHİ MANTARI

Bağışıklık sistemşini kuvvetlendirir. Çayı içilir.


http://www.endokrin.org/Tr/content3.asp?m1=1&m2=12&m3=223
Başlık: Göz ve Vitaminler
Gönderen: Mücteba - 31 Mayıs 2016, 03:25:57
Göz ve Vitaminler

Göz hastalıklarında vitaminlerin yeri ve hangi vitamin eksikliğinin hangi göz rahatsızlığına neden olduğu konusunda bilgi verilmiştir.

1. A VİTAMİNİ VE GÖZ

A vitamininin başlıca görevlerinden biri görme ile ilgilidir. Gözün arka tabakasına retina ismini vermekteyiz. A vitamini burada bulunan rodopsin denen ve ışığı tanıyan proteinlere bağlanarak geceleri görmemizi sağlar. A vitamini ya da retinol eksikliğinde gece körlüğü denen gece görememe hastalığı oluşur.

A vitamini yetersizliğinde şu bulgular ortaya çıkar:

•Gece körlüğü
•Gözyaşının azalması ve kuru göz (Kseroftalmi)
•Göz kornea tabakasında yara

Günlük A vitamini ihtiyacı 19 yaşın üzerindeki kişilerde, erkekler için günde 3000 ünite (900 mikrogram), kadınlar için günlük 2.330 ünite (700 mikrogram ), gebelikte 2.665 ünite ve emzirirken 4.335 ünitedir.

Sağlıklı kişilerde karaciğerde yeteri kadar A vitamini depolanmış olup geçici veya kısa süreli yağ emilim bozukluğunda A vitamin yetersizliği olmaz. Ancak uzun süren yağ emilim bozukluğunda A vitamini yetersizliği oluşabilir. Yumurta ve sğüt ürünleri yemeyen vejeteryan kişilerde A vitamin eksikliği olabilir. Bu kişilerin koyu yeşil yapraklı sebzeler ile koyu sarı meyve ve portakal yemelidir.

2.E VİTAMİNİ VE MAKULA DEJENERASYONU

E Vitamini göz retina dejenernarsyonunda faydalı olabilir.

E vitamini yağda eriyen bir vitamin olup vücudumuzda 8 farklı şekilde bulunur. Gıdalarda bulunan gama-tokoferol iken dokularda ve ilaçlarda alfa-tokeferol bulunur. Vücudumuzda etkili olan ve dolaşımda bulunan alfa tokoferoldür.

E vitamininin Alfa-tokoferol tipi bir antioksidandır yani vücutta çeşitli nedenlerle oluşan zararlı oksijen ürünlerini yok eder. Bu nedenle vücudumuzu sigara ve çevreden alınan zehirli maddelerin hasarından korumaya çalışır. E vitamini bu antioksidan özelliği sayesinde kalp, damarlar, beyin ve sinir fonksiyonları düzenler ve yaraların iyileşmesinde faydalı olur.

Gama tokoferol isimli E vitamini türü ise, prostat kanserinden bizi korur.

Günde 15 mg (22.5 ünite) E vitamini alınmalıdır.

E Vitamini hangi Gıdalarda Bulunur?

Zeytinyağı, ayçiçeği yağı, ayçiçeği çekirdeği, ceviz, badem, tereyağı, kırmızı et, ıspanak,brokoli gibi yeşil yapraklı sebzeler ve kivi, mango ve muzda E vitamini vardır.

E vitamini En iyisi günde 400 ünite kadar almaktır. 400 üniteden fazla alınan E vitamini uzun sürede ölüm olaylarını artırır.

3.RİBOFLAVİN (B2 VİTAMİNİ) KATARAKT GELİŞİMİNİ ÖNLER

Riboflavin, bazı kanserlerin gelişmesini ve kansızlığı önler. Gözde katarakt oluşmasını (1.2 mg/gün gibi dozlarla) önlediği gibi, göz yorgunluğunu hafifletir ve migren ataklarını azaltabilir.

B2 vitamini özellikle et, karaciğer, tavuk, yağsız süt, yoğurt, yumurta sarısı, peynir, papatya, ısırgan otu, adaçayı, brokoli, ıspanak, yeşil yapraklı sebzeler, balık, baklagiller ve tahıllarda bulunur

B2 vitaminine tıp dilinde riboflavin denir. Riboflavin besin maddelerinin enerjiye dönüştürülmesinde, büyümede ve vücut direncinin artırılmasında faydalı olur. Riboflavin enzimlerin ve proteinlerin yapısında bulunur ki bunlara flavokoenzim ve flavoproteinler denir. Bu enzimler elektron transportu yaparak enerji üretiminde görev aldığı gibi karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasında rol alır.

Glutatyon redüktaz enziminde bulunarak antioksidan özellik gösterir.

Ribofalavin alınması homosisteini düşürür. Riboflavin demir emilimini de etkiler ve demir ile birlikte alındığında demir eksikliği anamisi daha iyi düzelir.

4.ŞEKERİN GÖZDE YAPTIĞI HASARI ÖNLEMEK İÇİN C VİTAMİNİ

Şeker hastalarında göz, sinir ve damarlarda şekerin yaptığı hasarı önlemek için C vitamininin ilave alınması gerekir. C vitamini hücrelerdeki sorbitol denen şekeri artırarak yüksek kan şekerinin yan etkisini önler. Şeker hastalığında böbreklerde hasar oluştuğunda idrarda protein kaçağı başlar. Şeker hastalarında C vitamini alınmasıyla idrarla atılan protein miktarının azaldığı da saptanmıştır. Şeker hastaları bu nedenle mutlaka C vitamini içeren antioksidan ilaçlar almalıdırlar.

Yaygın olarak bilinenin aksine C vitamininin fazla alınması soğuk algınlığı veya nezleden korumaz.

Günde 1000 mg’dan fazla alındığında bulantı, midede kramp, ishal yapar ve böbrek taşı oluşma riski artar.

5.MAĞNEZYUM VE GÖZ DİBİ (RETİNA)

Mağnezyumun kan şekerinin ayarlanmasında önemli rolü vardır. Mağnezyum yetmezliği olan şeker hastalarında göz dibindeki retina adı verilen damardan zengin bölgesinde daha fazla bozukluk görülür.

Mağnezyum Hangi Gıdalarda Bulunur?

Ispanak gibi yeşil sebzelerde mağnezyum bol bulunur. Kuru baklagiller, kuru yemiş (ceviz, badem gibi) ve tam tahıllar ve içme suyu mağnezyum kaynağıdır. Yer fıstığı, kepekli ekmek, peynir, tavuk, biftek, patates, portakal, domates, soğan, incir, üzüm, hurma, ceviz, badem, tohumlar, tam tahıllar, çavdar, yoğurt, patates, havuç, kereviz, fındık, marul ve pırasa gibi yeşil sebzelerde magnezyum bulunmaktadır.

Yeterli mağnezyum almak için günde 5 porsiyon sebze ve meyve yenmelidir. Rafine besinlerde mağnezyum çok az bulunur. Tam buğday ekmeğinde beyaz ekmeğe göre 2 kat daha fazla mağnezyum vardır. Mağnezyumun bir kısmını içtiğimiz sudan alırız. Sert sularda daha fazla mağnezyum vardır.

Günlük mağnezyum ihtiyacı 320-420 miligram kadardır.

Yeteri kadar yeşil sebze ve fındık, ceviz gibi mağnezyumdan zengin gıdalarla beslenenlerde şeker hastalığı riskinin azaldığı gösterilmiştir.

Yeteri kadar mağnezyumdan zengin gıdalarla beslenenlerde Tip 2 diyabet denen erişkin tip diyabetin daha az görüldüğü saptanmıştır

6.ÇİNKO EKSİKLİĞİ GÖZ YARALARINA NEDEN OLUR

Çinko, vücudumuzdaki birçok enzimin ve insülin hormonunun yapısında bulunan önemli bir mineraldir. Çinko vücudumuzda çoğunlukla iskelet kemikleri ve kaslarda bulunur. Bağırsaklardan emilmesi için pankreasın salgıladığı enzimlere ihtiyaç vardır. Çinko vücutta birçok enzimin yapısında bulunur ve ayrıca hücre membranı dediğimiz hücreyi çevreleyen zarda bulunarak hücreyi oksitleyici radikallerden korur. Çinko ayrıca RNA ve DNA’yı sabit hale getirir ve DNA’nın iyi çalışmasını sağlar.

Prostat bezinin ve üreme organlarının iyi çalışması için yeteri kadar çinko alınması gerekir.

Çinko, bağışıklık sistemi dediğimiz vücut direncinin güçlenmesinde, yara iyileşmesinde, tat ve koku duyusunun oluşmasında, büyüme, gelişme ve gebelik döneminde faydalı etkileri olan bir mineraldir.

Çinkonun iştah üzerine olan etkileri de vardır ve bu konuda araştırmalar henüz sonuçlanmamıştır.

Sperm hareketinin artmasında çinkonun rolü vardır.

Çinko kuvvetli bir antioksidandır. Vücudumuzda bakır-çinko süperoksit dismutaz (CuZnSOD) isimli antioksidan bir enzimin yapısına girerek bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.

Günlük çinko ihtiyaç 11 mg kadardır.

Çinko Hangi Gıdalarda Vardır?

Arpa, peynir, sığır eti, kepekli ekmek, tavuk, yumurta sarısı, süt ve süt ürünleri, balık, patates, ceviz, badem, tam tahıl, kuru fasulye, lahana, ayçekirdeği, karaciğer, kuzu eti ve tahıllarda çinko vardır. Kırmızı et ve tavuk eti gibi hayvansal gıdalarda bulunan çinko daha kolay emilir.

Diyete ilave olarak çinko ve demir alınacaksa, ikisinin farklı zamanlarda alınması gerekir.

Çinko eksikliği için kanda çinko seviyesini ölçmek gerekir. Kanda 60 mikrogram/dl’den az ise çinko yetmezliği vardır. Yalnız kandaki çinko seviyesi dokulardaki çinko hakkında yeterli bilgi vermez. Dokularda çinko eksikliği olup olmadığını anlamak için eritrosit alkalen fosfataz veya serum süperoksit dismutaz aktivitesini ölçmek gerekir. Kanda alkalen fosfataz düzeyinin çok düşük olması da çinko yetmezliğini düşündürebilir.

Çinko Fazla Alımının Zararı?

Fazla alınan çinko kişilerde bulantı, kusma, ishal ve karın ağrısı yapar. Genellkle çinko bulaşmış içecekler ve gıdalarla bu çinko zehirlenmesi ortaya çıkar. Uzun süre çinko alanlarda bakır yetmezliği ortaya çıkabilir.

7.ÜZÜM ÇEKİRDEĞİ GÖZ HASTALIKLARINA FAYDALI

Üzüm çekirdeği genellikle kalp, damar hastalığı ve damar sertliğinden korunmak, tansiyon, kolesterol yüksekliği ve dolaşım bozuklu için kullanılır. İçinde çok kuvvetli bir antioksidan olan proantosiyanidin vardır. Bazen makula dejenerasyonu ve şeker hastalığının sinir ve göz hasarından korunmak için alınır. Kapsül veya tablet şeklinde bulunur. Bununla birlikte bilimsel çalışmalarda üzüm çekirdeğinin antioksidan etkisi olduğu saptanmıştır. Üzüm çekirdeği LDL kolesterol denen kötü kolesterolün oksidasyonunu önleyerek faydalı olmaktadır. Ağızdan alınınca iyi tolere edilir ve klinik çalışmalarda 8 hafta süresince güvenle kullanılmıştır. Yan etki olarak bazen baş ağrısı, saçlı deride kruma ve kaşıntı, bulantı ve başa dönmesi oalabilir. Diğer ilaçlarla etkileşimi bilinmiyor.

8.OMEGA-3 BEBEKLERDE GÖZ GELİŞİMİNE FAYDALI

Prematür doğan bebeklerde göz ve sinir dokusu gelişimi için mamalara DHA katılması düşünülmüştür. Ancak yapılan bilimsel çalışmalarda faydalı olduğunu bildiren sonuçlar olduğu kadar faydalı olmadığını bildiren çalışmalar da vardır.

9.YABAN MERSİNİ GÖZLERE ÇOK FAYDALI

Yaban mersini ve diğer böğürtlen ve çilek gibi meyvelerin içinde insüline benzer maddeler vardır ve kan şekerini düşürür. Ayrıca meme, prostat ve ağız kanser hüclerini laboratur ortamında öldürür. Kolon(kalın bağırsak) kanserine karşı korur. Yaban mersini ayrıca cranberry gibi idrar yolu enfeksiyonlarına karşı koruyucu bir etki gösterir ve E.coli bakterisinin idrar yollarına yapışmasını önler.

Yaban mersini içinde bulunan antosiyanin isimli antioksidan madde iltihap yapan sitokinleri önlemektedir. İçinde bulunan ellajik asit kanser oluşumunu önler. Yaban mersininden hergün bir-iki su bardağı kadar yemek gerekir. Yaban mersini içinde polifenoller, salisilik asit, karaotenler, lif, folik asit, C vitamini, B vitamini, potasyum, manganez, mağnezyum, demir, riboflavin, niasin, fitoöstrojenler vardır. İçinde bu kadar faydalı besin içeren çok az gıda vardır.

Yaban mersini, ıspanak ve deniz somonu en önemli üç süper besindir. Yalnızca bu üç besini tüketmek bile sizi birçok hastalıktan korur. Sadece bir porsiyonu beş porsiyon kadar havuç, elma , brokoli ve balkabağı kadar antioksidan madde içerir. Yarım su bardağı yaban mersini 1733 üniteE vitamini, 1200 mg C vitamini içerir. Yaban mersini yaşlanmayı önler , vücuttaki sarkmaları önler, kanserden korur. Alzheimer, bunama, makula dejeneransı gibi hastalıklardan bizi korur. Koyu mavi-mor renkli bu meyvenin rengini antosiyanidin pigmetleri verir.

Meyvenin rengi ne kadar koyu olursa bu pigment yani faydalı etkisi o kadar fazladır. Bu meyve multipli sklerozisli hastalarda da faydalı olabilir. Bağırsaklara ve sindirim sistemine faydalıdır, kabızlık ve ishale iyi gelir. Yaban mersinin kurusunu da tüketebilirsiniz. Yaban mersini kurusu, erik kurusu yulaf ezmesiyle birlikte yiyebilirsiniz. Kuru meyveler kırışıklıkları giderir.

Ülkemizde yaban mersini başta rize olmak üzere Karadeniz bölgesinde, Antalya ve Isparta bölgesinde yetişmektedir. Rize’de LİKAPA, Trabzon’da LİGARBA, Rize Pazar ilçesinde KASKANAKA, Ardeşen ilçesinde ise ÇERA, Artvin’de MORSİVİT veya MAHABAK olarak isimlendirilen yaban mersini göz yorgunluğunu giderici ve gece görme özelliğini artırıcı özelliği de vardır. Varis ve basur (hemoroid) için de faydalıdır. Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin Çelik yaban mersininin Türkiye'de yaygınlaşması için büyük uğraş veren bir bilim adamımızdır ( http://maviyemislikapa.sitemynet.com/likapa_maviyemis/id4.htm, www.uzumsu.com)

10.BÖĞÜRTLEN GÖZ SAĞLIĞINDA FAYDALI

Böğürtlenler idrar yolu iltihaplarının tedavisi için 1920’li yıllardan bu yana kullanılmaktadır. Yeni bir araştırma böğürtlende bulunan tannin (proantosiyanidin)’ in isimli maddenin koli (Escherisha Coli) mikrobunun idrar yollarının içine saran epitele yapışmasını önlediğini göstermiştir. Böylece kişiler idrar yolu iltihabından korunmaktadırlar.

Böğürtlenlerin bu faydalı etkisi nedeniyle ağız içinde oluşan iltihapların tedavisinde de kullanılabileceğini düşündürmüştür. İdrar yolları iltihabı olanların ve özellikle şeker hastası bayanların böğütlen yemeleri bu yönden faydalıdır. Böğürtlen, ahududu, yabanmersini ve çilek gibi meyvelerin kalp hastalığı ve kanserden koruduğu, yaşlanmayı yavaşlattığı, görme keskinliğini artırdığı iddia edilmiştir. İçinde bulunan lutein göz sağlığı için çok faydalıdır. Yaban mersini içinde antosiyanin denen antioksidan polifenol ve kanserle savaşan ellagik asit, coumarik asit ve ferulik asit vardır. Bunlar ayrıca Helikobakter pilori bakterisi öldürerek ülser ve gastritte faydalı olurlar.

Bunların içinde antioksidan potansiyeli en fazla olan yaban mersinidir. Çin’de bulunan Goji Berri adlı böğürtlen tipi de bu tür faydalı etkilere sahiptir.

11. Ispanak ve Kabak MAKULA DEJENERASYONUNDA FAYDALI

Ispanak ve kabakta bulunan Lutein, zeaxantin ve mesozeaxanthin göz dibindeki makula bölgesinde bulunan bir pigmenti (renk maddesi) oluştururlar. Luteinin göz sağlığı üzerinde etkisi araştırılmış ve soınuçta antioksidan etkili olduğu ve ışığın zararlı etkisini (fototoksite) önlediği ortaya konmuştur. Makula dejenerasyonu olan hastalarda lutein ve zeaxantin düzeyi düşük bulunmuştur.

Luteini gıdalarla fazla alanlarda yaşa bağlı makula dejenerasyonu (sarı nokta hastalığı) isimli göz hastalığı veya katarakt daha az görülür.

Luteinin gıdalarla alınması kapsül şeklinde alınmasından daha fazla faydalıdır..

Lutein ıspanakta ve kabakta bol miktarda vardır. Yüz gram ıspanakta 7.4 mg ve 100 gram pişmiş kabakta 14.4 mg lutein bulunur. Ispanak haftanın birçok günü bir su bardağı kadar pişmiş olarak veya 2 su bardağı kadar çiğ olarak yenebilir. Ispanakta bulunan besin içerikleri şunlardır: lutein/zeaksantin, beta karoten, bitlisel omega-3, glutatation, alfa-lipoik asit, C ve E vitamini, B vitaminleri, mineraller (kalsiyum, demir, mağmezyum, manganez, çinko), polifenoller ve betain. Ispanak , yaban mersini ve somon ile birlikte süper besinler grubunun en önemli 3 gıdasından birisidir.

Ispanak yiyenlerde kalp ve damar hastalığı, kanser, yaşa bağlı gözdeki makula dejenerasansı ve katarakt görülmesi azalır. Bir su bardağı çiğ veya yarım su bardağı pişmiş sebze bir porsiyondur. Ispanak konezim Q10 un ve K vitaminin başlıca kaynağıdır. Ispanakta bulunan betain kandaki homosistein denilen kalp hastalığı riskini gösteren maddeyi azaltır. Turuncu renki dolmalık biber de ıspanağa yakın bitkidir ve benzer besin maddeleri içerir.
Marul ve aysberg de ıspanağa benzer. Ancak marul aysbergten daha faydalıdır.

12.Deniz Somon Balığı GÖZDEKİ MAKULA DEJENERASYONUNDA FAYDALI

Somon balığının soğuk sulardaki yetişen türünde omega-2 daha fazla olduğu için bu balık öne çıkarılmıştır. Balık türlerinin yağlı olanlarının da omega-3 fazladır vu bu tür balılklar yani sardalye, ringa, deniz levreği ve hamsi gibi balıklar mutalaka haftada en 2 kez yenmelidir. Somon balığında ve diğer balıklarda omega-3 yağ asitleri, D vitamini, B vitaminleri, selenyum, porasyum ve protein vardır. Konserve ton balıklarını da haftada bir defadan fazla yememelidir. Omega -3 yağ asitleri sayesinde balık yemek kalp hastalıuğından korur, kan basıncını yani tansiyonu kontrol altında tutar, kansere karşı korur, gözdekşi yaşlılıkta oluşan sarı nokta hasarından korur, romatizlal hastalıkları hafifletir ve depresyona iyi gelir.

13. Bal Kabağı

Bal kabağı içinde bulunan karoten, yüksek lif, C ve E vitamini, potasyum, mağnezyum ve pantotenik asit vitamini yönünden çok faydalı bir meyvedir. Kalorisi de düşüktür. Besinlerden içinde karotenoid miktarı en yüksek olanlardan birisidir. Günde yarım su bardağı bal kabağı ihtiyacımız olan A vitamini (karaotenoidler) miktarının birkaç katını karşılar. Alınan karotenoid sizi kalp hastalığı, karatarkt, ve makula göz dejeneransından korur. Bir su bardağı pişmiş bal kabağında 11.7 mg alfa karoten vardır. Bir su bardağı pişmiş havuçta ise 6.6 mg alfa karoten vardır. Lif miktarı fazla olduğundan (yarım su bardağında 5 gram lif vardır) kabızlığı iyi gelir. Balkabağından haftada birkaç gün yarım su bardağı tüketebilirsiniz. Bal kabağının çekirdeği veya kabak çekirdeği de sağlığa faydalıdır. Kabak çekirdeğinde E vitamini, potasyum, mağnezyum, çinko,omega-3 ve omega-6 yağ asitleri vardır.

KAYNAKLAR
1. Prof Dr Metin Özata, Vitamin Mineral ve Bitkisel Ürün Kullanım Rehberi, Gürer yayınları, 2009


http://www.endokrin.org/Tr/content3.asp?m1=1&m2=12&m3=221
Başlık: 40 Yaş Sonrası 5 Önemli Vitamin (D, B12, K2 vitamini - Magnezyum, Potasyum)
Gönderen: Mücteba - 08 Ağustos 2016, 12:39:30
40 Yaş Sonrası 5 Önemli Vitamin

Bu başlık "haber7.com" 'dan. (1)
Gördüğünüz gibi D vitamininin önemi artık herkes tarafından biliniyor. Ancak yeterince bilinmeyen D vitamini - Kalsiyum - K2 vitamini ilişkisi.
D Vitamini yüksek olan bir kişinin kalsiyum emilimi artmaktadır. İşte o yüzdendir ki pek çok doktor "D Vitaminin fazlası böbreklerde taş yapar" demektedir. Oysa ki K2 Vitamini kalsiyumun fazlasını kemiklere yönlendirmektedir. Bu konuyla ilgili yazımızı okumanızı öneriyoruz. (2) Kaldı ki Nisan 2016'da Dr. Giron-Prieto ve arkadaşları 366 denek üzerinde bir çalışma yapmışlar. Bunlardan 239'unun böbrek taşı geçmişi varmış. Onlar da 25(OH) seviyesi düşük olanlarda böbrek taşı olma olasılığının yükseldiğini bulmuşlar. (3)

D Vitamini, magnezyum, kalsiyum arasındaki dans gerçekten çok önemlidir. (4) Lütfen bu yazımızı da okuyunuz.

İşte bu yazıları ve Karatay Diyeti kitaplarını okuduktan ve Canan Hocanın tavsiyelerini dinledikten sonra;
- D Vitaminimizi 100 ng/ml'nin üzerinde tutuyoruz. Aşağıdaki yazıda güneşlenmenin öneminden bahsedilmiş ama nasıl, ne zaman, nerede güneşlenilmesi hakında bir bilgi yok. Bu bilgiye de ulaşmak için bu linkteki bilgileri okumanızı öneriyoruz. http://woto.com/ne-zaman-guneslenmeliyiz

- Her gün MK7 formunda 100 mcg K2 Vitamini alıyoruz. Asla kalsiyum takviyesi almıyoruz. Bu konu çok önemli.

- Magnezyum değerimizi 2 - 2,5 aralığında tutmaya çalışıyoruz. 2'nin altına düşerse hemen takviye alıyoruz.

- B12 Vitaminimizi 800-100 pg/ml aralığında tutuyoruz.

Karatay sağlıklı beslenmesini uygulayanların potasyum değerleri genelde hep normal çıkar ve takviye almaya ihtiyaç duymazlar.
Bizim kullandığımız gıda takviyelerini görmek isterseniz Google'da "gıda takviyeleri" diye aratacak olursanız ilk sırada çıkacak olan woto sayfasını inceleyebilirsiniz.
Şimdi bu girişten sonra bu yazıyı okuyalım. SY "Vitaminleri ve bazı besin ögelerini yaşa bağlı rahatsızlıkları önlemede güçlü bir ordu olarak düşünebilirsiniz... İşte bu güçlü orduyu kurabilmenin püf noktası yeterli ve dengeli beslenmek... İyi beslenmek her zaman önemliyken 40 yaş ve üzerinde daha da önem kazanmaktadır.

Vücudumuz 40 ve üzeri yaşlarda, 20 yaşındaki gibi olmuyor, olamıyor. Kas kütlesi azalıyor, daha fazla kilo alınmaya başlanıyor, menopoz ya başlamış ya da başlamak üzere bir dönemde olunuyor, kanser, kalp hastalıkları, diyabet (şeker hastalığı) gibi kronik hastalıkların riski artmaya başlıyor... Bu durum her zaman olduğundan biraz daha farklı bir savaş taktiği uygulamamız gerektiği anlamına geliyor!

Bu taktiklerden önemli biri yeterli vitamin ve besin ögelerini almaktan geçiyor. Yani sağlıklı beslenme alışkanlıklarından... İşte hayati öneme sahip vitaminler ve onları yeterli miktarlarda almanın yolları;


D VİTAMİNİ

40 yaş sonrası en büyük öneme sahip vitamin; D Vitamini. Çünkü D Vitamini yaşa bağlı değişikliklerin başlamasına karşı savaş açarak bizi korumaya yardımcı oluyor.
D Vitamini yetersizliği diyabet, kalp hastalıkları, meme ve kolon kanseri ile ilişkilendirilmektedir. Ayrıca D Vitamini, Kalsiyum'un emiliminde rol oynamaktadır.
D Vitaminini yiyeceklerden sağlamak oldukça zordur. Güneş, D Vitamininin en iyi kaynağıdır, uygun saatlerde yararlanılmalıdır. Doktor tavsiyesi ile takviye yapılabilir.


KALSİYUM

Kalsiyum hakkında net bir şey söylemek ise zor. Son çalışmalara göre 50 yaş üzeri kadın ve erkeklerde yiyecekle ve/veya takviye olarak alınan kalsiyum, kemik kırıklarını önlemede rol oynamaktadır. Bir diğer çalışma ise menopoz sonrası kadınlarda kalsiyum takviyesinin kalp krizi, felç ve kalp hastalıklarına bağlı ölümleri arttırdığını göstermekte...
30 yaş öncesi yaşlarda alınan kalsiyum, kemiklerde depolanarak ileri yaşlarda da kemik sağlığının korunmasında rol oynuyor.

30 yaş öncesinde bulunan bireyler kemiklerini kalsiyum ile güçlendirmeli; 40 yaş ve sonrasında ise 1000-1200 mg olan önerilen alım düzeyinin ne eksiği ne fazlası alınmalıdır. Kalsiyum özellikle süt ve süt ürünlerinde (yoğurt, kefir, peynir...) bulunuyor, az miktarlarda ise brokoli, ıspanak gibi bazı sebzelerde, bademde bulunuyor. Sözün özü; günlük 1 su bardağı süt, 1 kase yoğurt, 2 kibrit kutusu peynir ile ihtiyaç duyulan kalsiyum miktarına ulaşmak hiç zor değil.


B12 VİTAMİNİ

Normal kan dolaşımı ve beyin fonksiyonları için önemli bir vitamin, B12. Hayvansal ürünlerde bulunuyor; et, tavuk, balık, süt ve süt ürünleri bir de yumurtada.

Çocuk ve gençler yiyeceklerden ihtiyacı kadar B12 alabilirken, özellikle 50 yaş civarında B12 vitamini az miktarda emilmeye başlıyor. Çünkü mide asit salgısı azalıyor, bu da B12 Vitamininin emiliminin azalmasına yol açıyor.

40-50 yaşlar arasında bir zamanda B12 takviyesi ya da multivitamin takviyesi yapılmalıdır. Günlük önerilen diyetle alım miktarı 2.4 mg'dır. B12 vitamini suda eriyen bir vitamin olduğundan alınacak miktarın fazla olmasından korkmayın çünkü vücutta depolanmaz ve fazlası boşaltım yoluyla atılır.


MAGNEZYUM

Magnezyumun en önemli özelliği; kan basıncını düzenlemesidir. Kan basıncının dengelenmesi özellikle yüksek tansiyon riski taşıyan 40 yaş üzerindeki kadınlarda önemlidir. Magnezyum yetersizliği, kalp hastalığı, diyabet (şeker hastalığı), iltihabi hastalıklar ile ilişkilidir.

Eğer ki doktorunuz gerekli görürse kan testi yaptırır ve bunun sonucunda magnezyum seviyenizde yetersizlik olduğunu düşünürse ve gerekli görürse suplement kullanırsınız. Ama eğer ki sağlıklı besleniyorsanız ve yeterli ve dengeli beslenmeyi yaşam şekliniz haline getirdiyseniz, yeterli Magnezyumu besinlerden kolaylıkla sağlarsınız. Magnezyum içeren besinler; koyu yeşil yapraklı sebzeler, taze fasulye, fındık, kurubaklagiller ve avokado...


POTASYUM

Potasyum, yaşa bağlı olmaksızın kan basıncının dengelenmesinde öneme sahip bir mineraldir. Bir çok birey sofrasındaki yiyecekleri çeşitlendirerek, sağlıklı beslenirken muz, patates, pazı, taze fasulye, kurubaklagiller (özellikle mercimek) gibi besinlere yer verirse potasyum ihtiyacını karşılamış olur." (1)

Kaynaklar:
(1) http://m.haber7.com/haberDetay.php?id=2063816#
(2) http://www.yarimadaninsesi.com/haberdetay.asp?ID=3037
(3) https://www.facebook.com/saglikliyasiyoruzcom/photos/a.307180999391637.68423.307166446059759/896266857149712/?type=3&theater
(4) https://www.facebook.com/saglikliyasiyoruzcom/photos/a.307180999391637.68423.307166446059759/798674856908913/?type=3&theater

https://www.instagram.com/p/BIr-LUZAe3b/?taken-by=saglikliyasiyoruzcom&hl=tr

(https://scontent-amt2-1.cdninstagram.com/t51.2885-15/e35/13827258_286430875059548_780133322_n.jpg) (https://www.instagram.com/p/BIr-LUZAe3b/?taken-by=saglikliyasiyoruzcom&hl=tr)
Başlık: Omega-3 Açısından En Zengin Balıklar: Hamsi - İstavrit - Sardalye
Gönderen: Mücteba - 24 Ağustos 2016, 11:09:10
Omega-3 Açısından En Zengin Balıklar: Hamsi - İstavrit - Sardalye

Günde 3 gram Omega-3 (EPA + DHA ) ihtiyacımız olduğuna göre; mevsiminde günde 300 gram hamsi veya istavrit veya sardalye yememiz gerekiyor. Rahmetli Prof. Dr. Ahmet Aydın Hocamızın hazırladığı tablodan göreceğiniz üzere, somon hariç diğer balıkların Omega-3 miktarları düşük. 3 gram EPA + DHA alabilmek için 750 gram uskumru, 1 kilo civarında orkinos veya ton balığı, 1,5 kilodan fazla yayın balığı yenmesi gerekiyor. Deniz somonu bulmak çok zor. İşte ben bu tabloyu gördüğümden beri hamsi dışında balık yemiyorum.

Prof. Dr Canan Karatay'ın Karatay Mutfağı kitabına göre;
Ağustos ve Eylül ayında balık yiyecekseniz tam mevsimi olan sardalyeyi tercih edin.
Ekim ayından sonra da istavrit ve hamsi yiyebilirsiniz.
Aralık ayı ise hamsinin en lezzetli olduğu zamandır.

(https://scontent-yyz1-1.cdninstagram.com/t51.2885-15/e35/13774737_1749489015310939_1981687636_n.jpg) (https://www.instagram.com/p/BJdsmtCgA_J/?taken-by=saglikliyasiyoruzcom&hl=tr)
Başlık: Balık Yerken Ağır Metallere Dikkat!
Gönderen: Mücteba - 24 Ağustos 2016, 12:34:39
Balık Yerken Ağır Metallere Dikkat!

Rahmetli Prof. Dr. Ahmet Aydın Hocamızın 'BESLENME BÜLTENİ' web sitesinden...

Omega-3’e neden ihtiyacımız var?

Omega-3 yaşamsal bir yağ asididir. Bir yandan şeker hastalığına karşı koruyucudur. Hücre zarını kapladığında daha elastik bir hücre zarı oluşturduğu için, örneğin bu bir damar hücresiyse, damarların daha elastik olmasını sağlayarak tansiyonu önleyici bir etkisi vardır. Kansere karşı koruyucu, damarların içinde pıhtı oluşumunu geciktirici, kan sulandırıcı, dolayısıyla kalp krizine karşı koruyucu bir yağ asididir.

Zihinsel performans için de çok önemlidir. Çocukların matematik zekasının gelişmesi, derste dikkatlerinin artması açısından ve hem çocukların hem de yetişkinlerin ruhsal dengelerinin sağlanması için omega-3 çok önemlidir.

Amerika’da bazı psikiyatrik klinikler çok önemli ruhsal hastalıkları bile sırf balık yağı ile tedavi etmeye çalışıyor. Bugünkü yaygın ruhsal hastalık ortamının bir açıklaması olması gerekir. Bunu hemen stresle açıklamak çok doğru olmasa gerek. Bunda omega-3 eksikliğinin etkisini yadsımamak gerekir. Omega-3 strese dayanıklılığı da artırır.

Omega-3 kaynakları neler?

Atalarımız inek sütü, koyun sütü ve bu hayvanların etlerini yediklerinde omega-3 alıyorlarmış. Çünkü omega-3’ün esas kaynağı yeşilliktir. Hayvanlar otlayarak beslendikleri için omega-3 alıyorlar, insanlar da hayvanlardan omega-3 elde ediyorlarmış. Biz, maalesef artık endüstriyel hayvan ürünleri tükettiğimiz için elimizde omega-3 kaynağı olarak bir tek balık kaldı. Balıktaki omega-3 de yosun yemiş olmasından veya yosun yiyen küçük balıkları yemesinden kaynaklanıyor.

Hayvan yetiştiriciliğinde hayvanlara pancar küspesi ya da mısır yediriliyor. Oysa onların genetik yapılarında mısır, pancar küspesi yeme alışkanlığı yok. Bu hayvanlardan artık sadece protein ve bol miktarda damar sertliği yapıcı yağ asidi elde ediyoruz.

Tükettiğimiz balığın nerede ve ne şekilde yetiştirildiği önemli mi?

Balığın nerede yetiştirildiği coğrafi olarak önemli, kültür balığı ya da serbest deniz balığı olup olmaması da bir o kadar önemli. Balık yosun yediği için omega-3 içerir. Devamı yorumlarda... #sağlıklıyaşıyoruz
saglikliyasiyoruzcomBalık yosun yediği için omega-3 içerir. Oysa kültür balıkçılığında balığa yosun yedirilmiyor. O nedenle balık yiyin dediğimizde “doğal ortamında yetişen balık”tan söz ediyoruz.

Denizlerin kirliliği, özellikle ağır metal açısından, balık yeme sıklığımızı sınırlayan bir faktör.

Hangi balıklar sağlıklı, hangileri sağlıksız?

Denizdeki ağır metaller özellikle yağda depolandığı için büyük balıklar ve dip balıkları sakıncalı olabilir. Mezgit, kalkan, barbun gibi dip balıkları sakıncalı. Bunları hiç tüketmemek ya da yılda bir kere nefsi köreltmek için tüketmek gerekir. Ama küçük balıklarda ciddi bir risk yok. Hamsi, palamut ve lüfer yenebilir. Tabii tüm bu balıkların denizden ağır metal alıp almadıklarının ölçümleri devlet tarafından yapılmalı.

Omega 3’ü balıktan mı yoksa balık yağı kapsülü olarak mı almalı?

Tercihen omega-3’ü balık olarak almak gerekir. Ama balık mevsimseldir ve her yıl bol balık olmaz. Ayrıca deniz kirliliği de önemli bir korkutucu faktördür. Bunlardan dolayı yetişkinler için ihtiyacımız olan günlük 1,6 gram hayvansal kökenli omega-3 yağ asidini balıktan alamıyorsak kapsül olarak almak gerekir.

Vücutta omega 3 eksikliği olduğunu nasıl anlarız?

Bunu kendimiz fark edemeyiz. Orta gelişmiş ve gelişmiş ülkelerin en önemli ölüm nedeni kronik hastalıklardır. Tüm ölümlerin nerdeyse yüzde 60’ı kronik hastalığa bağlıdır. Aşırı şeker, hatalı yağ tüketimi, fazla miktarda kalori alımının yanı sıra omega 3 eksikliği de kronik hastalıkların oluşumunda önemli bir etmendir. Japonya gibi bazı istisnai ülkeler dışında, bütün dünya bir omega 3 eksikliği dönemi yaşıyor.

Çocukluk çağında verilen balık yağı ileriki yaşlarda obeziteye yol açar mı?

Balık yağı şeker hastalığına, karın tipi yağlanmaya karşı koruyucudur. Karaciğer yağlanması tedavisinde şekeri kesiyoruz, hastanın kilo vermesini istiyoruz ve balık yağı takviyesi öneriyoruz. Kilo vermek isteyenler bile bundan yararlanabilir.

Balık yağında doz aşımının yan etkisi var mı?

Bugüne kadar omega-3 eksiği olan insanlar rahatlıkla günlük ihtiyacımız olan 1.6 gramın üstünde balık yağı alıp eski depolarını doldurabilirler. Karaciğer yağlanması olan hastalarda günlük 1,6 gramlık dozun iki katını veriyoruz. Bugüne kadar omega-3’ün fazla alınmasından dolayı herhangi bir yan etki tespit edilmiş değil.

Omega-3 takviyesi seçerken nelere dikkat etmeliyiz?

Her balık yağının nereden üretildiği yazmıyor ne yazık ki. Ama piyasada bazı yabancı kökenli balık yağları menşei sertifikalı olarak satılıyor. Kuzeydeki hangi ülkenin açıklarındaki denizden, hangi balıktan elde edildiği belirtiliyor. Deklare ettiklerinin tersine davranmaları markalarına zarar vereceğinden, nereden ve hangi balıktan üretildiğini açıklayan markaların balık yağlarının güvenilerek alınabileceğini tahmin ediyorum. Ama yüzde yüz garantisini hiç kimse veremez.

Balık yağı alırken ambalajın üstünde “1 gram balık yağı” yazar. Ama asıl içindekilere bakmak gerekir. EPA ve DHA asitlerinin toplamı 1.6 gram olmalıdır. Bu oranlar daha düşükse, günlük ihtiyacı karşılayabilmek için haptan daha fazla almak gerekir. Bunlar hayvansal kökenli omega 3’lerdir. Bir de bitkisel kökenli omega 3’ler vardır, yani alpha linolenic asit. Bunun için ceviz yiyin diyorlar sık sık. Ceviz bir omega 3 kaynağı olarak düşünülemez.

İnsan 7 gram alpha linolenic asitten sadece 1 gram hayvansal omega 3 üretebilir. Günlük ihtiyacınız olan omega 3’ü cevizden almaya kalksanız ortalama on kilo ceviz yemeniz gerekir. Cevizden, semizotundan ya da diğer besinlerden omega 3 almak gibi bir beklentiniz olmamalı. Yumurtanın, özellikle omega 3’ten zenginleştirilmiş olanları tüketilebilir. Ancak omega 3’ün birincil kaynağı balık veya omega 3 kapsülüdür.

Kaynak:
http://beslenmebulteni.com/beslenme/omega-3-hakkindaki-tum-gercekler/

(https://scontent-yyz1-1.cdninstagram.com/t51.2885-15/e35/13768371_649925105166002_516692705_n.jpg) (https://www.instagram.com/p/BJe9wdGgrUU/?taken-by=saglikliyasiyoruzcom&hl=tr)
Başlık: Çocuklarınızı Hastalıklardan Yeterince Koruyabiliyor Musunuz?
Gönderen: Mücteba - 25 Ağustos 2016, 16:01:40
Çocuklarınızı Hastalıklardan Yeterince Koruyabiliyor Musunuz?

Dünya D Vitamini Konseyi Üyesi herkesin (bebekten - yaşlıya) D Vitamininin 100 ng/ml düzeyinde olmasını öneriyor.

Bir insanın hastalıklardan korunmasının en kolay yolunu Prof. Dr. Canan Karatay gibi hocalarımız şu şekilde özetliyor;

1- Doğal ve sağlıklı beslenmek

2- D Vitaminini 100, B 12 Vitaminini 1000 düzeyinde tutmak,

3- Bağırsak florasını güçlü tutmak için bol bol fermente gıdalar yemek.

4- Omega 3 almak

Bu mevsimde çocuğunuzu yeterince UVB ışınlarıyla buluşturup D vitamini sentezlemesine olanak sağlıyor musunuz?

Not: Bu damla miktarları güneşten yeterince D vitamini sentezleyemeyen çocuklar içindir. Güneş varken D vitamini güneşten sentezlenir.


(https://scontent-yyz1-1.cdninstagram.com/t51.2885-15/e35/13827308_176984139390690_1686462653_n.jpg) (https://www.instagram.com/p/BJhndAoAohh/?taken-by=saglikliyasiyoruzcom&hl=tr)